hafiza aise
Sat 23 April 2011, 02:37 pm GMT +0200
Ebu Süfyan'ın Gelişi
Olup bitenlerden Kureyş'in hala haberi yoktu; yaptıklarının kendilerinden hesabının sorulacağını tahmin ediyorlardı ama bunun nasıl ve ne zaman olacağı konusunda herhangi bir fikre sahip değillerdi. Bu sebeple uzun zamandır Medine' den haber alamıyor olmaları, onları iyice tedirgin ediyordu. Nihayet etraftan haberler toplamak üzere EbU Süfyan'la birlikte Hakim İbn Hizôm'ı Medine istikametine gönderme kararı aldılar:
- Şayet Muhammed'le karşılaşırsan, bizim adımıza O'ndan eman al, diyorlardı. İki arkadaş yola çıkınca ilk olarak yine Büdeyl İbn Verka ile karşılaşacaklardı. Onun da kendileriyle birlikte gelmesini istiyorlardı. Nihayet üçü yola düşüp Medine istikametinde ilerlemeye başladılar. Gecenin karanlığında Merrii'z-Zehran'da bulunan Erak mevkiine geldiklerinde büyük bir şok yaşayacaklardı; zira karşılarında deniz gibi bir ordu, çadırlar ve bu çadırların önünde dumanı yükselen ateşler duruyordu! Bilhassa at kişnemeleriyle deve böğürmelerini duyduklarında büyük bir korkuya kapıldılar; artık yolun sonuna gelmişlerdi!
Beri tarafta ise Allah Resı1lü (sallalIahu aleyhi ve sellern), yine ashabından bazılarını yanına çağırmış ve şu anda Erak bölgesinde olduğunu haber verdiği Ebı1 Süfyan'ı yakalayıp huzuruna getirmelerini emretmişti. Arkalarından kendilerine yaklaştıklarında Ebı1 Süfyan ve iki yoldaşı, karşılarında duran dehşetli manzarayı seyredip yorum yapmakla meşguldüler.
Hiç beklemedikleri bir anda kuşatılıverdiler ve nöbetçilerin
başındaki Hz. Ömer'in yanına getirildiler. Hz. Ömer sevincinden Efendimiz'in yanına koşturuyordu. Onun bu halini gören Hz. Abbas da yola düşmüş, Hz. Ömer' den önce huzura ulaşabilmek için son sürat yol alıyordu. Maksadı, Hz. Ömer'in işi kolaydan halletme taleplerine karşılık Mekke'de yaşadığı yıllardan bu yana yakın arkadaşı olan Ebu Süfyan'a em an vermek ve onun da iman etmesi için yolları yürünür hale getirmekti. Sonuç da öyle olacaktı; Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem) ve ashabın gücünü, imamlarına karşı ortaya koydukları itaatteki hassasiyeti ve ibadet ü taatte gösterdikleri temsili görünce Ebu Süfyan' da beklenen değişim başlayacak ve o andan itibaren bambaşka bir Ebu Süfyan olacaktı. Zira onun için bütün yollar çıkmaza dayanmıştı; başka bir çaresi kalmamıştı ve Mekke'nin dirayetli reisi Ebu Süfyan, artık yeni bir döneme adım atıyordu. Uzun muhavereler sonunda titreyen dudaklarından şu kelimeler dökülecekti:
- Ben şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur ve yine ben şehadet ederim ki Muhammed de Allah'ın resüliidür!
Bu sırada onunla birlikte yola çıkan Hakim İbn Hiziını da Müslüman olmuş, hep birlikte Resülullah'tan, insanlara güvence vermesini talep ediyorlardı. Hz. Abbas gibi bir feraset yine devreye girecek ve Ebu Süfyan gibi bir lidere yapılabilecek özel bir iltifatın öneminden bahsedecekti. Bunun üzerine Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem):
- Ebu Süfyan'ın evine giren emniyettedir, buyurdu. Talepler üzerine bu iltifatın alanını da genişletecek ve Hakim İbn Hizam'ın evine sığınanlarla evinin kapısını üzerine kapatıp Kabe'ye gidip sığınanların da emniyette olduğunu ilan edecekti.
İşte tam bu sırada şeytan gelmiş, Ebu Süfyan'a vesvese vermeye çalışıyordu; bir aralık, etraftaki kabileleri de dolaşarak son kez büyük bir ordu toplayıp da Allah Resülü'nün üzerine yürümeyi geçirdi içinden. Ancak daha o bu hülyalar içindeyken omzuna bir el dokundu:
- O zaman da Allah seni rezil ii rüsva eder ve bizler yeniden galip geliriz, diyordu. İrkilerek elin sahibine baktığında O'nun, Allah Resülii'nden başkası olmadığını gördü! Utanmıştı:
- Ben şehadet ederim ki Sen, Resülullah'sın, dedi önce. Çünkü
bu, sadece kendisinin bildiği bir husustu; kimseye açmamış ve sesli de düşünmemişti! Bunu ancak, Allamii'l-Guyüb olan Allah bilebilir ve O'nun Resülü haber verebilirdi. Sonra da şunları söyledi:
- Allah'tan, tevbemin kabulünü diliyor ve içine düştüğüm şu halden dolayı da O'na istiğfar ediyorum! Şu ana kadar Senin, Allah'ın Resülü olduğun konusunda bazı şüphelerim vardı ve kendi kendime öyle söylenip duruyordum; artık hepsi de zail olup gitti! Allah'a yemin olsun ki, beni böyle düşünmeye sevk eden şey de, nefsimin ümniyelerinden başkası değildil-"
Ardı ardına öylesine sürprizler yaşamışlardı ki, Mekkelilere anlatacaklan çok şey vardı ve oradan aynlıp da Mekke'ye geri dönmek için Hakim İbn Hizam'la birlikte izin istediler. Ancak Hz. Abbas'ın Allah Resülü'ne bir teklifi daha vardı:
- Ya Resülullah, diyordu. "Ben, EbU Süfyan'ın yeniden gerisin geriye dönmeyeceğinden emin değilim; onları bir süre daha yanında tutsan da Seninle birlikte askerleri görüp biraz daha meseleyi kavrasalar!"
Hz. Ebu Bekir de aynı kanaatteydi ve bunun üzerine Efendiler Efendisi, Mekke'ye doğru yol almakta olan Ebu Süfyan'a yetişip de onu geri getirmelerini talep etti. Arkadan koşup da yetişen yine Hz. Abbas'tı; onu görür görmez:
- Yoksa bu, bir nevi hıyanet mi ey Haşimoğullan. diye endişesini dile getirdi Ebu Süfyan. Hz. Abbas'ın cevabı gecikmedi; şunları söylüyordu:
- Şunu bil ki, peygamberin arkasında saf bağlayanlar, asla hıyanet etmez; bizler de sana gadredecek değiliz! Fakat senin, sabaha kadar bekleyip de Allah'ın askerlerini ve yine Allah'ın müşrikler için hazırladığı sürprizleri müşahede etmeni istiyoruz!