- Dînî Durum

Adsense kodları


Dînî Durum

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
seymanur K
Sat 15 October 2011, 10:05 am GMT +0200
Dînî Durum:


Fazla dindar olmayan bedevi Arablarda genel olarak puta tapıcılık (paganizm) hâkimdi. İslâm'dan önce müşrik Arabların dîni çok tanrılı, bazan Bâbil dinlerinde olduğu gibi, üçlü sisteme ve baştanrı esasına dayanırdı. Bilimsel yönden bu din anlayışını, tabiat kuvvetlerine tapınma olarak niteleyebiliriz. [27]

Her kabilenin kendisine göre bir tanrısı vardı. Tanrıların yeri belli idi. Oradan göç eden kimseler, yılın belirli günlerinde gelip onları ziyaret ederlerdi. Bununla beraber bir kabileye bağlı olanlar, öteki kabilelerin tanrılarınada saygı gösterirlerdi. Hz. İbrahim'in yerleştirmeye çalıştığı Tek Tanrı inancı unutulmuş, Ka'be, üçyüzden fazla putun bulunduğu bir yer haline gelmişti. Bu putların önünde fal okları atılır, kur'alar çekilir, onlara adak ve kurbanlar sunulurdu. [28]  Özellikle Lât (Uzzâ (ve Menât adlı tanrıçalar, üçlü bir sistem teşkil eder

ve çok üstün sayılırlardı. Bunlardan Lât, Babilonya'nın İştar veya Asterte'sine benzer ve Taif'de idi. Uzzâ, çok güçlü demek olup Venüs gezegenini temsil eder ve buna Mekke'de Kureyşliler taparlardı. Menat ise, baht tanrıçası olup Mekke'de idi. Ayrıca Ka'be'de ay tan­rıçası olarak kabul edilen Hübel vardı. [29]

Güneyde önemli devletler kurmuş olan medenî Arablarda da çok tanrılı inanışlar hâkimdi. Meselâ, Yemen'de Astar (Babild'e İş­tar), gök tanrısıdır. Şems (Babil'de Şamas), güneş tanrıçasıdır. Vedd veya Sin, en yüksek tanrı, yani ay'dır. Nekruh, Zuhal veya Merih yıldızıdır. Güney Arabistan'da, milâdî VI. yüzyılda yahûdilik ve hıristiyanlık (bilhassa Necran'da) hayli yayılmış ise de, M. 630 yılına doğru bu bölgelerde tamamen İslâmiyet hâkim olmuştur. [30]

Arablar, Hicaz bölgesinde bulunan Yesrib (Medine), Hayber ve Teymâ'da oturan yahûdilerin dînine fazla rağbet göstermemişler­dir. Kuzeyde Gassanîlerle Hîreliler arasında hıristiyanlık oldukça yayılmıştır. Bizans İmparatorluğundan himaye görmeyen Ya'kubî, Nasturî ve Melkitler yoluyla hıristiyanlık, Arabistan'ın içlerine ka­dar sokulmuşsa da, çöl Arablarınca genel bir kabul görmemiştir. Bir çok kabileler, Mekke'ye hayli uzak yerlerden gelip Ka'be'yi ta­vaf ederlerdi. Arabların Ka'be'den başka Tâgût (Ç. tavâgît) deni­len tapmakları da vardı. Buraları da tavaf edip kurbanlar keserler­di. Yakut el-Hamevî'nin bildirdiğine göre Mekke'deki Ka'be'ye rekabet olsun diye Abdulmedan oğulları tarafından yaptırılan ve Necran Ka'besi denilen kilise'de sarıklı papazlar vardı. [31] En büyük panayır yeri olan Ukaz da, çok uzak yerlerden halkı kendisine çekerdi. Dinî merasimlerin icra edildiği bu yer ve mevsimlerde, ticarî idlerin yanında fikrî alış verişler, şiir yarışmaları, kültürel faali­yetler ve esir mübadeleleri gibi pek çeşitli sosyal münasebetlerde bulunulurdu. [32]

Arablar, genellikle kâinatı yaratan Tek Tanrı (Allah) fikrine de sahip idiler. Putları, kendileri için Allah katında şefaatçi sayar­lardı. Onların bu anlayış ve inanışlarına, Kur'an'ın bir çok yerlerin­de işaret edilir. [33] Hicaz bölgesinde, İslâmiyetin doğuşundan ön­ce “Hanîf” denilen ve Tanrı'nın birliğine inanan kimseler vardı. 7.eyd b. Amr ve Varaka b. Nevfel gibi şahsiyetler bunlar arasında idi. Bu Hanîfler, Hz. İbrahim'in dînine dönülmesini istiyor ve soy­daşlarının mevcut din anlayışını tenkit ediyorlardı. Bunlar, puta tapıcılığı reddederek Hz. İbrahim'in dînini yeniden canlandıracak bir peygamberin geleceğini de bekliyorlardı. Ünlü hatip Kuss b. Sâide gibi hıristiyanlığa meyledenler de vardı. [34]




[27] Mehmet Taplamacıoğlu, Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, Ankara, 1966, s,   69.

[28] C. Zeydan, a.g.e., c. I, s. 19; İslam Ansiklopedisi, “Arabistan” Madde­si, c. I, 490 vd.

[29] Mehmet Taplamacıoğlu, a.g.e.,, 69.70; İbn-i Hişam, Sîre, c. I, s..78,79; C. Ali, Tarihu'1-Arab Kable'l-İslam, c. V, s. 193 vd.

[30] A. Eminf Fecru'l-İslam, s. 25,28;  İbn-i Hişam, Sire, c. I, s. 32,36;  N. Çağatay, a.g,e, s. 33,,34,9'5,96.

[31] A. Emin a.g.e., s. 26; İbn-i Kesir, el-Bidâye ve'tt-Nihâye, c. II, s. 192.

[32] Brockelmann, İslâm Milletleri ve Devletleri Tarihi,, s. 7,10; C. Zeydant Medeniyet-i İslâmiye Tarihi, e. I, s. 19,20; C. Ali, a.g.e., c. VI, s. 192.

[33] “And olsun ki onlara, gökleri ve yeri yaratan   kimdir diye sorarsan, 'şüphesiz Allah'tır' derler...”  Lukman: 25; Zümer: 38. “Onlar, Allah'ı bırakarakf kendilerine fayda da zarar da vermeyen putlara  taparlar; bunlar, Allah   katında bizim şefaatçılanmızdır. derler...? Yunus: 18.

[34] İbn-i Haldun, el-İber, c. II, s. 169; A. Emin  a.g.e., s. 27.

Dr. Abdulkadir Şener, İslam Hukukunun Kaynaklarından Kıyas, Istıhsan Ve Istıslah, Diyanet İsleri Başkanliği Yayınları: 10-12.


huriye8/c
Thu 9 October 2014, 01:55 pm GMT +0200
aleyküm selam hocam