- Düşünceleri gönlünden at gitsin

Adsense kodları


Düşünceleri gönlünden at gitsin

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Sat 23 October 2010, 04:35 pm GMT +0200
291. Düşünceleri gönlünden at gitsin, çünkü düşünce gönle tuzaktır.

Mefa'îlün, Fa'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
 (c. II, 907)

• Sevgilim, şu zavallı gönlümü, senin ayrılığının eline verme, kendini senin uğrunda feda edeni öldürme, bu davranış sana yakışmaz!

• Lutfettin, keremlerde bulundun. Layık olmadığım halde beni beğendin, sonra benden uzaklaştın. Ey vefalar eden azîz varlık, bu cefalar sana yakışmıyor!

• Gönül gibi sen tamamıyla yüzden ibaretsin. Gönülde arka yoktur. Arkanı bize dönme, bizden yüz çevirme, bu hal sana yakışmaz.

• Buluşmamıza dair diller döktüm, yalvardım, yakardım, ricalarda bulundum. Lütfun "Peki!", dedi "Evet!" dedi. "Peki!", "Evet!" dedikten sonra "Neden?"demek sana yakışmaz.

 • Sen çok tatlı bir varlıksın, sekerler, ballar madenisin. Şekerler, ballar, tatlı diller; acı sözler söylemez. Bu sebeple yüzümüze karşı acı sözler söyleme, bu sözler sana yakışmaz!

• Her biri can gibi olan güzel sözleri söyle, bu gece vakti çırağ'ı gizleme, bu hal sana yakışmaz.

• Bedeni yıpratıp harap eden gamın ne bedenin içinde, ne de dışında. Gam, öyle bir ateştir ki, yeri yoktur. Nerededir, bu söz sana yakışmaz!

• Gönlümü, neliksiz, niteliksiz, nasıl olduğu bilinmeyen Hakk Alemi'nden;

hayalimi de aynı alemden olan gönlümden; beni de bu iki misafir arasından ayırma, bu davranış sana yakışmaz!

• Evin kapısını kapama, süfîlere iltifat et; "Haydi içeri geliniz!" de. Yalnız başına oturup turunç yeme, bu sana yakışmaz!

• Ey gönlüm, düşüncelere karşı uykuya dal! Düşünceleri gönlünden at gitsin! Çünkü düşünce, gönle tuzaktır. Cenab-ı Hakk'ın huzuruna her şeyden ayrılmadan, her şeyden kurtulmadan gitme! Bu sana yakışmaz!

 

292. Şu anda sen "beden kabri"nin içindesin, bundan senin haberin yok!

Mefa'îlün, Fa'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
 (c. II, 909)

• 0 öyle bir padişahtır ki, topraktan padişahlar yaratır. Bir iki dilencinin hatırı için kendini dilenci yapar.

• Ölünün yanından geçer, ona can verir. Derde bakınca, derdi deva haline getirir.

• Rüzgarı üşütür, dondurur. Sonra onu su haline getirir. Suyu kaynatır, hava.yapar.

, • Dünyaya hor bakma, çünkü fanidir. Sonunda o bu fani dünyayı da "beka", (ebedîlik) haline getirir.

• Gönülde binlerce kilit olsa bile korkma! Sen aşk dükkanını araştır, bul! Orada gönüller anahtarı vardır!

• Biri var ki, kalemsiz, fırçasız bu dünya puthanesinde bizim seyretmemiz için binlerce güzel resimler, tablolar yapıyor.

• Bizim için binlerce Leyla resmi yaptı ve binlerce Mecnun resmi yaptı. Allah'ın kendisi için yaptığı bu resim ne güzel bir resimdir!

" Al-i Imran Suresi, 3/27. ayete işaret var.

• Gönlün demir gibi sert bile olsa ağlama; kereminin cilası onu parıl parıl parlayan bir ayna haline koyar.

• Dostlardan ayrılıp mezara, toprak altına gittiğin zaman yılanlardan, karıncalardan sana güzel yüzlü dostlar yapar.

• Bak şu anda sen, yaşıyorum sanıyorsun. Aslında, sen beden kabrinin içindesin, o sana bu beden kabrinin içinde, zaman zaman ne gönüller kapan hayaller yaratıyor. Ne güzel tablolar yaratıyor, ne hoş resimler çiziyor.

• 0 bunları nerede yapıyor, yaratıyor? "Kimsecikler laf etmesin" diye o iş yurdunu gizlemiş. 0 büyük yaratıcıyı, o eşsiz san'at sahibini bulmak için göğsünü yarsan bile, içeride hiç bir kimseyi bulamazsın.

• Küçük iki yağ parçası içinden akıp gelen, şu iki nur ırmağına, gözlerine bak da onun asayı ejderha haline getirmesine şaşma!

• Şu iki kulağına bak, sözleri içeri çeken kehribar nerede? Ne şaşılacak bir yaratıcı ki, iki deliği sözleri çekip alan bir kehribar haline getirmede!

• İlahî binaya, beden sarayına canı çağırır, onu saray sahibi eder. Sonra o saray da oturanı çekip alınca, o saraydan yine bir başka saray meydana getirir

• Saray sahibinin bedeni kabre, yer altına alınmıştır. Ama, gönlünü de Allah'a yurt olarak vermiştir.

"Bu beyitte; "Allah yere göğe sığmadı, mümin kulunun gönlüne sığdı." hadîsine işaret var.

 

293. Benim gözüme hiç bir güzelin güzelliği görünmüyor.

Mefülü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa-ilat
 (c. II, 878 )

• Güneşli havalarda ova ne kadar hoştur. Ne kadar hoş görünür! Güller açtığı zaman da gül bahçesi çok güzeldir.

• Gördüğümüz şu güneşten başka bir güneş vardır ki, onun fermanı, onun emri, onun hükmü ile bizim bu güneşimiz iş görmekte, nurlar saçarak gökleri . dolaşıp durmaktadır. 

• Sevgili mal verene, altın bağışlayana kendini öptürmez. 0 aşk derdi ile sararıp solan gerçek aşka yanağını uzatır.

• Kanat çırparak uçuşan şu dudu kuşlarına bak! Kendilerine şeker veren bir şeker dudaklıya doğru uçup giderler.

• Dünyada herkes bir şeker dudaklıyı seçmiş ve sevmiştir. Bizim de bir şeker  dudaklımız vardır ki, o da bize bambaşka şekerler verir.

• Bizim de öyle bir şeker dudaklımız vardır ki, şekerler ondan şeker dilerler.

•Bizim öyle bir padişahlar padişahımız var ki, bize saltanat bağışlar, zaferler verir.

• Eğer padişah oğluysan, himmetini yücelt, padişahın sana taç bağışlamasını, kemer kuşatmasını yeter bulma!

• Elbiseni çıkar, soyun, koş, ab-ı hayata dal da topraktan yaratılmış olan varlığın sana yakutlar, inciler versin!

• Aşka doğru koş! Sana gelip geçici olan güzelliği gösterip, sana dert veren, kan ağlatan sevgiliden çekin!

 • Şu dünyada benim gözüme hiçbir güzelin güzelliği görünmüyor. Çünkü, ezel nakkaşı, can bedenine gayb aleminden şekiller vermede, onu bir başka çeşit süslemededir. Ben o güzellikleri, o süsleri görmek isterim.

• Aklı, kendisine kevser suyundan haber veren kuş, nasıl olur da kör kuşlarla beraber acı su içer?

• İki gözümüzü de Hakk kendi güzelliği ile doldurdu. 0 öyle güzeller güzeli ki, "Ay" bile onu güzelliğini görse, hemen uğrunda, canını feda eder.

 • Diinya güzelleri bile, onun dilencisinin gözüne toprak gibi görünmede, Allah'ın görüş kabiliyeti verdiği göz, nasıl olur, nasıl görür; bir düşün!

 

294. Korku ve Ümit

Mef'ülü, Fa'ilatü, Mefa'îlii, Fa'ilat
(c. II, 876)

• Ne zamana kadar, ümit ve korku arasında çırpınıp duracağım? Ne zamana kadar, umarak ve korkarak hırkamı yırtacağım. Ey saki, sen bana, ümitten de, korkudan da kurtulmam için aşk şarabı sun!

• Dıişünceleri, kaygıları yakıp yandıran ateş dolu kadehi önüme getir bana sun çünkü, başımda ümidin de korkunun da getirdiği düşünceler var, üzüntüle rvar.

"Mevlana'nın bu beyiti Ahmet Haşirn'in Piyale'sini hatırlattı: "Ateş doludur, tutma yanarsın, / Karşında şu gülhan piyale

•Gamlar, kederler lüfunda boğulmamak için ümit ve korku demirini atmış i ekliyoruz. Gel, Nuh'un gemisi gibi olan kadehini yürüt, sun, bizi mest et bizi bizden al da kurtar!

• Kevser suyunun bile aşık olduğu bu îlahî şarabı bana sun! 0 şarapla benirn susuzluğumu gider! Çünkü ümide ve korkuya kapılmışım da kevser hevasına düşmüşüm.

• Halil îbrahim (a.s.) gibi ateşin ta içindeyim. Azer gibi ümidlere kapılmışım,korkulara düşmüşüm de ümitlerden, korkulardan put yontmadayım; o şarabı bana gönder, beni kurtar!

 

295. Bir gülün aşkı ile rüzgar gibi her taraftan kaçıyorum.

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
(c. II, 900)

• Onun lütuf eteğini tut, hem de sımsıkı tut ki, birdenbire kaçmasın! Fakat şu tuttuğunu ok gibi çekme ki, fırlayıp kaçmasın!

• 0 ne akıl almaz işler yapar, ne nakışlar, ne san'at eserleri ortaya koyar. Şekillerde, süretlerde görünür, ama kendisi can yolundan kaçar gider.

• Sen onu göklerde ararsın, ay gibi suyun üstüne düşer, orada parıl parıl parlar. Sen onu bulabilmek için suya girersin. Bu defa o gökyüzüne kaçar.

• Sen onu mekansızlık aleminden ararsın, o izini sana mekan aleminde gösterir. Mekan aleminde aramaya çalışırsın, o mekansızlık alemine kaçıverir.

• Şüphe kuşunun bedeninde, tez giden ilham habercisi yoktur. Bu sebeple ondan, doğru haber alınamaz. Şunu iyi bil ki, yakîni bilen kişi şüpheden kaçar.

• Usandığımdan değil; korkuya kapılır, şundan bundan kaçarım. Çünkü o pek latîf olan sevgilim, şundan bundan kaçar. 

• Bir gülün aşkı ile rüzgar gibi her taraftan kaçıyorum. Benim gönül verdiğim bu gönül, sonbahar rüzgarının korkusu ile gül bahçesinden kaçan gül değildir.

• Adını söylemeye niyet edince öyle kaçar ki: "Filan kaçıyor!" demeye bile imkan bulamazsın.

• 0 senden öyle kaçar ki, bir kağıda resmini yapsan, resim bile kağıttan uçar gider, hatta gönülde nişanı bile kalmaz.

 

296. Ben kavuşma gününde şimşek, ayrılık gününde de ağlayan bulut gibiyim.

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
 (c. II, 924)

• Kutsal ruhlara benden selam söyleyin. Bizden önce gelip gitmiş aşıklara benden haber gönderin, haber götürün.

Merhum Yahya Kemal, Veda gazelini yazarken acaba Mevlana'nın bu beytini mi açıkladı:

"Dünyada bu iksîr ile mes'üd olan ervah,
Ukbada da sermest-i müdam olsun erenler
Tekrar mülakî oluruz bezm-i ezelde
Evvel giden ervaha selam olsun erenler"

• Ben vuslat gününde şimşek gibiyim. Ayrılık gecesinde ise buluta benzerim. Söyle bakalım, sen bu iki karmakarışık halden hangisindensin?

• 0 güneşin önünde ayın, yıldızın, mumun, kandilin adını anarsanız, Allah sizden hoşnut olmaz.

• Onun aşkının matbahını bırakır da şu zenginlerin sofrasına giderseniz, çanağınız boş kalsın, aç gözlü bir dilenci olun.

• Siz gönül ateşini nereden alabilirsiniz? Ben size yol göstereyim: Salına salına hoş bir şekilde yürüyüp giden padişahlar padişahının atının nalından çıkan şimşekten alırsınız.

• Sevgilinin bulunduğu yere ölüyü götürseniz dirilir, oraya haram götürseniz helal olur.

• Onun aşkı, mademki canın ayağından binlerce bağı çözüyor; öyle ise, ne olur iki elimden de tutun, beni oraya götürün.

• Ben bu gazelleri aşk levhasından yazdım. Tebriz'in övündüğü Şems'e bunları, bu kuldan bir armağan olarak götürünüz.

 

297. însanın değeri ne ile ölçülür; bilir misin?
Aradığı şeyle! însan neyi ararsa ona layıktır.

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
 (c. II, 916)

• Yerden biten, baş kaldıran ağaç ve yaprak şunu söylerler: Hocam, ne ekersen ancak onu biçersin.

• Sana sayılı olarak verilen nefeslerden eğer son nefesin kaldı ise, aşktan başka hiç bir şey ekme! Çünkü insanın değeri neyle ölçülür, bilir misin? Aradığı şeyle. İnsan neyi ararsa ona layıktır.

• îki elini de kendinden, kendi varlığından yıka, kendini görmekten, kendini beğenmekten kurtul, kurtul da gel aşk sofrasına otur! Çünkü, su, temizlik için,elyüz yıkamak için yaratıldı.

• Sevgilisi kendi evine gelmek lütfunda, tenezzülünde bulunmuşken, ev sahibinin evine gelmemesi, boş yere sağda solda dolaşması, o kişinin aptallığıni gösterir

• İnsan Hz. îsa olursa, elbette koşa koşa Hz. Meryem'in yanına gelir. Eğer insan şeklinde eşek ise, eşeklerin yanına varır.

• Bir kişinin yol arkadaşı sakî olursa, o kişi ayık olabilir mi? 0 içtikçe semirmez mi; gelişmez mi?

• Sana gizlice söyleyeyim; Gül neden gülüyor? Onun sevgilisi avucunun içindedir. Hep onu koklar durur da, ondan ötürü gülüp duruyor.

 

298. Diken Allah'a yalvardı da dikenlikten çıktı, gül oldu!

Mef'ülü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. II,871)

• Neşeli bahar geldi. Rahmetler saçmaya başladı. Süs çiçekleri Hz. Ali'nin Zülfikar'ı gibi parıl parıl parlamaya koyuldu.

• Yeryüzünün her zerresi, gökyüzünden gebe kalmıştı. Dokuz ay doldu da o yüzden hepsi de kararsız bir halde kıvranıp durmada.

• Nar çiçeği düğümlerle doldu. Kat kat oldu. Dere, rüzgarın yaptığı ufak dalgalarla zırhlara büründü. Ova menekşelerine kaplandı. Dağ, lalelerle süslendi.

• Çiçekler öpüşme zamanı geldi diye dudaklarını açtılar. Gülümsemeye başladılar. Selviler birbirleriyle kucaklaşmak için kollarını açtılar.

• Gökyüzü de yıldızlarla süslenmiş bir gül bahçesi gibi. Fakat o, gönül gül bahçesini görünce, yüzünü bulutlarla örttü ve gönülden çok utandı.

• Diken; "Ey halkın ayıplarını örten Allah" diye yalvarıp duruyordu. Duası kabul edildi de dikenlikten çıktı, gül oldu. Diken iken gül yanaklı, hoş kokulu bir dilber geldi.

•Kış mevsiminde ölenler tekrar dirildiler. Artık kıyameti inkar edenlere îtibar kalmadı.

• Allah'ın canlar bağışlayan lütfu yardım etti de "Bahçenin Ashab-ı Kehf'i"uykudan uyandılar.

 • Ölüyken dirilen ağaçlar, otlar, çiçekler! Siz, kış mevsiminde neredeydiniz?.Uykularında, rühların gittiği yerde değil miydiniz?

• Sizler, her gece duyguların uçup gittiği yerde, her gece rüyalarda görülüp seyredilen, varılıp beklenen yerdeydiniz.

 •Ay bile incelmiş, erimiş, tükenmiş, bitkin bir hale gelmişti. Artık ışığı kalmamıştı. 0 tarafa gitti de bedir haline geldi, dolunay oldu. Nurlar saçmaya başladı.

•  Şu görünen beş duygu ile görünmeyen beş duygu, her gece usanmış, yorulrnuş, melül, mahzün bir halde ayaklarını sürüyerek o aleme giderler de, seher vakti canlanmış olarak koşa koşa kalkar yine bu aleme gelirler.

 

299. Zaman terzisi, hayat gömleğini hiç kimsenin boyuna uygun dikmemiştir.

Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. II, 869)

• Saman terzisi insanlara biçip diktiği, giydirdiği hayat gömleğini hiç kim-e, tam o kişinin boyuna uygun olarak biçip dikmemiştir.

"Şeyh Sa'dî merhum, bir beyitinde şöyle buyurmuş:

"Bu dünyada herkesin kendine göre bir derdi, bir mihneti vardır. Hiç kimseye mutlu olmak belgesi verilmemiştir."


•  Etrafına dikkatle bak da gör; şu dünyada binlerce ahmak, nefsanî arzularına uyarak, şehvete kapılarak, etek dolusu altını yani yaptığı ibadetlere,iyiliklere karşı kazandığı sevabı şeytana verip karşılığında vicdan azabı, dert keder satın almaktadır.

• Ey ölüyü "Benim canım!" diye seven, bağrına basan ahmak! Böylece senin ölüme mahkum, fanî bir güzele bağlanıp kalman, ilahî bir armağan olan ve bedeninde misafir olarak yaşayan canı da gönlü de soğutur, üzer.

• Manen Allah ile beraber bulunmaya çalış da fanî güzelleri, şeytan hayallerini şeytan nakışlarını bırak. Çünkü ecel gelince hiç bir murada eıişmeden onların hiç birine sahip olmadan, yapayalnız ölür gidersin.

• Rahatça yaşaman için yayılıp serpilmiş olan şu dünya döşeğine kurulup ayağını uzatma, çünkü döşek iğreltidir. Onu elinden alırlar, dürer kaldırırlar. Seni de mezara korlar. Bu hali düşün, kork!

• Sus artık, harfi, sözü bırak, gök kııbbesinin üstündeki meleklerin konuçtukları gibi sen de harfsiz, sözsüz konus!