hafiza aise
Thu 28 April 2011, 09:09 am GMT +0200
Dümetü'l-Cendel
İkinci Bedir'in üzerinden çok zaman geçmemişti ki, bu sefer de Şam taraflanndan farklı haberler geliyordu. Diunetii'l-Ceııdel deni-
177 Ahzab,33/36
178 Hz. Cüleybib'in şehadeti ve sonrasında Allah Resülü'rıiin hassasiyeti konusunda bkz. Müslim, Sahih, 4/1918 (2472); Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 3/136, 4/421, 422,425,5/256; Ahmed el-Benna, el-Fethu'r-Rabbani, 22/219 vd.; Abdurrezzak, Musannef, 6/155-156 (10333); İbn Kesir, Tefsir, 3/490 vd.
len mekanda bazı kabileler bir araya gelmeye başlamıştı ve çetelerdenmüfrezeler kurarak Medine'ye saldın hazırlıklan içinde bulunuyorlardı. İslam aleyhinde yeni bir kıpırdanma daha söz konusuydu ve bu, Medine'yi tehdit ediyordu. Hatta yakınlarından geçen kervanlara saldınp mallarına el koyuyor ve mallarını yağmalayarak masum insanlara zulmediyorlardı.
Hayırlı işlerin ne kadar da muzır manileri vardı; dahili ve harici bütün huysuz ruhlar peş pe şe takılmış, adeta aralannda anlaşmışçasına hayırlı işlerin önüne engel çıkarmaya çalışıyorlardı. Halbuki İslam, insanların insanca yaşayabilecekleri bir zemini vadediyor ve bu zemini tehdit eden unsurları toplumdan temizlerneyi hedefliyordu. Bugün çözüm bulunmadığı takdirde yarın önü alınmaz problemleri beraberinde getirir ve daha büyük tahriplere kapı aralanırdı. Onun için her şeye rağmen Dümetü'l-Cendel'e gidilmeli ve mesele yerinde çözülmeliydi.
Ancak Dümetii'l-Cendel, o gün için iki önemli devletten birisi olan Rum diyarına yakın bir bölgede bulunuyordu. Onun için bazı insanlar, Resülullah'a gelip de böyle bir yolculuğun, Rum meliki Kayser'i tahrik ederek büyük bir tehlike oluşturabileceğini ifade etme lüzumu duymuşlardı.
Asayiş ve sulhu temin etmek her şeyden önemliydi. Onun için Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellern), Medine'de Sibô' İbn Urfuta'yı bırakarak bin kişilik bir ordu ile Medine'den yola çıktı. Durumun nezaketine binaen yanına, Uzreoğullarından Mezkiir adında bir delil almıştı; zira Mezkür, dar geçitleri ve gizli yollan bilen bir insandı. Aynı zamanda bu yolculukta geceleri yol alıyor, gündüzleri ise dinlenmeyi tercih ediyorlardı.
Nihayet kimsenin haberi olmadan bin kişilik ordu Dümetü'lCendel denilen yere kadar geldi. Mezkür:
- Ya Resülullahl Onların hayvanlan şuralarda yayılıyor; Sen burada bekle, ben etrafa bir göz atayım, diyerek izin isteyince Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellern):
- Olur, beklerim, buyurdu. Bunun üzerine Mezkür, deve ve koyunların izini takip ederek etrafı kolaçan etti. Şer adına bir araya gelen bu insanlar batıya doğru ilerliyorlardı; hemen gelip Mezkür, durumu Allah Resülü'ne bildirdi.
Bunun üzerine Efendimiz, onlann bulunduğu yere doğru hareket etti. Bin kişilik bir ordunun ansızın üzerlerine doğru geldiğini anlar anlamaz kaçışmaya başlayan çete, ne yapacağını şaşırmış, Dumetü'l-Cendel'e çil yavrusu gibi dağılıvermişti. Sırra kadem basmışlardı. Daha içlere, hatta arazilerine kadar gidilmişti ama cesaret edip de karşılanna çıkan olmamıştı.
Efendiler Efendisi, Dümetü'l-Cendel'de birkaç gün kaldı; etrafa müfrezeler gönderiyor, etrafı kolaçan edip duruma hakim olmayı hedefliyordu. Her bir cihete giden müfrezeler, onların arkada bıraktığı deve sürüleriyle dönüyordu ama ortalıkta çeteden eser yoktu! Sadece Muhammed İbn Mesleme'nin gittiği tarafta bir adama rastlanmış ve o da yakalanarak huzura getirilmişti. Resiıl-ii Kibriya Hazretleri ona, arkadaşlannın nereye gittiklerini sordu:
- Senin gelip de develerine el koyduğunun haberini alınca hepsi de kaçıp dağıldılar, diyordu adam. Fıtraten temiz birisine benziyordu ve Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de ona, İslam'ın güzelliklerini anlatıp imana davet etti. Nihayet o da, bu davete icabet ederek Müslüman oldu.
İslam'ın ağırlığı hissettirilmiş ve üç beş çeteyle tehdit edilemeyeceği Şam cihetinde de gösterilmişti. Daha ilk adımla birlikte aleyhteki oluşumlardan haberdar olunuyor ve yerinde bastırma adına ansızın gelinip müdahale ediliyordu! Bu, daha sonraki çeteleşmeler adına büyük bir korku meydana getirecekti ve Allah ResUlü'nün, Şam'a beş günlük mesafedeki bu yere kadar bin kişilik bir ordu ile sessizce gelmiş olması, caydıncılık açısından oldukça önemliydi. Şimdi maksat hasıl olduğuna göre geri dönme zamanıydı ve Efendimiz de (sallallalıu aleyhi ve sellern), ordusuna hareket emri vererek yeniden Medine'ye yöneldi.
Her adımını değerlendiriyordu; yolda gelirken de Uyeyne İbn Hzsn el-Fezôri ile anlaşma yaparak bir taşla çok kuş vurmayı hedefleyecekti. Zira bu, bir taraftan bölgeyi güvenlik çemberi içina almayı ifade ederken diğer yandan da bu taraftan gelmesi muhtemel tehlikelere karşı sağlam bir baraj anlamına geliyordu. Uyeyne'nin bulunduğu bölge, kıtlığın tesiriyle kuraklıkla KARŞI KARŞIYA olduğundan Efendimiz (sallallalıu aleyhi ve sellern), hayvanlannı otlatabilmesi için Medine yakınlanna kadar gelmelerine müsaade edecek ve böy-
lelikle O ve kabilesini İslam'a daha da yakın hale getirecekti. Zaten böyle bir dönemde birileriyle oturup anlaşma yapmak, aynı zamanda onların İslam'a daha yakın durmalarını sağlayacak ve gittikçe etkinliğini artıran bu yeni oluşuma olan ilgilerini daha da artırıp Müslüman olmalarını kolaylaştıracaktı.