sumeyye
Wed 12 January 2011, 05:58 pm GMT +0200
Duhâ (Kuşluk) Namazı
356. Enes bin Mâlik (r.a.) rivayet ediyor:
Resûlullahın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:
"Kim on iki rekât duhâ (kuşluk) namazı kılarsa, Allah Cennette onun için altından bir saray bina eder."[1149]
102 Numaralı hadisin izahına bakınız.[1150]
İlmi Kendisine Fayda Vermeyen Âlim
357. Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
"Kıyamet günü insanlardan azabı en şiddetli olan ilmi kendisine fayda vermeyen âlimdir."[1151]
İzah
Gerek Kur'ân'da, gerekse hadislerde Müslümanlar sık sık ilme teşvik edilir. Kişinin ilim öğrenmesi çok sevaplı bir ibâdet olmakla beraber, bir kulun kullukla ilgili olarak öğrendiği ilimden istifade etmemesi de hiç hoş karşılanmamıştır. Yüce Allah,
"İnsanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz?"[1152] buyurarak bunun doğru bir şey olmadığını bildirmiştir.
Böylelerini "Kendi kendini helak eden âlim"[1153] diye isimlendiren Peygamberimiz de, hadislerinde bu kimseleri "insanları aydınlatıp kendisini yakan lambaya"[1154]; böyle bir ilmi de "kullanılmayan hazineye" benzetmiştir.[1155] Bir hadislerinde ise
"Bildiği halde uygulamayana yazıklar olsun" buyurmuştur.[1156]
Pek çok hadislerinde de böylelerinin mahşerdeki ve âhiretteki durumlarım nazara vermiştir. Meselâ bir hadislerinde ilmiyle amel etmeyen âlimin Cehennem'de olduğunu bildirmiştir.[1157] İşte yukarıdaki hadislerinde de bunların "Kıyamet günü insanların en şiddetli azap göreni" olacaklarını bildirmiştir.
Birçok hadislerinde de bu azabın keyfiyetini haber vermiştir. Meselâ bu hadislerden birisi şu mealdedir:
"Kıyamet günü bâzı kimseler getirilip Cehenneme atılır. Orada bağırsakları çıkarılan adam, eşeğin değirmenin çevresinde döndüğü gibi bağırsağının etrafında döndürülür. Cehennemlikler onun etrafında toplanıp, 'Ey filan, sana ne oldu böyle? Sen dünyada iken iyiliği tavsiye edip, kötülükten sakındırmaz miydin?' derler.
"O da, 'Evet,' der. 'Ben iyilikleri tavsiye ederdim, fakat kendim yapmazdım. Kötülüklerden sakındırdım, fakat kendim uymazdım' diye cevap verir."[1158]
Hacet Duası
358. Osman bin Hüneyf (r.a.) rivayet ediyor:
Bir adam vardı. Bir ihtiyaç sebebiyle Osman bin Affan'a (r.a.) gidip gelirdi. Ancak Osman (r.a.) o adama iltifat etmez ve ihtiyacına bakmazdı. O kimse Osman bin Hüneyf'e [hadisin râvisine] rastladı ve ona bu durumdan yakındı. Osman bin Hüneyf ona şöyle dedi:
"İbriği getir, bir abdest al, sonra da mescide git, orada iki rekat namaz kıl. Sonra da şöyle dua et: 'Allah'ım, rahmet peygamberi, Peygamberimiz Hz. Muhammed'i (s.a.v.) vesile ederek Senden istiyor ve Sana yöneliyorum. Ey Muhammed, seni vesile ederek Rabbine [Rabbime] Celle ve Azze'ye yöneliyorum ki, ihtiyacımı yerine getirsin.'
"Bu duanın ardından ihtiyacın ne ise onu söyle. Sonra da bana gel, birlikte Osman bin Affaan'a (r.a.) gidelim."
Sonra birbirinden ayrıldılar. O zât Osman bin Hüneyf in (r.a.) dediğini yaptı ve Osman bin Affan'ın (r.a.) kapısına gitti. Kendisini kapıcı karşıladı, elinden tuttu, Osman bin Affan'ın (r.a.) yanına götürdü. Osman (r.a.) onunla beraber bir minderin üzerine oturdu ve "İhtiyacın nedir?" diye sordu. Adam ihtiyacım söyledi, o da ihtiyacını karşıladı. Sonra da, "Senin bana gelip giderken bir ihtiyacını söylediğini ancak şimdi hatırlayabildim. Her ne ihtiyacın olursa bize gel" dedi.
O zat oradan ayrıldı, Osman bin Hüneyf ile karşılaştı. Ona, "Allah seni mükâfatlandırsın. Sen ona benim hakkımda konuşuncaya kadar bana iltifat etmedi ve ihtiyacıma bakmadı" dedi.
Osman bin Hüneyf (r.a.), "Vallahi ben ona senin hakkında hiçbir şey söylemedim. Ancak ben Resûlullahın huzurunda iken şöyle bir olaya şahit olmuştum:
Resûlullaha (s.a.v.) âmâ bir adam geldi ve halinden yakındı.
Peygamber (s.a.v.) ona,
"Sabretmez misin?" buyurdu.
Adam, "Ya Resûlallah, bana yardımcı olacak kimse yoktur. Gözümün görmemesi bana zor geliyor" dedi.
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Git abdest al. Sonra iki rekât namaz kıl, ardından şu duaları [yukarıdaki duayı] oku."
Adam bizden ayrıldı. Sohbet uzadığından biz henüz dağılmamıştık. O kimse gözünde hiçbir âmâlık yokmuş gibi bizim yanımıza geldi.[1159]
İzah
Yukarıda zikrettiğimiz kaynakda, Osman bin Hüneyf in (r.a.) âma ile ilgili olarak rivayet ettiği hadis yer alır. Bu rivayet şöyledir:
"Gözü âmâ veya az gören bir adam Peygambere (s.a.v.) gelerek, 'Benim için Allah'a duâ et de bana afiyet versin' dedi.
"Resûlullah (s.a.v.) 'Dilersen bu hastalığın mükâfaatını âhirette görürsün, bu senin için daha hayırlıdır. Dilersen duâ ederim' buyurdu.
"Adam, 'Duâ et' dedi.
"Resûlullah (s.a.v.) adama güzelce abdest almasını, iki rekât namaz kılmasını ve şu duayı okumasını emretti."
Bu rivayette izahını yaptığımız hadisteki duanın sonunda, "Allah'ım, Muhammed'i (s.a.v.) benim hakkımda şefaatçi kıl" ilâvesi vardır.
Gerek yukarıdaki hadiste, gerekse başka hadislerinde, Peygamberimiz (s.a.v.) Allah'tan veya bir insandan ihtiyacı olan birinin iki rekât namaz kıldıktan sonra ihtiyacını Allah'a arz etmesini istemiştir.[1160]
Daha başka hacet duaları da vardır. Arzu eden okuyucularımız Hanefî ve Şâfiilere Göre Büyük İslâm İlmihali veya Ezan Cami Namaz isimli eserlerimizin Hacet namazı konusuna bakabilirler.[1161]
Kalplerin Cilası
359. Enes (r.a.) rivayet ediyor:
"Şüphesiz kalpler tıpkı demir gibi paslanır. Onların cilası istiğfardır."[1162]
İzah
Peygamberimiz pekçok hadislerinde olduğu gibi, bu hadislerinde de ümmetini günahlara karşı hassasiyeti korumaya davet etmektedir. Aksi takdirde, tevbe ve istiğfarla temizlenmeyen günahların birike birike kalbi kaplayacağını bildirmiştir.
Evet, günahlar bütün kalbi kaplayabilir. Bu gerçek Kur'ân'da da açıklanmıştır. Yüce Allah bir âyet-i kerimede,
"Doğrusu onların kazandıkları günahlar birike birike kalplerini kaplayıp karartmıştır"[1163] buyurarak bu gerçeğe dikkat çekmiştir.
Peygamberimiz bu âyeti şöyle açıklar:
"Mü'min bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer günahtan el çeker, Allah'tan günahının bağışlanmasını dilerse, kalbi o siyah noktadan temizlenir. Eğer günaha devam ederse, o siyahlık da artar. İşte Kur'ân'da geçen, 'Doğrusu onların kazandıkları günahlar birike birike kalplerini kaplayıp karartmıştır' âyetindeki rayn [pas] budur."[1164]
Hadisle ilgili olarak üzerinde durulması gereken mühim bir husus da, burada kastedilen kalbten maksadın maddî hayatımızın devamını temin eden et parçası olmayıp, manevî hayatımızın zenbereği olan duygu olduğudur. Bediüzzaman bununla ilgili olarak şu açıklamayı yapar. Meâlen alıyoruz:
Kalpten maksat çam kozalağı gibi bîr et parçası değildir. Ancak bir latîfe-i Rabbaniyedir ki; his ve duyguların mazharı, dimağdaki fikirlerin yansıdığı yerdir. Binâenaleyh, o latîfe-i Rabbaniyeyi içine alan o et parçasına kalb tâbirinden şöyle bir incelik çıkıyor: O latîfe-i Rabbaniyenin insanın maneviyatına yaptığı hizmet, maddî kalbin cesede yaptığı hizmet gibidir. Evet, nasıl ki bedenin her tarafına kan pompalayan o et parçası, bir hayat makinasıdır ve maddî hayat onun işlemesiyle devam eder, durduğu zaman ceset ölür. Bunun gibi, o latîfe-i Rabbaniye amelleri, halleri ve manevî hayatın bütününü hakîki bir hayat nuru ile canlandırır, ışıklandırır, iman nurunun sönmesiyle, mâhiyeti ölü gibi bir heykelden ibaret kalır."[1165]
Dilenmek Kimler İçin Caizdir?
360. Mücâhid rivayet ediyor:
Bir adam Hasan ve Hüseyin'e (r.a.) geldi. Onlardan bir şey dilendi. Onlar, "Dilencilik ancak şu üç durumda caiz olur: (1) Gerçekten muhtaç olmak, (2) akrabasından birinin diyetini üstlenmek ve (3) ağır borç altına girmek" dediler ve ona verdiler.
Adam daha sonra Abdullah bin Ömer'e gitti, Abdullah niçin dilendiği sormadan ona verdi. Adam kendisine şöyle dedi:
"Amcanın oğullarına gittim, onlar bana niçin dilendiğimi sordular, sen ise sormadın."
Abdullah bin Ömer adama, "Resûlullahın (s.a.v.) çocukları (torunları) şüphesiz ilimle doludurlar" dedi.[1166]
Peygamberimiz Ümmeti İçin Nelerden Korkuyordu?
361. Ebû Berzeti'l-Eslemî (r.a.) rivayet ediyor:
"Sizin hakkınızda korktuklarım arasında bilhassa şunlar vardır: Haram yemeniz, zina etmeniz, hevâ ve heveslerin sizi tehlikelere düşürmesi."[1167]
[1149] Tirmizî, Salat: 346.
[1150] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/479.
[1151] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/479.
[1152] Bakara: 2/44.
[1153] Câmiü's-Sagîr, 4:385.
[1154] Câmiü's-Sagîr, 1:405; 5:508.
[1155] Câmiü's-Sagîr, 4:325.
[1156] Câmiü's-Sagîr, 6:370
[1157] Câmiü's-Sagîr, 4:372.
[1158] Müslim, Zühd: 57. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/480-481.
[1159] İbni Mâce, İkâme: 189. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/481-483.
[1160] Tirmizi Salât: 348; İbni Mâce, İkâme: 189.
[1161] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/483-484.
[1162] Mu'cemü'l-Evsat, 7:454. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/484.
[1163] Mutaffifîn: 83/53.
[1164] İbni Mâce, Zühd: 29.
[1165] Îşârâtü'l-İ'caz, s. 78. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/484-485.
[1166] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/486.
[1167] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/486-487.