sumeyye
Tue 14 June 2011, 01:58 pm GMT +0200
DUA BAHSİ
1376- Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anh)'den rivayet edilmiştir:
«Her peygamberin (Allah katında makbul) bir duası vardır? onu ister. Ben ise duamı, ahirette ümmetime şefaat için saklıyorum.» Hazreti Enes'in rivayetinde şöyledir:
«Her peygamber dünyada dileğini (Allah'dan) diledi yahud her peygamberin (kabul olacak) bir duası vardır, bu duasını yapmış've kabul olunmuştur. Ben duamı, kıyamet gününde ümmetime şefaat olarak ayırdım.»
Mütercim:
Hazreti Peygamber efendimiz kendilerine mahsus olan müste-cab dualarını, ümmetine olan üstün şefkat ve merhametlerinden dolayı onları kurtarmak için kıyamet gününe bırakmıştır. Her peygamberin her duası makbul olabilirsede, kesinlikle, kabul edilen kendilerine has bir duaları da vardır. Hazreti Adem Aleyhisselâm'-ın tevbesi, Hazreti Nûh Aleyhisselâmın, kaviminin helaki için duası, Hazreti İbrahim Aleyhisselâm'ın Kabe için duası, Hazreti Musa Aleyhisselâm'm Firavun'un helaki için duası, Hazreti İsa Aleyhisse-lâm'ın, gökten sofra indirilmesine dair, duası, kesinlikle kabul edildiği gibi, ahir zaman peygamberinin de ahirette ümmetine şefaat için ayırdığı Özel duası vardır.
1377- Şeddat bin Evs (Radıyallahu AnhVden rivayet edilmiştir:
«İstiğfarın büyüğü şöyle demendir: Allah'ım! Sen benim Rab-bilmsin. Senden başka ilâh yoktur. Sen beni yarattın. Ben senin kulunum ve ben, sana verdiğim va'di ve sözü gücümün yettiği kadar koruyorum. İşlemiş olduğum günahların kötülüğünden sana sığınırım. Bana olan nimetini sana ikrar ve itiraf ederim. Günahlarımı da itiraf ederim. Beni bağışla? çünkü senden başkası günahları bağışlayamaz. Kim kesin bir inanç -ile bu duayı gündüz okuyup da akşama varmadan ölürse, o kimse cennet ehlindendir. Kim de kesin bir inançla geceleyin bu duayı okur da sabaha varmadan ölürse, o da cennet ehlindendir.»
(Bunlar cehennemi görmeden Uk cennete girenlerle beraber olurlar.)
1378- Ebû Hüreyre (Radıyallahu AnhVden rivayet edilmiş-
«Vallahi, gerçek şu ki, günde yetmiş defadan çok Allah'dan mağfiret diler ve o'na tevbe ederim.»
«Peygamberlerin hepsi günah işlemekten korunmuş (masum) oldukları halde Hazreti peygamberin bu kadar çok tevbe ve istiğfar etmesi, onun kemal derecesini gösterir ve ümmetine bir öğretme ve yol gösterme olur.)
1379- İfoni Mes'ud (Radıyallahu Anh) anlatır:
«Allah Tefila'nın kulunun tevbesine olan hoşnutluğ'u; yiyeceği ve içeceği beraberindeki devesinin sırtında olduğu halde tehlikeli bir yerde (ıssız çölün ortasında) konaklayan, başını koyup (yere uzanıp) uykuya dalan, uyanınca devesinin gittiğini gören, sıcak ve susuzluk beynine işleyinceye dek veya Allah'ın dilediği sürece arayıp bulamayan, yerime döneyim diyerek (eski yerine) dönüp uykuya dalan ve sonra başını kaldırınca birden devesini yanında bulan kişinin sevincinden daha fazladır.»
1380- Hüzeyfe (Radıyallahu Anh) der ki:
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem (gece) yatağına yattığı zaman sağ elini sağ yanağının altına koyar ve sonra:
«Allah'ım! Senin adınla (kudretinle) ölürüm ve dirilirim.» buyururdu. Uyanıp kalktığı zaman da:
«Bizi öldürüp sonra dirilten (uykudan kaldıran) Allah'a hamd olsun. Dönüş yalnız O'nadır.»
1381- Bera bin Azib (Radıyallahu Anh) der ki:
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri yatağına girdiği zaman sağ yanı üzere yatar, sonra şu duayı okurdu-
«Allah'ım! Kendimi sana telim ettim. Yüzümü sana çevirdim. Bütün işlerimi sana bıraktım. Rahmetini umarak ve azabından korkarak arkamı sana dayadım. Senden başka sığmak ve kurtuluş yeri yoktur. İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin peygambere iman ettim.
Bunları söyleyip o gecenin karanlığı altında ölen kimse islâm dini üzere ölür.»
1382- îbn! Abbas (Radıyallahu Anhüma) der kli
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in dualarından biri d© şu idi: «Allahım! Kalbimde nur, gözümde nur, kulağımda nur, sağunda nur , s ol um d a nur, üstümde nur, altımda nur, önümde nur, arkamda nur kıl ve beni nurlandır» Bir rivayette de; «Sinirimi, etimi, kanımı, kılımı ve derimi nurlu kıl!» ilâvesi vardır.
1383- Ebû Hüreyre (Radıyallahu AnhVden rivayet edilmiştir:
«Sizden biriniz yatağına gireceği zaman, peştemalının iç kısmı ile yatağını çırpsın. Çünkü insan yatağına ne girip çıktığını bilemez. (Akreb ve böcek gibi şeyler yatağına girmiş olabilir.) Sonra şöyle desin: Rabbim! Senin isminle (senden yardım dileyerek) yanımı yatağıma) koydum ve senin gücünle kalkacağım. Ruhumu alırsan, ona merhamet eyle ve bırakırsan, iyi kimseleri koruduğun gibi onu da koru.»
1384- Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anh)'den rivayet edilmiştir:
«Sakın sizden. ;biriniz duasında: Allahım, dilersen, beni bağışla! Allah'ım, dilerse» bana merhamet et! demesin. Kesin dilekte bulunsun (Alla&ın rahmetini kesinlikle istesin); çünkü o'nu zorlayıcı bir kuvvet yoktur.»
1385- Ebû Hüreyre (Radıyallahu AnhVden rivayet edilmiştir:
«Herhangi birinizin duası; dua ettim de kabul olunmadı, diyerek acele etmedikçe kabul olunur.» (Kesinlikle isteyip dua etmeli ve sabırla beklemelidir. Muhakkak ki ihlâs ile edilen dua makbul olur. Kabul edilmese bile, dua ibadet kısmından olduğu için, sevabı olur.
Duanın bir de edebleri vardır: Abdestli olmak, namazdan sonra dua etmek, önceden tevbe ve istiğfar yapmış olmak, kıbleye dönmüş olmak, duaya hamd ile ve arkasından salâvat ile başlamak ve sonunda amin diyerek duayı tamamlamak. İnsan yalnız kendi nefsine dua etmeyip müşterek olarak bütün müminlere dua etmelidir. Dua edip bir şey isteneceği zaman avuçlar açık olarak eller göğe doğru omuz hizasına kadar kaldırılır. Faydalı şeyler istendiği zaman eller yüze sürülür. Kötülüklerin yok edilmesi istendiği zaman eller yüze sürülmez. Duanın asıl anahtarı helâl lokmadır.)
1386- İbni Abbas (Radıyallahu Anhüma) der ki:
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem musibet ve keder hallerinde şu duayı okurlardı:
«Büyük ve Halım olan Allah'dan başka hiç bir İlâh yoktur. Arş'-ın Rabbi büyük Al I ah'd an başka hiç bir İlâh yoktur. Sema vatın (göklerin) Rabbi olan, arzın Rabbi olan, Arş'ın Rabbi olan Kerîm Allah'dan başka hiç bir İlâh yoktur.»
(Rabbim! Bütün alemlerin ve varlıkların yaratıcısı ve koruyucusu ancak sensin. Senden başka ibadet edilecek hiç bir varlık yoktur. Başımıza gelen şu felâket ve belâyı sen gider.)
1387- Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anh)'den rivayet edilmiştir:
«Allahım! Herhangi bir mümine kötü bir şey söyledimse, bunu kıyamet gününde senin rahmetine yakın olmak için o kimseye bir vesile yap»
Mütercim:
Başka bir hadîs-i şerifte şöyle varid olmuştur:
«Ben Allah ile şöyle anlaştım: Eabbim! Ben ancak bir insanım. Birisine kızıp öfkelenebilirim. Kötü söyleyip lanet etmek suretiyle onu incitmiş olabilirim. Her kim böyle haksız yere benim tarafımdan azarlanmış ve incitilmiş olursa, bunu o kimse için bağışlanma vesilesi kıl.»
1388- Sa'd ibni Ebû Vakkas (Radıyailahu Anh) der ki:
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şu sözlerle dua buyururlardı: -Al I ah im! Cimrilikten sana sığınırım. Korkaklıktan sana sığınırım. Ömrün (yaşamanın) kepazeliğinden sana sığınırım. Dünyanın fitnesinden (yani Deccal'in fitnesinden) sana sığınırım. Kabir azabından sana sığınırım.»
1389- Hazreti Aişe (Radıyallahu Anha)'dan rivayet edilmiştin
«Allahım! tembellikten, bunama derecesindeki yaşlılıktan, gü-nahlılıktan, borçluluktan kabir fitnesinden ve kabir azabından, cehennem fitnesinden ve cehennem azabından, zenginlik fitnesinin şerrinden sana sığınırım. Fakirlik fitnesinden sana sığınırım. Mesih Deccal'in fitnesinden sana sığınırım. Al I ah im! Benim hatalarımı kar ve buz suyu ile yıka. Beyaz elbiseyi kirden temizlediğin gibi, kalbimi de hatalardan temizle. Doğu ile batı arasını uzaklaştırdığın gibi, benimle hatalarım arasım uzaklaştır.»
1390- Hazreti Enes (Radıyallahu Anh) der ki: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in duası çok kez şu idi: «Allahım! Bize dünyada iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru.»
1391- Ebû Musa (Radıyallahu Anh)'den rivayet edilmiştir: «Allahım! Günahımı, bilgisizliğimi, işlerimdeki israf ve senin benden daha iyi bildiğin kusurlarımı bağışla. Allahım! Benim şakamı, ciddiliğimi, yanlışımı ve kasıtlı ğı mı -ki bunların hepsi bende vardır- bağışla.»
(Peygamberler günah işlemekten korunmuş oldukları halde ve âhir zaman peygamberinin gelmiş ve geçmiş bütün hataları bağışlanmış olduğu halde bu şekilde dua buyurmaları, ümmete dua şeklini öğretmek içindir.)
1392- Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anh)'den rivayet edilmiştin . «Her kim, günde yüz defa: Allah'dan başka ilâh yoktur, Birdir. Ortağı yoktur. Mülk onundur. Hamd ona mahsustur. O her şeye kadirdir, derse on köle azad etmiş kadar sevab kazanır. Ayrıca kendisine yüz sevab yazılır ve yüz günahı silinir. Aynı zamanda bu, o günün akşamına kadar kendisi için Şeytan'dan korunma olur. Hiç kimse, onun getirdiği bu teşbihten daha üstününü getiremez. Ancak (aynı teşbihi) kendisinden daha çok çeken kişi getirebilir.»
1393- Ebû Eyyûb El-Ensarî (Radıyallahu Anh)'den rivayettir-. Zlr kim (geçen teşbihi) on defa çekerse ismail Aleyhisselâm neslinden bir köle azad etmiş gibi olur.»
1394- Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anh)'den rivayet edilmiştir!
*Her kim bir gün içinde yüz defa Sübhanellahi ve bihamdihi = Allah'a hamd ederek onu noksanlıklardan tenzih ederim, derse gü-hanları, deniz köpüğü kadar olsa bile dökülür.»
(Allah ile kul arasındaki günahlar düşer; fakat kul hakları helallik almaya veya ödemeye bağlıdır. Bazı hadîslerde de «Büyük günahlardan sakındıkça, kaydı vardır ki, o zaman küçük günahların bağışlanmış olacağı anlaşılır. Her iki halde de bu teşbihin günde hiç olmazsa kalb huzuru ile yüz defa söylenmesinde büyük sevab vardır ve günahların bağışlanmasına vesiledir. Üç-beş defa Esteğfirul-lah dedikten sonra her tesbihden önce Sübhanellahi ve Bihamdihi teşbihini getirmenin fazileti çok büyüktür ve söylenmesi de çok kolaydır.)
1395- Ebu Mûsa CRadıyallahu Anh) 'dan rivayet edilmiştir: 1 «Allah'ını zikredenle onu zikretmeyenin hali, ölü ile dirinin hali gibidir.»
Mütercim:
Bu hadîs-i şerif, zikir ehli için pek büyük bir müjdedir. Allah'ı zikretmenin çeşitleri çoktur; Allah rızasını gözetereR yapılan her ibadet de bir zikirdir. Canlı kimsenin dışı hayat nuru ile, içi de ilim nuru ile süslendiği gibi, Allah'ı zikreden kimsenin dışı ibadet nuru ile, içi de mârifetullah ile süslenir. Allah'ı zikretmeyen kimsenin dışı manevi yönden boş, içi de batıldır. Dünya işi zikire engel değildir. Bedenle iş, dil ve kalb ile de zikir yapılır.
1396- Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anh) 'den rivayet edilmiştir;
«Allah'ın bir takım melekleri vardır ki, yollarda dolaşıp zikir edenleri ararlar. Allah'ı zikreden bir topluluk buldukları zaman, göreviniz başına gelin, diye çağrışırlar. Hemen o zikredenleri kanatları ile aşağı dünyaya kadar çevrelerler. Gerçeği meleklerden daha iyi bilen Allah onlara sorar:
— Benim kullarım ne söylüyor? Melekler:
— Seni teşbih ediyorlar, seni yüceltiyorlar, sana hamd ediyorlar, senin şanım yüceltiyorlar, derler. Allah buyurur:
— O kullarım beni gördüler mi? Melekler:
— Hayır, vallahi, seni görmemişlerdir! derler. Allah Tealâ meleklere sorar:
— Acaba beni görmüş olsalardı ne yaparlardı? Melekler:
— Eğer seni gördeydiler sana daha çok ibadet ederlerdi, sen* daha çok yüceltirlerdi ve seni daha çok teşbih ederlerdi, cevabını verirler. Allah sorar:
— Benden ne istiyorlar. Melekler:
— Senden cenneti istiyorlar, derler. Allah sorar:
— Onlar cenneti gördüler mi? Melekler:
— Hayır, vallahi, cenneti görmemişlerdir! cevabını verirler. Allah Tealâ meleklere sorar:
— Cenneti görseler nasıl olurdu? Melekler:
— Eğer cenneti görmüş olsalar, cennete çok daha haris olurlardı, onu daha çok ararlardı ve daha fazla ona rağbet ederlerdi, cevabını verirler. Allah meleklere sorar:
— Hangi şeyden onlar Allah'a sığınırlar? Melekler:
— Cehennemden, derler. Allah sorar:
— Onlar cehennemi gördüler mi? Melekler:
— Hayır, vallahi onu görmemişlerdir. Allah sorar:
— Cehennemi görmüş olsalardı, ne yaparlardı? Melekler:
— Onu görselerdi, ondan çok daha fazla kaçarlardı, ondan daha çok korkarlardı. Allah "buyurur:
— O halde ben sizi şahid tutuyorum ki, ben onları bağışladım. Meleklerden biri der ki: Bunlar arasında falanca kimse vardır ki kendilerinden (zikredenlerdenJ değildir, yanlarına bir iş için gelmiştir. Allah Teaİâ buyurur: Onlar (zikir meclisinde) oturanlardır ki, meclislerinde bulunan mutsuz olmaz (nasipsiz kalmaz).»
Mütercim
Gerçekten bü hadîsi- şerif, zikir yolunda bulunanlar için büyük bir müjdedir ve zikir meclisine karşı olanlara da büyük bir derstir.[58]
[58] Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:921-932