- Dostu Düşmanı Bilseydik…

Adsense kodları


Dostu Düşmanı Bilseydik…

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
Rüveyha
Thu 9 October 2014, 03:41 pm GMT +0200
Dostu Düşmanı Bilseydik…

Sabahattin Aydın | Eylül 2014 | SUNUŞ   

Hayatımızın içinde iki çok önemli kavram dost ve düşman. Dost aramak, dostluklara tutunmak, düşmandan da sakınmak fıtratımızda var. Dost ve düşmana dair seçimlerinin olumlu ya da olumsuz etkilerini iliklerine kadar yaşamayan tek kişi var mıdır? Dost bildiğinden düşmanlık gören, herkesten umudunu kesmişken düşman zannettiğinden dostluk eli uzanan biziz. Demek ki dostu düşmanı seçmede hatalar yapıyoruz. Hem fert hem toplum olarak… Demek ki sağlam ölçüler lazım. Kendi yarım aklımızın, değişip duran hissiyatımızın yanıltıcılığına bizi teslim etmeyecek hakiki ölçüler…

Mümin kimliğinin temelde dostluk üzerinden inşa olduğunu hatırlamalıyız evvela. Allah’a, Rasulü’ne, sahabilere ve salihlere, iman kardeşlerine, nihayet alemdeki büyük nizama dostluk. Bir barış hali… Bu dostluğun hukuku Şeriat-ı Garrâ’da kayıtlı.

İman bütün hayatı kuşatan bir dostluk zemini doğuruyor. Fakat iki mutlak/fıtrî düşmanımız var. Şeytan ve avanesi ile kötülüğü emreden kendi nefsimiz. Bunlarla bir ömür savaşmak, imanî barışımızın devamı için alnımıza yazılı. Bir de hidayet buluncaya kadar kalpleri Hak ve hakikate körlerin düşmanlıklarının muhatabıyız. Onlara bir taraftan hidayet dilerken, bir taraftan tedbir almakla, direnmekle, savaşmakla mükellefiz. Bu bakımdan mümin hayatı dosta vefa, düşmanla mücadeleden ibarettir, denilebilir. Burada öncelikli mesele, dostu düşmanı tanıyabilmek… Ki bu meselede ümmet olarak büyük yanılgılarımız var.

Özellikle son birkaç aydır Gazze’deki kardeşlerimizin bütün insanlığın gözü önünde maruz kaldığı katliamla, tekbirle mazlum kafası kesen canilerin görüntüleri hepimizin aynı soruya cevap aramasına sebep oldu: Dost kim, düşman kim? Tarihî perspektifi de dikkate alarak bu soruya ilkesel düzeyde cevap vermek istedik bu ay.

Dikkatle okunup düşünülmesi gereken diğer bir yazımız da Ahmet Nafiz Yaşar’ın kaleme aldığı “Tekâsür: Çoğaltma Yarışı”. Bir Cahiliye hastalığının modern dünyada son derece yaygın şekilde ve adeta kutsanarak nasıl tezahür ettiğini fark edeceksiniz.

Ekim sayımızda buluşmak üzere inşallah.



Burcu7
Thu 9 October 2014, 03:49 pm GMT +0200
bence her şey çok farklı olurdu heralde  çünkü dostunu bilen onun getirisini de bilir eyi kötü yaşayacaklarını da