hafiza aise
Mon 25 April 2011, 03:56 pm GMT +0200
Dönüş Yolu ve Bir Mucize Daha
Artık Hudeybiye'den ayrılmışlar ve Medine'ye doğru ilerliyorlardı; önce Mehrii'z-Zehrôn, ardından da Usfan'da konakladılar. Yiyecekleri kalmamıştı ve Allah Resülü'ne gelerek, bineklik develerini kesmeleri konusunda kendilerine izin vermesini talep ettiler; Allah Resnlü de onlara bu izni verdi.
Sevinmişlerdi; ancak bu sevinçlerini yaşayamadan konuyu duyan Hz. Ömer olaya müdahale edecek ve Efendimiz'e gelerek:
- Ya Resülullah, diyecekti. Böyle yapma; insanların yanında ihtiyaten fazla devenin olması daha uygun olur. Aksi halde yarın, aç ve yaya olarak düşmanla karşılaşırsak ne yaparız! Fakat, şayet uygun görürsen insanların elinde yiyecek olarak ne varsa onları getirmelerini emir buyur; onları bir araya toplasınlar ve Sen de onlar üzerine bereket duasmda bulun; muhakkak ki Allah (celle celaluhü), Senin duan vesilesiyle bizi yurdumuza ulaştıracaktır!
241 Hudeybiye'de kalınan gün sayısının on dokuz olduğu da ifade edilmektedir. Medine'den Çıkılıp da yeniden Medine'ye dönüleceği ana kadar geçen sürenin ise, bir buçuk ay olduğu anlatılmaktadır. Bkz. İbn Seyyidinnas, Uyünu'l-Eser, 2/125; Salihı, Sübülü'l-Hüda ve'r-Reşad, 5/57
Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), Hz. Ömer'in teklifine müspet cevap vermiş ve insanlara seslenerek ellerinde bulunan yiyecekleri getirmelerini istemişti. Bu arada yere, deriden bir sergi sermiş ve getirilen yiyeceklerin bu serginin üzerinde biriktirilmesini murad etmişti.
Ashab-ı kiram hazretleri, azık adına yanlarında ne kalmışsa koşar adım hepsini getirmeye başlamışlardı; getirilenlerin en çoğu bir ölçek hurma idi. Herkes getireceğini getirip de ortaya koyduktan sonra serginin üzerinde biriken yiyecek miktarı, ancak zayıf bir keçi yavrusu kadardı.
Allah'ın Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), mübarek ellerini açarak bu yiyeceklerin yanında dua etmeye başladı; bir müddet böyle devam ettikten sonra da ashabına döndü ve onlara, 'Allah'ın adıyla' bu sofradan yiyip karınıarını doyurmalarını söyledi.
Bin dört yüz insan sırayla bu sofraya geliyor ve karnını doyurup geri çekiliyordu. Hatta sadece karınıarını doyurmak1a kalmıyor, yanlarındaki kaplarını da oradan yiyecekle doldurup öyle dönüyorlardı. Derken kafiledekilerin tamamı gelip oradan karnını doyurmuş ve yanında bulunan kaplarını da doldurmuştu; ancak keçi yavrusu büyüklüğündeki yiyecek hala ortada duruyordu!
Hz. Ömer'in vesile olduğu bir mucize daha gerçekleşmişti; ihtiyaç hissettikleri böylesine hassas bir zeminde, kendilerine böyle bir lütufta bulunan Rabb-i Rahimi'ne şükran hisleriyle dolu olan Allah Resülii (sallallahu aleyhi ve sellern), siirürundan tebessüm ediyordu; o kadar ki ashab, inci misal dişlerini görmüştü. Sonra da, hamd makamında şunları söyledi:
- Allah'dan başka ilah olmadığına ve Benim de O'nun Resülii olduğuma şehadet ederim; Allah' a yemin olsun ki, bu iki şeye iman ettiği halde Allah'a mü1aki olan birisi, şüphe yok ki cehennem ateşinden kurtulup masün kalır!
Bu ne büyük lütuftu ki ashab, başlarında Allah'ın Resülü, sürekli ihsan kuşağında lütufla ra mazhar oluyorlardı. O'nunla birlikte attıkları her adım, karşılaştıkları her mesele ve çözüm adına ortaya konulan her hamle, imanları açısından onları ulaşılmaz kılıyor ve böylece sürekli harikuladelikler kuşağında bir seyr-i sülük yaşıyorlardı.
Derken Resül-ü Kibriya Hazretleri yol için hareket emri verdi; bu sefer de semamn dili çözülmüş ve üzerlerine rahmet indiriyordu. Ashabın sevincine diyecek yoktu; kuraklığın etrafı kavurduğu dönemlerde bunun anlamı çok büyüktü; avuçlarını açıyor ve semadan üzerlerine inen rahmetten kana kana içiyorlardı. Üst üste gelen bunca ikram karşısında Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), ashabına döndü ve onlara hitap etmeye başladı.
Nasihat-ı Nebevi devam ettiği sırada dışarıdan üç kişi gelmiş ve onlardan biri ashabın arasına girerek halkaya dahil olmuş, diğeri halkamn arkasına oturmuş, bir diğeri de yüzünü çevirerek oradan uzaklaşmıştı. Gördüğü her şeyi değerlendiren Allah Resfılii (sallallahu aleyhi ve sellern), bu üç şahsın durumunu da hutbesine taşıdı:
- Şu üç kişiııin halini size haber vereyim mi, diyordu. Elbette ashab:
- Evet, ya Resülullah, diyecekti. Bunun üzerine Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern):
- Onlardan birisi haya etmiş ve onun için arka safta kalmış; Allah da onun hayasım takdir etmiştir. Diğeri tevbede samimi olduğunu göstermiş ve Allah da, onun tevbesini kabul etmiştir. Üçüncüsüne gelince o, yüz çevirmiştir; Allah da rahmetini kesip cemal-i vechiyesini ondan uzaklaştırrnıştır!