- Dolmabahçe Sarayı

Adsense kodları


Dolmabahçe Sarayı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Thu 26 July 2012, 01:25 pm GMT +0200
Sultan Abdülmecid’in iktidar sembolü: Dolmabahçe Sarayı
Sinan CECO • 80. Sayı / DOSYA YAZILARI


19. yüzyıl her anlamda Osmanlı İmparatorluğu’nun değişim yüzyılı olarak kabul ediliyor. Bu yüzyıl, İmparatorluğun sarayı için de protokol, teşkilat ve gelenek bakımından önemli değişimleri beraberinde getirdi. İmparatorluktaki değişim rüzgârının en önemli ve kati esintisini sağlayan Sultan II. Mahmud devrindeki köklü reformlar, Sultan Abdülmecid devrinde de ivme kazanarak devam etti. Bu bağlamda Osmanlı sarayındaki tarz-ı hayat, alafranga bir biçimde değişim gösterdi ve sarayda başlayan bu tarz-ı hayat, başkentin cemiyet hayatında da kısa sürede yer buldu.

Hiç şüphesiz 19. yüzyılda yaşanan bu değişim hareketleri içerisinde Topkapı Sarayı’nın mevcut devlet protokolüne uyum sağlaması da umulamazdı. Devletin 19. yüzyılda yeni bir yapılanmaya gitmesi, beynelmilel davetler vermesi, resmî kabuller tertip etmesi ve en önemlisi de bu toplantıların düzenlenebileceği modern saraylar inşa etmesi kaçınılmazdı. Zira Topkapı Sarayı, bu toplantılar için uygun bir saray değildi. Her ne kadar devletin idare merkezi Topkapı Sarayı görünse de sarayın yetersizliğinden ve burada yaşadığı kötü hatıralardan ötürü Sultan II. Mahmud, burayı terk etmiş ve hayatını bugün birçoğu kaybolmuş olan sahil saraylarında geçirmişti.

Bu saraylar içinde en önemlisi ise Beşiktaş Sahil Sarayı’ydı. Bugünkü Dolmabahçe Sarayı’nın yerinde bulunan bu kompleks yapı, imparatorluğun yazlık sarayları arasında yer alırdı. Bu sarayı devamlı oturum amacıyla kullanan ilk hükümdar ise Sultan II. Mahmud oldu. Evvelce yalnız, yaz aylarında kullanılan saray, artık kışları da hizmet veren daimi bir idare merkezi haline gelmişti.

Sultan II. Mahmud’un 1839’daki ölümünden sonra yerine geçen oğlu Sultan Abdülmecid de, Beşiktaş Sahil Sarayı’nda, babasının yenilikçi fikirleriyle yetiştirilmişti. Bu nedenle babasının başlattığı yenilik hareketlerinin devamlılığına inanıyor ve ona göre hareket ediyordu. Gelişen ve yenilenen tarz-ı hayata ve teşrifata daha uygun bir yönetim merkezinin gerekliliğine inanan Sultan Abdülmecid, her yıl onarılmak zorunda olan ahşap Beşiktaş Sahil Sarayı’nın yerine daha modern ve dayanıklı bir saray inşa ettirmek maksadıyla Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırmaya karar verdi.

Fatih’in gemileri karadan yürüttüğü yere inşa edilen saray
Sonradan doldurularak elde edilen Dolmabahçe, daha önceden kaptan paşaların donanmayı demirledikleri doğal bir liman görünümündeydi. Körfez biçimindeki bu mahal, 17. yüzyıldan itibaren dönem dönem doldurularak has bahçe haline getirilmişti. Ancak bu doldurma işlemiyle ilgili olarak aynı döneme ait kaynaklar, farklı bilgiler veriyor. Eremya Çelebi Kömürciyan, evvelce bir körfez olan Dolmabahçe’nin Sultan I. Ahmed’in (1603-1617) sadrazamı Nasuh Paşa tarafından doldurulduğunu aktarıyor. Evliya Çelebi ise buranın önceden küçük servili bir bağ olduğunu, Sultan II. Osman’ın (1618-1622) emriyle dört yüz arşın boyunca doldurularak bir meydan oluşturulduğunu ve buraya Dolma-bağçe denildiğini ifade ediyor.

Doldurulan bu körfez, 1453 senesinde, İstanbul’u kuşatan Fatih Sultan Mehmed tarafından, karadan yürütülen gemilerin karaya çıkarıldığı nokta. Fatih Sultan Mehmed, gemilerin karaya çıkarılması için burada bulunan mevcut bir derenin yatağını kullanmış ve Dolmabahçe’deki körfezden, bu dere yatağına çıkarılan gemiler, Galata’nın etrafını dolaşarak Haliç’e indirilmişti.

Doldurulan körfezde oluşturulan ve Dolma-bağçe denilen meydanda, farklı devirlerde inşa edilen yapılarla genişleyen Beşiktaş Sahil Sarayı, padişahların yazlık sarayı haline gelmişti. Genelde Mayıs ayı itibariyle Topkapı Sarayı’ndan Beşiktaş’a geçilir, Eylül ayında da Topkapı Sarayı’na geri dönülürdü. Havanın durumuna göre, saray değişikliği bir ay erken veya geç de gerçekleşebilirdi.

Sultan III. Selim dönemine gelindiğinde ise, kız kardeşi Hatice Sultan’ın Defterdarburnu’ndaki sahil sarayını çok beğenen padişah, Mimar Melling’e Beşiktaş’taki Çinili Köşk hariç tüm yapıları yıktırarak yeni bir saray yaptırmıştı (Bazı kaynaklara göre kapsamlı bir onarım gerçekleşmişti). Fakat bu saray, 1815 yılında, Harem’in hamam külhanından çıkan bir yangında zarar görmüş ve dönemin padişahı Sultan II. Mahmud tarafından hemen onarılmıştı.

Sultan II. Mahmud, saltanatının ilk yıllarından itibaren, sadece yazlık saray olarak kullandığı Beşiktaş Sarayı’nı daimi olarak kullanmaya başlamıştı. Devrinde gerçekleştirdiği yeniliklere kendi hayatından başlayan Sultan, devletin idare merkezini buraya taşıdı. Sarayın şehrin dışına taşınmasından ötürü bu dönemde ulaşım sorunu da gündeme gelmiş ve bu sorun da 1836 yılında Haliç üzerine kurulan köprüyle giderilmişti.

Dolmabahçe Sarayı’nın inşa nedenleri ve süreci
Sultan Abdülmecid, babasının vefatından sonra 1 Temmuz 1839’da tahta çıktı ve babasının da vasiyeti üzerine gerçekleştirilen reformlara devam etti. Değişen ve gelişen Osmanlı İmparatorluğu’nun bu yeni yapılanmasına daha uygun bir saraya ihtiyaç duyulduğunun farkındaydı. Zira devletin, o dönemdeki en önemli dış politikası Avrupalı bir devlet olarak kendini Avrupa kamuoyunda kabul ettirebilmek ve diğer Avrupalı devletlerin daimi müttefiki olmaktı. Gerek Sultan II. Mahmud gerekse Sultan Abdülmecid, bu hedef için devletin hemen her noktasında reformlar gerçekleştirmiş ve Batılı anlamda bir otorite tesis etmeye çalışmışlardı. Fakat Avrupa devletleri arasında yer almak için tarz-ı hayat bağlamında da alafranga bir yaşam sürmenin gerekliliği de aşikârdı. Sultan II. Mahmud’un, oğlu Sultan Abdülmecid’i Avrupalı bir prens gibi yetiştirmesini de bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor. Avrupalı bir devlet olarak kendini kabul ettirme gayreti içinde olan Osmanlı İmparatorluğu’nun gerçekleştirdiği değişimin gözlemlenebileceği yegâne nokta ise, hiç şüphesiz devletin evi ve merkezî otoritenin yerleşkesi olan saraydı.

Yapımına Sultan Abdülmecid’in 1842 yılında geçici olarak Yıldız Köşkleri’ne taşınmasıyla başlanan sarayın inşa tarihiyle ilgili olarak bazı kaynaklar 1844 yılına işaret ederken, bazıları da 1846 yılını gösteriyor. Fakat sarayın hemen inşa edilemediğini, ilk önce boşaltılıp yıkıldığını ve daha sonra inşa edilmeye başlandığını düşünürsek yeni saray inşaatının başlaması 1842-1846 yılları arasında gerçekleşmiş olmalı.

Ahşap Beşiktaş sahil sarayının yıktırılmasıyla yapımına başlanan yeni sarayın mimarlığı için ise, ilk defa Balyan soyadını kullanan ve III. Selim devrinde hassa mimarlığına atanan Kirkor Amira Balyan’ın oğlu Garabet Amira Balyan görevlendirilmişti.

Özellikle Sultan II. Mahmud döneminde yıldızı parlayan ailenin en önemli temsilcisi Garabet Usta, Balyan ailesinin Avrupa’da mimarlık eğitimi görmüş ilk ferdi olan büyük oğlu Nigoğos Balyan’ı da yanına alarak bu yeni sarayı baba-oğul inşa etmişti. Tasarımını Garabet Balyan’ın yaptığı sarayın inşaatında Balyanların dışında birçok müslim-gayrimüslim mimar da çalışmıştı.

Sarayın açılışını etkileyen kriz: Kırım Savaşı
Dolmabahçe Sarayı’nın inşa süreci hızla ilerlerken, Osmanlı İmparatorluğu bir anda, kendini şiddetli bir savaşın eşiğinde buldu. 1853 yılında patlak veren Kırım Savaşı’nda Osmanlı, Avrupalı devletlerle beraber Rusya’ya karşı savaşıyordu.

Rusya’nın Osmanlı’daki Ortodoksları himaye etmek için verdiği notaya ret cevabı üzerine Eflak ve Boğdan’ı işgal eden Ruslara karşı, 4 Ekim 1853’te Sultan Abdülmecid tarafından savaş ilan edildi. 22 Ekim’de Fransız-İngiliz karma filosu Haliç’ten demir aldı ve 28 Mart 1854’te Britanya ile Fransa da Osmanlı İmparatorluğu’nun yanında yer aldı.

Kırım Savaşı, İmparatorluğun başkentini de çok zor duruma düşürmüş, özellikle başkentte ciddi ekonomik sıkıntıların yaşanmasına neden olmuştu. Bu nedenledir ki İmparatorluk, tarihinde ilk defa bu savaş sırasında borç almıştı.

Savaş tüm şiddetiyle devam ederken sarayın inşaatı da bitmek üzereydi. Fakat İstanbul, birçok yeni hastanenin kurulduğu, cepheden gelen yaralıların tedavi edildiği adeta bir “ilkyardım şehri” haline gelmişti. Selimiye Kışlası’nın dahi bir bölümü hastaneye çevrilmiş, 2000 kadar İngiliz asker de burada tedavi edilmişti. Hatta buradaki hastanenin başhemşiresi de tıp tarihine ismini yazdıran Florence Nightingale’di. Daha sonra bu kışlanın kulelerinden biri Florence Nightingale Müzesi oldu.

1855 yılına gelindiğinde Dolmabahçe Sarayı’nın inşaatı tamamen bitmişti fakat devletin son derece sıkıntılı bir savaş içinde oluşu, yeni sarayın açılışının beklemeye alınmasına neden oldu. Nihayet 1856 yılı başlarında Rusya yenilgiyi kabul etti ve Paris’te bir barış konferansı kurulmasına karar verildi. 8 Şubat 1856 gecesi Kırım Savaşı galibiyeti kutlandı. İstanbul’daki İngiliz Sefareti’nde düzenlenen bir baloyla kutlanan geceye, Sultan Abdülmecid de bizzat katıldı. İngiliz Süvarileri eşliğinde gelen Sultan, top atışları ve “Tanrı Kraliçe’yi korusun” nidalarıyla karşılandı. Sultan Abdülmecid, İngiliz Sefiri Lord Staford de Redcliffe tarafından karşılandı. Sultan Abdülmecid’in de katılımıyla Kraliçe Victoria’nın Buckingham Sarayı’ndaki kıyafet balolarını andıran bir baloyla Kırım galibiyeti kutlandı.

Bu savaş Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa Devletleri’yle aynı cephede birleşmesini sağlamıştı. 30 Mart 1856’da Paris Barışı imzalandı ve Osmanlı İmparatorluğu, bu antlaşmayla aynı zamanda Avrupa Kamu Hukuku ve Sistemi’nden yararlanmaya hak kazanarak resmen Avrupalı devletlerden sayıldı. Böylece bu antlaşmaya imza atan tüm devletler, Osmanlı İmparatorluğu’nun bağımsızlığını ve bütünlüğünü garanti altına almış oluyordu.

Kırım savaşı galibiyeti ve Dolmabahçe Sarayı’nın açılış töreni
Kırım Savaşı’nın galibiyetle sonuçlanması, Paris Antlaşması’yla da Osmanlı’nın Avrupa Kamu Hukuku’ndan yararlanması ve Dolmabahçe Sarayı’nın açılışı şerefine, 22 Temmuz 1856’da Dolmabahçe Sarayı’nın Muayede Salonu’nda büyük bir ziyafet verildi. Bu saray, Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. yüzyılda yaşadığı değişimin sembolü olması maksadıyla inşa edilmişti ve bu törenle de, imparatorluktaki değişimi herkes görmeliydi. Osmanlı’nın yıllardır yürüttüğü reform hareketlerinin sembolik bir göstergesi olan “yeni saray” bu vesileyle arz-ı endam edecekti.

Bu büyük ziyafete 130 kişi katıldı. Akşam 6’dan itibaren kayık, vapur, araba ve atlarla gelen misafirler törenin yapılacağı muayede salonunun yanındaki bekleme salonuna alındı ve ardından muayede salonuna geçildi. Gecede Sultan Abdülmecid, Kırım Savaşı’ndaki başarılarından dolayı Fransız Mareşali Pelissier’e ve İngiliz General Sir William Codrington’a üzeri pırlantalarla kaplı birer madalya verdi. Fakat İngiliz General henüz Kırım’dan dönmediği için madalyayı onun adına İngiliz Büyükelçisi Lord Stratford de Redcliffe aldı. Akabinde Mızıka-i Hümâyûn, Mecidiye Marşı’nı ve daha sonra da Fransız ve İngiliz ulusal marşlarını çaldı.

Boğaz’ın müthiş manzarasıyla taçlandırılmış olan Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlenen bu törende misafirlere 5 çeşit başlangıç, 8 çeşit ana yemek, tatlılar, meyveler ve içecekler de dâhil olmak üzere toplamda 37 kalemden oluşan bir mönü ikram edildi. Bu mönünün ilginç bir yönü de hem doğu hem batı mutfağının bir sentez şeklinde sunulmasıydı. Bir tarafta börek, pilav, baklava gibi Türk mutfağının vazgeçilmezleri yer alırken bunların aralarında da başta Fransız mutfağına ait olmak üzere birçok Avrupa tarzı yemek bulunuyordu.

Ülkesinin Avrupalı bir devlet olarak anılmasını başaran Sultan Abdülmecid, Batı tarzında binalar ortaya koyan mimarlarına inşa ettirdiği yeni sarayıyla da diğer Avrupalı devletlerden geri durmadığını ispatlamıştı.