saniyenur
Mon 11 June 2012, 06:52 am GMT +0200
13- Doğruluk Ve Dürüstlük
Şüphesiz, hiç kimse Allah'ın Elçisi'nden daha dürüst ve doğru olamaz. Rasulullah bunu hayatıyla göstermiştir. Onun bu özellikleri insanları derinden etkilemişti. Muhammed fakir bir yetim idi. Amcasının yanında ticarete başlamış, fakat kısa zamanda dürüstlüğü ve alış-verişteki adaletiyle herkes tarafından tanınmış ve saygı görmüştür, o, "Sadık" ve "Emîn" olarak tanınmaktaydı. Zengin, fakir herkes Muhammed'ı bu namlarla çağırırdı. Kabe'nin tamiri esnasında mukaddes Hacer-ül Esved taşını yerine koyma konusunda Mekkeli kabileler arasında ihtilaf çıktığında, Kabe'ye ertesi sabah ilk girenin koymasını kararlaştırdılar. O sabah Kabe'ye ilk giren Muhammed olunca, herkes el-Emîn ve es-Sadık'ın gelmesine ve Hacer-ül Esved'i yerine koyacak olmasına çok sevindi.
Ancak, Muhammed'a peygamberlik geldiğinde Mekkeli müşrikler onu reddettiler. Hakaret ettiler, deli, büyücü dediler, iftira attılar, kötü yolları denediler. Fakat ona hiçbir zaman yalancı diyemediler. Bir defasında Kureyş'in önderleri bir araya gelmiş onun hakkında konuşuyorlardı. En tecrübelileri olan Nadr b. Haris şöyle dedi: "Ey Kureyş! Başınıza gelen bu belâdan kurtulmanızı sağlayacak bir plan bulamadınız. Muhammed çocukluğundan itibaren içinizde, gözünüz önünde büyüdü. Aranızda en sevilen, en doğru, en dürüst oydu. Şimdi, o olgunluğa erişip size bunları sunduğunda, bu sefer, o bir sihirbazdır, kâhindir, şairdir, delidir diyorsunuz. Allah için ben onun söylediklerini işittim. O sizin söylediklerinizin hiçbiri de-ğ!İ. Başınıza gelen yepyeni bir derttir." En azılı düşmanı Ebu Cehil, sık sık şöyle söylerdi: "Muhammed, sana yalancısın demiyorum, ama bana göre senin söylediklerin doğru değil." (İbni İshak, Hz. Muhammed'in Hayatı) Kim, Muhammed'ı onunla yüksek ahlâkı için evlenen, hanımı Hatice'den daha iyi tanıyabilir? Hatice, Kureyş'in en faziletli ka-dınlarmdandı. Şerefli, asil ve zengindi. Kocası Ebu Hâle ölmüş, dul kalmıştı. Hatice ticaretle uğraşıyordu. Kâr ortaklığı esasına göre kervanlarıyla ülke dışına gidecek adamlar tutardı. Muhammed'ın doğruluk, güvenilirlik ve şerefli ahlâkından haberdar olunca onu çağırttırarak mallarını Suriye1 ye götürerek satmasını teklif etmiştir. Suriye dönüşü ahş-veriş sonuçlarını Hatice'ye getirdiğinde, eline aldığı malların değeri iki katına çıkmıştı. Hatice, Allah'ın şereflendirmesi için gerekli vasıfları haiz, asil, azimkar ve akıllı bir kadındı. Ve Hatice, Muhammed'a giderek; "Ey amcamın oğlu, senin, akrabalığımız sebebiyle, halkın içindeki iyi şöhretin, güvenilirlik, doğruluk ve güzel ahlâkını görüyorum." dedi. Daha sonra da Hatice, Muhammed'a evlenme teklifinde bulundu.
Hatice, ilk vahyin gelmesinden sonra şaşkınlık İçinde olan Muhammed'ı teskin etti: "Allah seni esirgesin, Ey Ebû'l Kasım (Muhammed ilk oğlu Kasım'in doğumundan sonra bu nam ile çağrılmaktaydı). Allah seni hiçbir zaman yalnız bırakmayacaktır. Çünkü sen doğrusun, emanete riayet edersin, akrabanı gözetirkin, merhametlisin ve güzel ahlaklısın." (İbni İshak, A.g.e. s. 82-106).
Rasul Muhammed, Kureyşlileri Safa Tepesi'nde toplayıp onlara; "Ey Kureyş! Şu dağların arkasında size karşı hazırlanan bir ordu var desem, bana inanır mısınız?" diye sorduğunda, bilâ istisna hepsi tek bir ağızdan, "Evet, çünkü senden hiçbir yalan söz İşitmedik!' diyerek onun dürüstlük ve doğruluğunu yeminle tasdik etmişlerdi. Çünkü, Muhammed, aralarında kırk yıl boyunca kusursuz, lekesiz bir hayat yaşamıştı. Kuran bu olaya işaret etmektedir: "De ki: 'Eğer Allah dileseydi, onu size okumazdım ve onu size de bildirmemiş olurdu. Daha önce yıllarca aranızda bulunmuştum, hiç düşünmüyor musunuz?' " (10: 16)
Aralarında tertemiz, faziletli ve ahlâklı bir hayat sürmüş ve bu durum azılı düşmanlarının çoğu tarafından dahi takdir edilmiştir. İçlerindeki en doğru ve emin insanın Muhammed, olduğunu biliyorlardı. Bu yüzden, Kur'an-ı Kerim, Mekkelilerin onun hayatına bakıp,anlamalarını istiyordu.O insanlara yalan söylemez iken Allah'a nasıl yalan söylerdi! Roma Kayseri Rasulullah da kendisini ve halkını İslâm'a davet eden bir mektup aldığında, o sırada ülkesinde bulunan bir Arap tüccarı çağırmış ve sormuştu: "Siz peygamberlik iddiasından önce Muhammed'in hiç yalan söylediğini gördünüz mü?" Tüccar, Muhammed'ın hiç yalan söylemediğini söyleyince Kayser: "Sana onun hiç yalan söyleyip, söylemediğini sordum. Sen de söylemediğini ifade ettin. Şayet o, Allah'a karşı yanlış konuşmuş olsaydı, eminim ki insanlara karşı yalan söylemekten hiç sakınmazdı." demiştir. Kayser'in daha sonra da Muhammed'ın diğer insanlara karşı genel olarak nasıl davrandığını ve onlarla nasıl iyi ilişki kurduğunu sorması üzerine, Arap tüccarı Ebu Süfyan, şöyle cevap vermiştir: "Muhammed asil doğmuştur; doğru ve emindir ve hiçbir söz veya taahhüdünden dönmemiştir. Yolundan gidenlerden Allah'tan başka kimseye kulluk ve ibadet etmemelerini istemektedir. Herkese ve sayıları artmakta olan takipçilerine, şefkat, nezaket, müsamaha, Allah'a bağlılık tavsiye etmektedir." (Fakir Said Vahdeddin, The Benefactor, Crescent Yayınları, 1964, Maryland, sf. 56-57)
Rasulullah bütün ömrü süresince uyguladığı, doğru ve güvenilir hayat tarzını herkese tavsiye etmiştir. Ebu Saİd el-Hudrî'nin rivayetine göre Rasulullah şöyle demiştir:
"Doğruluğunu bildiğiniz bir şeyi söylemenize engel olan insanlarla ilişki kurmayın." Ebu Rahman b. Ebu Kurad'ın rivayet ettiğine göre Rasulullah şunları söylemiştir: "Allah'ı ve Rasulünü seven, Allah ve Rasu-lünün sevgisine mazhar olmak isteyen, konuştuğunda doğruyu söylesin, kendine gösterilen güvene lâyık olsun ve iyi bir komşu olsun." (Mişkât)
Thomas Cariyle Muhammed 'in doğruluğundan şöyle bahseder: "Fakat, ilk çağlarından itibaren düşünceli ve saygılı bir insan olarak bilinirdi. Herkes onu el-Emîn (Güvenilir, doğru) olarak adlandırmıştı. Doğruluk ve sadakat timsali bir insan; yaptığı, söylediği, düşündüğü her şeyde doğru. Etrafındakilerin söylediğine göre ciddi, samimî ve doğru konuşurdu. Güvenip-dayanılabilecek, kardeş gibi samimi gerçek bir insandı!' Ve devamla şöyle anlatılmaktadır: "İman, Allah'ın bildirdiği mucize değil midir? Muhammed'in bütün ruhu, ona ihsan edilen büyük hakikatle ateşlenmiştir. Allah onu vahye mazhar ederek, ölüm ve karanlıktan muhafaza ederek şereflendirmiştir, O, tüm mahlukatın bildiğine bağlıydı. 'Muhammed Allah'ın Rasulü'dür' ile ifade edilen de başka bir şey değildir:'(Cariyle, sh. 287-292)
Rasulullah'ın tertemiz ahlâkı ve Hakk'a uygun yaşayışı düşmanları da dahil, herkesin takdirini toplamıştı. Herkesi de en sonunda başarıya ulaştıran doğruluğa teşvik etmiştir, "Müminlerden Allah'a verdikleri sözü yerine getiren adamlar vardır. Kimi ahdini yerine getirmiş (şehid düşmüşler), kimi de (şehadeti) beklemektedir. Sözlerini asla değiştirmemişlerdir. Ki Allah, doğrulan doğruluk-larıyla mükâfatlandırır; iki yüzlülere de dilerse azabeder veya tövbelerini kabul eder. Şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir." (33: 23-24)