- Doğru Yol İstemek

Adsense kodları


Doğru Yol İstemek

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
meryem
Mon 14 February 2011, 06:27 pm GMT +0200
Doğru Yol İstemek

 Kur'an bizim daima Allah'tan, kendisinde bir eğrilik ve sapma bulunmayan "doğru yol" istememizi tavsiye etmektedir. Yani bir müslümanın ulaşmak istediği he­def, "doğru yol" olmalıdır. Bir bakıma bu, hayatın her safhasında bizi doğruluğa götürecek, hurafe ve şirkten uzak, Allah'ın azabına sebep olmayacak "doğru yolların istenmesi"dir.

İnsan oğlunun önünde, imtihan için çizilmiş bulunan çok çeşitli yollar vardır. Fakat insanın, doğru yolu istemesi, bunca sapık yollar arasında onu tanıması ve tercih etmesi gerekmektedir. Bunun için de her zaman bir rehbere, ihtiyaç duymuştur.

Kur'ân'ın indiği dönemde, müslümanların dışındaki insanlar çeşitli inançlara sahiptiler. Bunları kısaca görelim:[112]

a. Ehl-i Kitab

 Ehl-i Kitab, kendilerine Kitab verilen Yahudi ve Hıristiyanlar'dır. Bunların bağlandıkları kitablar (Tevrat ve İncil), önemli değişikliklere uğratılarak aslından uzaklaştırılmıştır.

Meselâ Hıristiyanlar tevhîd konusunda farklı kanaat­lere varmışlardır. Bunlar Mesih'in (Hz.İsa'nın) Allah'a bir yakınlığı olduğuna ve diğer insanlardan farklı bir yüceliğe sahip bulunduğuna inanmaya başlamışlardır. Bu sebepten Mesih'in "kul" olarak nitelenmesinin uygun olmayacağı kanaatine varmışlardır.

Bazıları da Mesih'in kıymetini ifade etmek için, O'nu "Allah'ın oğlu" olarak isimlendirme yoluna gitmiştir.

Bir kısmı da bu kıymeti daha da ileri götürerek, Mesih'e "Allah" deme cüretini göstermişlerdir. Onlara göre Allah, O'nun içine hulul etmiş ve O'nun içi olmuştur. Bunun içindir ki, diğer insanlarda göremedik­leri bir takım harikulade hallere O'nda şahit olabilmiş­lerdir. Ölüleri diriltmesi, balçıktan kuş sureti yapıp ona rûh üfleyerek can vermesi... Bu sebepten, "O'nun kelâmı Allah kelâmı, O'na ibadet de Allah'a ibadettir." demeye kadar aşırılığa kaçmışlardır.

Daha sonraki nesiller ise, zamanla Mesih'e bu ismin niçin verildiğini unutmuşlar, O'na yakıştırılan bu oğulluğu, gerçek oğul olarak kabul etmeye başlamış­lardır. Aynı zamanda, Vacibu’l-Vücud olduğunua inanır hale gelmişlerdir.

Allah Kur'an'da, bunların bu inanışlarını redde­der.[113]

b. Herhangi Bir Hidâyet Kaynağından Yoksun Olan Ümmîler

 Bunlar hoşlarına giden, kendilerine yarar sağlayaca­ğına ya da zarar vereceğine inandıkları çeşitli nesnelere tapmaktaydılar.

Bu nesneler, kimi zaman bir yıldız, kimi zaman bir put, kimi zaman bir mezar, kimi zaman da başka bir şey olabilmekteydi.

Bir kısmı da, daha önceki nesillerden bazı kimse­lerin Alllah'a ibadet ederek sâlih kullar arasına girdiğini, bu sebepten Allah'ın onlara ulûhiyet (tanrılık vasfı) verdiğini, dolayısıyla onların da mabûd olmayı hak kazandıklarını kabul etmekteydiler. Bu konuda isabetli olduklarını anlatmak için, şöyle bir savunma da yaparlar

Köleler padişaha hizmet ederek onun teveccühünü kazanır. Bunun sonucunda da padişah ona, saltanat elbisesi giydirir.Ve ülkesinin bir bölümünün idaresini ona havale eder. Bu makama ulaşmasıyla, o ülkenin bir kısmının, aslında köle olan bu şahsa itaati vacip olur.

Diğer taraftan Allah erişilmez derecede bir yüceliğe sahiptir. Bunun için insanı O'na yaklaştıracak sâlih insanlara ihtiyaç vardır. Bu şahıslara da ibedet etmek gerekir.

Bu inanışa sahip olan kişilere göre bu şahıslar, görürler, işitirler, kulları için şefaat ederler, onların işlerini düzenler ve onlara yardım ederler.

Bu inançlara sahip olan müşrikler, zamanla onların adına taşları yontmuşlar ve bu heykelleri, ibadetleri esnasında kendilerine kıble edinmişlerdir. Arkalarından gelen nesiller, putlarla, putların temsil ettiği kimseler arasındaki bağlantıyı  kavrayamaz olmuşlar ve önlerindeki putların, bizzat mabûd olduğunu düşünmeye başlamışlardır.

Bunun içindir ki Allah, onları reddederken, bazan hükümranlığın ve mülkün sadece kendisine ait oldu­ğunu, bazan da onların cansız olduklarını açıklama yoluna gitmiştir. Nitekim bir âyette de şöyle bir izah yer almaktadır:

"Onların yürüyecekleri ayakları mı var, yoksa tutacakları elleri mi var, veya görecekleri gözleri mi var, yahut işitecekleri kulakları mı var?"[114]

Tabiî ki bu arada, önceki dönemlerden akseden doğru bilgi kırıntıları da yok değildi. Ne var ki buna sahip olanlar son derece azınlıktaydı.

Hangi tür şeylere taparlarsa tapsınlar, insanların ortak yönleri, koyu bir cehalet içinde yüzmeleriydi.

İnançları bozuk olan bu topluluğa Hz. Peygamberin getirdiği yol, tevhîd yolu, yani doğru yoldur. Ve müslümanın duasının temel esaslarından birisi, her zaman doğru yola iletilmeyi istemesidir

"Bizi doğru yola ilet. Nimet verdiğin kimselerin yoluna; kendilerine gazab edilmiş olanların ve sapan­ların yoluna değil..."[115]

Bu duada hem doğru yol istenmekte, hem de bu yolun ne olduğu konusunda bilgi verilmektedir. Ayrıca, kendilerine gazab edilmiş olanların yolu istenmemek­tedir.

Hz. Peygamber'in bildirdiğine göre sapmış olanlar Hıristiyanlar, kendilerine gazab edilenler ise, Yahudilerdir[116]

Hem Kur'an'da hem Hadis'de. bu iki dinin sahip­lerinin neden sapmış oldukları ve neden gazab edi­lenlerden oldukları hakkında geniş bilgi verilir."[117] Ayni zamanda "doğru yola talib olmanın gerektirdiği ameller" de Kur'an ve Hadis'de birer birer zikredilmiştir.

Selef âlimleri, doğru yoldan çıkan âlimlerde Yahudi­lere; âbidlerde ise Hıristayanlara benzerlik olduğunu tespit etmişlerdir. Bu ilim adamlarında gözlenen temel özellik, sözlerin anlamını değiştirme, kalb katılığı, ilimde cimrilik, büyüklenme, başkalarına doğru olanı söylemelerine rağmen kendilerinin bunu uygulamama­larıdır... Sapan ibââdet ehlinin özelliği ise, peygam­berlerle sâlih insanlar konusunda aşırılık, ibadetlerde ruhbanlık, şekilcilik ve müziğe dalma gibi bid'atlerdir.[118]

Bu konuda Hz. Peygamber, ümmetini şu şekilde uyarır:

"Sizden öncekilerin yollarını tıpatıp takip edeceksiniz. Öyle ki bir kelerin deliğine girmiş olsalar, siz de ona gireceksiniz." Ashab,

"Yahudi ve Hıristiyanları mı kasdediyorsunuz Ey Allah'ın Rasûlü?" diye sorunca.

"Başka kim olabilir ki!... diye cevap verir.[119]

Hz. Peygamber, ümmetinin kendisi hakkında, Hıris­tiyanların Mesih konusunda düştükleri yanlış kanaate düşmemeleri için, bir kul olduğu gerçeğini sık sık vurgulamıştır.[120] Hatta birisi:

"Allah ve sen ne dilerseniz..." deyince, hemen buna itiraz ederek şöyle bir düzeltme yapar:

"Beni Allah'a denk mi tutuyorsun? Aksine, Allah ne dilerse; yalnızca O." buyurur.[121]

"Beni Hıristiyanların Meıyem oğlu İsa'yı andıkları gibi anmayın. Ben sadece kulum. 'Allah'ın kulu ve elçisi " deyin."[122]

"Kabrimi (gidip gelinen) bayram yerine çevirmeyin. Nerede olursanız bana salât getirin, getirdiğiniz salât bana ulaşır."[123]

"Allahım, kabrimi tapılan bir put kılma! Peygam­berlerinin kabirlerini mescid edinenlere Allah'ın gazabı çetin oldu."

"Sizden öncekiler, kabirleri mescid ediniyordu. Sa­kın ha! kabirleri mescid edinmeyin. Sizi bundan sakındırıyorum, bilesiniz"[124]



[112] Doç. Dr. Abdullah Özbek, Kur’an’da Tevhid Eğitimi, Esra Yayınları: 48.

[113] Bıı konuda geniş bilgi için bak: Şah Veliyyullah Dihlevî, Huccatullahi'l-Bâliğa, Ter: Mehmet Erdoğan, İz Yayıncılık, İst. 1994. c. 1, s, 217-220; İbni Teymiyye, Sırat-ı Müstakim, Ter: Salih Uçan, Pınar Yay. İst. l990.s, 9-15. Doç. Dr. Abdullah Özbek, Kur’an’da Tevhid Eğitimi, Esra Yayınları: 48-49.

[114] Araf: 7/195.

[115] Fatiha: 1/6-7.

[116] Ahmed b. Hanbel, c, 4, s. 378; c, 5, s, 77.

[117] Bak: Bakara: 2/90; Ali İmran: 3/112; Maide. 5/77; Nisa: 4/171; Tevbe: 9/30-31.

[118] Bak: İbn.Teymiye, Külliyat, c, 1, s, 136.

[119] Buhari: Enbiya. 50.

[120] İslâm düşünce tarihinde aşırılıklar daha ziyade şu iki kesimin müfritleri tarafından savunuldu: Bunlardan birisi, Şia'dan aşırı gidenlerdir.  Bunlar Peygamberlerde ve Ehl-i Beyt imamlarında ulûhiyyet bulunduğuna inanmışlardır. Tasavvuf ehlinin müfritleri de aynı şekilde, peygamberler ve salih kimselerde ayni ulûhiyyetin bulunduğu kanaatine varmışlardı .(Bak: İbn.Teymiye, Külliyat c, 1, s.137.)

[121] Ahmed b. Hanbel. c. 1, s. 214, 224. 283. 342. Ayrıca bu konuda bak: İbn Mace, Keffaret. 13.

[122] Buhari. Enbiya: 48; Darimi. Rikak. 68; Ahmed b.Hanbel, c, 1. s  23, 24, 55, 60.

[123] Ebu Davud. Menasik. 100: Ahmed b.Hanbel, c. 2, s. 367.

[124] Muvatta: Kasru’s-Salât Fi’s-Sefer: 85. Doç. Dr. Abdullah Özbek, Kur’an’da Tevhid Eğitimi, Esra Yayınları: 49-53.


ceren
Fri 1 February 2019, 06:40 pm GMT +0200
Esselamu aleykum. Kur ani kerimi okuyan anlyan rehberliğinde yasayan hak yolunda bulan kurtuluşa erisen kullardan olalim inşallah. ..

Sevgi.
Sat 2 February 2019, 01:24 am GMT +0200
Aleyküm Selam. Rabbim bizlere herzaman Kur'ânı Kerimi kendine rehber edinebilmeyi nasip etsin inşaAllah