- Doç. Dr. Okan Yeşilot

Adsense kodları


Doç. Dr. Okan Yeşilot

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Thu 19 July 2012, 12:19 pm GMT +0200
Doç. Dr. Okan Yeşilot: Kırım Türkiye’ye her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyor
İbrahim BARAN • 76. Sayı / SÖYLEŞİ


Tarih birçok sürgüne ve katliama şahit oldu. Çoğu zaman savaşların neticesi olarak ortaya çıkan insanlık dışı bu olaylara son örnek de 1991-1995 yılları arasında Bosna Hersek’te gerçekleşen Sırp katliamıydı. Boşnakların maruz kaldığı zulmün bir benzerini ise bundan 67 yıl önce Kırım Türkleri yaşadı. II. Dünya Savaşı’nın ardından Rus vahşetinin kurbanı olan Kırım Türkleri katliamın etkilerini ne zihinlerinden ne de sosyal hayatlarından henüz atabilmiş değiller. Kırım Türkleri’ne yapılan katliamın tarihini, neticelerini ve Kırım’ın bugününü Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü Kafkas Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Okan Yeşilot’la değerlendirdik…

II. Dünya Savaşı birincisi kadar olmasa da birçok insan için yıkımın ve katliamların savaşı oldu. Kırım Türkleri de II. Dünya savaşının ardından ciddi sıkıntılar çektiler ve sürgüne gönderildiler. Kırımlıları sürgüne götüren sebepler nelerdi?
II. Dünya Savaşı’nda Sovyetler Birliği topraklarına da giren Alman orduları, Ekim 1941’de Kırım’a girmişlerdi. Savaş öncesinde, hem Almanların hem de Rusların Kırım’a dair çeşitli planları bulunuyordu. Dönemin Sovyet lideri Stalin’in, 1941 sonbaharında bütün Kırım Türklerini Kazakistan bozkırlarına sürmeyi tasarladığı naklediliyor. Diğer taraftan, Almanlar da Kırım’ın kendi topraklarına dâhil edilmesi, bölgenin Alman subayları için bir tatil beldesi haline getirilmesi veya İtalyanlarla ihtilaflı oldukları Güney Tirol Almanları’nın buraya yerleştirilmesi düşüncesini taşıyorlardı. Bu düşüncelerini gerçekleştirmek için ise, Kırım’da yaşayan Ruslar, Ukraynalılar, Kırım Türkleri dâhil herkesin sürgün edilmesi gerektiğine inanıyorlardı.

O dönemde SSCB topraklarında ne kadar Kırım Türkü yaşıyordu?
1939 yılında yapılan Sovyetler Birliği nüfus sayımı verilerine göre Kırım’da 1.123.806 kişi yaşıyordu. Bu sayının 557.449’unu Ruslar, 218.492’sini Kırım Türkleri ve 153.478’ini Ukraynalılar oluşturuyordu.

SSCB, Kırım Türklerini niçin sürgüne mecbur etti?
İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanlara yardım ettikleri gerekçesiyle vatanlarından topluca sürülen topluluklar arasında sıra Kırım’da yaşayan halklara gelmişti. Kırım’ın Alman işgalinden kurtarılmasından sonra, Sovyet hükümeti tarafından süratli bir şekilde bölgenin Slav olmayan unsurlardan temizlenmesine başlandı. İlk olarak Kırım Türklerinin sürgünü gerçekleşti. Sovyet devletinin izlediği bu sürgün politikası sonucunda, II. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında ülkede toplam 3.332.580 kişinin, yaşadığı topraklardan çıkartılarak Sovyetler Birliği’nin diğer bölgelerine yerleştirildiği ve 1948-49 yıllarında bu sayının ölüm, sürgünlükten serbest bırakılma gibi sebeplerle 2.275.900 kişiye indiği belirtiliyor.

SÜRGÜNE GÖNDERİLENLERİN YARISI HAYATINI KAYBETTİ

Sürgün hadisesi Kırım Türklerini zorlu bir sürece soktu. Peki, sürgün nasıl gerçekleşti?

Kırım Türklerinin sürgünü 18 Mayıs 1944’te saat 03.00 civarında başladı. Son derece organize ve zamana karşı oldukça titiz bir şekilde yapılan operasyonlar, “potansiyel tehlikeli” olarak nitelendirilen kişilerin tutuklanmasıyla başladı. Yetişkin erkeklerin büyük çoğunluğu Sovyet ordusuna alındığı için, geride kalanların büyük çoğunluğunu kadınlar, çocuklar ve yaşlılar meydana getiriyordu. Sovyet askerleri gecenin bir vakti, daha önceden tespit olunan Kırım Türklerinin evlerine zorla girerek insanları uykularından kaldırmış ve 15 dakika içinde bulundukları yerlerin meydanında toplanmalarını söylemişlerdi. Kırım Türklerinin yanlarına, kararnamede belirtilenin aksine sadece taşıyabilecekleri eşyalarını almalarına izin verilmiş, birçok yerde buna dahi müsaade edilmemişti. Sürgünü gerçekleştiren askerler sadece verilen emirleri yerine getirmemişler, aynı zamanda çaresiz halka karşı insanlık dışı hareketler de sergilemişlerdi. Askerlerin taşkınlıkları o derece artmıştı ki, yaşlı kadınları, acıdan çılgına dönenleri kaçmaları için serbest bırakmışlar, sonra da arkalarından kurşun yağdırmışlardı. Sürgüne gönderilenler arasında Kızıl Ordu mensubu Kırım Türk askerlerinin bulunduğu da belirtiliyor. Kırım Türkleri nakliye araçları ile istasyonlara taşınmış ve burada kendilerini bekleyen vagonlara tıka basa doldurulmuşlardı. Sürgün operasyonunun yolda geçen safhası, Kırım Türkleri açısından unutulması güç hadiselerin cereyan ettiği bir tablo ortaya koyuyor. Tıka basa vagonlara doldurulan halk, günlerce aç-susuz ve en temel ihtiyaçlarını gideremeden, sonunun ne olacağını bilmediği bir seyahate çıkmıştı. Yol boyunca birçok insan hastalanmış, özellikle yaşlılar ve çocuklar açlığa, susuzluğa, vagonların havasızlığına dayanamayarak hayatını kaybetmişlerdi. Ölenler durulan ilk yerde vagonlardan indirilmiş ve defnedilmelerine müsaade edilmeden yol kenarlarına bırakılmıştı. Bu şekilde yol boyunca 7889 Kırım Türkü’nün öldüğü belirtiliyor.

Sürgün olayı Kırım halkını nasıl etkiledi?
Kırım Türklerini sürgüne götüren ilk katarlar 29 Mayıs’ta Özbekistan’a geldi. Özbek yetkililer, daha önceden belirlenen Taşkent, Arıs ve Kagan gibi istasyonlarda onları karşıladılar. Sürgünün ardından toplam 151.529 Kırım Türkü bu bölgelerde çoğunlukla fabrika ve işletmelerin bulunduğu köy ve kasabalara yerleştirildiler. Kırım Türkleri buralarda uzun bir müddet son derece ağır şartlar altında yaşadılar. Günlerce, haftalarca at ahırlarında, kuru toprak üzerinde, hatta kazdıkları çukurlarda yaşamaya çalışarak hayatta kalma mücadelesi verdiler. Son derece çetin olduğu görülen bu hayat şartları, Kırım Türkleri arasında oldukça ciddi boyutlara varan can kayıplarına neden olmuştu. Sürgünden yıllar sonra bizzat Kırım Türkleri tarafından yapılan nüfus sayımı sonucunda ortaya çıkan tablo, yol boyunca ve yerleşim yerlerine vardıktan sonra geçen birkaç yıl içinde açlık ve hastalıktan ölen Kırım Türklerinin mevcudunu gözler önüne seriyor. Buna göre, sürgüne gönderilenler arasında bulunan 112.700 çocuktan 60.034’ü, 93.200 kadından 40.085’i, 32.600 erkekten 12.061’i hayatını kaybetmiştir. Bu, sürülen bütün halkın yüzde 46.2’si, diğer bir ifade ile halkın neredeyse yarısı.

SOVYET HÜKÜMETİ CİDDİ BİR ADIM ATMADI

Sürgünün ardından SSCB ya da onun mirasçısı ülkeler tarafından Kırım Türklerine yapılanları telafi etmek adına herhangi bir çalışma yapıldı mı?

Örneğin, 1965’te Kırım Tatarlarının tatillerini Kırım’da geçirmelerine izin verildi. Yine 5 Eylül 1967’de yayınlanan bir kararname ile de Kırım Tatarlarına haksızlık yapıldığı kabul edildi. Sovyet Hükümeti, Kırım Tatarlarına karşı haksızlık yapılarak suç işlendiğini ancak 1987 yılında, Kırım Tatarlarının Kızıl Meydanda bütün dünyayı şaşkına çeviren kitlesel gösterileri neticesinde açıkça kabul etti. Daha sonra ise Kırım Tatarlarının Kırım’a dönmesine razı olundu ve Kırım Tatar probleminin çözümü için bir devlet komitesi kuruldu. Ancak bu komiteler ve dolayısıyla Sovyet hükümeti, Kırım Tatar meselesinin çözümü için ciddi bir adım atmadı.

Dünyada sürgünden muzdarip başka halklar anlattıklarınızın çok daha azını yaşamış olmalarına rağmen ciddi bir kamuoyu faaliyetiyle konuyu sürekli gündemde tutmaya çalışıyorlar. Kırım Türkleri bu konuda neler yaptı bugüne kadar?
18 Mayıs 1944’te vatanlarından sürülen Kırım Tatarları için olumlu sayılabilecek gelişmeler, Hruşçev ile başladı. Bu dönemde yayınlanan 28 Nisan 1956 tarihli kararname ile içinde Kırım Tatarlarının da bulunduğu bazı etnik gruplar, sürgünlükten azat edildi. Yine bu dönemde Stalin tarafından sürgüne gönderilen pek çok topluluk vatana dönüş hakkını elde etti. Ancak Kırım Tatarlarının bu haklardan mahrum edilmesi, vatana dönüş için mücadele sürecini başlattı. Bu amaçla, Taşkent’te bir “Teşebbüs Grubu” meydana getirildi. Grubun ilk faaliyetleri arasında, vatana dönüş için müracaat mektupları yazmak bulunuyordu. Bu faaliyetlerin bir sonucu olarak, vatana dönüş mücadelesinde olumlu bir gelişme, Ağustos Kırım Tatar Milli Hareketi Teşebbüs Grupları 5. Genel Kongresi’nde Taşkent’de 2 Mayıs 1989 yılında Kırım Tatar Milli Hareketi Teşkilatı’nın kurulması gösterilebilir. Bu teşkilat, 1989 yılı güzünden itibaren çadır şehirler kurarak Kırım’a göçü hızlandırdı. 26 Haziran 1991 tarihinde Akmescit'te II. Kırım Tatar Millî Kurultayı'nın I. Toplantısı'nda alınan kararla kurulan Kırım Tatar Millî Meclisi, Kırım'da yaşayan Kırım Tatarları'nın en yüksek temsil ve yürütme organı. O dönemde başkanlığa seçilen Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, halen bu görevini sürdürüyor. Neticede, 1944 yılından beri Kırım Türklerinin vatana dönüş uğruna verdiği mücadeleler geç de olsa meyvesini vermiş ve kitleler halinde vatana dönüş başlamıştır. Bunun neticesinde, 1987 yılında Kırım’a yerleşen Kırım Türklerinin sayısı 2300, 1988’de 19.300 kişi iken, bu sayı 1989’da 28.000’e yükselmiştir. 1 Mayıs 1990 itibariyle ise Kırım’da toplam olarak 83.116 Kırım Türkü yaşamaya başlamıştır. Bu arada daha önce Ukrayna’ya bağlı bir bölge olan Kırım, 12 Şubat 1991’de Ukrayna Cumhurbaşkanı L. Kravchuk’un imzasını taşıyan bir kanunla tekrar özerk bir cumhuriyet haline getirildi.

Kırım Tatar Türkleri bugün ne durumda?
Kırım’da nüfusun çoğunluğunu oluşturan Ruslar, bölgenin kaderini elinde tutmak istiyorlar. Rusya, Sovyetler döneminde Ukrayna’ya bağlanan Kırım’ı, yeniden hâkimiyeti altına almak için Kırım’da yaşayan ve nüfusun çoğunluğunu oluşturan Ruslara açık ve gizli destek veriyor. Rusya ayrıca vatanlarına dönmeye çalışan Kırım Tatar Türklerine engeller çıkarıyor ve çeşitli baskılar yapıyor. Ukrayna Hükümeti de bu baskı ve engellemelere çok fazla müdahalede bulunamıyor. Kırım gençlerinin Rusya tarafından asimile edilmesi, kendi öz kültürlerinden koparılarak Rus kültürünü yaşamaları ciddi bir problem. Kırım Tatar Türklerinin, Tatar Türkçesi yerine, günlük hayatlarında Rusça konuşmaları ve Kırım Tatar Türkçesini bilmemeleri, bilenlerin de kendi aralarında dahi Rusça konuşmaları önemli bir mesele. Uluslararası destekten de yoksun olan Kırım Tatar Türkleri bu zorlu süreçte belirli ölçülerde diasporadaki Tatar Türklerinden ve Türkiye’den destek görüyor. Bugün geldiğimiz noktada Kırım Tatar Türkleri vatana dönüş mücadelesinde yeterli olmayan ama hiç de azımsanmayacak bir mesafe katetti.

TÜRKİYE KIRIM HALKINA DESTEK VERMELİ

Kırım Türkleri Türkiye’den destek görüyor dediniz. Türkiye’nin bu hususta yaptığı çalışmalar yeterli mi sizce?

Türkiye, Kırım Türkleri için bir şeyler yaptı bugüne kadar ama bunlar yeterli değil. Her şeyden önce Kırım Tatar Türk gençlerinin Ruslaştırılmasına ve asimile olmasına karşı, maddi ve manevi tedbirlerin arttırılması gerekiyor. Bu gençlerin Tatar Türkçesini ve Türk kültürünü öğrenebilecekleri eğitim ve kültür merkezlerinin açılması ve sayılarının çoğaltılması lazım. Kırım Tatar milli mekteplerinin 15 olan sayısının hızla arttırılması, Tatar Türkçesinin eğitim dili olarak kabul edilmesi, yeterli sayıda Tatar Türkçesi öğretmeninin yetiştirilmesi bu okulların ders kitabı, harita, sözlük vb. ile donatılması gerekiyor. Tatar çocukları için çocuk yuvaları, anaokullarının kurulması ve yaygınlaştırılması Kırım Türkleri’nin geleceği açısından oldukça önemli. Ayrıca Türk klasiklerinin Kırım Tatar Türkçesiyle basılarak özellikle gençlere dağıtılması ve okunması teşvik edilmeli. Kırım’da içinde yeterli sayıda Türkçe eserlerin bulunduğu kütüphanelerin sayısı artırılmalı. Kırım Tatar Türklerine Latin alfabesine geçiş sürecinde destek olunmalı ve bu alfabeyle kitapların basılması sağlanmalı. Gençlerin istifade edebileceği Türk kültür merkezinin olmayışı, kütüphanelerin, tiyatroların ve sinemaların yetersiz oluşu ayrı bir problem. Acilen merkezî bir yerde Türk Kültür Merkezi açılmalı, gerekli materyallerle donatılmalı ve burada yeterli personel istihdam edilmeli.

Rusya’nın Kırım Türkleri’ne yaklaşımı da problemli. Türkiye diplomatik olarak bu konuda neler yapabilir?
Rusların Kırım Tatar Türklerine davranışları düşmanca. Nüfusun çoğunluğunu oluşturan Ruslar birçok konuda Kırım Tatar Türklerine zorluklar çıkarıyor ve baskı yapıyor. Türkiye özellikle Rusya’nın bölge üzerindeki faaliyetlerine karşı uluslararası kuruluşlar, Ukrayna ve Rusya nezdinde girişimlerde bulunmalı. Uluslararası arenada Kırım Tatar Türklerinin “1944 sürgününün” bir soykırım olduğunun dile getirilmesi için Türkiye tarafından yeterli bürokratik ve diplomatik destek verilmeli. Ayrıca Türkiye, Kırım Türkleri’nin oluşturdukları yerleşim bölgelerinin asgari hayat standardına kavuşması için destek olmalı. Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası hukuk kurallarını da göz önünde bulundurarak her platformda Kırım Türklerinin yanında bulunduğunu ve onların haklı mücadelesine destek verdiğini göstermesi gerekiyor.


Kırım’ın geleceği
Tarih boyunca çok sık el değiştiren Kırım, bugün de gerek küresel gerek bölgesel güçlerin çıkar alanı görünümünde. Rusya ile ABD ise Bağımsız Devletler Topluğu (BDT) coğrafyasının diğer alanlarında olduğu gibi, Kırım yarımadası için de mücadele ediyor. Özellikle Ağustos 2008’de meydana gelen Gürcistan-Rusya Savaşı sonrası sıranın Kırım’a geleceğinin sinyallerini verdi. Yine bu savaş, Karadeniz’in dolayısıyla Kırım’ın önemini bir kere daha gösterdi. ABD’nin Rusya ile Füze kalkanı projesi için Ukrayna ile görüşmesi Rusya’yı rahatsız etti ve bu durum en üst düzeyde dile getirildi. Ayrıca Ukrayna’da Turuncu Devrim’den sonra başa geçen yönetimin Rusya yerine ABD ve Batı ile ilişkilerini artırması, NATO’ya ve AB girmek istemesi, Rusya ile gerginlik yaşadığı başka bir önemli alan. Ukrayna’da 7 Şubat 2010 tarihinde yapılan seçimi Rusya yanlısı Viktor Yanukoviç’in kazanması Kırım’da gelecek dönemde siyasetin daha sıcak geçeceği yorumlarına sebep oluyor. Kırım’ın bu vaziyeti, Ukrayna’nın iç durumu ve geleceğini etkileyebileceği gibi Ukrayna’nın Rusya, Türkiye ve diğer komşu ülkelerle ilişkisini de şekillendirme potansiyeline sahip. Kırım yarımadası, bundan sonraki entegrasyon süreçlerinde araç olabileceği gibi, Karadeniz bölgesinin istikrarsızlaşmasına da neden teşkil edebilir. Bunda ise Kırım’ın gelecekteki statüsü etkili olacak.