- Doç. Dr. Can Bilgili

Adsense kodları


Doç. Dr. Can Bilgili

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Sat 28 July 2012, 02:05 pm GMT +0200
Doç. Dr. Can Bilgili: “Yeni medya, ana akımı çözündüren bir organizasyon”
Sadık ŞANLI • 81. Sayı / SÖYLEŞİ


Şimdilerde insanlar bilgi ve enformasyon edinme ihtiyaçlarını gazete ve dergiler yerine daha çok internette yayın yapan haber sitelerinden karşılıyorlar. Bunu ise bilgisayar, tablet bilgisayar, cep telefonu gibi cihazlarla sağlıyorlar. Doğal olarak günden güne kan kaybeden geleneksel medya, dijital alana kayma ihtiyacı hissediyor. Yaşanan bu değişim, geleneksel medyanın istihdam, üretim, pazarlama, dağıtım, satış anlayışında yeni bir yapılanmaya gitmesini gerektiriyor. Fakat medyada yaşanan dönüşüm, işin görünür olan bu kısımlarıyla sınırlı değil. “Yeni medya anlayışı” bundan daha fazlasını ifade ediyor. Yeni medya kavramını tüm detaylarıyla Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Can Bilgili’den dinledik.

İçinde yaşadığımız bilgi çağı, dijitalizasyon olarak isimlendirilen bir süreci beraberinde getirdi. Bu süreçte, geliştirilen yeni teknolojik aygıtlar sayesinde iletişim hızlandı, bilgi ve enformasyon paylaşımı yoğun oranda bilgisayar, cep telefonu ve her ikisini bir arada barındıran android, iPhone, iPad gibi cihazlarla yapılır oldu. Yaşanan bu değişim, yeni meslekler, yeni uzmanlık ve üretim alanları açmanın yanı sıra mevcut düşünüş biçimlerini değiştirdi, başta ekonomi ve siyaset olmak üzere pek çok alanda yeni anlayışları beraberinde getirdi.

Günümüzde üretimin temel gereksinimini hammaddeden çok bilgi ve fikirler oluştururken, sanayi odaklı üretimin yerini ise bilişim odaklı teknolojiler aldı. Bu sürecin fikri ve yapısal dönüşüme uğrattığı alanlardan biri de medya sektörü. Son dönemde “yeni medya” kavramını sıklıkla duyar olduk. Kâğıt ve mürekkebe dayalı basılı/geleneksel medya şimdilerde dijital olanıyla yer değiştiriyor. Şimdilerde insanlar bilgi ve enformasyon edinme ihtiyaçlarını gazete ve dergiler yerine daha çok internette yayın yapan haber sitelerinden karşılıyorlar. Bunu ise bilgisayar, tablet bilgisayar, cep telefonu gibi cihazlarla sağlıyorlar. Doğal olarak günden güne kan kaybeden geleneksel medya, dijital alana kayma ihtiyacı hissediyor. Yaşanan bu değişim, geleneksel medyanın istihdam, üretim, pazarlama, dağıtım, satış anlayışında yeni bir yapılanmaya gitmesini gerektiriyor. Fakat medyada yaşanan dönüşüm, işin görünür olan bu kısımlarıyla sınırlı değil. “Yeni medya anlayışı” bundan daha fazlasını ifade ediyor.

Bu amaçla, “yeni medya anlayışını” ve içinde yaşadığımız dijitalizasyon sürecini daha iyi kavramak adına konuştuğumuz, medya araştırmalarıyla tanınan Doç. Dr. Can Bilgili, “yeni medya kavramının neye denk düştüğü” sorumuzu, “yeni medya anlayışı karakteristik anlamda yeni bir medyayı değil, teknolojik anlamda yeni bir medyayı ifade ediyor” sözleriyle yanıtlıyor. Bilgili’ye göre “Yeni iletişim teknolojilerine paralel olarak, bizim bugüne kadar bilmiş olduğumuz, daha merkezci ve tek kanallı medya sistemi, giderek çoğalan, çoklu medya sistemi diyebileceğimiz bir yapıya doğru dönüşüm geçiriyor. Bu dönüşümü geçirirken de içerik üretim biçimi, içeriğin satılma, yansıtılma, prodüksiyon ve bunun piyasasına yönelik uygulamalar ve pratikler değişmeye başlıyor.”

Bu, değişimin tüketim piyasasını doğrudan etkilediği ifade eden Bilgili, “mevcut durumun, daha önceki piyasa kodlarını değiştirdiği anlamına gelmediğinin ama piyasadaki iş yapış biçimlerini, pratikleri değiştirmeye başladığının" altını çiziyor. “Yoksa yeni anlayış da bildiğimiz anlamda piyasayı destekleyici bir gelenekten geliyor. Yani bu sürecin eskisi gidiyor da yenisi geliyor, yenisi gelince de eski piyasa düzeni, toplum örgütü ve sistem değişecek anlamına gelmiyor. Yeni anlayışın sadece piyasadaki alışveriş sistemini derinden etkileyecek değişim sistemini de beraberinde getiren bir medyayı ifade ettiğini belirtebiliriz” sözleriyle yeni süreci değerlendiriyor.

ALVIN TOFFLER’IN “ÜÇ DALGA” SÖYLEMİ

Bilgili, yeni medya anlayışı ve dijitalizasyon sürecini anlamak için Alvin Toffler’ın Üçüncü Dalga isimli meşhur kitabının önemli bir referans olduğunu düşünüyor. Bu amaçla, Toffler’ın “üç dalga” söylemini hatırlamakta fayda var. Toffler’a göre “birinci dalga”, avcılık-toplayıcılık sonrası gerçekleşen tarım devrimiyle birlikte ortaya çıkan üretim modeli, araçları ve bu yapının ortaya çıkarttığı toplum yapısına denk düşüyor. “İkinci dalga”yı Sanayi Devrimi ile başlatan Toffler, bu dalganın temel karakteristiğinin çekirdek aile, fabrika tipi eğitim sistemi ve şirketler olduğunu belirtiyor. İkinci dalga toplumunu sanayici olarak isimlendiren yazar, bu toplum yapısıyla birlikte her alanda kitleselleşmenin ortaya çıktığını, kitlesel üretim, dağıtım, tüketim, eğitim ve eğlence anlayışının geliştiğini, kitle iletişim araçları ile kitlesel silahların yine bu dönemin karakteristiğini yansıttığını belirtiyor. Toffler, içinde bulunduğumuz “üçüncü dalga” dönemini ise “sanayi sonrası toplum” ifadesiyle kavramsallaştırıyor.

Bilgili, bu bağlamda “yeni medya anlayışını” şu sözlerle yorumluyor: “Türkiye’nin de içinde bulunduğu yapı, ikinci dalgaya denk gelen bir devlet yapısı ve toplum örgütüne sahip. Yani fabrika endüstrisi ve sanayiye dayalı bir toplum yapısının, üretim biçimlerinin, örgütlerin olduğu bir yapıdan üçüncü dalga dediğimiz bilişim endüstrisine, bilgi teknolojileri endüstrisine dayalı bir dönüşüm geçirme ikileminde yaşıyoruz. Bizim ikinci dalgada yaşadığımız toplum örgütü yavaş yavaş dönüşüme başlıyor. Bu durum, merkezci ve otoriter yapıların çözülüp, onların yerini daha sivil, daha toplumsal tabana denk gelişime dayalı oluşumların alması anlamına geliyor. Bu değişim, piyasa düzeninin değişimi de demek aynı zamanda. Piyasa derken izole ekonomik anlamda piyasa algılamayalım. Bir alışveriş piyasası dediğimiz, sadece mal ve hizmetlerin değil düşünce ve fikirlerin de -daha serbest- dolaşıma girdiği, iktisadi anlamda rant ve gelirlerin farklı bir bölüşüm sistemini ortaya çıkardığı bir dönemi kast ediyoruz. İkinci ve üçüncü dalganın arasındaki temel fark bu. Yeni medya burada ‘üçüncü dalga’ya tekabül ediyor, eski geleneksel yapının çözülmesini sağlayan bir süreci ifade ediyor.”

KİTLE PAZARINI DEĞİŞTİREN YENİ BİR ANLAYIŞ

Bilgili’nin, üçüncü dalgaya denk düşen yeni medya anlayışının üretim araçlarının geleneksel medyanın üretim araçlarından ayrılan yönlerine dair yorumları da ilgi çekici: “Yeni medya anlayışı, ikinci dalganın daha çok kişiye hitap eden ‘kitle pazarı modelini’ değiştiriyor. Eski medya; reklam, halkla ilişkiler ve kitle iletişim alanı ile piyasadaki ürünlerin, malların, hizmetlerin ve fikirlerin kitlelere satımını gerçekleştiren bir sivil satış aracı idi. Örneğin, tek kanallı TRT’li yılları hatırlayalım. TRT, o dönemde otomatik olarak özel piyasanın olmadığı bir rejimde, tüm topluma aynı fikri, düşünceyi, ürünü aktarıyor, satıyordu. 1994’te RTÜK’ün kurulması ve çoklu televizyon ortamına geçişle beraber, özel televizyon yayıncılığı, daha doğrusu reklam endüstrisinin gelirlerine dayalı bir televizyon ve radyo yayıncılığı doğmuş oldu. Ve eski anlayış buz parçası kırılırcasına kırıldı. Böylece kitle pazarından daha büyük gruplara satış için arka planda çaba harcayan, malları, hizmetleri, fikirleri üreten organizasyonlar ya da şirketler medyayı alışverişinde değerlendirdi. Bunu yaparken de, eski yapıyı daha da parçaladı. Böylece yaşa, nüfusa, coğrafyaya, etnik kökene dayalı yayıncılık anlayışı hızlı bir şekilde gelişmeye başlayarak, kitlesel pazar modelinin çözülmesi hızlandı.”

Bu noktada, kitlesel pazar modelinin çözülmesiyle birlikte nasıl bir model ortaya çıkacak, bu çözülmenin alternatifi ne olacak, sorusunun gündeme gelmesi kaçınılmaz. Bilgili’ye göre önümüzdeki süreç, küresel organizasyonların süreci yönetmesi ile toplumların daha yerinden yönetim mekanizmalarına açılması gibi yine bir karma modele doğru evrilecek: “Burada kastettiğimiz, toplumsal örgütün çözülmesinden çok piyasaların çözülmesi. Çünkü bu aynı zamanda küresel büyük oligopollerin, dev şirketlerin ulus pazarlarına girmesi ve ulus pazarlarındaki küçük şirketleri eriterek ya da piyasa dışına iterek o alandaki tüketim pazarını elde etmesi süreci demek. Burada yeni medyaya bir aracılık rolü düşüyor. Başta söylediğimiz gibi, yeni medyanın yenilik getirmekle beraber eski birtakım toplum örgütlerinin, organizasyonların alışkanlıklarını değiştiremeyeceğini, sadece onların servis ve hizmetlerini kolaylaştıracağını söylemekten kastımız da bu. Bu anlamda yeni medya, ana akımı çözündüren bir organizasyon. Yeni medya, ikinci dalgada ulus devlet üzerinden oluşmuş daha yerel piyasaları küresel ölçekte ele geçirme düzenini daha hızlı gerçekleştirecek bir yapı olarak önümüzde duruyor.”

“DAHA ÇOKLU YAYINCILIK” ANLAYIŞI

Yeni medya ile birlikte nasıl bir yayıncılık anlayışının gelişeceği, yine “yeni medya” eksenli yapılan tartışmaların ana konularından biri. Bilgili, bu konuda süreci “daha çoklu yayıncılık anlayışı gelişecek” sözleriyle yorumluyor: “Örneğin Türkiye’de herkese hitap eden 250-300 televizyon, 1000 küsur radyo var. Bu henüz ilk aşama. Broadcast, “çoklu yayıncılık” dediğimiz bir evren. Yeni medyayla beraber bu da çözülüyor, bir kez daha çözülmeye gidiyor. ‘Daha çoklu yayıncılık’ ile bir dijital ortamdan çok sayıda yayının çıkabildiği bir yayıncılık anlayışı gelişiyor. Mesela IP TV diye anlattığımız uydu üzerinden doğrudan yayınla gerçekleşen, Web TV gibi yayın yapan çalışmalar, uygulamalar ve tabletler, bilgisayarlar, androidler bizim medya tüketim alışkanlığımızı değiştirecek. Değiştiriyor da zaten. Elimizdeki bir kutuda on binlerce içeriğe sahip, iletişim alanında kişisel ya da kitlesel alandaki her türlü ihtiyacımızı karşılayabileceğimiz yeni iletişim araçları ortaya çıkıyor. Bunlar üzerinden ilgi alanımıza göre içerik seçmeye başlayacağız. Örneğin, sadece bir spor kanalı olmayacak artık. Tenis, golf, futbol, basketbol kanalları… Yani herkes ilgilerine göre içerikler seçmeye başlayacak. Böylece, bir yandan daha küçük pazar birimleri ve pazarlama ihtiyaçlarını karşılayacak daha küçük organizasyonlar ortaya çıkarken, diğer yandan bireyin, bireyin isteklerinin, ferdi duygularının daha öne çıktığı bir süreci yaşayacağız. Kitlesel iletişim modelinin yerini kişiselleşmiş iletişim modeli alacak.


“Sosyal küreselleşmeye doğru gidiyoruz”
Yeni medya anlayışı küreselleşmeyi hızlandıracak. Sosyal küreselleşmeyi beraberinde getirecek. Bireyi, bireyin kendi yeterliliğini, özgürlüğünü, kişiliğini daha da öne çıkartacak. Küçükken top oynamak istesek, annemiz, “Top oynayıp ne yapacaksın, topçu mu olacaksın?” derdi. O baskının altında, yeteneğiniz de olsa oynamaktan çekinirdiniz. Çünkü ailenin bir markajı vardı. Ya da mesela ben müziğe yatkındım. Fakat fen bölümünde de birinciydim. Matematik hocam bana, “Müziği ne yapacaksın? Boş boş gezersin. Matematikte birincisin işte, fen oku, tıp oku!” derdi. Şimdi hayır! Günümüzde insanlar, “yeteneğin ne, bunu nasıl geliştirebiliriz”in derdindeler. Zaten birey de diyor bunu. “Benim yeteneğim bu. Ben, bana uygun gördüğünüz dünyayı yaşamak istemiyorum. Gerekirse gider Çin’de yaşarım!” diyor ve bir anda kaldırıyor sınırları. Çünkü Çin’deki arkadaşlarıyla yazışıyor. Biz o yaşlarda mahallede arkadaş edinmekte zorlanırdık. Şimdikiler kendilerine Çin’den, Kanada’dan arkadaşlar ediniyor.


“Yeni medyanın en büyük tehdidi…”
Yeni medya araçlarının sahipliğini elinde bulunduranların toplumsal anlamdaki örgütsel baskısı ve güçleri nereye, hangi noktaya varacak, bunu bilmiyoruz. Yeni dönemin en büyük belirsizliği, en önemli tehdidi bu. Bugün baktığımızda, uydu teknolojileri, iletişim altyapısı, üretimin yayılması ve pazarlanması üç beş ülkenin, organizasyonun elinde. Sıkıntı burada. Bunun malikliği, aynı zamanda küresel organizasyon ve örgütler üzerindeki egemenlik ilişkilerinin malikliğinin, kimlerin hangi otorite kurumlarını manipüle edebileceğinin göstergesi. Dolayısıyla yeni medya anlayışının içinde bir tehdit varsa, o da eski toplumsal ya da örgütsel alışkanlığın bu araçlar üzerinden yaşayabilme tehdididir. Bu noktaya dikkat çekmek gerekiyor.


“Dijital üniversiteler eski yapıyı kıracak”
Kişilerin zaten hakları olan bir eğitim-öğretim alanını seçme özgürlüklerinin, üçüncü dalga döneminde halen kısıtlanıyor olmasının izahı yok. Haliyle dijitalizasyon süreci bu durumu da değiştirecek. Bireylere seçme özgürlüğü gelecek. Sen mahalledeki manavdan ne istiyorsun? Gidiyorsun adamın şeftalisini, domatesini elliyorsun. “Bunu alacağım, bunu almayacağım” diyebiliyorsun. Manavdan ne istiyorsun? Adamın ne günahı var? Orada da seçme! Adam ne veriyorsa onu al! Yani manavda seçim yapıyorsun ama geleceğini belirleyecek eğitim-öğretim olayında seçme hakkın yok. Yüksek Öğretim, “ikinci dalga”nın tipik endüstrilerinden biridir. Haliyle bu kırılacak, gelecekte olmayacak. Eskinin üniversite kimlikleri yıkılacak. Bu yapı, dijital dünyayla beraber öğretim üyesiyle, üniversitesiyle beraber kırılıp gidecek. Oturduğumuz yerden, dünyanın her yerinden eğitim alabileceğimiz, dilediğimiz bölümü seçebileceğiniz dijital üniversiteleri çok yakında göreceğiz. Türkiye’ye biraz geç gelse de dünyada olacak.


Kimdir?

Doç. Dr. Can Bilgili, 1968'de İzmir'de doğdu. İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler bölümünde lisansını tamamlayan Bilgili, aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Bölümü'nde yüksek lisans ve doktora öğrenimini gerçekleştirdi. 1994-2007 yılları arasında Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 2007 yılında doçent unvanını alan Bilgili, 2008 yılında Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi'ne geçti. Yeni Ekonomi ve Pazarlama İletişimi, Pazarlama İletişimi ve Etik, Rekabet Stratejileri, Küresel İletişim, Medya Yönetimi ve Ekonomisi, Medya ve Reklam Endüstrisi alanlarında çalışmaları bulunan Bilgili, halen Radyo ve Televizyon Yayıncıları Meslek Birliği, Reklam Yaratıcıları Derneği gibi kuruluşların danışmanlığı yapıyor, Genç Yönetici ve İşadamları Derneği ile Yeditepe Üniversitesi Bütünleşik Pazarlama İletişimi yüksek lisans programının başkanlığını yürütüyor.