armi
Wed 27 January 2010, 05:08 pm GMT +0200
Divan-ı Kebir´den Seçmeler - III
931. Ask mahallesinde; "Gönül evine bir pencere açıldı." diye bir ses duyuldu!
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c. IV, 1909)
• Sevgilinin gönlü, acıklı halimi gördü de, bana acıdı, yandı yakıldı! 0 yanısın kıvılcımları, dünya harmanına düstü;dünya harmanı da yandı, kül oldu!
• Mum gibi yanan yakılan, aglayan, eriyen bir güzel de, benim canıma bir ates düsürdü! Öyle bir ates ki, onun yüzünden tasla demirin canı bile mum gibi eridi!
• 0 atesten, gece , binlerce aydın sabah meydana geldi!
• Ask mahallesinde; "Gönül evine bir pencere açıldı!" diye bir ses duyuldu!
• 0 nasıl bir penceredir ki, oradan, igne kadar bile gölgesi olmayan yepyeni, bambaska bir günes dogdu!
• Aklını basına al da, mekansızlık alemine gel! Bu alemde, her zaman bahar mevsimi hüküm sürmektedir; buradan baska her taraf soguktur, kıstır!
• Can, Semseddin-i Tebrizî hazretlerinden geldi! Sen, can çekistirmek istiyorsan, durma; git de, can çekistir!
932. Allah´ım! Bizi, bedenimize ait isteklerden, sehvet ve hiddetten kurtar!
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c. IV,1898)
• Gökyüzünden, Ülker yıldızından cana söyle bir ses geldi: "Sen, yeryüzüne mensup degilsin; sen, ötelerden geldin! Bu yüzden, aklını basına al da, yücelere yüksel, tortu gibi dibe çökme!..
• Hiç kimse esinden dostundan, eski bildiklerinden bu kadar uzun müddet seferde, yolculukta kalamaz! Bu ne bitmez bir yolculuk; artık sehrine geri dön!"
• Sonunda; "Geri dön!" sesini o padisahtan, o padisahlar padisahından duydun! 1 -(1 Fecr Suresi, 89/28. ayete isaret var.)
• Ey zavallı; bu dünyayı, bu yıkık yeri ancak baykuslar yurt edinir! Sen, ötelerden geldigin halde, nasıl oluyor da bu yıkık yerde oturuyorsun?
• Kendisine dikenden dösek döseyen kisinin yanı, beli, sırtı hiç rahat eder mi, dinlenir mi?
• Her nefeste yüzlerce Çin´e, Maçin´e deger hikmetlerle canı neden beslemiyorsun, süslemiyorsun? 2 -(2 Maçin diye bir memleket yok; halk arasında Çin´i "Çin-Maçin" diye yad ederler ki, Çin demektir.)
• Fakat, bos sözlerden, dedikodulardan ibaret olan hikmetlerle degil, insanın canını Allah´a yaklastıran, manen Allah´ı görür, hisseder hale getiren hikmetlerle beslemelidir!
• Sen, bir inci ol, mücevher ol da, isteseler de istemeseler de alsınlar, seni taca taksınlar!
• Egri bügrü yürüyen ayak gibi olma! Bırak su egri yürüyüsü de, elif gibi dümdüz ol, dosdogru ol!
• Mezarlıga git de tasın, kerpiçin altına bak; yatanların baslarını ayaklarından ayırt edemezsin!
• Allah´ım! Sen, canları, Yasîn soyunun gittigi yoldan canlara ulastır!- 3
3 ("Yasîn soyu": Kur´an-ı Kerim´in 36. süresi "Yasîn" diye baslar. "sîn", Arapça´da insan manasına gelmektedir. Bu
ayette, Hz. Muhammed(s.a.v.)´e hitap edilmektedir. 0 zaman "sîn", Hz. Muhammed´in adı olmaktadır. "Yasîn soyu" da,
Peygamber´in soyundan gelen, Hz. Ali ile Hz. Fatıma´dan gelen soydur.)
• Nasıl ki, dua etmek bizden, kabul etmek de Sen´den ise, dualarımızı, Yasîn soyundan gelenlerin dualarına kat!
• Allah´ım! Nasıl ki, bizim isimiz az bir ihsanda bulunmak, Sen´in sanın da azı çok görüp begenmekse, lütfet de, bize o çesit yardımda bulun! Yani, azımızı çok olarak kabul buyur!
• Allah´ım! Bizi, nefsanî arzulardan, bedenimize ait isteklerden, sehyet ve hiddetten kurtar, akıl ve vicdan alemine ulastır! Bizi, asıl vatanımız olmayan su dünyadan al, ötelere, yücelere götür!
933. "Güzeller perde arkasından çıksınlar!" diye hakandan ferman geldi!
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´ülün
(c.IV, 1903)
• Elbette duymussundur; hakandan; "Güzeller perde arkasından çıksınlar!" diye ferman geldi!
• Hakan; "Bu sene böyle istiyorum; güzelleri görmek kolay olsun!" diye buyurdu!
• Hakan salına salına meydanda gezerken evde oturup kalmak haramdır!
• Bizimle meydana gel de, hem apaçık, hem de gizli meclisi seyret!
• Helvalar yapılmıs, kebap olmus kuslar hazırlanmıs! Ne de çok, çesitli nimetler var; bereketli sofralar kurulmus!..
• Ay parçası gibi güzel köleler, önde de sakî, her taraftan çalgıların cana hos gelen nagmeleri duyulmada!..
• Fakat, mest olmus kisilerin canları padisahın askına tutulmus da, sakîden de vazgeçmis, sofradan da!..
934. Hz. Yusuf´un askı ile elini kestinse, sakın yarana merhem arama; git, Yusuf´a sarıl!
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c.IV, 1905)
• Eger asık isen, gamı bırak gitsin! Nerede dügün varsa, oraya git, dügün seyret; yastan ve matemden uzak dur!-4-(4
Seyh Galib hazretleri; "Asıkta keder n´eyler, gam halk-ı cihanındır" diye buyurmustu. Asıkta kederin ne isi var; kederli olmak, gamlı olmak asık olmayan cahil isidir, demek istemisti.)
• Sen, deniz ol; gemiyi bir tarafa bırak! Sen, su içinde yasadıgın gamlarla, belalarla dolu alemi bırak da, kendin bir alem ol!
• Hz. Adem gibi tövbe et de, cennete geri dön; yeryüzünde birbirleri ile didisip duran ademogullarını terk et!
• Meryem oglu Hz. Isa gibi göklere çık da, Meryem oglu Isa´nın esegini yeryüzünde bırak!
• Yusuf(a.s.)´ın güzelliginin askı ile elini kestinse, sakın yarana merhem arama; git, Yusufa sarıl!..
• "Ona ruhumdan üfürdüm!" müjdesi geldi. Anlasıldı ki sen, ötelerden gelmissin; artık su fanî dünya malı için kederlenmeyi, gam yemeyi bırak!
• Gönlünü varlıktan kurtar; varlıktan elde edilmemis seyleri beklemekten vazgeç!..
• Ey arslan yavrusu! Arslanların huyunu, kendine huy edin; terbiyesiz köpekleri bırak!..
• Sen, Allah askı ugruna tacını tahtını terk eden Ibrahim Edhem hazretlerini bırakmıssın da, sana, ates gibi bir dünya hırsı musallat olmus, seni çekip götürüyor!..
935. Gel; canımda, gönlümde isledigini, gözümün önünde isle!
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´uliln
(c. IV, 1907)
• Gizlice burada isen, yine öyle gizlice burada ol! Hatırlıyor musun, bir defa bir is yapmıstın; yine o isi yap!
• Dün, beni bagrına basıp sıkmıstın! Gel ey tatlı varlık; yine öyle yap, beni bagrına bas!
• Dün, benim kapımı, damımı kırmıstın! Bugün de gel, kapıdan içeri gir öyle yap!..
• Bu degersiz kölenin canının ta içine girip bir sey yapmıstın da, o yaptıgın is benim canıma islemisti! Gel; canımda,gönlümde isledigin o isi gözümün önünde de isle; benim gözümün önünden gitme!
• Ey ay yüzlüm; dün, ne de güzel cilvelenmistin! Nazı bırak; ondan daha hos cilvelen!
936. Gönül Kabesi putlarla dolu; lütf edip gel de, Rahman´ın evinden putları dısarı at.
Mefa´ilün, Fe´ulün, Mefa´ilün, Fe´ulün
(c. IV, 1889)
• Gönlüm, gönlüm, gönlüm için gönlümü incitme! Niçin, niçin bu davranısının manası ne; neden beni perisan edersin?
• Ben, senin gül bahçesine benzeyen yüzünün askı ile destanlar gibi uzadım; gül bahçesinden de genis oldum,serviden de uzun boyluyum!
• Gel; gel de, bana bir nefes ver! 0 latif nefesin, ab-ı hayat gibi, gönlümün ömrünü uzatır!
• Sen, bizim aklımızın aklısın! Su halde, neden bizden ayrı duruyorsun? Akıl bir bası bırakıp giderse, o bas aptallasmaz mı, sasırıp kalmaz mı?
• Sen, gökyüzündeki parlak aysın; bizse, kapkaranlık geceyiz! Ay olmayan geceler pek karanlık olur!
• Sen, Musa(a.s.)´sın; biz de, senin elinde asayız! Asa, Musa´nın elinden baska elde ise yaramadı!
• Sen, hos nefesli Hz. Isa´sın; bizse, çamurdan yapılmıs kusuz! Bir nefes üfür de, bizim nasıl göklere yükseldigimizi seyret!
• Sen, zamanımızın Nuh´usun; bizse, sana bir gemiyiz! Nuh gemiden çıkıp giderse, o gemi bela tufanından kurtulabilir mi?
• Ey benim canım; sen, benim Halil´imsin! Bütün dünya ateslerle dolu; Halil (a.s.) olmadıkça, ates, gül bahçesi olamaz!
• Sen, Mustafa(s.a.v.)´in nurusun! Gönül Kabesi putlarla dolu; lütf edip gel de, Rahman´ın evinden putları dısarı at gitsin!
• Sen, güzellik Yusufusun! Halkın gözleri baglı; hakikati görmüyorlar! Onların gözleri, Kenan´ın ihtiyarı Yakup(a.s.)´ın
gözleri gibi, seninle açılır; lütf edip gel de, gözlerini aç!
937. Ey güzeller Yusufu; gözün de, gönlün de ilacı, senin güzel yüzündür!
Mef´ulü, Mefa´îlü, Mefa´îlü, Fe´ülün
(c. IV,1891)
*Hoca! Senin elini tutup çekecegiz; seni, iyiden de, kötüden de kurtulacagız.!
• Gaflet gecesidir; senin mest olusun da uzadıkça uzadı! Ama biz, sabah günesi gibi dogup her tarafı aydınlatacagız!
• Dünya bahçelerinde her meyve oldu, kemale geldi! Ey tas kesilmis üzüm korugu; sen, bir türlü olmayacak mısın?
• Su tuzakta çırpınıp duran canlara acı; sen´in kulagın, onun çırpınma sesini, feryadını duymayacak mı?
• Senin, gönlünde bir can gözün var; o da hastalanmıs, agrıyıp duruyor! Elde edemedigin seyler için duydugun gam, o
gözü hasta etmekte ve yaralamaktadır!
• 0 göze igneler batmaya baslayınca, derman aramaya çalıs; onu, agrılardan, yasarmalardan kurtar!
• Ey güzeller Yusufu; gözün de, gönlün de ilacı, ancak senin güzel yüzünü görmektir!
938. Bir yaratıcı olmadan ne kimse dogabilir, ne de var olabilir!
Mefulü, Mefa´îlü, Mefa´îlü, Fe´ulün
(c. IV, 1893)
• O´ndan sır duymak için yüz tane yeni kulagım açıldı! Bir yaratıcı olmadan ne kimse dogabilir, ne de var olabilir!
• Sen´i övmek için bahar rüzgarı esmeye basladı! Ben de, sanki bir bahçeyim; dallarım, yapraklarım, tomurcuklarımın
arasından eserek gelen rüzgarın Sen´i îvmesinden ötürü benim bütün cüz´lerim gebe kaldı!
• Sen´in askınla mest olanların birbirlerine düsmeleri, birbirlerinden vefa kadehini kapmaları ne kadar hostur, ne kadar
güzeldir!
• Ey benim güzelim; yüzünün askı ile gönül askını hurafelerden, aslı esası olmayan seylerden temizlemek, gerçekten
de vaciptir!
• Islıgını duydum; can kusunun ayagındaki bagı çözmek, onu uçurmak bana farz oldu!
• 0 ay, daha ne zamana kadar bulut içinde gizlenecek? O´nu beklemekten canlar agıza geldi; simdi, artık görünme
zamanıdır!
• Ay yüzünün gül bahçesi, soguk kıs mevsiminden emin olmus; ey sünbül kasları biçilmekten kurtulmus güzel!
• Sen, sakî olduktan sonra içmemek, ayık kalmak küfürdür; karanlık gecelerde ay gibi dogup gönül penceresinden
içeri girdigin zaman uyumaksa haram!..
• Sen´in gibi bir Yusufun güzel kokulu gömlegini ele geçirdikten sonra baska güzel kokulardan bahsetmek, onları
övmek, misk ve anber sürünmek pek çirkin, pek soguk düser!
• Sevgiliye; "Senin güzel ayagının altını öpeyim!" dedim de, bana dedi ki: "0, ancak gözlere sürülür!"
939. Balçıktan yapılmıs beden evi nerede, can evi, gönül evi nerede?
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün,
(c.IV, 1837)
• "Ya Rabbi! Sevgilinin maksadı ne; bir bilsem!" dedim. Kaçacagım yolu baglamıs; gönlümü de, kararımı da almıs
gitmis!
• Ya Rabbi! 0, beni nereye kadar çekecek; bir bilseydim! Yularımı tutmus, her tarafa çekip durmada; niçin, ne
maksatla çekip duruyor?
• "Ya Rabbi! 0, benim varım yogum; o, benim merhametli padisahım! Neden merhametsiz, tas yürekli olmada; bir
bilseydim!" dedim.
• Ya Rabbi! Su tüten dumanım, su; "Ya Rabbi!" diye feryad edislerim, sızlanıslarım sevgilinin kulagına erisebilecek mi,
sevgilim bunları duyacak mı;
bunları bir bilseydim!..
• Ya Rabbi! Bir bilseydim; sonunda beni nereye çekecek! Ya Rabbi; bu bekleyis gecesi ne kadar uzadı!
• Ya Rabbi! Bu coskunlugum nedir, yüzüme gerilen perde nedir? Çünkü, benim için hersey Sen´sin; bana bir de
Sen´sin, bin de Sen´sin, Sen!..
• Her an, susarken de, söylerken de gözümde Sen´in askın, Sen´in hayalin var; benim rızkım da Sen´sin, zamanım da
Sen´sin!..
• Bazan, ona "av" derim, bazan "bahar" derim; bazan, ona "sarap" adını takarım, bazan da ona "mahmurlugum"
derim!
• Balçıktan yapılmıs beden evi nerede, can evi, gönül evi nerede? Ya Rabbi! Ben, buradan bıktım; asıl sehrimi,
vatanımı arzu ediyorum!
• Ey gönül; galiba sen, isin farkında degilsin! Sen, asıl kendi sehrinden sürülmüssün; sen, burada gurbettesin! "Ey
Allah´ım! Benim adamlarım nerede; soyum sopum nerede?" diye feryatlar içinde, su kirli dünyada kalmısım!..
• Ya Rabbi; sehrime geri dönseydim de, padisahımın merhametini, o sehirdeki dostum, sevgilim olan canların hepsini
de görseydim!
• Kara yüzlü dünya gecesi, benim gündüzüme es olamaz; benim ilk baharımın arkasından tas yürekli sonbahar
gelmez!
• Ey gerçek duygulara, hakikatlere perde olan dudaklarım! Hiç susmuyorsunuz; bos yere konusup duruyorsunuz! Bu
manasız davul ne zamana kadar çalınacak? Ah, iste perde yırtıldı gitti!
940. Içinde Sen´in hayalin olan gönüle gam ve gussanın gelmesine imkan var mıdır?
•Mef´ulü, Mefa´îlün, Mef´ulü, Mefa´îlün
(c. IV, 1882)
• Sen, candan ibaretsin! Sen´i beden olarak gören kisi aynaya bakmıstır ama, aynayı meydana getiren demirin siyah
renginden baska bir sey görmemistir!
• Zatına yemin ederim ki; Sen´in ab-ı hayatın, ululuktan ötürü, yag gibi üste çıkmaktan uzaktır!
• Ey yüzü ay gibi parlak olan güzel! Can, bir kerecik olsun senin ayagını öpse, o öpüsün lezzeti dudaklarında kalır da,
mahsere kadar dudaklarını yalar durur!
• Gönlüme; "Nasılsın?" diye sordum. Dedi ki: "Allah´a yemin ederim ki; hayaline ev oldugumdan beri. canıma canlar
katmadasın!.."
• Içinde Sen´in hayalin olan gönüle gam ve gussanın gelmesine imkan var mı? Sen´in ab-ı hayatına dalan kisi, ölüm
tehlikesinden korkar mı?
941. Ben, tamamıyla kendimden kopmusum;kendi yanıma ugramam, kendi yüzüme bakmam!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c. IV, 1841)
• Ey benim kötü zanlara kapılan güzelim; ne biçim bir zanna, ne biçim bir hayale kapılmıssın? Ey benim cana
benzeyen ay yüzlü sevgilim; senin yüzünden hayale döndüm!
• Ölümümden sonra benim canım senin hayalini görürse, hemen onun pesine düser; onu bırakmaz, onun arkasından
kosar durur!
• Ben, o yüze, o güzellige kulum, köleyim; benim kemal ile, olgunlukla ne isim var? Senin kemalin bana yeter! Zaten,
sende ne varsa onların hepsi benimdir; ben, senden ayrı degilim ki !..
941. Ben, tamamıyla kendimden kopmusum;kendi yanıma ugramam, kendi yüzüme bakmam!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c. IV, 1841)
• Ey benim kötü zanlara kapılan güzelim; ne biçim bir zanna, ne biçim bir hayale kapılmıssın? Ey benim cana
benzeyen ay yüzlü sevgilim; senin yüzünden hayale döndüm!
• Ölümümden sonra benim canım senin hayalini görürse, hemen onun pesine düser; onu bırakmaz, onun arkasından
kosar durur!
• Ben, o yüze, o güzellige kulum, köleyim; benim kemal ile, olgunlukla ne isim var? Senin kemalin bana yeter! Zaten,
sende ne varsa onların hepsi benimdir; ben, senden ayrı degilim ki !..
• Ben, tamamıyla kendimden kopmusum; kendi yanıma ugramam, kendi yüzüme bakmam! Çünkü, gizli seyleri gören
gözüm, kusurlu seylere, ayıplara bakmaz, onları görmez!
• Iki gözüm de, senin seyrine dalmıstır! Ben, senden baskasına nasıl bir yüzle, ne gözle bakabilirim? Her iki gözümde
de gözcü ve bekçi senin nurun degil midir?
• Zamanenin o sasılacak güzeli yüzünden, zamanlar neselenmistir! 0 yere göge sıgmaz, o mekansız olan ayımın
yüzünden, yerlerle gökler saf bir hal almıstır!
• Tebrizli Semseddin yenini salladıgından beri esigim, kanlı gözyasları ile sulandı, bir an bile kurumadı!
942. Feryad etme de, senin yerine ben feryad edeyim!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c.IV,1827)
• Ey gönül; dün ne içtin? Dogru söyle, gizleme; suçsuz olup da susan kisiler gibi, yüzünü göge çevirme!
* Has bir sarap içmissin, kurtulus mezesi yemissin! îçtigin sarabın kokusu dısarı vuruyor; nafile agzını güzel kokularla
çalkalama!..
* Elest gününde canın, senin sofranda bir sarap içti. Bu sarap yüzünden, artık sen, mekansızlık alemine sahipsin!
Tutup da, su anda içinde bulundugun dünyaya kulluk etme, dünya malı için çırpınıp durma!..
* Ey benim param parça olmus gönlüm! Çare, onu görmektir; benim dayandıgım, güvendigim odur! Sen de aklını
basına al da, bu dünyaya güvenme!
* Sevgilim; bütün insanlar, senin "ney"in olmus, her biri senin havanla dolmus! Sema´a düskün degilsen, can neyine
el atma!
• "Ruhumdan üfürdüm!"-5 . dedin de, üfledin; herseye, herkese bir nefes verdin! Mademki "ney"in senin nefesindir,
bizim nefesimiz olmadıkça feryad etme! (5 Hicr Suresi, 15/29. ayete isaret .)
• Feryad etme de, senin için ben feryad edeyim! Sen kurtsun, ben çobanım; benim yerime çobanlık etmeye
kalkısma!..
• Asagı kisilerin sarabı dısardadır; arifin sarabı ise içerdedir! Zaten agızın kokusu, durumu bildirir; dille söylemeye
lüzum yok!
943. Ask gamı, asıgın gönlünden bir an için olsun çıkıp gidince, gönül evi mezara döner!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c.IV, 1840)
• Ey benim güzel sesli, güzel nagmeli çalgıcım! Askı söyle bir oksa, aska dair baska bir nagme çal!..
• Canım, seninle neseli; dilerim, sensiz kalmasın! Gönül, benim canımı sana verdi de, o, simdi senin gamınla dost
oldu, gamınla beraber yasıyor!
• Insana gam acı gelir fakat, ask gamı seker gibi tatlıdır! Artık bundan sonra ask gamına, gam gözüyle bakma!
• Ask gamı, asıgın gönlünden bir an için olsun çıkıp gidince, gönül evi mezara döner; evde bulunanların hepsi de
mahzun olurlar, üzülürler!
• Senin ayagını bastıgın topragın tozu, bizim gözümüze sürmedir; senin derdin, gönüle rahatlık getirir! Ey insan
yaratan padisah; Sen´in esin, benzerin yoktur!
• Seni tanıdıgımdan beri tuz gibi eridim; zaten ben, zandan ve süpheden ibaretim! Zan ve süphe, insan "yakîn"e, yani
tam inanca ulasınca yok olur gider!..
• Gönül karalıgıyla, adeta gece gibiyim; Sen´se güzel, parlak, üstün bir aysın! Yol gören, yol gösteren ayın yüzüne
karsı gece yok olur gider!
• Ask, Sen´in yüzünden can gibi olmustur; akıl, Sen´in yüzünden okumaya baslamıstır! Maden de, mekan da Sen´in
kırıntılarını aramadadır! Deniz bile Sen´in yüzünden inci taneleri devsirmededir!
• Sen´in mestin olan bosbogazdır, söylenip durur! 0, iki dünyadan da usanır! Asık, Sen´in peygamberin olmustur; her
yerin bas tacıdır!
944. Toprakta çürümek, hayvan isidir; gönlün, canın isi degildir!
Mef´ulü, Mefa´îlü, Mefa´îlü, Fe´ulün
(c. IV, 1892)
• Her aksam yemek yemek için sofra kurmak adettir; bizse, orucumuzu senin hayalinle açarız!
• Ey oruç tutanlara lütfu, ihsanı, Hz. Mesih gibi gökten sofra indirmek adeti olan Allah´ım!
• Mademki gönlün gıdası Sen´in sevgi mutfagından geliyor, oraya varmamız, 3 gıdaya tam kavusmamız gerekiyor!
• Bize, ab-ı hayat da o gönül atesinden gelmededir! 0 yüzdendir ki, biz, hos kokulu ladin külü gibi neseli bir halde
yanarız!
• Topraktan dogmak, toprakta çürümek hayvan isidir; gönlün, canın isi degildir!
945. su görünen beden, benim gölge varlıgımdır!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c. IV, 1824)
• Ey benim canıma canlar katan ay yüzlü sevgili; ben, senin ayrılıgına dayanamıyorum! Bana cevr etme, cefalarda
bulunma; ben, bu cevrlere, cefalara layık degilim; ben, bunları hak etmedim!
• Atesler içinde yanıyorum ama, ey benim devlet kusum, basıma gölgen düsünce, bana cevrin de hos geliyor, cefan
da!
• Dün, hayalin bana geldi de; "Gam yeme, üzülme!" dedi. "Ey derdi bana deva olan sevgili; ben, gam yemiyorum!"
dedim!
• Dedi ki: "Ben, gamı sana gölge yaptım; iki dünyayı da senin emrine verdim! Ama, eger sen bana kavusmak
istiyorsan, ikisinden de vazgeç; hem dünya nimetlerini, ahiretteki cenneti bırak, hem de gamlara, kederlere dal!"
• Dedim ki: "Ecel gelse de, can bu balçık bedeni terk edip gitse! Hayatı ve dirilmeyi arzu ederek cana dogru gidersem,
sen varken canı tekrar ararsam, ayaklarım kırılsın!"
• "Evet!" dedi. "Sen, ibret için su güle bak; kaza ve kader onu dalından ayırsa, basını koparsa bile gülmeyi bırakmaz;
gülerek takdirimin ayaklarına basını kor!"
• Ona dedim ki: "Yüzümü eksitirsem, bunu, sevgimi görüp de beni kıskanrnasınlar, sevgime göz degmesinler diye
yapıyorum!"
• Dedim ki: "Ben, ötelerden gelip bu bedene girdim, iki-üç gün bu bedende kaldım! Bu balçık bedenden beni geldigim
yere ne zaman çagıracaklar?" diye korku ve ümit ile yasıyorum.
• Dedi ki: "Sen, balçıkta degilsin; sen, bu taraftasın, mana alemindesin! Su görünen, senin gölgendir! Benim sanatım,
seni tuttu, bu mana aleminden aldı götürdü, balçık bedene hapsetti; bir gölge varlık olarak seni, birkaç gün için bu
dünyada bıraktı!"
• Dilberim, beni yaratanım bu sözü söyleyince, aklım basımdan uçtu gitti! hikayenin kalan kısmından akl-ı kül bile bir
koku alamaz! Artık, ben kim oluyorum da konusuyorum, konusmak benim ne haddime!..
946. Harfler, seni anlatmaya kafi gelmiyor!
Mef´ulü, Mefa´îlün, Mef´ulü, Mefa´îlün
(c.IV, 1877)
* Ey gönül! Seni anlatmaya dilim dönmüyor, gücüm yetmiyor; harfler, seni anlatmaya kafi gelmiyor! Seni anlatmak
için yeni harfler, yeni kelimeler bulmak gerek!
* Çalgıcı da, çalgıya, benim vuruslarımla vurmada, benim gönlüme göre çalmada! Dilimin yerine bütün varlıgım onun
çalıslarında, vuruslarında dönüp duruyor! Gönlümün halini o vuruslar dile getirmede!..
* Sakînin güzelligi karsısında kadeh de sarhos olmus, sarap da; benim canıma, benim cihanıma can da hayran olmus,
cihan da!
* Gayb aleminden bir la´l, bu dünya magarasına düstü! 0, benim madenimin yüceligini gördü de, sasırıp kaldı!
* Dün gece can, o ay yüzlüye diyordu ki: "Gönlümü incittin, yaraladın! Ey merhametsiz sevgilim; acımadan attıgın
kanlara bulanmıs su oka bak!"
947. Ey bahçıvan; sonbahar geldi!
Müstefilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün
(c. IV, 1794)
• Ey bahçıvan, ey bahçıvan; sonbahar geldi, sonbahar geldi! Dallarda, yapraklarda gönül derdinin eserlerini seyret!..
• Ey bahçıvan; dikkat et de, agaçların içten gelen feryatlarını duy! Her tarafta, dilsizce aglayıp inleyen yüzlerce can
var!
• Gözler sebepsiz yasarmaz, dudaklar sebepsiz kurumaz! Gönlünde bir dert olmadıkça, kimsenin yüzü sararmaz,
sapsarı kesilmez!..
• Hasılı, gam kargası geldi! Nispet verir gibi; "Gül bahçesi nerede, gül bahçesi nerede?" diye sorarak sitemlerle
bahçeye ayak bastı!
• Süsenler nerede, agustos gülleri nerede? Selviler, laleler nerede? Çayır ve çimenler, yesiller, yesil elbiseler giyinmis
güzeller nerede? Erguvan nerede, erguvan nerede?
• Meyvelerin dadıları nerede? Agaçların, herkese, bütün canlılara sundugu ballı sütlü meyveler nerede? Herkesin canı
acıkmıs, süte hasret kalmıs!
• Güzel sesli bülbül nerede? Huhu diye öten üveyik kusu nerede? Nerede, güzeller gibi yakısıklı tavuslar, dudukusları
nerede?
• Sanki onlar, Hz. Adem gibi, bir bugday tanesi yediler de, cennetten kovuldular, dünyaya, bu imtihan yerine geldiler;
taçları baslarından uçtu, elbiseleri üstlerinden döküldü!
• Gül bahçesi, Hz. Adem gibi, mahrumiyetlere düstü, herseyini kaybetti ama, ümidini kaybetmedi; hem aglıyor, hem
bekliyor! Söyledigi, tekrar ettigi söz de su: "Lütuf ve kerem sahibi Allah´tan ümit kesmeyin; lütuf ve kerem sahibi Allah´tan
ümit kesmeyin!"6 ( 6-Zümer Suresi, 39/53. ayete isaret edilmektedir.)
• Bütün agaçlar saf oldular! Hepsi de yaslı; siyah elbiseler giymisler! Herseylerini kaybetmisler; bir yapraga bile sahip
degiller! Bu imtihan yüzünden aglayıp feryad ediyorlar; feryad edip aglıyorlar!
• Ey leylek, ey köy agası; lütf et de, soruma cevap ver! Neredesin, yerlere mi geçtin, yoksa göge mi çıktın?
• Sonunda, bahçedekiler dile geldiler de; "Ey düsman karga!" dediler. "0 herseye hayat veren su, gül bahçesine yine
akar; tıpkı cennetler gibi, bu alem, yine renklerle, kokularla dolar!
• Ey saçma sapan söylenip duran karga! Üç ay sonra görürsün; senin inadına, yine dünyanın bayramı gelir, yine
dünyanın bayramı gelir!.."
• Canavara benzeyen sonbahar ölüyor; elbette onun mezarını çigner ve tekmelersin! Ey bekçi, ey bekçi; iste simdi
devlet sahibi doguyor!
• Ey yararlı, güzel isler yapan günes; yine Hamel burcuna gel; ne buz, ne çamur; etrafa anberler saç, anberler saç!..
• Ey günes! Gül bahçesini gülüslerle doldur, su ölüleri dirilt; simdiden mahseri meydana getir!
• Görmüyor musun; tohumlar kabuklarını yarmıs, hapisten kurtulmuslar; biz de, evlerimizin kucagından kurtulup
baglara bahçelere gidelim! Bahçeler, bize, gayb aleminden yüzlerce armaganlar getirmis, yüzlerce armaganlar getirmis!..
• Gül bahçesi yüzlerce gülle dolar, dedikodu biter, zaman dogurmaya baslar, zaman dogurmaya baslar!
* Leylek, gök gibi yüksek bir köskün üstüne yuva yapmıs, leklek diye öterek; "Ey yardımı dilenen Allah; mülk
Sen´indir, mülk Sen´indir!" demek istiyor!
• Bülbül.sesi ile saz çalar; üveyik huhu diyerek öter! Öbür kuslar da, civan bahtın. genç talihin çalgıcısı olarak gelirler!
-7
(7-Hz. Mevlana, bu iki beyitte taklidî ahenk sanatı yapmıstır. Arapça "lek" "senindir" manasına geldigi için leylegin
"leklek" diye ötüsünden; "Allahım; mülk Sen´indir!" anlamını; üveyik kusunun "huhu" demesinden "0, 0" yani "Allah,
Allah" manasını çıkarmıstır.)
• Bütün ölülerin dirilip kalktıkları bu kıyamete öyle sastım kaldım ki, artık söz söyleyemiyorum; sözü bitirecegim!
Zaten gönlümdeki düsünce ve duygulan anlatmaya imkan yok!
• Babacıgım; sus da, bahçedeki kuslardan, ötelerden, gayb aleminden gelen haberleri dinle! Sanki onlar, mekansızlık
aleminden uçarak gelen birer oktur!
948. Ben her gazeli bitirdigim zaman, gönlüm, cosarak söyledigim sözlere tövbe etmek istiyor!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c. IV, 1823)
• Sana doyamıyorum; benim, bundan baska bir suçum yok! Ne olur; Sen de, benim verdigim zahmete, mesakkate
doyma, ey benim iki dünyada da sıgındıgım aziz varlık!
• Küp de, sakî de, onun su tulumu da benden doydular, usandılar! Ama, benim içimdeki ask deryasının balıgı hiç de
doymuyor; her an biraz daha susuz!
• Ben, gerçek yolumu buldum; ask denizine gidiyorum! Artık, size ihtiyacım kalmadı; testiyi kırın, tulumu da yırtın!
• Bilmiyorum; ne zamana kadar su zavallı gönlüm sızlanıp duracak! Vah benim yıkılmıs, harap olmus gönlüme! Ne
zamana kadar bu dudaklarım padisahın hayaline karsı feryad edip duracak?
• Denize dogru git de gör; ask dalgaları nasıl cosup köpürüyor ve benim gönül evim o dalgalar arasında nasıl gark
oluyor!
• Dün gece, evimin ortasında, ask ab-ı hayatı costu köpürdü, dalgalandı; dün de, Yusufum, ay gibi gönlümün
kuyusuna düstü!
• Ansızın sel bastı, harmanımı sildi süpürdü! Gönlümden de bir ask dumanı yükseldi ve tarlayı da, bugdayı da yaktı!
• "Harmanım elden gitti!" diye gam yemiyorum; niçin gam yiyeyim? Ay yüzlümün nur harmanı, benim için yüzlerce
harmandan daha degerlidir!
• Ben akıl, fikir, bilgi istemiyorum; O´nun bilgisi bana yeter! Sevgilimin güzel yüzünün nuru, gece yarısında bana seher
vaktini getirir, tan yerini agartır!
• Yine gam askerleri toplanıyor; bana saldıracaklar! Fakat ben, gam ordusundan ürkmüyorum; benim bölük bölük ask
ordularım o kadar çok ki, göklere dayanmıs!
• Ben her gazeli bitirdigim zaman, gönlüm, cosarak söyledigim sözlere tövbe etmek istiyor! Ama Cenab-ı Hakk´ın
dilegi, gönlümün yolunu kesiyor ve onu tövbeden alıkoyuyor!
949. Ben, varlıktan kurtulmusum, yok olup gitmisim; zerre zerre her sey, benim yokluktaki ihtisamımı anlatıyor!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c.IV, 1825)
• Ben sevincim, sevinç benim! Zühre yıldızı bile benim neseli nagmelerimi çalıyor; ask, asıklar arasında benim için
cilveleniyor!
• Ask, mest olup da hos bir hal alınca, kendinden geçer, huysuzluga, çekismeye baslar; gönlünü kaptıran asıklar gibi,
benim sevdamı yayar, beni herkese duyurur!
• Sevgili, benim nazımı canla basla çeker, beni hırpalar, yüzümü tırmalar! "Benim yerime neler yapıyor!" diye felek,
ona hased eder!
• Ben, basımı ellerimin arasına almısım, varlıktan kurtulmusum, yok olup gitmisim; zerre zerre her sey, benim
yokluktaki ihtisamımı anlatıp durmada!
• Ah! Gün geçti gitti; lütuf ahusu da arslanlastı! Sevgili de, dost da sözlerimden, yalvarmalarımdan usandılar!
• Sevgili gitti; gönül, bütün gece, balçık bedende üzüntü içinde kaldı! Ben, sabah sarabı vaktine kadar acı bir humarın
sersemligi ile çırpınıp duruyorum; vah bana!
• Sabah sarabı içilecek zaman gelir, tan yeri agarır, günes gökyüzünde bayragını yüceltir! Su iki kat olmus, bükülmüs
bedenim yine düzelir, yine selvi gibi tazelesir, boy atar!
• Güzel yüzlü can sakisi, Hakk´ın rızasını kazandıgı için kendini üstün gören zahidin elini ayagını kaybetsin diye, testi
testi sarap sunmaya baslar!
• Ey sakî! Benim gönlümü almak istiyorsan, Allah rızası için, o en büyük kadehi pirimin avucuna koy!
• Sakî dedi ki: "Ben, ona sarap verdim; onu gönlümün, canımın içine aldım! Benim sıfatlarımdan ona kol kanat
verdim; onu, ötelere dogru uçurdum gitti!"
• Pîr, simdi elden çıktı; adam akıllı mest olup yıkıldı! Artık onun, benim nükteli sözlerime cevap verecek hali kalmadı!
• Adam öldüren sakîm eger beni öldürürse, sikayetçi degilim, pek hosum! Onun sundugu, onun vergisi saraptır; benim
cömertligim de, can vermektir!
• Ey benim sarap verenim! Aslında, sarap sensin; bense, testiden ibaretim! Su sensin, ben kuru dereyim! Ey benim
sakim; mahallede mest olan benim!
• Daima benim emir verenim, hakimim, padisahım, Allah´ım oldugu içindir ki, ben, O´nun ask dertlisiyim; O´nun ask
küpünün dibinde oturmusum!
950. Sararmıs yüzüm ve döktügüm gözyasları, gönlümün ve askımın sahididir!
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün
(c.IV, 1814)
• Senin askın bana, gönlümün dertleri ile, belaları ile dolu bir kadeh getirdi! Ona; "Ben, sarap içmem!" dedim. 0,
bana; "Gönlümün hatırı için olsun, bunu al, iç!" dedi!
• Sonra bana kendi irfan sarabından sundu ve; "Bunun nasıl bir sarap oldugunu sana söyleyeyim!" dedi. "Bu acıdır
ama, hazmı kolaydır; gönlümün vefası gibi hostur!"
• Biz, içtigimiz saraplardan mest olmusken, bir taraftan Ruh-ı Emîn çıkageldi. Ben hemen; "Su gönlümün haline bak!"
diye onun önüne kostum!
• 0; "Ey Allah´ın sırrı; yüzünü herkese gösterme!" dedi ve sonra, gönlüme asina oldugu için, onunla bulustugundan
ötürü, Allah´a sükür ve senada bulundu!
• Ve dedi ki: "Iste, o dedigin olamaz; senin askın gizlenemez! Senin askına perde olacak sey nedir; öyle bir sey var
mı?
• Senin askın çok kan dökücüdür! Dünyanın en ünlü kahramanı Rüstem bile onun karsısında çaresiz kalır! Uhud Dagı
ona dayanamayıp parça parça olursa, benim zavallı gönlüm ne yapabilir?"
• Padisahım çadırıma geldigi zaman benim için ne hos, ne mutlu bir zamandır! Keremi ile benim kaftanımın bagını
çözer de,
• Bana der ki: "Bensiz perisan oldun, sararıp soldun! Bana yaklas da, gönlümün sevdası seni canlandırsın, sana hayat
versin!"
• Ona dedim ki: "Hani sizin lütfunuz? Kölenizi siz arayınız; gönlümün bagını çözmesini sizden baska bilen kim var?"
• "Hayır!" dedi. "Seher vaktinde gönlümden esip gelen rüzgarla, güllerden ve nergislerden daha çok sonsuzlasır,
tazelesirsin!.."
• Dedim ki: "Ey her derde, her belaya gereken devayı veren, çare olan aziz varlık! Senden baska deva yoktur;
gönlümün devası, ancak sensin!"
• Her agacın, her dalın meyvesi, O´nun cömertliginin, kereminin sahididir; sararmıs yüzüm, döktügüm gözyasları da
gönlümün, askımın sahididir!
951. Bari, canıma su dilden baska bir dil ver!
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´iliin
(c.IV,1791)
• Bana, hos bir koku geliyor; bu koku, belki sevgiliden geliyor, belki de vefalı o mest sevgili beni anarak sarap
içmededir!
• Ey canımı ve gönlümü menzil edinen sevgili; nasıl olur da senin gönlünden çıkarım? Sen, her an, benim hasta
gönlüme bir macun hazırlamadasın!
• Bu söylediklerim, bu sözlerim, benim gönlümün hallerine, çektiklerime perdedir! Gül bahçesine benzeyen gönlüm,
diken gibi olan düsüncemden öyle utanıyor ki...
• Bu sevdama layık nara nerede; benim nurlarımı saçan bir günes ve ay var mı?
• Ya Rabbi! Canıma su dilden baska bir dil ver de, Sen´in büyüklügünü, Sen´in birligini ederken gönül sazımın teli
kopmasın!
• Gönlümün sabrını kararını aldın da, beni mest edip yerlere yıktın! Nerede bilgim, nerede hilmim; nerede her seyi
anlayan aklım?
• Uyumus olan gönlüm uyandı; gece mest olan varlıgım ayıldı, kendine geldi! Yagmurla dolu olan gönül bulutumdan
canıma bir simsek çaktı!
• Ey gözlerime ibret kesilen sevgili; önce gidenlerin de, sonra gidenlerin de gözleri, benim sana karsı duydugum ask
gibi bir ask görmedi!
• Bir gün olsun kendimden geçeyim de, iyiye de, kötüye de aldırmayayım; herkesin muhtaç oldugu, fakat kendisi
kimseye ihtiyaç duymayan Allah´ın sıfatlarını, büyüklügünü, essizligini söylemeye baslayayım!
• Bir gece de nedir ki! Yüzyıllar geçti de, bu ates yine sönmedi, bu cehennem yatısmadı! Ben hayadan, utançtan su
kesildim de, bu ates, yine sakinlesmedi!
• Her an, daha fazla gençlesmedeyim, daha fazla kendimden gizlenmedeyim; O´nun lütufları sayesinde daha da fazla
güzellesmedeyim!
952. Ask, göklere uçmaktır!
Mef´ülü, Mefa´ilün, Fe´ülün
(Dîvan-t Kebîr, c. IV, 1919)
• Ask; her an göklere uçmaktır, yüzlerce perdeyi yırtmaktır!
• Ask, önce kendini nefsinin isteklerinden kurtarmak, nefsanî yollarda yürümekten ayak çekmektir!
• Dünyayı yok saymak, görmemezlikten gelmektir; geldigi ve tekrar gidecegi alemi düsünmek, kendini anlamaya,
bilmeye çalısmaktır!
• Gönüle dedim ki: "Ey gönül! Asıkların arasına karısman, herkesin bakmadıgı
• Yönden cihana bakman, gönüllerin sokaklarında kosman kutlu olsun! » Ey gönül! Bu duygu sana nerden geldi, bu
çırpınma nedendir?
• Ey gönül kusu, kusların dillerini söyle! Ben, senin kapalı sözlerinin anlamını bilirim!"
• Gönül dedi ki: "Su balçıktan yaratılmıs eve uçup gelmeden önce, is yurdunda, ezel aleminde idim!
• Sonra o is yurdundan, o sanat evinden uça uça, sanatı yaratanın evine geldim!"
953. "Günes nasıldır?" diye soranlara, yüzünü göster;
"Tıpkı böyle!" de!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c. IV, 1826)
• Birisi sana; "Günes nasıldır?" diye sorarsa, ona yüzünü göster de; "Tıpkı böyledir!" de! Eger sana ay´dan bahsederse,
damın üstüne çık, ona seslen;
"Tıpkı böyledir!"de!
• Kim peri kızı görmek isterse, ona yüzünü göster; miskten bahsederse, saçlarını çöz; "Iste böyledir!" de!
• Kim sana; "Acaba ay bulutların içinden nasıl sıyrılır çıkar?" diye sorarsa, kaftanının dügmelerini birer birer, yavasça
çöz, ona kendini göster de; "Tıpkı böyle çıkar!" de!
• Birisi sana; "Acaba Hz. Isa ölüyü nasıl diriltti?" diye sorarsa, dudaklarını uzatıp onun önünde bize bir öpücük ver ve;
"Iste böyle diriltti!" de!
• Kim; "Acaba ask sehidi nasıl olur?" diye sorarsa, ona bizi, bizim canımızı göster ve; "Tıpkı böyle olur!" de!
• "Can bedenden ayrıldıktan sonra nasıl olur da geri gelir ve tekrar bedene girer!" inancını inkar edenlere karsı, gel,
evimize gir de; "Iste böyle olur diye göster!
• Her nerede olursa olsun, bir ask feryadı duyarsanız, Allah hakkı için biliniz ki, o feryad bizim hikayemizdir, bizim
feryadımızdır! "Bizim feryadımız, iste böyledir!" demektir!
• Dostun vuslat sırrını seher rüzgarından baska kimseye açmadım, söylemedim! Seher rüzgarı da, kendi sırrının safası
yüzünden; "Evet" dedi; "Tıpkı böyledir!"
954. Agzımızdaki dil, gönül kapısının halkasıdır!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c.IV, 1821)
• Ask ab-ı hayatını damarlarımıza, iliklerimize dök, akıt; gece karanlıklarında geçen hayatımızı, sabah sarabınının
aynasına, parlaklıgına çevir!
• Ey yeni bir manevî nesenin mayası olan sarap! Sen, benim bedenimde degil de, canımın damarları içinde ak! Gökleri
gösteren bir kadeh ol; her iki cihandan da uzak dur!
• Mademki, ask okları yagdırmak senin adetindir ve aklım da senin avın olmustur, o halde, yay yüksügüne benzeyen
kalbimi parmagına tak da, bu defa okunu canıma nisan al!
• Akıl bekçisi seni ask yolundan alıkoymak isterse, bir kurnazlık et ve bir bahane ile onu basından sav; ondan kaç,
kurtul!
• Kalk, külahını yana eg; gam ve keder tuzaklarından sıçra ve kurtul! Ruhun yanagını öp, sevincin saçlarını tara!
• Kalk, gökyüzüne yüksel; meleklerle tanıs, dost ol! Gerçek sevgilinin kapısına, sıdk duragına gel; o esige bas koy!
• Mademki gönlüne sevgilinin güzel hayali yerlesti, mademki sen de askın tesiri ile eridin, hayale döndün, artık yürü;
git, gönlü ve aklı kendine yurt edin!
• Önünde iki legen var; birinde ates, öbüründe altın dolu! Aklını basına al da, elini ask atesi ile dolu legenin içine sok!
• Musa Kelimullah gibi yap; altın dolu legene bakma! Ask atesini agzına al ve dudagını alev vatanı yap!
• Ey sakî; senin isin gücün, ikiligi def etmektir! Gel; gel de, elime o birlik kadehini, tek kadehi sun; ayrılıgı, aykırılıgı
ortadan kaldır!
• Bu dünya vatanının altı yönü vardır! Orada kıbleler çoktur; tek bir kıble arama! Yürü; sen, yoklukta yuva kur; orada
yönsüzlük, vatansızlık kıble yeridir! Yokluk sırrını anlamaya çalıs!..
• Içinde yasadıgımız zaman, bir eskicidir; hep eskiler alır satar! Sen, orada ölümsüzlük arama; ölümsüz yasayıs
yaylasını, zamanın dısında ara!
• Agzımızdaki dil, gönül kapısının halkasıdır; hep konusup durarak neden kapı halkası olup kalıyorsun? Sus, konusma;
cana kavusmak için kapıyı kır da içeri gir!
955. Feryad, su çok çabuk geçen ömürden feryad!..
Müstefilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün
(c. IV, 1789)
• Ey asıklar, ey asıklar; dünyadan göçme zamanı geldi çattı! Kulagım; "Kervan kalkıyor haberini veren göç davulunun
sesini duyuyor!
• Iste simdi, kervanbası kalkmıs, hersey hazırlanmıs, yükler de develere yüklenmis; "Ey kervan halkı; uyanın, kalkın!
Ne olur ne olmaz, yollar tehlikelerle dolu; bize hakkınızı helal edin!" diyor ! -8
( 8-Sîrazlı Hafız merhum bir gazelinde;
"Sevgiliye giden yolun menzillerinde nasıl dinlenir, nasıl zevk u safaya dalabilirim? Kervanın çanı; ´Yükleri baglayın!´
diye feryad edip durmada!" demistir.)
• Bu hayat yolunda önden arkadan gelen sesler, göç sesleri, kervan sesleridir; develerin boynundaki çan sesleridir!
Bizden evvel göç edenler, ölüp gidenler oldugu gibi, bizden sonra da dünyaya gelenler var; bir çok canlar, mekansızlık
aleminden gelmede, sayılı nefeslerini almaya baslamadalar!
• Ötelerden, yıldızlardan, su bas asagı dönmüs kandillerin ısıklarından, su masmavi gök perdesinin ardından, gizli
seyleri açıga vurmak için dünyanın her tarafından bölük bölük sasılacak insanlar gelmedeler!
• Su dolap gibi dönüp duran gökyüzünden, sana agır bir gaflet uykusu gelip seni bastırmıs; sen, aklını basına al da, su
agır uykudan sakın! Feryad, su çok çabuk geçen ömürden feryad!..
• Ey gönül; sevgiliye dogru git; ey yar, yarin yanında bulun! Ey bekçi, uyanık ol; bekçiler uyumaz!
• Sen, balçıktan yaratılmıs idin, gönül oldun; bilgisizdin akıllandın! Seni bu çesit buraya getiren, yine çekip sürüyerek
seni buradan oraya götürecektir!
956. Dünyada görülen bütün güzelliklerde, her güzel yüzde, O´nun nuru var!
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün
(c. IV, 1809)
• Dün bahçede, sevgilinin hayali, gülün etrafında dolasıp duruyordu. Ona; "Bahçede neden dolasıyorsun? Içeri gir de,
yüzünün nuru ile gönlümü, gönül sırlarımı aydınlat!" dedim!
• Ey yüzünün baharı ile ömrümü tazeleyen, yeserten sevgili! Benim canım da, herkesin canı da, ask tesirine kapılarak
yaptıgım islere hayran oldular, sasırdılar!
• Ey padisahlar padisahı, ey benim sultanım; ey benim sultanımın sultanı! 0 yanık olan canımı ateslere attın, yaktın!
• Yalnız yeryüzündeki insanların degil, gökyüzündeki meleklerin bile canı olan sevgili; ey denizlerdeki balıkların adını
andıkları, tesbih ettikleri essiz varlık! Dünyada görünen bütün güzelliklerde, her güzel yüzde kendinden bir nur, bir iz, bir
tatlılık bulunan güzeller güzeli! 9
(9 Arif-i rabbanî Ibn-i Fariz hazretleri meshur Ta´iyye-i Kübra Kasîdesi´nin 242. beytinde söyle buyurur:
"Her gencin ve her güzel kadının güzelliginde, Hakk´ın, muvakkat bir zaman için verdigı bir güzellik vardır!")
• Her büyük varlıgın, her üstün, her ulu varlıgın ulusu Sen´sin; her peygamberin yol göstericisi, delili Sen´sin! Hem
hüküm yürütürsün, hem adalet sahibisin; hem de benim çaresiz ask derdime Sen çaresin!
• Günesinin parlaklıgı ile su degersiz topragım, su naçiz bedenim gizli bir altın hazinesi oldu; her tarafa uçan
düsüncem, ısıgınla, nurunla kanatlandı!
• Sen´in lütuf kucagında bir çeng gibi nagmelerle doluyum; yavas vur da, tellerim kopmasın!
• Can bahçesine rahmetinin ilkbaharı gelince, dikenler ya güller arasında kayboldu, yahut da bütün dikenlerim gül
halini aldı!
• Beni yokluktan var eden, beni yaratan, her an beni söyletmede! Sonunda da, beni söyleten kerem buyurdu ve bütün
söyledigim sözler, 0 oldu!
957. Ey alemlere rahmet olarak gönderilen aziz Peygamberimiz Efendimiz!
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(Dîvdn-ı Kebîr, IV, 1974)
*Ey gökleri aydınlatan ilahî çerag, ey yeryüzünü nurlandıran Allah´ın rahmeti benim dertli halimi gör, feryadımı,
iniltilerimi dinle, isit!..
*Yüzlerce beladan kaçtım, senin merhametine, inayetine sıgındım! Merhamet elini basıma koy, beni oksa; yahut iyilik
ve ihsan etegini aç, iyilikler saç!..
*Ya benim muradımı ver, isteklerimi kabul buyur, yahut bu murad ve istek duygusundan beni kurtar, bu dünya
duygularını, isteklerini benden al! verdigin lütuf sözlerini yarına bırakmaktan vazgeç, geciktirme; bugün vadini yerine getir!
Ya öyle yap, ya böyle yap!..
*Ey nebîler sultanı! Ya; "Süphe yok ki Biz,.sana apaçık bir fetih vermisizdir "10 kapısını aç da, yüzlerce zevk u safa
gülistanları, yüzlerce nese yaseminleri seyredeyim,
*Yahut; "Senin gögsünü açıp genisletmedik mi?"11 ayetinin ilhamlar tasan memba´ından su, sarap, süt ve bal, bu dört
çesit lütuf, iyilik, ihsan, ask manevî ırmaklarını gönlüme akıt, feyizlerle cosayım!
*Ey Senayî, ey büyük veli; yürü! Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz´in mübarek ruhundan meded, yardım iste;
"Mustafa, alemlere rahmet olarak gönderilmistir!"12
10. Fetih Suresi 48/1.
11.Insirah Suresi 94/1.
12.Enbiya Suresi 21/107.
958. Bir zamanlar beden yoktu; ben, tamamıyla candan ibarettim!
Müfte´ilün, Mefa´ilün, Müfte´ilün, Mefa´ilün
(c. IV, 1822)
• Ey cevrinden, cefasından ahım göklere yükselen sevgili; bu kadar cevr etme! Beni çekemeyen, bana hased eden
kisi, çektiklerimi duyar da sevinir!
• Gönlümü sen aldın; benim sevgilim sensin! isime gücüme parlaklık veren, yoluna koyan sensin; bagım bahçem
sensin, baharım da sensin! Ben, senin için yasıyorum; ben, senin için varım!
• Sen, benim en yakın dostum idin; tuttun benim gece uykularımı çaldın ve bana yeni bir hırsızlık gösterdin! Halbuki,
benim senden baska bir karım yok!
• Sen, benim canımsın; sen, benim dünyamsın, benim gökyüzümün Zühre yıldızısın! Öd agacına benzeyen gönlüme
ates attın, yaktın!
• Bir zamanlar beden yoktu; ben, tamamıyla candan ibaret idim, seninle göklerde beraber idim! 0 zamanlar
birbirimizle konusamıyorduk; ne benim söz söylemem vardı, ne de söz isitmem!
959. Biz, dönüp efendimize gidenlerdeniz!
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Fa´ilat
(Dîvan-ı Kebîr. V, 2129)
• Biz, dönüp yine efendimize, yaratanımıza gidenlerdeniz; hem de tertemiz bir özle! Çünkü biz, O´na isyan edenlerden
degil, emirlerine boyun egenlerdeniz!
• Efendimiz ne diye bizi satın almaya kalkısır? Zaten biz, kendimizi O´na satmısız!
• Acıkan kisi fazla yerse, mide fesadına ugrar! Fakat biz, O´nun bakıslarına acıkmısız!
• Sen ölüp gidince, toprak altına atılınca, ebediyyen zayi olup gideriz sanırsın! Halbuki bizler, vade verdigi yerde
O´nunla tekrar bulusacagız!
960. Ey canıma can katan! Perdeyi kaldır; Sen´i görmek istiyorum!
Fa´ilatün, Fa-ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c.IV, 1963)
• Ey benim canıma can katan hayatım; perdeyi kaldır! Ey benim gamıma, ke-derime ortak olan, nerde olursam
olayım, daima benimle beraber bulunan Rabbim! Ey geceleri bana dost olan sevgili!
• Ey vakitli vakitsiz benim yalvarıslanmı yakanslarımı duyan, ey varlıgımın bütün zerrelerine sevgi atesi salan Rabbim!
• Sen, bütün sekillerden münezzehsin, berîsin; canlardan bile temizsin! Suretin, seklin yok! Fakat, benim bütün
sekillerimin mıknatısısın; bütün varlı-gım Sana dogru kosmada, Sen´de yok olmadadır!
• Bu gece. kimselerin gelmedigi tenha gecelerden biridir! Benim kimsesizli-gime acı, lütf et ve gel; gel de, bu tenha
gecede Sana sevda defterimi okuya-yım, seni ne kadar çok sevdigimi uzun uzun anlatayım!
961. îçimde, ölümden baska devası olmayan bir dert var!´3
Müstef´ilün, Fe´ulün, Müstefiliin, Fe´ülün
• Git; basını yastıga koy, beni yaln z bırak! Geceleri dolasıp duran, yanmıs yakılmıs müpteladan v .´?.geç!
• Biz, geceleri, yapayı ´nız, sabahlaı ı kadar sevda dalgaları arasında çırpımr dururuz! îstersen, pd bıa bagısla; istc sen,
hicranınla bize cefa et!
13 Hz. Mcvlana´nın öl´ nı ^iiseginde söyledigi .ın siiri; oglu Sultan Veled´e hitap ediyor!
• Sen benden kaç ki, sen de benim gibi dertlere düsmeyesin! Sen, dert ) lunu terk et de, kurtulus yolunu seç!
• Biz, gam kösesinde gözyasları dökerek sürünmekte, inlemekteyiz; isters gel, gözyaslarımızla yüz yerde degirmen
kur!
• Bizim, kalbi kara tas gibi sert, merhametsiz bir sevgilimiz var! 0, asıkları dürür de, kimse ona kanının bahasını
sormaz!
• Güzeller padisahı için, ahde vefa etmek gerekmez! Ey yüzü sararmıs as sen, sabr ederek ahdine vefa göster!
• tçimde, ölümden baska devası olmayan bir dert vardır! Ben, nasıl olur ı "Gel bu derde deva kıl!" diyebilirim?
• Dün gece rüyamda, ask mahallesinde bir ihtiyar gördüm; "Bizim tarafa gel!" diye eliyle bana isaret etti!
• Eger hakikat yolunda bir ejderha varsa, zümrüt gibi de bir ask vardır! îç o ask zümrüdünün saçtıgı ısıklarla ejderhayı
def et!
• Artık yetisir; birseylerden bahsetme! Çünkü ben, kendimde degilim! Eger senin hünerin varsa, Ebu-Alî Sîna´nın
tarihini söyle, Ebu´1-ala Mu´arra´nın ögütlerinden bahset!
962. Biz, orucumuzu gök sofrası ile açarız!
Mef´ulü, Mefa´îlü, Mefa´îlü, Fe´ülün
(c. IV, 1892)
• Her aksam sofra kurmak nasıl adetse, bizde de ey sevgili, orucumuzu senin güzel hayalinle açmak adetimiz
olmustur!
• Senin hayalinle, seni düsünerek oruç bozanlara, lütfedersin, yüzlerce ihsanlarda bulunursun! Bu, Hz. Isa´nın
yukarılardan gök sofrası indirmesi gibi olur !
• Gönlün gıdası senin ask mutfagından olunca, yer sofrasından el çekerek uzakta durmak gerektir!
• Gıda olarak bize, o gönül atesinden hep ab-ı hayatlar sunulur! Biz, gönül atesinin üzerinde hos kokulu ladin yagı gibi
sevinerek yanarız ve etrafa güzel kokular yayarız !
• Topraktan dogup tekrar topragın içine girerek çürümek, hayvan isidir! Bu is, gönlün ve canın isi degildir!
963. Akıllılar ve asıklar
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilün
(c.IV, 1957)
• Akıllı kisi, her zaman kendini göstermek sevdasındadır; herkesin kendisini tanımasını, sevmesini arzu eder! Halbuki
Hakk asıgı, her zaman kendinden geçmek, deli divane olmak ister!
• Akıllılar, kendilerini sevdikleri için, ask denizine batmak istemezler! Asıkların isi gücü ise, sevda denizine batıp yok
olmaktır!
• Akıllılara rahat, rahata ermekten gelir; asıklarsa, rahata kavusmaktan utanırlar!
• Asık, nerede olursa olsun, herkesten uzak ve manen sevgilisi ile beraberdir; halk içinde ve halktan ayrı kalması,
tıpkı zeytin yagı ile suyun bir arada kalmasına benzer!
• Asıklara ögüt vermeye kalkmak, sevdaya mashara olmaktan baska bir sey degildir!
• Ask, misk gibi kokar; onun için gizli kalmaz, belli olur!
• Ask, agaç gibidir; asıklar da, agacın gölgeleridir! Gölge gerçi agaçtan uzak düsse de, yine orada kalmak gerektir!
• Bir çocuk, çocuk yasta akıllı olursa, akıllılar gibi davranırsa, o çocuk yaslanmıs sayılır; yaslı adam da asık olursa, ask
makamına yükselirse, o kisi delikanlı olur!
• (Ey Tebrizli Sems!) Senin askına karsı kendini alçaltan kimse, askın gibi yücelir, sereflenir!
964. Senin askın bir deniz, gönlümse bir balık!
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c. IV, 1968)
• Ey gönül verdigim essiz ve yüce varlık; askına düsmüsüm, sevdana kapılmısım! Sen´in askın bir deniz, gönlümse bir
balık! Bu sebeple, bir an Sen´den ayrı düssem yasayamam!
• Balıklar, suyun dısında bir an bile yasayamazlar! Asıklar da, gönül kaptırdıkları sevgilinin ayrılıgına sabredemezler!
• Balıgın canı sudur; balık, canından ayrı düsmeye sabredebilir mi? Can; sabredilemezse, canın canına nasıl
sabredilebilir?
• Sen´siz bana iki dünya da zindan kesilir; Sen´den ayrı olunca, ab-ı bile içsem bana dokunur, zarar verir!
• Çesitli güzelliklerle süslenmis su dünya evinde görülen bütün güzel Sen´in güzelliginin kırpıntıları var! Fakat, hiç biri,
Sen´in yerini tutmuyor Sekil, iz nerededir; sekilsiz olan, sekilden münezzeh olan güzeller güzeli nerededir?
965. Bedenin, bu dünyadandır;gönlün de, o dünyadandır!
Fe´ulün, Fe´ulün, Fe´ulün,
(c. IV, 2089)
• Bedenin, bu dünyadandır; gönlün de, o dünyadandır! Bedenin dostu heva, heves, sehvet, hiddettir; gönlün dostu da
Hakk´tır!
• Senin gönlün, bu dünyada gariptir; onun da derdi, gamı gariptir! îkisi de ne su yeryüzündendir, ne de
gökyüzündendir!
• Eger sen canın ve aklın dostu isen, hakiki dosta ulastın, canını kurtardın demektir!
• Fakat, canın ve aklın dostu degil de bedenin, heva ve hevesin dostu isen, su yeryüzünde kalmaya mahkumsun!
• Fakat, beklenmedik bir zamanda ansızın bir inayet, bir yardım, bir cezbe gelirse, o zaman yeryüzünde kalmaktan
kurtulursun! Iste ben, ansızın gelen bu cezbenin kuluyum, kölesiyim!
• Çünkü, Hakk´ın bir cezbesi, yani kulu kendine çekisi, yüzlerce çalısıp çabalamalardan degerlidir! Herseyin üstünde
olan, izi olmayanın nisanlar, belgeler, izler ne isine yarar?
• Sen nisanı, izi, belgeyi köpük say; nisansız, izsiz olanı, kendini göstermeyeni deniz gibi gör! Nisan ve iz, sözle
anlatısa benzer; nisansız ve izsiz olan da, apaçık görülmektedir!
• Günesin arpa büyüklügünde bir ısıgı belirse, gökyüzünde, samanyolunda dönüp duran sayısız yıldızı siler süpürür!
Yani, ilahî nurdan küçük bir ısın parlarsa, herseyi alır götürür!
• Sus; sus ki, sususta yüzlerce dil, yüzlerce anlatıs vardır!
966. Aslında can vermek, cana kavusmaktır!
Müstef´ilün, Fe´ülün, Müstefilün, Fe´ulün
(c. IV, 2037)
• Canı Sen alınca, ölüm, seker gibidir; tatlı can, Sen´inle beraber olunca, ölüm bize tatlı candan da tatlı gelir!
• Ölmek, bu dünyaya mahsustur; yani, bu dünyada ölüm vardır! Öteki dünyada ölüm yoktur, dogmak vardır!
• Topraktan yaratılmıs su bedeni bırak da, can ol; öteki dünyaya oynaya oynaya git! Ölüm, burada bize acı görünür,
kötü görünür fakat, gerçekte degildir; sen, ölümden korkma!
• Ey can; ölümden ne diye korkalım, kaçalım? Aslında can vermek candır ,cana kavusmaktır! Madenden niçin
kaçalım; ölüm, altın madenidir!
• Hakk seni çagırınca, kendine dogru çekince o emre uyup gitmek, cennet gibidir; ölmek ise, kevsere benzer!
• Eger iman sahibi isen, tatlı isen, ölümün de eminliktir, hosluktur; eger kafirsen, acı isen, ölümün de acıdır, kötüdür!
• Ölüm, bir aynadır; güzelligin oraya vurur, akseder, orada görünür! seni sana gösterince de; "Ölmek, çok hos bir
seydir!" der!
967. Kesretten (=çokluktan) kurtul, vahdete (=birlige) ulas;
yükseldikçe daha çok yükselmeye, daha ötelere gitmeye çalıs!
Mef´ülü, Mefa´îlün, Mef´ulü, Mefa´îlün
(c.IV, 1876)
• Ey Hakk asıgı! Kesret (çokluk) aleminden kurtul, mekansızlık alemine git, vahdete ulas! Böylece, iki görmekten halas
ol ve ikilik inancını tasıyan bası kes, imansız kisinin boynuna tak!
• Sen sonsuzlugun mesti olunca, ezel kılıcını eline al ve yigit bir Türk gibi varlık Hintlisini bozguna ugrat!
• Su hayvana bak; bası yerdedir! Evet; otlamakla mesguldür! Sen, hayvan degilsin; Adem soyundansın! Basını
göklere kaldır!
• Hz. Adem´in medresesinde Hakk´a mahrem olunca, gökyüzünün en üst kürsüsüne otur, ilahî isimlerden ders al!
• Eger Hakk yolunda sefere çıkmak istiyorsan, mana atına bin, yüksel; yücelere çık!
• Hakikate susamıs kisilerden ol! Çünkü onlar, suya kanmazlar; yükseldikçe daha çok yükselmek isterler!
• Mecnun gibi Hakk ugrunda savasa giris! 0 zaman ask sana der ki: "Akıldan yüz çevir; onu bırak, def olup gitsin!"
• Sen, hem yakıcı ates ol, hem ham iken pis, hem de yan yakıl!.. Hem mest olup kendinden geç, hem de sarap ol!..
• Hem mahrem ol, hem sır ol; hem sohbet arkadası ol, bizimle beraber ol, hem de bizim kullugumuzu yerine getir!
968. Ey bütün insanların yöneldigi kıble!
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün
(c. IV, 1798)
• Ey sevgili, ey sevgili; ey insafı olmayan sevgili! Ey gönlümü alan, ey bana mahrem olan, gamımı paylasan dilber!
• Ey yeryüzünde bana ay, ey gece yarısında seher olan sevgili! Ey tehlike anında benim siperim, ey benim sekerler
yagdıran bulutum!
• Ey yüzünün nuru ile gece yolcularına mesale olan, ey Hakk´a gönlünü kaptırmıs ask delilerine zincir kesilen, ey bütün
insanların yöneldigi kıble, ey benim ask yollarında kervanbasım olan sevgili!
• Sen, nasıl bir sevgilisin, anlıyamıyorum! Hem yol kesersin, hem yol gösterirsin;´hem aysın, hem müsteri yıldızısın;
hem bu dünyaya aitsin, hem öteki dünyaya; hem benim gizli hazinemsin, hem de meydandasın!
• Hem dünya zindanında benim en yakın dostumsun, hem bana gülümseyen devletim, mutlulugumsun! Allah´a yemin
ederim ki, bu söylediklerimin yüz mislisin; çok fazla övülmeye, medh ü senaya layıksın!
969. Hersey sana; "Benim gibi ol!" demektedir!
Müstef´ilün, Fe´ulün, Müstef´ilün, Fe´ulün
(c. IV, 2041)
• Ask ugrunda pervane, atese atıldı! Alevler içinde kanat çırpıyor, yanıp yakılıyor da; "Sen de böyle ol!" diyordu!
• Yagı konmus, fitili tutusturulmus kandil, kırık boynu ile hem yanıyor hemde yavas yavas, yumusak yumusak; "Sen
de böyle ol!" diyordu!
• Mum hem yanıyor, hem de aglıyordu; kendini atese, ızdıraba vermisti fakat gözyaslarını dökerken etrafa ısık saçıyor
ve bana da; "Benim gibi de böyle yan yakıl, böyle eri!" demekte idi!
• Mum; "Bu dünyada kazanç elde etmek, yararlanmak için altınlar, gümüsler saçsan, bunlar sana ne fayda saglar?
Manevî kar elde etmek istiyorsan benim gibi yanmaya, erimeye bak!" diye söyleniyordu!
• Derya, etegini incilerle doldurmus, bas köseye çekilip kurulmus, içindeki incileri belli etmemek için kendisini acı
göstermeye kalkısıyor ve bana; "Gösteristen kaçın; sen de benim gibi ol!" demek istiyordu!
• Bahçede bulunan gül, yüzünü yanagını tozlardan, kirlerden arındırmıs gömlegini yırtmıs, gülüyor; dikenleri verdigi
acılara, kederlere sabrediyor ! Adeta; "Ey insanoglu; sen de benim gibi ol!" diyordu!
• Hz. Adem, tam kırk yıl özürler getirdi, günahının bagıslanması için yas tutup agladı! 0 da çocuklarına; "Siz de
babanız gibi olun!" diyordu!
• Sus, sabr et! Dagdaki su kayaya bak da, ibret al! 0 bile hiç birsey söylemiyor; o bile susmakta! Fakat, aglamakta!
Adeta; "Ey insanoglu; sus, agla!" demek istemekte!
970. Ne olurdu, su agzımdaki dilim konusmasaydı da, gönlüm konussaydı!
Müfte´ilün, Mefa´ilün, Müfte´ilün, Mefa´ilün
(c.IV, 1817)
• Gönlüme cefa etme! Cefa edersen, vah gönlüme; vah gönlüme, vah gönlüme!..
• Gönlümü hırpalarsan, üzersen, düsmanım sevinir ama, o zaman da ya senin gönlün, ya benim gönlüm incinir!
• Hayran ve mecnun gönlüm, elsiz ayaksız gönlüm, haline bakmıyor, seher vakitlerinde her tarafta dolasıp duruyor!
• Yanık ve zayıf gönlüm, senin sevgi incini elde etmek için geldi, ask denizinin kıyısına çadır kurdu!
• Gönlüm, bazan kebap gibi kavrulur, kokusu cihana yayılır; bazan da bir rebap olur ve "a-la-la" diye sesler çıkarır!
• Parçalanıp inleyen, nefisle savas safına giren gönlüm, simdi de, Kaf Dagı´nda Zümrüd-ü Anka´nın pesindedir!
• Gönül çocugum, gece dadısından süt ememiyor! Çünkü gece dadısı, gögsünü simsiyah yapmıs, görünmez olmus!
• Hz. Musa, büyük ve yalçın bir kayadan ırmak gibi bir su akıtmıstı! Benim ı de mermer gibi olan gönlümün
kaynagından Hakk´ın hikmet ırmagı akmaya basladı!
• Hz. Meryem´in îsa´sı göge çıktı da, esegi asagıda kaldı! Benim de su bedenim, gölge varlıgım yeryüzünde kaldı da,
gönlüm göklere, ötelere yükseldi!
• Sus; artık söyleme! Çünkü su agzımızdaki dilin söyledikleri, gönüle, cana perde olmadadır! Keske su yarım yamalak
konusan dilim gönlümün sırlarına vakıf olmasaydı da, gönlüm konussaydı!
971. Hakk asıgının kanı, gözyası oldu!
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(Dîvan-l Kebîr, c. IV, 1940)
• Ey Hakk asıklarının canı! Ay senin askınla oynamaya, Zühre def çalmaya koyulmus! Sanki, sana karsı duydugumuz
sevgiyi, oynayarak, çalarak aleme yayıyorlar!
• Ask okunun açtıgı yaradan, nice bagrı yaralı, nice avlanmıs hasta var! Faka ortada ne ok görünüyor, ne de yay!
• Asıgın kanı gözyası olmus da, gözyaslarından yesillikler bitmis ve yesilliklere de gül yüzünün aksi vurmus, her taraf
güllük gülistanlık olmus!
• Kıs gibi soguk ayrılık, yolları kesmis, baglamıstı! Bu yüzden, bagın bahçen çiçekleri, yer zindanında hapsolup
kalmıslardı!
• Baharın adaleti ile yol emin olunca, soguklar gidip yol açılınca, yesillikler, ellerinde yalın kılıçlarla göründü; gonca da,
eline mızragını almıs, çıkageldi!
• Kalk, dısarı çık; baga bahçeye gel! Onlar, uzak yoldan geldiler! Kalk! Binek atın var; ona bin ve kırlara sür,
gülistanlara sür! Uzak yoldan gelenler karsılanır!..
• Yesillikler ve çiçekler, yol yüklerini baglayıp yokluk aleminden geldiler; denizlere ulastılar, denizlerden göklere
yükseldiler!
• Burç burç bütün gökleri dolastılar; her yıldızdan bir fayda, bir hüner elde ettiler ve nihayet, yagmur halinde toprak
alemine düstüler!
• Su ve sıcaklık, her an, onlara gökyüzünden yardım etmektedir! Onlar, birkaç gün su yeryüzünde misafir olarak
kalacaklar, sonra geldikleri yere dönüp gideceklerdir! Bu, hep böyle sürüp gider!..
• Bu misafirlere rüzgarlar, basları üstünde sofralar tasırlar; seher yeli de, elinde kaselerle gelir, ikramda bulunur!
Sofraya oturacaklardan baskalarının görmemeleri için, bu yemek kaplarının üstlerinde kapaklar vardır!..
• Can ehlinden, gönül ehlinden baskalarına kapalı olan bu tabakların içindeki yemekleri herkes merak eder; "Bu
tabaklarda ne var?" diye sorarlar! Soranlara, hal dili ile derler ki:
• "Eger herkes bu sırlara mahrem olsaydı, tabagın örtülmesine ne lüzum vardı? Herkes bilirdi ki, can gıdası, can gibi
gizlidir; ten gıdası, beden gıdası da, ekmek gibi meydandadır!"
972. Güller, senin yüzünden gömleklerini yırtmıslar, dallar, senin lutfunla tomurcuklarla dolmus, meyvelere gebe
kalmıslar!
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün
(c. IV,1786)
• Sen, benim canımsın; canımın içinde, gönül evimde hırsızlar gibi sessizce gezip dolasmadasın! Ey bagımın bahçemin
aydınlıgı! Sen, benim salına salına yürüyen bir selvimsin!
• Mademki gidiyorsun, bensiz gitme! Ey canımın canı; ben, senin bedenin degil miyim? Beni bırakıp bedensiz gitme!
Ey parıl parıl parlayan ısıgım; benim gözümden çıkma, ayrılma; sen, benim gözümün nuru degil misin?
• Sen, benim bası dönmüs canıma dilberler gibi sevgi ile bakarsan, ben, kabıma sıgamam ve yedi kat gögü de
yırtarım, yedi denizi de asarım!
• Beni aldın, bassız ayaksız bir hale getirdin; uykudan, yeme ve içmeden vazgeçirdin! Ey benim Yusufum; mest bir
halde gülerek içeri gir!
• Lutfunla kendimden geçtim, maddî varlıgımdan kurtuldum; can gibi oldum! Ey varlıgı gözlerden silinen, ey varlıgı
gönlümde gizlenen güzeller güzeli!
• Ey gözleri ile nergisi mest eden güzel; güller, senin yüzünden gömleklerini yırtmıslar, dallar, senin lütfunla
tomurcuklarla dolmus, meyvelere gebe kalmıslar! Ey benim ucu bucagı bulunmayan bagım bahçem!..
973. Iki kerpiç parçası alırsın da, birinden Veysî, birinden Ramin yaparsın!
Mef´ülü, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c. IV, 1932)
• Ey aklın ve tatlı canın düsmanı, ey Hz. Musa´nın nuru ve Tur-ı Sînası!
• Senin nisanını, izini, nasıl oldugunu anlatmak için canda kudret, cesaret yoktur!
• Sensiz olan her zevk, ham incir surubudur, ejderha sokmasıdır!
• Balçıktan yapılmıs iki kerpiç parçası alırsın da, birinden Veysî yaparsın birinden Ramin.
971. Hakk asıgının kanı, gözyası oldu!
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(Dîvan-l Kebîr, c. IV, 1940)
• Ey Hakk asıklarının canı! Ay senin askınla oynamaya, Zühre def çalmaya koyulmus! Sanki, sana karsı duydugumuz
sevgiyi, oynayarak, çalarak aleme yayıyorlar!
• Ask okunun açtıgı yaradan, nice bagrı yaralı, nice avlanmıs hasta var! Faka ortada ne ok görünüyor, ne de yay!
• Asıgın kanı gözyası olmus da, gözyaslarından yesillikler bitmis ve yesilliklere de gül yüzünün aksi vurmus, her taraf
güllük gülistanlık olmus!
&
931. Ask mahallesinde; "Gönül evine bir pencere açıldı." diye bir ses duyuldu!
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c. IV, 1909)
• Sevgilinin gönlü, acıklı halimi gördü de, bana acıdı, yandı yakıldı! 0 yanısın kıvılcımları, dünya harmanına düstü;dünya harmanı da yandı, kül oldu!
• Mum gibi yanan yakılan, aglayan, eriyen bir güzel de, benim canıma bir ates düsürdü! Öyle bir ates ki, onun yüzünden tasla demirin canı bile mum gibi eridi!
• 0 atesten, gece , binlerce aydın sabah meydana geldi!
• Ask mahallesinde; "Gönül evine bir pencere açıldı!" diye bir ses duyuldu!
• 0 nasıl bir penceredir ki, oradan, igne kadar bile gölgesi olmayan yepyeni, bambaska bir günes dogdu!
• Aklını basına al da, mekansızlık alemine gel! Bu alemde, her zaman bahar mevsimi hüküm sürmektedir; buradan baska her taraf soguktur, kıstır!
• Can, Semseddin-i Tebrizî hazretlerinden geldi! Sen, can çekistirmek istiyorsan, durma; git de, can çekistir!
932. Allah´ım! Bizi, bedenimize ait isteklerden, sehvet ve hiddetten kurtar!
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c. IV,1898)
• Gökyüzünden, Ülker yıldızından cana söyle bir ses geldi: "Sen, yeryüzüne mensup degilsin; sen, ötelerden geldin! Bu yüzden, aklını basına al da, yücelere yüksel, tortu gibi dibe çökme!..
• Hiç kimse esinden dostundan, eski bildiklerinden bu kadar uzun müddet seferde, yolculukta kalamaz! Bu ne bitmez bir yolculuk; artık sehrine geri dön!"
• Sonunda; "Geri dön!" sesini o padisahtan, o padisahlar padisahından duydun! 1 -(1 Fecr Suresi, 89/28. ayete isaret var.)
• Ey zavallı; bu dünyayı, bu yıkık yeri ancak baykuslar yurt edinir! Sen, ötelerden geldigin halde, nasıl oluyor da bu yıkık yerde oturuyorsun?
• Kendisine dikenden dösek döseyen kisinin yanı, beli, sırtı hiç rahat eder mi, dinlenir mi?
• Her nefeste yüzlerce Çin´e, Maçin´e deger hikmetlerle canı neden beslemiyorsun, süslemiyorsun? 2 -(2 Maçin diye bir memleket yok; halk arasında Çin´i "Çin-Maçin" diye yad ederler ki, Çin demektir.)
• Fakat, bos sözlerden, dedikodulardan ibaret olan hikmetlerle degil, insanın canını Allah´a yaklastıran, manen Allah´ı görür, hisseder hale getiren hikmetlerle beslemelidir!
• Sen, bir inci ol, mücevher ol da, isteseler de istemeseler de alsınlar, seni taca taksınlar!
• Egri bügrü yürüyen ayak gibi olma! Bırak su egri yürüyüsü de, elif gibi dümdüz ol, dosdogru ol!
• Mezarlıga git de tasın, kerpiçin altına bak; yatanların baslarını ayaklarından ayırt edemezsin!
• Allah´ım! Sen, canları, Yasîn soyunun gittigi yoldan canlara ulastır!- 3
3 ("Yasîn soyu": Kur´an-ı Kerim´in 36. süresi "Yasîn" diye baslar. "sîn", Arapça´da insan manasına gelmektedir. Bu
ayette, Hz. Muhammed(s.a.v.)´e hitap edilmektedir. 0 zaman "sîn", Hz. Muhammed´in adı olmaktadır. "Yasîn soyu" da,
Peygamber´in soyundan gelen, Hz. Ali ile Hz. Fatıma´dan gelen soydur.)
• Nasıl ki, dua etmek bizden, kabul etmek de Sen´den ise, dualarımızı, Yasîn soyundan gelenlerin dualarına kat!
• Allah´ım! Nasıl ki, bizim isimiz az bir ihsanda bulunmak, Sen´in sanın da azı çok görüp begenmekse, lütfet de, bize o çesit yardımda bulun! Yani, azımızı çok olarak kabul buyur!
• Allah´ım! Bizi, nefsanî arzulardan, bedenimize ait isteklerden, sehyet ve hiddetten kurtar, akıl ve vicdan alemine ulastır! Bizi, asıl vatanımız olmayan su dünyadan al, ötelere, yücelere götür!
933. "Güzeller perde arkasından çıksınlar!" diye hakandan ferman geldi!
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´ülün
(c.IV, 1903)
• Elbette duymussundur; hakandan; "Güzeller perde arkasından çıksınlar!" diye ferman geldi!
• Hakan; "Bu sene böyle istiyorum; güzelleri görmek kolay olsun!" diye buyurdu!
• Hakan salına salına meydanda gezerken evde oturup kalmak haramdır!
• Bizimle meydana gel de, hem apaçık, hem de gizli meclisi seyret!
• Helvalar yapılmıs, kebap olmus kuslar hazırlanmıs! Ne de çok, çesitli nimetler var; bereketli sofralar kurulmus!..
• Ay parçası gibi güzel köleler, önde de sakî, her taraftan çalgıların cana hos gelen nagmeleri duyulmada!..
• Fakat, mest olmus kisilerin canları padisahın askına tutulmus da, sakîden de vazgeçmis, sofradan da!..
934. Hz. Yusuf´un askı ile elini kestinse, sakın yarana merhem arama; git, Yusuf´a sarıl!
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c.IV, 1905)
• Eger asık isen, gamı bırak gitsin! Nerede dügün varsa, oraya git, dügün seyret; yastan ve matemden uzak dur!-4-(4
Seyh Galib hazretleri; "Asıkta keder n´eyler, gam halk-ı cihanındır" diye buyurmustu. Asıkta kederin ne isi var; kederli olmak, gamlı olmak asık olmayan cahil isidir, demek istemisti.)
• Sen, deniz ol; gemiyi bir tarafa bırak! Sen, su içinde yasadıgın gamlarla, belalarla dolu alemi bırak da, kendin bir alem ol!
• Hz. Adem gibi tövbe et de, cennete geri dön; yeryüzünde birbirleri ile didisip duran ademogullarını terk et!
• Meryem oglu Hz. Isa gibi göklere çık da, Meryem oglu Isa´nın esegini yeryüzünde bırak!
• Yusuf(a.s.)´ın güzelliginin askı ile elini kestinse, sakın yarana merhem arama; git, Yusufa sarıl!..
• "Ona ruhumdan üfürdüm!" müjdesi geldi. Anlasıldı ki sen, ötelerden gelmissin; artık su fanî dünya malı için kederlenmeyi, gam yemeyi bırak!
• Gönlünü varlıktan kurtar; varlıktan elde edilmemis seyleri beklemekten vazgeç!..
• Ey arslan yavrusu! Arslanların huyunu, kendine huy edin; terbiyesiz köpekleri bırak!..
• Sen, Allah askı ugruna tacını tahtını terk eden Ibrahim Edhem hazretlerini bırakmıssın da, sana, ates gibi bir dünya hırsı musallat olmus, seni çekip götürüyor!..
935. Gel; canımda, gönlümde isledigini, gözümün önünde isle!
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´uliln
(c. IV, 1907)
• Gizlice burada isen, yine öyle gizlice burada ol! Hatırlıyor musun, bir defa bir is yapmıstın; yine o isi yap!
• Dün, beni bagrına basıp sıkmıstın! Gel ey tatlı varlık; yine öyle yap, beni bagrına bas!
• Dün, benim kapımı, damımı kırmıstın! Bugün de gel, kapıdan içeri gir öyle yap!..
• Bu degersiz kölenin canının ta içine girip bir sey yapmıstın da, o yaptıgın is benim canıma islemisti! Gel; canımda,gönlümde isledigin o isi gözümün önünde de isle; benim gözümün önünden gitme!
• Ey ay yüzlüm; dün, ne de güzel cilvelenmistin! Nazı bırak; ondan daha hos cilvelen!
936. Gönül Kabesi putlarla dolu; lütf edip gel de, Rahman´ın evinden putları dısarı at.
Mefa´ilün, Fe´ulün, Mefa´ilün, Fe´ulün
(c. IV, 1889)
• Gönlüm, gönlüm, gönlüm için gönlümü incitme! Niçin, niçin bu davranısının manası ne; neden beni perisan edersin?
• Ben, senin gül bahçesine benzeyen yüzünün askı ile destanlar gibi uzadım; gül bahçesinden de genis oldum,serviden de uzun boyluyum!
• Gel; gel de, bana bir nefes ver! 0 latif nefesin, ab-ı hayat gibi, gönlümün ömrünü uzatır!
• Sen, bizim aklımızın aklısın! Su halde, neden bizden ayrı duruyorsun? Akıl bir bası bırakıp giderse, o bas aptallasmaz mı, sasırıp kalmaz mı?
• Sen, gökyüzündeki parlak aysın; bizse, kapkaranlık geceyiz! Ay olmayan geceler pek karanlık olur!
• Sen, Musa(a.s.)´sın; biz de, senin elinde asayız! Asa, Musa´nın elinden baska elde ise yaramadı!
• Sen, hos nefesli Hz. Isa´sın; bizse, çamurdan yapılmıs kusuz! Bir nefes üfür de, bizim nasıl göklere yükseldigimizi seyret!
• Sen, zamanımızın Nuh´usun; bizse, sana bir gemiyiz! Nuh gemiden çıkıp giderse, o gemi bela tufanından kurtulabilir mi?
• Ey benim canım; sen, benim Halil´imsin! Bütün dünya ateslerle dolu; Halil (a.s.) olmadıkça, ates, gül bahçesi olamaz!
• Sen, Mustafa(s.a.v.)´in nurusun! Gönül Kabesi putlarla dolu; lütf edip gel de, Rahman´ın evinden putları dısarı at gitsin!
• Sen, güzellik Yusufusun! Halkın gözleri baglı; hakikati görmüyorlar! Onların gözleri, Kenan´ın ihtiyarı Yakup(a.s.)´ın
gözleri gibi, seninle açılır; lütf edip gel de, gözlerini aç!
937. Ey güzeller Yusufu; gözün de, gönlün de ilacı, senin güzel yüzündür!
Mef´ulü, Mefa´îlü, Mefa´îlü, Fe´ülün
(c. IV,1891)
*Hoca! Senin elini tutup çekecegiz; seni, iyiden de, kötüden de kurtulacagız.!
• Gaflet gecesidir; senin mest olusun da uzadıkça uzadı! Ama biz, sabah günesi gibi dogup her tarafı aydınlatacagız!
• Dünya bahçelerinde her meyve oldu, kemale geldi! Ey tas kesilmis üzüm korugu; sen, bir türlü olmayacak mısın?
• Su tuzakta çırpınıp duran canlara acı; sen´in kulagın, onun çırpınma sesini, feryadını duymayacak mı?
• Senin, gönlünde bir can gözün var; o da hastalanmıs, agrıyıp duruyor! Elde edemedigin seyler için duydugun gam, o
gözü hasta etmekte ve yaralamaktadır!
• 0 göze igneler batmaya baslayınca, derman aramaya çalıs; onu, agrılardan, yasarmalardan kurtar!
• Ey güzeller Yusufu; gözün de, gönlün de ilacı, ancak senin güzel yüzünü görmektir!
938. Bir yaratıcı olmadan ne kimse dogabilir, ne de var olabilir!
Mefulü, Mefa´îlü, Mefa´îlü, Fe´ulün
(c. IV, 1893)
• O´ndan sır duymak için yüz tane yeni kulagım açıldı! Bir yaratıcı olmadan ne kimse dogabilir, ne de var olabilir!
• Sen´i övmek için bahar rüzgarı esmeye basladı! Ben de, sanki bir bahçeyim; dallarım, yapraklarım, tomurcuklarımın
arasından eserek gelen rüzgarın Sen´i îvmesinden ötürü benim bütün cüz´lerim gebe kaldı!
• Sen´in askınla mest olanların birbirlerine düsmeleri, birbirlerinden vefa kadehini kapmaları ne kadar hostur, ne kadar
güzeldir!
• Ey benim güzelim; yüzünün askı ile gönül askını hurafelerden, aslı esası olmayan seylerden temizlemek, gerçekten
de vaciptir!
• Islıgını duydum; can kusunun ayagındaki bagı çözmek, onu uçurmak bana farz oldu!
• 0 ay, daha ne zamana kadar bulut içinde gizlenecek? O´nu beklemekten canlar agıza geldi; simdi, artık görünme
zamanıdır!
• Ay yüzünün gül bahçesi, soguk kıs mevsiminden emin olmus; ey sünbül kasları biçilmekten kurtulmus güzel!
• Sen, sakî olduktan sonra içmemek, ayık kalmak küfürdür; karanlık gecelerde ay gibi dogup gönül penceresinden
içeri girdigin zaman uyumaksa haram!..
• Sen´in gibi bir Yusufun güzel kokulu gömlegini ele geçirdikten sonra baska güzel kokulardan bahsetmek, onları
övmek, misk ve anber sürünmek pek çirkin, pek soguk düser!
• Sevgiliye; "Senin güzel ayagının altını öpeyim!" dedim de, bana dedi ki: "0, ancak gözlere sürülür!"
939. Balçıktan yapılmıs beden evi nerede, can evi, gönül evi nerede?
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün,
(c.IV, 1837)
• "Ya Rabbi! Sevgilinin maksadı ne; bir bilsem!" dedim. Kaçacagım yolu baglamıs; gönlümü de, kararımı da almıs
gitmis!
• Ya Rabbi! 0, beni nereye kadar çekecek; bir bilseydim! Yularımı tutmus, her tarafa çekip durmada; niçin, ne
maksatla çekip duruyor?
• "Ya Rabbi! 0, benim varım yogum; o, benim merhametli padisahım! Neden merhametsiz, tas yürekli olmada; bir
bilseydim!" dedim.
• Ya Rabbi! Su tüten dumanım, su; "Ya Rabbi!" diye feryad edislerim, sızlanıslarım sevgilinin kulagına erisebilecek mi,
sevgilim bunları duyacak mı;
bunları bir bilseydim!..
• Ya Rabbi! Bir bilseydim; sonunda beni nereye çekecek! Ya Rabbi; bu bekleyis gecesi ne kadar uzadı!
• Ya Rabbi! Bu coskunlugum nedir, yüzüme gerilen perde nedir? Çünkü, benim için hersey Sen´sin; bana bir de
Sen´sin, bin de Sen´sin, Sen!..
• Her an, susarken de, söylerken de gözümde Sen´in askın, Sen´in hayalin var; benim rızkım da Sen´sin, zamanım da
Sen´sin!..
• Bazan, ona "av" derim, bazan "bahar" derim; bazan, ona "sarap" adını takarım, bazan da ona "mahmurlugum"
derim!
• Balçıktan yapılmıs beden evi nerede, can evi, gönül evi nerede? Ya Rabbi! Ben, buradan bıktım; asıl sehrimi,
vatanımı arzu ediyorum!
• Ey gönül; galiba sen, isin farkında degilsin! Sen, asıl kendi sehrinden sürülmüssün; sen, burada gurbettesin! "Ey
Allah´ım! Benim adamlarım nerede; soyum sopum nerede?" diye feryatlar içinde, su kirli dünyada kalmısım!..
• Ya Rabbi; sehrime geri dönseydim de, padisahımın merhametini, o sehirdeki dostum, sevgilim olan canların hepsini
de görseydim!
• Kara yüzlü dünya gecesi, benim gündüzüme es olamaz; benim ilk baharımın arkasından tas yürekli sonbahar
gelmez!
• Ey gerçek duygulara, hakikatlere perde olan dudaklarım! Hiç susmuyorsunuz; bos yere konusup duruyorsunuz! Bu
manasız davul ne zamana kadar çalınacak? Ah, iste perde yırtıldı gitti!
940. Içinde Sen´in hayalin olan gönüle gam ve gussanın gelmesine imkan var mıdır?
•Mef´ulü, Mefa´îlün, Mef´ulü, Mefa´îlün
(c. IV, 1882)
• Sen, candan ibaretsin! Sen´i beden olarak gören kisi aynaya bakmıstır ama, aynayı meydana getiren demirin siyah
renginden baska bir sey görmemistir!
• Zatına yemin ederim ki; Sen´in ab-ı hayatın, ululuktan ötürü, yag gibi üste çıkmaktan uzaktır!
• Ey yüzü ay gibi parlak olan güzel! Can, bir kerecik olsun senin ayagını öpse, o öpüsün lezzeti dudaklarında kalır da,
mahsere kadar dudaklarını yalar durur!
• Gönlüme; "Nasılsın?" diye sordum. Dedi ki: "Allah´a yemin ederim ki; hayaline ev oldugumdan beri. canıma canlar
katmadasın!.."
• Içinde Sen´in hayalin olan gönüle gam ve gussanın gelmesine imkan var mı? Sen´in ab-ı hayatına dalan kisi, ölüm
tehlikesinden korkar mı?
941. Ben, tamamıyla kendimden kopmusum;kendi yanıma ugramam, kendi yüzüme bakmam!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c. IV, 1841)
• Ey benim kötü zanlara kapılan güzelim; ne biçim bir zanna, ne biçim bir hayale kapılmıssın? Ey benim cana
benzeyen ay yüzlü sevgilim; senin yüzünden hayale döndüm!
• Ölümümden sonra benim canım senin hayalini görürse, hemen onun pesine düser; onu bırakmaz, onun arkasından
kosar durur!
• Ben, o yüze, o güzellige kulum, köleyim; benim kemal ile, olgunlukla ne isim var? Senin kemalin bana yeter! Zaten,
sende ne varsa onların hepsi benimdir; ben, senden ayrı degilim ki !..
941. Ben, tamamıyla kendimden kopmusum;kendi yanıma ugramam, kendi yüzüme bakmam!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c. IV, 1841)
• Ey benim kötü zanlara kapılan güzelim; ne biçim bir zanna, ne biçim bir hayale kapılmıssın? Ey benim cana
benzeyen ay yüzlü sevgilim; senin yüzünden hayale döndüm!
• Ölümümden sonra benim canım senin hayalini görürse, hemen onun pesine düser; onu bırakmaz, onun arkasından
kosar durur!
• Ben, o yüze, o güzellige kulum, köleyim; benim kemal ile, olgunlukla ne isim var? Senin kemalin bana yeter! Zaten,
sende ne varsa onların hepsi benimdir; ben, senden ayrı degilim ki !..
• Ben, tamamıyla kendimden kopmusum; kendi yanıma ugramam, kendi yüzüme bakmam! Çünkü, gizli seyleri gören
gözüm, kusurlu seylere, ayıplara bakmaz, onları görmez!
• Iki gözüm de, senin seyrine dalmıstır! Ben, senden baskasına nasıl bir yüzle, ne gözle bakabilirim? Her iki gözümde
de gözcü ve bekçi senin nurun degil midir?
• Zamanenin o sasılacak güzeli yüzünden, zamanlar neselenmistir! 0 yere göge sıgmaz, o mekansız olan ayımın
yüzünden, yerlerle gökler saf bir hal almıstır!
• Tebrizli Semseddin yenini salladıgından beri esigim, kanlı gözyasları ile sulandı, bir an bile kurumadı!
942. Feryad etme de, senin yerine ben feryad edeyim!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c.IV,1827)
• Ey gönül; dün ne içtin? Dogru söyle, gizleme; suçsuz olup da susan kisiler gibi, yüzünü göge çevirme!
* Has bir sarap içmissin, kurtulus mezesi yemissin! îçtigin sarabın kokusu dısarı vuruyor; nafile agzını güzel kokularla
çalkalama!..
* Elest gününde canın, senin sofranda bir sarap içti. Bu sarap yüzünden, artık sen, mekansızlık alemine sahipsin!
Tutup da, su anda içinde bulundugun dünyaya kulluk etme, dünya malı için çırpınıp durma!..
* Ey benim param parça olmus gönlüm! Çare, onu görmektir; benim dayandıgım, güvendigim odur! Sen de aklını
basına al da, bu dünyaya güvenme!
* Sevgilim; bütün insanlar, senin "ney"in olmus, her biri senin havanla dolmus! Sema´a düskün degilsen, can neyine
el atma!
• "Ruhumdan üfürdüm!"-5 . dedin de, üfledin; herseye, herkese bir nefes verdin! Mademki "ney"in senin nefesindir,
bizim nefesimiz olmadıkça feryad etme! (5 Hicr Suresi, 15/29. ayete isaret .)
• Feryad etme de, senin için ben feryad edeyim! Sen kurtsun, ben çobanım; benim yerime çobanlık etmeye
kalkısma!..
• Asagı kisilerin sarabı dısardadır; arifin sarabı ise içerdedir! Zaten agızın kokusu, durumu bildirir; dille söylemeye
lüzum yok!
943. Ask gamı, asıgın gönlünden bir an için olsun çıkıp gidince, gönül evi mezara döner!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c.IV, 1840)
• Ey benim güzel sesli, güzel nagmeli çalgıcım! Askı söyle bir oksa, aska dair baska bir nagme çal!..
• Canım, seninle neseli; dilerim, sensiz kalmasın! Gönül, benim canımı sana verdi de, o, simdi senin gamınla dost
oldu, gamınla beraber yasıyor!
• Insana gam acı gelir fakat, ask gamı seker gibi tatlıdır! Artık bundan sonra ask gamına, gam gözüyle bakma!
• Ask gamı, asıgın gönlünden bir an için olsun çıkıp gidince, gönül evi mezara döner; evde bulunanların hepsi de
mahzun olurlar, üzülürler!
• Senin ayagını bastıgın topragın tozu, bizim gözümüze sürmedir; senin derdin, gönüle rahatlık getirir! Ey insan
yaratan padisah; Sen´in esin, benzerin yoktur!
• Seni tanıdıgımdan beri tuz gibi eridim; zaten ben, zandan ve süpheden ibaretim! Zan ve süphe, insan "yakîn"e, yani
tam inanca ulasınca yok olur gider!..
• Gönül karalıgıyla, adeta gece gibiyim; Sen´se güzel, parlak, üstün bir aysın! Yol gören, yol gösteren ayın yüzüne
karsı gece yok olur gider!
• Ask, Sen´in yüzünden can gibi olmustur; akıl, Sen´in yüzünden okumaya baslamıstır! Maden de, mekan da Sen´in
kırıntılarını aramadadır! Deniz bile Sen´in yüzünden inci taneleri devsirmededir!
• Sen´in mestin olan bosbogazdır, söylenip durur! 0, iki dünyadan da usanır! Asık, Sen´in peygamberin olmustur; her
yerin bas tacıdır!
944. Toprakta çürümek, hayvan isidir; gönlün, canın isi degildir!
Mef´ulü, Mefa´îlü, Mefa´îlü, Fe´ulün
(c. IV, 1892)
• Her aksam yemek yemek için sofra kurmak adettir; bizse, orucumuzu senin hayalinle açarız!
• Ey oruç tutanlara lütfu, ihsanı, Hz. Mesih gibi gökten sofra indirmek adeti olan Allah´ım!
• Mademki gönlün gıdası Sen´in sevgi mutfagından geliyor, oraya varmamız, 3 gıdaya tam kavusmamız gerekiyor!
• Bize, ab-ı hayat da o gönül atesinden gelmededir! 0 yüzdendir ki, biz, hos kokulu ladin külü gibi neseli bir halde
yanarız!
• Topraktan dogmak, toprakta çürümek hayvan isidir; gönlün, canın isi degildir!
945. su görünen beden, benim gölge varlıgımdır!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c. IV, 1824)
• Ey benim canıma canlar katan ay yüzlü sevgili; ben, senin ayrılıgına dayanamıyorum! Bana cevr etme, cefalarda
bulunma; ben, bu cevrlere, cefalara layık degilim; ben, bunları hak etmedim!
• Atesler içinde yanıyorum ama, ey benim devlet kusum, basıma gölgen düsünce, bana cevrin de hos geliyor, cefan
da!
• Dün, hayalin bana geldi de; "Gam yeme, üzülme!" dedi. "Ey derdi bana deva olan sevgili; ben, gam yemiyorum!"
dedim!
• Dedi ki: "Ben, gamı sana gölge yaptım; iki dünyayı da senin emrine verdim! Ama, eger sen bana kavusmak
istiyorsan, ikisinden de vazgeç; hem dünya nimetlerini, ahiretteki cenneti bırak, hem de gamlara, kederlere dal!"
• Dedim ki: "Ecel gelse de, can bu balçık bedeni terk edip gitse! Hayatı ve dirilmeyi arzu ederek cana dogru gidersem,
sen varken canı tekrar ararsam, ayaklarım kırılsın!"
• "Evet!" dedi. "Sen, ibret için su güle bak; kaza ve kader onu dalından ayırsa, basını koparsa bile gülmeyi bırakmaz;
gülerek takdirimin ayaklarına basını kor!"
• Ona dedim ki: "Yüzümü eksitirsem, bunu, sevgimi görüp de beni kıskanrnasınlar, sevgime göz degmesinler diye
yapıyorum!"
• Dedim ki: "Ben, ötelerden gelip bu bedene girdim, iki-üç gün bu bedende kaldım! Bu balçık bedenden beni geldigim
yere ne zaman çagıracaklar?" diye korku ve ümit ile yasıyorum.
• Dedi ki: "Sen, balçıkta degilsin; sen, bu taraftasın, mana alemindesin! Su görünen, senin gölgendir! Benim sanatım,
seni tuttu, bu mana aleminden aldı götürdü, balçık bedene hapsetti; bir gölge varlık olarak seni, birkaç gün için bu
dünyada bıraktı!"
• Dilberim, beni yaratanım bu sözü söyleyince, aklım basımdan uçtu gitti! hikayenin kalan kısmından akl-ı kül bile bir
koku alamaz! Artık, ben kim oluyorum da konusuyorum, konusmak benim ne haddime!..
946. Harfler, seni anlatmaya kafi gelmiyor!
Mef´ulü, Mefa´îlün, Mef´ulü, Mefa´îlün
(c.IV, 1877)
* Ey gönül! Seni anlatmaya dilim dönmüyor, gücüm yetmiyor; harfler, seni anlatmaya kafi gelmiyor! Seni anlatmak
için yeni harfler, yeni kelimeler bulmak gerek!
* Çalgıcı da, çalgıya, benim vuruslarımla vurmada, benim gönlüme göre çalmada! Dilimin yerine bütün varlıgım onun
çalıslarında, vuruslarında dönüp duruyor! Gönlümün halini o vuruslar dile getirmede!..
* Sakînin güzelligi karsısında kadeh de sarhos olmus, sarap da; benim canıma, benim cihanıma can da hayran olmus,
cihan da!
* Gayb aleminden bir la´l, bu dünya magarasına düstü! 0, benim madenimin yüceligini gördü de, sasırıp kaldı!
* Dün gece can, o ay yüzlüye diyordu ki: "Gönlümü incittin, yaraladın! Ey merhametsiz sevgilim; acımadan attıgın
kanlara bulanmıs su oka bak!"
947. Ey bahçıvan; sonbahar geldi!
Müstefilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün
(c. IV, 1794)
• Ey bahçıvan, ey bahçıvan; sonbahar geldi, sonbahar geldi! Dallarda, yapraklarda gönül derdinin eserlerini seyret!..
• Ey bahçıvan; dikkat et de, agaçların içten gelen feryatlarını duy! Her tarafta, dilsizce aglayıp inleyen yüzlerce can
var!
• Gözler sebepsiz yasarmaz, dudaklar sebepsiz kurumaz! Gönlünde bir dert olmadıkça, kimsenin yüzü sararmaz,
sapsarı kesilmez!..
• Hasılı, gam kargası geldi! Nispet verir gibi; "Gül bahçesi nerede, gül bahçesi nerede?" diye sorarak sitemlerle
bahçeye ayak bastı!
• Süsenler nerede, agustos gülleri nerede? Selviler, laleler nerede? Çayır ve çimenler, yesiller, yesil elbiseler giyinmis
güzeller nerede? Erguvan nerede, erguvan nerede?
• Meyvelerin dadıları nerede? Agaçların, herkese, bütün canlılara sundugu ballı sütlü meyveler nerede? Herkesin canı
acıkmıs, süte hasret kalmıs!
• Güzel sesli bülbül nerede? Huhu diye öten üveyik kusu nerede? Nerede, güzeller gibi yakısıklı tavuslar, dudukusları
nerede?
• Sanki onlar, Hz. Adem gibi, bir bugday tanesi yediler de, cennetten kovuldular, dünyaya, bu imtihan yerine geldiler;
taçları baslarından uçtu, elbiseleri üstlerinden döküldü!
• Gül bahçesi, Hz. Adem gibi, mahrumiyetlere düstü, herseyini kaybetti ama, ümidini kaybetmedi; hem aglıyor, hem
bekliyor! Söyledigi, tekrar ettigi söz de su: "Lütuf ve kerem sahibi Allah´tan ümit kesmeyin; lütuf ve kerem sahibi Allah´tan
ümit kesmeyin!"6 ( 6-Zümer Suresi, 39/53. ayete isaret edilmektedir.)
• Bütün agaçlar saf oldular! Hepsi de yaslı; siyah elbiseler giymisler! Herseylerini kaybetmisler; bir yapraga bile sahip
degiller! Bu imtihan yüzünden aglayıp feryad ediyorlar; feryad edip aglıyorlar!
• Ey leylek, ey köy agası; lütf et de, soruma cevap ver! Neredesin, yerlere mi geçtin, yoksa göge mi çıktın?
• Sonunda, bahçedekiler dile geldiler de; "Ey düsman karga!" dediler. "0 herseye hayat veren su, gül bahçesine yine
akar; tıpkı cennetler gibi, bu alem, yine renklerle, kokularla dolar!
• Ey saçma sapan söylenip duran karga! Üç ay sonra görürsün; senin inadına, yine dünyanın bayramı gelir, yine
dünyanın bayramı gelir!.."
• Canavara benzeyen sonbahar ölüyor; elbette onun mezarını çigner ve tekmelersin! Ey bekçi, ey bekçi; iste simdi
devlet sahibi doguyor!
• Ey yararlı, güzel isler yapan günes; yine Hamel burcuna gel; ne buz, ne çamur; etrafa anberler saç, anberler saç!..
• Ey günes! Gül bahçesini gülüslerle doldur, su ölüleri dirilt; simdiden mahseri meydana getir!
• Görmüyor musun; tohumlar kabuklarını yarmıs, hapisten kurtulmuslar; biz de, evlerimizin kucagından kurtulup
baglara bahçelere gidelim! Bahçeler, bize, gayb aleminden yüzlerce armaganlar getirmis, yüzlerce armaganlar getirmis!..
• Gül bahçesi yüzlerce gülle dolar, dedikodu biter, zaman dogurmaya baslar, zaman dogurmaya baslar!
* Leylek, gök gibi yüksek bir köskün üstüne yuva yapmıs, leklek diye öterek; "Ey yardımı dilenen Allah; mülk
Sen´indir, mülk Sen´indir!" demek istiyor!
• Bülbül.sesi ile saz çalar; üveyik huhu diyerek öter! Öbür kuslar da, civan bahtın. genç talihin çalgıcısı olarak gelirler!
-7
(7-Hz. Mevlana, bu iki beyitte taklidî ahenk sanatı yapmıstır. Arapça "lek" "senindir" manasına geldigi için leylegin
"leklek" diye ötüsünden; "Allahım; mülk Sen´indir!" anlamını; üveyik kusunun "huhu" demesinden "0, 0" yani "Allah,
Allah" manasını çıkarmıstır.)
• Bütün ölülerin dirilip kalktıkları bu kıyamete öyle sastım kaldım ki, artık söz söyleyemiyorum; sözü bitirecegim!
Zaten gönlümdeki düsünce ve duygulan anlatmaya imkan yok!
• Babacıgım; sus da, bahçedeki kuslardan, ötelerden, gayb aleminden gelen haberleri dinle! Sanki onlar, mekansızlık
aleminden uçarak gelen birer oktur!
948. Ben her gazeli bitirdigim zaman, gönlüm, cosarak söyledigim sözlere tövbe etmek istiyor!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c. IV, 1823)
• Sana doyamıyorum; benim, bundan baska bir suçum yok! Ne olur; Sen de, benim verdigim zahmete, mesakkate
doyma, ey benim iki dünyada da sıgındıgım aziz varlık!
• Küp de, sakî de, onun su tulumu da benden doydular, usandılar! Ama, benim içimdeki ask deryasının balıgı hiç de
doymuyor; her an biraz daha susuz!
• Ben, gerçek yolumu buldum; ask denizine gidiyorum! Artık, size ihtiyacım kalmadı; testiyi kırın, tulumu da yırtın!
• Bilmiyorum; ne zamana kadar su zavallı gönlüm sızlanıp duracak! Vah benim yıkılmıs, harap olmus gönlüme! Ne
zamana kadar bu dudaklarım padisahın hayaline karsı feryad edip duracak?
• Denize dogru git de gör; ask dalgaları nasıl cosup köpürüyor ve benim gönül evim o dalgalar arasında nasıl gark
oluyor!
• Dün gece, evimin ortasında, ask ab-ı hayatı costu köpürdü, dalgalandı; dün de, Yusufum, ay gibi gönlümün
kuyusuna düstü!
• Ansızın sel bastı, harmanımı sildi süpürdü! Gönlümden de bir ask dumanı yükseldi ve tarlayı da, bugdayı da yaktı!
• "Harmanım elden gitti!" diye gam yemiyorum; niçin gam yiyeyim? Ay yüzlümün nur harmanı, benim için yüzlerce
harmandan daha degerlidir!
• Ben akıl, fikir, bilgi istemiyorum; O´nun bilgisi bana yeter! Sevgilimin güzel yüzünün nuru, gece yarısında bana seher
vaktini getirir, tan yerini agartır!
• Yine gam askerleri toplanıyor; bana saldıracaklar! Fakat ben, gam ordusundan ürkmüyorum; benim bölük bölük ask
ordularım o kadar çok ki, göklere dayanmıs!
• Ben her gazeli bitirdigim zaman, gönlüm, cosarak söyledigim sözlere tövbe etmek istiyor! Ama Cenab-ı Hakk´ın
dilegi, gönlümün yolunu kesiyor ve onu tövbeden alıkoyuyor!
949. Ben, varlıktan kurtulmusum, yok olup gitmisim; zerre zerre her sey, benim yokluktaki ihtisamımı anlatıyor!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c.IV, 1825)
• Ben sevincim, sevinç benim! Zühre yıldızı bile benim neseli nagmelerimi çalıyor; ask, asıklar arasında benim için
cilveleniyor!
• Ask, mest olup da hos bir hal alınca, kendinden geçer, huysuzluga, çekismeye baslar; gönlünü kaptıran asıklar gibi,
benim sevdamı yayar, beni herkese duyurur!
• Sevgili, benim nazımı canla basla çeker, beni hırpalar, yüzümü tırmalar! "Benim yerime neler yapıyor!" diye felek,
ona hased eder!
• Ben, basımı ellerimin arasına almısım, varlıktan kurtulmusum, yok olup gitmisim; zerre zerre her sey, benim
yokluktaki ihtisamımı anlatıp durmada!
• Ah! Gün geçti gitti; lütuf ahusu da arslanlastı! Sevgili de, dost da sözlerimden, yalvarmalarımdan usandılar!
• Sevgili gitti; gönül, bütün gece, balçık bedende üzüntü içinde kaldı! Ben, sabah sarabı vaktine kadar acı bir humarın
sersemligi ile çırpınıp duruyorum; vah bana!
• Sabah sarabı içilecek zaman gelir, tan yeri agarır, günes gökyüzünde bayragını yüceltir! Su iki kat olmus, bükülmüs
bedenim yine düzelir, yine selvi gibi tazelesir, boy atar!
• Güzel yüzlü can sakisi, Hakk´ın rızasını kazandıgı için kendini üstün gören zahidin elini ayagını kaybetsin diye, testi
testi sarap sunmaya baslar!
• Ey sakî! Benim gönlümü almak istiyorsan, Allah rızası için, o en büyük kadehi pirimin avucuna koy!
• Sakî dedi ki: "Ben, ona sarap verdim; onu gönlümün, canımın içine aldım! Benim sıfatlarımdan ona kol kanat
verdim; onu, ötelere dogru uçurdum gitti!"
• Pîr, simdi elden çıktı; adam akıllı mest olup yıkıldı! Artık onun, benim nükteli sözlerime cevap verecek hali kalmadı!
• Adam öldüren sakîm eger beni öldürürse, sikayetçi degilim, pek hosum! Onun sundugu, onun vergisi saraptır; benim
cömertligim de, can vermektir!
• Ey benim sarap verenim! Aslında, sarap sensin; bense, testiden ibaretim! Su sensin, ben kuru dereyim! Ey benim
sakim; mahallede mest olan benim!
• Daima benim emir verenim, hakimim, padisahım, Allah´ım oldugu içindir ki, ben, O´nun ask dertlisiyim; O´nun ask
küpünün dibinde oturmusum!
950. Sararmıs yüzüm ve döktügüm gözyasları, gönlümün ve askımın sahididir!
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün
(c.IV, 1814)
• Senin askın bana, gönlümün dertleri ile, belaları ile dolu bir kadeh getirdi! Ona; "Ben, sarap içmem!" dedim. 0,
bana; "Gönlümün hatırı için olsun, bunu al, iç!" dedi!
• Sonra bana kendi irfan sarabından sundu ve; "Bunun nasıl bir sarap oldugunu sana söyleyeyim!" dedi. "Bu acıdır
ama, hazmı kolaydır; gönlümün vefası gibi hostur!"
• Biz, içtigimiz saraplardan mest olmusken, bir taraftan Ruh-ı Emîn çıkageldi. Ben hemen; "Su gönlümün haline bak!"
diye onun önüne kostum!
• 0; "Ey Allah´ın sırrı; yüzünü herkese gösterme!" dedi ve sonra, gönlüme asina oldugu için, onunla bulustugundan
ötürü, Allah´a sükür ve senada bulundu!
• Ve dedi ki: "Iste, o dedigin olamaz; senin askın gizlenemez! Senin askına perde olacak sey nedir; öyle bir sey var
mı?
• Senin askın çok kan dökücüdür! Dünyanın en ünlü kahramanı Rüstem bile onun karsısında çaresiz kalır! Uhud Dagı
ona dayanamayıp parça parça olursa, benim zavallı gönlüm ne yapabilir?"
• Padisahım çadırıma geldigi zaman benim için ne hos, ne mutlu bir zamandır! Keremi ile benim kaftanımın bagını
çözer de,
• Bana der ki: "Bensiz perisan oldun, sararıp soldun! Bana yaklas da, gönlümün sevdası seni canlandırsın, sana hayat
versin!"
• Ona dedim ki: "Hani sizin lütfunuz? Kölenizi siz arayınız; gönlümün bagını çözmesini sizden baska bilen kim var?"
• "Hayır!" dedi. "Seher vaktinde gönlümden esip gelen rüzgarla, güllerden ve nergislerden daha çok sonsuzlasır,
tazelesirsin!.."
• Dedim ki: "Ey her derde, her belaya gereken devayı veren, çare olan aziz varlık! Senden baska deva yoktur;
gönlümün devası, ancak sensin!"
• Her agacın, her dalın meyvesi, O´nun cömertliginin, kereminin sahididir; sararmıs yüzüm, döktügüm gözyasları da
gönlümün, askımın sahididir!
951. Bari, canıma su dilden baska bir dil ver!
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´iliin
(c.IV,1791)
• Bana, hos bir koku geliyor; bu koku, belki sevgiliden geliyor, belki de vefalı o mest sevgili beni anarak sarap
içmededir!
• Ey canımı ve gönlümü menzil edinen sevgili; nasıl olur da senin gönlünden çıkarım? Sen, her an, benim hasta
gönlüme bir macun hazırlamadasın!
• Bu söylediklerim, bu sözlerim, benim gönlümün hallerine, çektiklerime perdedir! Gül bahçesine benzeyen gönlüm,
diken gibi olan düsüncemden öyle utanıyor ki...
• Bu sevdama layık nara nerede; benim nurlarımı saçan bir günes ve ay var mı?
• Ya Rabbi! Canıma su dilden baska bir dil ver de, Sen´in büyüklügünü, Sen´in birligini ederken gönül sazımın teli
kopmasın!
• Gönlümün sabrını kararını aldın da, beni mest edip yerlere yıktın! Nerede bilgim, nerede hilmim; nerede her seyi
anlayan aklım?
• Uyumus olan gönlüm uyandı; gece mest olan varlıgım ayıldı, kendine geldi! Yagmurla dolu olan gönül bulutumdan
canıma bir simsek çaktı!
• Ey gözlerime ibret kesilen sevgili; önce gidenlerin de, sonra gidenlerin de gözleri, benim sana karsı duydugum ask
gibi bir ask görmedi!
• Bir gün olsun kendimden geçeyim de, iyiye de, kötüye de aldırmayayım; herkesin muhtaç oldugu, fakat kendisi
kimseye ihtiyaç duymayan Allah´ın sıfatlarını, büyüklügünü, essizligini söylemeye baslayayım!
• Bir gece de nedir ki! Yüzyıllar geçti de, bu ates yine sönmedi, bu cehennem yatısmadı! Ben hayadan, utançtan su
kesildim de, bu ates, yine sakinlesmedi!
• Her an, daha fazla gençlesmedeyim, daha fazla kendimden gizlenmedeyim; O´nun lütufları sayesinde daha da fazla
güzellesmedeyim!
952. Ask, göklere uçmaktır!
Mef´ülü, Mefa´ilün, Fe´ülün
(Dîvan-t Kebîr, c. IV, 1919)
• Ask; her an göklere uçmaktır, yüzlerce perdeyi yırtmaktır!
• Ask, önce kendini nefsinin isteklerinden kurtarmak, nefsanî yollarda yürümekten ayak çekmektir!
• Dünyayı yok saymak, görmemezlikten gelmektir; geldigi ve tekrar gidecegi alemi düsünmek, kendini anlamaya,
bilmeye çalısmaktır!
• Gönüle dedim ki: "Ey gönül! Asıkların arasına karısman, herkesin bakmadıgı
• Yönden cihana bakman, gönüllerin sokaklarında kosman kutlu olsun! » Ey gönül! Bu duygu sana nerden geldi, bu
çırpınma nedendir?
• Ey gönül kusu, kusların dillerini söyle! Ben, senin kapalı sözlerinin anlamını bilirim!"
• Gönül dedi ki: "Su balçıktan yaratılmıs eve uçup gelmeden önce, is yurdunda, ezel aleminde idim!
• Sonra o is yurdundan, o sanat evinden uça uça, sanatı yaratanın evine geldim!"
953. "Günes nasıldır?" diye soranlara, yüzünü göster;
"Tıpkı böyle!" de!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c. IV, 1826)
• Birisi sana; "Günes nasıldır?" diye sorarsa, ona yüzünü göster de; "Tıpkı böyledir!" de! Eger sana ay´dan bahsederse,
damın üstüne çık, ona seslen;
"Tıpkı böyledir!"de!
• Kim peri kızı görmek isterse, ona yüzünü göster; miskten bahsederse, saçlarını çöz; "Iste böyledir!" de!
• Kim sana; "Acaba ay bulutların içinden nasıl sıyrılır çıkar?" diye sorarsa, kaftanının dügmelerini birer birer, yavasça
çöz, ona kendini göster de; "Tıpkı böyle çıkar!" de!
• Birisi sana; "Acaba Hz. Isa ölüyü nasıl diriltti?" diye sorarsa, dudaklarını uzatıp onun önünde bize bir öpücük ver ve;
"Iste böyle diriltti!" de!
• Kim; "Acaba ask sehidi nasıl olur?" diye sorarsa, ona bizi, bizim canımızı göster ve; "Tıpkı böyle olur!" de!
• "Can bedenden ayrıldıktan sonra nasıl olur da geri gelir ve tekrar bedene girer!" inancını inkar edenlere karsı, gel,
evimize gir de; "Iste böyle olur diye göster!
• Her nerede olursa olsun, bir ask feryadı duyarsanız, Allah hakkı için biliniz ki, o feryad bizim hikayemizdir, bizim
feryadımızdır! "Bizim feryadımız, iste böyledir!" demektir!
• Dostun vuslat sırrını seher rüzgarından baska kimseye açmadım, söylemedim! Seher rüzgarı da, kendi sırrının safası
yüzünden; "Evet" dedi; "Tıpkı böyledir!"
954. Agzımızdaki dil, gönül kapısının halkasıdır!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c.IV, 1821)
• Ask ab-ı hayatını damarlarımıza, iliklerimize dök, akıt; gece karanlıklarında geçen hayatımızı, sabah sarabınının
aynasına, parlaklıgına çevir!
• Ey yeni bir manevî nesenin mayası olan sarap! Sen, benim bedenimde degil de, canımın damarları içinde ak! Gökleri
gösteren bir kadeh ol; her iki cihandan da uzak dur!
• Mademki, ask okları yagdırmak senin adetindir ve aklım da senin avın olmustur, o halde, yay yüksügüne benzeyen
kalbimi parmagına tak da, bu defa okunu canıma nisan al!
• Akıl bekçisi seni ask yolundan alıkoymak isterse, bir kurnazlık et ve bir bahane ile onu basından sav; ondan kaç,
kurtul!
• Kalk, külahını yana eg; gam ve keder tuzaklarından sıçra ve kurtul! Ruhun yanagını öp, sevincin saçlarını tara!
• Kalk, gökyüzüne yüksel; meleklerle tanıs, dost ol! Gerçek sevgilinin kapısına, sıdk duragına gel; o esige bas koy!
• Mademki gönlüne sevgilinin güzel hayali yerlesti, mademki sen de askın tesiri ile eridin, hayale döndün, artık yürü;
git, gönlü ve aklı kendine yurt edin!
• Önünde iki legen var; birinde ates, öbüründe altın dolu! Aklını basına al da, elini ask atesi ile dolu legenin içine sok!
• Musa Kelimullah gibi yap; altın dolu legene bakma! Ask atesini agzına al ve dudagını alev vatanı yap!
• Ey sakî; senin isin gücün, ikiligi def etmektir! Gel; gel de, elime o birlik kadehini, tek kadehi sun; ayrılıgı, aykırılıgı
ortadan kaldır!
• Bu dünya vatanının altı yönü vardır! Orada kıbleler çoktur; tek bir kıble arama! Yürü; sen, yoklukta yuva kur; orada
yönsüzlük, vatansızlık kıble yeridir! Yokluk sırrını anlamaya çalıs!..
• Içinde yasadıgımız zaman, bir eskicidir; hep eskiler alır satar! Sen, orada ölümsüzlük arama; ölümsüz yasayıs
yaylasını, zamanın dısında ara!
• Agzımızdaki dil, gönül kapısının halkasıdır; hep konusup durarak neden kapı halkası olup kalıyorsun? Sus, konusma;
cana kavusmak için kapıyı kır da içeri gir!
955. Feryad, su çok çabuk geçen ömürden feryad!..
Müstefilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün
(c. IV, 1789)
• Ey asıklar, ey asıklar; dünyadan göçme zamanı geldi çattı! Kulagım; "Kervan kalkıyor haberini veren göç davulunun
sesini duyuyor!
• Iste simdi, kervanbası kalkmıs, hersey hazırlanmıs, yükler de develere yüklenmis; "Ey kervan halkı; uyanın, kalkın!
Ne olur ne olmaz, yollar tehlikelerle dolu; bize hakkınızı helal edin!" diyor ! -8
( 8-Sîrazlı Hafız merhum bir gazelinde;
"Sevgiliye giden yolun menzillerinde nasıl dinlenir, nasıl zevk u safaya dalabilirim? Kervanın çanı; ´Yükleri baglayın!´
diye feryad edip durmada!" demistir.)
• Bu hayat yolunda önden arkadan gelen sesler, göç sesleri, kervan sesleridir; develerin boynundaki çan sesleridir!
Bizden evvel göç edenler, ölüp gidenler oldugu gibi, bizden sonra da dünyaya gelenler var; bir çok canlar, mekansızlık
aleminden gelmede, sayılı nefeslerini almaya baslamadalar!
• Ötelerden, yıldızlardan, su bas asagı dönmüs kandillerin ısıklarından, su masmavi gök perdesinin ardından, gizli
seyleri açıga vurmak için dünyanın her tarafından bölük bölük sasılacak insanlar gelmedeler!
• Su dolap gibi dönüp duran gökyüzünden, sana agır bir gaflet uykusu gelip seni bastırmıs; sen, aklını basına al da, su
agır uykudan sakın! Feryad, su çok çabuk geçen ömürden feryad!..
• Ey gönül; sevgiliye dogru git; ey yar, yarin yanında bulun! Ey bekçi, uyanık ol; bekçiler uyumaz!
• Sen, balçıktan yaratılmıs idin, gönül oldun; bilgisizdin akıllandın! Seni bu çesit buraya getiren, yine çekip sürüyerek
seni buradan oraya götürecektir!
956. Dünyada görülen bütün güzelliklerde, her güzel yüzde, O´nun nuru var!
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün
(c. IV, 1809)
• Dün bahçede, sevgilinin hayali, gülün etrafında dolasıp duruyordu. Ona; "Bahçede neden dolasıyorsun? Içeri gir de,
yüzünün nuru ile gönlümü, gönül sırlarımı aydınlat!" dedim!
• Ey yüzünün baharı ile ömrümü tazeleyen, yeserten sevgili! Benim canım da, herkesin canı da, ask tesirine kapılarak
yaptıgım islere hayran oldular, sasırdılar!
• Ey padisahlar padisahı, ey benim sultanım; ey benim sultanımın sultanı! 0 yanık olan canımı ateslere attın, yaktın!
• Yalnız yeryüzündeki insanların degil, gökyüzündeki meleklerin bile canı olan sevgili; ey denizlerdeki balıkların adını
andıkları, tesbih ettikleri essiz varlık! Dünyada görünen bütün güzelliklerde, her güzel yüzde kendinden bir nur, bir iz, bir
tatlılık bulunan güzeller güzeli! 9
(9 Arif-i rabbanî Ibn-i Fariz hazretleri meshur Ta´iyye-i Kübra Kasîdesi´nin 242. beytinde söyle buyurur:
"Her gencin ve her güzel kadının güzelliginde, Hakk´ın, muvakkat bir zaman için verdigı bir güzellik vardır!")
• Her büyük varlıgın, her üstün, her ulu varlıgın ulusu Sen´sin; her peygamberin yol göstericisi, delili Sen´sin! Hem
hüküm yürütürsün, hem adalet sahibisin; hem de benim çaresiz ask derdime Sen çaresin!
• Günesinin parlaklıgı ile su degersiz topragım, su naçiz bedenim gizli bir altın hazinesi oldu; her tarafa uçan
düsüncem, ısıgınla, nurunla kanatlandı!
• Sen´in lütuf kucagında bir çeng gibi nagmelerle doluyum; yavas vur da, tellerim kopmasın!
• Can bahçesine rahmetinin ilkbaharı gelince, dikenler ya güller arasında kayboldu, yahut da bütün dikenlerim gül
halini aldı!
• Beni yokluktan var eden, beni yaratan, her an beni söyletmede! Sonunda da, beni söyleten kerem buyurdu ve bütün
söyledigim sözler, 0 oldu!
957. Ey alemlere rahmet olarak gönderilen aziz Peygamberimiz Efendimiz!
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(Dîvdn-ı Kebîr, IV, 1974)
*Ey gökleri aydınlatan ilahî çerag, ey yeryüzünü nurlandıran Allah´ın rahmeti benim dertli halimi gör, feryadımı,
iniltilerimi dinle, isit!..
*Yüzlerce beladan kaçtım, senin merhametine, inayetine sıgındım! Merhamet elini basıma koy, beni oksa; yahut iyilik
ve ihsan etegini aç, iyilikler saç!..
*Ya benim muradımı ver, isteklerimi kabul buyur, yahut bu murad ve istek duygusundan beni kurtar, bu dünya
duygularını, isteklerini benden al! verdigin lütuf sözlerini yarına bırakmaktan vazgeç, geciktirme; bugün vadini yerine getir!
Ya öyle yap, ya böyle yap!..
*Ey nebîler sultanı! Ya; "Süphe yok ki Biz,.sana apaçık bir fetih vermisizdir "10 kapısını aç da, yüzlerce zevk u safa
gülistanları, yüzlerce nese yaseminleri seyredeyim,
*Yahut; "Senin gögsünü açıp genisletmedik mi?"11 ayetinin ilhamlar tasan memba´ından su, sarap, süt ve bal, bu dört
çesit lütuf, iyilik, ihsan, ask manevî ırmaklarını gönlüme akıt, feyizlerle cosayım!
*Ey Senayî, ey büyük veli; yürü! Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz´in mübarek ruhundan meded, yardım iste;
"Mustafa, alemlere rahmet olarak gönderilmistir!"12
10. Fetih Suresi 48/1.
11.Insirah Suresi 94/1.
12.Enbiya Suresi 21/107.
958. Bir zamanlar beden yoktu; ben, tamamıyla candan ibarettim!
Müfte´ilün, Mefa´ilün, Müfte´ilün, Mefa´ilün
(c. IV, 1822)
• Ey cevrinden, cefasından ahım göklere yükselen sevgili; bu kadar cevr etme! Beni çekemeyen, bana hased eden
kisi, çektiklerimi duyar da sevinir!
• Gönlümü sen aldın; benim sevgilim sensin! isime gücüme parlaklık veren, yoluna koyan sensin; bagım bahçem
sensin, baharım da sensin! Ben, senin için yasıyorum; ben, senin için varım!
• Sen, benim en yakın dostum idin; tuttun benim gece uykularımı çaldın ve bana yeni bir hırsızlık gösterdin! Halbuki,
benim senden baska bir karım yok!
• Sen, benim canımsın; sen, benim dünyamsın, benim gökyüzümün Zühre yıldızısın! Öd agacına benzeyen gönlüme
ates attın, yaktın!
• Bir zamanlar beden yoktu; ben, tamamıyla candan ibaret idim, seninle göklerde beraber idim! 0 zamanlar
birbirimizle konusamıyorduk; ne benim söz söylemem vardı, ne de söz isitmem!
959. Biz, dönüp efendimize gidenlerdeniz!
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Fa´ilat
(Dîvan-ı Kebîr. V, 2129)
• Biz, dönüp yine efendimize, yaratanımıza gidenlerdeniz; hem de tertemiz bir özle! Çünkü biz, O´na isyan edenlerden
degil, emirlerine boyun egenlerdeniz!
• Efendimiz ne diye bizi satın almaya kalkısır? Zaten biz, kendimizi O´na satmısız!
• Acıkan kisi fazla yerse, mide fesadına ugrar! Fakat biz, O´nun bakıslarına acıkmısız!
• Sen ölüp gidince, toprak altına atılınca, ebediyyen zayi olup gideriz sanırsın! Halbuki bizler, vade verdigi yerde
O´nunla tekrar bulusacagız!
960. Ey canıma can katan! Perdeyi kaldır; Sen´i görmek istiyorum!
Fa´ilatün, Fa-ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c.IV, 1963)
• Ey benim canıma can katan hayatım; perdeyi kaldır! Ey benim gamıma, ke-derime ortak olan, nerde olursam
olayım, daima benimle beraber bulunan Rabbim! Ey geceleri bana dost olan sevgili!
• Ey vakitli vakitsiz benim yalvarıslanmı yakanslarımı duyan, ey varlıgımın bütün zerrelerine sevgi atesi salan Rabbim!
• Sen, bütün sekillerden münezzehsin, berîsin; canlardan bile temizsin! Suretin, seklin yok! Fakat, benim bütün
sekillerimin mıknatısısın; bütün varlı-gım Sana dogru kosmada, Sen´de yok olmadadır!
• Bu gece. kimselerin gelmedigi tenha gecelerden biridir! Benim kimsesizli-gime acı, lütf et ve gel; gel de, bu tenha
gecede Sana sevda defterimi okuya-yım, seni ne kadar çok sevdigimi uzun uzun anlatayım!
961. îçimde, ölümden baska devası olmayan bir dert var!´3
Müstef´ilün, Fe´ulün, Müstefiliin, Fe´ülün
• Git; basını yastıga koy, beni yaln z bırak! Geceleri dolasıp duran, yanmıs yakılmıs müpteladan v .´?.geç!
• Biz, geceleri, yapayı ´nız, sabahlaı ı kadar sevda dalgaları arasında çırpımr dururuz! îstersen, pd bıa bagısla; istc sen,
hicranınla bize cefa et!
13 Hz. Mcvlana´nın öl´ nı ^iiseginde söyledigi .ın siiri; oglu Sultan Veled´e hitap ediyor!
• Sen benden kaç ki, sen de benim gibi dertlere düsmeyesin! Sen, dert ) lunu terk et de, kurtulus yolunu seç!
• Biz, gam kösesinde gözyasları dökerek sürünmekte, inlemekteyiz; isters gel, gözyaslarımızla yüz yerde degirmen
kur!
• Bizim, kalbi kara tas gibi sert, merhametsiz bir sevgilimiz var! 0, asıkları dürür de, kimse ona kanının bahasını
sormaz!
• Güzeller padisahı için, ahde vefa etmek gerekmez! Ey yüzü sararmıs as sen, sabr ederek ahdine vefa göster!
• tçimde, ölümden baska devası olmayan bir dert vardır! Ben, nasıl olur ı "Gel bu derde deva kıl!" diyebilirim?
• Dün gece rüyamda, ask mahallesinde bir ihtiyar gördüm; "Bizim tarafa gel!" diye eliyle bana isaret etti!
• Eger hakikat yolunda bir ejderha varsa, zümrüt gibi de bir ask vardır! îç o ask zümrüdünün saçtıgı ısıklarla ejderhayı
def et!
• Artık yetisir; birseylerden bahsetme! Çünkü ben, kendimde degilim! Eger senin hünerin varsa, Ebu-Alî Sîna´nın
tarihini söyle, Ebu´1-ala Mu´arra´nın ögütlerinden bahset!
962. Biz, orucumuzu gök sofrası ile açarız!
Mef´ulü, Mefa´îlü, Mefa´îlü, Fe´ülün
(c. IV, 1892)
• Her aksam sofra kurmak nasıl adetse, bizde de ey sevgili, orucumuzu senin güzel hayalinle açmak adetimiz
olmustur!
• Senin hayalinle, seni düsünerek oruç bozanlara, lütfedersin, yüzlerce ihsanlarda bulunursun! Bu, Hz. Isa´nın
yukarılardan gök sofrası indirmesi gibi olur !
• Gönlün gıdası senin ask mutfagından olunca, yer sofrasından el çekerek uzakta durmak gerektir!
• Gıda olarak bize, o gönül atesinden hep ab-ı hayatlar sunulur! Biz, gönül atesinin üzerinde hos kokulu ladin yagı gibi
sevinerek yanarız ve etrafa güzel kokular yayarız !
• Topraktan dogup tekrar topragın içine girerek çürümek, hayvan isidir! Bu is, gönlün ve canın isi degildir!
963. Akıllılar ve asıklar
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilün
(c.IV, 1957)
• Akıllı kisi, her zaman kendini göstermek sevdasındadır; herkesin kendisini tanımasını, sevmesini arzu eder! Halbuki
Hakk asıgı, her zaman kendinden geçmek, deli divane olmak ister!
• Akıllılar, kendilerini sevdikleri için, ask denizine batmak istemezler! Asıkların isi gücü ise, sevda denizine batıp yok
olmaktır!
• Akıllılara rahat, rahata ermekten gelir; asıklarsa, rahata kavusmaktan utanırlar!
• Asık, nerede olursa olsun, herkesten uzak ve manen sevgilisi ile beraberdir; halk içinde ve halktan ayrı kalması,
tıpkı zeytin yagı ile suyun bir arada kalmasına benzer!
• Asıklara ögüt vermeye kalkmak, sevdaya mashara olmaktan baska bir sey degildir!
• Ask, misk gibi kokar; onun için gizli kalmaz, belli olur!
• Ask, agaç gibidir; asıklar da, agacın gölgeleridir! Gölge gerçi agaçtan uzak düsse de, yine orada kalmak gerektir!
• Bir çocuk, çocuk yasta akıllı olursa, akıllılar gibi davranırsa, o çocuk yaslanmıs sayılır; yaslı adam da asık olursa, ask
makamına yükselirse, o kisi delikanlı olur!
• (Ey Tebrizli Sems!) Senin askına karsı kendini alçaltan kimse, askın gibi yücelir, sereflenir!
964. Senin askın bir deniz, gönlümse bir balık!
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c. IV, 1968)
• Ey gönül verdigim essiz ve yüce varlık; askına düsmüsüm, sevdana kapılmısım! Sen´in askın bir deniz, gönlümse bir
balık! Bu sebeple, bir an Sen´den ayrı düssem yasayamam!
• Balıklar, suyun dısında bir an bile yasayamazlar! Asıklar da, gönül kaptırdıkları sevgilinin ayrılıgına sabredemezler!
• Balıgın canı sudur; balık, canından ayrı düsmeye sabredebilir mi? Can; sabredilemezse, canın canına nasıl
sabredilebilir?
• Sen´siz bana iki dünya da zindan kesilir; Sen´den ayrı olunca, ab-ı bile içsem bana dokunur, zarar verir!
• Çesitli güzelliklerle süslenmis su dünya evinde görülen bütün güzel Sen´in güzelliginin kırpıntıları var! Fakat, hiç biri,
Sen´in yerini tutmuyor Sekil, iz nerededir; sekilsiz olan, sekilden münezzeh olan güzeller güzeli nerededir?
965. Bedenin, bu dünyadandır;gönlün de, o dünyadandır!
Fe´ulün, Fe´ulün, Fe´ulün,
(c. IV, 2089)
• Bedenin, bu dünyadandır; gönlün de, o dünyadandır! Bedenin dostu heva, heves, sehvet, hiddettir; gönlün dostu da
Hakk´tır!
• Senin gönlün, bu dünyada gariptir; onun da derdi, gamı gariptir! îkisi de ne su yeryüzündendir, ne de
gökyüzündendir!
• Eger sen canın ve aklın dostu isen, hakiki dosta ulastın, canını kurtardın demektir!
• Fakat, canın ve aklın dostu degil de bedenin, heva ve hevesin dostu isen, su yeryüzünde kalmaya mahkumsun!
• Fakat, beklenmedik bir zamanda ansızın bir inayet, bir yardım, bir cezbe gelirse, o zaman yeryüzünde kalmaktan
kurtulursun! Iste ben, ansızın gelen bu cezbenin kuluyum, kölesiyim!
• Çünkü, Hakk´ın bir cezbesi, yani kulu kendine çekisi, yüzlerce çalısıp çabalamalardan degerlidir! Herseyin üstünde
olan, izi olmayanın nisanlar, belgeler, izler ne isine yarar?
• Sen nisanı, izi, belgeyi köpük say; nisansız, izsiz olanı, kendini göstermeyeni deniz gibi gör! Nisan ve iz, sözle
anlatısa benzer; nisansız ve izsiz olan da, apaçık görülmektedir!
• Günesin arpa büyüklügünde bir ısıgı belirse, gökyüzünde, samanyolunda dönüp duran sayısız yıldızı siler süpürür!
Yani, ilahî nurdan küçük bir ısın parlarsa, herseyi alır götürür!
• Sus; sus ki, sususta yüzlerce dil, yüzlerce anlatıs vardır!
966. Aslında can vermek, cana kavusmaktır!
Müstef´ilün, Fe´ülün, Müstefilün, Fe´ulün
(c. IV, 2037)
• Canı Sen alınca, ölüm, seker gibidir; tatlı can, Sen´inle beraber olunca, ölüm bize tatlı candan da tatlı gelir!
• Ölmek, bu dünyaya mahsustur; yani, bu dünyada ölüm vardır! Öteki dünyada ölüm yoktur, dogmak vardır!
• Topraktan yaratılmıs su bedeni bırak da, can ol; öteki dünyaya oynaya oynaya git! Ölüm, burada bize acı görünür,
kötü görünür fakat, gerçekte degildir; sen, ölümden korkma!
• Ey can; ölümden ne diye korkalım, kaçalım? Aslında can vermek candır ,cana kavusmaktır! Madenden niçin
kaçalım; ölüm, altın madenidir!
• Hakk seni çagırınca, kendine dogru çekince o emre uyup gitmek, cennet gibidir; ölmek ise, kevsere benzer!
• Eger iman sahibi isen, tatlı isen, ölümün de eminliktir, hosluktur; eger kafirsen, acı isen, ölümün de acıdır, kötüdür!
• Ölüm, bir aynadır; güzelligin oraya vurur, akseder, orada görünür! seni sana gösterince de; "Ölmek, çok hos bir
seydir!" der!
967. Kesretten (=çokluktan) kurtul, vahdete (=birlige) ulas;
yükseldikçe daha çok yükselmeye, daha ötelere gitmeye çalıs!
Mef´ülü, Mefa´îlün, Mef´ulü, Mefa´îlün
(c.IV, 1876)
• Ey Hakk asıgı! Kesret (çokluk) aleminden kurtul, mekansızlık alemine git, vahdete ulas! Böylece, iki görmekten halas
ol ve ikilik inancını tasıyan bası kes, imansız kisinin boynuna tak!
• Sen sonsuzlugun mesti olunca, ezel kılıcını eline al ve yigit bir Türk gibi varlık Hintlisini bozguna ugrat!
• Su hayvana bak; bası yerdedir! Evet; otlamakla mesguldür! Sen, hayvan degilsin; Adem soyundansın! Basını
göklere kaldır!
• Hz. Adem´in medresesinde Hakk´a mahrem olunca, gökyüzünün en üst kürsüsüne otur, ilahî isimlerden ders al!
• Eger Hakk yolunda sefere çıkmak istiyorsan, mana atına bin, yüksel; yücelere çık!
• Hakikate susamıs kisilerden ol! Çünkü onlar, suya kanmazlar; yükseldikçe daha çok yükselmek isterler!
• Mecnun gibi Hakk ugrunda savasa giris! 0 zaman ask sana der ki: "Akıldan yüz çevir; onu bırak, def olup gitsin!"
• Sen, hem yakıcı ates ol, hem ham iken pis, hem de yan yakıl!.. Hem mest olup kendinden geç, hem de sarap ol!..
• Hem mahrem ol, hem sır ol; hem sohbet arkadası ol, bizimle beraber ol, hem de bizim kullugumuzu yerine getir!
968. Ey bütün insanların yöneldigi kıble!
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün
(c. IV, 1798)
• Ey sevgili, ey sevgili; ey insafı olmayan sevgili! Ey gönlümü alan, ey bana mahrem olan, gamımı paylasan dilber!
• Ey yeryüzünde bana ay, ey gece yarısında seher olan sevgili! Ey tehlike anında benim siperim, ey benim sekerler
yagdıran bulutum!
• Ey yüzünün nuru ile gece yolcularına mesale olan, ey Hakk´a gönlünü kaptırmıs ask delilerine zincir kesilen, ey bütün
insanların yöneldigi kıble, ey benim ask yollarında kervanbasım olan sevgili!
• Sen, nasıl bir sevgilisin, anlıyamıyorum! Hem yol kesersin, hem yol gösterirsin;´hem aysın, hem müsteri yıldızısın;
hem bu dünyaya aitsin, hem öteki dünyaya; hem benim gizli hazinemsin, hem de meydandasın!
• Hem dünya zindanında benim en yakın dostumsun, hem bana gülümseyen devletim, mutlulugumsun! Allah´a yemin
ederim ki, bu söylediklerimin yüz mislisin; çok fazla övülmeye, medh ü senaya layıksın!
969. Hersey sana; "Benim gibi ol!" demektedir!
Müstef´ilün, Fe´ulün, Müstef´ilün, Fe´ulün
(c. IV, 2041)
• Ask ugrunda pervane, atese atıldı! Alevler içinde kanat çırpıyor, yanıp yakılıyor da; "Sen de böyle ol!" diyordu!
• Yagı konmus, fitili tutusturulmus kandil, kırık boynu ile hem yanıyor hemde yavas yavas, yumusak yumusak; "Sen
de böyle ol!" diyordu!
• Mum hem yanıyor, hem de aglıyordu; kendini atese, ızdıraba vermisti fakat gözyaslarını dökerken etrafa ısık saçıyor
ve bana da; "Benim gibi de böyle yan yakıl, böyle eri!" demekte idi!
• Mum; "Bu dünyada kazanç elde etmek, yararlanmak için altınlar, gümüsler saçsan, bunlar sana ne fayda saglar?
Manevî kar elde etmek istiyorsan benim gibi yanmaya, erimeye bak!" diye söyleniyordu!
• Derya, etegini incilerle doldurmus, bas köseye çekilip kurulmus, içindeki incileri belli etmemek için kendisini acı
göstermeye kalkısıyor ve bana; "Gösteristen kaçın; sen de benim gibi ol!" demek istiyordu!
• Bahçede bulunan gül, yüzünü yanagını tozlardan, kirlerden arındırmıs gömlegini yırtmıs, gülüyor; dikenleri verdigi
acılara, kederlere sabrediyor ! Adeta; "Ey insanoglu; sen de benim gibi ol!" diyordu!
• Hz. Adem, tam kırk yıl özürler getirdi, günahının bagıslanması için yas tutup agladı! 0 da çocuklarına; "Siz de
babanız gibi olun!" diyordu!
• Sus, sabr et! Dagdaki su kayaya bak da, ibret al! 0 bile hiç birsey söylemiyor; o bile susmakta! Fakat, aglamakta!
Adeta; "Ey insanoglu; sus, agla!" demek istemekte!
970. Ne olurdu, su agzımdaki dilim konusmasaydı da, gönlüm konussaydı!
Müfte´ilün, Mefa´ilün, Müfte´ilün, Mefa´ilün
(c.IV, 1817)
• Gönlüme cefa etme! Cefa edersen, vah gönlüme; vah gönlüme, vah gönlüme!..
• Gönlümü hırpalarsan, üzersen, düsmanım sevinir ama, o zaman da ya senin gönlün, ya benim gönlüm incinir!
• Hayran ve mecnun gönlüm, elsiz ayaksız gönlüm, haline bakmıyor, seher vakitlerinde her tarafta dolasıp duruyor!
• Yanık ve zayıf gönlüm, senin sevgi incini elde etmek için geldi, ask denizinin kıyısına çadır kurdu!
• Gönlüm, bazan kebap gibi kavrulur, kokusu cihana yayılır; bazan da bir rebap olur ve "a-la-la" diye sesler çıkarır!
• Parçalanıp inleyen, nefisle savas safına giren gönlüm, simdi de, Kaf Dagı´nda Zümrüd-ü Anka´nın pesindedir!
• Gönül çocugum, gece dadısından süt ememiyor! Çünkü gece dadısı, gögsünü simsiyah yapmıs, görünmez olmus!
• Hz. Musa, büyük ve yalçın bir kayadan ırmak gibi bir su akıtmıstı! Benim ı de mermer gibi olan gönlümün
kaynagından Hakk´ın hikmet ırmagı akmaya basladı!
• Hz. Meryem´in îsa´sı göge çıktı da, esegi asagıda kaldı! Benim de su bedenim, gölge varlıgım yeryüzünde kaldı da,
gönlüm göklere, ötelere yükseldi!
• Sus; artık söyleme! Çünkü su agzımızdaki dilin söyledikleri, gönüle, cana perde olmadadır! Keske su yarım yamalak
konusan dilim gönlümün sırlarına vakıf olmasaydı da, gönlüm konussaydı!
971. Hakk asıgının kanı, gözyası oldu!
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(Dîvan-l Kebîr, c. IV, 1940)
• Ey Hakk asıklarının canı! Ay senin askınla oynamaya, Zühre def çalmaya koyulmus! Sanki, sana karsı duydugumuz
sevgiyi, oynayarak, çalarak aleme yayıyorlar!
• Ask okunun açtıgı yaradan, nice bagrı yaralı, nice avlanmıs hasta var! Faka ortada ne ok görünüyor, ne de yay!
• Asıgın kanı gözyası olmus da, gözyaslarından yesillikler bitmis ve yesilliklere de gül yüzünün aksi vurmus, her taraf
güllük gülistanlık olmus!
• Kıs gibi soguk ayrılık, yolları kesmis, baglamıstı! Bu yüzden, bagın bahçen çiçekleri, yer zindanında hapsolup
kalmıslardı!
• Baharın adaleti ile yol emin olunca, soguklar gidip yol açılınca, yesillikler, ellerinde yalın kılıçlarla göründü; gonca da,
eline mızragını almıs, çıkageldi!
• Kalk, dısarı çık; baga bahçeye gel! Onlar, uzak yoldan geldiler! Kalk! Binek atın var; ona bin ve kırlara sür,
gülistanlara sür! Uzak yoldan gelenler karsılanır!..
• Yesillikler ve çiçekler, yol yüklerini baglayıp yokluk aleminden geldiler; denizlere ulastılar, denizlerden göklere
yükseldiler!
• Burç burç bütün gökleri dolastılar; her yıldızdan bir fayda, bir hüner elde ettiler ve nihayet, yagmur halinde toprak
alemine düstüler!
• Su ve sıcaklık, her an, onlara gökyüzünden yardım etmektedir! Onlar, birkaç gün su yeryüzünde misafir olarak
kalacaklar, sonra geldikleri yere dönüp gideceklerdir! Bu, hep böyle sürüp gider!..
• Bu misafirlere rüzgarlar, basları üstünde sofralar tasırlar; seher yeli de, elinde kaselerle gelir, ikramda bulunur!
Sofraya oturacaklardan baskalarının görmemeleri için, bu yemek kaplarının üstlerinde kapaklar vardır!..
• Can ehlinden, gönül ehlinden baskalarına kapalı olan bu tabakların içindeki yemekleri herkes merak eder; "Bu
tabaklarda ne var?" diye sorarlar! Soranlara, hal dili ile derler ki:
• "Eger herkes bu sırlara mahrem olsaydı, tabagın örtülmesine ne lüzum vardı? Herkes bilirdi ki, can gıdası, can gibi
gizlidir; ten gıdası, beden gıdası da, ekmek gibi meydandadır!"
972. Güller, senin yüzünden gömleklerini yırtmıslar, dallar, senin lutfunla tomurcuklarla dolmus, meyvelere gebe
kalmıslar!
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün
(c. IV,1786)
• Sen, benim canımsın; canımın içinde, gönül evimde hırsızlar gibi sessizce gezip dolasmadasın! Ey bagımın bahçemin
aydınlıgı! Sen, benim salına salına yürüyen bir selvimsin!
• Mademki gidiyorsun, bensiz gitme! Ey canımın canı; ben, senin bedenin degil miyim? Beni bırakıp bedensiz gitme!
Ey parıl parıl parlayan ısıgım; benim gözümden çıkma, ayrılma; sen, benim gözümün nuru degil misin?
• Sen, benim bası dönmüs canıma dilberler gibi sevgi ile bakarsan, ben, kabıma sıgamam ve yedi kat gögü de
yırtarım, yedi denizi de asarım!
• Beni aldın, bassız ayaksız bir hale getirdin; uykudan, yeme ve içmeden vazgeçirdin! Ey benim Yusufum; mest bir
halde gülerek içeri gir!
• Lutfunla kendimden geçtim, maddî varlıgımdan kurtuldum; can gibi oldum! Ey varlıgı gözlerden silinen, ey varlıgı
gönlümde gizlenen güzeller güzeli!
• Ey gözleri ile nergisi mest eden güzel; güller, senin yüzünden gömleklerini yırtmıslar, dallar, senin lütfunla
tomurcuklarla dolmus, meyvelere gebe kalmıslar! Ey benim ucu bucagı bulunmayan bagım bahçem!..
973. Iki kerpiç parçası alırsın da, birinden Veysî, birinden Ramin yaparsın!
Mef´ülü, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c. IV, 1932)
• Ey aklın ve tatlı canın düsmanı, ey Hz. Musa´nın nuru ve Tur-ı Sînası!
• Senin nisanını, izini, nasıl oldugunu anlatmak için canda kudret, cesaret yoktur!
• Sensiz olan her zevk, ham incir surubudur, ejderha sokmasıdır!
• Balçıktan yapılmıs iki kerpiç parçası alırsın da, birinden Veysî yaparsın birinden Ramin.
971. Hakk asıgının kanı, gözyası oldu!
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(Dîvan-l Kebîr, c. IV, 1940)
• Ey Hakk asıklarının canı! Ay senin askınla oynamaya, Zühre def çalmaya koyulmus! Sanki, sana karsı duydugumuz
sevgiyi, oynayarak, çalarak aleme yayıyorlar!
• Ask okunun açtıgı yaradan, nice bagrı yaralı, nice avlanmıs hasta var! Faka ortada ne ok görünüyor, ne de yay!
• Asıgın kanı gözyası olmus da, gözyaslarından yesillikler bitmis ve yesilliklere de gül yüzünün aksi vurmus, her taraf
güllük gülistanlık olmus!
&