- Divan-ı Kebir´den Seçmeler III

Adsense kodları


Divan-ı Kebir´den Seçmeler III

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
armi
Wed 27 January 2010, 05:08 pm GMT +0200
Divan-ı Kebir´den Seçmeler - III
931. Ask mahallesinde; "Gönül evine bir pencere açıldı." diye bir ses duyuldu!
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c. IV, 1909)
• Sevgilinin gönlü, acıklı halimi gördü de, bana acıdı, yandı yakıldı! 0 yanısın kıvılcımları, dünya harmanına düstü;dünya harmanı da yandı, kül oldu!
• Mum gibi yanan yakılan, aglayan, eriyen bir güzel de, benim canıma bir ates düsürdü! Öyle bir ates ki, onun yüzünden tasla demirin canı bile mum gibi eridi!
• 0 atesten, gece , binlerce aydın sabah meydana geldi!
• Ask mahallesinde; "Gönül evine bir pencere açıldı!" diye bir ses duyuldu!
• 0 nasıl bir penceredir ki, oradan, igne kadar bile gölgesi olmayan yepyeni, bambaska bir günes dogdu!
• Aklını basına al da, mekansızlık alemine gel! Bu alemde, her zaman bahar mevsimi hüküm sürmektedir; buradan baska her taraf soguktur, kıstır!
• Can, Semseddin-i Tebrizî hazretlerinden geldi! Sen, can çekistirmek istiyorsan, durma; git de, can çekistir!
932. Allah´ım! Bizi, bedenimize ait isteklerden, sehvet ve hiddetten kurtar!
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c. IV,1898)
• Gökyüzünden, Ülker yıldızından cana söyle bir ses geldi: "Sen, yeryüzüne mensup degilsin; sen, ötelerden geldin! Bu yüzden, aklını basına al da, yücelere yüksel, tortu gibi dibe çökme!..
• Hiç kimse esinden dostundan, eski bildiklerinden bu kadar uzun müddet seferde, yolculukta kalamaz! Bu ne bitmez bir yolculuk; artık sehrine geri dön!"
• Sonunda; "Geri dön!" sesini o padisahtan, o padisahlar padisahından duydun! 1 -(1 Fecr Suresi, 89/28. ayete isaret var.)
• Ey zavallı; bu dünyayı, bu yıkık yeri ancak baykuslar yurt edinir! Sen, ötelerden geldigin halde, nasıl oluyor da bu yıkık yerde oturuyorsun?
• Kendisine dikenden dösek döseyen kisinin yanı, beli, sırtı hiç rahat eder mi, dinlenir mi?
• Her nefeste yüzlerce Çin´e, Maçin´e deger hikmetlerle canı neden beslemiyorsun, süslemiyorsun? 2 -(2 Maçin diye bir memleket yok; halk arasında Çin´i "Çin-Maçin" diye yad ederler ki, Çin demektir.)
• Fakat, bos sözlerden, dedikodulardan ibaret olan hikmetlerle degil, insanın canını Allah´a yaklastıran, manen Allah´ı görür, hisseder hale getiren hikmetlerle beslemelidir!
• Sen, bir inci ol, mücevher ol da, isteseler de istemeseler de alsınlar, seni taca taksınlar!
• Egri bügrü yürüyen ayak gibi olma! Bırak su egri yürüyüsü de, elif gibi dümdüz ol, dosdogru ol!
• Mezarlıga git de tasın, kerpiçin altına bak; yatanların baslarını ayaklarından ayırt edemezsin!
• Allah´ım! Sen, canları, Yasîn soyunun gittigi yoldan canlara ulastır!- 3
3 ("Yasîn soyu": Kur´an-ı Kerim´in 36. süresi "Yasîn" diye baslar. "sîn", Arapça´da insan manasına gelmektedir. Bu
ayette, Hz. Muhammed(s.a.v.)´e hitap edilmektedir. 0 zaman "sîn", Hz. Muhammed´in adı olmaktadır. "Yasîn soyu" da,
Peygamber´in soyundan gelen, Hz. Ali ile Hz. Fatıma´dan gelen soydur.)
• Nasıl ki, dua etmek bizden, kabul etmek de Sen´den ise, dualarımızı, Yasîn soyundan gelenlerin dualarına kat!
• Allah´ım! Nasıl ki, bizim isimiz az bir ihsanda bulunmak, Sen´in sanın da azı çok görüp begenmekse, lütfet de, bize o çesit yardımda bulun! Yani, azımızı çok olarak kabul buyur!
• Allah´ım! Bizi, nefsanî arzulardan, bedenimize ait isteklerden, sehyet ve hiddetten kurtar, akıl ve vicdan alemine ulastır! Bizi, asıl vatanımız olmayan su dünyadan al, ötelere, yücelere götür!
933. "Güzeller perde arkasından çıksınlar!" diye hakandan ferman geldi!
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´ülün
(c.IV, 1903)
• Elbette duymussundur; hakandan; "Güzeller perde arkasından çıksınlar!" diye ferman geldi!
• Hakan; "Bu sene böyle istiyorum; güzelleri görmek kolay olsun!" diye buyurdu!
• Hakan salına salına meydanda gezerken evde oturup kalmak haramdır!
• Bizimle meydana gel de, hem apaçık, hem de gizli meclisi seyret!
• Helvalar yapılmıs, kebap olmus kuslar hazırlanmıs! Ne de çok, çesitli nimetler var; bereketli sofralar kurulmus!..
• Ay parçası gibi güzel köleler, önde de sakî, her taraftan çalgıların cana hos gelen nagmeleri duyulmada!..
• Fakat, mest olmus kisilerin canları padisahın askına tutulmus da, sakîden de vazgeçmis, sofradan da!..
934. Hz. Yusuf´un askı ile elini kestinse, sakın yarana merhem arama; git, Yusuf´a sarıl!
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c.IV, 1905)
• Eger asık isen, gamı bırak gitsin! Nerede dügün varsa, oraya git, dügün seyret; yastan ve matemden uzak dur!-4-(4
Seyh Galib hazretleri; "Asıkta keder n´eyler, gam halk-ı cihanındır" diye buyurmustu. Asıkta kederin ne isi var; kederli olmak, gamlı olmak asık olmayan cahil isidir, demek istemisti.)
• Sen, deniz ol; gemiyi bir tarafa bırak! Sen, su içinde yasadıgın gamlarla, belalarla dolu alemi bırak da, kendin bir alem ol!
• Hz. Adem gibi tövbe et de, cennete geri dön; yeryüzünde birbirleri ile didisip duran ademogullarını terk et!
• Meryem oglu Hz. Isa gibi göklere çık da, Meryem oglu Isa´nın esegini yeryüzünde bırak!
• Yusuf(a.s.)´ın güzelliginin askı ile elini kestinse, sakın yarana merhem arama; git, Yusufa sarıl!..
• "Ona ruhumdan üfürdüm!" müjdesi geldi. Anlasıldı ki sen, ötelerden gelmissin; artık su fanî dünya malı için kederlenmeyi, gam yemeyi bırak!
• Gönlünü varlıktan kurtar; varlıktan elde edilmemis seyleri beklemekten vazgeç!..
• Ey arslan yavrusu! Arslanların huyunu, kendine huy edin; terbiyesiz köpekleri bırak!..
• Sen, Allah askı ugruna tacını tahtını terk eden Ibrahim Edhem hazretlerini bırakmıssın da, sana, ates gibi bir dünya hırsı musallat olmus, seni çekip götürüyor!..
935. Gel; canımda, gönlümde isledigini, gözümün önünde isle!
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´uliln
(c. IV, 1907)
• Gizlice burada isen, yine öyle gizlice burada ol! Hatırlıyor musun, bir defa bir is yapmıstın; yine o isi yap!
• Dün, beni bagrına basıp sıkmıstın! Gel ey tatlı varlık; yine öyle yap, beni bagrına bas!
• Dün, benim kapımı, damımı kırmıstın! Bugün de gel, kapıdan içeri gir öyle yap!..
• Bu degersiz kölenin canının ta içine girip bir sey yapmıstın da, o yaptıgın is benim canıma islemisti! Gel; canımda,gönlümde isledigin o isi gözümün önünde de isle; benim gözümün önünden gitme!
• Ey ay yüzlüm; dün, ne de güzel cilvelenmistin! Nazı bırak; ondan daha hos cilvelen!
936. Gönül Kabesi putlarla dolu; lütf edip gel de, Rahman´ın evinden putları dısarı at.
Mefa´ilün, Fe´ulün, Mefa´ilün, Fe´ulün
(c. IV, 1889)
• Gönlüm, gönlüm, gönlüm için gönlümü incitme! Niçin, niçin bu davranısının manası ne; neden beni perisan edersin?
• Ben, senin gül bahçesine benzeyen yüzünün askı ile destanlar gibi uzadım; gül bahçesinden de genis oldum,serviden de uzun boyluyum!
• Gel; gel de, bana bir nefes ver! 0 latif nefesin, ab-ı hayat gibi, gönlümün ömrünü uzatır!
• Sen, bizim aklımızın aklısın! Su halde, neden bizden ayrı duruyorsun? Akıl bir bası bırakıp giderse, o bas aptallasmaz mı, sasırıp kalmaz mı?
• Sen, gökyüzündeki parlak aysın; bizse, kapkaranlık geceyiz! Ay olmayan geceler pek karanlık olur!
• Sen, Musa(a.s.)´sın; biz de, senin elinde asayız! Asa, Musa´nın elinden baska elde ise yaramadı!
• Sen, hos nefesli Hz. Isa´sın; bizse, çamurdan yapılmıs kusuz! Bir nefes üfür de, bizim nasıl göklere yükseldigimizi seyret!
• Sen, zamanımızın Nuh´usun; bizse, sana bir gemiyiz! Nuh gemiden çıkıp giderse, o gemi bela tufanından kurtulabilir mi?
• Ey benim canım; sen, benim Halil´imsin! Bütün dünya ateslerle dolu; Halil (a.s.) olmadıkça, ates, gül bahçesi olamaz!
• Sen, Mustafa(s.a.v.)´in nurusun! Gönül Kabesi putlarla dolu; lütf edip gel de, Rahman´ın evinden putları dısarı at gitsin!
• Sen, güzellik Yusufusun! Halkın gözleri baglı; hakikati görmüyorlar! Onların gözleri, Kenan´ın ihtiyarı Yakup(a.s.)´ın
gözleri gibi, seninle açılır; lütf edip gel de, gözlerini aç!
937. Ey güzeller Yusufu; gözün de, gönlün de ilacı, senin güzel yüzündür!
Mef´ulü, Mefa´îlü, Mefa´îlü, Fe´ülün
(c. IV,1891)
*Hoca! Senin elini tutup çekecegiz; seni, iyiden de, kötüden de kurtulacagız.!
• Gaflet gecesidir; senin mest olusun da uzadıkça uzadı! Ama biz, sabah günesi gibi dogup her tarafı aydınlatacagız!
• Dünya bahçelerinde her meyve oldu, kemale geldi! Ey tas kesilmis üzüm korugu; sen, bir türlü olmayacak mısın?
• Su tuzakta çırpınıp duran canlara acı; sen´in kulagın, onun çırpınma sesini, feryadını duymayacak mı?
• Senin, gönlünde bir can gözün var; o da hastalanmıs, agrıyıp duruyor! Elde edemedigin seyler için duydugun gam, o
gözü hasta etmekte ve yaralamaktadır!
• 0 göze igneler batmaya baslayınca, derman aramaya çalıs; onu, agrılardan, yasarmalardan kurtar!
• Ey güzeller Yusufu; gözün de, gönlün de ilacı, ancak senin güzel yüzünü görmektir!
938. Bir yaratıcı olmadan ne kimse dogabilir, ne de var olabilir!
Mefulü, Mefa´îlü, Mefa´îlü, Fe´ulün
(c. IV, 1893)
• O´ndan sır duymak için yüz tane yeni kulagım açıldı! Bir yaratıcı olmadan ne kimse dogabilir, ne de var olabilir!
• Sen´i övmek için bahar rüzgarı esmeye basladı! Ben de, sanki bir bahçeyim; dallarım, yapraklarım, tomurcuklarımın
arasından eserek gelen rüzgarın Sen´i îvmesinden ötürü benim bütün cüz´lerim gebe kaldı!
• Sen´in askınla mest olanların birbirlerine düsmeleri, birbirlerinden vefa kadehini kapmaları ne kadar hostur, ne kadar
güzeldir!
• Ey benim güzelim; yüzünün askı ile gönül askını hurafelerden, aslı esası olmayan seylerden temizlemek, gerçekten
de vaciptir!
• Islıgını duydum; can kusunun ayagındaki bagı çözmek, onu uçurmak bana farz oldu!
• 0 ay, daha ne zamana kadar bulut içinde gizlenecek? O´nu beklemekten canlar agıza geldi; simdi, artık görünme
zamanıdır!
• Ay yüzünün gül bahçesi, soguk kıs mevsiminden emin olmus; ey sünbül kasları biçilmekten kurtulmus güzel!
• Sen, sakî olduktan sonra içmemek, ayık kalmak küfürdür; karanlık gecelerde ay gibi dogup gönül penceresinden
içeri girdigin zaman uyumaksa haram!..
• Sen´in gibi bir Yusufun güzel kokulu gömlegini ele geçirdikten sonra baska güzel kokulardan bahsetmek, onları
övmek, misk ve anber sürünmek pek çirkin, pek soguk düser!
• Sevgiliye; "Senin güzel ayagının altını öpeyim!" dedim de, bana dedi ki: "0, ancak gözlere sürülür!"
939. Balçıktan yapılmıs beden evi nerede, can evi, gönül evi nerede?
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün,
(c.IV, 1837)
• "Ya Rabbi! Sevgilinin maksadı ne; bir bilsem!" dedim. Kaçacagım yolu baglamıs; gönlümü de, kararımı da almıs
gitmis!
• Ya Rabbi! 0, beni nereye kadar çekecek; bir bilseydim! Yularımı tutmus, her tarafa çekip durmada; niçin, ne
maksatla çekip duruyor?
• "Ya Rabbi! 0, benim varım yogum; o, benim merhametli padisahım! Neden merhametsiz, tas yürekli olmada; bir
bilseydim!" dedim.
• Ya Rabbi! Su tüten dumanım, su; "Ya Rabbi!" diye feryad edislerim, sızlanıslarım sevgilinin kulagına erisebilecek mi,
sevgilim bunları duyacak mı;
bunları bir bilseydim!..
• Ya Rabbi! Bir bilseydim; sonunda beni nereye çekecek! Ya Rabbi; bu bekleyis gecesi ne kadar uzadı!
• Ya Rabbi! Bu coskunlugum nedir, yüzüme gerilen perde nedir? Çünkü, benim için hersey Sen´sin; bana bir de
Sen´sin, bin de Sen´sin, Sen!..
• Her an, susarken de, söylerken de gözümde Sen´in askın, Sen´in hayalin var; benim rızkım da Sen´sin, zamanım da
Sen´sin!..
• Bazan, ona "av" derim, bazan "bahar" derim; bazan, ona "sarap" adını takarım, bazan da ona "mahmurlugum"
derim!
• Balçıktan yapılmıs beden evi nerede, can evi, gönül evi nerede? Ya Rabbi! Ben, buradan bıktım; asıl sehrimi,
vatanımı arzu ediyorum!
• Ey gönül; galiba sen, isin farkında degilsin! Sen, asıl kendi sehrinden sürülmüssün; sen, burada gurbettesin! "Ey
Allah´ım! Benim adamlarım nerede; soyum sopum nerede?" diye feryatlar içinde, su kirli dünyada kalmısım!..
• Ya Rabbi; sehrime geri dönseydim de, padisahımın merhametini, o sehirdeki dostum, sevgilim olan canların hepsini
de görseydim!
• Kara yüzlü dünya gecesi, benim gündüzüme es olamaz; benim ilk baharımın arkasından tas yürekli sonbahar
gelmez!
• Ey gerçek duygulara, hakikatlere perde olan dudaklarım! Hiç susmuyorsunuz; bos yere konusup duruyorsunuz! Bu
manasız davul ne zamana kadar çalınacak? Ah, iste perde yırtıldı gitti!
940. Içinde Sen´in hayalin olan gönüle gam ve gussanın gelmesine imkan var mıdır?
•Mef´ulü, Mefa´îlün, Mef´ulü, Mefa´îlün
(c. IV, 1882)
• Sen, candan ibaretsin! Sen´i beden olarak gören kisi aynaya bakmıstır ama, aynayı meydana getiren demirin siyah
renginden baska bir sey görmemistir!
• Zatına yemin ederim ki; Sen´in ab-ı hayatın, ululuktan ötürü, yag gibi üste çıkmaktan uzaktır!
• Ey yüzü ay gibi parlak olan güzel! Can, bir kerecik olsun senin ayagını öpse, o öpüsün lezzeti dudaklarında kalır da,
mahsere kadar dudaklarını yalar durur!
• Gönlüme; "Nasılsın?" diye sordum. Dedi ki: "Allah´a yemin ederim ki; hayaline ev oldugumdan beri. canıma canlar
katmadasın!.."
• Içinde Sen´in hayalin olan gönüle gam ve gussanın gelmesine imkan var mı? Sen´in ab-ı hayatına dalan kisi, ölüm
tehlikesinden korkar mı?
941. Ben, tamamıyla kendimden kopmusum;kendi yanıma ugramam, kendi yüzüme bakmam!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c. IV, 1841)
• Ey benim kötü zanlara kapılan güzelim; ne biçim bir zanna, ne biçim bir hayale kapılmıssın? Ey benim cana
benzeyen ay yüzlü sevgilim; senin yüzünden hayale döndüm!
• Ölümümden sonra benim canım senin hayalini görürse, hemen onun pesine düser; onu bırakmaz, onun arkasından
kosar durur!
• Ben, o yüze, o güzellige kulum, köleyim; benim kemal ile, olgunlukla ne isim var? Senin kemalin bana yeter! Zaten,
sende ne varsa onların hepsi benimdir; ben, senden ayrı degilim ki !..
941. Ben, tamamıyla kendimden kopmusum;kendi yanıma ugramam, kendi yüzüme bakmam!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c. IV, 1841)
• Ey benim kötü zanlara kapılan güzelim; ne biçim bir zanna, ne biçim bir hayale kapılmıssın? Ey benim cana
benzeyen ay yüzlü sevgilim; senin yüzünden hayale döndüm!
• Ölümümden sonra benim canım senin hayalini görürse, hemen onun pesine düser; onu bırakmaz, onun arkasından
kosar durur!
• Ben, o yüze, o güzellige kulum, köleyim; benim kemal ile, olgunlukla ne isim var? Senin kemalin bana yeter! Zaten,
sende ne varsa onların hepsi benimdir; ben, senden ayrı degilim ki !..
• Ben, tamamıyla kendimden kopmusum; kendi yanıma ugramam, kendi yüzüme bakmam! Çünkü, gizli seyleri gören
gözüm, kusurlu seylere, ayıplara bakmaz, onları görmez!
• Iki gözüm de, senin seyrine dalmıstır! Ben, senden baskasına nasıl bir yüzle, ne gözle bakabilirim? Her iki gözümde
de gözcü ve bekçi senin nurun degil midir?
• Zamanenin o sasılacak güzeli yüzünden, zamanlar neselenmistir! 0 yere göge sıgmaz, o mekansız olan ayımın
yüzünden, yerlerle gökler saf bir hal almıstır!
• Tebrizli Semseddin yenini salladıgından beri esigim, kanlı gözyasları ile sulandı, bir an bile kurumadı!
942. Feryad etme de, senin yerine ben feryad edeyim!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c.IV,1827)
• Ey gönül; dün ne içtin? Dogru söyle, gizleme; suçsuz olup da susan kisiler gibi, yüzünü göge çevirme!
* Has bir sarap içmissin, kurtulus mezesi yemissin! îçtigin sarabın kokusu dısarı vuruyor; nafile agzını güzel kokularla
çalkalama!..
* Elest gününde canın, senin sofranda bir sarap içti. Bu sarap yüzünden, artık sen, mekansızlık alemine sahipsin!
Tutup da, su anda içinde bulundugun dünyaya kulluk etme, dünya malı için çırpınıp durma!..
* Ey benim param parça olmus gönlüm! Çare, onu görmektir; benim dayandıgım, güvendigim odur! Sen de aklını
basına al da, bu dünyaya güvenme!
* Sevgilim; bütün insanlar, senin "ney"in olmus, her biri senin havanla dolmus! Sema´a düskün degilsen, can neyine
el atma!
• "Ruhumdan üfürdüm!"-5 . dedin de, üfledin; herseye, herkese bir nefes verdin! Mademki "ney"in senin nefesindir,
bizim nefesimiz olmadıkça feryad etme! (5 Hicr Suresi, 15/29. ayete isaret .)
• Feryad etme de, senin için ben feryad edeyim! Sen kurtsun, ben çobanım; benim yerime çobanlık etmeye
kalkısma!..
• Asagı kisilerin sarabı dısardadır; arifin sarabı ise içerdedir! Zaten agızın kokusu, durumu bildirir; dille söylemeye
lüzum yok!
943. Ask gamı, asıgın gönlünden bir an için olsun çıkıp gidince, gönül evi mezara döner!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c.IV, 1840)
• Ey benim güzel sesli, güzel nagmeli çalgıcım! Askı söyle bir oksa, aska dair baska bir nagme çal!..
• Canım, seninle neseli; dilerim, sensiz kalmasın! Gönül, benim canımı sana verdi de, o, simdi senin gamınla dost
oldu, gamınla beraber yasıyor!
• Insana gam acı gelir fakat, ask gamı seker gibi tatlıdır! Artık bundan sonra ask gamına, gam gözüyle bakma!
• Ask gamı, asıgın gönlünden bir an için olsun çıkıp gidince, gönül evi mezara döner; evde bulunanların hepsi de
mahzun olurlar, üzülürler!
• Senin ayagını bastıgın topragın tozu, bizim gözümüze sürmedir; senin derdin, gönüle rahatlık getirir! Ey insan
yaratan padisah; Sen´in esin, benzerin yoktur!
• Seni tanıdıgımdan beri tuz gibi eridim; zaten ben, zandan ve süpheden ibaretim! Zan ve süphe, insan "yakîn"e, yani
tam inanca ulasınca yok olur gider!..
• Gönül karalıgıyla, adeta gece gibiyim; Sen´se güzel, parlak, üstün bir aysın! Yol gören, yol gösteren ayın yüzüne
karsı gece yok olur gider!
• Ask, Sen´in yüzünden can gibi olmustur; akıl, Sen´in yüzünden okumaya baslamıstır! Maden de, mekan da Sen´in
kırıntılarını aramadadır! Deniz bile Sen´in yüzünden inci taneleri devsirmededir!
• Sen´in mestin olan bosbogazdır, söylenip durur! 0, iki dünyadan da usanır! Asık, Sen´in peygamberin olmustur; her
yerin bas tacıdır!
944. Toprakta çürümek, hayvan isidir; gönlün, canın isi degildir!
Mef´ulü, Mefa´îlü, Mefa´îlü, Fe´ulün
(c. IV, 1892)
• Her aksam yemek yemek için sofra kurmak adettir; bizse, orucumuzu senin hayalinle açarız!
• Ey oruç tutanlara lütfu, ihsanı, Hz. Mesih gibi gökten sofra indirmek adeti olan Allah´ım!
• Mademki gönlün gıdası Sen´in sevgi mutfagından geliyor, oraya varmamız, 3 gıdaya tam kavusmamız gerekiyor!
• Bize, ab-ı hayat da o gönül atesinden gelmededir! 0 yüzdendir ki, biz, hos kokulu ladin külü gibi neseli bir halde
yanarız!
• Topraktan dogmak, toprakta çürümek hayvan isidir; gönlün, canın isi degildir!
945. su görünen beden, benim gölge varlıgımdır!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c. IV, 1824)
• Ey benim canıma canlar katan ay yüzlü sevgili; ben, senin ayrılıgına dayanamıyorum! Bana cevr etme, cefalarda
bulunma; ben, bu cevrlere, cefalara layık degilim; ben, bunları hak etmedim!
• Atesler içinde yanıyorum ama, ey benim devlet kusum, basıma gölgen düsünce, bana cevrin de hos geliyor, cefan
da!
• Dün, hayalin bana geldi de; "Gam yeme, üzülme!" dedi. "Ey derdi bana deva olan sevgili; ben, gam yemiyorum!"
dedim!
• Dedi ki: "Ben, gamı sana gölge yaptım; iki dünyayı da senin emrine verdim! Ama, eger sen bana kavusmak
istiyorsan, ikisinden de vazgeç; hem dünya nimetlerini, ahiretteki cenneti bırak, hem de gamlara, kederlere dal!"
• Dedim ki: "Ecel gelse de, can bu balçık bedeni terk edip gitse! Hayatı ve dirilmeyi arzu ederek cana dogru gidersem,
sen varken canı tekrar ararsam, ayaklarım kırılsın!"
• "Evet!" dedi. "Sen, ibret için su güle bak; kaza ve kader onu dalından ayırsa, basını koparsa bile gülmeyi bırakmaz;
gülerek takdirimin ayaklarına basını kor!"
• Ona dedim ki: "Yüzümü eksitirsem, bunu, sevgimi görüp de beni kıskanrnasınlar, sevgime göz degmesinler diye
yapıyorum!"
• Dedim ki: "Ben, ötelerden gelip bu bedene girdim, iki-üç gün bu bedende kaldım! Bu balçık bedenden beni geldigim
yere ne zaman çagıracaklar?" diye korku ve ümit ile yasıyorum.
• Dedi ki: "Sen, balçıkta degilsin; sen, bu taraftasın, mana alemindesin! Su görünen, senin gölgendir! Benim sanatım,
seni tuttu, bu mana aleminden aldı götürdü, balçık bedene hapsetti; bir gölge varlık olarak seni, birkaç gün için bu
dünyada bıraktı!"
• Dilberim, beni yaratanım bu sözü söyleyince, aklım basımdan uçtu gitti! hikayenin kalan kısmından akl-ı kül bile bir
koku alamaz! Artık, ben kim oluyorum da konusuyorum, konusmak benim ne haddime!..
946. Harfler, seni anlatmaya kafi gelmiyor!
Mef´ulü, Mefa´îlün, Mef´ulü, Mefa´îlün
(c.IV, 1877)
* Ey gönül! Seni anlatmaya dilim dönmüyor, gücüm yetmiyor; harfler, seni anlatmaya kafi gelmiyor! Seni anlatmak
için yeni harfler, yeni kelimeler bulmak gerek!
* Çalgıcı da, çalgıya, benim vuruslarımla vurmada, benim gönlüme göre çalmada! Dilimin yerine bütün varlıgım onun
çalıslarında, vuruslarında dönüp duruyor! Gönlümün halini o vuruslar dile getirmede!..
* Sakînin güzelligi karsısında kadeh de sarhos olmus, sarap da; benim canıma, benim cihanıma can da hayran olmus,
cihan da!
* Gayb aleminden bir la´l, bu dünya magarasına düstü! 0, benim madenimin yüceligini gördü de, sasırıp kaldı!
* Dün gece can, o ay yüzlüye diyordu ki: "Gönlümü incittin, yaraladın! Ey merhametsiz sevgilim; acımadan attıgın
kanlara bulanmıs su oka bak!"
947. Ey bahçıvan; sonbahar geldi!
Müstefilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün
(c. IV, 1794)
• Ey bahçıvan, ey bahçıvan; sonbahar geldi, sonbahar geldi! Dallarda, yapraklarda gönül derdinin eserlerini seyret!..
• Ey bahçıvan; dikkat et de, agaçların içten gelen feryatlarını duy! Her tarafta, dilsizce aglayıp inleyen yüzlerce can
var!
• Gözler sebepsiz yasarmaz, dudaklar sebepsiz kurumaz! Gönlünde bir dert olmadıkça, kimsenin yüzü sararmaz,
sapsarı kesilmez!..
• Hasılı, gam kargası geldi! Nispet verir gibi; "Gül bahçesi nerede, gül bahçesi nerede?" diye sorarak sitemlerle
bahçeye ayak bastı!
• Süsenler nerede, agustos gülleri nerede? Selviler, laleler nerede? Çayır ve çimenler, yesiller, yesil elbiseler giyinmis
güzeller nerede? Erguvan nerede, erguvan nerede?
• Meyvelerin dadıları nerede? Agaçların, herkese, bütün canlılara sundugu ballı sütlü meyveler nerede? Herkesin canı
acıkmıs, süte hasret kalmıs!
• Güzel sesli bülbül nerede? Huhu diye öten üveyik kusu nerede? Nerede, güzeller gibi yakısıklı tavuslar, dudukusları
nerede?
• Sanki onlar, Hz. Adem gibi, bir bugday tanesi yediler de, cennetten kovuldular, dünyaya, bu imtihan yerine geldiler;
taçları baslarından uçtu, elbiseleri üstlerinden döküldü!
• Gül bahçesi, Hz. Adem gibi, mahrumiyetlere düstü, herseyini kaybetti ama, ümidini kaybetmedi; hem aglıyor, hem
bekliyor! Söyledigi, tekrar ettigi söz de su: "Lütuf ve kerem sahibi Allah´tan ümit kesmeyin; lütuf ve kerem sahibi Allah´tan
ümit kesmeyin!"6 ( 6-Zümer Suresi, 39/53. ayete isaret edilmektedir.)
• Bütün agaçlar saf oldular! Hepsi de yaslı; siyah elbiseler giymisler! Herseylerini kaybetmisler; bir yapraga bile sahip
degiller! Bu imtihan yüzünden aglayıp feryad ediyorlar; feryad edip aglıyorlar!
• Ey leylek, ey köy agası; lütf et de, soruma cevap ver! Neredesin, yerlere mi geçtin, yoksa göge mi çıktın?
• Sonunda, bahçedekiler dile geldiler de; "Ey düsman karga!" dediler. "0 herseye hayat veren su, gül bahçesine yine
akar; tıpkı cennetler gibi, bu alem, yine renklerle, kokularla dolar!
• Ey saçma sapan söylenip duran karga! Üç ay sonra görürsün; senin inadına, yine dünyanın bayramı gelir, yine
dünyanın bayramı gelir!.."
• Canavara benzeyen sonbahar ölüyor; elbette onun mezarını çigner ve tekmelersin! Ey bekçi, ey bekçi; iste simdi
devlet sahibi doguyor!
• Ey yararlı, güzel isler yapan günes; yine Hamel burcuna gel; ne buz, ne çamur; etrafa anberler saç, anberler saç!..
• Ey günes! Gül bahçesini gülüslerle doldur, su ölüleri dirilt; simdiden mahseri meydana getir!
• Görmüyor musun; tohumlar kabuklarını yarmıs, hapisten kurtulmuslar; biz de, evlerimizin kucagından kurtulup
baglara bahçelere gidelim! Bahçeler, bize, gayb aleminden yüzlerce armaganlar getirmis, yüzlerce armaganlar getirmis!..
• Gül bahçesi yüzlerce gülle dolar, dedikodu biter, zaman dogurmaya baslar, zaman dogurmaya baslar!
* Leylek, gök gibi yüksek bir köskün üstüne yuva yapmıs, leklek diye öterek; "Ey yardımı dilenen Allah; mülk
Sen´indir, mülk Sen´indir!" demek istiyor!
• Bülbül.sesi ile saz çalar; üveyik huhu diyerek öter! Öbür kuslar da, civan bahtın. genç talihin çalgıcısı olarak gelirler!
-7
(7-Hz. Mevlana, bu iki beyitte taklidî ahenk sanatı yapmıstır. Arapça "lek" "senindir" manasına geldigi için leylegin
"leklek" diye ötüsünden; "Allahım; mülk Sen´indir!" anlamını; üveyik kusunun "huhu" demesinden "0, 0" yani "Allah,
Allah" manasını çıkarmıstır.)
• Bütün ölülerin dirilip kalktıkları bu kıyamete öyle sastım kaldım ki, artık söz söyleyemiyorum; sözü bitirecegim!
Zaten gönlümdeki düsünce ve duygulan anlatmaya imkan yok!
• Babacıgım; sus da, bahçedeki kuslardan, ötelerden, gayb aleminden gelen haberleri dinle! Sanki onlar, mekansızlık
aleminden uçarak gelen birer oktur!
948. Ben her gazeli bitirdigim zaman, gönlüm, cosarak söyledigim sözlere tövbe etmek istiyor!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c. IV, 1823)
• Sana doyamıyorum; benim, bundan baska bir suçum yok! Ne olur; Sen de, benim verdigim zahmete, mesakkate
doyma, ey benim iki dünyada da sıgındıgım aziz varlık!
• Küp de, sakî de, onun su tulumu da benden doydular, usandılar! Ama, benim içimdeki ask deryasının balıgı hiç de
doymuyor; her an biraz daha susuz!
• Ben, gerçek yolumu buldum; ask denizine gidiyorum! Artık, size ihtiyacım kalmadı; testiyi kırın, tulumu da yırtın!
• Bilmiyorum; ne zamana kadar su zavallı gönlüm sızlanıp duracak! Vah benim yıkılmıs, harap olmus gönlüme! Ne
zamana kadar bu dudaklarım padisahın hayaline karsı feryad edip duracak?
• Denize dogru git de gör; ask dalgaları nasıl cosup köpürüyor ve benim gönül evim o dalgalar arasında nasıl gark
oluyor!
• Dün gece, evimin ortasında, ask ab-ı hayatı costu köpürdü, dalgalandı; dün de, Yusufum, ay gibi gönlümün
kuyusuna düstü!
• Ansızın sel bastı, harmanımı sildi süpürdü! Gönlümden de bir ask dumanı yükseldi ve tarlayı da, bugdayı da yaktı!
• "Harmanım elden gitti!" diye gam yemiyorum; niçin gam yiyeyim? Ay yüzlümün nur harmanı, benim için yüzlerce
harmandan daha degerlidir!
• Ben akıl, fikir, bilgi istemiyorum; O´nun bilgisi bana yeter! Sevgilimin güzel yüzünün nuru, gece yarısında bana seher
vaktini getirir, tan yerini agartır!
• Yine gam askerleri toplanıyor; bana saldıracaklar! Fakat ben, gam ordusundan ürkmüyorum; benim bölük bölük ask
ordularım o kadar çok ki, göklere dayanmıs!
• Ben her gazeli bitirdigim zaman, gönlüm, cosarak söyledigim sözlere tövbe etmek istiyor! Ama Cenab-ı Hakk´ın
dilegi, gönlümün yolunu kesiyor ve onu tövbeden alıkoyuyor!
949. Ben, varlıktan kurtulmusum, yok olup gitmisim; zerre zerre her sey, benim yokluktaki ihtisamımı anlatıyor!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c.IV, 1825)
• Ben sevincim, sevinç benim! Zühre yıldızı bile benim neseli nagmelerimi çalıyor; ask, asıklar arasında benim için
cilveleniyor!
• Ask, mest olup da hos bir hal alınca, kendinden geçer, huysuzluga, çekismeye baslar; gönlünü kaptıran asıklar gibi,
benim sevdamı yayar, beni herkese duyurur!
• Sevgili, benim nazımı canla basla çeker, beni hırpalar, yüzümü tırmalar! "Benim yerime neler yapıyor!" diye felek,
ona hased eder!
• Ben, basımı ellerimin arasına almısım, varlıktan kurtulmusum, yok olup gitmisim; zerre zerre her sey, benim
yokluktaki ihtisamımı anlatıp durmada!
• Ah! Gün geçti gitti; lütuf ahusu da arslanlastı! Sevgili de, dost da sözlerimden, yalvarmalarımdan usandılar!
• Sevgili gitti; gönül, bütün gece, balçık bedende üzüntü içinde kaldı! Ben, sabah sarabı vaktine kadar acı bir humarın
sersemligi ile çırpınıp duruyorum; vah bana!
• Sabah sarabı içilecek zaman gelir, tan yeri agarır, günes gökyüzünde bayragını yüceltir! Su iki kat olmus, bükülmüs
bedenim yine düzelir, yine selvi gibi tazelesir, boy atar!
• Güzel yüzlü can sakisi, Hakk´ın rızasını kazandıgı için kendini üstün gören zahidin elini ayagını kaybetsin diye, testi
testi sarap sunmaya baslar!
• Ey sakî! Benim gönlümü almak istiyorsan, Allah rızası için, o en büyük kadehi pirimin avucuna koy!
• Sakî dedi ki: "Ben, ona sarap verdim; onu gönlümün, canımın içine aldım! Benim sıfatlarımdan ona kol kanat
verdim; onu, ötelere dogru uçurdum gitti!"
• Pîr, simdi elden çıktı; adam akıllı mest olup yıkıldı! Artık onun, benim nükteli sözlerime cevap verecek hali kalmadı!
• Adam öldüren sakîm eger beni öldürürse, sikayetçi degilim, pek hosum! Onun sundugu, onun vergisi saraptır; benim
cömertligim de, can vermektir!
• Ey benim sarap verenim! Aslında, sarap sensin; bense, testiden ibaretim! Su sensin, ben kuru dereyim! Ey benim
sakim; mahallede mest olan benim!
• Daima benim emir verenim, hakimim, padisahım, Allah´ım oldugu içindir ki, ben, O´nun ask dertlisiyim; O´nun ask
küpünün dibinde oturmusum!
950. Sararmıs yüzüm ve döktügüm gözyasları, gönlümün ve askımın sahididir!
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün
(c.IV, 1814)
• Senin askın bana, gönlümün dertleri ile, belaları ile dolu bir kadeh getirdi! Ona; "Ben, sarap içmem!" dedim. 0,
bana; "Gönlümün hatırı için olsun, bunu al, iç!" dedi!
• Sonra bana kendi irfan sarabından sundu ve; "Bunun nasıl bir sarap oldugunu sana söyleyeyim!" dedi. "Bu acıdır
ama, hazmı kolaydır; gönlümün vefası gibi hostur!"
• Biz, içtigimiz saraplardan mest olmusken, bir taraftan Ruh-ı Emîn çıkageldi. Ben hemen; "Su gönlümün haline bak!"
diye onun önüne kostum!
• 0; "Ey Allah´ın sırrı; yüzünü herkese gösterme!" dedi ve sonra, gönlüme asina oldugu için, onunla bulustugundan
ötürü, Allah´a sükür ve senada bulundu!
• Ve dedi ki: "Iste, o dedigin olamaz; senin askın gizlenemez! Senin askına perde olacak sey nedir; öyle bir sey var
mı?
• Senin askın çok kan dökücüdür! Dünyanın en ünlü kahramanı Rüstem bile onun karsısında çaresiz kalır! Uhud Dagı
ona dayanamayıp parça parça olursa, benim zavallı gönlüm ne yapabilir?"
• Padisahım çadırıma geldigi zaman benim için ne hos, ne mutlu bir zamandır! Keremi ile benim kaftanımın bagını
çözer de,
• Bana der ki: "Bensiz perisan oldun, sararıp soldun! Bana yaklas da, gönlümün sevdası seni canlandırsın, sana hayat
versin!"
• Ona dedim ki: "Hani sizin lütfunuz? Kölenizi siz arayınız; gönlümün bagını çözmesini sizden baska bilen kim var?"
• "Hayır!" dedi. "Seher vaktinde gönlümden esip gelen rüzgarla, güllerden ve nergislerden daha çok sonsuzlasır,
tazelesirsin!.."
• Dedim ki: "Ey her derde, her belaya gereken devayı veren, çare olan aziz varlık! Senden baska deva yoktur;
gönlümün devası, ancak sensin!"
• Her agacın, her dalın meyvesi, O´nun cömertliginin, kereminin sahididir; sararmıs yüzüm, döktügüm gözyasları da
gönlümün, askımın sahididir!
951. Bari, canıma su dilden baska bir dil ver!
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´iliin
(c.IV,1791)
• Bana, hos bir koku geliyor; bu koku, belki sevgiliden geliyor, belki de vefalı o mest sevgili beni anarak sarap
içmededir!
• Ey canımı ve gönlümü menzil edinen sevgili; nasıl olur da senin gönlünden çıkarım? Sen, her an, benim hasta
gönlüme bir macun hazırlamadasın!
• Bu söylediklerim, bu sözlerim, benim gönlümün hallerine, çektiklerime perdedir! Gül bahçesine benzeyen gönlüm,
diken gibi olan düsüncemden öyle utanıyor ki...
• Bu sevdama layık nara nerede; benim nurlarımı saçan bir günes ve ay var mı?
• Ya Rabbi! Canıma su dilden baska bir dil ver de, Sen´in büyüklügünü, Sen´in birligini ederken gönül sazımın teli
kopmasın!
• Gönlümün sabrını kararını aldın da, beni mest edip yerlere yıktın! Nerede bilgim, nerede hilmim; nerede her seyi
anlayan aklım?
• Uyumus olan gönlüm uyandı; gece mest olan varlıgım ayıldı, kendine geldi! Yagmurla dolu olan gönül bulutumdan
canıma bir simsek çaktı!
• Ey gözlerime ibret kesilen sevgili; önce gidenlerin de, sonra gidenlerin de gözleri, benim sana karsı duydugum ask
gibi bir ask görmedi!
• Bir gün olsun kendimden geçeyim de, iyiye de, kötüye de aldırmayayım; herkesin muhtaç oldugu, fakat kendisi
kimseye ihtiyaç duymayan Allah´ın sıfatlarını, büyüklügünü, essizligini söylemeye baslayayım!
• Bir gece de nedir ki! Yüzyıllar geçti de, bu ates yine sönmedi, bu cehennem yatısmadı! Ben hayadan, utançtan su
kesildim de, bu ates, yine sakinlesmedi!
• Her an, daha fazla gençlesmedeyim, daha fazla kendimden gizlenmedeyim; O´nun lütufları sayesinde daha da fazla
güzellesmedeyim!
952. Ask, göklere uçmaktır!
Mef´ülü, Mefa´ilün, Fe´ülün
(Dîvan-t Kebîr, c. IV, 1919)
• Ask; her an göklere uçmaktır, yüzlerce perdeyi yırtmaktır!
• Ask, önce kendini nefsinin isteklerinden kurtarmak, nefsanî yollarda yürümekten ayak çekmektir!
• Dünyayı yok saymak, görmemezlikten gelmektir; geldigi ve tekrar gidecegi alemi düsünmek, kendini anlamaya,
bilmeye çalısmaktır!
• Gönüle dedim ki: "Ey gönül! Asıkların arasına karısman, herkesin bakmadıgı
• Yönden cihana bakman, gönüllerin sokaklarında kosman kutlu olsun! » Ey gönül! Bu duygu sana nerden geldi, bu
çırpınma nedendir?
• Ey gönül kusu, kusların dillerini söyle! Ben, senin kapalı sözlerinin anlamını bilirim!"
• Gönül dedi ki: "Su balçıktan yaratılmıs eve uçup gelmeden önce, is yurdunda, ezel aleminde idim!
• Sonra o is yurdundan, o sanat evinden uça uça, sanatı yaratanın evine geldim!"
953. "Günes nasıldır?" diye soranlara, yüzünü göster;
"Tıpkı böyle!" de!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c. IV, 1826)
• Birisi sana; "Günes nasıldır?" diye sorarsa, ona yüzünü göster de; "Tıpkı böyledir!" de! Eger sana ay´dan bahsederse,
damın üstüne çık, ona seslen;
"Tıpkı böyledir!"de!
• Kim peri kızı görmek isterse, ona yüzünü göster; miskten bahsederse, saçlarını çöz; "Iste böyledir!" de!
• Kim sana; "Acaba ay bulutların içinden nasıl sıyrılır çıkar?" diye sorarsa, kaftanının dügmelerini birer birer, yavasça
çöz, ona kendini göster de; "Tıpkı böyle çıkar!" de!
• Birisi sana; "Acaba Hz. Isa ölüyü nasıl diriltti?" diye sorarsa, dudaklarını uzatıp onun önünde bize bir öpücük ver ve;
"Iste böyle diriltti!" de!
• Kim; "Acaba ask sehidi nasıl olur?" diye sorarsa, ona bizi, bizim canımızı göster ve; "Tıpkı böyle olur!" de!
• "Can bedenden ayrıldıktan sonra nasıl olur da geri gelir ve tekrar bedene girer!" inancını inkar edenlere karsı, gel,
evimize gir de; "Iste böyle olur diye göster!
• Her nerede olursa olsun, bir ask feryadı duyarsanız, Allah hakkı için biliniz ki, o feryad bizim hikayemizdir, bizim
feryadımızdır! "Bizim feryadımız, iste böyledir!" demektir!
• Dostun vuslat sırrını seher rüzgarından baska kimseye açmadım, söylemedim! Seher rüzgarı da, kendi sırrının safası
yüzünden; "Evet" dedi; "Tıpkı böyledir!"
954. Agzımızdaki dil, gönül kapısının halkasıdır!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c.IV, 1821)
• Ask ab-ı hayatını damarlarımıza, iliklerimize dök, akıt; gece karanlıklarında geçen hayatımızı, sabah sarabınının
aynasına, parlaklıgına çevir!
• Ey yeni bir manevî nesenin mayası olan sarap! Sen, benim bedenimde degil de, canımın damarları içinde ak! Gökleri
gösteren bir kadeh ol; her iki cihandan da uzak dur!
• Mademki, ask okları yagdırmak senin adetindir ve aklım da senin avın olmustur, o halde, yay yüksügüne benzeyen
kalbimi parmagına tak da, bu defa okunu canıma nisan al!
• Akıl bekçisi seni ask yolundan alıkoymak isterse, bir kurnazlık et ve bir bahane ile onu basından sav; ondan kaç,
kurtul!
• Kalk, külahını yana eg; gam ve keder tuzaklarından sıçra ve kurtul! Ruhun yanagını öp, sevincin saçlarını tara!
• Kalk, gökyüzüne yüksel; meleklerle tanıs, dost ol! Gerçek sevgilinin kapısına, sıdk duragına gel; o esige bas koy!
• Mademki gönlüne sevgilinin güzel hayali yerlesti, mademki sen de askın tesiri ile eridin, hayale döndün, artık yürü;
git, gönlü ve aklı kendine yurt edin!
• Önünde iki legen var; birinde ates, öbüründe altın dolu! Aklını basına al da, elini ask atesi ile dolu legenin içine sok!
• Musa Kelimullah gibi yap; altın dolu legene bakma! Ask atesini agzına al ve dudagını alev vatanı yap!
• Ey sakî; senin isin gücün, ikiligi def etmektir! Gel; gel de, elime o birlik kadehini, tek kadehi sun; ayrılıgı, aykırılıgı
ortadan kaldır!
• Bu dünya vatanının altı yönü vardır! Orada kıbleler çoktur; tek bir kıble arama! Yürü; sen, yoklukta yuva kur; orada
yönsüzlük, vatansızlık kıble yeridir! Yokluk sırrını anlamaya çalıs!..
• Içinde yasadıgımız zaman, bir eskicidir; hep eskiler alır satar! Sen, orada ölümsüzlük arama; ölümsüz yasayıs
yaylasını, zamanın dısında ara!
• Agzımızdaki dil, gönül kapısının halkasıdır; hep konusup durarak neden kapı halkası olup kalıyorsun? Sus, konusma;
cana kavusmak için kapıyı kır da içeri gir!
955. Feryad, su çok çabuk geçen ömürden feryad!..
Müstefilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün
(c. IV, 1789)
• Ey asıklar, ey asıklar; dünyadan göçme zamanı geldi çattı! Kulagım; "Kervan kalkıyor haberini veren göç davulunun
sesini duyuyor!
• Iste simdi, kervanbası kalkmıs, hersey hazırlanmıs, yükler de develere yüklenmis; "Ey kervan halkı; uyanın, kalkın!
Ne olur ne olmaz, yollar tehlikelerle dolu; bize hakkınızı helal edin!" diyor ! -8
( 8-Sîrazlı Hafız merhum bir gazelinde;
"Sevgiliye giden yolun menzillerinde nasıl dinlenir, nasıl zevk u safaya dalabilirim? Kervanın çanı; ´Yükleri baglayın!´
diye feryad edip durmada!" demistir.)
• Bu hayat yolunda önden arkadan gelen sesler, göç sesleri, kervan sesleridir; develerin boynundaki çan sesleridir!
Bizden evvel göç edenler, ölüp gidenler oldugu gibi, bizden sonra da dünyaya gelenler var; bir çok canlar, mekansızlık
aleminden gelmede, sayılı nefeslerini almaya baslamadalar!
• Ötelerden, yıldızlardan, su bas asagı dönmüs kandillerin ısıklarından, su masmavi gök perdesinin ardından, gizli
seyleri açıga vurmak için dünyanın her tarafından bölük bölük sasılacak insanlar gelmedeler!
• Su dolap gibi dönüp duran gökyüzünden, sana agır bir gaflet uykusu gelip seni bastırmıs; sen, aklını basına al da, su
agır uykudan sakın! Feryad, su çok çabuk geçen ömürden feryad!..
• Ey gönül; sevgiliye dogru git; ey yar, yarin yanında bulun! Ey bekçi, uyanık ol; bekçiler uyumaz!
• Sen, balçıktan yaratılmıs idin, gönül oldun; bilgisizdin akıllandın! Seni bu çesit buraya getiren, yine çekip sürüyerek
seni buradan oraya götürecektir!
956. Dünyada görülen bütün güzelliklerde, her güzel yüzde, O´nun nuru var!
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün
(c. IV, 1809)
• Dün bahçede, sevgilinin hayali, gülün etrafında dolasıp duruyordu. Ona; "Bahçede neden dolasıyorsun? Içeri gir de,
yüzünün nuru ile gönlümü, gönül sırlarımı aydınlat!" dedim!
• Ey yüzünün baharı ile ömrümü tazeleyen, yeserten sevgili! Benim canım da, herkesin canı da, ask tesirine kapılarak
yaptıgım islere hayran oldular, sasırdılar!
• Ey padisahlar padisahı, ey benim sultanım; ey benim sultanımın sultanı! 0 yanık olan canımı ateslere attın, yaktın!
• Yalnız yeryüzündeki insanların degil, gökyüzündeki meleklerin bile canı olan sevgili; ey denizlerdeki balıkların adını
andıkları, tesbih ettikleri essiz varlık! Dünyada görünen bütün güzelliklerde, her güzel yüzde kendinden bir nur, bir iz, bir
tatlılık bulunan güzeller güzeli! 9
(9 Arif-i rabbanî Ibn-i Fariz hazretleri meshur Ta´iyye-i Kübra Kasîdesi´nin 242. beytinde söyle buyurur:
"Her gencin ve her güzel kadının güzelliginde, Hakk´ın, muvakkat bir zaman için verdigı bir güzellik vardır!")
• Her büyük varlıgın, her üstün, her ulu varlıgın ulusu Sen´sin; her peygamberin yol göstericisi, delili Sen´sin! Hem
hüküm yürütürsün, hem adalet sahibisin; hem de benim çaresiz ask derdime Sen çaresin!
• Günesinin parlaklıgı ile su degersiz topragım, su naçiz bedenim gizli bir altın hazinesi oldu; her tarafa uçan
düsüncem, ısıgınla, nurunla kanatlandı!
• Sen´in lütuf kucagında bir çeng gibi nagmelerle doluyum; yavas vur da, tellerim kopmasın!
• Can bahçesine rahmetinin ilkbaharı gelince, dikenler ya güller arasında kayboldu, yahut da bütün dikenlerim gül
halini aldı!
• Beni yokluktan var eden, beni yaratan, her an beni söyletmede! Sonunda da, beni söyleten kerem buyurdu ve bütün
söyledigim sözler, 0 oldu!
957. Ey alemlere rahmet olarak gönderilen aziz Peygamberimiz Efendimiz!
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(Dîvdn-ı Kebîr, IV, 1974)
*Ey gökleri aydınlatan ilahî çerag, ey yeryüzünü nurlandıran Allah´ın rahmeti benim dertli halimi gör, feryadımı,
iniltilerimi dinle, isit!..
*Yüzlerce beladan kaçtım, senin merhametine, inayetine sıgındım! Merhamet elini basıma koy, beni oksa; yahut iyilik
ve ihsan etegini aç, iyilikler saç!..
*Ya benim muradımı ver, isteklerimi kabul buyur, yahut bu murad ve istek duygusundan beni kurtar, bu dünya
duygularını, isteklerini benden al! verdigin lütuf sözlerini yarına bırakmaktan vazgeç, geciktirme; bugün vadini yerine getir!
Ya öyle yap, ya böyle yap!..
*Ey nebîler sultanı! Ya; "Süphe yok ki Biz,.sana apaçık bir fetih vermisizdir "10 kapısını aç da, yüzlerce zevk u safa
gülistanları, yüzlerce nese yaseminleri seyredeyim,
*Yahut; "Senin gögsünü açıp genisletmedik mi?"11 ayetinin ilhamlar tasan memba´ından su, sarap, süt ve bal, bu dört
çesit lütuf, iyilik, ihsan, ask manevî ırmaklarını gönlüme akıt, feyizlerle cosayım!
*Ey Senayî, ey büyük veli; yürü! Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz´in mübarek ruhundan meded, yardım iste;
"Mustafa, alemlere rahmet olarak gönderilmistir!"12
10. Fetih Suresi 48/1.
11.Insirah Suresi 94/1.
12.Enbiya Suresi 21/107.
958. Bir zamanlar beden yoktu; ben, tamamıyla candan ibarettim!
Müfte´ilün, Mefa´ilün, Müfte´ilün, Mefa´ilün
(c. IV, 1822)
• Ey cevrinden, cefasından ahım göklere yükselen sevgili; bu kadar cevr etme! Beni çekemeyen, bana hased eden
kisi, çektiklerimi duyar da sevinir!
• Gönlümü sen aldın; benim sevgilim sensin! isime gücüme parlaklık veren, yoluna koyan sensin; bagım bahçem
sensin, baharım da sensin! Ben, senin için yasıyorum; ben, senin için varım!
• Sen, benim en yakın dostum idin; tuttun benim gece uykularımı çaldın ve bana yeni bir hırsızlık gösterdin! Halbuki,
benim senden baska bir karım yok!
• Sen, benim canımsın; sen, benim dünyamsın, benim gökyüzümün Zühre yıldızısın! Öd agacına benzeyen gönlüme
ates attın, yaktın!
• Bir zamanlar beden yoktu; ben, tamamıyla candan ibaret idim, seninle göklerde beraber idim! 0 zamanlar
birbirimizle konusamıyorduk; ne benim söz söylemem vardı, ne de söz isitmem!
959. Biz, dönüp efendimize gidenlerdeniz!
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Fa´ilat
(Dîvan-ı Kebîr. V, 2129)
• Biz, dönüp yine efendimize, yaratanımıza gidenlerdeniz; hem de tertemiz bir özle! Çünkü biz, O´na isyan edenlerden
degil, emirlerine boyun egenlerdeniz!
• Efendimiz ne diye bizi satın almaya kalkısır? Zaten biz, kendimizi O´na satmısız!
• Acıkan kisi fazla yerse, mide fesadına ugrar! Fakat biz, O´nun bakıslarına acıkmısız!
• Sen ölüp gidince, toprak altına atılınca, ebediyyen zayi olup gideriz sanırsın! Halbuki bizler, vade verdigi yerde
O´nunla tekrar bulusacagız!
960. Ey canıma can katan! Perdeyi kaldır; Sen´i görmek istiyorum!
Fa´ilatün, Fa-ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c.IV, 1963)
• Ey benim canıma can katan hayatım; perdeyi kaldır! Ey benim gamıma, ke-derime ortak olan, nerde olursam
olayım, daima benimle beraber bulunan Rabbim! Ey geceleri bana dost olan sevgili!
• Ey vakitli vakitsiz benim yalvarıslanmı yakanslarımı duyan, ey varlıgımın bütün zerrelerine sevgi atesi salan Rabbim!
• Sen, bütün sekillerden münezzehsin, berîsin; canlardan bile temizsin! Suretin, seklin yok! Fakat, benim bütün
sekillerimin mıknatısısın; bütün varlı-gım Sana dogru kosmada, Sen´de yok olmadadır!
• Bu gece. kimselerin gelmedigi tenha gecelerden biridir! Benim kimsesizli-gime acı, lütf et ve gel; gel de, bu tenha
gecede Sana sevda defterimi okuya-yım, seni ne kadar çok sevdigimi uzun uzun anlatayım!
961. îçimde, ölümden baska devası olmayan bir dert var!´3
Müstef´ilün, Fe´ulün, Müstefiliin, Fe´ülün

• Git; basını yastıga koy, beni yaln z bırak! Geceleri dolasıp duran, yanmıs yakılmıs müpteladan v .´?.geç!
• Biz, geceleri, yapayı ´nız, sabahlaı ı kadar sevda dalgaları arasında çırpımr dururuz! îstersen, pd bıa bagısla; istc sen,
hicranınla bize cefa et!
13 Hz. Mcvlana´nın öl´ nı ^iiseginde söyledigi .ın siiri; oglu Sultan Veled´e hitap ediyor!
• Sen benden kaç ki, sen de benim gibi dertlere düsmeyesin! Sen, dert ) lunu terk et de, kurtulus yolunu seç!
• Biz, gam kösesinde gözyasları dökerek sürünmekte, inlemekteyiz; isters gel, gözyaslarımızla yüz yerde degirmen
kur!
• Bizim, kalbi kara tas gibi sert, merhametsiz bir sevgilimiz var! 0, asıkları dürür de, kimse ona kanının bahasını
sormaz!
• Güzeller padisahı için, ahde vefa etmek gerekmez! Ey yüzü sararmıs as sen, sabr ederek ahdine vefa göster!
• tçimde, ölümden baska devası olmayan bir dert vardır! Ben, nasıl olur ı "Gel bu derde deva kıl!" diyebilirim?
• Dün gece rüyamda, ask mahallesinde bir ihtiyar gördüm; "Bizim tarafa gel!" diye eliyle bana isaret etti!
• Eger hakikat yolunda bir ejderha varsa, zümrüt gibi de bir ask vardır! îç o ask zümrüdünün saçtıgı ısıklarla ejderhayı
def et!
• Artık yetisir; birseylerden bahsetme! Çünkü ben, kendimde degilim! Eger senin hünerin varsa, Ebu-Alî Sîna´nın
tarihini söyle, Ebu´1-ala Mu´arra´nın ögütlerinden bahset!
962. Biz, orucumuzu gök sofrası ile açarız!
Mef´ulü, Mefa´îlü, Mefa´îlü, Fe´ülün
(c. IV, 1892)
• Her aksam sofra kurmak nasıl adetse, bizde de ey sevgili, orucumuzu senin güzel hayalinle açmak adetimiz
olmustur!
• Senin hayalinle, seni düsünerek oruç bozanlara, lütfedersin, yüzlerce ihsanlarda bulunursun! Bu, Hz. Isa´nın
yukarılardan gök sofrası indirmesi gibi olur !
• Gönlün gıdası senin ask mutfagından olunca, yer sofrasından el çekerek uzakta durmak gerektir!
• Gıda olarak bize, o gönül atesinden hep ab-ı hayatlar sunulur! Biz, gönül atesinin üzerinde hos kokulu ladin yagı gibi
sevinerek yanarız ve etrafa güzel kokular yayarız !
• Topraktan dogup tekrar topragın içine girerek çürümek, hayvan isidir! Bu is, gönlün ve canın isi degildir!
963. Akıllılar ve asıklar
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilün
(c.IV, 1957)
• Akıllı kisi, her zaman kendini göstermek sevdasındadır; herkesin kendisini tanımasını, sevmesini arzu eder! Halbuki
Hakk asıgı, her zaman kendinden geçmek, deli divane olmak ister!
• Akıllılar, kendilerini sevdikleri için, ask denizine batmak istemezler! Asıkların isi gücü ise, sevda denizine batıp yok
olmaktır!
• Akıllılara rahat, rahata ermekten gelir; asıklarsa, rahata kavusmaktan utanırlar!
• Asık, nerede olursa olsun, herkesten uzak ve manen sevgilisi ile beraberdir; halk içinde ve halktan ayrı kalması,
tıpkı zeytin yagı ile suyun bir arada kalmasına benzer!
• Asıklara ögüt vermeye kalkmak, sevdaya mashara olmaktan baska bir sey degildir!
• Ask, misk gibi kokar; onun için gizli kalmaz, belli olur!
• Ask, agaç gibidir; asıklar da, agacın gölgeleridir! Gölge gerçi agaçtan uzak düsse de, yine orada kalmak gerektir!
• Bir çocuk, çocuk yasta akıllı olursa, akıllılar gibi davranırsa, o çocuk yaslanmıs sayılır; yaslı adam da asık olursa, ask
makamına yükselirse, o kisi delikanlı olur!
• (Ey Tebrizli Sems!) Senin askına karsı kendini alçaltan kimse, askın gibi yücelir, sereflenir!
964. Senin askın bir deniz, gönlümse bir balık!
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c. IV, 1968)
• Ey gönül verdigim essiz ve yüce varlık; askına düsmüsüm, sevdana kapılmısım! Sen´in askın bir deniz, gönlümse bir
balık! Bu sebeple, bir an Sen´den ayrı düssem yasayamam!
• Balıklar, suyun dısında bir an bile yasayamazlar! Asıklar da, gönül kaptırdıkları sevgilinin ayrılıgına sabredemezler!
• Balıgın canı sudur; balık, canından ayrı düsmeye sabredebilir mi? Can; sabredilemezse, canın canına nasıl
sabredilebilir?
• Sen´siz bana iki dünya da zindan kesilir; Sen´den ayrı olunca, ab-ı bile içsem bana dokunur, zarar verir!
• Çesitli güzelliklerle süslenmis su dünya evinde görülen bütün güzel Sen´in güzelliginin kırpıntıları var! Fakat, hiç biri,
Sen´in yerini tutmuyor Sekil, iz nerededir; sekilsiz olan, sekilden münezzeh olan güzeller güzeli nerededir?
965. Bedenin, bu dünyadandır;gönlün de, o dünyadandır!
Fe´ulün, Fe´ulün, Fe´ulün,
(c. IV, 2089)
• Bedenin, bu dünyadandır; gönlün de, o dünyadandır! Bedenin dostu heva, heves, sehvet, hiddettir; gönlün dostu da
Hakk´tır!
• Senin gönlün, bu dünyada gariptir; onun da derdi, gamı gariptir! îkisi de ne su yeryüzündendir, ne de
gökyüzündendir!
• Eger sen canın ve aklın dostu isen, hakiki dosta ulastın, canını kurtardın demektir!
• Fakat, canın ve aklın dostu degil de bedenin, heva ve hevesin dostu isen, su yeryüzünde kalmaya mahkumsun!
• Fakat, beklenmedik bir zamanda ansızın bir inayet, bir yardım, bir cezbe gelirse, o zaman yeryüzünde kalmaktan
kurtulursun! Iste ben, ansızın gelen bu cezbenin kuluyum, kölesiyim!
• Çünkü, Hakk´ın bir cezbesi, yani kulu kendine çekisi, yüzlerce çalısıp çabalamalardan degerlidir! Herseyin üstünde
olan, izi olmayanın nisanlar, belgeler, izler ne isine yarar?
• Sen nisanı, izi, belgeyi köpük say; nisansız, izsiz olanı, kendini göstermeyeni deniz gibi gör! Nisan ve iz, sözle
anlatısa benzer; nisansız ve izsiz olan da, apaçık görülmektedir!
• Günesin arpa büyüklügünde bir ısıgı belirse, gökyüzünde, samanyolunda dönüp duran sayısız yıldızı siler süpürür!
Yani, ilahî nurdan küçük bir ısın parlarsa, herseyi alır götürür!
• Sus; sus ki, sususta yüzlerce dil, yüzlerce anlatıs vardır!
966. Aslında can vermek, cana kavusmaktır!
Müstef´ilün, Fe´ülün, Müstefilün, Fe´ulün
(c. IV, 2037)
• Canı Sen alınca, ölüm, seker gibidir; tatlı can, Sen´inle beraber olunca, ölüm bize tatlı candan da tatlı gelir!
• Ölmek, bu dünyaya mahsustur; yani, bu dünyada ölüm vardır! Öteki dünyada ölüm yoktur, dogmak vardır!
• Topraktan yaratılmıs su bedeni bırak da, can ol; öteki dünyaya oynaya oynaya git! Ölüm, burada bize acı görünür,
kötü görünür fakat, gerçekte degildir; sen, ölümden korkma!
• Ey can; ölümden ne diye korkalım, kaçalım? Aslında can vermek candır ,cana kavusmaktır! Madenden niçin
kaçalım; ölüm, altın madenidir!
• Hakk seni çagırınca, kendine dogru çekince o emre uyup gitmek, cennet gibidir; ölmek ise, kevsere benzer!
• Eger iman sahibi isen, tatlı isen, ölümün de eminliktir, hosluktur; eger kafirsen, acı isen, ölümün de acıdır, kötüdür!
• Ölüm, bir aynadır; güzelligin oraya vurur, akseder, orada görünür! seni sana gösterince de; "Ölmek, çok hos bir
seydir!" der!
967. Kesretten (=çokluktan) kurtul, vahdete (=birlige) ulas;
yükseldikçe daha çok yükselmeye, daha ötelere gitmeye çalıs!
Mef´ülü, Mefa´îlün, Mef´ulü, Mefa´îlün
(c.IV, 1876)
• Ey Hakk asıgı! Kesret (çokluk) aleminden kurtul, mekansızlık alemine git, vahdete ulas! Böylece, iki görmekten halas
ol ve ikilik inancını tasıyan bası kes, imansız kisinin boynuna tak!
• Sen sonsuzlugun mesti olunca, ezel kılıcını eline al ve yigit bir Türk gibi varlık Hintlisini bozguna ugrat!
• Su hayvana bak; bası yerdedir! Evet; otlamakla mesguldür! Sen, hayvan degilsin; Adem soyundansın! Basını
göklere kaldır!
• Hz. Adem´in medresesinde Hakk´a mahrem olunca, gökyüzünün en üst kürsüsüne otur, ilahî isimlerden ders al!
• Eger Hakk yolunda sefere çıkmak istiyorsan, mana atına bin, yüksel; yücelere çık!
• Hakikate susamıs kisilerden ol! Çünkü onlar, suya kanmazlar; yükseldikçe daha çok yükselmek isterler!
• Mecnun gibi Hakk ugrunda savasa giris! 0 zaman ask sana der ki: "Akıldan yüz çevir; onu bırak, def olup gitsin!"
• Sen, hem yakıcı ates ol, hem ham iken pis, hem de yan yakıl!.. Hem mest olup kendinden geç, hem de sarap ol!..
• Hem mahrem ol, hem sır ol; hem sohbet arkadası ol, bizimle beraber ol, hem de bizim kullugumuzu yerine getir!
968. Ey bütün insanların yöneldigi kıble!
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün
(c. IV, 1798)
• Ey sevgili, ey sevgili; ey insafı olmayan sevgili! Ey gönlümü alan, ey bana mahrem olan, gamımı paylasan dilber!
• Ey yeryüzünde bana ay, ey gece yarısında seher olan sevgili! Ey tehlike anında benim siperim, ey benim sekerler
yagdıran bulutum!
• Ey yüzünün nuru ile gece yolcularına mesale olan, ey Hakk´a gönlünü kaptırmıs ask delilerine zincir kesilen, ey bütün
insanların yöneldigi kıble, ey benim ask yollarında kervanbasım olan sevgili!
• Sen, nasıl bir sevgilisin, anlıyamıyorum! Hem yol kesersin, hem yol gösterirsin;´hem aysın, hem müsteri yıldızısın;
hem bu dünyaya aitsin, hem öteki dünyaya; hem benim gizli hazinemsin, hem de meydandasın!
• Hem dünya zindanında benim en yakın dostumsun, hem bana gülümseyen devletim, mutlulugumsun! Allah´a yemin
ederim ki, bu söylediklerimin yüz mislisin; çok fazla övülmeye, medh ü senaya layıksın!
969. Hersey sana; "Benim gibi ol!" demektedir!
Müstef´ilün, Fe´ulün, Müstef´ilün, Fe´ulün
(c. IV, 2041)
• Ask ugrunda pervane, atese atıldı! Alevler içinde kanat çırpıyor, yanıp yakılıyor da; "Sen de böyle ol!" diyordu!
• Yagı konmus, fitili tutusturulmus kandil, kırık boynu ile hem yanıyor hemde yavas yavas, yumusak yumusak; "Sen
de böyle ol!" diyordu!
• Mum hem yanıyor, hem de aglıyordu; kendini atese, ızdıraba vermisti fakat gözyaslarını dökerken etrafa ısık saçıyor
ve bana da; "Benim gibi de böyle yan yakıl, böyle eri!" demekte idi!
• Mum; "Bu dünyada kazanç elde etmek, yararlanmak için altınlar, gümüsler saçsan, bunlar sana ne fayda saglar?
Manevî kar elde etmek istiyorsan benim gibi yanmaya, erimeye bak!" diye söyleniyordu!
• Derya, etegini incilerle doldurmus, bas köseye çekilip kurulmus, içindeki incileri belli etmemek için kendisini acı
göstermeye kalkısıyor ve bana; "Gösteristen kaçın; sen de benim gibi ol!" demek istiyordu!
• Bahçede bulunan gül, yüzünü yanagını tozlardan, kirlerden arındırmıs gömlegini yırtmıs, gülüyor; dikenleri verdigi
acılara, kederlere sabrediyor ! Adeta; "Ey insanoglu; sen de benim gibi ol!" diyordu!
• Hz. Adem, tam kırk yıl özürler getirdi, günahının bagıslanması için yas tutup agladı! 0 da çocuklarına; "Siz de
babanız gibi olun!" diyordu!
• Sus, sabr et! Dagdaki su kayaya bak da, ibret al! 0 bile hiç birsey söylemiyor; o bile susmakta! Fakat, aglamakta!
Adeta; "Ey insanoglu; sus, agla!" demek istemekte!
970. Ne olurdu, su agzımdaki dilim konusmasaydı da, gönlüm konussaydı!
Müfte´ilün, Mefa´ilün, Müfte´ilün, Mefa´ilün
(c.IV, 1817)
• Gönlüme cefa etme! Cefa edersen, vah gönlüme; vah gönlüme, vah gönlüme!..
• Gönlümü hırpalarsan, üzersen, düsmanım sevinir ama, o zaman da ya senin gönlün, ya benim gönlüm incinir!
• Hayran ve mecnun gönlüm, elsiz ayaksız gönlüm, haline bakmıyor, seher vakitlerinde her tarafta dolasıp duruyor!
• Yanık ve zayıf gönlüm, senin sevgi incini elde etmek için geldi, ask denizinin kıyısına çadır kurdu!
• Gönlüm, bazan kebap gibi kavrulur, kokusu cihana yayılır; bazan da bir rebap olur ve "a-la-la" diye sesler çıkarır!
• Parçalanıp inleyen, nefisle savas safına giren gönlüm, simdi de, Kaf Dagı´nda Zümrüd-ü Anka´nın pesindedir!
• Gönül çocugum, gece dadısından süt ememiyor! Çünkü gece dadısı, gögsünü simsiyah yapmıs, görünmez olmus!
• Hz. Musa, büyük ve yalçın bir kayadan ırmak gibi bir su akıtmıstı! Benim ı de mermer gibi olan gönlümün
kaynagından Hakk´ın hikmet ırmagı akmaya basladı!
• Hz. Meryem´in îsa´sı göge çıktı da, esegi asagıda kaldı! Benim de su bedenim, gölge varlıgım yeryüzünde kaldı da,
gönlüm göklere, ötelere yükseldi!
• Sus; artık söyleme! Çünkü su agzımızdaki dilin söyledikleri, gönüle, cana perde olmadadır! Keske su yarım yamalak
konusan dilim gönlümün sırlarına vakıf olmasaydı da, gönlüm konussaydı!
971. Hakk asıgının kanı, gözyası oldu!
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(Dîvan-l Kebîr, c. IV, 1940)
• Ey Hakk asıklarının canı! Ay senin askınla oynamaya, Zühre def çalmaya koyulmus! Sanki, sana karsı duydugumuz
sevgiyi, oynayarak, çalarak aleme yayıyorlar!
• Ask okunun açtıgı yaradan, nice bagrı yaralı, nice avlanmıs hasta var! Faka ortada ne ok görünüyor, ne de yay!
• Asıgın kanı gözyası olmus da, gözyaslarından yesillikler bitmis ve yesilliklere de gül yüzünün aksi vurmus, her taraf
güllük gülistanlık olmus!
• Kıs gibi soguk ayrılık, yolları kesmis, baglamıstı! Bu yüzden, bagın bahçen çiçekleri, yer zindanında hapsolup
kalmıslardı!
• Baharın adaleti ile yol emin olunca, soguklar gidip yol açılınca, yesillikler, ellerinde yalın kılıçlarla göründü; gonca da,
eline mızragını almıs, çıkageldi!
• Kalk, dısarı çık; baga bahçeye gel! Onlar, uzak yoldan geldiler! Kalk! Binek atın var; ona bin ve kırlara sür,
gülistanlara sür! Uzak yoldan gelenler karsılanır!..
• Yesillikler ve çiçekler, yol yüklerini baglayıp yokluk aleminden geldiler; denizlere ulastılar, denizlerden göklere
yükseldiler!
• Burç burç bütün gökleri dolastılar; her yıldızdan bir fayda, bir hüner elde ettiler ve nihayet, yagmur halinde toprak
alemine düstüler!
• Su ve sıcaklık, her an, onlara gökyüzünden yardım etmektedir! Onlar, birkaç gün su yeryüzünde misafir olarak
kalacaklar, sonra geldikleri yere dönüp gideceklerdir! Bu, hep böyle sürüp gider!..
• Bu misafirlere rüzgarlar, basları üstünde sofralar tasırlar; seher yeli de, elinde kaselerle gelir, ikramda bulunur!
Sofraya oturacaklardan baskalarının görmemeleri için, bu yemek kaplarının üstlerinde kapaklar vardır!..
• Can ehlinden, gönül ehlinden baskalarına kapalı olan bu tabakların içindeki yemekleri herkes merak eder; "Bu
tabaklarda ne var?" diye sorarlar! Soranlara, hal dili ile derler ki:
• "Eger herkes bu sırlara mahrem olsaydı, tabagın örtülmesine ne lüzum vardı? Herkes bilirdi ki, can gıdası, can gibi
gizlidir; ten gıdası, beden gıdası da, ekmek gibi meydandadır!"
972. Güller, senin yüzünden gömleklerini yırtmıslar, dallar, senin lutfunla tomurcuklarla dolmus, meyvelere gebe
kalmıslar!
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün
(c. IV,1786)
• Sen, benim canımsın; canımın içinde, gönül evimde hırsızlar gibi sessizce gezip dolasmadasın! Ey bagımın bahçemin
aydınlıgı! Sen, benim salına salına yürüyen bir selvimsin!
• Mademki gidiyorsun, bensiz gitme! Ey canımın canı; ben, senin bedenin degil miyim? Beni bırakıp bedensiz gitme!
Ey parıl parıl parlayan ısıgım; benim gözümden çıkma, ayrılma; sen, benim gözümün nuru degil misin?
• Sen, benim bası dönmüs canıma dilberler gibi sevgi ile bakarsan, ben, kabıma sıgamam ve yedi kat gögü de
yırtarım, yedi denizi de asarım!
• Beni aldın, bassız ayaksız bir hale getirdin; uykudan, yeme ve içmeden vazgeçirdin! Ey benim Yusufum; mest bir
halde gülerek içeri gir!
• Lutfunla kendimden geçtim, maddî varlıgımdan kurtuldum; can gibi oldum! Ey varlıgı gözlerden silinen, ey varlıgı
gönlümde gizlenen güzeller güzeli!
• Ey gözleri ile nergisi mest eden güzel; güller, senin yüzünden gömleklerini yırtmıslar, dallar, senin lütfunla
tomurcuklarla dolmus, meyvelere gebe kalmıslar! Ey benim ucu bucagı bulunmayan bagım bahçem!..
973. Iki kerpiç parçası alırsın da, birinden Veysî, birinden Ramin yaparsın!
Mef´ülü, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c. IV, 1932)
• Ey aklın ve tatlı canın düsmanı, ey Hz. Musa´nın nuru ve Tur-ı Sînası!
• Senin nisanını, izini, nasıl oldugunu anlatmak için canda kudret, cesaret yoktur!
• Sensiz olan her zevk, ham incir surubudur, ejderha sokmasıdır!
• Balçıktan yapılmıs iki kerpiç parçası alırsın da, birinden Veysî yaparsın birinden Ramin.
971. Hakk asıgının kanı, gözyası oldu!
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(Dîvan-l Kebîr, c. IV, 1940)
• Ey Hakk asıklarının canı! Ay senin askınla oynamaya, Zühre def çalmaya koyulmus! Sanki, sana karsı duydugumuz
sevgiyi, oynayarak, çalarak aleme yayıyorlar!
• Ask okunun açtıgı yaradan, nice bagrı yaralı, nice avlanmıs hasta var! Faka ortada ne ok görünüyor, ne de yay!
• Asıgın kanı gözyası olmus da, gözyaslarından yesillikler bitmis ve yesilliklere de gül yüzünün aksi vurmus, her taraf
güllük gülistanlık olmus!
&

armi
Wed 27 January 2010, 05:10 pm GMT +0200
• Hiç aglamayan, merhametsiz gönlü, gel de sevgilide ara! Hiç solup sararmayan dökülüp saçılmayan gülü de, o
baharda ara!
• Askın verdigi kararsızlıktan hoslanmayan, huzur arayan adam soguk bir adamdır. Sen, sabır, karar nedir bilmeyen
mest olmus asıgın canını ara!
• Çeragın yoksa, ondan çerag iste! Sarabın yoksa, ondan sarap iste, sarap ara!
• Dün gece kendimden geçtim de bir suç isledimse; zavallı aklımın o güzel yüzden iste, o gül renkli yanaklarda ara!
1106. Ey neseli gönül! Söyle, söyle!
Fa´lü, Fe´ulün, Fa´lü, Fe´ulün
(c. V. 2246)
• Ey yigitlerin bası! Söyle, söyle! Ey meydanın padisahı! Söyle, söyle!
• Ey ölümsüz ay, ey sakîlik eden padisah, ey hakîkatleri bilenin canı! Söyle, söyle!
• Sen herkesin kıblesisin. Sen muma ısıksın. Asıkların hikayelerini söyle, söyle!
• Ey bastanbasa kurnazlık olan varlık, ey mest olanların sakîsi! Gül bahçesinin sırlarından söyle, söyle!
• Sen her seyi bilirsin, hem de bastan basa cansın. Sen dîvanın basısın, söyle, söyle!
• Sen ab-ı hayatsın, seker kamısısın. Sevgiliye ait nükteleri söyle, söyle!
• Gamlanmazsın, öfkelenmezsin, ey neseli gönül! Söyle, söyle!
• 0 saf sarabı, o büyük kadehi sun, gülerek söyle, söyle!
• Ey rebab çalan dost! Her neyi bulursan, her neyi biliyorsan iman hürmetine söyle, söyle!
• Sen ne kavga edersin, ne de kaçarsın. Söyleyeceklerinin sonu da olmasa, bası da olmasa söyle, söyle!
1107. Ben, senin gönlüne asık oldum.
Fe´ilün, Fe´ilün, Fe´ilün, Fe´ilün
(c. V. 2252)
• Ben senin gönlüne asık oldum. Senin oturdugun mahallede ev tuttum.
• Ilkbahar geldi. Nefsinle bütün dünya yeserdi. Senden bir emri kabul eder her sey gönle de, cana da kıble oldu.
• Akıl da, fikir de senin deli divanen oldu. Sana ibadet eden kisi, benlikten af dünya islerinden de vazgeçti.
• Gök kuslarının, meleklerin senin yüzünden kanatları baglı, daha ötelere uçamıyorlar. Her akıllı can, sana akıl
erdiremez.
• Can; "Bogazlayasın da dirileyim." diye deve gibi boynunu sana uzatmadadır.
• Canın her müskülü seninle çözüldü. Ama, dünyada çözülmesi gereken bir müskülün olarak, yalnız ben kaldım.
• Senin ay gibi olan yüzünün ısıgı ile bizim gecemiz, gündüzden daha aydınlıktır.
• Geceleyin develer, senin kondugun yere, seni bir an önce götürmek için rehvan olarak yürürler.
1108. Hz. Yusuf güzelligini, gömlegi de kokusunu ondan almıslardır.
Fe´ilatün, Fe´ilatün, , Fe´ilün
(c. V. 2218)
• Hepsi de yediler, içtiler, gittiler. Bir ben kaldım, bir de sen! Beni buldun, artık her ham kisinin sohbetini arama!
• Canın bütün yesilligi, gençligi, gönül devletindendir. Aklını basına al da, sen de yesillik gibi, sögüt agacı gibi, ırmagın
kıyısında kal!
• Gönül evi, güzel ay yüzlülerle doludur. Bunların bir kısmı, Züleyha yüzlü, bir kısmı da Yusuf yüzlüdürler.
• Ey ask! Ben de senin kulunum, sen pek güzelsin, iyi huylusun. Senin yüzün de güzel, huyun da!
• Sen, meclisin nesesisin, heyecanısın. Herkesin ab-ı hayatısın. Senin yüzünden herkes asagı duygulara, bogaza
düskünlügü unutmus, bastan basa gönül halini almıstır.
• Ey gönül Senin gözün benim gözümden daha keskin. Bana söyler misin? Su sokak basında duran, yüzü günes gibi,
ay gibi parlak olan kimdir?
• Yoksa o, ask mıdır? 0, zaten insana benzemiyor. Padisahlar bile onun kapısında köle olmuslardır.
• Günes de, gök de ondan parıltı çalmıslar, Hz. Yusuf güzelligini, gömlegi de kokusunu ondan almıslardır.
1109. Sen bizim dileksiz mi olmamızı istiyorsun?
Müfte´ilün, Fa´ilat, Müfte´ilün, Fa´ilat
(c. V. 2245)
• Ey ay ısıgı çalgıcısı! Gel de havalarda dolasırken su dünyada neler gördüysen, neler duyduysan onları bir bir söyle;
korkma biz yabancı degiliz.
• Ey bizim padisahımız, ey bizim zevk alemimiz! Bizim canımızın içinde ne gördüysen söyle!
• Ey sevgilinin nergis gözleri! Allah size yar olsun, Allah sizi korusun. Dün gece onun gül bahçesinden neler derdin,
nasıl güller devsirdin, söyle!
• Ey benim elimden mest gönlüm gibi kaçıp kurtulan, ey her seyi oldugu gibi gören, bilen! Gördüklerinden neler
begendin, seçtin; onları söyle!
• Bayram gelir, geçer, fakat senin bayramın ebedî olarak kalır. Kimseye yardımı dokunmayan su fanî felegin
cazibesinden kendini nasıl kurtardın; onu söyle!
• Ey seker gibi tatlı sevgili! Ben can seker kamıslıgında yolumu kaybettim boguldum. Sen can seker kamıslıgında neler
tattın; onu söyle!
• Beni serap sola çekiyor, gönül de saga. Sevinerek yürü, git! Çünkü bu çesitli yönlerden çekilmek, sevgi alametleridir,
bu da hos bir seydir. Peki ama ey zavallı! Sen hayatında neler çektin, onu söyle!
• Meyhanecimizin coskunlugu, münacatımızın nuru olan güzel! Dilek perdelerimizi sen yırttın. Niçin yırttın söyle? Bizim
dileksiz mi olmamızı istiyorsun söyle!
• Gökyüzündeki ay, bulutlar arasına girer, kararır. Isıkları zayıflar. Ey bulutlarla gizlenmeyen, ey bulutlardan uzak olan
"can ay"ı; sen bir seyler söyle!
• Gölgen daimî olsun, ay´ın da daima parlasın dursun. Felek de sana kul köle olsun, neden korktun, ürktün, söyle!
• Ask, dün gece, bana dedi ki; "Nasıl oldu da, bana asık oldun?" Ona dedim ki: "Nasılı, nedeni bırak da, ne sekilde
gönlünü çaldıgını söyle!"
• Ben nefsi ile savasan kisiydim, akıllıydım, zahittim. Ey zahitlik, ey takva Neden kus gibi uçup gittiniz? Onu söyle!
1111. Ben, onun eliyle kırılmaktan sikayetçi degilim.
Mefa´îlün, Fe´ilatün, Mefa´îlün, Fa´ilün
(c. V. 2250)
• Insafsız ve imansız ask, gece yarısı beni yakaladı. Damdan beni bin kere odaya çekti, aldı. Sonra beni odadan aldı,
köyün dısına çıkardı.
• 0 beni gece gafıl avladı. Öyle vakitsiz, öyle ansızın geldi ki, neye ugradıgımı anlayamadım. Bir testinin kulagını tutar
gibi kulagımı sıkıca tuttu.
• Zaten, ben ona bir testi gibi teslim olmusum. 0 bigane isterse doldurur. Testi, sucunun esiridir. Ondan nasıl
kaçabilir?
• Sucunun canı isterse, taslar atar, testiyi kırar. Sahibi odur. Her sey onun elindedir. Fakat, ben onun testisi oldugum
için memnunum. Ben onun eliyle kınlmaktan sikayetçi degilim. Bilakis seviniyorum. Beni zevkle, sevkle yenı-den
yapmasından da memnunum.
• Testi, ırmagın içinde çalkalanmak, dalgalar yutmak, hevesiyle, binlerce canla, binlerce gönülle, iki kulagını da ırmaga
teslim etmistir.
1112. Rum da, Türk de kıyamete kadar senin sofranda yesinler, içsinler.
Müfte´ilün, Fa´ilat, Müfte´ilün, Fa´ilat
(c. V. 2244)
• Ben, senin gülen dudaklarına doymam, doyamam. 0 senin güler dudaklarına, dislerine binlerce aferin.
• Ey ogul, hiç kimse kendi canına doyar mı? Sen, benim canımsın. Çünki senin canınla benim canım, birdir.
• Susuzum, içtikçe içiyorum, kanmıyorum. Benim ölümüm de sudandır, diriligim de sudandır. Sen suyunu devrettir,
döndür! Ben senin suyu döndürüsünün kuluyum, kölesiyim.
• Bana peskes çekiyorsun, armagan sunuyorsun. Sen armagan olarak bana kendini sun da, ben senin gömleginden
bas çıkarayım.
• Iki elim de yoruldu, isten güçten kaldı. Ama zaten ellerim benim degil, senindir. Senin nefesin, senin hikayen
olmadıkça, benim elim ne ise yarar?
• Senin askın; "Ey dost!" dedi. "Bizim evimize gir de, hiçbir hırsız evimize girmeyi düsünmesin."
• Ben de ona dedim ki: "Ey ayagı ugurlu ask! ´Senin kapının bekçisi benden incinmesin.´ diye ben bu kapıya halka
olurum."
• Bu sözüme ask su cevabı verdi: "Bilirim, sen halka gibi kapının üstündesin, hem de gönlümün içindesin. Sen hem
dıstasın, hem içtesin. îki vatan da senin yerin yurdun, malın, mülkün."
• Sus artık, söyleme, yeter! Rum da, Türk de kıyamete kadar senin yesinler, içsinler.
1113. Seni dertlerle, belalarla imtihan edisim, seni sevmedigimden ötürü degildir; senin olgunlasman içindir.
Fa´ilatün, Mefa´îlün, Fa´ilatün, Mefa´îlün
(c. V. 2259)
• Çabuk ol, vefakarlık davulunu çal, çünkü senin bekledigin günler geldi. Erguvan çiçeklerin açıldı. Haydi sen de
erguvan renkli sarabı sun!
• Senin bagının tatlı üzümlerinden sıkıp sıra çıkaralım. Genç taze agaçlarından meyveler toplayıp, dagıtalım.
• Canı, aklı, lütuf ve kerem sofrasından kovma! Bir iki sinek, sofrasından ne yiyebilir? Onların yemeleri ile sofrandan
ne eksilir?
• Bütün insanların dünya mallarına karsı duydukları hırs, tama´, senin harmanından ancak bir arpa tanesi
degerindedir. Senin mana cihanına nispetle dünya ve ahiret iki küçük köyden ibaret!
• Günes, bütün gün ısık kılıcını çekip vursa, yine de senin kılıcının korkusundan erir, zerreden daha küçük bir hale
gelir, daha da görünmez olur.
• Göklerin canı senin arkanda, yere kapanıp yeri öpünce, yer kanatlanır ama, o, hangi kanatlarla senin göklerine
dogru uçabilir?
• Kanadı kırılmıs bir halde ortada kalır. Kendisine senden armagan olarak bir kanat gelsin, uçsun diye bekler durur.
• Benim feryadım ne gece, ne de seher vaktinde sana ulasabildi. Senin gece bekçisinin korkusundan feryadlarım atesli
bir hale gelemedi.
• Halbuki bana vaatlerde bulunmustun, yeminler etmistin, sana dualar ederken, yalvarırken, yakarırken göklere
çıkmam için merdivenler gelmeyecek miydi?
• 0 nergis gözlerle kuluna baktıgın zaman, onun canı mekan aleminden uça da, senin mekansızlık alemine varır.
• Sen de onu oksarsın da, "Ey kendini hüzünlere kaptıran! Bundan sonra ne gam çek, ne de elem! Çünkü gökler bile
senin coskunlugundan, feryadından costu, feryad etti." dersin.
• Sana merhamet etmede, oksamada anandan, babandan daha ileriyim. San; onlardan daha fazla acırım. Seni
belalarla, dertlerle imtihan edisim, seni sevmedigimden ötürü degildir. Senin olgunlasman, piskinlesmen içindir.
• Sana baglar, bahçeler, cennetler hazırlarım. Dertlerine deva veririm. Sana su sislerle, dumanlarla gökyüzünden daha
güzel, yepyeni bir gökyüzü hazırlarım.
• Ey güzelim, sana söylenecek sözlerin hepsini söyledim. Ama, sözün aslın söylemedim. Çünkü, senin sırrını, senin
kendi agzından duyup isitmeleri daha iyi olacak.
1114. Onun yüzünün güzelligi karsısında tövbem de, günahım da yandı gitti.
Müfte´ilün,Mefa´ilün,Müfte´ilün,Mefa´ilün
(c.V.2147)
•Seni böyle her an onun tarafına dogru çeken sey nedir; amber mi? Hayır! mı? Hayır! Beni çeken onun kokusudur,
onun kokusu!
• Çok kıymetli paha biçilmez bir zincir var. 0 bütün tövbelere düsmandır. Bana tövbeyi bozdurdu. Ben kim oluyorum
da tövbe ediyorum. Tas atan o, kırılan testi de onun testisi.
• 0, pek çok tövbeleri bozdurur. Böyle güzele karsı, insan nasıl tövbe edebilir? Perdeler yırtmak, gönüller kapmak,
onun huyudur, onun huyudur.
• Tövbem onun içindir. Tövbeyi bozduran da onun sevgisidir. Onun yüzünün güzelligi karsısında, tövbem de, günahım
da yandı gitti.
• Akıl ve can agacının dalları yoktur. Ancak onun bagında bulunur. Ab-ı hayat suyu yoktur. Ancak onun ırmagında
bulunur.
• Ask da, sarapla neselenmek de ondandır. Her taraftan, her yerden onun askının sesi gelmededir.
• Kendini begenen kimse, kabak gibi büyür, yukarılara tırmanır. Ama insan, kendi varlıgından bosalmadıkça onun
kabagı (yani bası) irfanla dolmaz.
• Yere düsen, kısalan, uzayan gölge, gölgenin yerde sürünmesi, bir seyler arayıp durması, hep can günesinin
yüzündendir.
• Aslında, gölge de odur, nur da. Derlenip toplanan, uzayıp giden de odur. Nur, onun yüzünün aksindendir. Gölge de
onun saçlarındandır.
• Ey can günesi, ey can ay´ı! Açıkça perdeleri yırt da, gökler de yedi kat per-desini yırtsın.
• Ey varlıgına karsı benim de, benligin de, senligin de yok olup gittigi güzel! Benim koynum da, varlıgım da, senden
baska ne varsa, onların hepsi bana perdedir.
1115. Ruhanî doguslarda ana rahmi olur mu?
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c. V. 2207)
• Askın özündeki Islam sivesi, islamî yasayıs tarzı nerede? Askı, islamî sekilde yasamanın zorluklarını açıklayacak bilgi
sahibi nerede?
• Kendi gönlündeki miske asık olan, yani kendinde bulunan güzelden haber olan ars ceylanının yeme bakması, yani
dünyanın maddî güzellerine bakması beklenir mi? 0 tuzagın etrafında dönüp dolasacak ceylan nerede?
• Ayrılık zamanında her gün insana bir sene gibi uzun gelir. Ama, ayrılık geride bırakılınca gece de nedir? Gündüz de
nedir?
• Canlı varlıklar, erkeklerle disilerin bulusmalarından olurlar ve ana rahminden dogarlar. Fakat ruhanî doguslarda ana
rahmi olur mu?
• Ey sakî; akıl basta iken, askı bulmanın imkanı yok. Ask kadehinin kokusu beni kararsız bir hale getirdi. Karar
nerede? Huzur nerede?
• Hac´da ihramın giyilmesinin manası varlık, benlik elbisesini kendinden sıyırıp atmaktır ama, ihramın bu sartını
yasayan, benlikten, varlıktan kurtulan hacı nerede?
• Varlıgını atınca, benlikten kurtulunca, gel de sen ruh içinde ruhu gör! Çok çok canlar, hepsi de tek olmus. Ayrı ayrı
bedenlerde yasayan canlar birlesmis. Yıldızlar nerede?
• Dereler halinde denize dogru kosup duran, bütün susamıs canlar, denize kavustukları zaman, denizde yok olurlar, bu
hakîkati bilen tek varlık nerede?
• Uzak, yakın mesafeler, köyler, sehirler, iklimler, memleketler, çesit çesit diller konusan, çesit çesit renkte olan, çesit
çesit dinler tasıyan insanların hepsi de bu tarafta; denizin öte tarafında ne sehir var, ne iklim, ne de memleketler, insanlar
var.
• Bu beden eliyle ne yazarsa mutlaka onu kalemle yazar. Fakat canın kendisine yazdıgı yazıda kalem bulunur mu?
Kalemler nerede?
• Insanın aklı da, fıkri de, ondan ayrı düstügü için, sogumasından ileri gelir. fakat insan, ask sarabı ile kırısınca, ne akıl
kalır, ne fikir.
• Evet, ask sarabı ile kendinden geçiste bir baska çesit akıl vardır. Fakat gönlü "yanık bıir kisinin aklı nerede, korkulu
ve karısık rüyalara dalmıs akıl nerede?
• Kus, kafeste kaldıgı müddetçe bir baskasının emri altındadır. Kafes kırılıp da kus uçunca, ona verilecek emirler
nerededir?
• Akıl basta iken, nefis suçlar isler. Fakat aklın da aklı gelince, nefsin suçları nerede kalır?
• Beden, bedene temas edince, insan, hamama gitmek zorunda kalır, fakat ruhların birlesmesinde hamama ihtiyaç
yoktur.
• Asıgın yüzüne vurulursa, bu vurulus onun canına huzur verir. Onun basına gelen bela, zahmet, mesakkat ona
lütuftan, ihsandan baska bir sey degildir.
1116. Canlar Kabesi, tasla, kerpiçle degil, nurla yapılmıstır.
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c. V. 2205)
• Asıklarda uyku olur mu? Öyle oldugu halde, ben dün gece uyudum ve bir rüya gördüm. Rüyamda kendimi Kabe´nin
içinde gördüm. "Kabe´nin içinde oldugum halde, mihrap nerede?" diye arayıp duruyordum.
• Karanlık bir gecede, sen Mekke´de bulunan, bildigimiz Kabe´ye gidince; "Mum nerede? Ay ısıgı nerede?" diye sorar
durursun. Ama canlar Kabe´sinın muma, ay ısıgına ihtiyacı yoktur.
• Canlar Kabesi tasla, kerpiçle degil, nurla yapılmıstır. Onun parıltısından canın da nurlanır, bütün dünya da nurlar
içinde kalır. Fakat, o nura tahammül edebilecek can nerede?
• Canlar dergahı, bastanbasa nurdan ibarettir. Canlar dergahı kilimle, halı ile degil, akılla, bilgi ile dösenmistir. Orada
bulunan sufîler, bassız ve ayaksızdırlar. Bu yüzden o dergahta ayak patırtısı, nalın tıkırtısı duyulmaz.
• Ey bahtiyar kisi, senin içinde, gizli bir tacın, gizli bir tahtın var. Sen pek büyük bir sultansın. Dünyanın en büyük, en
güçlü sultanlarından daha büyüksün, daha güçlüsün.
• Ey gönül kusu! Onun güzelliginin bahçesinde uç! Orası emin bir yerdir Orada ne tuzak vardır, ne de sapan tası!
• Senin fanî bedeninin içinde sana hediye edilmis, gizli bir define var Kullana çok hediyeler veren, çok ihsanlarda
bulunan, o essiz, azîz varlıgın sana bagısladıgı defineyi canında ara!
• Su balçık bedenden kurtulunca, hemen o gönül bagına girersin. Orada hosa giden oyunlar, eglenceler var.
• Verimsiz, susuz beden topragını bırakıp gidince, topragı pek verimli olar can bostanına varırsın, orada çesmeler
akmada, güller, reyhanlar bitmededir.
• Orada, bedenle ilgili olmayan, binlerce güzellikler görürsün, öyle oldugu halde neden; "Kapılar açan Allah´ın cemali
nerede?" deyip duruyorsun.
• Ey gafil kisi! Basına belalar gelince, eziyete, mihnete düsünce, çabucak onun kapısını bulup çalıyorsun; sıkıntılar
geçince; "0 nerede? Onun dergahının kapısı nerededir?" diyorsun.
• Uyanık ol da, vuslat dalgası seni kapsın. 0 dalgayı kaybedersen; "Nerede sebepler alemi?" deyip durursun.
1117. Yaradanla yaratılanın bulusmaları çok sasılacak bir bulusmadır.
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün,
(c. V. 2290)
• Dün gece, kuluna verdigin söz ne oldu? Senin söz verisin, sözünden dönüsün ve güzelliginin, her üçü de yasasın, var
olsun.
• Cihanı bir bakısı, bir gülüsü ile kendine meftun eden padisahlar padisahının sözünde durmayısından, ahdini
bozmasından ne kaygısı olur?
• Ey gönül! Ne istiyorsan iste, lütuflar, ihsanlar hazır, padisah burada. 0 ay yüzlü; "Haydi, git de, gelecek sene gel!"
demez.
• Padisahın canına yemin ederim ki; O´nun ihsanı pesindir, ben ondan yarın vadesini duymadım. Gökyüzünde parıl
parıl parlayan ayın aydınlık vermeyi unuttugunu hiç duydun mu?
• Nerede o yardımlar, lütuflar; nerede o hikayeler; ne oldu o açıslar, nerede açan?
• Hepsi de bizde, hepsi de bizimle beraber; biz de kim oluyoruz? Zaten bastan ayaga kadar hepsi biziz. Bir ata sözü
var: "Dünyada arayan muhakkak bulur."
• Biz, dedim, aslında biz var mıyız? Biz O´nun ayagının altında öldük. Hayır, yanlıs söyledim, O´nun askı ile dirilen, hiç
ölür mü?
• Padisahın hayali, salına salına yürüdü. Kerpiç de çatladı, tas da. Kuru agaç bile gülmeye basladı. Kısır kart kadın
gebe kaldı, dogurdu.
• Padisahın hayali böyle olunca, artık onun cemalini gör ki, nasıl olur. Hayali, cemalini bize hayalimizde gösterendir.
• Hayali bir mana günesinin nurudur. Canımıza düsmüs, aksetmistir. Cemali, sanki dördüncü kat gökte, parıl parıl
parlayan günesin kursudur.
• Yemekteki tuzu, yalnız o yemegi yiyen, agzına alıp çigneyen kisi bilir.
• Sevgili ile asık neye benzerler? Ezelde tanınan sasılacak bir tanıdık ile ondan ayrı düsmüs bir gafil kisinin
bulusmalarıdır. Helalayanla helalananın (=Yaratan ile yaratılanın) bulusmaları, zaten çok sasılacak bir bulusmadır.
1118. Senin hayalinden baska nerede sana es bulunabilir?
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün,
(c. V. 2289)
• Önüne bir ayna koymussun, hep kendine bakıp duruyorsun. Çünkü sani benzeyen bir baska güzel yoktur. Sen´in
aynada görülen hayalinden baska esin yoktur.
• Ben, Sen´in yüzünün hayalinden baska, nerede sana erisebilir, nerede Sen´i bulabilirim? Çünkü, gönlün de, canın da
gözünde görecek güç var ama görülecek yer yoktur.
• Sen, her yerden, her seyden münezzehsin. Hem de her yerdesin. Her yerde hazırsın, her seyi görüyorsun. Neliksiz,
niteliksiz olusunun delili, hem yalnızsın hem de her yerde apaçık görünmedesin.
• Sana karsı Sen bir olarak bilinmedesin. Kendime göre ise, isimlerinin tecellisi geregi, Sen´i her yerde müsahede
etmedeyim. Sen´in tarafından sana ulasmak var, kavusmak var. Benim yönümde ise, ayrılık vardır, ayrılık.
1119. Oruç ayı geldi.
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c. V. 2344)
• Oruç ayı geldi. Hepinize kutlu olsun. Ey oruca yol arkadası olan, dost olar kisi! Yolun ugurlu olsun, hos olsun.
• Ben ayı görmek için dama çıkmıstım. Çünkü candan, gönülden orucu özlemistim, onu hasretle bekliyordum.
• Aya bakayım derken basımdan külahım düstü. Mübarek oruç padisahı benim aklımı basımdan aldı. Beni mest etti.
•Ey Müslümanlar! Ona gönül verdigimden beri ben zaten mest olmusum Aklım basımda degil. Ah, orucun ne de hos
bahtı varmıs, ne de güzel devleti varmıs, hali varmıs.
• Bu oruç ayında gizlenmis essiz bir ay var. Hem de Türk gibi oruç çadırında gizlenmis.
• Bu mübarek ayda, oruç harman yerine sıkıntısız, neseli gelen kisi, o güzeller güzeli aya yol bulur.
• Sıhhatli, atlasa benzeyen yüzünü kim sarartırsa, o orucun ipekli elbisesini giyer.
• Bu ayda dualar kabul olur. Oruçlunun ahı gökleri deler, geçer.
• Oruç kuyusunda sabr eden kisi, Yusuf gibi ask Mısır´ında sultan olur.
• Ey sahura kalkan, sahur yemegi yiyen kisi! Az konus, hatta sus! Sus da orucu anlayanlar, oruçtan söz etsinler.
• Gel ey Semseddin, ey Tebriz sehrinin avundugu büyük insan! Oruç askerinin bas kumandanı sensin.
1120. Kuyumcu Selahaddin hazretlerinin vefatı münasebetiyle söyledigi mersiye
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilün
(c. V. 2364)
• Ey ayrılıgı ile göklerin, yerlerin agladıgı sevgili! Ayrılıgın yüzünden gönül kanlar içinde kalmıs, akıl ile can da
aglasıyorlar.
• Dünyada senin yerini tutacak hiç kimse yoktur. Bu sebepledir ki, senin mateminde hem bu dünya, hem de öteki
dünya aglamadadır.
• Cebrail ile diger meleklerin kanatlarını mosmor olmus, bütün peygamberler, bütün velîler senin ölümün için gözyası
dökmekteler.
• Bu matem içinde öyle bir hale geldim ki, söz söylemeye kudretim kalmadı Yoksa, aglamanın ne oldugunu ben aleme
gösterirdim. Aglamada, feryad etrnede örnek olurdum.
• Sen bu dünya evinden gidince, devlet, saadet tavanı yıkıldı. Ayrılıkla, ölümle imtihan edilenlere, mutluluk dahi
aglamaya basladı.
• Ey azîz varlık; hakîkatte sen, bir kisi halinde görünen, yüzlerce alemdin Dün gece, senin için o alemin de, bu alemin
de agladıklarını gördüm.
• Sen gözden uzak düsünce, göz de senin arkana takıldı, gitti. Böylece can gözsüz kaldı da, kanlar saçmaya basladı.
• Aglamamı isteseydin; sana, yagmur gibi gözyasları dökerdim fakat, gönlümün, kanlar saçarak böyle gizlice aglaması
daha iyi.
• Senin için aglamak degil, ayrılıgınla tulumlar dolusu yas dökmek, her ar kanlarla erimek, her nefes feryad etmek
gerek.
• Yazık, yazık, yazık ki, her seyi açıkça gören, nur ve imanla dolu olan gözlere, bu fanî gözler aglamaktadır.
• Ey sah Selahaddin! Ey hızlı uçan devlet kusu! Yaydan ok gibi fırladın gittin, Simdi yay da senin için aglamadadır.
• Selahaddin gibi üstün bir varlıga aglamayı kimse beceremez. 0 aglamanın ne oldugunu, insanlara aglamasını bilen
bilir. Herkes o aglamayı ne bilsin.
1121. Bu gece yarısı gelen kimdir?
Mef´ulü, Mefa´ilü, Mefa´ilü, Fe´ulün
(c. V. 2336)
• Bu gece yarısı, böyle ay ısıgı gibi nurlar saçarak gelen kimdir? Bildim, bildim, bu ask peygamberidir, mihraptan
çıkageldi.
• Ask peygamberi, bir mes´ale getirmis de uykuyu ateslere vermis, yakmıs yok etmis. Bu nerelerden gelmis? Bunu kim
göndermis? 0, hiç uyumayan, uyku nedir bilmeyen padisahlar padisahının yanından gelmis.
• Bu sehre, bu velveleyi, bu gürültüyü salan kimdir? 0, dervisin harmanına sel gibi gelip çatmıs.
• Kainatta, varlık aleminde, ondan baska kimse bulunmayan, tek olan, essiz olan kimdir; söyleyin! Bir padisah ki,
kalkmıs, gece yarısı degersiz bir kulunun yanına, bir kapıcının kapısına gelmis.
• Kimdir bu ki yarattıklarına bir kerem sofrası açmıs, herkesi yediriyor, içiriyor. Gülerek dostları davete gelmis.
• Onun büyüklüklügü, onun kudreti karsısında, bütün gönüller tirtir titremede. bütün canlar sabırsız. 0 korkunun
titreyisinin bir zerresi de cıvaya düsmüs de titreyip duruyor.
• Kullarına gösterdigi yumusaklık, o lütuf var ya; iste o yumusaklıktan, o lutuftan bir parçacıgı da, sincap postuna
nasip olmus.
• Askın getirdigi üzüntüler, gözyasları, feryadlar; iniltilerden ıslak bir nagme de su dolabına verilmis de bu yüzden
aglayarak, inleyerek dönüp duruyor.
• Askın koltugu altında bir deste anahtar var. 0 bu anahtarlarla, açılmayan bütün kapıları açmaya gelmis.
122. Ey gönül! Sen gördüklerinden mi mest oldun, yoksa görmediklerinden mi?
Mefa´îlün, Fe´ilatün, Mefa´îlün, Fa´ilün
(c. V. 2406)
• Ey seher rüzgarı gibi sabah vaktinin zevkini gören, o anlardaki ilahî tecellîlerin manasını sezen gönül! Sen
gördüklerinden mi mest oldun, yoksa görmediklerin mi? Gördüklerin mi göremediklerin mi seni senden aldı?
• Bazen hayret, saskınlık denizine dalmadasın, kendinden geçip gitmedesin bazen tecellî dagının etegine kosuyor,
ugrasıyor; orada hakîkat cevheri, ask kehribarı görüyorsun.
• Sen, gözden de gönülden de ötelere gitmissin, sana yüzlerce pencere açılmıs. Sen gökten de, yerden de dısarı
çıkmıssın, uçup gitmissin de yüzlerce gökyüzü görmüssün!
• Denize öyle bir coskunluk düsmüs, öyle bir sis çökmüs ki, onu seyretmedeki lezzet yüzünden, bas bütün göz
kesilmis.
• Ask sebebiyle gözden cosup dalga dalga akan yaslar denize karısmıs da ne sasılacak sey, ne sasılacak sey!
Gözyasları da, deniz de bir derya olmus, yahut da deniz bir göz haline gelmis.
• Iki dünya da, onun gözünde bir horozun önüne konmus bir yem tanesi gibidir. Zaten gerçegi, ululugu görmüs
tertemiz göz de böyle olur.
• Birlik aleminde, isteyen (talip) ile, istenen(matlup)in sıfatlarını ayrı gören kisi, ne isteyendir, ne de istenen.
• Allah´ı kim tanır, bilir? "La"dan, inkardan kurtulan kimse! "´La´dan, inkardan kim kurtulmustur?" diye sorana de ki;
"Belalara düsmüs asık."
• Hz. Bayezid-i Bestamî´nin "Cübbemin içinde Allah´tan baska kimse yok!" sözünün gerçek manasını Hakk asıgı bilmis,
anlamıstır da, o cübbeyi basit, degersiz bir kaftan olarak görmüs, onu büsbütün üstünden atmak, hakîkî varlıgı ile
görünmek istemistir.
1
1123. Ask baharı geldi, can bahçesine gel de seyret!
Mef´ulü, Fa´ilat, Mefa´îlü,Fa´ilat
(c. V. 2400)
• Bahçeye gel de güle bak! Lütfetti, kerem buyurdu, alçak gönüllülük gösterdi, dikenin yanına geldi. Sevgili geldigi için
de gönül naza, edaya basladı, açılıp saçıldı.
• Ay´ı seyret, etegini çekerek, nazlı nazlı ötelerden, nurlar aleminden çıkageldi, karanlık geceye konuk oldu.
• Bir de günese bak. Yıldızların padisahı oldugu halde çamasırları ıslak kalan üzgün çamasırcılardan özür dilemek için
bulutların arkasından çıkageldi.
• Bu ask, ruh gibi, yeryüzüne ötelerden gelmis bir gariptir. Oda, Hz. Mustafa gibi, kafirleri imana getirmek için gurbete
düstü. Su toprak yurda geldi, kondu.
• 0 güzellik ilkbaharı, bizim kurumus, perisan olmus agaçlarımızı yesertmek onları diriltmek için lutuflarda bulunmaya,
bagıslar saçmaya geldi.
• Bahar gizlidir, görünmez ama, yaptıgı islere bak! Bag, bahçe onun yüzünden dirildi, onun yüzünden gelisti, yeserdi,
güzellesti.
• Can bahçesine ask baharı geldi, yerlesti. Sen de can bahçesine gel de yaptıklarını seyret! Dallara, yapraklara
dikkatle bak! Hepsi bir seyler söylüyorlar, baharın geldigini bildiriyorlar.
• Onlar neler söylüyorlar, neler bildiriyorlar? "Kıyamet koptu." diyorlar. "Bahçenin uluları, tekrar dirildi." diyorlar.
1124. Ey gönül, çesit çesit perdelerden çık, sıyrıl!
Mefa´îlün, Fe´ilatün, Mefa´îlün, Fa´ilün
(c. V. 2414)
• Gözüne perde kesilen lokmadan çok yeme, yoksa, gidecek yere gidemezsin, evini kaybedersin.
• Yasamanı o lokmaya baglı sanırsın, ama aslında çok yedigin lokma, can gözüne kıl, bas gözüne perde kesilir.
• Su dünya çayırlıgında pek fazla bayılıp gezme! "Neden gezmeyecekmisim?" de deme! Bu fazla dolasmalar da can
gözüne perdedir.
• Beden tılsımı her zehri bal gibi, seker gibi gösteriyor. 0, kendini perde arkasında gizleyen bir gelindir. Aslında senin
gerçegi görmene bir perde olmustur.
• Fazla lokmadan elini çekersen, daha fazla hayaller belirir gelir. Daha fazla hayallere dalarsın. Fakat hayallerden
bazıları safa kapısına perde olur.
• Aslında tabiattan gelen hayal, ruh hayalinin yüzünü örter. 0 zaman akıl "Bu cana canlar katan bir perdedir." diye
haykırır.
• Ey gönül! Sen, çesit çesit, renk renk olan perdelerden çık, sıyrıl, aklını basın; al da; perdeler seni gerçek dosttan
ayırmasın.
1125. Askı inkar edene inkisar
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilün
(c. V. 2377)
• Allah´ım! Ona cefacı bir sevgili ver! Onu isveli, serkes, merhametsiz bir güzele düsür!
• Düsür de biz asıkların gecelerinin nasıl geçtigini bilsin, anlasın. Ona ask gamı ver, ask ver, hem de çok çok ask ver!
• Bir kaç gün sen onu hasta et de hastalık neymis, denesin, sonra onu düzenci bir hekime düsür!
• Onu çöllere sür, susuzluktan dudakları, dili kurusun! Sonra onu tas yürekli bir sakîye satastır.
• Yolunu kaybettir, sehre varan yollardan uzaklarda kalsın! Sonra onu, bosuna , egri bir kılavuza rastlat!
1126. Ruhun köskü!
Müfte´ilün, Fa´ilün, Müfte´ilün, Fa´ilün
(c. V. 3024)
• Su tenimiz ruhumuzun bir kösküdür. Orası bir tepe, bir yıkık yer degildir. Ruhumuz, bizim biricik dostumuz,
yarimizdir. 0, bize hiç bir zaman yabancı olmaz.
• Gönül yolu, korkunç bir çölden geçer. Yürekli bir er, Rüstem gibi yigit olmayan bir kisi oraya nasıl varabilir? Oraya
varacak kisi, bir pehlivan gibi hasmını yere vuran, çesitli gıdalarla bedenini besleyen, kuvvetli, güçlü kisi degildir.
• Oraya varacak kisi, nefsini yenen, kendi benligini yıkıp alt eden; dünya asıgı degil, Allah asıgı olan kisidir.
• Böyle bir kisinin bedeni mezara girince, mezarın topragı ile örtülünce, o bedenden tohum nasıl bas verir, yücelirse,
tıpkı onun gibi Hakk tarafından kabul edilis agacı yükselir, boy atar.
• Nurlu bir gönül ehlinden baska, o nura asık olan kimdir? Ask mumu, pervanenin gönlünden baska neyi yakar?
1127. Allah´ım! Sen, hem mekandan münezzehsin, hem de her yerde hazır ve nazırsın.
Müfte´ilün. Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c. V. 2889)
• Allah´ım! Yarattıgın her varlık, her sey, her zerre senin san´atını, yaratma gücünü, kuvvetini, kudretini gösteren birer
ayna. Sanki, daimsî önüne bir ayna koymadasın. Bu bir gerçek ki, essizsin, benzerin yok. Aynadakinden baska sana bir es
de yoktur.
• Allah´ım; aynalara, yarattıgın eserlere, aksettirdigin güzelligine nasıl erisebilirim? Gönülde, canda, gözde görecek
güç var ama, mekandan münezzeh oldugun için, görülecek yer yok.
• Ne sasılacak seydir ki, sen hem mekandan münezzehsin, hem de her yerde hazır ve nazırsın. Kemiyetsiz, keyfiyetsiz
(neliksiz, niteliksiz) olusunun delili hem yalnız sende, hem de her yerde apaçık görünmendir.
• Allah´ım; sana karsı muvahhidim, vahdet ehlindenim. Seni "bir" bilmedeyim, kendime göre ise, mübarek isim ve
sıfatlarının tecellîsi ile kesrete düsmüsüm. Çokluga kapılmısım. Bana senin tarafından gelen lütuflar, ihsanlar var. sana
kavusma, bulusma var. Benim yönümdense ayrılık var, senden ayrı düsme var.
1128. Kendini ask atesine at."
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün
(6brahim Hakkı Dîvanı, s. 166)
• Ey gönül! Eger sen, sevgiliyi istiyorsan; kendinden kurtul, kendine yabancı ol! Pervane gibi sevgide vefalı ol!
Bedenini, canını düsünme; ask alevinin içine kendine at!
• Tamamıyla yüzünü Hakk´a çevir, Hakk´a yönel! Gerçek asktan bahset, aklını yorma, onun boynuna halka geçir, onu
serbest bırakma da, bizim gibi mest ol,divane ol!
• Eger ölümsüzlügü istiyorsan; kendinden geç, yok ol; Allah adamı ol! Nefsanî arzuların kölesi olma da, bu ask
deryasında inci tanesi kesil!
• Bir olmak; kesretten kurtulup vahdete gelmek, tevhîde ulasmaktır. Bu dünyada ne bekliyorsun? Eger sen bizden
isen, bizim mezhebimizde isen ask meyhanesinin kösesine gel!
52-Bu siir, yazma bir mecmuadan alındı. Ibrahim Hakkı Erzurumî hazretleri de bu siiri manzum tercüme etmistir.
• "Biz onları temiz sarapla doyurduk." ayetinin sırrına eren kisi, hem evveldir, hem ahirdir, hem sakîdir, hem de
kadehtir.
• Ibrahim Edhem hazretleri gibi ol; alemin mülkünden, tacından tahtından kendini kurtar. Ask yoluna basını koy,
Hakk´tan gafil olma, ondan ilgisiz kalma!
• Kalenderler gibi o dilberin vuslat kadehinden sarap içiyorsun. Sekle, görünüse bakma, küfür de, din de bir süsten,
bir nakıstan ibarettir. Sen imanın özüne baglan, masal arama, taklitle yasama!
1129. Beden, dün balçıktan meydana gelmis bir gölge varlık, ben ezelden gelmis bir ölümsüzüm.
Müfte´ilün, Fa´ilat, Müfte´ilün, Fa´ilat
(c. VI.3012)
• Ey merhametsiz, demir yürekli sevgili! Meger senin o demir yüregin, üstü cilalanmıs bir aynaymıs. Halbuki, ayna,
benim canımın çok eski bir dostu, çok yakın bir arkadasıdır.
• Ben aynayı çok seviyorum. Bu yüzden de ona sık sık bakıyorum. Ona baktıgım zaman hayalen onun içine düsüyor,
gönlüne giriyorum. Ayna da benim gönlüme giriyor. Beden de kim oluyor? Çünkü ben beden degilim ki, ben baskayım,
beden de baska! Beden dün, evvelki gün meydana gelmis bir gölge varlık, ben ezelden gelmis bir ölümsüzüm.
• Sen bedene, bu gölge varlıga bakma, o bir görünüsten, balçıktan yapılmıs bir sekilden ibarettir. Sen, ezelden gelmis
ölümsüz bir varlıksın. Bazen padisah, kendini göstermemek için, kıyafetini degistirir, kaba, yün bir hırka giyer.53
53 Mevlana, Dîvan-ı Kebîr´in 1576 numaralı gazelinde söyle buyurur:
"Su bedenimiz, su insan seklinde görünen maddî varlıgımız, bizim gerçek varlıgımızın perdesi, yüz örtüsüdür. Aslında
biz, bütün secde edenlerin kıblesiyiz."
• Aklını basına al da, gönlünü tamamıyla ölümsüz bir dilbere ver, ver de gönlün, dünya malı kazancına, hasede, kine
düsmesin, mahvolup gitmesin.
• Hiddet, sehvet, söhret gibi manevî kirlerden arınmıs, güzel, tertemiz bir hale gelmis ve durmadan ilahî askı arayan
gönlün önünde, Tür Dagı bile aska gelir, paramparça olur, yerlere serilir, ayaklarının altına dösenir.
• Ilahî ask serbetine susamıssın. Fakat dünya hayatının mihnetleri, sıkıntıları seni yaralıyor, hasta ediyor. Sen, bu
gurbette (=dünyada) çesitli ihtiyaçlar, istekler içinde çırpınırken huzuru, tam inancı bulamazsın.
• Insanın aklı sekere benzer, bedeni ise seker kamısı gibidir. Manalar saraptır harfler ise sarap küpü! 54
54 Balçıktan yaratılmıs olan bedenimizde ilahî emanet olan ruh bulundugu için, onun etkisiyle düsünürüz, duygulanır,
hayaller kurarız. Mevlana, bu beyitte aklı sekere, bedeni de seker kamısına benzetmis. Bir kitabı elimize alıp okumak
istedigimiz zaman, gözlerimiz, harfler üzerinde dolasmaya baslar. Harfler nedir? Kargacık burgacık bir takım sekiller,
çizgilerdir. Bunların birlesmesinden meydana gelen kelimeler, manalı sözlerdir. Kitaptaki kelimeler arasında sanki o harfleri
yazanın duyguları, fikirleri gizlenmistir. Harfler vasıtasıyla biz o fikirlerin, duyguların zevkine vardıgımız zaman, sanki,
(harfler küpünden) manevî saraplar içmis gibi olunuz.
• Eger gelin güzel degilse, boynuna taktıgı gerdanlıkla, parmaklarına geçirdigi yüzüklerle, bilegindeki bileziklerle,
atlastan yapılmıs, yahut altın islemeli elbiselerle göze hos görünmez. Gönüller, güzeller arar, çirkinlerden hoslanmazlar.
• Sen, mademki bu dünyadan vazgeçip can meyhanesine gitmiyorsun. Sen, evde otur da, manevî ve ruhanî zevkler
veren sarap yerine tarhana çorbası iç!
• Aklını basına al da, beden evini kirliliklerden, günahlardan temizle, orasını hos bir bag, bir gül bahçesi yap! Gönlünü
de bir mabed, bir Cuma mescidi haline getir!
• Bu hale gelmis kisiye her nefeste ruhanî, gönül alıcı bir güzel kendini gösterir. Varlıklara, Allah´ın yarattıgı her seye,
her hadiseye vahdet (=birlik) gözüyle bakarız. Hakk asıgına her an bir peri kızı, bir güzel gelir. Ona altın bir tabak içinde
badem helvası sunar.
1130. Burada gizli birisi var, kendini yalnız sanma!
Müstefilün, Fe-ulün, Müstefilün, Fe´ulün
(c. V. 2388)
• Burada gizli birisi var. Benim etegimi tutmus, kendisini geriye çekmis, göstermiyor. Perçemimden tutmus, beni çekip
duruyor.
• Burada gizli birisi var. Can gibi, candan da güzel, bana bir bag göstermis, benim evimi barkımı zabtetmis.
• Burada gizli birisi var. Gönüldeki hayal gibi gizli. Fakat yüzünün nuru, bütün varlıgımı kaplamıs.
• Burada gizli birisi var. Seker kamısındaki seker gibi gizli, tatlı mı tatlı bir sekerci, benim dükkanımı elimden almıs.
• Onunla gülsuyu ve seker gibi karısmısım. Ben onun huyunu almısım, o benim varlıgımı elde etmis.
• Dünya güzellerinin gözümde yeri yok! Dikkat et de bak; onun güzel hayali, benim kirpiklerime sinmis.
• Ben hasta asık, alemin etrafında dönüp dolastım. Kimseden bir derman görmedim. Sonunda onun derdini buldum.
Baktım ki, onun derdi, benim dermanımı da elimden almıs.
• Senin de gönlün yanmıs yakılmıs ise, buyruguma uyar da derdin etrafında döner dolasırsan elbet dermanını
bulursun.
1131. Yüzlerce çesit nimetler harmanı sana armagan edilmis, sen bir tane için didinirsin.
Mef´ülü, Mefa´îlü, Mefa´îlü, Fe´ulün
(c. V. 2332)
• Ey bütün varlık aleminden seçtigimiz güzel! Sen, bizi bırakmıssın da kendine yönelmissin, kendine bakmaktasın.
Kendini seyretmedesin.
• Bu davranısından ötürü, sen utanmıyor musun? Çünkü senin aynan biziz însanı egri gösteren aynaya bakılmaz ki...
• Ey kendinden haberi olmayan! Gönlünün aksi, canların yanaklarına düstü de, orada güller açıldı, gül bahçeleri
meydana geldi.
• Yüzlerce ruh sana gönlünü vermis, senin kulun, kölen olmus; sense bir cariye gibi her an süslenerek müsteri bulmak
için esir pazarına kosuyorsun.
• Sen dünya islerine dalmıssın, ihtiyaçların, isteklerin, elde edemediklerinin üzüntüsü içinde ay gibi iki büklüm
olmussun. Halbuki, gökyüzünde senin üstünlügünün, güzelliginin nesesiyle dügünler oluyor, gök halkı bayram yapıyor.
• Yüzlerce çesit nimetler harmanı sana armagan edilmisken, sen bir tek tane için bu ihtiyaç tuzagına düsmüssün.
• Ey "ask" sözünü duymus olan kimse; adını duydugun askı gör! îsitmek nerede? Görünmek nerede?
1132. Ask köyünün sınırında kesik baslar görürsen ürkme!
Mef´ulü, Mefa´ilün,Fe´ulün
(c. V. 2350)
• Ay ve yıldızlar ordusu gelince, günes, onlara karsı koyamadı. Bir atlı gibi kaçtı, dagların arkasında kayboldu.
• Gündüzlerden de, gecelerden de ötelerde bulunan o mana ay´ını görecek bir göz var mıdır?
• Minareyi göremeyen bir göz, minarenin üstündeki kusu görebilir mi?
• Gönül bulutu, o manevî ay´ın askı ile bazen toplanıyor, bir araya geliyor. Bazen, parça parça oluyor, dagılıyor.
• Askın gönle dogunca, dünyaya karsı duyulan hırs ölür gider. Dünyada yapılacak binlerce isin varken avare olursun,
issiz güçsüz kalırsın.
• Ask köyü sınırında kesik baslar görürsen, korkup kaçma, köyün içine gir de dikkatle bak; gör ki; öldürülenler ikinci
defa dirilmislerdir, çünkü asıklar ölümsüz.
1133. Sevgilim! Sensiz yasayısın bir tadı yoktur.
Mef´ülü, Mefa´ilün, Fe´ülün
(c. V. 2348)
• Kızan kızgınlıkla, kinle yemin eden sevgiliden feryadlar olsun.
• Bizi de, evi de birbirimize düsürdü, birbirimize kattı. Sonra hamal tuttu, varımızı yogumuzu aldı götürdü, bizi yoksul
bıraktı.
• Gönle kocaman bir kilit vurdu gitti. Anahtarı da beraber götürdü.
• Sevgilim! Sensiz yasayısın bir tadı yoktur, acıdır. Sensiz zevk çeragı yanmaz.
• Sensiz sarap saflıgını kaybeder, tortulasır. Sensiz sema´ların da zevki yoktur.
• Ey kırmızı yanaklar, ey beyaz ten! Sensiz kaldım da sarardım soldum. Gecem sensiz kapkaranlık oldu.
• Ey askı perdeler yırtıp atan sevgili! Ne olur, perdeden bir an için olsun basını dısarı çıkar da o güzel yüzünü bize
göster!
1134. Gökyüzü feryaddarı bunaldı da, seher vaktinde gök kapılarını açtılar.
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c. V. 2339)
• Ey Hakk yolunu sasıranlar, yanlıs yola düsenler! Padisahlar padisahı sizi geriye, dogru yola çagırmaktadır.
• Padisahlar padisahı; "Siz bizimsiniz." diyor. Haydi, ey ask yolunun çavusları; kapımıza geliniz!
• Zaten diri olan, daima kainatı idare eden Allah´ın dergahına geliniz. Seher vakitlerinde o kapıya bas vurmak, dua
etmek pek hostur.
• Kadîm olan, evveline evvel olmayan Allah´ın dogru yol ipine sanlın!
• Hz. Yusuf gibi kuyudan, zindandan çıkın; Mısır´ın azîzi ile beraber olun!
• Ey gönül; vakit gecikti, eve dön! Çünkü, o essiz, o güzel varlık gece vakti ansızın çadıra gelir.
• Sakî sarap sunmak için hazırlandı. Gönlün istedigi, o güzel ise, sevgiden mest olmus, kendinden geçmis.
• Görmez misin? Demir kırıntısı, sonunda mıknatısa dogru kosar. Süphe yok ki, saman çöpü de kehribara dogru uçar.
• Gökyüzü feryaddan, ah´dan bunaldı da seher vaktinde gök kapılarını açtılar.
• Ey dostum! Gölge gibi secdeler ederek gel ki, o ay minbere çıktı.
• Gerçi görünüste o bir surete bürünmüstür. Fakat benzerlerinden, ömeklerinden o münezzehtir.
• Can hazînesi gibi, evin kösesine geldi. Çulha gibi çevresini dokuyup durmada.
• Sus da, sana pervasızca, korkmadan bazı sözler söyleyeyim. Fakat bunların manasını benden sorma.
1135. Senin rüzgarın gönül bahçesinin agaçlarını oynatmada.
Mefulü, Mefa´îlün, Mef´ülu, Mefa-îlün
(c. V. 2314)
• Ey yüzü yüzümü ay gibi parlatan sevgili! Senin gözün, senin bakısın bedenimin bütün cüz´lerini görüs, anlayıs sahibi
yaptı.
• Senin rüzgarın, gönül bahçesinin agaçlarını oynatmada, adını andıgım zaman, agzım sekerle, ballarla dolmadadır.
• Ey benim agacımı, dallarımı yapraklarla, meyvelerle dolduran! Bilir misin, benim agacım neden oynuyor?
• Yapraklarla, meyvelerle doldugundan ötürü nazlanmıyor, oynamıyor. Senin sevgin benim gönül agacımın sabrını,
kararını alt üst ettigi için oynayıp durmadadır.
1136. Akıl, askın korkusundan sasırmıs, evden eve kaçıyor.
Mefülü, Mefa´îlü, Mef´ulü, Fe´ulün
(c. V. 2335)
• Rindlerin hepsi de Deyr-i Mugane´de toplanmıslar. Sen, o tek olan pîre er büyük kadehi sun! 55
55 Deyr-i Mugane: Mug´ların manastın, mecazi olarak hakîkat meyhanesi manasına gelir.
• Kanlar döken ask, belki kapıyı da, damı da ele geçirmis. Akıl ise sasırmıs, askın korkusundan o da evden eve
kaçmaya çalısıyor.
• 0 essiz güzeller sahı yüzünden perdeyi kaldırınca, onu seyretmek için bütün dünya halkı, bütün güzeller perdelerini
attılar.
• Asıklar, ask denizine öyle bir dalmıslar ki, ne kurtarılmalarına, ne de kurtulmalarına imkan var.
• Ask kaynamakla sogumaz. Kadınların feryadlarından arslan ürkmez.
• Sen, Hakk sarabından büyük bir kadeh doldur da sun, tabiat erlerini araya sokma!
• Sen o kadehi önce, sonradan yaratılan nefse sun da; artık masal söylemesin hikayeler anlatmasın.
• 0 sarapla mest oldugu için dil tutulunca, ruhtan bir sel bosalır. 0 zaman kevn ü mekan(=olus ve mekan)dan hiçbirini
göremezsin.
1131. Yüzlerce çesit nimetler harmanı sana armagan edilmis, sen bir tane için didinirsin.
Mef´ülü, Mefa´îlü, Mefa´îlü, Fe´ulün
(c. V. 2332)
• Ey bütün varlık aleminden seçtigimiz güzel! Sen, bizi bırakmıssın da kendine yönelmissin, kendine bakmaktasın.
Kendini seyretmedesin.
• Bu davranısından ötürü, sen utanmıyor musun? Çünkü senin aynan biziz însanı egri gösteren aynaya bakılmaz ki...
• Ey kendinden haberi olmayan! Gönlünün aksi, canların yanaklarına düstü de, orada güller açıldı, gül bahçeleri
meydana geldi.
• Yüzlerce ruh sana gönlünü vermis, senin kulun, kölen olmus; sense bir cariye gibi her an süslenerek müsteri bulmak
için esir pazarına kosuyorsun.
• Sen dünya islerine dalmıssın, ihtiyaçların, isteklerin, elde edemediklerinin üzüntüsü içinde ay gibi iki büklüm
olmussun. Halbuki, gökyüzünde senin üstünlügünün, güzelliginin nesesiyle dügünler oluyor, gök halkı bayram yapıyor.
• Yüzlerce çesit nimetler harmanı sana armagan edilmisken, sen bir tek tane için bu ihtiyaç tuzagına düsmüssün.
• Ey "ask" sözünü duymus olan kimse; adını duydugun askı gör! îsitmek nerede? Görünmek nerede?
1132. Ask köyünün sınırında kesik baslar görürsen ürkme!
Mef´ulü, Mefa´ilün,Fe´ulün
(c. V. 2350)
• Ay ve yıldızlar ordusu gelince, günes, onlara karsı koyamadı. Bir atlı gibi kaçtı, dagların arkasında kayboldu.
• Gündüzlerden de, gecelerden de ötelerde bulunan o mana ay´ını görecek bir göz var mıdır?
• Minareyi göremeyen bir göz, minarenin üstündeki kusu görebilir mi?
• Gönül bulutu, o manevî ay´ın askı ile bazen toplanıyor, bir araya geliyor. Bazen, parça parça oluyor, dagılıyor.
• Askın gönle dogunca, dünyaya karsı duyulan hırs ölür gider. Dünyada yapılacak binlerce isin varken avare olursun,
issiz güçsüz kalırsın.
• Ask köyü sınırında kesik baslar görürsen, korkup kaçma, köyün içine gir de dikkatle bak; gör ki; öldürülenler ikinci
defa dirilmislerdir, çünkü asıklar ölümsüz.
1133. Sevgilim! Sensiz yasayısın bir tadı yoktur.
Mef´ülü, Mefa´ilün, Fe´ülün
(c. V. 2348)
• Kızan kızgınlıkla, kinle yemin eden sevgiliden feryadlar olsun.
• Bizi de, evi de birbirimize düsürdü, birbirimize kattı. Sonra hamal tuttu, varımızı yogumuzu aldı götürdü, bizi yoksul
bıraktı.
• Gönle kocaman bir kilit vurdu gitti. Anahtarı da beraber götürdü.
• Sevgilim! Sensiz yasayısın bir tadı yoktur, acıdır. Sensiz zevk çeragı yanmaz.
• Sensiz sarap saflıgını kaybeder, tortulasır. Sensiz sema´ların da zevki yoktur.
• Ey kırmızı yanaklar, ey beyaz ten! Sensiz kaldım da sarardım soldum. Gecem sensiz kapkaranlık oldu.
• Ey askı perdeler yırtıp atan sevgili! Ne olur, perdeden bir an için olsun basını dısarı çıkar da o güzel yüzünü bize
göster!
1134. Gökyüzü feryaddarı bunaldı da, seher vaktinde gök kapılarını açtılar.
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c. V. 2339)
• Ey Hakk yolunu sasıranlar, yanlıs yola düsenler! Padisahlar padisahı sizi geriye, dogru yola çagırmaktadır.
• Padisahlar padisahı; "Siz bizimsiniz." diyor. Haydi, ey ask yolunun çavusları; kapımıza geliniz!
• Zaten diri olan, daima kainatı idare eden Allah´ın dergahına geliniz. Seher vakitlerinde o kapıya bas vurmak, dua
etmek pek hostur.
• Kadîm olan, evveline evvel olmayan Allah´ın dogru yol ipine sanlın!
• Hz. Yusuf gibi kuyudan, zindandan çıkın; Mısır´ın azîzi ile beraber olun!
• Ey gönül; vakit gecikti, eve dön! Çünkü, o essiz, o güzel varlık gece vakti ansızın çadıra gelir.
• Sakî sarap sunmak için hazırlandı. Gönlün istedigi, o güzel ise, sevgiden mest olmus, kendinden geçmis.
• Görmez misin? Demir kırıntısı, sonunda mıknatısa dogru kosar. Süphe yok ki, saman çöpü de kehribara dogru uçar.
• Gökyüzü feryaddan, ah´dan bunaldı da seher vaktinde gök kapılarını açtılar.
• Ey dostum! Gölge gibi secdeler ederek gel ki, o ay minbere çıktı.
• Gerçi görünüste o bir surete bürünmüstür. Fakat benzerlerinden, ömeklerinden o münezzehtir.
• Can hazînesi gibi, evin kösesine geldi. Çulha gibi çevresini dokuyup durmada.
• Sus da, sana pervasızca, korkmadan bazı sözler söyleyeyim. Fakat bunların manasını benden sorma.
1135. Senin rüzgarın gönül bahçesinin agaçlarını oynatmada.
Mefulü, Mefa´îlün, Mef´ülu, Mefa-îlün
(c. V. 2314)
• Ey yüzü yüzümü ay gibi parlatan sevgili! Senin gözün, senin bakısın bedenimin bütün cüz´lerini görüs, anlayıs sahibi
yaptı.
• Senin rüzgarın, gönül bahçesinin agaçlarını oynatmada, adını andıgım zaman, agzım sekerle, ballarla dolmadadır.
• Ey benim agacımı, dallarımı yapraklarla, meyvelerle dolduran! Bilir misin, benim agacım neden oynuyor?
• Yapraklarla, meyvelerle doldugundan ötürü nazlanmıyor, oynamıyor. Senin sevgin benim gönül agacımın sabrını,
kararını alt üst ettigi için oynayıp durmadadır.
1136. Akıl, askın korkusundan sasırmıs, evden eve kaçıyor.
Mefülü, Mefa´îlü, Mef´ulü, Fe´ulün
(c. V. 2335)
• Rindlerin hepsi de Deyr-i Mugane´de toplanmıslar. Sen, o tek olan pîre er büyük kadehi sun! 55
55 Deyr-i Mugane: Mug´ların manastın, mecazi olarak hakîkat meyhanesi manasına gelir.
• Kanlar döken ask, belki kapıyı da, damı da ele geçirmis. Akıl ise sasırmıs, askın korkusundan o da evden eve
kaçmaya çalısıyor.
• 0 essiz güzeller sahı yüzünden perdeyi kaldırınca, onu seyretmek için bütün dünya halkı, bütün güzeller perdelerini
attılar.
• Asıklar, ask denizine öyle bir dalmıslar ki, ne kurtarılmalarına, ne de kurtulmalarına imkan var.
• Ask kaynamakla sogumaz. Kadınların feryadlarından arslan ürkmez.
• Sen, Hakk sarabından büyük bir kadeh doldur da sun, tabiat erlerini araya sokma!
• Sen o kadehi önce, sonradan yaratılan nefse sun da; artık masal söylemesin hikayeler anlatmasın.
• 0 sarapla mest oldugu için dil tutulunca, ruhtan bir sel bosalır. 0 zaman kevn ü mekan(=olus ve mekan)dan hiçbirini
göremezsin.
1137. Herkes bir baska kadehle mest olmus, sasırıp kalmıs.
Mefulü, Mefa´îlün, Mef´ulü, Mefa´îlün
(c. V. 2327)
• Her dal bir baska türlü oynuyor, her dalda ayrı renkte bir meyve var. Herkes, bir baska kadehle mest olmus,
sasırmıs kalmıs.
• Yüzlerce kadın, perde arkasına girmisler, üzüntüden yüzlerini yırtmıslar. Her biri bir baska kocadan dul kalmıs da
yüzüne vurup duruyor.
• Her balıgın damagında, bir balıkçının oltası takılı, o, ah diye feryad etmede, bu, eyvah diye sızlanmada.
• Cebrail Hakk´ın güzelligine hayran olmus, oynamada, seytan da, bir baska seytanın sevgisi ile sıçrayıp durmadadır.
• Ey istiyak çekenlerin çalgıcısı Tebrizli Sems! Bu perdeden feryad et, aman bu siveyi bırakma!
1138. Bütün bu sekiller, bu suretler onun yüzünden meydana geliyor.
Mef´ülü, Mefa´îlün, Mefulü, Mefa´îlün
(c. V. 2324)
• Bir gün sen beni meyhanede düsmüs, yıkılmıs, sarıgını rehin vermis, seccadeden bıkmıs, usanmıs görürsün.
• Ben de mest olmusum, sevgili de mest olmus. Onun güzel saçları da elimde, masallah ne de güzel sevgili, ne de
güzel sarap; nazar degmesin!..
• Benim agzım da mest olmus, dudaklarım da. 0 yüzden öpüs yolunu kaybetmisim. Ben mest, agız mest, dudak mest,
öpüs de bize benzemis, o da mest olmus, böylece hep mest olanlar bir araya gelmis.
• Su fitneci güzel, bir hileye bas vurmus, yatmıs, uyumus. Isret meclisi ise, bütün gece dagılmadan hazır bir durumda.
• Bütün bu sekiller, suretler onun nurundan meydana geliyor. Yoksa o temiz, o kutsî ruh sekillere, suretlere sıgmaz.
• Tebrizli Sems´ül-Hakk´ın bu konulara dair serhleri vardır. Çünkü o, can aleminin padisahlar padisahıdır. Bunları ancak
o anlatabilir, baskaları anlatamaz.
1139. Gül bahçesi, ölü çiçeklerle dolu bir mezarlık gibi oldu.
Mef´ülü, Mefa´îlün, Mef´ülü, Mefa´îlün
(c. V. 2320)
• Gül bahçesinin perisanlıgına bak; deli kıs geldi, yesillik güzelleri bahçeyi bıraktılar, eve gittiler.
• 0 güzeller, ayrılıp gittikleri için, üzüntüden bagın, bahçenin rengi sarardı soldu. Gül bahçesi ölü çiçeklerle dolu
mezarlık gibi oldu. Kösk zindana benzedi.
• Peri yüzlü güzeller, yabancıların saldırısından kurtulmak için kıslıga gitmeyi hazırlanıyorlar.
• Su güzeller ne zaman kıslıktan geri dönecekler? Ne zaman viranenin için den, hazîne gibi meydana çıkacaklardır?
• Kıs mevsiminin sogugu ile mest olup kendilerinden geçenler, ne vakit ter ü taze, hos, hayran halde güle oynaya gül
bahçesine gelecekler?
• Ambar bosalır, kap dolar. 0 alem, ambardır. Bu alemse kap!
• Kap bosalınca, doldurmak için, tanenin çürümedigi gizli ambarı aramak gerektir.
1140. Onlar, kendi güzel yüzlerinin nurlarıyla süslenirler.
Mef´ulü, Mefa´îlün, Mef´ülü,
(c. V. 2322)
• Dervisler için "gün" mefhumu yoktur. Onlar için her gün hem bayramdır, hem de Cum´a´dır. Ne bayramları eskir, ne
de Cum´a´ları!
• Her gün onlara bayram olunca, onlar bayram gününe layık giyinirler, kusanırlar; ama yünden örülmüs, süslü
elbiseler giymezler. Ey benim canım! Onlar kendi güzelliklerinin, kendi güzel yüzlerinin yüzleri ile süslenirler, nur elbiseleri
giyerler.
• Akıl ve din gibi onların içleri de, dısları da tatlıdır. Zaten badem helvasına sarımsak koymazlar.
• Böyle nurdan bir hırka giyen de, dostların meclisinde gögüsteki aydın gönül gibi gezer, dolasır.
• Akan suda çerçöp durabilir mi? Ey benim canım! Kosup duran canda, nasıl olur da kin bulunur?
• Can gözü, simdi, ter ü taze dal görmede. Duygu gözü ise, eski bir masala dalmıs.
1141. Sen olmadıkça, ben hamamdaki resim gibi cansız bir suretim.
Mef´ulü, Mefa´îlün, Mefulü, Mefa´îlün
(c.V. 2323)
• Ey gönül! Sen söyle; ben tavadaki balık gibiyim. Acaba o, öfkesinden mi, yoksa yalvarmasından mı çırpınıp duruyor?
• Hayır, hayır, ey gönül; agla, feryad et! 0 olmadıkça ben hamamdaki resim gibi, cansız bir suretim, bir gölge
varlıgım.
• 0 benimle beraber olmadıkça, o bana zindan olur. 0 benimle beraber olmadıkça geceleri uyku nedir bilmem.
• Senin güzelligin, benim sana karsı duydugum sevgi, bütün sehre yayıldı. Her çalgıcı sözüyle ve çalgısının ahengiyle,
nagmeleriyle askımızı anlatıp duruyor.
• Ey güzelim! Sehirde bulunan süfîler de, onların giydikleri hırkalar da, zavallı köleler de, tarih yazan bilginler de
hepsi, hepsi senin sevdana kapılmıslar.
1142. Ey gökyüzünden göç davulunun sesini duyan!
Mef´ulü, Mefa´îlü, Mefa´îlü, Fe´ulün
(c. V. 2334)
• Ey ötelere gitmeye hazırlanan! Ey gökyüzünden göç davulunun sesini duyan! Ey varını yogunu, yaptıgı iyiliklerin,
kötülüklerin karsılıgını bu dünyadan öteki dünyaya çekip götüren!
• Ey nergis gözlü, lale yanaklı güzel; neredesin? Bugün senin mezarından nergisler, laleler bitmede.
• Damlarda salına salına, nazlı nazlı yürürdün. Kapılardan kosarak geçerdin Simdi kapısız, damsız mezarı yurt
edinmissin.
• Nerede kaslarının cilvesi? Nerede o güzel gözlerinin süzgün bakısları? Ey her ikisine de ölümün gözü degen güzel!
• Ey eli birçok degerli kisilerin öpüs yeri olan azîz varlık! 0 el kesilmis gibi cansız bir halde yanına düsmüs, faniligin
elinde kalmıs.
• Senin gönül kusun beden tuzagını kırarak kurtulmus, gökyüzüne uçmussa. saydıklarımın hepsi de ona kolay gelir.
•Can tertemiz halde selamete ermis, esenlige kavusmus ise; bedenin yeryüzünde kalmasının ne önemi vardır? Ayak
rahatça çizmeden kurtulduktan sonra çizme yırtılmıssa ne olur?
• Ey can lezzetinden haberi olmayan kisi! Can, su bedenden kurtulursa; Allah´a yüzlerce sükürlerde bulun!
• Nerede balçıgın, çamurlu suyun tadı, nerede ab-ı hayatın tadı? Nerede gök kubbesi, nerede kubbe seklindeki dam?
• Ya Rabbi! Sanki bir biz büyülenmisiz acılarla, zulümlerle, kötülüklerle dolu su dünya cehenneminin dibinde
oturuyoruz da ebedî hayattan, ölümsüzlükten ürküyor, tiksiniyoruz.
• Halbuki, biz üstün bir varlıgız. Gökler bize haset ediyor. Melekler secde ediyor. Fakat kötü himmetimiz yüzünden
seytan bile bizden kaçıyor.
1143. Ben, bu yeryüzüne mensup degilim; göklerin tohumuyum.
Mef´ulü, Mefa´îlün, Mef´ulü, Mefa´îlün
(c.V. 2319)
• 0 garip, acaib sevgili eve geldi. Sen gel de bugün, evindeki acayip halleri, görülmemis güzelligi seyret!
• Vefalı dostları gör, tertemiz kardesleri seyret! Onlar; "0 hazîne yine viraneye geldi." diye oynayıp duruyorlar.
• Ey gözüm; çimenleri seyret! Ey kulak! Onun güzel sözlerini derle topla! Ey güzel ask hikayeleri anlatan sevgili! 0 tatlı
dudaklarını aç, anlatmaya basla!
• Sen de ey sakî; bugün, dünden arta kalan sarabı kısmadan, tükenir diye korkmadan sun! Iki üç fazla kadehle
denizden ne eksilir?
• Bir kadeh, bir kadeh daha! Bu ayrı ayrı kadehler sarapta ikilik meydana getirir. Bir olmasını istiyorsan, o iki kadehi
de kır, ikilikten kurtul!
• Ben, bu yeryüzüne mensup degilim, ben göklerin tohumuyum. Bir müddet toprakta kalırım. Baharın adaleti gelince,
o tohum topraktan bas kaldırır, yeserir.
• Ey bana su mavi göklerden yüz kat fazla nur veren sevgili! Söyle, bu böyle midir; degil midir?
• Bu baht, gül bahçesinin ta kendisi. Ya Rabbi! Bu nasıl agaç ki, her an yüzlerce mest olmus bülbül, geliyor, bu ask
agaçta yuva yapıyor.
• Can güzel sesler dinlemek için kulagı tutmus çeke çeke geliyor, gönül de güzellerin bulundugu yere dogru kosuyor.
Çünkü bahar geldi, o yabancı, o zalim kıs öldü, gitti.
1144. Gönül, sevgilinin basıp geçtigi esige bir çivi gibi çakılıp kaldı.
Mef´ulü, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c. V.2351)
• Güzellikte essiz olan sevgili ne yaptı, gördün mü? Geçen gün bir bahane buldu.
• Beni de, seni de bir yerlere gönderdi, kendisi iki üç peri ile evde kaldı.
• Sevgili büyüleyici edasıyla bizi aldattı. Biz ona karsı ne yapabiliriz ki?
• Nasıl aldanmayalım? Onun elinde öyle bir zincir var ki, onunla bizi degil, zamanın bile boynunu baglar.
• Kaslarını çatınca, zavallı akıl kaçar, kaybolur gider.
• Gönül, onun kapısında tıpkı bir çivi gibidir. Onun basıp geçtigi esige çakılıp kalmıstır.
• Sakî, sen bize kadehte kalmıs olan sarabı sun! Biz geceden kalmıs mest kisileriz.
• Gönül atesi alev alev göklere yükselmede, sen onun üstüne su serp!
• Tesbihle mesgul olan agzımda simdi siir var, rubaî var, nagmeler var.
• Nice ibadet yerlerini sel aldı götürdü. Hem de nasıl sel; sanki uçsuz bucaksız bir deniz.
• Rebabdan yaysız nasıl ses çıkmazsa, ben de mest olmadıgım zaman, benden ask hikayeleri duyulmaz.
• Bu sebeple, önce bana sarap sun, beni mest et de; sonra ask hikayelerini dinle!
• Allah sarabı ile mest olursa, zayıf bir bıldırcın degerli bir dogan kusu olur.
• Kendinde olanlar tespihleri ile Hakk´ı bulurlar, ama kendinde olmayanlar, kendilerinden geçerler de asıkane saraplar
içerler.
• Hem de nasıl sarap! Allah sarabı içerler, filan erkegin, yahut filan kadının küpünde bulunmayan bir sarap.
• Gögün bir tarafından bir ay dogdu, parladı, nurlar saçmaya basladı. Bu arada benim gönlüm de kayboldu gitti.
• Sasılacak sey su ki, gönülsüz, cansız kisi, nasıl olur da çeng gibi feryad edip duruyor?
• Ask derdini, kendinde olan ayık kisiden dinleme! Çünkü ayık kisinin dudagı da soguktur, canı da.
• Hiç sen, buzlugun atesten haber verdigini gördün mü? Yahut kimsecikler görmüs müdür?
1145. Sen henüz bir çocuk gibisin, bu alem de besige benzer.
Mefulü, Mefa´îlün, Mef´ulü, Mefa´îlün
(c. V. 2306)
• Ey çaresiz asık! Beri gel, görüs sahibi ol, her seyin aslını gör! Her seye bakıp duran, fakat aslını göremeyen
kisilerden, bakan körlerden olma!
• Ey yalnız ona asık olan kisi! Bu huyu yıldızlardan al! Bak günes dogup parlayınca, yıldızlar yok olur, görünmezler.
Sen de, yalnız Allah´a gönül verdigin için, Allah´tan baska her sey senin gözünde görünmez olmalıdır.
• Güçlü kuvvetli olanlar, neden senin elini bagladılar, bilir misin? Çünkü, sen henüz bir çocuk gibisin, bu alem de bir
besige benzer.
• Ey yalnız dünya nimetlerine gönül veren, ey mıh gibi yeryüzüne çakılıp kalan, ötelerden, gönül sehrinden avare olan,
uzak düsen zavallı! Cenab-ı Hakk Kur´an-ı Kerim´de söz incileri dizerken "Yeryüzünü biz bir besik olarak halk ettik."56 diye
buyurdu.
56 Nebe Süresi, 78/6. ayete isaret var.
• Ey terbiyeli, edepli, yumusak huylu kul! Sen çocuk gibi bedenin esiri olmussun. Esirlikten, zavallılıktan kendini
kurtar! Sen artık çocuk degilsin, akıl dislerin çıktı. Onları göster de, mana dünyasının yemegini yemege hazırlan!
• Padisah çocuk kaldıkça ona bakan dadı çocuga hayatı zehir eder, zindan eder. Zaten ana sütü emdikçe, çocuk
padisah olamaz, sarap içemez.
• Testi tastan korkar, fakat kaya, tas su kaynagı olunca, o tasa her an testiler dolmak için gelirler.
• 0 zaman testi der ki: "Tas bundan sonra beni kırarsa, neselenirim, mutlu olurum. Çünkü o tastan akan beni
doldurdu, doyurdu. Bana yüzlerce can verdi.
• Onun yolunda ölsem ne çıkar? 0 beni diriltti, yine de diriltir. Hatta beni kırıp param parça etse diye ona para, pul
veririm."
1146. Ben kendimde degilim, sen de kendinde degilsin, bizi kim eve götürecek?
Mefulü, Mefa´îlün, Mefulü, Mefa´îlün
(c. V. 2309)
• Ben de kendimde degilim, sen de kendinde degilsin, simdi bizi kim eve götürecek? Sana, kaç defa, iki üç kadeh az iç
diye söyledim.
• Sehirde de aklı basında kimseleri göremiyorum. Herkes öbüründen beter, deli divane, öbüründen beter taskın ve
coskun.
• Sevgili ask meyhanesine gel de can lezzetini seyret, sevgilinin sohbeti olmadıktan sonra, cana bir hosluk, bir zevk
yoktur.
• Her tarafta elinde sarap testisi, mest olmus bir kisi var. Güzelligi ile herkesi mest edip costuran sakî de eline büyük
bir kadeh almıs dolasıyor.
• Sen kendini meyhaneye vakfetmissin. Gelirin de, giderin de saraptır. Bu vakıftan ayık olanlara, aklı basında olanlara
sakın bir habbe bile verme!
• Evden dısarı çıktım. Bir sarhosa rastladım. 0 öyle güzeldi ki, her bakısında yüzlerce gül bahçesi, yüzlerce kösk gizli
idi.
• Ona; "Nerelisin?" dedim. Benimle alay eder gibi; "Benim yarımım Türkistanlı, yarımım Ferganalıyım.
• Yarımım sudan topraktan, yarımım candan gönülden, yarımım deniz, yarımım bastan basa inci." dedi.
• "Bana, arkadas ol, ben senin yabancın degilim. Senin akrabanım." dedim. Bana dedi ki: "Ben akrabamla yabancıyı,
tanıdıkla tanımadıgımı ayırdedemiyorum."
• Ben asıgım, sarıgım da yok. Meyhanecinin yurdundanım. Her seyi gören gözlerle dolu bir gönlüm var. Simdi durumu
açıklayayım mı? Susayım mı?
• Böyle bir güzelin mesti olan, nihayet bir agaçtan, bir direkten de asagı olmaz. Hannane direginden bir feryad
kopmamıs mı idi?
1147. Ey beden elbisesi giymis ruh! Sana selamlar olsun!
Mef´ulü, Mefa´îlün, Mef´ülü, Mefa´îlün
(c.V. 2310)
• Ey bizden olan, her zaman bizimle beraber bulunan! Bizden sana Allah´ın selamı olsun! Selamette, huzur içinde kal,
mutlu ol! Ey bizden olmayan, aramızda bulunmayan! Sana da Allah´ın selamı olsun, selamette huzur içinde kal, sen de
mutlu ol!
• Ey begenilen nur, ey gözlere sürme olan azîz varlık! Sen her görünen seylerden daha güzelsin. Sana, bizden Allah´ın
selamı olsun! Selamet ve huzur içinde kal, mutlu ol!
• Ey beden elbisesi giymis ruh! Ey mü´mine de kafire de Allah´ın rahmeti olan azîz varlık. Sana bizden Allah´ın selamı<

armi
Wed 27 January 2010, 05:12 pm GMT +0200
• Bu lütfu sana kim verebilir? Seni manen oraya kim ulastırabilir? Ancak Tebrîz sehrinin övündügü bir tohumdan bir
agaç ihsan eden Semseddin seni oraya, o meclise ulastırır.
1239. Sevgili gönlüne gelse onu tanır mısın?
Müstef´ilün, Fe´ülün, Müstef´ilün, Fe´ulun
(c. VI,2938)
• 0 ay yüzlü, esi benzeri olmayan güzel gönlüne gelse, acaba onu tanır mısın? "0 gönle nasıl gelir?" diye sorarsan,
derim ki: "Umulmadık bir zamanda, beklenilmeyen bir yoldan gelir."
• "Ben görsem O´nu tanırım." dersen, büyük bir laf etmis olursun. Çünkü onu kimse tanıyamaz. "Ben O´nu ne
bileyim?" dersen, kafir olursun. Çünkü O´nu bilmemek, tanımamak küfürdür.
• Zaten insanlar, O´nu bilirim, O´nu bilmem görüsü ile dönüp durmadalar. Sesi, nefesi çıkmayan katırlar gibi gözleri
baglı dönüp dolasmadalar.
• Sessiz sadasız olarak istesen de, istemesen de dön dur! Sakın´dayanma, kadr yolunda inada kalkma! Çünkü sen
zaten baglısın, zaten onun elindesin, onun kulusun.
• Satanın körlügü, esircinin hasedi yüzünden bir kör Yusufu onsekiz akçeye satın aldı.
• Sen de beden kuyusuna düsmüs Yusuflardansın. Iste ip surada; sarıl da dısarı çık! Beden kapısından dısarı çıkınca
yeryüzünde gamlardan, elemlerden kurtulursun.
• Ey nefs-i mutma´inne, Allah sıfatlan ile sıfatlan! Iste baha biçilmez elbiseler surada! Ne zamana kadar o yırtık pırtık
hırkayı giyip duracaksın? 92
92 Nefs-i mutma´inne: Kötü sıfatlardan kurtulmus, iyiden iyiye inanmıs, süphesi kalmamıs, huzur ve süküna
kavusmus nefis.
1240. Allah´ım sen iyilikler, ihsanlar, lütuflar kaynagısın.
Fe´ilatü, Fa´ilatün, Fe´ilatü, Fa´ilatün
(c. VI,2853)
• Sen kendini sevmeyi sormuyorsun? Sen çok güzelsin. Sen çok gönül alıcı sın, sen yüzünü göstersen iki dünya
birbirine girer.
• Sen sarap gibisin, biz de testiyiz. Seninle doluyuz. Sen suya benzersin, bizde arkız, sen bizim içimizde akmadasın.
Senin ne yerin var, ne yurdun, her yerde bizimle berabersin.
• Gönül sana dogru nasıl heyecanla, telasla kossun? Bakısı, görüsü nasıl ara sın, bulsun? Söz ne cesaretle agzımdan
çıksın da sana "Nerdesin?" diye sorsun?
• Sen gönlün kulagına ne söyledin ki gülmege basladı? Seker kamısının agzına ne verdin ki sekerler çignemeye
basladı?
• Saraba nasıl bir coskunluk verdin? Bala ne çesit bir tat bagısladın, akla nasıl bir güç verdin de yeni yeni kesiflerde,
icatlarda bulundu; hakîkati anlamak için derin düsüncelere daldı?
• Senin yüzünden, yeryüzü; ormanlarla, göllerle, derelerle, çayırlarla, çimenlerle, çiçeklerle süslenmis, yeryüzünde
yasayanların gönülleri halden hale girmis, hos olmayanlar bile senin yüzünden hos olmus. Sen ne kadar da hos sun ve
hoslugu artırıp durursun?
• Nese seninle neselendi. Insanları sasırtan seyler senin yüzünden sasılacak sey oldular. Lütuf, ihsan, cömertlik, iyilik
duygusu senin sayende gönle geldi. Sen kerem sahibisin, durmadan bagıslarda bulunursun.
• Yorgun, hasta, yaralı gönlü sen arar sorarsın, hadiselerin üzüntüsünden onu sen kurtarırsın. Ona dertli bir söz
söylersin, ama o söz ona deva olur.
• Bulut, göklerde senin yüzünden aglamakta, simsek senin yüzünden ısıklarla gülmede, daha saymakla bitmez
binlerce çesit isler senin lütfun ile olup durmada. Sen ihsanlar, iyilikler kaynagı, vefa madenisin.
1241. Sen merhametsiz, insafsız ayrılıgın boynunu vur, sen zamanın adalet kılıcısın.
Fe´ilatü, Fa´ilatün, Fe´ilatü, Fa´ilatün
(c. VI, 2852)
• Gönül iyiden iyiye anladı ki, sen canın canının canısın. Yardım kapısını aç! Sen pek güçlüsün! Her sey senin elindedir.
Dünyalar senin üzerinde duruyor, sen yüzlerce dünyanın diregisin.
• Ayrılık; merhametsiz, insafsız, emir dinlemiyor, serkes asıklarının kanlarına kısas olarak onun boynunu vur. Çünkü
sen zamanın adalet kılıcısın.
• Can bahçesinde ne çalgılar çalınmada, ne semalar olmada, testilerden, kaplardan neler dolup bosalmada, kulaga def
sesleri, ud sesleri, sarkı sesleri gelmede.
• Su gül bahçesi ask destanları okuyan bülbüllerin sesleri ile dolu, sarhosların hay huylarından kadehle sarabı
birbirinden ayırdedemiyorsunuz.
• Bütün dalların çiçeklerle dolu. Mana padisahları, velîler ellerine kadehleri almıslar, hepsi de gökyüzü sarabıyla
kendilerinden geçmisler.
• Sen benim can selamımı o mana padisahlarına ulastır. Ulastır ama kimseyi aklı basında bulamazsın ki, canın selamını
onlara söyleyesin.
• Sivrisinek bile o gökyüzü sarabını içmis de kendini kaybetmis, Nemrud´un burnuna girerek onun varlıgını yok etmis.
• Bir sivrisinege bu gücü veren sarap, fil´e verilirse, fil sarhos olursa neler yapar? Ben ne bileyim? Mekansızlık aleminin
sarabının neler yaptıgı anlatılamaz ki...
• Iste bu can sarabını içtigi içindir ki Ashab-ı Kehfin köpegi köpeklikten çıkmıs, arslan kesilmisti de Hakk sarhosları
magarasının etrafında bekçilikten baska bir sey yapmıyor.
• Bir köpek bile bu hale gelirse, kudurmus arslan ona vefalı olursa, o sarap yüzünden insan neler elde etmez, artık sen
düsün!
242. Ates seni görse atesligi bırakır, erir, tatlı su olur.
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün
(c.VI,2823 )
• Maddî yönden sen fakirsin, fakirsin, fakir oglu fakirsin ama, manevî yönden, tasıdıgın ilahî emanet sebebiyle
büyüksün, büyüksün, büyük oglu büyüksün.
• Ey sekle bürünmüs, beden elbisesini giymis can! Sen kat kat talihsin. devletsin. Aslında sen ne topraktansın, ne
suretsin, ne göktensin; sen ezelden, göklerin bile ötesinden gelmissin.
• Sen o gizli ezel sehrindensin, varlıgımızı da o gizli sehre çeker, götürürsün. Sen ne sey´e aldanırsın, ne de birinin
özrünü kabul edersin.
• Sen bastanbasa ab-ı hayatsın, bastanbasa sekersin, seker kamısısın. Herkese sükürsün, kurtulussun, ne mahmursun
ne de mahmurluk verirsin.
• Degersiz, küçük bir kurda, bir böcege ipekler, atlaslar dokutursun, sana hiç bir kimse ziyan vermez. Sükredersin,
sükürlerde bulunursun.
• Yokluga baktım da dertlerden, elemlerden kurtulmus, senin ask kanadınla uçan zerreler gördüm.
• Ates seni görse, atesligini bırakır, erir, tatlı su olur. Inkar eden seni görse, Inkarından kurtulur, mümin, inanan bir
kisi olur.
1243. Senin güzelligin beni büyüledi, canıma kasdetti.
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün
(c. VI,2823)
• Ey yüce meclis sen nerdensin? Senin yerin neresidir? Bir an daralmıs gönüldesin, bir an damın üstündesin.
• Ey benim canım, ey benim cihanım sen gökyüzünün de, yeryüzünün de diregisin. Yüce kisiler de seni istemede,
asagılık kisiler de...
• 0 parıl parıl parlayan nedir? Yoksa güzel yüzün mü perde arkasından parlıyor? Ay da günes de onun emrine boyun
egmisler, O´na kul köle olmuslar. O´nun hizmetine girmisler, gökyüzünde dönüp duruyorlar. 93
93 Mevlana bir Mesnevî beytinde söyle buyurur:
"Yüzünü, yüzündeki beni, kaslarını, akik gibi dudaklarını seyredince, sanki Cenab-ı Hakk ince bir tül pedesinden tecellî
etmis gibi idi." (Mesnevî, c. V, 963).
• Asıgın gözü senin güzelliginin gül bahçesini görünce artık o kalkar da ömrü az olan, çabucak solan güllerin bahçesine
gelir mi? Fanî olan dünya bahçelerine ancak gafıl kisiler, ham kisiler gelir.
• Ey efendim! Sen nerelisin? Neredensin? Senin güzelligin beni büyüledi, canıma kasdetti.
• Güzellikte benzeri olmayan bir ay dogdu. Bizleri nurlara gark etti. Artık O´nu sevmek bize farz oldu. Ask etrafımızda
yükseldi. Bizi ısıgının içine aldı. Ask uykumuzu kovdu, bizden uzaklastırdı.
• Meyveleri pek tatlı olan bir ask agacı var. Ölümsüzlük agacı bile ona feda olsun. Gönül umdugunu onda buldu ey aziz
dostlarım. Bu agacın meyvelerinden yeyin yeyin!
1244. Mısırlı kadınlar, Hz. Yusuf´un güzelligini gördüler de ellerini kestiler, ya senin güzelligini görselerdi?
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatiin, Fe´iiatün
(c. VI, 2820) .
• Ben senin sehrine geldim, sen benden kaçtın, bir köseye gizlendi Sehrinden çıkıp gittim, veda için beni görmeye bile
tenezzül edip gelmedin.
• Sen bana ister lütuflarda bulun, ister kin besle! Her ne yaparsan yap; sen benim canımsın, hayatımsın. Hayatımın
bütün huzuru, mutlulugu sendendir Çünkü ben ancak seninle yasarım; bayramımın süsü, nesesi bile sensin. Sensiz
bayramı ben ne yapayım?
• Senin gizli olusun, gözlere görünmeyisin kendini kıskandıgın içindir.
Yoksa apaçık günes gibi meydandasın. Sen her seyden, her zerreden görün durursun.
• Imansızın gönlü senin yüzünden dagınık, perisan, huzursuz. Sana inananı seni gönlünde bulanın, hissedenin bası da
ask sarabıyla mest olmus. Ne sasılacak seydir ki, sen hem herkesin aklını fıkrini aldın, hem de onların akılını, fikirlerini
baslarına getirdin. Onları dogru yola düsürdün.
• Bütün güller kısa rehin, bütün baslar da saraba rehin. Sen ise hem gülle ölümün elinden alıp kurtardın, hem de
baslarını saraba rehin olmaktan halı ettin.
• Mısırlı bazı kadınlar, Hz. Yusufun güzelligine hayran oldular. Kendileri kaybettiler de ellerini kestiler. Ya senin
güzelligini görselerdi? Sen yüzlerce Yusufun ellerini degil, akıllarını, fikirlerini kestirirdin.
• Bir pisligin kokusundan insan uzaklara kaçar. Halbuki sen herkesin igrendigi bir pis damladan, bir pis seyden, bir kan
pıhtısından bir insan yarattın.
• Sonra tutarsın yarattıgın insanı topraga lokma olarak verirsin. Onun çürüyen bedeninden tertemiz bitkiler, hos
kokulu çiçekler bitirirsin. Ona can verirsin, nebatî ruh bagıslarsın, pisi, pis kalmaktan kurtarırsın 94
94 Kur´an-ı Kerîm´in haber verdigine göre hersey canlıdır. Her sey Allah´ı tesbîh etmektedir "Insanda insanî ruh,
hayvanda hayvanî ruh, bitkide nebatî ruh, cansız sandıgımız seyler de cemadî ruh vardır." Atomlar ilmî olarak Kur´an´ın bu
haberini dogrulamıslardır.
• Ey gönül! Bir de tutar göklere dogru yükselirsin, hayvanların yaylasında yayıldıgın yer yaylasından göklerde Allah
yaylasına ulasırsın, orada yer alırsın.
1245. Güzel kanatlı kusa bak, hatip gibi minbere çıkmıs hos ötüslerle Allah´ı övüyor.
Fe´ilatü, Fa´ilatün, Fe´ilatü, Fa´ilatün
(c. VI, 2854)
• Can leylegi geldi. Nerdesiniz? Bahan görmüyor musunuz? diye bize seslendi. Bütün dünya açıldı, saçıldı. Agaçlar
yapraklandı, cana canlar katan güller açıldı.
• Gel de Yusuflann yüzlerini gör, hepsi de kuyudan bas gösterdiler. Gül yanaklıları seyret! Hepsi de kendilerini
göstermedeler.
• Gönül meyveleri kırılmıstı, toprak içinde mahpus kalmıslardı. Gözlerini açtılar da Allah´ın lütfu ile kıs belasından
kurtulduklarını gördüler.
• Çayırlar, çimenler de kıs zindanının kapısını kırdılar, görmüyor musunuz? Güller, laleler Allah´ın ihsanıyla
süslenmisler; nes´eli nes´eli gülüp duruyorlar.
• Meyve agaçlarının dallarına çiçeklerden sonra gelen olgunlasmıs Meryemler, kendilerine dokunulmamısken gebe
kalmıslar, arifler de agaçların altlarına oturmuslar. Allah´ın yaratma gücünü, büyüklügünü, kudretini düsünerek gönüllerini
ona vermisler, ona yüz çevirmisler.
• Güzel kanatlı kusa bak! Hatip gibi minbere çıkmıs, hos ötüslerle Allah´ı övüyor.
1246. Ask yüzünden dert bana deva, cefa da vefa oldu.
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün
(c. VI,2817)
• Yapma dostum, yapma! Seni çagırdıkları halde gelmezlik ediyorsun. Geldigin zaman da hemen gitmek istiyorsun. Ey
aziz dost! Bu hali sana yakıstıramıyorum.
• Ey benim iki gözüm! Ey benim nurum ısıgım; cosacagım, kabıma sıgmayacagım zaman geldi. Senin gönlünün
Musa´sına Tur Dagı oldum, fakat sen Tur Dagı´nı bıraktın gittin. Neredesin? Gel bana seslen; seslen de ask yolunda benim
parça parça olmama yardım et!
• Bana ne yaparsan yap, yemin ederim ki ben senden yüz çevirmeyecegim dönmeyecegim, cosup köpürecegim, essiz
olan, benzeri bulunmayan Allah´a sıgınacagım.
• Ey dost! Bir çerag ol, bizi aydınlat! Çünkü sen yıldızlardan da, gökyüzün den de üstünsün, nurlusun. Ey dost! Gel gel
de biz hastalara, biz dertlileri hekimlik et! Çünkü sen her derdin devasısın.
• Harap olan gönlüme yolunu sasırıp da bir baykus gelip girse, onun üstüne senin nurun düsünce o baykus bir
zümrüd-i anka, bir devlet kusu olur.
• Yasadıgımız su zamanda hayat sartlarının basımıza getirdigi belalar, sıkıntılar kötülükler, iyilikler, hosluklar, askı
gönül evinden dısarı atamaz. Çünkü ask masal degildir. Kötülüklerle dolu bu kirli dünya ile onun bir ilgisi yoktur Ask
ötelerdendir, göklerdendir. 95
95 Merhume Fevziye Çamseven Hanım Efendi, "Ey Ask" baslıgı tasıyan siirinde:
"Asktır ibadet, asktır namazım
Sazımda asktır, ruh ihtizarım
Mihrab dilde en çok niyazım
En son du´amın tekrarı sensin" diye yazmıstı.
• Ask yüzünden dert bana deva, cefa da vefa oldu. Bu yeryüzü günahlarla cinayetlerle, kötülüklerle dolu yeryüzü
olmaktan çıktı da, iyiliklerle, güzelliklerle dolu gökyüzü haline geldi. Artık ben "Ömrü uzadıkça uzasın." du´asını ne
yapayım?
1247. Sen canlara can katan bir güzelsin.
Fe´ilatii, Fa´ilatün, Fe´ilatiı, Fa´ilatün
(c. VI,2857)
• Sen canlara can katan bir güzelsin. Sen bizim canımızdasın, canımızın içindesin. Canımıza neler göstermedesin? Ne
manevî zevkler vermedesin? Sen neden bu kadar hossun; neden bu kadar tatlısın?
• Sen bir yol bulup da gönle gelince, bir ay gibi degil bin ay gibi parlarsın, nurlar saçarsın? Gönlün gözünü
kamastırırsın. Sen dört unsurdan yaratılmamıssın, ne atessin, ne de su! Sen neden bu kadar hossun; neden bu kadar
tatlısın?
• Senin askının gamı, atlı olarak degil, yaya olarak sadece nur ordusu ile sefere çıkmıs, bir çok gönül kalelerini ele
geçirmis. Sen neden bu kadar hossun; neden bu kadar tatlısın?
• Sen Tur Dagı´nın çeragısın. Sen binlerce denizsin, binlerce göksün. Istiyorum ki canım dünyada senden baska bir
sey, senden baska birisini görmesin. Sen neden bu kadar hossun; neden bu kadar tatlısın?
• Senin hayalin gönlüme gelince içime sanki bir ates düser. Gönül evini atesler kaplar, tutusup yanmaya baslar. Sen
neden bu kadar hossun; neden bu kadar tatlısın?
• Yüzünde, o güzel yanaklarında nasıl bir güç var? Etkisi ile binlerce asıgın aklını, fıkrini alır gider. Sen neden bu kadar
hossun; neden bu kadar tatlısın?
• 0 güzel gülüsün herkesi kendine kul eder. Senin nefesinle ölü bile dirilir, kalkar. Sen neden bu kadar hossun; neden
bu kadar tatlısın?
• Sende Allah´ın güzelligi var. Senin terinden bir damla denize düsse, deniz ask delisi olur da çırpınmaya baslar, cosar
köpürür. Binlerce dalga meydana getirir. Sen neden bu kadar hossun; neden bu kadar tatlısın?
1248. Kendini ucuza satma, senin degerin pek agırdır.
Fe´ilatü, Fa´ilatn, Fe´ilatü, Fa´ilatün
(c. VI, 2840)
• Her dilenciye bakma! Sen kendini de bir dilenci gibi görme! Sen bizim en gözde, en has bir adamımızsın. Kendini
ucuza satma, senin degerin pek agırdır.
• Sen bizim Müsa´mızsın. Kendini göster, asa ile denizi ikiye ayır; sen Hz. Mustafa´nın nurundansın, sende onun gücü
var. Elini göge uzat, ay´ın kaftanını yırt gitsin!
• Güzellerin testilerini kır, onların güzelliklerinin degeri kalmadı. Çünkü sen güzellikte bir Yusufsun. Isa nefesinin
te´sîrini göster; ölü gönülleri dirilt! Sen de o havadansın.
• Sen ruh bakımından ölümsüzsün, iç alemin de pek güzel. Sen celal sahibi Allah´ın sevgili bir kulusun, onun
nurundansın.
• Sen henüz görünmüyorsun, gizlisin, perdeler ardındasın. Kendi güzelligini de göremiyorsun. Allah lütfeder de, bir
seher vakti kendi içinden bir günes gibi dogarsın.
• Ne yazık ki, sen bulut arkasında gizlenmis bir ay gibisin. Görünmüyorsun ve halbuki senin çok parlak, çok güzel bir
yüzün var. Ten bulutunu yırt, dagıt da güzelligini ortaya koy, göster!
• Sen Hz. Ali´nin kılıcı Zülfikar gibisin. Bedenin de tahta bir kındır. 0 kın kırılırsa senin gönlün neden kırılsın?
• Kardesim, ask atesinin alevlerinden kaçma! Imtihan için onun içine girersen ne olur? Kıyamet mi kopar?
• Allah´a yemin ederim ki ask atesi seni yakmaz. Çünkü sen Halil Ibrahim´in oglusun. Zaten eskiden beri o atese
yabancı degilsin. Gir o atese, kirliliklerden arınırsan yüzün altın gibi parlar.
1249. Yusuf senin içinde, neden Mısır´a gidip Yusuf arıyacaksın?
Fe´ilatü, Fa´ilatün, Fe´ilatü, Fa´ilatün
(c. VI,2839)
• Bu gece sevgili; "Sen bizimsin." diye kulagımı çekti. Kulagımı çekiyorsun ama sevgilim sen nerdesin? Ben seni
göremiyorum. Bana kendini gösterir misin?
• Kendini gizlemek hususundaki bahaneyi bırakır da, onun yolunu bana gösterirsen; ayaklarımla degil, basımla,
gözlerimle yürüyerek gelir, seni bulurum. Çünkü sen paha biçilmez bir kimyanın madenisin.
• Gecem karanlıgı senin saçlarından aldı. Gündüzümün aydınlıgı, parlaklıgı da senin yüzünün nüurundandır. Yüzündeki
örtüyü bir kaldırsan ay gökden yere düser.
• Güzelim, sen bir arslansın, bense senin eline düsmüs bir ahuyum. Senin esîrinim. Esîrin oldugum halde beni serbest
bırakırsın diye ödüm kopuyor. Dünyada kurtulmaktan korkan bir avı, bir esîri kim görmüstür?
• Uykumun yolunu kestin. Hiç olmazsa sevgin ile mest olma yolunu kesme! Beni herkesten, her seyden ayırdın, barî
kendinden ayırma!
• Asıklarının hepsi de dükkanlarını dagıtmıslar, kırıp dökmüsler. Uykunun, yiyip içmenin yolunu baglamıslar. Bir
köseden çıkar gelirsin diye oturmuslar, seni bekliyorlar.
• Sana karsı bir kisinin ümidinin ne önemi vardır? Sen herkesin, bütün dünyanın ümidisin. Neden sarap elde etmeye
çalısıyorsun? Sen kendin lütuf ve ihsan sarabısın.
• Yusuf senin içinde. Neden Mısır´a gidip Yusuf arayacaksın. Perdeyi kaldır içeri gir de ne kadar güzel bir yüzün
oldugunu gör!
• Çalgıcı da senin içinde, baska yerde degil. Bedenin ney´den degersiz degildir. Can da ney üfleyenden asagı degil!
1250. Akıllar, kendi evlerini bıraktılar da deliligin evine tasındılar
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c. VI,2803)
• Ey sakî! Aklın bir ise yaramadıgı anlasıldı da akıllar kendi evlerini bıraktılar, deliligin evine tasındılar, onunla beraber
yasayacaklar. Ortada akıl kalmadıgı için çok kisi asık olacak ve ask yolunda çok kanlar dökülecektir. Bu yüzden delilik
kadehi agzına kadar kanla doldu.
• Akıllarını kaybedip çılgına dönen delilik yigitleri aska susamıs yüzlerce erkegin, kadının varlık evlerini atese verdiler,
yaktılar.
• Delilik taragı sevgilinin asıklarını zincire vuran saçlarını taradı, onu süsledi de, biz kıskançlıktan tarak gibi serha
serha iki baslı olduk.
• Yanarak aglayan, tükenen, eriyen ask mumunun alevlerine ask padisahından zaman zaman delilik pervanesi geliyor.
Kendini alevlere atıp yanıyor. Sen bunu görmüyor musun?
• Akıldan delilik efsanesini duyduklarından beri; can da, gönül de iki dünyanın varolus masalına karsı kulaklarını
pamukla tıkadılar, dinlemez oldular
1251. Seninle bulustugum zaman, ayrılık atesine yanarım. Senden ayrı düsünce de vefalı imissin derim.
Fe´ilatü, Fa´ilatün, Fe´ilatü, Fa´ilatün
(c. VI,2856)
• Ey güzel varlık! Bilmem ki nasıl söyleyeyim? Sen bizim canımızın nurusun. Sen kendi nurunu gösterince canın gücü
kuvveti kalır mı?
• Ey benim canım sen öyle bir devlet kususun ki, senin gölgenin altında bütün kargalar devlet kusu olurlar.
• Senin keremin dünyadaki bütün suçluların özürlerini diler. Her belaya emansın, her dügümü çözersin, her zor seyin
altından kalkarsın.
• Sen öyle degerli bir incisin ki, binlerce deniz sende yok olur. îlahî sıfatlarınla, üstün vasıflarınla sen pek büyük, uçsuz
bucaksız, kıyısı olmayan bir denizsin.
• Seninle bulustugum zaman sanki ayrılık atesine düsmüsüm gibi yanarım da; "Sen ne vefasız dostsun!" diye inlerim,
aglarım. Senden ayrı düsünce de "Sen ne kadar vefalı sevgili imissin!" diye feryad ederim .97
97 Bu beyit Nesîmî merhumun;
"Hicr erisince canıma aynı visal içindeyim
Senden ayrı düsünce, seninle bulusmus gibi olurum."
görüsünü hatırlatmaktadır.
• 0 ay yüzlü sevgili ile bulusunca neler olur? Orasını Allah bilir! Çünkü sen ayrılık zamanında bana bulusma zevki
vermedesin, cana canlar katmadasın.
• Gönül deli olmussa haklıdır. Çünkü onun aklını, sen aldın götürdün, yüzünü açıp gösterdigin zaman da, yüzün ondan
özür diler.
1252. Hak yolunun ihtiyarları elbette gençlesir.
Mef´ulü, Mefa´îlü, Mefa´îlü, Fe´ülün
(c. VI,2633)
• Evimde beni ziyarete gelen padisahtan kalmıs bir iki sey, bir la´l yüzük, bir de hazine malı bir kemer buldum.
• Meger dün gece ben uykuya daldıgım sırada o gönül nurum, o can mahremim gelmis.
• Padisahım dün gece evime gelince, o bildigin mestane cilveleri ile evde bulunan yüzlerce kaseyi, yüzlerce testiyi
kırmıs, dökmüs.
• Bugün su evin içini, bütün sevgilimin kokusu doldurmus. 0 yüzden evin her kösesinde gizli bir güzellik var.
• Onun evde bıraktıgı güzel kokunun tesiri ile bedenimdeki bütün kan hep sarap kesildi. Sanki tenimde bulunan her
tüy geceleyin sevgilimin güzellik sarabını içmis, sarhos olmus birer Hintlidir.
• Kulak ver de o sarhos Hintlinin çeng gibi bükülmüs olan bedeninden gelen güzel sesli sarkıcıların seslerini duy,
mestane naralarını isit!
• Simdi mademki sarap da, ates de, çadır da hazırdır; hak yolunun ihtiyarları elbette gençlesir.
1253. Bugün sen baska bir cansın.
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c. VI, 2800)
• Gel canımın içine gir de, otur! Bugün sen bir baska cansın. Senin güzelligine bu dünya bile sasırmıs kalmıs da
saskınlıktan ötürü dönüp duruyor. Kararsız olmus. Çünkü sen bir baska cihansın.
• Ey can selvisi, hosça salın! Çünkü sen bugün bir baska cansın. Ey gül bahçesi! Neseli neseli bir hosça gül! Çünkü sen
bir baska gül bahçesisin. Bütün dünya bahçelerindeki güllerin ömürleri kısadır. Çabucak solar giderler. Halbuki senin
bahçendeki güller solmak bilmezler, sonsuza kadar ter ü taze kalırlar.
• Bütün insanlar bu dünyada ekmek ve su derdi ile didinip durdular, kendilerini harcadılar. Ey zamanın Yusufu, sen ise
su dünya kıtlıgında bir baska ekmeksin, bir baska susun.
• Sen hayatsın, yasayıs alemisin. Halbuki bu dünya kulluk, kölelik dünyası. Allah´a yemin ederim ki, sen o esi benzeri
olmayan padisahlar padisahının bir baska eserisin. Senin benzerin olamaz. Sen bir harikasın.
1254. Asıklar ızdırap potasında eriyerek, halis olanları meydana çıkar.
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c. VI, 2801)
• Asıkları yakıp yandıracak gizli bir ates gerek. Yalnız asıklara mahsus olan bu ates onları kederlerle, belalarla imtihan
eder. Onları ızdırap potasında eritir, Hangilerinin halis, hangilerinin kalp olduklarını meydana çıkarır.
• Aslında asıkların gönüllerini ezelde padisah daglamıstır. Padisahın tahtı ortadadır. Fakat herkes oraya yaklasamasın
diye padisahın dört yanı atesle çevrilmistir.98
98 Büyük Hakk asıgı Galib Dede hazretleri bir beyitlerinde söyle buyurmustur:
"Ne zaman ki bezm-i canda bulusuldu kale-i kam
Bize hisse-i muhabbet dil-i pare pare düstü."
(Ezelde can meclisinde herkese nasibi dagıtılır gibi bize muhabbet hissesi olarak parça parça olmus bir gönül düstü.)
• Ask günesi, göz kamastıracak bir halde dogmus, parlamıs, her asıgın gönül penceresinden içeri girmis, gönlü
aydınlatmıstır. Bizler, zerreler halinde ask günesinin atesi içinde oynayıp duruyoruz.
• Haydi asıklar, buyurun! Ask ates yiyenlere bir sofra hazırladı. Sofranın ortasında çok harlı bir ates var.
• Bu atesin alevi, gök aynasına vurdu da, su dönen kainatın her tarafına yıldızlardan ates yagdırdı.
1255. Ey çalgıcı; sen de sevgilimizin hikayesini söylemiyorsun.
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c. VI,2802)
• En son sunu söyleyeyim ki: Ey dilber! Sen bizi azıcık bir zaman için olsun aramıyorsun. Ey sakî! Senden de
sikayetçiyim. Birazcık olsun, bizim içimizi yıkayarak bizi gamdan, kederden kurtarmıyorsun.
• Ey çalgıcı! Sen de sevgilimizin hikayesini söylemiyorsun. Çok çok söylemek söyle dursun, azıcık bile olsun
söylemiyorsun.
• Benim sana kötü sözler söyledigimden bahsettilerse inanma; ben senin hakkında kötü bir söz söylemedim. Kötü bir
sey demedim. Ancak su kadar dedim ki: "Sevgili azıcık da olsa çabuk darılıyor, bana kızıyor."
• Güzellikte, edada, kibarlıkta, sana benzer bir dost, sana es bir sevgili yok. Sekerler yapılıp satılan bir diyardansın
ama, birazcık suratın asık, birazcık suratın sirke satıyor.
• Su gazele bak! Bastanbasa gönül kanına bulanmıs, birazcık koklasan, onda gönül kanının kokusunu duyarsın.
1256. Alet olmadan bu eserleri kim yaratabilir?
Mefulü, Mefa´îlü, Mefa´îlü, Fe´ulün
(c. VI,2626)
• Ey gönül! Insanların birbirleri ile didiklestikleri bu dünyada, su yagmada, su talanda ne gördün ki varını, yogunu,
dükkanını bırakıp ötelere gittin?
• Hırs örümcegi gibi su yıkık evde, tükürükle ördügün agda sinekleri avlamaya çalısıyorsun.
• Dünya nimetlerinin zevkinden, lezzetinden, verdigi sarhosluktan ötürü hakîkati göremiyorsun da, gönlünün dünya
tuzagından kurtuldugunu sanıyorsun.
• Sellerin kopup geldigi su alçak yerde, sel ugragında kim balçıktan ev yapar? Sen tuzakta yem yiyerek karnını
doyuranı hiç duydun mu?
• Ey gönül! Zamanı gelmisken su dünya tuzagından sıçra, kurtul! Ezelde canlar bahçesinde uçup gördügün yerlere git!
• Ey tavus kusuna benzeyen ruh! Akıl kanadını aç, yüksel! Arsta uçtugun yerler aklına gelmiyor mu?
• Ötelerde, ars üstünde pek mutlu oldugun yerlerde iken kaza ve kader îcabı uçtun, su kirli yeryüzüne düstün. 0
güzelim kanatlarını verdin de iki üç tane yem satın aldın.
• Kıtlıktan çıkmıs, çok acıkmıs bir kisi gibi bu lokmaya öyle bir saldırdın ki, bazen dudagını ısırmada, bazen elini
dislemedesin.
• Nerede o padisahca himmet? Sehzadeye içirilen saadet sütü ne oldu?
• 0 sütle damarlarına karısan padisahca huy, kamil insan huyu ne oldu? Allah´a yemin ederim ki, o içtigin ilk süt kana,
pislige karısmaz.
• 0 padisahlar padisahı bizim çamurumuzu eliyle yogurdu da; o himmeti, o ululugu, o yüceligi sen onun elinden tattın.
• Allah´a yemin ederim ki, elest sesinin duyuldugu o dergahta padisah sana seyhligi de, müritligi de ögretti.
• Gönülle sevgilinin bir oldugunu, ayrı olmadıklarını; bazen kilit oldugunu, bazen anahtar kesildigini o sana haber
verdi.
• 0 bazen ögüttür, bazen kayıttır, bagdır. Bazen zehirdir, bazen sekerdir; bazen tazelesir, boy atar, bazen eskir,
köhnelesir kurur gider.
• Ey sel bu yolda bazen yukarılardan asagı dogru kosarsın, aktıgın yerlerin rengine boyanırsın! Fakat denize
kavusunca artık renklerin kalmaz.
• Ey yeryüzü! Seni çok hırpaladılar. Durmadan seninle ugrastılar, seni kazıp durdular. Param parça ettiler. Fakat bütün
bu iskencelere ragmen yaralanmadın, sikayet etmedin. Ey gökyüzü! Senin de bu agır yük altında belin bükülmedi mi?
• Ey hakîkatler denizi! Yeryüzü, varlıklar senin dalgan ve köpüklerdir. Hem gizlisin, hem meydandasın. Her iste ve
güçtesin, her an sayısız varlıgı öldürürsün.
• Ey ısıklar saçan günes! Sen de o denizden costun, karanlıklar perdesini ısıklarla yırttın, ortaya çıktın, ondan aldıgın
göz kamastırıcı ısıkları, nurları saçıyorsun.
• Ey azîz varlık! Eline aldıgın her toprak altın kesildi. Hangi tası seçtiysen la´l oldu, zümrüd oldu.
• Nice acılar, nice eksiler senin yüzünden helva oldu, sekere döndü. Seçtigin meyve güzellesti, olgunlastı. Kokular aldı,
renklere girdi.
• Kimin talebesi olabilirsin ki, bütün kainatın yaratıcısı, ustasısın. Sen alet olmadan bu güzel san´atları, eserleri
yaratmak, ortaya koymak kimin elinden gelir?
1257. Sen askın ta kendisisin, bizse senin gölgeniz.
Fe´latün, Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilün
(c. VI,2890)
• Ey dudakları helva gibi tatlı olan sevgili! Acı söz söyleme! Ey yücelige ulasmıs dilber! Kendini üstün görme! Lütfet,
kerem et; basını eg, alçak gönüllü ol!
• Zaten sen acı da söylesen tatlı da söylesen, onlar tatlı dudaklarından çıktıgı için hostur. Gözün de, gönlün de
nurusun. Sen cana canlar katarsın.
• Ey güzel varlık! Yüzünü gördügüm gündenberi can da, gönül de mest oldu. Akıl da sevdalara düstü.
• Sen askın ta kendisisin. Bizse, senin gölgeniz. Bir an beni çirkinlestirirsin bir an da beni süslersin, güzellestirirsin.
• Bana öyle geliyor ki, dün gece rüyamda seni gördüm de, o yüzden bugün bende bir hal var. Dünyalara sıgmıyorum.
• Aklını basına al da sus! Çünkü nefis ile gönül atesi alevleniyor, su anda yükselen alevler, nefes almaya basladı. Sen
ne buyuruyorsun? Konusarak alevleri arttırmak mı istiyorsun?
1258. Sessizligin ötesinden gelen nice feryadlar duydum.
Müstefilün, Fe´ulün, Müstef´ilün, Fe´ülün
(c. VI,2955)
• Sevgilim, nurlar saçan atesli yüzünü bir an için olsun örtmüyorsun. Ben ne zamana kadar güzel yüzünün karsısında
cosayım, kendimden geçeyim?
• Sen benim bu halimi bilmezlikten gelerek bana; "Ne vakte kadar cosup köpüreceksin.
• Zaten yüzündeki parıltı, nur böyle olunca örtü ne ise yarar? Yüzlerce örtü örtünsen yüzlerce peçe taksan, duvaklar
altına girsen yine bu yüzü gizleyemezsin."
• Can neylerine her an sen üfürüp duruyorsun. Sende bu coskunluk olduktan sonra neyin ne suçu var?
• Aklın varsa ne diye deli oldun? Yani asık oldun? Sen aska ait degilsen baska yaratılısta isen neden aska kendini
verdin?
• Bütün cüz´lerimi, varlıgımı askın kapısında susmus, sessizce duruyor, gördüm. Fakat her sessizligin, her sususun
altından gelen nice feryadlar, naralar duydum.
• Sems-i Tebrîz´e "Bu susanlar kimlerdir?" diye sordum. Dedi ki: "Vakti gelince sen de ögrenirsin."
1259. Allah´ım, hasretlerle dolu gönlümü kırmayı takdîr buyurursan, beni sevgilime kavustur da ondan sonra kır!
Mef´ulü, Fa´ilat, Mefa´îlü, Fa´ilat
(c. VI,2999)
• Beni ne zamana kadar ayrılık acısı ile inciteceksin, kıracaksın, benim feryadımı duymuyor musun?
• Ayrılık elin elimi kırdı. Beni isten güçten etti. Beni ne vakte kadar kıracagını, perisan edecegini bir bilseydim!
• Ey ayrılık sisesi ile oynayıp duran sevgili; dikkat et, taslık bir yere geldin. Sırça gönlüm daraldı, aman aklını basına
al; onu düsürüp kırmayasın.99
99 Mevlevî sairlerinden Seyh Galib Dede merhum da;
"Yine zevrak-ı derunum, kırılıp kenare düstü
Dayanır mı sisedir o, reh-i seng-sare düstü"
(Gönül kayıgım kırıldı, kıyıya düstü. 0 siseden idi. Taslı yola düserse kırılmaz mı?) diye, bir gazeline bu beyitle
baslamıstı.
• Bu taslı ayrılık yolundan çabucak ayrılalım da bulusma bahçesine gidelim. Bu taslı yolu bırakmazsan beni muhakkak
kırarsın.
• Ayrılık yüzünden kanım içimde dondu, nar tanelerine döndü. Narı kırdıgın zaman kanı iste böyle akar.
• Allah´ım, hasretlerle, acılarla dolu gönlümü kırmayı takdîr buyurdunsa bana, bari o vefasız sevgilinin yüzünü göster,
beni ona kavustur da ondan sonra kır, dök.
• Ey herkesin kendisine kul köle oldugu Semseddin! Sen görüs aleminde padisahlar padisahısın. Bir bakısla yüzlerce
gönül alanı kırar, dökersin.
1260. Gönlün ne oldugunu ancak gönül sahibleri bilir.
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c. VI, 2722)
• Gönlü geregi gibi anlamak için bir zaman gönül mahallesine girdim. Orada kaldım. Böylece gönlün halinden bir iz, bir
nisan aramaya koyuldum.
• Bakayım "Gönlümün halleri nedir; nasıldır?" diye düsündüm. Gördüm ki, yalnız ben degil, bütün dünya ondan
sikayetçi, onun yüzünden feryada düsmüs.
• Her ovada, her sehirde rastladıgım bilginlerden, akıllı kisilerden gönüle dair ne düsündüklerini, ne destanlar
söylediklerini sordum.
• Hepsi de gönlün elinden yakındı, yaka silkti, hepsi de feryada geldi. Bu hal bana dokundu. Gönül konusu üzerinde bir
süpheye, bir zanna düstüm.
• Sonunda bu konu üzerinde aklın bir ise yaramadıgını anladım. Aklımı bıraktım, gönüle dogru sefere çıktım, yola
düstüm. Fakat onun bulunmadıgı hiç bir yer de görmedim.
• Aslında su gönül, arif ile ma´rüf, yani bilen ile bilinen arasında tercümanlık edip durmada.
• Gönlün ne oldugunu ancak gönül sahibleri bilir. Ruhsuz kisi gönlün degerini ne bilsin?
• Sen gönlü ancak Allah kapısında, ilahî dergahta bulabilirsin. Gönül filanda fismanda bulunmaz.
• Alemde kırık gönülleri onaran, eksiklikleri tamamlayan, diledigini zorla yaptırmaya gücü yeten, her izi olanı, her izi
bulunmayanı geregi gibi gören Allah´tan baskasında gönlü bulamazsın. Çünkü Allah, gönlü ev edinmistir.
1261. Karanlık gece bu kederli kula acır da onun halini hatırını sorar.
Mef´ulü, Fa´ilatün, Mef´ulü, Fa´ilatün
(c. VI,2962)
• Sana sitemlerim var. Sevgili, sen neden böylesin, neden hep beni üzüyorsun? Görüyorsun ki hastayım, gücüm
kuvvetim yok. Neden gelmiyorsun? Neden beni görmek istemiyorsun?
• Gördün ki sapsarı olmusum. Beni bu halde görünce ölmüs sandın. Bir insanın arkadası, dostu sen olursan o hiç ölür
mü?
• Efendim, ruhum; hastalandım, atesler içinde yandım da gelip beni görmedin, halimi hatırımı sormadın. Ey saglıgım!
Ey ilacım! Benim iniltilerimi bile duymadın.
• Çok çekindim, çok saygılı oldum. Uzun müddet sabrettim. Fakat artık sabrım kalmadı da bugün nazlılıgın, nazın aslı,
kaynagı olan naz etmeye basladım.
• Bu gece ay dogdu. Nice benim can ilacım gelir. Ey zahmet, ey ızdırap! Sen demirden yapılmıs bir burç bile olsan
yumusarsın, mum olursun...
• Karanlık gece acır da bu kederli kulun halini hatırını sorar. Geç kalmaktan korkmaz. Sonunda kadehsiz, mezesiz onu
mest eder gider.
• Ey feryad! Ne zamana kadar süreceksin, bu feryad bitmeyecek mi? Sen çig tanelerinden de fazlasın. Bu zavallı
kimsesiz kula pusu kurmussun.
1262. Yaratıcının mecnunu olan kisi, onun dîvanesi kesilen kisi hiç Leyla´yı ister mi?
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefilün, Müstef´ilün
(c. VI, 2449)
• Ben bundan önce sözlerime müsteri arardım. Sözlerimi anlayacak, alacak kisi isterdim. Ben simdi senden benim su
sözlerimi almanı istiyorum.
• Herkesin tapması için nice putlar yaptım, herkesi aldattım. Ama bugün Azerlige doydum, put yontmayı bıraktım,
putları kıran Ibrahim´in sarhosuyum.100
100 Azer: Birçoklarının sandıgı gibi Azer, Hz. Ibrahim´in babası degildir. Put yontan, put yapan bir kisi olup, ana
tarafından Ibrahim´in amcasıdır. Azer, put yapan bir putçu, Hz. Ibrahim ise put kırandır. Asaf Halet Çelebi merhumun
"Ibrahim" adlı siirinin ilk kıtası söyle:
"Ibrahim içimdeki putları devir elindeki balta ile
Kırılan putların yerine yenilerini koyan kim?"
• Öyle bir put karsıma çıktı ki, ne rengi var, ne kokusu. Ona daldım da isten, güçten oldum. Sen artık putçu dükkanına
bir baska usta ara!
• Dükkanı elden çıkardım. Ben artık put yontmaktan vazgeçtim. Akıldan da kurtuldum. Deliligin kadrini, kıymetini
tanıdım, ögrendim; düsünceyi de bıraktım.
• Eger gönlüme bir güzelin hayali gelirse, onu azarlarım. Ey yol sasırtan; defol git, çık dısarı! Eger agır davranır
çıkmak istemezse, onu yere yıkar, param parça ederim.
• Büyük yaratıcının mecnunu, onun deli dîvanesi kesilen kisi hiç Leyla´yı ister mi? Canı ordan, o taraftan olan kisidir ki,
onun yeri bayragın dibidir.
1263. Ey ruhanî güzel, niçin bizden kaçıyorsun?
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün
(c. V, 2558)
• Ey ruhanî güzel! Ey can güzeli! Niçin bizden kaçıyorsun? Sen bizdensin, ev halkındansın, yabancı degilsin ki; sen
kulun halini, ne durumda oldugunu bilirsin.
• Döktügüm sıcak gözyaslarımın hakkı için, sapsarı yüzümün hakkı için acı bana! Sana öyle gönül vermisim, öyle
baglanmısım ki, insan insana böyle baglanamaz. Bu baska türlü bir baglanıs, baska türlü bir sevgi.
• Öyle bir haldeyim ki, bütün dünya, herkes gülse, neselense sen olmayınca gülmek söyle dursun, dünya bana
zindandır. Her seyden mahrum olan bu zavallı kuluna merhamet et!..
• Bütün yakınlarımla, akrabalarımla, dostlarımla beraber bulunsam, sen benden uzak olunca ben yıkılırım, perisan
olurum, mahvolurum. Allah´ım, hiç kimse benim gibi perisan olmasın.
• Ey insafsız sevgili, sen dokuz kat gögü assan, ötelere gitsen, yedi denizi yaksan, yandırsan beni yıldıramazsın. Ben
gökleri de askla, sabırla deler geçerim, atese verdigin denizleri de asar gelirim.
• Günes gibi göklerin üstüne, dördüncü kata çıksan, gölgen gibi gizlice senin yanında sürüklenir, yine senden
ayrılmam.
1264. Sen nurlar saçan mumun pervanesi degil misin?
Mef´ülü, Mefa´îlü, Mefa´îlü, Fe´ulün
(c. VI,2627)
• Su sersemligi bırak, aklını basına al da asık ol, asık! Sen padisah oglusun Bu esir olus, ne zamana kadar sürecek?
• Bir padisah ogluna beylik de, vezirlik de yakısmaz, ayıp olur. Sakın asktan baska bir seyin pesinden kosma!
• 0 yükselmis, beylige ulasmıs kisinin beyligi, beylik degildir. Ecel beyidir, Yüksek mevkî ve vezirlik sevdası aslında
günah ve vebalden ibarettir.
• Bu tarafta, yani bu dünyada halk senin nasıl bir varlık oldugunu bilemez, ama mana aleminde sen essiz, ömeksizsin.
• Bu dünya ölümlü dünyadır. Bu fanî dünyada sen yüksek bir mevkîde degilsen, beylik, vezirlik elde etmedinse ne
çıkar? Bunun ne önemi var? Sen öte tarafta manen ölmüyorsun, yasıyorsun ya, bu sana yetmez mi?
• Sen insanoglu kılıgına girmis, Allah arslanısın. Nefsinle yaptıgın savastan Hakk için, insanlık için çalısıp didinmenden
bu belli olur.
• Gamlar geldi geçti, üzülme; mademki sen varsın, Allah´ın nuru içindesin. Bu hal er olmus, geç olmus ne önemi var?
• Sevgilinin degeri, kadri onu sevenin sevgisi ile ölçülür. Ey çaresiz asık! Bak bakalım senin kadrin ne, degerin ne?
• Pervanenin güzelligi de, mumun derecesine baglıdır. Sen de o nurlar saçan mumun pervanesi degil misin?
1265. Sana kurban olmak için, ben her zaman seher vaktini beklerim.
Müfte´ilün, Fa´îlün, Müfte´ilun, Fa´îlün
(c. VI, 3019)
• Ey güzel varlık! Sen asıklarını korkutmadan, ürkütmeden tatlı bir sekilde öldürmedesin. Su anda eger beni
öldüreceksen, bari canımı bir hosça al!
• Hırpalamadan, tatlı, güzel bir sekilde öldürmek senin elinin bir hususiyeti, bir hüneridir. Bu yüzdendir ki sen, güzel
gözlerinin kendilerine bakmasını isteyenleri, bir bakısta öldürüyorsun.101
101 Hz. Mevlana Divan´ının 972 numaralı gazeline de söyle baslamıstı:
"Gerçeklerden haberli olarak ölen Hakk asıkları, sevgilinin huzurunda seker gibi erirler.
• Ben sana kurb´an olmak için seher vaktini bekliyorum. Bekliyorum, çünkü herkesten önce, herkes uykuda iken beni
öldürmedesin. Bu ölümden kimsenin haberi yoktur. Bu öldürülüs ne tatlı bir öldürülüstür.
• Senin verdigin ızdırap, dert, bela da bize senden geldigi için seker gibi tatlı gelmektedir. Ne olur bize yardımda
bulunun. Senden gelenlerin kapısını kapamayın, zaten sonunda beni bakıslarınla, kapı önünde öldürüp gidiyorsun. Hiç
olmazsa bunu yapma!
• Ey nefsi cigersiz, karınsız olan sevgili! Ey gamı, gamları gideren! Ey bizim içimizde sıcak nefesi ile kıvılcımlar
düsürerek, alevler salarak bizi yakıp giden azîz varlık.
• Bize karsı her an kendini haklı çıkarmak için kalkan gibi bahaneler öne sürmedesin, kılıcı elinden atmıssın da
kalkanla mı bizi öldürmek istiyorsun?
1266. Senden hiç kimsenin haberi yok.
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilün
(c. V, 2929)
• Ey gönle gelip geçen hayal! Sen ne perisin, ne insansın. Hatta ne de hayalsin. Sen anlasılamayan, sasılacak bir
seysin.
• Senin gönlümden çıkıp nereye gittigini anlamak için ayagının izlerini aramadayım. Fakat ne yeryüzünde, ne de
gökyüzünde o izleri bulamadım.
• Gönlü uyanıkların, ötelerden haber alanların bile senden haberleri yok, ama senin senden haberi olmayanlardan,
seni arayıp duranlardan, seher vakitlerinde senin askınla gözyası dökenlerden haberin yok mu? Onlara lütuflarda
bulunmayacak mısın?
• Su halde sen ya bu gönlümün dostusun, sevgilisisin, yahut senin kendir gönülsün. Belki de sen benim bakısımdasın,
gelmis gözüme girmissin, gözümde yer edinmissin. Yahut bakıs da, göz de, görüs de hep sensin.102
102 Mevlana Mecalis-i Seb´a adlı eserinin 34. sayfasında aynen söyle buyurur:
"Dil ve canda nihansın, gerçi her sey bî-haber senden
Cihan zatınla dolmusken cihan da bî-haber senden
Nasıl bulsun seni can ve gönül senden ibaretken
"Gönül de, can da senin anca ki can da bî-haber senden."
• Ey gönül! Ne olur, bir lütufta bulun, bir iyilik et de az bir zaman için bir an bile olsa gel meydana çık, göz önünde
dur!
• Acele edip geçip gitme! Seher ısıgı ile geceyi nurlandır, gündüze döndür de öyle git!
1267. Sevgilinin hayalini almıs, gönle hapsetmissin.
Müstef´ilün, Müstef´ilun, Müstef´ilün, Müstef´ilün
(c. V, 2450)
• Hiç bir tarafa, hiçbir kimseye bakmayasın diye sevgilinin hayalini almıs gönlüne hapsetmissin. Haddini asmayasın
diye o da sana hadsiz, hesapsız lutuflarda bulunmada...
• Su altı kapılı tekkeden, dünyadan dısarı ayak atar, yani dünyaya gönül vermekten kurtulabilirsen, tertemiz Hakk
asıkları ile bulusur, onlarla anlasır, onlarla düser kalkarsan, manevî zevkler duyar, vecde gelirsin.
• Sende gizli bir kapı var. Altı kapıyı, altı tarafı arastırıp durma! 0 gizli kapıdan her gece çıkar, göklere yükselirsin,
uçar ötelere gidersin.103
103 Altı kapı, altı yön "Sag, sol, ön, arka, üst, alt" tavla zarı gibi altı taraf. Gizlı kapıdan maksat gönül kapısıdır.
• Sen uçmaya baslayınca tamamıyla uçup gitmeyesin, sabah olunca tekrar beden evine dönüp gelesin diye ayagına
hayalî bir ip baglarlar. 0 iple seni çeker geri getirirler.
• Rahim zindanına geri dön! Yaradılısın tamamlanıncaya kadar, temizlenmen, iyi bir insan olman için sana verilen
ömür bitinceye kadar "Gir su rahime!" derler. Ey zavallı insan! Bu dünya rahme benzer. Sen onun içinde kanlar içmedesin,
kanlarla beslenmedesin, bu isten haberin yok.
• Can kusunun kanatları bitip de beden yumurtası kırılınca, can Ca´ferlik göstermek, yani uçmak, ötelere geçmek için
Ca´fer-i Tayyar olur.
1268. Eger ben her derdin, her gamın, her belanın basıma gelmesinden sikayet etseydim, sarsılsaydım bir adam
olamazdım.
Mef´ulü, Fa´ilat, Mefa´îlü, Fa´ilat
(c. VI,2996)
• Eger ben her derdin, her gamın, her belanın basıma gelmesinden sarsılsaydım, sararıp solsaydım bir adam
olamazdım.
• Hakk asıklarına ask Mısır´ının, yani ask ülkesinin ilahî kokusunu getirecek bir kılavuz olmasaydım, hırs, tama´ çölüne
düsenler gibi yolumu sasırır, kaybolup giderdim.
• Eger canlara can katan, canları aydınlatan mana günesi göklerde dolasmasaydı da, evde oturup kalsaydı, ben de o
zaman kapıyı açmak, girenin çıkanın derdi ile ugrasmak zorunda kalırdım.
• Eger can gülistanı, ızdıraplara, kederlere katlanan, onlardan sikayet etmeyen kisiyi oksamasaydı, ona lutuflarda
bulunmasaydı, nasıl olurdu da ben seher rüzgarı gibi vefa bahçesinin habercisi olurdum?
• Ask çalıp çagırmaya, oynamaya def çalmaya düskün olmasaydı ben ney gibi, çeng gibi inler durur muydum?
• Eger ask sakim bana beni gelistirecek, kuvvetlendirecek deva sunmasaydı, sırça kadehin dudagı gibi incelir,
giderdim.
• Topragıma Hakk´ın emanetinin nuru düsmeseydi, ben de topragın tabîatı gibi pek zalim ve bilgisiz kalırdım.104
104 "Biz emaneti göklere, yeryüzüne ve daglara arz ettik. Yüklenmekten çekindiler, ondan korktular, insana
yükledik." (Ahzab Suresi, 33/72).
• Mezardan cennete bir yol olmasaydı beden mezarında yasar mıydım?
• Lutuf gönül bahçesi olmasaydı ben yasayabilir miydim? Allah´ın lutfu cosmasaydı ben var olabilir miydim?
• Sus da hikayelerin dogusunu günesten duy! 0 dogus olmasaydı ben zaten dogmaz, söner giderdim.
1269. Her sey, senin nurunla varlık magarasından çıkıyor, ezel bahçesine geliyor.
Mef´ulü, Mefa´îlü, Mefa´îlü, Fe´ulün
(c. VI,2632)
• Ey su karanlık künbetten, yani dünyadan göçüp kurtulan can! Senin yokluk ve yoksulluk diyarında çok yapacagın
isler var.
• Ey varını yogunu gizli görüs evine, yani ahirete, öteki aleme çekip götüren varlık! Neden aglıyorsun?
• Yüzlerce yamadan ibaret olan kirli beden hırkasından soyunmus, kutlu sıfatlar elbisesi giyinmissin. Sen insan
seklinde üstün bir varlıksın.
• Gül senden utandıgı için güzel, mübarek ayaklarının altına yapraklarını saçmıstır. Senin lütfunla diken dikenlikten
kurtulmus, kimseyi incitmez olmustur.
• Var, yok; hersey senin nurunla varlık magarasından çıkıyor da ezel bahçesine geliyor. Ey mana sevgilisi, sen nasıl bir
sevgilisin? Ey magara, sen ne biçim bir magarasın?
• Senin elinden bir is, bir çalısma serbeti içen kisi, kendince bir ise, sevgi, insanlık isine dalar da, dünya islerinde issiz
güçsüz kalır.
• Safa bahçesinde bir agacın altında güzel bir dilbere gözüm ilisti. "Sen ne kadar güzel bir varlıksın! Nasıl bir güzelsin
ki?" dedim. "Güzelligin zevkine vardılar da agaçlar, senden çiçeklere gebe kaldılar? Sen bir güzel degil de yoksa baharın
canı mısın?"
• Onun güzelligi karsısında kendimden geçtim, secdeye kapandım da: "Ey sevgili!" dedim. "Allah askına söyle! Sen
nasıl bir sevgilisin?"
• Dedi ki: "Nurlu yüzünün ne kadar güzel oldugu anlatılamayan Tebrizl Sems var ya, iste ben onun nurundan bir
nurum."
1270. Gönlünde gizledigini baskalarının bilmedigini mi sanıyorsun?
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilat
(c. VI, 2928)
• Gönlünde gizledigini baskalarının bilmedigini mi sanıyorsun? 105
105 Rıza Pasa merhum:
"En ummadıgın kesf eder esrar-ı derunun
Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın?" demisti
• Allah sana uyanıklık ihsan etsin! Sen gönülleri uyur mu sandın?
• Gül mü bitecek, diken mi çıkacak? Her agaç, gönlünde ne var ise onu ortaya kor.
• Seni hasta sansınlar diye, yarasa gibi gündüzden gizlenen kisi!
• Allah´a yemin ederim ki, kendini gizlemissin ama sen herkesten daha çok meydandasın.
• Çeng her ne kadar feryad etmese de, feryada baslayınca ne hal alır, ne olur? Herkes bilir.
• Bir gamdan ötürü feryad etse de, yine herkes bilir ki onun aklı basında degildir.
1271. Kim maddî varlıgından kurtulursa hakîkate ulasır.
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilün
(c. VI,2891)
• Bir kimseye yokluk dünyasından bir haber gelirse, onda beseriyet halinden yani bedene ait ihtiraslardan, nefsanî
arzulardan bir eser kalmaz. 0 adeta meleklesir.
• En yüksek yerlerden en asagı yerlere kadar her tarafı illet, yani oluslar, sebepler kaplasa, o ermisin himmeti
sebeplere, olaylara önem vermez. 0, hadiseler üzerinde durmaz. Onun bütün varlıgı, gönlü, aklı fikri Hakk´a yönelmistir.
• Kim maddî varlıgından kurtulur, benliginden çıkar, yok olursa, ancak o hakîkat gözü ile Hakk´a yönelir.
• Etten, kemikten bir yıgın olan bu bedende oturmakla beraber, o hadiselere, sebeplere bürünerek karsısına çıkan saf
cevheri görür.
• Görünüsteki sekli ile tanısmayı, konusmayı bir tarafa at da, bir baska hale gir, baska bir kılıga bürün! Çünkü o da bir
baska halle senin karsına çıkmıstır.
• Ona sükretmeyi benden isit, benden duy! Senin canına, basına yemin ederim ki, o tatlılıkta bir sekeri ne tatmısımdır,
ne de görmüsümdür.
1272. Bütün dünya güzelleri gelsinler, o güzelin kurbanı olsunlar.
Müstef´ilün, Fe´ulün, Müstef´ilün, Fe´ülün
(c. VI,2970)
• Binlerce masal ile öyle bir dost hayali geldi ki, bütün dünya güzelleri gelsinler, onun ayagının önünde can versinler.
• Çok güzeller gördün! Hüri´ye benzeyen çok dilberlerin vasıflarını, güzelliklerini duydun. Fakat buraya gel de su
sevgilinin güzelligine bak, edasını seyret!
• Canım onu bulunca varlıgım yok oldu. Ayagını tuttum. Elden oldum, elim artık bir is göremez oldu.
• Onun askının gül bahçesinden cigerime bir diken battı. Fakat o öyle bir diken ki, yüzlerce gül bahçesi o dikene kul
olsun, köle olsun.
• Askının verdigi zevke, güzellik günesinin nuruna karsı ten nedir? Bir tozdan ibarettir. Can nedir. Bir buhar, bir
bugudur.
• Onun yüzünün ask bahçesinde sasırır da gülden, yahut çınardan bahsedersen, dilerim Allah senin düsmanın olsun.
• Güzellerinin büyüsü ile büyülendik de, senin sairin olduk. Bir baska güzel yüzlüye gönül vermiyoruz. Asık
olamıyoruz. Ma´zeretimiz pek büyük.
• Ya Rabbi! 0 gün gelecek mi ki, o güzeller güzelini bütün dünyaya, yüzünün nurundan nurlar saçarak salına salına
gelirken görecegim.
• Benim acı canımın, onun balı ile tatlandıgını, hos bir hal aldıgını, onun güzelliginin bir kıvılcımı ile canıma yeni bastan
bir heyecanın düstügünü görecek miyim? Ömrüm buna müsaade edecek mi?
1273. Gönül agız açınca, dil konusmaz olur, susar.
Müstef´ilün, Fe´ulün, Müstef´ilün, Fe´ulün
(c. VI,2957)
*Can kırıldı da çok güzel, latîf bir can ortaya çıktı. Bu cihan yok oldu da, baska bir cihan kendini gösterdi. Maddî cihan
yok olunca, mana cihanı belirir.
• Madeni bulmak için yeri kazarken, kazmaların açtıgı yaralarla altın madeni kırılır, dökülür, parçalanır ama,
kuyumcuların dükkanları altınlarla dolar, tasar.
*Sen susmadıkça, düsünce bir sey söyleyebilir mi? Düsünceyi ancak konusarak belirtirsin, sen sustugun zaman,
düsünce içinde hapsolur kalır. Ama gönül agız açınca, dil konusmaz olur, susar.106
106 Hz. Mevlana dilsiz, dudaksız konusma üzerinde çok durur. Dilsiz, dudaksız konusmak, gönüllerin birbirine
seslenmesidir. Gönülden gönüle yol vardır.
*Dünyayı dolduran binlerce ev, binlerce yapı, gizlice mühendisin gönlüne gelmeden meydana çıkmadı.107
107 Nasıl bir mühendis binayı yapmadan önce onun planını hazırlarsa, Cenab-ı Hakk da bilinmez gizli bir hazine iken,
bilinmek diledi. Kainatı yarattı. Arifler a´yan-ı sabiteyi tarif ederken ilahî tasavvur üzerinde dururlar. Hasa Allah maddî bir
varlık degildir ki mühendis gibi plan yapsın. Ama "kün" (=ol) emrini vermeden yaratılacakların hepsi ilahî ilimde belli idi.
*Sırların da ötesinde gizli bir sır var. Yani herseyin ötesinde büyük yaratıcı var. 0 öyle gizli bir sırdır ki, mühendisin
hatırına, gönlüne gelenler hep ondan, o sırdan meydana gelmektedir.
*Gönül tertemiz olursa; günahlardan, suçlardan yakasını kurtarırsa, o sır dünyayı tutar. Iste o zaman mekansızlık
alemi belirir, madde kalkar, hiç kimse ölmez, herkes sonsuzlasır.108
108 Ölüm su madde alemi için var. Mana aleminde sonsuzluk var. Mana aleminde zaman yok, mekan da yok.
*Tebrizli Semseddin´e yalvar da de ki: "Lutfet, o zamansızlık bahçesinden bir kerecik olsun, bize bak!"
1274. Su yaptıklarımızı biz yapıyoruz sanırız,
halbuki bizim yaptıklarımız Sen´dendir.
Mef´ulü, Fa´ilat, Mefa´îlü, Fa´ilat
(c. VI,2979)
• Hergün seher vaktinde bizi arayan Sen´sin. Biz gafletteyiz, uykuya dalmısız. Bizim uyanık devletimiz, saadetimiz
Sen´sin.
• Sen´in yüzlerce baharın var. 0 yüzden biz gül bahçesine döndük, sevgilimiz Sen oldugun için çok mutluyuz.
Gönlümüz rahat ve apaydın...
• Sen´in sevgi denizinde, gemiden daha elsiz, ayaksızız. Sesimiz de Sen´sin, nes´emiz, oynamamız da Sen´sin.
Sallanmamız, yürüyüp gitmemiz de sensin.
• Gönül nelere dalmıssa, nelere vurulmussa hepsinden sogumus, vazgeçmis de ondan sonra gönle: "Bize tutulan,
vurulan Sen´sin." demissin.
• Bazı bazı cüz´î irademiz var da, su yaptıklarımızı biz yapıyoruz sanırız. Fakat bizim yaptıklarımız da Sen´dendir.
Çünkü süphelerimizin, zannımızın öz mayası da Sen´dendir.
• Çektigimiz her seyi, hakîkatte Sen çekmedesin. Aldıgımız bir sey yok ki hakîkatte onu bize alan Sen olmayasın.
• Ey efendim! Ey padisahım! Sahid ol; konusmaya tövbe ettim. Artık bir sey söylemeyecegim, Çünkü sözsüz, feryadsız
sırlarımızı bilen Sen´sin Sen!
1275. Ey bas! Neye, kime secde ettigini bil!
Mef´ülü, Fa´ilat, Mefa´îlü, Fa´ilat
(c. VI,2977)
• Hergün seher vakti bir peri kızı gelir. Beni çeker dısarı çıkarır, bana der ki: Canım benim, beni bırakıp nereye
gidiyorsun?
• Sen bir asık isen, benim gibi birisini bulamazsın, tacir isen benim gibi alıcı nerede var? Benim gibi candan bir müsteri
bulunur mu?
• Bir arif isen gerçekten de canın bildigi, tanıdıgı varlık benim; yok hiç bir sey degilsen benimle dost olursan, öyle bir
hale gelirsin ki adeta kendiliginden uçarsın.
• Yolunu sasırmıs bir kisi isen, sana Mustafa(s.a.v.)´in nurunu veririm, degersiz bir bakır iken seni en degerli ca´ferî
altını haline getiririm.
• Alemin dayandıgı, güvendigi bir kisi bile olsan, yine bizim yüzümüze muhtaçsın. Nurlu bir sabah haline gelsen, yine
bir mana günesine ihtiyacın vardır.
• Karadan ve denizden vazgeç de hakîkat Kaf dagına çık; kurunun, yasın üstüne oturma, yani iyi ve kötü insanlarla
ilgilenme, yaratılanları hos gör!
• Ey gönül! Sen gerçekten gönül isen, kendini o mana sevgilisinden ayırma! Ey bas! Eger sen de gerçekten bas isen,
serserice secdeye kapanma! Neye, kime secde ettigini bil!
1276. Ask sehrinde yasayan insanların her günü bayramdır.
Mefnlü, Mefa´îlü, Mefa´îlü, Fe´ülün
(c. VI, 2637)
• Bugün bu sehirde acayip bir gürültü, bir feryad var. Bütün bu isler bir güzeller güzelinin gözlerinin büyüsünden
meydana geldi.
• Ey ask sehri! Sen nasıl bir sehirsin ki, sende yasayan insanların her günü bayramdır? Ey sehir! Güzellikle, letafetle
mekanın zaman haline gelmis de sen mekansız bir mana sehri olmussun. Sen dünyada gözle görülen sehirlerden degilsin.
• Böyle bir sehirde aslında mekanın yeri olmadıgı gibi, zaman da yoktur. Ey güzel varlık! Senin mübarek nefesinle her
yer görülmemis, isitilmemis, duyulmamıs bir hale dönmüs.
• Bugün bu Mısır´da güzellik Yusufunun yüzünden, zorlamadan, alıstırmadan her kurt çoban haline gelmis.
• Bu sehirde iki yüz yasına basmıs ihtiyarlar, o ilahî nefesle Yusufun askını düsmüsler de Züleyha gibi gençlesmislerdir.
• Bu sehirde gönüllere, canlara hükmeden odur. Allah´ın takdîri gibi her sey askın emri ile olmaktadır.
• Gecenin karanlıgı ay ısıgında nasıl yok olup giderse, benim gibi senin gibi yüzlerce insan benlikten, bizlikten geçmis
de onun güzelliginin nurunda yol olmuslardır.
• Onun varlıgından, huzurundan baska yerde mana fakîrlerine murat kapısı yoktur. Günese benzeyen yüzünün
nurundan baska yerde kurtulus bulunamaz.
• Onun vasfına, nasıl olduguna dair bir seyler söyledim ama iki sözüm kaldı onu da dinle: "Gücüm, kuvvetim yok ki
bahs ettigim filandır, deyeyim."
1277. Gönül yerinden fırladı, acayip bir yere gitti.
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilün
(c. VI,2860)
• Bizimle beraber oturanların akıllarını, fıkirlerini kapıp götüren birisi var. 0 bir ay mıdır? Ugurlu bir haber midir? Acaip
bir dert midir? Acaip bir deva mıdır?
• Bizimle beraber oturanların arasında öyle bir saf yaran var ki, onun bakısından acayip bir nur, bir ısık gönül
penceresinden parıldıyor.
• Bu nasıl bir candır ki, canım ona; "Sonsuz ol, ebedî olarak yasa!" demek için sonsuzlugun ta kendisinden basını
dısarı çıkardı, seslendi.
• Gönüllerinde gam karanlıgından, ızdıraptan bag, köstek bulunanlar, onun himmeti sayesinde acayip bir çözüm yolu
bulurlar.
• Topraktan yaratılmıs bu ten kalıbından, bu bedenden nasıl oldu da böyle göz kamastıran bir ay parladı. Onun
güzelligi karsısında gönül yerinden fırladı. Acayip bir yere gitti.
• Gönül hadiselerin vehm ve hayal evinden dısarı çıkınca acayip bir sarayı gördü.
• 0 sarayın duvarlarında, kapısında ruha ruh bagıslar bir sekilde sekiz cennet parıl parıl görünüyordu.
• Ey Sems-i Tebrîzî; bu kadar korku ve ümitten bizi kurtar da görülmemis bir korku ve ümit, yokluktan çıksın ve
görünsün!
1278. Gönül sırları
Mef´ulü, Fa´iIat, Mefa´îlü, Fa´îlün
(c. VI,2978)
• Ey gönül! Sabahtan beri sende bir baska hal var. Öyle coskunsun, öyle kendinden geçmissin ki, senin gibi coskun ve
dagınık olan beni göremiyorsun.
• Ey gönül! Sen nasıl bir atessin ki, nereden gelirse gelsin, her rüzgar seni canlandırıyor, alevini artırıyor? Hayır, hayır
sen atesten de üstünsün, rüzgardan da!
• Ey gönül! Ben seni anlatamam ki, sen her ne isen o´sun. Ancak ben su kadarını biliyorum ki, sen simdi günes gibi
göklerin perdelerini yırtmadasın.
• Ey gönül! Sen nasıl bir incisin? Senin degerini ne gökler bilir, ne de müsteri! Gönlü yarattıgın için canım sana feda
olsun Allah´ım!
• Otuz sene Mecnun gibi senin arkandan kostum, durdum. Hem de ıssız vahsi bir adada. Yas ve kum bulunmayan bir
adada senin ardında kostum.
• 0 zamanlar ben her seyin, her varlıgın senin eserin oldugundan habersizdim, gafildim; aklım, îman ve küfür
düsüncelerine takılıp kalmıstı.
• Halbuki iman da senden gelen, senin nurundan ibaret bir lütuf; kafırligin süphesinin, her seyi yapma gücünün bizde
olduguna dair inanç da senin bir takdîrindir.
• Sen hem cennetsin, hem cehennem, hem de kevser havuzu.
• Ey gönül! Sen iki cihandan da dısarı, bütün bir kainatsın. Her sey senden ibaret. Fakat sen, her seyden
münezzehsin, her seyden berisin.
1279. Sensiz ben baharı ne yapayım?
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün,
(c. V, 2458)
• Sise fabrikasına dogru tas atma! Gönlü yaralı bir kimsenin gönlünü yaralama!
• 0 tasların hepsini benim gönlüme at! Çünkü baskalarının gönlünden benim gönlüm degersizdir. Baskalarının
kalplerini kırma, sînelerini yaralama, onlara yazıktır.
• Ben kulundan baskasının yüzüne cefa ile bakmamam için, istersen, cefa çeken bütün esirleri esirlikten kurtar, yalnız
ben esirin olarak kalayım.
• Ben vefa ile de, cefa ile de arkadas olmusum. Onlarla hosum. Vefa göstereni de, cefa edeni de seviyorum, ama ne
vefa ile ne de cefa ile yol arkadası olmak istemem. Ben yalnız seninle yola çıkmak isterim.
• Cihan zindanına gelmeden önce, ben hep seninle beraberdim, keske ızdıraplarla dolu bu dünya tuzagına
düsmeseydim. Çünkü senin yanında çok mutlu idim.
• 0 kadar çok söyledim: "Ben yerimden memnunum, sefere çıkmak istemiyorum" dedim. Dedim ama anlatamadım.
Bak bu güç yolculuga düstüm. Yükseklerden yeryüzüne indim.
• Lütfun beni aldattı da dedi ki: "Korkma, git! Benim keremim, bu yolculukta kılavuz olur, sana bir zarar gelmez.
• Gurbete gidersen, asıl yurdundan ayrılırsan, çekecegin zahmetler, ızdıraplar seni pisirir, hamlıgın kalmaz. Sonra
olgun bir halde, hünerlerle dolu bir bilgin olarak yine vatanına dönersin."
• Ona dedim ki: "Ey bilgilerin canı; sensiz ben bilgiyi ne yapayım? Bilgi almak için senin yanından kim gider; ancak
senin büyüklügünden haberi olmayan gider."
• Senin elinden sarap içtigim zaman, aklım basımdan gider. Hos bir sarhoslugu tadarım. 0 zaman tehlikesiz, korkusuz
bir kimse olurum. Beserî kötülüklerden kurtulurum.
• Efendim kulagıma yol kesenlerin sözleri gibi bir takım sözler söyledi, beni bastan çıkardı. Sersem edip yola salıverdi.
• Benim ötelerden bu dünyaya sürgün edilisimin hikayesi çok uzundur Eger o essiz varlıgın keremi bizim kederlerle
dolu gecemize hos bir seher göndermezse, ah hîlesinden ah...
1280. Mutluluk neyinden yine hos bir ses geldi.
Müstef´ilün, Fe´ulün, Müstef´ilün, Fe´ulün
(c. V],2967)
• Mutluluk ney´inden yine hos bir ses geldi: Ey can! Sen, neselen, el çırp! Ey gönül; sen de oynamaya basla!
• Manalar madeni, parlamaya basladı. Cihan mutluluktan kahkaha attı. Güzel bir sofra hazırlandı. "Haydi sofraya
buyurun!" diye sesler geliyor.
• Ilkbaharın hos kokularını cigerlerimize çekiyoruz. Yesillikleri seyre daldık. Biz hay huylar içinde, bir güzel yüzlünün
askı ile mestiz.
• 0 güzel varlık, bir deniz gibidir. Biz ise, bulutuz. 0 gizli bir hazinedir. Biz ise bir viraneyiz. 0 nurlar saçarak parlayan
bir günestir. Bizler onun nuru içinde oynasan zerreleriz.
• Ben asıgım, günahlardan, kötülüklerden arınmısım. Beni bırak söyleyeyim!.. Hz. Mustafa´nın nuru ile ay´ı
yarıvereyim.
1281. Asık ol da elemden kurtul!
Mef´ulü, Fa´lün, Mef´ulü, Fa´lün
(c. VI, 3036)
• Hakikat yollarında yürürken, bazen deve gibi bir bataklıga batarsın. Bazen da av gibi!
• Oglum neden böyle kosup duruyorsun? Anlıyorum, sonunda dogru yolu bulacaksın.
• Ey gönül! Sen tarafsız tarafa git de, Hakk´ı orada ara! Hakk her seyden münezzehtir. Sen onu bulmak için sebeplere
takılıp kalıyorsun.
• Sen onu isterken, hak yolunda yürürken manevî zevklere kapıldın. Kaba saba, aba içinde iken, süslü ipekli elbiseler
giydin.
• Aklını basına al da Hak asıgı ol! Çünkü asıklıktan baskası bas agrısı verir, dert verir, huzursuzluk verir.
• Çengi çalmak üzere eline alınca, seni ayıplıyacaklar diye utanırsın. Ama çalmaya baslayınca, etraftakileri
neselendireyim derken kendin neselenirsin.
• Bu yolda gayeye varmak için aklı bırak! Düsünceden vazgeç! Hayranlık mutlulugunu elde et!
• Aklına bir düsünce gelince, onun zıttı oldugunu da bil! Birbirine zıt iki düsünceden hayretler içinde kalır, ihtimallere
kapılırsın...
• Çünkü tereddüt insanı hayrete, hayret de tereddüde götürür. Bu iki degisik halden ötürü, sasırır kalırsın, yerinde
sayarsın, ilerleyemezsin.
• Düsünceye baslayınca bunun yolunu gör! Daha ne vakte kadar hakîkati söylemekle anlamaya çalısacaksın?
1282. Sen büyük ve üstün bir varlıksın. Kötülüklerle dolu bu dünyada ne isin var?
Mütefa´îlün, Fe´uliin, Miütefa´îlün, Fe´ulün
(c. VI, 2837)
• Müjde, ey asıklar müjde! Bu ayrılık kalmaz. Sevgiliye kavusma zamanı gelir. Elbette Allah Allah´lıgını yapar, darda
kalanlara acır.
• Kereminden iyi haberler ulasır, binlerce bayram gelir. Iki cihanın manevi nimetleri önünüze konur. Siz henüz
nerdesiniz?
• Allah´ın keremi kendine seni çeker de, gönül muradına erer. Artık gönülde onun bunun gamı kalmaz. Safa üstüne
safa duyulur.
• Ey sadık asıklar! Dostun yolunda dogruluktan ayrılmayın. Yanlıs yollara sapmayın! Çünkü sizin içinizde vefasızlıgı
reddeden, ezelde verilmis mutlu bir söz, bir ahd vardır.
• Ey Hakk yolcusu! Senin maddî varlıgın toprak makamında iken gizli bir sefer yapmıstı. Adamlık makamına gelince,
üstünlük mertebesini bulman gerek.109<

Sems
Sun 28 February 2010, 12:22 am GMT +0200
Alıntı
Ben sevincim, sevinç benim! Zühre yıldızı bile benim neseli nagmelerimi çalıyor; ask, asıklar arasında benim için
cilveleniyor!

Allah razı olsun Paylaşım için armağan hocam.