- Divan-ı Kebir´den Seçmeler - II

Adsense kodları


Divan-ı Kebir´den Seçmeler - II

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
armi
Wed 27 January 2010, 04:59 pm GMT +0200
Divan-ı Kebir´den Seçmeler - II

460. Bir avuç toprak, senin çaresiz bir asıgın olursa sasılmaz!
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün
(c. II, 544)
• Ey bir panltısı ile Uhud Dagı´nı paramparça eden Rabbim! Bir avuç toprak, Sen´in çaresiz bir asıgın olursa sasılmaz!
" A´raf Suresi, 7/143. ayete isaret var."
• Lutfeder de bir bakarsan, kayalar, taslar mum olur; fakat kahr ile bakınca da, mum tas olur!
• Sen inlersen, feryad edersen, o zaman ölmüs gönlü diriltirsin, ona can verirsin, bir seyler edersin; senin canının isi
gücü budur!
• Can, sefer etmek, yolculuga çıkmak ister; sen, onu saglam bir bagla baglarsın! Sonunda can, o bagı koparır da avare olur!
• Süleyman gidince Seytan, padisahlar padisahı olur! Akıl ve sabır gidince nefs-ı emmare baskaldırır. seni emir kulu yapar; sana kötülükler, günahlar isletir.
• Ask, bütün cihanı kaplamıstır ama, sen onun rengini bile göremezsin´ Fakat onun ısıgı bedene vurunca asık olursun;betin benzin solar, sararırsın!
• Bir sehzade olmalı ki, yakutun müsterisi olsun; esi az bulunur, degeri bir insan olmalı ki, senin ask gamını çeksin!
• Cenab-ı Hakk; "Yeryüzü size besiktir!" diye buyurdu. insan çocuk olmasaydı, besige baglı kalır mı idi? -
"Taha Süresi, 20/53. ayete isaret edilmektedir."
• Benim su gölge varlıgımın dönüp dolasması, Hakk günesinin yüzündendir´ 0 müneccim degıldir ki, gönlü yıldızların
emrinde olsun!
461. Baglar, bahçeler ona selama durmuslar; selviler de ayaga kalkmıs!
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c. II, 549)
* Haydi, tozmaması için yollara su serpin; sevgili geliyor! Bahçeye müjde verin; bahar kokusu geliyor!
* Ayın ondördü gibi nurlu yüzlü olan sevgiliye yol açın. yol verin; o nurlar açarak geliyor!.
• Gökler heyecandan yarıldı; cihanda bir ugultu var! Etrafa anberler, miskler yayıldı; yarin bayragı geliyor!
• Bagın, bahçenin yüzü güldü; gören göze hakikat çeragı geliyor! Gam bir kenara sıkıstı kaldı; ay, sanki bizim kucagımıza dogmada!..
• Ok, hedefe dogru uçup gidiyor! Padisah ava çıktı; biz neden oturmus kalmısız? Haydi, gidelim; o padisaha av olalım!
• Baglar, bahçeler ona selama durmuslar; selviler ayaga kalkmıs! Yesil çemenler yaya olarak ona dogru kosuyorlar;goncalar da atlara binmis geliyorlar!
• Gökyüzünde sevgili ile halvete girenler nasıl bir sarap içiyorlar ki, canlar mest oldu, yerlere yıkıldı, akıl da mahmurlastı?
462, Onun mana sarabı yüzünden gökyüzünün damı bana konak olmustur!
Miifte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün
(c. II, 547)
• 0 selvi gibi uzun boya posa karsı secde edersem ne olur? Ben, onun maddî varlıgına degil, onu yaratanın kudretine,büyüklügüne hayran oluyorum da secdeye kapanıyorum! Gönül gözü uyanık o aziz varlıga gözlerimi verirsem ne çıkar?
• Ben, onun sevgi sarabını içerim; zaten benden baska kim içebilir ki?.. 0 sarabı bugün bulmus iken içsem de, yarına bırakmasam daha iyi olmaz mı?
• Çünkü onun sarabı, benim gönül arkadasımdır; onun yüzünden, gökyüzünün damı bana konak olmustur! Ask kanatlarını açarak oraya uçarsam ne olur?
• Ben gönlü tanımasam ne olur? Bırak; can da varsın gitsin, beden de gitsin! Ben, bunun için gam yemem, gam yemem, gam yemem! Çünkü ben, onun yüzünden yok oldum; gönülsüz, , bedensiz kaldım!
463. Bu dünya sarabının sarhoslugu, gece uyuyunca geçer gider;
ilahî sarabın mestligi ise, insanı mezara kadar götürür!
Müstefilün, Müstef´ilün, Müstefilün, Müstefilün
(c. II, 537)
• Babacıgım; bize sarabı sunan, bizi bizden alan sakîmize hizmetten baska bir isimiz yok! Ey sakî! Fazla sarap sun da
biz, iyiden de, kötüden de kurtulalım!
• Allah, bu dünyaya her insanı bir is için getirdi ama, bizi issizlik, hünersizlik sanatı için getirdi! Yani, bizim, dünyada
asktan baska bir isimiz yok; Allah, bizi dünyaya kendisini sevmemiz için getirdi!
• Allahım; zaten bizden bir is isteyecek olsaydın, bize ask sarabını nasip etmezdin! Bu sarabı içenin bası hiç yere egilir
mi, dünya islerine dalar mı; Sen´den baska kimsenin önünde egilir mi?
• îlahî sarapla mest olmus, kendinden geçmis kisi bir is yapabilir mi? Mest olan kisi, sarap gibidir; sarap ne yaparsa o da onu yapar! îlahî sarap, hiç bir seye ihtiyacı olmayan Cenab-ı Hakk´ın sevgisinden baska her seyi, iki dünyayı bile
ortadan kaldırır!
• Üzüm suyundan yapılan bu dünya sarabının sarhoslugu, gece uyuyunca geçer gider! Fakat ilahî sarabın mestligi,insanı mezara kadar götürür!
"Seyh Sadî hazretleri bir beytinde söyle buyurmus:
"Sarabın verdigi sarhosluk, gece yansına kadar devam eder ama, bir güzel yüzlü sakînin verdigi mestlik, kıyamete kadar sürer!"
• Ey gönül! Aklını basına al da, ilahî sarapla oldugundan da daha fazla mest ol; nereye gidersen git, hep mest olarak
git! Yalnız kendine degil, baskalarına da o saraptan içir, mest et! Onlar da bu sarabın zevkini duysunlar da, sana birkaç kadeh daha fazla sunsunlar!
• Bu sarabı içtigim için artık susayım, sükuta dalayım; gördügüm lütfu, buldugum keremi sayamayayım! Zaten o keremler, lütuflar sayıya sıgmaz ki!..
464. Allah, beni ask sarabından yaratmıstır,ölsem de,
çürüsem de ben, yine o askım!
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c. II, 683)
• Benim mezarımın topragından bugday biter de sen o bugdaydan ekmek yaparsan, onu yiyince sarhoslugun artar!
• 0 bugdayın hamuru da deli olur, o ekmegi yapan da! 0 ekmegi pisiren tandır da yanarken aska gelir de, sarhosça beyitler söyler!
• Eger sen, benim mezarımı ziyarete gelirsen, üstümdeki toprak yıgınının nese ile oynadıgını görürsün!
• Kardesim; benim mezarıma sakın defsiz gelme! Çünkü, Allah´ı sevenlere, O´nun huzurunda olanlara dertli olmak,
kederli olmak yarasmaz!
• Çenemi baglamıslar; mezarda yatıp uyumus gibiyim ama, agzım sevgilinin lütf ettigi mezeleri çignemededir!
• Kefenimden bir parçacık yırtar da gögsüne baglarsan, canından sarhosluga bir kapı açılır da, her yandan Hakk
sarhoslarının çalıp çagırmasını duyarsın; isin is olur! Sana, her isten mutlaka ugurlu, hayırlı baska bir is dogar!
• Allah, beni ask sarabından yaratmıstır; ölsem de, çürüsem de ben, yine o askım!
• Ben, Hakk sevgisinin sarabıyla öyle kendimden geçmisim, öyle bir mest haldeyim ki, zaten benim aslım ask !
• Söyle bakalım; saraptan, sarhosluktan baska ne dogar?
• Ruhum beni terk eder, Tebrizli Semseddin´in ruhunun bulundugu burca gider de, artık bir daha geri gelmez!
465. Bu ask, yagmur gibidir; biz de otlar gibiyiz!
Mef´ülü, Mefa´îlün, Mef´ülü, Mefa´îlün
(c. II, 624)
• Her zerre, ezel günesinin nuru içinde ilahî askla kendinden geçmis, ayagını vurarak oynamaktadır
"-Yalnız insanlar, hayvanlar ve bitkiler canlı degildir. Cansız sandıgımız seyler, taslar, topraklar, kullandıgımız,
giydigimiz elbise, içtigimiz su, her sey, her sey canlıdır. Kur´an´da;"Yerde gökte ne varsa her sey O´nu tesbih etmektedir.
Ama siz, onların tesbihlerini duymuyorsunuz." diye buyurulmaktadır. Yeni buluslar göstermistir ki, bütün varlıkların
atomları, bir proton etrafında bas döndürücü bir hızla dönüp durmadadır. Cansız olsalardı, bu dönüs, bu hareket olur mu
idi? Nitekim eski hukema; "rüh-ı insanî", "ruh-ı hayvanî", "rüh-ı nebatî", "ruh-ı cemadî" diye, her seyin ruhu oldugunu
sezmislerdir. Mevlana da, asırlarca önce "zerre" diye tavsif ettigi atomların canlı olduklarına isaret etmektedir."
• Su yükseklerde bulunan gök, iki kat olmus kambur felek bile o ilahî sarapla mest olmus da; "Su kirli, su kötülüklerle
dolu dünyadan uzaklasın, yücelin; buralara gelin!" diye çan çalarak insanları gök sofrasına davet etmektedir.
• Bu ask, mest olmus da gelmis; elest bagına girmis, bir çok sıkıntılara katlanarak varlık üzümünü ayaklan altında ezip
durmadadır.
• Ask mest olmasaydı, ilahî sarabı sevmeseydi, onun bu bagda ne isi vardı? Ne sebeple gelip de bu bagda üzüm ezme
sıkıntısına katlanacaktı?
• Zavallı sen de, ayak vurup duruyorsun ama, üzümü göremiyorsun! Halbuki, senin asık ve sofu olan canın, varlık
üzümünü ayakları altına almıs, bir ar bile durmadan ezmekle mesguldür!
• "0 dost, sanki bütün mihneti, bütün gamı, derdi bana veriyor!" diyorsun diyorsun ama, bag senin olursa, o kimin
üzümünü ezebilir ki? Yani, senin basına gelen bütün üzüntüler, belalar, üzüm gibi kaderin ayakları altında ezilerek
benlikten kurtulmak ve mana sarabı olmaktır!
• Ey canlar! Mademki o sevgilinin huzurundasınız, ayak vurun, oynayın! Belli olmaz; belki de mutluluk ayagı ayagınıza
dokunur, seninle beraber oynamaya baslar!
• Ey can! Bu ask, yagmur gibidir; biz de yapraklar ve otlar gibiyiz! Olabiliı ki, bir gün yagmur çayır çimene, yapraga,
ota yagar da, onları yesertir, gelistirir!
466. Ölümün ne oldugundan haberli olan asıklar!
Fa´ilatün, Mefa´îlün, Fa´lün
(c. II, 972)
• Gerçeklerden haberli olarak ölen Hakk asıkları, sevgilinin huzurunda seker gibi erirler!
• Ruh aleminde, elest meclisinde ab-ı hayat içenler, bir baska tarzda ölürler!
• Ötelerden haberdar olanlar, Hakk sevgisinde derlenip toplananlar, su insan kalabalıgı gibi olmazlar!
• Hak asıkları, letafette melekleri bile geride bırakmıslardır! Bu sebeple, diger insanlar gibi ölmek, onlardan uzaktır!
• Sen sanır mısın ki, arslanlar da köpekler gibi kapı dısında can verir?
• Hak asıkları sevgi yolunda ölürlerse, onları can padisahı karsılar!
• Birbirlerinin canı kesilen, aynı emaneti, aynı canı tasıdıklarından haberdar alan Hakk asıkları, birbirlerinin askıyla
ölürler!
• Asıklar, gökyüzüne uçarlar; münkirler ise, cehennemin dibinde can verirler!
• Ölürken Hakk asıklarının gönül gözleri açılır da, öteleri, gayb alemini görürler! Baskaları ise, ölüm korkusu ile kör ve
sagır olarak ölürler!
• Geceleri ibadetle vakit geçirenler, Hakk korkusuyla uyumayanlar, ölüm zamanı gelince korkusuz, rahatça ölürler!
• Bu dünyada bogaz derdine düsenler, sadece yemeyi, içmeyi düsünenler öküzlesirler, esekler gibi ölürler!
• Bugün yasarken, Hakk´ın nazarından düsmemek isteyenler, o nazarı, o bakısı arayanlar, o bakısa karsı neseli bir
halde gülerek can bagıslarlar!
• Can padisahı, onları lütuf kucagına alır; onlar, öyle hor ve basit bir halde ölmezler!
• Ahlaklarını Mustafa (s.a.v.)´nın ahlakına benzetenler, Hz. Ebubekir gibi, Hz. Ömer gibi ölürler!
• Aslında, Hakk asıklarından ölüm uzaktır! Onlar, ne ölürler ne de yok olurlar! Ben bu sözleri; "Sayet ölürlerse, böyle
ölürler!" diye söyledim!
467. Deliligin bulundugu yerde aklın ne isi var?
Mef´ulü, Mefa´îlün, Mef´ülü, Mefa´îlün
(c. II, 609)
• Gam evinde oturup kalmak, manen zayıf ve az himmet sahibi olmaktandır! Himmetsiz bir kisinin gönlünde nasıl olur
da senin sevgi sırların bulunabilir?
• Neyi çok seviyorsan, neyin üstüne titriyorsan, bil ki, sen osun, senin degerin ancak odur! îste bu yüzdendir ki, Hakk
asıgının gönlü arsın da üstündedir!
• Sifa sandıgın, pesinde kostugun seyin, senin için bir dert oldugundan haberin yoktur! Sana vefalı gibi kendini
gösterenlerin, seni aldattıklarını, hile yaptıklarını, yüzüne güldüklerini anlıyamıyorsun!
• Askın geldigi yere can sıgabilir mi? Deliligin bulundugu yerde aklın ne isi var?
• Asıgın zümrüdankaya benzeyen gönlü, nasıl olur da sehvet tuzagına düser? Böyle bir kusun uçtugu yer, ötelerde,
varlık aleminden dısardadır!
• Ey Tebrizli Semsülhak! Musa sarabından bir kadeh iç de, kan kesilmis olan her Nil nehri sana saf ve duru bir su
olsun!
468. Ölüm, kasla göz arasında; onu hatırlamaktan bile bize daha yakın!
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c. II, 823)
• Ömür, yarınlara baglanan ümitlerle geçip gitmede; gafilcesine kavgalarla, gürültülerle, didinmelerle tükenip
durmadadır!
• Sen aklını basına al da, ömrünü su içinde bulundugun bugün say! Bak bakalım, bugünü de hangi sevdalarla
harcıyorsun?
• Gah cüzdanını para ile doldurmak kaygısı ile, gah iyi yemek, içmek ile bu aziz ömür geçip gitmede, her nefesde
eksilmede!
• Ölüm, bizi birer birer çekip alıyor; onun heybetinden, korkusundan akıllı insanların bile beti benzi sararıp
durmadadır!
• Ölüm, yolda durmus, bekliyor; efendi ise gezip tozma sevdasındadır!
• Ölüm, kasla göz arasında; onu hatırlamaktan bile bize daha yakın! Fakat, gaflete dalanın aklı nerelere gitmede,
bilmem ki?..
• Teni besleyip sismanlatmaya bakma! Çünkü o, sonunda topraga verilecek, mezar kurtlarına yem olacak bir
kurbandır! Sen, gönlünü manevî gıdalarla beslemeye bak; yücelere gidecek, sereflenecek olan odur!
• Bu lese, yaglı ballı seyleri az ver! Çünkü, tenini besleyen kisi, sehvetine, nefsani arzulara kapılıyor; sonunda da rezil
olup gidiyor!
• Sen, ruha manevî yiyecekler ver; yaglı ballı düsünüs, anlayıs, bulus gıdaları ver de, gidecegi yere güçlü kuvvetli
gitsin!..
469. Kusların adı geçince, gönül kusum da uçmaya baslar!
Müstef´ilün, Müstefiliin, Müstefilün, Müstef´iliin
(c. II, 535)
• Senin sevgin, can ırmagında ab-ı hayat gibi akmadadır! Aslında, ab-ı hayat bile sana gönül vermis de, can ırmagında
senin askınla akıp durmada, seni aramadadır!
• Dünyada gördügümüz, bildigimiz bütün kuslar, ötüsleri ile seni övmedeler, seni zikretmedeler! Kusların adı geçince,
gönül kusum da uçmaya baslar!
• Onların ötüslerini duyarak, zikirlerini sezerek hos bir halde, gülerek canımı vermek istiyorum! Bu can, sevgili
zikredilirken bedenden çıkarsa, bu can veris ne tatlı bir can veristir, ne hos bir ölümdür!
• Aslında, Allah´ı seven herkesin canından her an manevî bir duygu, ruhani bir özlem, mest olmus, kendinden geçmis,
harap ve perisan bir halde ötelere, ta rahmet sahibinin arsına kadar gitmededir!
• Can nedir? Mana padisahlarının, ermislerin küpüdür; içinde de gökyüzünün sarabı vardır! îste bu yüzdendir ki,
sözlerim de, asıklar gibi, perisan ve dagınık halde agzımdan çıkıyor!
470. Sensiz hiç bir sey olmaz Allahım!
müfte´ilün, Mefailün,Müfte´ilün,Mefa´ilün
(c,II,553)
• Komsuların, dostların yardımı olmasa bile bir is yoluna girebilir ama, Sen´in takdirin olmasa, o is asla olmaz! Sen´in
askının yarası, su gönlümdedir; onun baska yeri olamaz!
• Yarattıgın güzel eserleri görerek, aklın gözü, Sen´in mestin olmustur! Kudretinin, yaratma gücünün karsısında felegin
çarkı alçalmıstır! Zevk ve nesenin kulagı da Sen´in elindedir! Yani, zevki ve neseyi de ancak Sen´in lütfunla duyarız; Sen´siz
hiç bir sey olmaz Allahım!
• Can, Sen´in askınla cosar; gönül, Sen´in sevgi sarabınla mest olur; akıl, Sen´in yarattıgın güzellikler karsısında sasırır
kalır! Sen´siz hiç bir is basa çıkmaz Allahım!
• Mevkiim, serefim, malım mülküm hep Sen´in lütfun, ihsanındır; yedigim yemegi, içtigim suyu da Sen lütfediyorsun!
Sen´siz bunlann hiç biri olmaz Allahım!
• Bazan vefaya dogru gidiyorsun, bazan cefaya dogru! Sen benimsin; nereye gidiyorsun? Hiç kimsenin isi Sen´siz basa
çıkamaz!
• Sen´siz bir is basa çıksaydı, Sen´in koydugun kurallar geregince isler yürüse idi, dünyanın altı üstüne gelirdi; hersey
bozulur, altüst olurdu! Güzelligi ile dillere destan olan îrem Bagı cehennem kesilirdi! Sen´siz hiç bir is basa çıkmaz Allahım!
• Dostum! Sen olmasan, Sen bana yardım etmesen, isim gücüm yıkılır gider! Ey benim can dostum, ey benim dert
ortagım; Sen´siz hiç bir is yürümez!
• Bana, Sen´siz yasayıs da hos degildir, Sen´siz ölüm de hos degildir! Gamından nasıl bas çekeyim, nasıl kurtulayım?
Sen´siz hiç bir is basa çıkmıyor ki!..
• Ey lütfuna, ihsanına dayandıgım, güvendigim Allahım! Ne söylersen söyleyeyim; iyiden kötüden ayrı degil; içinde iyi
de var, kötü de var! Lutfet de Sen söyle: Sensiz hiç bir is yürümüyor degil mi?
471. Asıkların baharı
Müstef´ilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müstefilün
(c. II, 536)
• Yeryüzünü baglar bahçeler haline getirmek, her tarafı yesilliklerle, çiçeklerle süslemek için asıkların baharı ötelerden
çıkıp geldi!
• Bu gelen bahar, bildigimiz bahar degildir; bu, asıkların baharıdır! Bu bahar gelince, deniz incilerler dolar; acı sular,
cennette akan kevser ırmagı kesilir; bütün taslar la´l olur; su topraktan yaratılmıs olan beden de, bastan basa can halini
alır!
• Asıkların canları ve gözleri tufan bulutlan gibi yagmurlar yagdırsa da, beden bulutu içinde bulunan gönülleri
simsekler gibi çakmada ve etrafı aydınlatmadadır!
• Biliyor musun, asıkların gözleri askla neden tufan bulutu oldu, aglamaya basladı? 0 ay, önce bulutlarla gizlendi de
ondan!..
• Ne neseli, ne hos andır ki, o an, bulutlar aglar; ne mübarek, ne tatlı bir zamandır ki, bulutlar aglarken bulutların
arasından simsekler güler!
• Ne sasılacak seydir ki, ötelerde, can aleminde yagan ask yagmurunun yüzbinlerce damlasından tek bir damla
yeryüzüne düsemez! Eger düsse, bütün dünya bastan basa yıkılır, harap olur!
• Ask yagmurunun bir damlası yüzünden yeryüzü harabeye döner! Bir damlanın meydana getirdigi tufanda, niceleri
Nuh aleyhisselamla birlikte aynı gemiye biner, niceleri de bogulur gider!
472. Gönlümün evini bosalttım, içinde bulunan her seyi dısarı attım!
Mef´ulü, Mefa´îliin, Mef´ulü, Mefa´îlün
(c. II, 622)
• Birisi seninle ilgilenmeye, seninle konusmaya cesaret eder diye can, kıskançlıgından ötürü her saat, senin önünde
ölüyor, diriliyor!
• Sen ayagını nereye bassan, topraktan bir insan bas kaldırır, hayat bulur! Hal böyleyken, kim kendindeki bir bas için
senden vazgeçer, kim sana canım vermez?
• Senin latîf, manevî kokunu alarak uçtugu gün, senden nasıl bir koku aldıgını, ancak can bilir; baskası bilemez!
• Senin mahmurlugun bir an için basımda azalsa, basım feryada baslar ve basımda bulunan her kıl da, yana yakıla
aglar!
• Gönlümün evini bosalttım; içinde bulunan her seyi dısarı attım da, orayı senin esyanla doldurdum, dösedim! Askın
günden güne artsın, çogalsın diye ben, eriyip gitmede, eksilmedeyim!
• Simdi canım, Tebrizli Sems´in askı ile denizdeki gemiler gibi ayaksız kosuyor!
473. Benim karanlık gecem, senin yüzünden bana gündüz oldu!
Mef´ulü, Mefa´îlün, Mef´ülü,
(c. II, 620)
• Selvi agacından, senin uzun boyunun kokusunu alıyorum; ay da bana, senin parlak. güzel yüzünün rengini haber
veriyor!
• Dünyada görünen her parıltı, her nur, senin yüzünün nurundan doguyor! Sarap da, yarın günes dogunca her tarafın
senin nurunla aydınlanacagı müjdesini veriyor!
• Bize, senin hiç kimseye benzemeyen tatlı gülüsünü hatırlatan gül, susene hoca oldu!
• Ne zaman senden kaçsam, uzaklassam askınla savasa girerim; her taraftan basıma senin sevdan hevesi gelir! içime
bir ates düser de, senden kaçtıgım halde, seni özler dururum!
• Haksızlıklarla, zulümlerle dolu olan su dünyadan yücelince, ötelere gidince yok olurum fakat, yokluk aleminde bile
kulagıma yine senin sesin, senin hey hey nefhaların gelir!
• Gönlümde duydugum coskunluklarla, fitnelerle dolu olan her feryad, her Figan, biliyorum ki, senin "ney"inden
gelmektedir!
• Benim karanlık gecem, senin yüzünden bana gündüz oldu ama, gam çekmeye, üzülmeye, bu halden sikayet etmeye
yer yok! Çünkü, senin sevgi deryan, kosarak bana gelmededir!
• Su gökkubbenin altında aklı basında kimse kalmadı! Çünkü, sagdan soldan, inden arkadan senin mana sarapların
sunulmaktadır!
• Senin cevrinden cefandan korkarım, ürkerim fakat, cevrin, cefan gelip beni bulunca görürüm ki, o acı nesneler, senin
denizinden geldikleri için tatlılasmıslardır!
474. Ben kendimi, kendi benligimi inkar ettim de, ona inandım, iman getirdim!
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün
(c. II, 543)
• Sevgili beni gögsüne bastırmıs, sıkıp durmada; beni, basımı kasımaya bile bırakmıyor!
• Bazan beni deve katarı gibi arkasından çekip götürüyor; bazan da, bas komutan gibi öne sürüyor!
• Benim bedenimi kan halinden geçirir, erlik suyu yapar; erlik suyundan geçirir, beni insan sekline sokar, bana akıl
verir! Böylece, nasıl da derlenip toplandıgımı, hasir sırrını açıga vurur!
"Mü´minun Süresi 23/12, 13, 14. ayetlere isaret edilmektedir."
• Bazan yasadıgım vatandan beni güvercin gibi ötelere uçurur, sevdiklerimden ayırır; bazan da tutar, yüzlerce nazla
niyazla yokluktan beni alır, huzuruna çıkarır!
• Bazan gemi gibi denizin üstünde sefere çıkarır; bazan da demir yapıp çapasına baglar, beni denize atar!
• Bazan temizlenmek isteyenler için beni su yapar; bazan bahtsız kulunun yolunda beni diken eder, onu bana
yaralatır!
• Ebedî sekiz cennet bile o padisaha yurt olamadı da, ne sasılacak seydir ki, ne mutlu haldir ki, su gönlüm ona yurt
oldu!
• Ben, o can güzelinin birligini, varlıgını dilimle söyleyerek ona inanmadım, iman sahibi olmadım; kendime kafir
oldum, yani kendi benligimi inkar ettim de o vakit inandım, iman getirdim!
• Ben, Cibrîl´le beraber uçuyordum; benim de altıyüz kanadım vardı! Mademki ona ulastım, onu manen buldum, artık
kanadı ne yapayım?
• Ben, geceleri, gündüzleri can incisinin bekçisi idim; onu koruyordum. Simdi, inci denizinin dibinde, kendi incimden
vazgeçmis bulunuyorum!
475. Denizde inciden baska ne acaip yaratıklar, ne sasılacak seyler var!
Mef´ulü, Mefa´îlün, Mef´ülü, Mefa´îlün
(c. II, 605)
• Dostum! Seker mi daha iyidir, yoksa sekeri yapan mı? Ay mı daha güzeldir, ayı yaratan mı?
• Sekerden vazgeç, ayı da bırak; o yaratan bambaska seyler biliyor, bambaska. seyler yaratıyor!
• Denizde inciden baska ne acaip yaratıklar, ne sasılacak seyler var fakat, denizi yaratan, incileri, o acaip balıkları,
çesit çesit varlıkları yaratan padisah bambaska bir padisahtır!
• Su ırmagın üstünde gördügün dolaptan baska, akıl almaz, öyle görülmemis, sasılacak bir kainat dolabı var ki, bu
sudan baska bir su ile bir an bile durmadan dinlenmeden dönmede, sayısız mahlukata can gıdaları hazırlamadadır!
• Hamamın duvarına çizilen resim bile akılsız çizilmezken aklı, haberi yaratanın bilgisi nicedir; onu sen düsün!
• Canlar vardır ki, sevdalıdırlar; seher vaktinde kurulan o manevî, acaip meclis için sasırmıslar, yememisler,
içmemisler, uyumamıslardır!
* Sustum, sustum; artık sözü bıraktım! Kulaga görüs kabiliyeti veren, ona ötelerden ses duyuran sevgili söylesin!
476. Bu paramparça olan gönlümü senin hayalinin önüne koydum da;
"Vefa böyle mi olur?" dedim!
Müfte´ilün, Mefa´îliln, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c. II, 551)
• Ey benim canım, ey benim cihanım! îki dünyada da senin yüzüne benzer bir yüz nerededir? Acaba böyle bir yüz var
mı? Sen cana sitem edersen et; senden gelen sitem de yerindedir, tatlıdır!
• Mademki her tarafta senin yüzünün nuru var, senin zamanında, sen varken cihanda iki tane yüz olamaz! Çünkü,
yeryüzünde bulunan yüzleri nurunla kaplamıssın, aydınlatmıssın! Artık senin yüzünden baska bir yüz bulunur mu?
• Senin yüzünü gören kisinin gözüne senden baska her sey, yeryüzünün definesi, gökyüzünün ayı da olsa, sönük ve
degersiz görünür!
• Yüzü böyle nürlu ve güzel bir varlık, bir de ask hevesine düsmüsse, o kul bile olsa, padisah onun kulu kölesi olur!
• Bu parça parça olan gönlümü senin hayalinin önüne korum da, vefaya ait sözler söylerse; "însaf et; vefa bu mudur?"
derdim?
477. Ben, tamamıyla yok olmusum, kendimden geçmisim, sen kesilmisim!
Mef´ulü, Mefa´îlün, Mef´ülü, Mefa´îlün
(c. II, 1031)
• Benim canımla senin canın birbirlerine öyle baglanmıslar ki, bu halimizle biz, ister hayır olsun, ister ser, aynı renge
boyanalım, birbirimizin aynı olalım!
• Ey suh, neseli dilberim; ey rengimin, halimin aslı; ey yükümdeki seker; ey seker yükümden de tatlı ve güzel
dostum!
• Ey vurusu saglam ve yerinde; ey nükteli sözleri yarama merhem olan sevgili! Ben, tamamıyla yok olmusum,
kendimden geçmisim de, bastan basa sen kesilmisim
" Arifane söylenmis olan su beyit, Hz. Mevlana´nın bu tamamlıyor:"
• Ey güzel ay; ey ay yüzlü sevgili! Yüzünü gösterdikçe bizim komsumuz idin! Simdi evi birlestirdik; komsuluktan çıktık,
aynı evde oturuyoruz!
• Sen, simdi bir padisah gibi saldırısa geç, hücum et de, içerde senden baska ne varsa hepsi yok olup gitsin; "Allah
çok büyüktür!" sırrı zuhur etsin!
478. 0 ask sarabını akıllıya da, deliye de sun; ikisini de mest et!
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün
(c. II, 1019)
• Allah, bizi bu dünyaya niçin getirdi? Dünyayı fesatlarla, kötülüklerle dolduralım diye mi? Zaten onun zenciri, delileri
büsbütün deli eder!
• Sasılacak kadar güzel, sasılacak kadar suh bir ask canımıza nese verdi. Eve her gece yarısı mest, kendinden geçmis
bir halde habersizce geldi, içeri girdi.
• Ey ask; kanımı içmissin; sabrımı, kararımı almıssın! Senin gecenin, gündüzünün fıtnesinden ben, seher vakti gibi
gizlenmisim!
• Ey ask! Ben, latîf bir hale gelsem de can gibi olsam, candan nasıl gizlenebilirim? Hatta, yokluk alemine yuvarlanıp
gitsem, o aleme bile bakar, beni görürsün!
• Ey her yoklukta varlıklara sandık kesilen; ey yoklukta varlıga kapı açar Sen, bizi yarattıgın vakit yokluktan
getirmedin mi?
• Varlık seninle hos; senin mestin! Yoklugun kulagı da senin elinde, varlıgın kulagı da; ikisi de senin kulun, ikisi de
senin yarattıgın sey! îkisi de senin hükmünü kabul etmisler, "Basüstüne!" demisler!
"Ben sen oldum; sen de ben oldun! Ben ten oldum; sen de can oldun! Öyle bir hale geldik ki bundan sonra hiç kimse;
´Sen ayrısın, ben ayrıyım!´ diyemez!"
• Köskü yık; akıllıyı deli et, aklını elinden al! 0 ask sarabını akıllıya da, deliye de sun; her ikisi de zarardan da
kurtulsun, tehlikeden de!..
479. Sevgili ile bir konusma.
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilat
(c. II, 1022)
• Dün, seher vaktinde sevgili bana dedi ki: "Kendinden geçmissin; hiç bir seyden haberin yok! Bu hal ne zamana
kadar sürecek?
• Benim yüzümün güzelligine gül bile haset ederken sen, bir dikene gönül vermissin, cigerini yaralamıssın, kanlar
içinde kalmıssın!"
• "Ey uzun boyunun karsısında selvinin utanarak küçük bir fidan haline geldigi güzel varlık; ey yüzünün nurunu görüp
günesin bile karardıgı sevgili!" dedim.
• Sevgili bana dedi ki: "Senin canın da, gönlün de benim! Neden sasırıp kalmıssın? Sus; nefes bile alma! Gümüs renkli
gögsüme basını koy; agla, inle!"
• Ona dedim ki: "Sen, benim gönlümden de, canımdan da huzur*ve kararı aldın! Böylece, benim ne huzurum kaldı, ne
kararım!" Bunu duyunca dedi ki:
• "Sen, benim denizimin bir damlasısın; daha fazla ne söylenip duruyorsun? Hemen denize dal da, sedef gibi canın
incilerle dolsun!"
480. Sevgilim; beni insafsız ayrılıga terk etme!
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c. II, 1041)
• Sevgilim! Beni böyle dostsuz bırakma; benden uzaga gitme; beni yalnız bırakma!
• Benim zavallı canım, insafın bulunmadıgı bir yerde insaf dilenmeye geldi; beni, insafsız ayrılıga bırakma!
• Sen hekimsin; belki zamanın îsa´sısın! Gitme; bizi böyle hasta bırakma!
• Sen bana; "Magara dostumsun!" dedin; beni magarada böyle yalnız basıma bırakma!
• Sana, bir gece ayrılık çok az bir sey görünür ama, o ayrılıgı bir de sen bana sor da, benim için çok uzun olan ayrılıga
bırakma.
"Fuzulî merhumun su beyti de bu konuyu terennüm eder:
"Seb-i yeldayı miineccimle muvakkıt ne bilir
Mübtela-yı gama sor kim geceler kaç sa´at!"
(En uzun gecenin kaç saat oldugunu, yıldız bilgisi ile ugrasan, müneccim ile vakitleri belirleyen (muvakkit) bilmez; sen
onu, geceleri uyuyamayan gamlı kederli insanlara sor!)
• Az da olsa, gönlüme ates düsürme; az da olsa, onu önemsiz sayma; beni bırakma!
• Nefsim, bitti gitti. Fakat, beni bir kerre daha dinle; beni bu sefer bırakma!
481. Neden yaratana degil de onun yarattıgına gönül veriyorsun?
Mefulü, Mefa´îlü, Mefa´îlü, Fe´ulün
(c. II, 1036)
• Ey ümitle, korku ile dünya malı üzerinde titreyip duran kisi! Biraz da sana bu malları, bu nimetleri vereni, sana
bakısı, görüsü bagıslayanı düsün, ona bak!
• Ey isteyen, ey asık! Sana bu istegi vereni düsün; eseri yaratanı gör! Neden yaratana degil de, onun yarattıgı esere
gönül veriyorsun?
• Etrafında bulunanlarla didismeye, savasmaya çekip götüren, yahut da sana huzur içinde, barıs halinde yasama
duygusunu verene bak! 0 bazen seni dostlarla, halkla görüsmeye sevkeder. Bazen de seni yücelere dogru yolculuga
düsürür.
• 0, hep sana bakıp durmada!.. Halbuki senin gözün sagda solda! 0 sana, dilsiz dudaksız söz söylemede; sense,
kulagını dünya masalına vermissin!
• Hayatta duydugun ıstırap, keder sislerini beden öküzüne saplayan o; öküzün aklı ise hep hayhuyda! Hz. îsa yol
arkadası olmus ama, esekçinin bundan haberi yok; o, hep esegini kollamada!
• Her öküz, her esek sırtından, sagrısından modullanır; sen ise pismanlık sisini gögsünden, gönlünden yiyorsun!
• Dünyada sana saplanan bela, felaket sislerini senin sagırlasmıs gönlün anlamasa da, onun asçısı, cehennemde seni o
sislerle kebap eder!
482. Asıkların hali.
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün
(c. II, 1018)
• Haydi gönül gözü; can gözünü aç da, asıklara dikkatle bak! Onlar, gönül gibi karısık duygularla, karısık düsüncelerle
alt üst olmus, can gibi bassız ayaksız kalmıs kisilerdir!
• Hepsi de bir sey kazanamadan çalısıp çabalamada; hepsi de tencere gibi kaynasıp cosmadalar! Hepsi de riyadan,
gösteristen uzak, perdesiz örtüsüz! Hepsinin de gönlü Hakk´ın hükmüne karsı siper olmus da, ne gelirse, canla basla
sikayet etmeden kabul etmedeler!
• Onların gönülleri gülden de, bahçeden de daha neseli; hatta onlar, selviden bile daha da hür boy atmıslar! Onlar,
akıldan da, fikirden de üstünler; onlar, ab-ı hayattan bile temizdirler!
• Onlar, los bir yere düsen günesin ısıgındaki zerreler gibi havada titrer dururlar; onlara günesin ısıgı kaftan olmustur!
Onlar, balçıktan yaratılmıslar, balçıga ayak basmıslar ama, gönlün tam içinden basgöstermislerdir!
• Onlar, kan denizlerinin dalgaları üstünden, yani dünya hayatının baslarına getirdigi çesitli musibetlerden, belalardan
geçip gitmislerdir! Ufak dalgalarından, ufak köpüklerinden eteklerine bir zerre bile bulasmamıstır da, tertemiz kalmıslardır!
• Onlar, gönül gibi dikenler içinde kalmıslar ama, insanlara nese veren sarap gibi hapistedirler! Onlar, balçık içinde
kalmıs gönül gibidirler; onlar, gece içinde gizlenmis seher gibidirler!
• Sen de, bir an için olsun, onların canlarına arkadas olunca, onların kadehlerinden onların sarabını içince mest
olursun, hos bir hale gelirsin! Onların sarabı ile hayırdan da, serden de kurtulursun!
• Oglum; yeter, sus! Her kus, bütün bir inciri yutabilir mi? Dudu kusunun yiyecegi sekerdir; karganın yiyecegi ise,
baska bir seydir!
483. Yeryüzünün cüz´lerine bir bak; senin askına düsmüsler de,
oynayıp duruyorlar!
Mef´ulü, Mefa´îlün, Mef´ülü, Mefa´îlün
(c. II, 1028)
• Ey benim canım! Senin kendin cana yakınsın, tatlısın, bal gibisin! Sözlerin de pek hos, pek güzel; sanki onlar da bir
baska çesit bal! Ey ask; senin her an canda, gönülde bir baska isin gücün var!
• Senin güzel yüzünü gören her canda, baglar bahçeler meydana gelmektedir yesillikler gülümsemededir! Kıvırcık
saçlarının, her gönülde bir baska misk yagı var!
• Gökyüzünde dolasan ay, senin askının yüzünden bazan zayıflıyor, inceliyor, bazan da bedir haline geliyor, dolunay
oluyor! Böylece askın, aya bile yüzlerce dertler, hastalıklar vermektedir!
• Senin bahar mevsimin de, baglara bahçelere ayrıca lütuflar, keremler bagıslamaktadır ama, gönül yine de
çayırlıktaki yapraklar gibi titremede; "Sonbahar gelince hersey altüst olur!" diye korkmadadır!
• Senin kapının topragından olmayan her sürme, her ilaç gönül gözüne bir baska hastalık verir, bir baska dert getirir!
• Yeryüzünün cüz´lerine bir bak; senin askına düsmüsler de oynasıp durmadalar! Bir kısmı oynamayı bırakıp oturunca,
yerine baska zerreler gelip oynamaya baslarlar!
• Yeryüzünde cana yücelik de asktan gelmede, nur da asktan gelmededir! Yeraltında bedene tohum gibi bitme,
baskaldırma yine ondan gelmededir!
• Ne zamana kadar surete, harfe, söze bürünmüs gazeller söyleyip duracaksın? Sen, candan harfsiz, suretsiz, sözsüz
bir baska gönül gazeli duy!
484. Düsünceyi, endiseyi bırak!
Mef´ulü, Fa´ilatü, Mefa´ilü, Fa´ilün
(c. 111, 1122)
• Düsünceyi, kuruntuyu bırak; onlara gönlünde yer verme! Çünkü sen, çıplak bir kisi gibisin; düsünce de zemheri
sogugu gibidir; zemheriden kendini koru!
• Mihnetten, sıkıntıdan, ıztıraptan kurtulma düsüncesine kapılmıssın! Bunlardan için sarıldıgın düsünce, mihnetin,
ıztırabın kaynagıdır!
• Sanat pazarında düsünce yoktur; orası, düsüncenin dısarısındadır; bunu böyle bil! 0 havaya kapılan, onun maskarası
olan eserleri seyret, endiseden kurtul da, içinde huzuru bul!
• Binlerce kus, yokluk aleminden uçup gelir; su binlerce ok da, bir tek yaydan fırlar gider!
• Nutfeden, erlik tohumundan güçlü kuvvetli bir er yaratan Allah, uyuyana, uykusunda uçup gidecek bir yol açar!
• "Su hayale kapılanlar yola düssünler, acele etsinler!" diye her an yoklukta bir sekil gösterir!
• Mademki bana; "Sus!" dedi, emre uymam gerek! îste ben de susuyorum! 0 emir sahibi, bir gün bunu kendisi açıklar!
485. Sen askı görmediysen, bari onun yaptıgı isleri, güçleri seyret!
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c. III, 1101)
• Sevgilinin yumusak yüzüne, yumusacık yanagına bak; gözlerini aç da, onun bakısları ile insana kadehsiz sarap
sunan gözlerini seyret!
• 0 çok kıymetli akik dudaklar gülünce, gönüllerin ona tutuldugunu gör!
• Sarhosluktan baskaldır, uyan; uyan da, onun uyanık bahtının gücüne, kuvvetine yaptıgı islere bak!
• Ucu bucagı olmayan gönül bahçesine gir; gir de, o bahçenin sayısız tatlı meyvelerini seyret!
• 0 bahçenin oynayıp duran yemyesil dallarına bak; etrafına hos kokular yayan dikensiz güllerini seyret!
• Daha ne zamana kadar dünya nakıslarını, dünya güzellerini ve güzelliklerini dünya gül bahçelerinde seyre
dalacaksın? Dön de, onun sırlarını, hikmetlerini düsün! Kara topraktan baskaldırıp çıkan çesitli meyve agaçlarındaki
meyvelere o tadı, o kokuyu, o rengi, o güzelligi kim verdi? Yeraltında güllere, çiçeklere o güzel kokuyu kim asıladı? 0 güzel
renkler hangi ressamın fırçasından çıktı?
• Hayvanlann ve bitkilerin tabiatlarındaki açgözlülügü gör de, ondan sonra onların tokgözlülüklerini, bol bol nimet
verislerini seyret
"Hayvanlar olsun, bitkiler olsun kendi soylarının devamı için hırsla çalısırlar, mahsul verirler. Bu dıs görünüs, bütün
varlıklar, bütün kainat insan için yaratılmıs; "Sen olmasaydın yaratmazdım!" sırrı tecelli etmistir. Mesela, su tavukların
yeme karsı gösterdikleri hırsı düsün; bir sene zarfında yumurtladıkları yumurtaları say! Onlar, kaç yumurta üzerinde
yatarak civciv çıkaracaklardı? Arta kalan yumurtalar ne olacak? Arılar, hırsla kovanlarını balla doldururlar. Yaptıkları balın
ancak onda birini kendileri yiyeceklerdir; üst tarafı kim için ? Bir elma agacında yüzlerce elma var. Bunlar, kendi nesilleri
için bolca meyve verdiler ama, elmalarda bulunan çekirdeklerin her birinin içinde bir elma agacı gizli. Böylece, bir elma kaç
agaca gebedir; üst tarafı ne olacak?"
• Hırs da, tokluk da askın isidir, sanatıdır! Sen askı görmediysen, bari onun yaptıgı isleri güçleri seyret!
• Renkten renge giren askı görmediysen, ona gönül verip aglayan, inleyen asıgın yüzünün rengine bak!
486. Dünya, binlerce yıllardan beri insanlara birbirlerinden miras kalmıstır!
Mef´ulü, Fa´ilatü, Mefa´îlü, Fa´ilat
(c. III, 1119)
• Yalnız kaldıgın için üzülme! Su kadarını bil ki; dünyada hiç kimse kimsesiz kalmaz! Birisi ile uyusamazsan,
anlasamazsan, onun yerine Allah bir baskasını senin karsına çıkarır!
• Ben bu evden gidersem, evi bosaltırsam, benim gibi bir baskası, yahut da benden beteri çıkar gelir!
• Dünya, binlerce yıllardan beri insanlara birbirlerinden miras kalmıstır; baba toprak altına gidince, ogul baba yerine
geçer!
• Yalnız insanlar degil, hayvanlar da böyle! Böyle olmasaydı, dünyada bir tek canlı varlık göremezdin!
• Günes, geceleyin gökyüzü damından çekilip gidince, günesin yerini yıldızlar, yahut ay alır!
• Rnsan bir hüneri, bir sanatı bırakınca, tabiatı geregi, bir baska isle, bir baska sanatla oyalanmaya koyulur!
• Çünkü, herkesin gönlüne bir memur tayin edilmistir! Bu memur, onları issiz güçsüz, sefersiz bırakmaz!
487. îlkbahar, bir dost elçisi olarak ötelerden çıkageldi!
Mef´ulü, Fa´ilatü,Mefu´îlü, Fa´ilat
(c. III,1121)
• Neseli ilkbahar, dost elçisi olarak ötelerden çıkageldi! Dosttan gelen bu elçi, bizi çok sevindirdi; yerimizde
duramıyoruz; kararsızız, mestiz, asıgız, mahmuruz!
• Ey göz, ey gönül çeragı! Siz de, hasret kaldıgınız çemen güzellerini, yesillik dilberlerini artık beklemeyiniz; onların
hepsi de geldiler! Haydi; onları görmek için bahçeye çıkın!
*Çıkınız; bahçelere, çayırlıklara, çemenliklere gayb aleminden tanımadıgınız garip kisi´ler geldiler, kondular; gelenleri
karsılamak, onlara; "Hosgeldiniz!" demek, hatırlarını sormak adettir!
• Görmüyor musunuz ? Gül, ötelerden kokular getirdi, güzel renkler getirdi; bahçede gelisini kutlamak istiyor! Diken,
beraber yasayacagı güler yüzlü efendisinin yüzünü seyretmek için süslendi, güzellesti!
• Ey selvi agacı! Kulak ver de dinle ki; susen, seni övmek, senin boyunu posunu anlatmak için ırmak kıyısına gitti;
orada bastan ayaga kadar dil kesildi!
• Gonca, dügüm dügüm olmus bir halde gül fidanında sallanıp duruyor ama, senin lütfun dügümleri çözer de,
goncalardan hos kokulu, güzel renkli güller açılır! Zaten senin lütfun, ihsanın topraga akseder de, o toprakta çesit çesit,
renk renk çiçekler biter; sonra, o çiçekleri yine geldikleri yere saçar, döker!
• Sanki kıyamet koptu da, geçen sene aralık ayında çürüyüp gidenler, ocak ayında donanlar, ölüp gidenler kutlu
ilkbahar gelince dirildiler, topraktan bas çıkardılar!
• Ölmüs tohum dirildi, tekrar hayata kavustu! Böylece, su kara topragın gizledigi sır, simdi meydana çıktı, kendini
gösterdi!
• Meyveli dallar, ötelerden canlılara yararlı armaganlar getirdikleri için nese ile nazlanmadadalar! Meyvesi olmayan
kökler, eli bos geldikleri için utandılar da, yaprakların arkasına gizlendiler!
• Madde aleminde böyle oldugu gibi, mana aleminde de can agaçları böyle olur! îyi agaç, verimli agaç belli olur,
meydana çıkar, manevî meyveler verir; kötü agaç da, verimsiz, bahtsız, zavallı bir halde kalır!
488. Halının tozları silkerek, sopa ile vurarak çıkarılabilir;
insanın içinde de manevî tozlar vardır!
Mefa´îlün, Fe´ilatün, Mefa-îlün, Fa´îlün
(c.IIl, 1139)
• Mademki sevgili seni gamlı kederli görmek istiyor, artık nese arama! Ey aziz av; sen, ask arslanının iki pençesi
arasındasın!
• Eger sevgili senin basına gülsuyu dökerse, sen, o gülsuyunu Tatar diyarının miski olarak kabul et!
• Senin içinde gizli bir düsman var! 0 korkunç düsmanı, o nefis köpegini cefadan, ıstıraptan baska hiç bir sey
defedemez, içinden çıkaramaz!
• Birisi keçeye, halıya sopa ile vurup durursa, o sopalar keçeyi, halıyı dövmek için degil, tozlarını çıkarmak içindir!
• Senin içinde varlıktan, benlikten tozlar var; o tozlar, halının tozları gibi silkmekle birden bire geçmez!
• Bir bela gelince, bir derde, bir ıztıraba düsünce basına gelen zahmetlere katlanınca, gah uyurken, kah uyanıkken o
keder tozları sen farkına varmadan azar azar uçar giderler!
• Sen uyumak istemesen, uykudan kaçsan uyku seni yakalar da uyutursa, sevgilinin cefasını, o iyi isler basaran
devasının zahirde yanlıs görünen islerini rüyada görürsün!
• Tahtayı yontmak, onu mahvetmek için degildir; dogramacının, marangozun gönlündeki istege uydurmak içindir!
• Bu yüzdendir ki, Allah yolundaki serlerin hepsi de hayırdır; onun hayır olusu, güzelligi, sonunda meydana çıkar,
görülür!
• Görmez misin; tabak, posta pislikler sürer durur; binlerce defa bu isi tekrarlar!
• Maksadı da, derideki gizli illetin çıkmasıdır! Derinin, azdan çoktan haberi bile yoktur ama, tabagın istedigi, derinin
temizlenmesidir!
489. Hakk´ın dergahına yol bulan, ancak görüstür!
Mıifte´ilün, Müfte´ilün, Fa´ilat
(c.III, 1169)
• Günahlardan arınmıs, tertemiz, güzel görünüslü biri var mıdır ki, su kirli yeryüzünden basını kaldırsın da, gökyüzüne,
yücelere baksın?
• Toprak ve su ile yapılan balçıktan temizlenmis biri var mıdır ki, aslı olan denizi seyretsin!
• Yahut da Kaf dagının beline ayak bassın da zümrüdankanın kanadını görsün?
• Nazar, bakıs günes yüzünden mest olunca, bakıs da elsiz ayaksız bir hale gelir, görüs de!
• Ask yüzünden yardım görmüs biri var mıdır ki, hep oraya baksın, orasını seyretsin?
• Su, ancak su ile temizlenir, saf bir hale gelir; görüs de görüsle düzene girer, görüs elde eder!
• Bastan basa görüs ol! Çünkü, Hakk´ın dergahına yol bulan ancak görüstür!
490. Benim canım, çıkardıgı feryatlarla tanbura döndü!
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Fa´ilat
(c. III, 1168)
• Can, ask meyhanesinde baglanmıs kalmıs; ömür de baska mevsim istemiyor; hep baharı yasıyor! Dikkat et de anla
ki, ömür, bu çesit yasayısla!
• Ey canım, ey cihanım; benim canımın elinden tutunuz! Ey cihanın gözü; benim sözlerime kulak tut!
• Gögün hayali geldi, önüme durdu! Basını baglamıstı, yorgundu; hasta gibi idi!
• Elimi tuttu, kendi basına koydu! "Dostun gamı ile perisanım; bana yardım edin!" demek istedi!
• Benim basımın agrısı ne safradan, ne de hararetten; basım ask sarabından mahmur olmus!
• Ey tatlılıgı ile gönlümü avlayan güzel! Bunların hepsi de cilve; onun istedigi ancak sensin! Gönlüm, sadece sana
hayrandır, sana asıktır!
• Benim canım, çıkardıgı feryatlarla, yedigi darbelerle tanbura döndü! Gönlümün halini, tanburun tellerinden çıkan
feryatlardan anla!
491. Hakk´ın sevgili kuluna hitabı:
"Senin, mezarında en yakın dostun, candan arkadasın benim!"
Mefa´îlün, Fe´ilatün, Mefa´îlün, Fa´lün
(c. III, 1145)
• Bana bak, bana dikkat et ki, senin, mezarında en yakın dostun, candan arkadasın benim! Dükkandan, evden, bütün
seni sevenlerden ayrıldıgın zaman seni, ben karsıladım; yapayalnız kaldıgın vakit, seninle ben düser kalkarım!
• Mezarda, benim selamımı duyarsın! Haberin olsun; zaten hiç bir vakit benden ayrı düsmedin, gözüme görünmez
olmadın ki!
• Senin içinde, gölge varlıgın ötesinde akıl gibi, düsünce gibi daima seninle beraberim; zevk aldıgın, neselendigin,
sıkıntılara düstügün, bunaldıgın zamanlarda da senin içindeyim; senden ayrı degilim!
• Ask mahmurlugu, armagan olarak sana mezarda manevî saraplar sunar, güzel getirir; seni karanlıkta bırakmaz,
mum uyandırır! Pis kokulan gidermek için buhur yakar, kebap verir. meze hazırlar! Kendi gözünle bak ki, hata etmeyesin!
Sunu anla ki, gören de, görünen de hep O´dur!
• Hangi tarafa bakarsan bak, hep beni görürsün! Hatta ister kendine bak, ister birbirleri ile savasanların çıkardıgı
gürültülere, ister yeryüzünde karınca gibi kaynasan insan kalabalıgına bak; hep beni görürsün!
• Ben, görünüste insanım fakat, sakın ha sakın benim bu bedenime, bu gölge varlıgıma bakarak yanılma! Çünkü bu
gölge varlıgın ötesinde bulunan ruh, çok güzeldir, çok latiftir! Beden gibi çürüyecek, gelip geçecek degildir; sonsuzdur! Ask
ise serttir, pek kıskançtır!
492. Mademki Hz. Yusuf´a asık degilsin, git, Züleyha´nın gamını çek!
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün
(c. II, 1023)
• Sarap içeceksen, bari bizim dilberimizin elinden al, iç; güzel yüzlü, güzelligi ile alemleri yakıp yandıran sevgilimizin
elinden iç!..
• Mecnun gibi sevgiye engel olan akıl perdesini yırtmak istiyorsan, cesur askı bul da, onun elinden kadehsiz verilen
mekansızlık sarabını al, iç!..
• Eger içinde bir sıkıntı varsa, gönlün daralmıs ise, betin benzin solmussa, onun gül bahçesine git, orada otur;
mahmur isen, onun seçkin mana sarabını iç!
• Bayezid-i Bistamî, Maruf-ı Kerhî hazretleri gibi Hakk dostları elde etmek istiyorsan, günahlarla dolu olan su dünyada
üzüm sarabı içme de, o yüce aleme ötelere git de, orada mana sarabı iç!..
• Yürü; bir isin varsa, git, isinin basına geç! Mademki Hz. Yusufa asık degilsin. git, Züleyha´nın gamını ye!..
493. Sevgilim; bana can da, gönül de sana kurban etmek için verildi!
Mefa´îlün, Meffl´îlün, Fe´ulün
(c. II, 1042)
• Eger sen benden incinirsen, ben, kendi canımdan incinirim, bıkarım, usanırım!
• Ey her seyi güzel olan sevgili; bana can da, gönül de sana kurban etmek için verildi!
• Sen, gönlünün incindigini söylemiyorsun; ama ben, o incinisi canımın içinden duyuyorum!
• Benim baharım geçer gider, gönlümdeki gül bahçesi de dikenlerle dolarsa, ben, bunu nasıl olur da bilmem?
* Senin yolunda toprak olmayan beden, yılancı sepeti olsun; senin yolunda toprak olmayan can da, yılan kesilsin!
494. Bu yasemenlik Allah´ın bagındandır!
Mef´ulü, Mefa´ilün, Fe´ülün
(c. II, 1049)
• Bir kere degil, yüz kere söyledim; "Hiddete, öfkeye kapılma, kimse ile kavgaya girisme!" dedim.
• Vefa ve sevgi çengine mızrab vurursan, usülüne göre vur!
• Sen, pek iyi bilirsin ki, sert mızrab vurunca tel gevser!
• Uyuma da, sen bize sarap sun! Biz mest olduk, harap bir halde uykuya daldık, fakat fitne uyumamıs, uyanık! Bu,
hos bir hal degildir!
• Ben, kurnaz adam degilim; durmadan söylüyorum, sana ögüt veriyorum!
• Sevgilinin mahmur gözleri ise, benim bu ögütlerime gülüp duruyor!
• Onun güzel gözleri benimle alay ederek diyor ki: "Ne güzel söylüyorsun; haydi, bir daha söyle!..
• Örtülü, kapalı ögütlerini dinlemez, içime sindirmez isem, senden daha beter olurum!
• Sus; kıstan korkma! Bu yasemenlik Allah´ın bagındandır, Allah´ın bahçesindendir!
495. Sen, ezeldeki asıla bak; halen ulastıgın, içinde bulundugun fer´e bakma!
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´ülün
(c. II, 1044)
• Sen, sakîye bak; onun verdigi sarapla mest olmus kisiye bakma; Hz. Yusufun yüzüne bak; onun güzelligini gör!
Yoksa, bu güzellige hayran olarak Mısırlı kadınların kestikleri ellere
• Ey beden oltasına düsmüs can balıgı! Sen, avcıya bak; oltaya bakma!..
• Baslangıçta. ezelde hep bir asıldık; sen, o asla bak? Simdi ulastıgın ve hala içinde bulundugun fer´e bakma!..
• Ezeldeki uçsuz bucaksız gül bahçesini hayal et de, ona bak! Simdi ayagını; yaralayan su dikene bakma!..
• Elinden kaçan kargaya bakma; sana mutluluk gölgesi düsüren devlet kusuna bak!..
• Selvi gibi, basak gibi basını kaldır, yücelere, ötelere bak; menekse gibi asagılara, su kirli dünyaya bakma!..
• Mademki ab-ı hayat Allah´ın lutfu ile senin derenden, ırmagından akmaya basladı, artık küpe, testiye kırılsa bile
bakma!..
• Sana varlıgı bagıslayanın, mestligi verenin çevresinde dolas! Yok olan, sende bulunmayan seyler için aglama,
inleme; sende bulunan, var olan seye de sevinme, onlara bakma!
• Kötü duygulardan, nefsanî isteklerden kurtulmuslara bak; onlar yücelere, ötelere kosmadalar! Günahlarla
kirlenenlere, dibe çöken tortulara bakma!..
• Kutsal suretlerle dolu olan dünyaya bak; yolunu baglayan, fanî olan sekle, surete bakma!..
• Tuzagından kurtulan baykusa bakma; ask tuzagındaki kuslara bak!..
• Pusuya yatmıs, senden daha iyi söz söyleyen biri var; o, simdi susmakta ama, sen onun susmasına bakma!..
496. Allah´ım benim adımı "Sarap îçenlerin Kölesi" koy;
ben, baska ad istemiyorum!
Mefa´îlün, Mefa-flün, Fe´ülün
(c. 11, 1045)
* Ey sakî! Her zamanki sundugun kadehle degil, baska bir kadehle bana sarap sun da, canıma bir baska rahatlık, bir
baska huzur ver!
• Bugün beni gör; yoksa, canın hakkı için olsun, baska günleri beklemeye sabrım yok!
• Bana bir zerrecik olsun merhametin varsa, acıyorsan, görüsmemizi bir baska zamana bırakma!..
• Beni kurtar; kurtar, kurtar ki, ben çok fena halde baska türlü bir tuzaga düstüm!
• Beni düsüncenin, endisenin eline bırakma! Çünkü düsünce de, insanın kanını bir baska türlü içerden emer durur!
• Saki! 0 ham sarabı sunmaz isen, yüzlerce ham düsünce, yüzlerce ham hayal bana zahmet verir!
• Borcum varsa da, bu eski hırkayı rehin olarak al ve borç olarak bir baska kadeh ver!
• Allahım! Benim adımı; "Sarap îçenlerin Kölesi" koy; ben, baska ad istemiyorum!
497. Güzelliginin gücü ile aklın elini ayagını bagladın da, akıl hiç bir is yapamaz oldu!
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c. II, 1048)
• Ey sırlar sahibi, efendiler efendisi! Ey nurlar günesinin günesi olan aziz varlık!
• Ay yüzlüler senin güzelliginin askı ile oyuna dalmıslar da, gökyüzü gibi dönüp duruyorlar.
• Güzelliginin gücü ile aklın elini, ayagını bagladın da akıl hiç bir sey yapamaz oldu.
• Askının atesinden ab-ı hayat fıskırmada. Ey dost onun suyu mu güzeldir, atesi mi?
• 0 atesten gül bahçeleri bitmistir. 0 gül bahçeleri yüzünden de dünyalar dolusu güzeller feryad etmekteler.
• Onların feryadı, her an ter ü taze olan, solmak nedir bilmeyen Hakk´ın bahçelerinin gülleri içindir. Dünya bahçelerinin
pek az ömürlü olan gülleri için degildir.
• Biz onun askına layık olmadıgımız için, askı bizden utanırsa da hiç kimse onun askını gizleyemez.
• Onun ayrılıgı atesle dolu bir magara gibidir. Acaba bu magaradan basımı çıkaracagım bir gün gelecek mi?
• Onun inkarından gönül gözleri perdelenmededir. 0 sevgilinin isinde sakın inkara kalkısma!
• Garaz ve hased perdesi olmasaydı, kardesleri Yusufun yüzünü bir kurt gibi görmezlerdi.
• Hasetler, garazlar insandan, insanın canından dogar. Bu yüzden sen insan seklini bırak da melek ol!
• Garaz tohumlan nefsin gıdasıdır. Rnsan içine o tohumları ekerse çaresiz biterler.
• Öküz, elbette bülbül gibi ötemez. Uyanık olan akıl da mest olmanın, kendinden geçmenin zevkini bilemez.
• Ne kurttan Yusuf(a.s.)´ın güzel yüzündeki lütuflar dogar, ne de tavus kusu yılan yumurtası yumurtlar.
• "Yann, öbür gün" diye diye su yan kesici nefis, ömürleri asırır durur.
• Zavallı insan, senin bütün ömrün ancak bugünkü yasadıgın ömürdür, baska gün degil! Geçip giden dünü, gelecek
olan yarını düsünme! Bugününü iyi kullan, dînî ve insanî vazifelerini bugün yap, yarına bırakma, aklını basına al da hileci
nefsin vadesine inanma!
• Benlikten, varlıktan kemerini çöz, bunlardan kendini kurtar da, hizmet kemerini kusan, sana yabancı olan nefîsten
uzaklas!
• Namaz kılarken yüzünü Bulgar güzeline çevirirsen bu namaz kabul edilmez.
• Misk istiyorsan tatar ceylanının otladıgı ovaya gel!
• Göklerdeki, yerlerdeki eserlerde görülen degismeyi, halden hale girmeyi görmüyor musun? Sen de ibadetle, insanî
vazife ile kendini yenile! Bugünün dünkü gününden daha iyi olsun!
• Gam yiyenden de bir fayda görmeyecek hale geldikten, toprak olup gittikten sonra, senin güzel, paha biçilmez
cevherini kim bilecek?
• Kendi nefsinin esegine hizmetçi olursan, ermislerin halkasında elbette sana yer vermezler, seni asagılarda bırakırlar.
498. Bu evde hasta iki asık var: Hastalardan birisi benim,
birisi de benim hasta gönlüm.
Mefa´îlün, Mefa´îlün.Fe´ulün
(c. II, 1038)
• Ey güzellerin ayı! Bir kere daha dog, bir kere daha gözlerimizi nurlandır! Çünkü senin gibi güzel baska bir sevgili
olamaz.
• Dünyada benim, senin güzel yüzünü seyretmekten baska bir isim olmasın!
• Yüzünün günesi dogunca, onun ısıgı içinde titreyerek, o cosan her zerre senin essiz güzelligini anlatır durur.
•Bu evde hasta iki asık var: Hastalardan birisi benim, birisi de hasta gönlüm. » Allah´ım, sen acıdın, her ikisine de
saglık verdin. Fakat bu saglık baska türlü lir saglıga benziyor.
499. Toprak mest olmus, yerlere serilmistir. Ayak altında çignenmektedir.
Mef´ulü, Mefa´îlün, Fa´ulün
(c. II, 1055)
• Kardesim incir satan bir kisiye, incir satmaktan daha iyi bir is yoktur.
• Biz mest olarak yasıyoruz. Mest olarak ölürüz. Mahserde de mest olarak kosa kosa gideriz.
• Ölsek de toprak olsak da kullarını besleyen, bütün yarattıklarına lutuflarda, ihsanlarda bulunan mana sakîsi bizimle
beraberdir.
• Ayak altında çignenen topragı hor görme! Onun yarattıgı toprak güzellessin, hos olsun! Çünkü o da asıktır. Topragın
topragı da can sarabı ile yogrulmustur.
• 0 toprak çiçekler yetistirir, güller bitirir. Biz burada da mestiz, orada da mestiz diye söylenir.
• Rnsan mest olunca daha da güzellesir, fakat toprak insandan da daha fazla mest olmus, yerlere serilmistir. Ayak
altında çignenmektedir.
• Rste sen de mest olunca toprak kesilirsin, yerlere dösenirsin. Hayat gemisinin kaptanı artık demir alır, ötelere
yolculuk baslar.
* Böyle mest olup yerlere dösenmek, ayak altında çignenmek nasıl olur da güzel olmaz? Aklının iki gözünü aç da bak,
hakîkati gör!
500. Kötü huy nasıl güzellesir?
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c. II, 1073)
• Benim kötü huyum var, sen beni mazur tut, hos gör! Sevgilim senin güzel yüzün olmadıkça, benim bu kötü huyum
nasıl güzellesir?
• Sen olmayınca, ben kıs mevsimi gibi soguk bir hal alıyorum. Halk benden hoslanmıyor, benim yüzümden azaba
giriyor, fakat seninle beraber olunca hos bir hal alıyorum. Güllük gülistanlık kesiliyorum, huyum bahar huyuna dönüyor.
• Sensiz olunca aklım basımda degil, melülüm, yasayıstan usanmıs, bezmis bir hale geliyorum. Ne söylesem ters
düsüyor, kötü oluyor. 0 zaman ben akıldan utanıyorum, akıl da senin yüzünün nurundan utanıyor.
• Bozulmus, kokmus bir suyun kullanılır bir hale gelmesi için ne yapmalı? Onun tekrar ırmaga karısması lazımdır. Kötü
huyumun düzelmesi, güzellesmesi çaresi nedir; tekrar sevgilinin yüzünü görmektir.
• Can suyunu bu beden girdabında hapsedilmis görüyorum da, hakîkat denizine yol açayım diye topragı kazıyorum.
• Senin ümitsiz zavallılara gizli olarak sundugun bir sarabın mevcut oldugunu sezdikleri için ümitsizlerin hasretle
feryadı göklere yükseliyor.
• 0 isterse seni kucaklasın, bagrına bassın, isterse seni istemesin, bir kenara çekilsin. Ey gönül! Sen mümkün oldukça
gözünü sevgiliden ayırma!
501. Gam ve nese
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün,
(c. II, 1078)
•Ne mutlu sana, bu dünyada gönlüne ötelerden haberler geliyor. Ne mutlu sana ki içinde manevî zevkler, tatlı
duygular duyuyorsun.
•Gam nesenin gölgesidir. Gam neseyi kovalar. Onun arkasından kosar durur. Aklını basına al da kahkahalarla gülmeyi,
fazla neseli olmayı bırak! çünkü nese ile gam birbirinden hiç aynlmazlar.
"Fazla güldügünüz zaman gözyaslarının dökülmesinin sebebi, gam ile nesenin daima beraber olduklarını anlatmak
içindir. Peygamber kahkaha atmazdı, ama daima tebessüm ederdi.
Bir Rranlı sair:
"Bu dünyada bizim nesemiz nedir? Neye benzer? Kasap dükkanında kuzunun oynamasına!"
•Gam nesenin arkasında kostugu gibi, gece de gündüzün pesinde kosar. Gündüzü görünce bil ki karanlık geceden
kurtulmaya imkan yoktur.
• Sen gamın pesinde kostukça, nese de senin pesinde kosar, fakat sen nesenin arkasında kosarsan yol kavsagında
gam önüne çıkar, yolunu keser.
• Rnsanda anlayıs da kalmasın vehim de! Güzel de yok olsun, çirkin de! Kuru da kalmasın yas da! Rste bu yüzden bizi
çekip sömüren "zaman timsahını" d üsün, ona göre davran!
502. Hayalinin sevdasına kapıldık da hayale döndük.
Sevgilim ya seninle bulusursak ne hale geliriz?
Fa´ulün, Fa´ilatün, Fa´ulün, Fa´ilatün
(c. 11, 1034)
• Sevgilim yapma, sevgilim etme! Ey pek kurnaz ay yüzlüm gitme! Ne olur bir kerecik olsun görünce insanın içi açılan
ugurlu yüzünü örtme!
• Sen Allah´ın bir deryasısın. Bütün halk, bütün yarattıkların balıklar gibi o deryanın içindeler. Onları kendinden
mahrum edersen, onları karaya atarsan hepsi birden ölür giderler.
• Senin askından deli olmus gönüle; "Yarın görüsürüz!" diye vaadde bulunma! Senin yarın deyisinden ötürü çıkan
feryadlar gökleri astı.
• Senin elinde olunca kendimizden geçeriz de basımızı ayagımızdan ayırdedemeyiz. Senin mestin olunca da, bas da
düser, sarık da!
• Senin lutufların, ihsanların pesindir, sikayet edilemez, ama agyarın, sevgimizi çekemeyenlerin gönüllerini hos etmek
için sikayet etmis gibi görünürüz.
• Ask bana; "Ey hoca ne istiyorsun?" diye sordu. Ona; "Mahmurun bası meyhanenin kapısından baska nereyi ister?"
dedim.
• Ey ask benim bütün ayıplarımı, kusurlarımı gördügün halde yine beni satın aldın. Bu ne kusurlu, ayıplı meta, bu ne
kusur görmeyen lütuf sahibi bir alıcı?
• Padisahların hepsi de altın bagıslarlar. Halbuki sen öyle bir padisahlar padisahısın ki, "can" bagıslarsın. Senelerce
önce ölmüs, çürümüs ölü bile senin yüzünden dirilir, mezardan bas çıkarır.
• Sevgilinin askı gönlümde ne elem bırakır, ne de keder! Kıskansa da can yolumu kesse, ben candan bile bıkarım.
• Sevgilinin bulutundan yagmur yagınca kumlarda bile yaseminler biter. Günesi parlayınca her yer güllük gülistanlık
kesilir.
• Sevgilim biz senin hayalinin sevdasına kapıldık da hayale döndük. Ya seninle bulusursak ne hale geliriz, kim bilir ne
oluruz?
• Hepimiz de meyhanede siseleri kırdık, ayaklarımız paralandı, tabanlarımız kesildi, bütün arkadaslar mest, hepimiz
mestiz. Sen düz yoldan baska bir yola sapma!
503. Arif kisi dünya nimetlerine doymustur da,
gökyüzü nimetine gönül vermistir.
Mef´ulü, Mefa´îlü, Mefa´îlü, Fe´ulün
(c. II, 1035)
• Ey altın sevdasına kapılan! Ey dünya nimetlerine asık olarak aglayıp inleyen zavallı! Ölüm gelmeyecek, kapıyı
çalmayacak mı sanıyorsun?
• Düsün ki sen sayı ile verilen nefeslerini bitirmek üzeresin. Esin ise bir baska koca düsüncesinde...
• Aklını basına al da ecel gelip kapıyı çalmadan önce, Hakk´ın emirlerine uy! Dînî ve insanî vazifelerini yerine getir!
• Adam olmaktan maksat, bakıs ve görüs sahibi olmaktır. Ey anlayısa, görüse, bakısa durmadan yagıp duran ilahî
rahmet!
• Ey nuru günese de, aya da bol bol vuran essiz varlık! Sen bizim gözümüze, görüsümüze güneste de, ayda da
bulunmayan baska bir nur ver!
• Arif kisinin hatırı dünya nimetlerine doymustur da baska bir nimete, gökyüzü nimetine gönül vermistir. 0 baska bir
seye asık olmustur.
*Arif kisi sunu anlamıstır ki, sen olmadıktan sonra, dünyanın suyunu içse, onun susuzlugu gitmez.
*Sen dünyaya asık olmussun, onun nimetlerine kapılmıssın. Bu yüzden de bütün gece uyumaktasın, aglayıp
inliyorsun. Hiç olmazsa seher vakti uyan da Allah´ı zikret!
• Geceleyin de, seher vakti de uyuyup kalmayanlar, günün birinde ansızın o hakîkat hazinesine kavusmuslardır.
• Hz. Musa bütün geceleri nur aradı da sonunda agacın tepesinde hiç görülmemis acayip bir nur gördü.
• Hz. Yakup canla, gönülle gecenin karanlık saçlarını yurt edindi de sonunda oglunun yanagını, saçını öptü.
• Fakat maksat Hakk idi. Ogul bahane idi. Hiç bir peygamberin canı bir insana asık olmaz.
• 0 Hz. Halil´in soyundandır. Batıla meyletmez. Fanî olan, batmaya mahkum olan sey onun gözüne diken kesilir.
• Ey can putu halini alan sevgili, güzel varlık! Sen bir resimden, bir kerpiçten ibaretsin. Senin Hakk´ı inkar etmen
tastan yontulmus puta tapanların yolundan baska nedir?
• Ey güzel gözleri nergisi çirkin bulan dilber! Bir an için olsun bana kulak ver, sana bir sey söyleyecegim.
• Ey gözü; "Bana neden oldu, keske olmasaydı!" gibi düsüncelere, kaygılara kapılmıs kisi! Ey dost! Sen su ana bak,
gelecegi bırak! Senin dostun sana pesin verilendir.
• Ben dudaklarımı kapadım. Sana söylecegimi göz yolu ile söylüyorum. Sarhoslugu fanî olan, gelip giden hersey, basa
yüktür, yük!
• Hayır, hayır! Söyleyemeyecegim. 0 görüs kusudur, acayip bir kustur. 0 hayırlara konmaz.
504. Hakk´ın sevdigi kuluna hitabı: "Ben senin yanındayım, beni uzakta sanma!"
Mef´ulü, Fa´ilatü, Mefa´îlü, Fa´ilat
(c. II, 1053)
• Senin yanındayım, beni uzak görme! Benim yanımdasın, benden ayrılma!
• Mimardan, yani kendini yaratandan uzak düsen kisinin isi yolunda, uygun olur mu?
• Benim gözümle neselenen göz parlar, keskinlesir, öteleri, gaybı görür. Duydugu manevî zevkden ötürü mahmurlasır.
• Rçinde benim rüzgarımın estigi, sevgimin dolastıgı gönülde, manevî güller açar, nurlarla dolu gül bahçesi olur.
• Bensiz sana bir parmak bal verseler, o bir parmak baldır ama yüzlerce arısı vardır.
• Bensiz seni bir ise, bir yere amir tayin etseler, binlerce memurdan beter hale gelirsin. Bir emir kulu olursun.
• Halk, insanlar karınca gibidirler. Biz ise Süleyman´ız. Sus, sırlı ol, gizlen.
505. Seninle beraber bulunmayınca, ben cenneti bile istemem.
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c. II, 1062)
• Senin yüzünü görmedikten sonra, yüzlerce dünya güzeli görmüsüm ne önemi var? Senin sözün olmadıktan, senden
bahsedilmedikten sonra yasayısın sırrının sırrını duysam ne isime yarar?
*Seni ne Hz. Adem rüyasında gördü, ne de onun neslinden gelenler, onun «sovu sopu! Ben senin güzelligini kimlere
sorayım? Bütün insanlara teker teker sorsam bile bir anlatan çıkmaz.
• Ey güzelliklerden bile gizli olan aziz varlık! Seninle beraber bulunmadıktan sonra, ben cennette sonsuza kadar
hürilerle dost olmusum. Devlet bana yar olmus, ben bunlardan hiç bir sey anlamam. Ben senden baska hiç bir sey
istemem.
Yunus Emre Hz.leri de
"Cennet cennet dedikleri
Bir kaç köskle bir kaç hüri
Rsteyene ver onları,
Bana seni gerek seni!" diye niyazda bulunmadı mı?
• Ben her an senin sekerler gibi tatlı öfkeni görmedikten, ballar gibi hos nazını çekmedikten sonra, ben mana
padi

armi
Wed 27 January 2010, 05:01 pm GMT +0200
*Meleklerin bile mahrem olamadıkları o güzellik, insanlara meyletmezse, insanları özlemezse yeridir.
*însan meleklerin yüksek is ve güçlerini yapmaz. Yapmıs olsa hepsinin uhdesinden gelmek gücündedir.
*Ben bu gibi sözleri sayıp dururken, gökten söyle bir ses duydum: "Bunlardan, bu sözlerden vazgeç ki yerine daha
baska bir sey gelsin!"
587. Gönül onun derdinden ne zevklere dalmıstır.
Fe´ilatün, Fe´ilatiin, Fe´ilatiin, Fe´ilün
(c. III, 1253)
• Günlük halimiz; yaptıgımız iyilikler, kötülükler, padisaha gizli degildir. Nefis bas kaldırırsa onu kulagından tutar da
sürüye sürüye çeker.
• Can da, gönül de, gönlün aslı da bize O´nun bir lütfudur. Eger 0 cana da, gönüle de can vermese, onlara baska kimin
yardımı gelebilir?
• Gönül O´nun derdinden ne zevklere dalmıstır! Ne hosluklar elde etmistir! O´nun sayısız keremini, bagısını sayıp
dökmeye kalkma!
• Allah´ın askının gamı, hangi kervanın önünü vurmussa, o kervan iki dünyanın da dile gelmez, söze sıgmaz karını elde
etmistir.
• O´nun ebedî hayat, ölümsüz yasayıs gerdanlıgı ile sereflendigun günden beri, ölüm melegi Azrail gönlümden ümit
kesti.
• Süsen, O´nun lütfundan dil oldu da, O´nu örmeye basladı. Selvi, hürriyeti O´ndan elde etti. Çünkü boyunu bosunu
ona 0 bagısladı.
• Bülbül durmadan O´nu över durur. Çünkü bülbüle dili 0 ögretti. Gül O´nun yüzünden elbisesini yırtar. Çünkü gülün
yanagına o güzel rengi 0 verdi.
• Kim bu topraga ümit tohumu ektiyse, O´nun bahar keremi ona, bire karsı yüz bagıslamıstır.
• Günes, her aksam O´na secde eder. Bu secde yüzünden 0 padisahtan, ne ziyan gördü, ziyan görmek söyle dursun,
onun bedeni can bulmustur.
• Günes, her aksam O´na secde ederek batar gider. Yorgun, hasta, perisan bir halde batıp giden günese, seher
vaktinde öyle genç ve parlak bir yüz bagıslar, gökyüzü, ay ve yıldızlar haset ederler de hasetlerinden ölürler, kaybolup
giderler.
• Kim bugün bu dünyada nefsanî arzularını, sehvetini gönülden söker atarsa, her vazgeçtigi, özlem duydugu, nefsanî
isteklerinin, arzularının her biri, mezarında ona bir huri olur, es dost kesilir.
• Kim azgınlık yolunda at kosturursa, at ona çifteler atar, o çiftelerden perisan olur, gider.
• Sen su gazeli yarıda bırak da ezel alemini düsün, o güzelliklere hayran ol, sasır kal! Hiç bir seye ihtiyacı olmayan,
onları tamamlasın, hissettirsin.
588. Su dünyada gördügümüz güzeller, gönülde güzeli gizleyen perdedeki resimlerdir.
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatıin, Fa´ilat
(c. III, 1244)
• Ey Senayi; gelmiyorsan, git kendi isinle ugras! Dünyada herkesin bir isi vardır. Sen kendi isinle oyalan!
*Su kervanda bulunanların her biri kendi malını, kendi esyasını, parasını pulunu çalmak için yol keser. Sen kervandan
geri kal da kendi yükünün basında bulun! Yani onun bunun malını çalan zorbalar kendi ibadetlerinin, iyiliklerinin sevabını
itmekte, günaha girmektedirler. Kervandan geri kalan, günaha girmedigi için kazançlıdır.
*Bunlar geçici güzellik verirler de geçici ask alırlar. Sen su iki kuru ırmagı geç de kendi kendinin ırmagı ol!
*Bu dostlar, insanın elinden tutarlar da çeke çeke yokluga kadar götürürler. Onlardan elini çek de kendi kendinin elini
tut, kendinle yetin!
*Su dünyada gördügümüz güzeller, gönüldeki güzeli gizleyen perdedeki esimlerdir. Perdeyi kaldır, içeri gir de,
sevgilinle bas basa kal!
*Sen kendi güzelligin ile kal, güzelles, güzel seyler düsün! îki alemden de vazgeç, kendi aleminde ol!
• Yürü, benligi artıran sarapla mest olma, aklını basına al da, o tertemiz yüzü görmeye çalıs!
589. Dirilik seni görse ölmez, ebedî olarak diri kalır.
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c. III, 1243)
• îçeri gir ey nesenin aslının aslı! Neselen, sevin ey ab-ı hayatın ab-ı hayatı! îçeriye ak, neselen, sevin!
• Dirilik seni görse ölmez, ebedî olarak diri kalır. Ölü bile seni görse, senin can oldugunu anlar, neselen, sevin!
• Böylece sen o ebedî sarabı her an bize sun da, elden çıkalım, kendimizden geçelim. Bundan ötesini artık sen bilirsin,
neselen, sevin!
• Hem arkadassın, hem nazik ve nazeninsin, hem bize ısıksın, hem sarapsın, hem cihansın, hem gizlisin, hem
meydandasın, neselen, sevin!
• Zaman zaman bize ötelerden, o cihandan hediyeler getiriyorsun. Getir, getir; pek hos seyler getiriyorsun, neselen,
sevin!
• Ask sarabıyla mest olmusların canları; varlarını yoklarını senin tarafına çekrnedeler; çek onları, pek hos çekiyorsun,
neselen, sevin!
• Ey cihanı neselendiren, sevindiren! Ey yeryüzünü bastan basa defıne haline getiren! Sonunda yeryüzü sana der ki:
"Ey gökyüzünün eri, neselen, sevin!"
590. Sen yol almayı bırakırsan, canın yol almaya baslar.
0 zaman onun canından sana rahmetler gelir.
Mef´ulü, Fa´ilatiin, Mefulü,
(c. III, 1266)
• Nisansız, izi belli olmayan bir ruh var. Biz onun izine düsmüsüz, eserlerine dalmısız. 0 mekanı olmayan bir ruhtur.
Fakat basımızdan ayagımıza kadar her birimiz onun mekanı olmustur.
• Onu bulmak istiyorsan, bir an için olsun onu arama! Bilmek istiyorsan bir an için olsun onu bilme!
• Onu gizli gizli ararsan, apaçık meydanda olusundan uzaksın. Apaçık görüldügünden senin haberin yoktur. Onu
apaçık olarak ararsan, bu sefer de onun gizliligini göremezsin, perde altında kalırsın.
• Kesin bir burhan, bir delil elde eder de apaçık aramaktan, gizli aramaktan kurtulursan, o zaman ayaklarını uzat,
emanını elde ederek uyu!
• Sen yol yürümeyi bırakırsan, canın yol almaya baslar. 0 zaman onun canından, onun ruhundan sana ne rahmetler
gelir, ne rahmetler!
• Ey canımı hapseden aziz yarlık, ne zamana kadar dizginlerini kısacaksın? Atını onun dünyasına sür, beni ona
kavustur!
• Bedenin körlügünü bil de, hırsa kapılmadan ayagını iyi bas! Çünkü beden, hırsı yüzünden ona tercüman olamaz.
• Görgüsüz ve basit insanlar gibi ne zamana kadar bir iki lokma ekmek için cosup duracaksın? Ne zamana kadar, onun
kılıcını yiyeceksin?
591. Ben ölümden ebedî zevk ve safaya ulasacagımı haber aldım.
Allah ölümü ebedî ömür peygamberi yapmıs, onunla ölümsüzlügü müjdeliyor.
Mefa´îliin, Fe´ilatün, Mefa´îliin, Fa´îlün
(c. III, 1284)
• Basını kaldır da bak! Haydi zevk ve safa meclisine varalım. Bedensiz can gibi bir an olsun zevk ve safanın kucagına
kavusalım. Onunla kucaklasalım.
• Ben ölümden ebedî zevke, ebedî ömre ulasacagımı haber aldım. Cenab-ı Hakk´ın lütfuna bakınız ki, ölümü ebedî
ömür peygamberi yapmıs, onunla ölümsüzlügü müjdeliyor.
• Varlıgımızın göbegini ebedî zevk ve safa ile kestiler. Biz zevk ve safa anasından bayram günü dogduk.
• însanların pesinde kostukları zevk ve safa nedir, diye bana sor, söyleyeyim:
"Zevk ve safa su dünyadaki zevk ve safayı terk etmektir. Aslında su dünyada çekici, hos bir sekle bürünerek karsımıza
çıkan zevk ve safa, gelecek zevkin, gelecek safanın kapısının ancak dıs halkasıdır."
• Ötelerde su gördügümüz hayat perdesinin ardında temiz rühlar zevk ve safadadır. Nefsanî isteklere kapılarak su
dünyada arzu ettigimiz zevk ve safa, onların zevk ve safalarının gölgeleridir.
• Aklını basına al da, altına benzeyen varlıgını gerçek, ebedî zevk ve safaya ver, gama, kedere verme! Manevî zevk ve
safaya layık olmayan altının toprak basına olsun!
• Dur! Su gök neden dönüp duruyor, sana söyleyeyim: Onu zevk, safa yıldızının parıltısı döndürüyor.
• Dur! Deniz neden dalgalanıyor, köpürüyor, cosuyor sana söyleyeyim: Onu zevk ve safa incisinin nuru oynatıyor da
ondan!
• Su yeryüzü, toprak neden hüriler, gılmanlar doguruyor, sana söyleyeyim:
Ona zevk ve safa anberinden kopup gelen rüzgar cennet kokuları verdi de ondan!
• Dur, dur! neden eser eser, gelir geçer sana söyleyeyim: Zevk ve safa defterine yaprak yaprak, fakat çabucak
gelmeni ister de ondan!
• Dur! Gece neden siyah perdeler geriyor, sana söyleyeyim: Ötelerde dügün var, demek var! Zevk ve safa çarsafına
sarıl da dügüne gel, demek ister de ondan!
* Sana besin de, dördün de, yedinin de sırrını söylerdim ama, zevk ve safa tavlasında bir iki oyunla yenildim de bu
yüzden söyleyemiyorum, susuyorum.
"Bu gazelde Hz. Mevlana, milattan asırlarca önce gelen Epikoros(341-370)´un felsefî görüslerini hos bir ifade ile hülasa
etmistir. Bilindigi gibi Epikoros, "Rnsanlar dünyada zevk ve safa için yasarlar" görüsünü benimseyen "Zevkiyyeci doktirini"ni
ortaya atmıstı. Epikoros bütün dünyevî zevklerden kendisini mahrum ederek manevî zevki duymus, gelip geçici fanî
zevklere sırtını çevirmis bir bahçe içinde, bir kulübede yasayarak nefsine hakim olma serefine ermistir."
592. Hz. Süleyman gönül gözüyle, can gözüyle gördü de,
bu yüzden bütün kusların dillerini bildi.
Mefa´îlün, Fe´ilatün, Mefa´îlün, Fa´ilün
(c. III, 1281)
* Düsünce hüdhüdlerinden mademki onun nisanı, izi, belirtisi göründü; artık Süleyman´ın mülkü benimdir!
"Neml Suresi, 27/20. ayete isaret var.
* Hz. Süleyman´ın yüksek tahtının yerini peri ile dev bilmezler. Çünkü onun ahtı gözdür, bakıstır. Dünyası ise basiret,
gönül gözü ile görüstür.
* Çünkü o, gönül gözüyle, can gözüyle görür de bu yüzden bütün kusların dillerini bilir. Fakat hiç bir kus onun diline
yol bulamaz. Hiç bir kus kendi anlayısı ile onun dilini bilemez.
* Onu ancak rindlerin arasında görebilirsin. Çünkü ask araya girer, onu alır, rindlerin arasına sokar.
* Ötelerden uçup gelen gönül onun okudur. Yoksa onun çok güçlü olan ayını hangi yigit çekebilir?
• Askının sakîsi kime sarap sunduysa, kim o sakînin elinden sarap içtiyse, sen yine ona o sarabı sun, kadehi doldur,
ver!
593. Kimi eksi suratlı görürsen, bil ki o ask atesinden kaçmıstır.
Müfte´ilün, Fa´ilatü, Müfte´ilün, Fa´ilat
(c. 111, 1274)
• Ey hoca! Neden yüzünü eksitmissin? Sen bu seker ülkesinden, bu tatlılıklar diyarından git, burada herkes
güleryüzlüdür. Burada kimse eksi suratlı degildir.
• Ezel alemindeki gönül ülkesindeki tattan, seker bile utanır. Sen böyle kasın asık, çehren eksi nereden geldin? Belli ki
sen ötelerden, o nese ´diyarından gelmemissin.
• Dudu kusları yani ermisler, gökyüzünde sekerler yemedeler. Sen niçin göklere uçmazsın, niçin bu kirli dünyada
sürünür durursun? Niçin suratını asmıssın? Yüceleri, geldigin yerleri hiç düsünmez misin? Yoksa oraları inkar mı ediyorsun?
• Seher vaktinde sarap içen, yani seher vaktini ibadetle geçiren, gündüz arslan avlar. Yani manen güçlü oldugu için
hayatın zorluklarını yener. Fakat ayran içen kimsenin, yani dinî ve insanî vazifesini yapmayan kisinin bu dünyada da suratı
asıktır, yarın ahirette de.
• îman sahibi de, iman da, din de zevklidir, tatlıdır. Helva tablasının eksi oldugunu sen nerede gördün?
• Bu eksiligin hepsi cinsi cinsine gider. Eksi, eksi ile birlikte gider oldugundan ötürü, eksilik de senin önünde ve
yüzünde toplanmıstır.
• îlahî günesin ısıgı ile, sıcaklıgı ile olgunlasmayan meyve, seker kamısı bile olsa eksidir.
• Ask günesinin yakısına sabır gerektir. Sabret, su uygunsuz hallerine, eksi davranıslarına bak da bir iki gün sabret,
olgunlas, pis!
• Kimi eksi suratlı görüsen bil ki o, ask atesinden kaçmıstır. Hep gölge içinde kalan koruk, salkım, bastanbasa eksidir.
594. Vuslat sabahı gelinceye kadar, karanlık geceyi kucakla!
Mef´ulü, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c. III, 1241)
• Her kulaga gitmesin, ham adamlar duymasın diye, biz geceleri susarak inleriz, dilsiz, dudaksız feryad ederiz.
• Her ham kisinin burnuna kokusu gitmesin diye vefa tenceresinin kapagını örtüyoruz.
• Gece oldu, halkın coskunlugu durdu. Kalk simdi coskunluga baslamak sırası bizimdir.
• Bir müddet çalgı dinledik. Simdi de kendinden geçen canın çalgısını dinleyelim.
• Can arslanını avladı da, tavsan avından bezdi, usandı.
• Serden kaç, geceye dost olmaya bak! Çünkü gecenin örtüsünü gecenin basına örterler.
• Vuslat sabahı gelinceye kadar, karanlık geceyi kucakla!
* Uyku nedir bilmeyen sevgilinin yüzünü hayal ettikçe, uykuyu unuttuk.
* Gece nedir; maksat yüzünün örtüsü! 0 yüze rahmetler, aferinler.
595. Sana susamıs kisiye kim su verebilir?
Fe´ülün, Fe´ulün, Fe´ülün, Fe´ul
(c. III, 1289)
• Senin askınla yanıp tutusan kisinin devası ne olabilir? Sana susamıs kisiye kim su verebilir?
• Seni seven hastalanır da çarsıda, pazarda dolasır. Sekerler çigneyerek senin dükkanını arar durur.
• Bag sensin, gül bahçesi sensin, parlak gündüz de sensin. Gönlünü demir gibi katılastırma, yüzünü görmekten bizi
mahrum etme!
• Dertlerle, feryadlarla, mihnetlerle, horluklarla ne vakte kadar bizi sarayının dısında bekleteceksin.
• Ey ay! Sen gölgeni onun bası üstünden çekersen hümanın gölgesinden ona ne fayda vardır, ne de rahat!
• Bir an cemalini ve celalini görmezse canı da elemlere ugrar, dünyadan usanır, oturdugu yeri de elemler kaplar.
• Dünya onun güzelligi yüzünden cennete döner, çayırlar, çimenler dilsiz dudaksız onu överler.
• înciler bagıslayan kimdir? Onun denize benzeyen eli, avucu.. Cana canlar katan kimdir? Yanagı, yüzü..
• Dünya senin gölgendir. Sen yürüyünce o da yürür. Var olusu da senin nurundandır, yok olusu da!
• Edep yolunu tutayım, iki dudagımı da kapayayım da sırlar açan dudakları söze gelsin. Artık o söylesin
596. Ask Allah´ın Burak´ıdır. Onu yukarılara dogru kostur!
Mefa´îlün, Fe´ilatiin, Mefa´îlün, Fa´îlün
(c. III, 1283)
• Asıga onun sırlar aleminden söyle bir ses geldi: "Ask Allah´ın Burak´ıdır. Onu yukarılara dogru kostur!"
• Allah kutlu etsin, yeryüzünde toprakta yasayanlara nasıl bir rüzgar esti ki, onun nazındaki atesten bile su gibi
lütuflar cosup fıskırmada?
• Dünyada ay´dan balıga kadar ne varsa her sey Hakk´ın doganının pençesine düsmüsün askıyla birer güvercin oldu.
• Asıkların çehreleri kuyumcuların askından ve elindeki maharetin zevkinden altın rengine ve basılmıs sikkelere döndü.
• Nefsanî istekleri tozduran o havada gönül kusu acaba bizden ne gördü? Neden böyle uçup duruyor?
• Söyleme, kıskançlık her an elini ısırıyor da: "Sevgiliden utanacagına onun isvesinden, edasından, askından utan."
diyor.
597. O´nun derdini tanıyan deva istemez.
Mefa´îliin, Fe´ilatiin, Mefa´îlün, Fa´îliin
(c. III, 1287)
*O´nun begenmesi, övmesi de, kusur görmesi, hatta sövmesi de baskasının degil benim olsun. Çünkü O´nun her iki
hali de; olgunu da, hamı da benim için ab-ı hayattır.
*Sarabının mahmurlugu mu daha hos, mestlik verisi mi? Ne olursa olsun canlarımız ebediyyen O´nun sarabının kadehi
olsun.
*Ben O´nun sitemiyle, zulmüyle öyle mestim ki sitemi ile lütfunu, adaletini ayırdedemiyorum.
• Cefası, kaçıp giden canımı, yemle, tuzakla tuttu da, beni vefa kusuna arkadas etti.
• Canım gitmemek için çok bahaneler buldu. Ama baht 0 bahtsızı adım adım yanına çekti.
• Onun derdini tanıyan deva istemez. Gönlünde O´nu hisseden, can kulagı ile O´nun adını duyan da kendinden geçer,
kendinden nisan kalmaz, iz kalmaz.
"Fuzülî merhum da:
"Ask derdiyle hosum el çek ilacımdan tabip,
Kılma derman kim, helakim zehir-i dermanındadır."
(Ey hekim´ Ben ask derdinden memnunum, hosum. Bana ilaç verme! Çünkü benim helakim , senin verecegin
dermandadır.) diye yazmıs.
598. Bu gördügün tamamıyla odur! Çünkü onda maddî varlık kalmamıstır.
Mefa´îlün, Fe-ilatiin, Mefa´îliin, Fa´îlün
(c. III, 1282)
• Su gördügün tamamıyla odur. Çünkü onda maddî varlık kalmamıstır. Daha ilk dostlugunda isi bitti.
• Benim ask yolunda pek harap olmus bir gönlüm var! Bir harabat ehli, bir meyhane dostu onu harap etti gitti.
• Aska dedi ki: Düskün ve perisan birisini görmek istiyorsan gel, benim gönlümü gör! 0 tıpkı senin istedigin gibi bir
düskündür. Gel bu düskünü, yerlere serilmis olan zavallıyı yerinden kaldır!
• Ona pek yaklasma, uzaktan bak, içindeki atesin alevleri seni de yakar.
• Seni ates sararsa, gözlerimin önüne gel de durumu gör! inciler saçan gözlerimden yaslar sel gibi akmaktadır.
• Hz. Musa´nın asasını tasa vurarak akıttıgı kaynak suyunun örnegini bu kulun akan gözyaslarında görürsün.
"Bakara Süresi 2/60. ayete isaret var."
• Seslen, "Onun hasta gözleri sifalar dagıtıyor. Nerede bir hasta varsa gelsin, saglık dagıtma vakti geldi!" diye bagır!
• Daga çık da nerede gönlü uykuya dalmıs biri varsa; "Onun uyanık bahtı ona görüs verecek. Geliniz, geliniz!" diye
seslen!
599. Beden ötelerden can sarabı içince, basına gelecek seyler de o taraftan olur.
Fe´ilatün, Mefa´ilün, Fe´iiat
(c. III, 1290)
• Sevgilinin sövmesi zevkinden mest oldum. Allah´ım ask sarabı mı daha iyidir, yoksa kadehi mi?
* Onun acı sözleri, hakaretleri, sövmeleri bile insana saraptan daha fazla zevk vermede ve neselendirmededir.
• Ben tuzaga yem için gitmiyorum, tuzagının muhabbetine, ızdırabına olan ıskımdan ötürü gidiyorum.
• Dogulu, batılı olmayan ay yüzü ile sevgili, geceleri de gündüzler gibi aydınlatıyor, nurlandınyor.
• Hz. Adem´in topragı neden akik ile dolu? Tutsun da onu madenine kadar çeksin götürsün diye!
• Gözün de, gönlün de incisi, Allah´ın Peygamberidir. 0 incinin getirdigi haberleri kulagına küpe yap!
• Beden ötelerden can sarabı içince, burada basına gelecek seyler de aslında ötelerden olur.
• Nimetleri verenin güzelligi önünde dünya nimetleri gönüle soguk geliyor.
600. Gül yüzlülerin hevesine düsmüssün, ahmakça sözler söylersin.
Müfte´ilün, Fa´ilatü, Müfte´ilün, Fa´ilat
(c. III, 1277)
• Hocam! Sen sevgilinin huyunu, vasfını yanlıs anlamıssın. îsin sonucu hakkında gevsek bir zanna, kötü bir süpheye
kapılmıssın.
• Gülyüzlülerin hevesine düsmüs, ahmakça sözler söylüyorsun. Ne olurdu, bir de nar çiçegine benzeyen kendi güzel
yüzünü görseydik.
• Korkudan topallıyasın da yolundan kalasın diye, yol kesenler aska ölüm adını taktılar.
• Bana kulak ver ki, sözümü senin kulagına küpe yapayım. îste ben kulagıma küpe ettigim sözlerden ötürü söze
doydum.
• Yanıma gel, ben hosum, güzelim, seni bagrıma basayım. Çünkü benim gelirim, varım yogum hep senden
gelmededir.
601.Ask ve akıl!
Mufte´iliin, Fa´ilatü, Müfte´ilün,
(c. III, 1276)
• Dün sevgili kendinden geçmis, mest bir yoldan geldi. Ey tevbe edenler! Dün sevgiliyi bu halde görünce, sizin
tevbelerinizi sel aldı götürdü.
• Dün ask, elinde bir demir tokmakla geldi. Aklın kafasını ezdi ise ne oldu? Askın yüceliginden basımız göklere erdi.
• Dün yeni bir devlet belirdi de, dünya tuzagını yırttı. Sükürler olsun ki güzel ask kusu kafesinden kurtuldu.
• Yedi kat göge sıgmayan, meleklerden bile gizlenen aziz varlık, dün bu kirli toprakta, yeryüzünde kendini gösterdi.
• Elsiz, ayaksız olan ask, dün arslanların bile boyunlarını koparan aklı tuttu da boynunu bagladı.
• Gökyüzünün sisesi, günesin alevli ısıkları ile canlandı da, gölgesi olmayan birisinin gölgesini gördü. Dün dayanamadı
kırıldı.
• Asıklar gibi günesin pesinde kosup duran ay, uzun bir ayrılıktan sonra dün sevgiliyi görünce gizleniverdi.
602. Herkesin gönlüne gelen ask, nasıl bir atestir?
Müfte´ilün, Fa´ilatil, Müfte´ilün, Fa´ilat
(c. III, 1273)
• Bizim Süleyman ile aramız pek hos, devler, periler varsın olmasın! Güzelligin haddi astı. Edan, cilven olmasa ne olur?
• Ey ömrümün hasılı, ey benim varım, yogum! Senin sevgin gönlümün saglıgıdır. Altın gibi degerli olan canım bana
yeter. Altın mühürüm varsın olmasın, ne çıkar.
• Herkesin gönlüne gelen ask nasıl bir atestir? Ona kul köle olmak ne kadar da güzeldir, ne kadar da hostur. Mülküm,
saltanatım yokmus, olmasın ne çıkar?
• Sen istersen elini birdenbire isten çek, sözden vazgeç! Dudagını istersen kuru bırak, varsın ıslaklıgı hiç olmasın, ben
sana minnet etmek istemiyorum.
• Benim canım askın canının yüzünden bastan basa ask madeni kesildi. Ask yolunda yürüyenlere yol arkadası olan
erkek de, disi de olmasa ne çıkar?
• Gölgen önümde, arkamda canıma yardımcıdır. Fidanın gölgesi yeter. Meyvesi yokmus, olmayıversin!
603. Dün gece ben yedinci kat gökten asıkların feryadlarını duydum.
Müfte´ilün, Fa´ilatü, Müfte´ilün, Fa´ilat
(c. III, 1270)
• Bugünkü sarhoslugun dünküne benzemiyor. Bana inanmıyorsan sarap kasesini al, iç!
• Ben sarap içmedim. Sanki saraba battım, gark oldum. Aklımı sel aldı gitti. Akıl bana; "Elveda, Allaha ısmarladık!"
dedi. Ben bir daha kendime gelemedim, akıllanamadım.
• Akıl da, fikir de delirdi. Dünyalara sıgmaz oldu. Dünyadan da dısarı çıktı. Üzerinde yasadıgı dünyayı da bıraktı, gitti.
Tencere kaynadı, bastan çıktı, coskunluk haddi astı.
• Su divane sarhos gönül, delilik bagını koparıp fırladı. Ey gönül, sarhosların dolasıp durma; yürü, sus hiçbir sey de
söyleme! Çünkü bu hal anlatılamaz.
• Dama çıkan gece bekçisi, seher vakti merdivenden bana söyle seslendi:
"Dün gece, ben yedinci kat gökten asıkların feryadlarını, coskunluklarını duydum."
• Gözünü aç da her tarafta, altı yönde de parıl parıl parlayan nuru gör! Ey gözü, kulagı keskin kisi! Gökyüzüne kulak
ver! Ötelerden gelen coskunluk seslerini duy!
• Canın selamlarını duy da, artık sözden kurtul! "0l !" kelamının manasına bak da sekillere kapılıp kalmaktan kendini
kurtar!
604. Kim asıkların gözlerinde gözbebegi olursa, o bakıs, onu insanın özüne çeker.
Fe´ilatiin, Fe´ilatiin, Fe´ilatün, Fe´ilün
(c. III, 1252)
• Eyer örtüsünü ayın köle gibi tasıdıgı o güzel sevgiliyi, belki bizim himmetimiz bahçeye dogru çeker getirir.
• Canda o güç kuvvet yoktur. Onda o cüret olamaz. Ama belki de bu isi sevgilinin yardımı sayesinde yapabilir.
• Ermis kisiler, varlarını yoklarını "yokluk" diyarına çekerler de "varlık" da lütfeder, onları kendine dogru çeker.
• Nice canlar Yakub (a.s.) gibi daima zehirler tadarlar da sonunda can Yusufu onları tutar, seker diyarına; tatlılıklar,
hosluklar yurduna çeker götürür.
• Kim asıkların gözlerinde gözbebegi olursa, o bakıs onu alır, insanın özüne dogru çeker götürür.
605. Sen kendi güzelligine asıksın, fakat kendinden de gizlisin.
Müfte´ilün, Fa´ilatü, Müfte´ilün, Fa´ilat
(c. III, 1271)
• Yine hekim hastasının kapısından içeri girdi. Elini kendisinden ayrılmıs asıgının basına koydu.
• Yine o sevgili bir defa daha o garibin yanına geldi de, onun cigeri bol bol deva serbeti içti.
• 0 serbeti dostun elinden kapıp içince varlıgından geçti. Bakan da, bakılan da, vahdet sakisi de hepsi bir oldu.
• Onun tatlı serbetinde acılık yoktur. Olsa bile ben razıyım. Bal yiyenin arının ignesine katlanması gerek.
• Bu ayrılık gecesi neden uzundur? Sana söyleyeyim: 0 günes örtünmekle kendi örtülü yüzüne sıkıntı oldu da ondan.
• Her güzelin kendi yüzünden, gözünden, kendi güzelliginden gafleti, haberi olmayısı bir rahmettir. Yoksa ortada
görünüp duran yüzünü himmeti örtü altında gizlerdi.
• Sen kendi güzelligine asıksın, fakat kendinden de gizlisin. Su çıplak bedenine bulusma elbisesi giyiver.
• Ey sakî, bu siiri tamamlamamı istiyorsan, mahmur dudagıma bir söyletici sarap sun!
606. Biz sekeri, sekerin özünü, seker kamıslıgından degil,
kendi seker alemimizden yiyip dururuz.
Müfte´iliin, Fa´ilatii, Müfte´ilün, Fa´ilat.
(c. III, 1272)
• Yine padisahımızın kapısına geldik. Yine can kolunu, can kanadını bir hosça açtık.
• Yine mutluluk geldi, etegimizi çekti. Biz yine çadırımızı gökyüzüne kurduk.
• Devin de, perinin de yüzü gözü sayemizde yüceldi, sereflendi. Can hüdhüdü döndü, Süleyman´a kavustu.
• Sarhoslarımızın sakîsi bizim seker yurdumuz oldu. Can Yusufu dagınık saçlannı açtı, salıverdi.
• Dün sevgili bana dedi ki: "Dünya ile aran nasıl?" "Gülen bahtını gören kisi dünyada nasıl olursa, biz de öyleyiz."
dedim.
• Mısır´ın bile göremedigi o sekeri, sükürler olsun ki ben disimin dibinde buldum.
• Biz altınsız, ihtisamsız ölü bir kisiyiz. Ordusuz, ihtisamsız büyük bir varlıgız. Sekeri, sekerin özünü, seker
kamıslıgından degil, kendi seker alemimizden yiyip duruyoruz.
• Sen esi bulunmaz nadir bir altınsın. Kimse cesaret edip de sana müsteri alamaz. Sen ancak o kuyumcunun isine
yararsın. 0 kuyumcunun güzel eserisin. Senin bu dünya pazarında ne isin var? Yürü; aslına, madenine git!
607. 0 benim suyumdur, o benim ekmegimdir.
Müfte´ilün, Fa´, Müfte´ilün, Fa´
(c. 111, 1280)
• 0 benim canımdır, onu yanımdan almayın. 0 benimdir, onu benden almayın.
• 0 benim suyumdur, o benim ekmegimdir, Onun ümit bagı essizdir.
• Onun gül bahçeleri, onun cennetleri, onun akar suları, onun elmalarının kırmızılıgı, onun sögüt agaçlarının yesilligi
nerede vardır?
• 0 ayrı degildir, bitisiktir. 0 mutedildir. 0 gönlün ısıgıdır, onu bagrınıza basınız.
• Kavgasından, sevdasından ötürü o burada. Ona bas çekenin, ondan yüz çevirenin basını kesiniz.
• Kırmızı saraptan zevk almayanın önüne köpegin yemek çanagını koyunuz.
• Avamdan, bilgisiz kisilerden birisi onu bilgili ve aydın kisi yapsın. Ham adam gelirse onu piskinlestirirsin.
• Rste o hidayet sahı, o sah tarafından, sevinç tarafının müjdesini verdi.
• Ab-ı hayattan zekat verdi. Ansınlar diye seker kamısından bir dal uzattı.
608. 0, zamanın Nuh(a.s.)´dır. Ebedî ask da onun gemisidir.
Fe´ilatü, Fa´ilatiin, Fe´ilatü, Fa´ilatün
(c. III, 1250)
• Tatlı gülüsü ile canı bile alsa deger. Büyülü bakısları ile imanı bile alıp götürse bir sey söylemez.
• Dev ve peri orduları onun fermanına boyun egerler. Bu üstünlükle, bu güçle Hz. Süleyman´ın saltanatını bile ele
geçirse yerindedir.
• Onda Kenan Rli´nin Yusufuna yarasan öyle bir seref, öyle bir üstünlük var ki, yüzbinlerce mahzun gönülleri onunla
canlıdır, neselidir.
*Hz.Rsa vasıflı dudagı, nefesi ile ölüyü diriltir. Eger can kanatlarını açıp ;uçarsa zuhal yıldızına ulasır.
O ,zamanın Nuh(a.s.)´dır. Ebedî ask onun gemisidir. Tufan bütün cihanı kaplasa bile o asıkları kurtarır.
609. Bu ask yolunda Rsmail gibi kurban ol!
Mefa´îlün, Mefa´îliin, Fe´uliin
(c. III, 1237)
* Ey dogru yolda yürüyen dost, benden bir ögüt duy; "Dervisin isi gönül kanı ile basa çıkar, gönül kanı ile elde edilir."
*Bunu iyi bil ve inan ki, Allah gönlü yaralı dervisin duasını duyar, ve kabul eder,
*Ne oldugu bir türlü bilinemeyen o padisahı gönlünde bulunca, zenginlestin, azdan çoktan kurtuldun demektir.
*Bu ask yolunda Rsmail gibi kurban ol, sen koyun degilsen bir ermise, bir baglan! Ona gönül ver!
* Sen Tebrizli Sems´in havasında yetistigin için bos yere su hamları düsünme, kendi hallerine bırak!
610. Kendini baskası sanma, kendini bırakıp da gitme!
Fe´ilatii, Fa´iiatün, Fe´ilatii, Fa´ilatiin
(c. III, 1254)
• Ey dost! Ben, senim. Sen de bensin. Kendini bırakıp da kendinden gitme! kendini baskası sanarak kapına geleni
kapıdan kovma!
• Gölge gibi senden hiç ayrılmayan biri varsa o da benim. Dostum, kendi hançerini kendi gölgene çekme!
• Ey mana agacı! Her yana binlerce gölgen serilmis. Gölgelerini oksa. Aslından onları ayırma!
• Rlahî nurunda gölgelerin hepsini gizle! Onları yok et, parlak günese benzeyen yüzünü aç, göster!
• Gönül ülkesi, senin iki gönüllülügün yüzünden perisan olmus, çık, tahtına kendi minberinden ayak çekme!
• "Akıl tacdır." Hz. Ali temsil yolu ile böyle buyurmustur. Sen de kendi için ile, kendi özün ile taca bir baska güzellik
ver, yeni bir parlaklık bagısla!
611. Ey dost! Bana pek yaklasma, ask atesinin alevleri seni de yakmasın!
Mefa´îlün, Fe´ilatün, Mefa´îlün, Fa´ilün
c. III, 1282)
• Bu maddî varlıgımızın, bu vücudumuzun eserleri fanidir. Fakat bu varlıgımızın ötesinde bulunan ruhumuz, manevî
varlıgımız tamamıyla ondan ibarettir. Ezelde onun askıyla içilen ilk kadehle is tamamlandı.
• Benim ask yolunda harap olmus bir gönlüm var. Ask meyhanesine çok baglı olusu, onu birden yıktı, harabın harabı
etti.
• Aska dedi ki: Sana gönül vermis, sevginle yıkılmıs, harap olmus birini istiyorsan, istedigin asık düsmüs, yerlere
serilmistir. Gel elinden tut, kaldır!
• Senin askınla yıkılmıs bu zavallıya sakın pek yakın gelme, onu uzaktan seyret! Çünkü korkuyorum ki içindeki atesin
alevleri seni de yakmasın.
• Eger onun atesi seni tutusturursa, o zaman sen gözlerimin önüne gel, inciler saçan gözlerimden seller gibi yaslar
akmadadır. Göz yaslarım, senin atesini söndürebilir.
• Seslen, onun hasta gözleri sifalar veriyor; "Nerede bir hasta varsa gelsin, sıhhat, saglık zamanı geldi." diye bagır.
• Daglara çık ve nerede gönlü uyumus kalmıs birisini görürsen, askın uyanık bahtının gönlü uykuda olan herkese
görüs, bilis lütfedecegini haber ver, onlara; "Gelin gelin!" diye seslen!
• "Allah´ın gögsünü Islama açtıgı kimse Rabbinden bir nur almadı mı? " ayetinin nuru öyle bir mumdan gelir ki o
mumun nurlarının parıltısı iki dünyaya da sıgmaz.
"Zümer Süresi 39/22."
612. Dünyada herkes bir Leyla´ya Mecnun olmustur.
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c. III, 1247)
• Ariflerin sevgilileri de, manevî aydınlıkları da gönüllerinin dısında degildir. Onlar üzüm suyundan yapılmıs sarabı
içmezler, onlar mana sarabını kendi damarlarında dolasan kanda bulurlar.
• Dünyada herkes bir Leyla´ya Mecnun olmustur. Ariflerin her an Leyla´ları da kendileridir, Mecnun´ları da!
• Sen eger "benlik Firavunu"nu "beden Mısır´ından (beden sehrinden) dısarı atabilirsen, gönül evinde Musa´nı da
görürsün, Harun´unu da!
• Sarabı gamlılar, kederliler içer. Bizim gönlümüzse insana nese veren saraptan da daha neseli, daha hos! Ey sakî!
Sen git de o sarhosluk veren nesneni gam mahpuslarına sun!
• Bizim kanımız gama haramdır. Yani gam bize dis geçiremez, kanımızı dökemez. Fakat gamın kanını dökmek bize
helaldir. Biz askımızla gamı yok ederiz. Bu sebepledir ki, çevremizde dönüp dolasan gam, bize bir sey yapamaz da kendi
kanına girer.
• Ben ölüler gibi dirilip kalkmak için sürun üfürülmesini beklemiyorum. Ask bana her an üfürüp yeni bir can
bagıslamadadır.
613. Mana zevki ve safası meclisine varalım.
Mefa´îlün, Fe´ilatün, Mefa´îliin, Fa´îliin
(c. III, 1284)
• Kalk mana zevki ve safası meclisine varalım! Bir an için olsun bedensiz can gibi zevk ve safanın kucagına kavusalım!
• Ben kendi ölümümden, ebedî zevke, ebedî ömre ulasacagımı haber aldım. 0 ne kudretli, ne büyük bir yaratıcıdır ki:
"Ölümü ebedî ömür peygamberi yapmıs da, onunla bizlere sonsuz hayatı müjdeliyor. Biz fanî varlıklar degiliz.
• Bizim varlıgımızın göbegini sonsuz yasayıs adıyla kestiler. Biz manevî zevk ve safa anasından bayram günü dogduk.
• "Mana zevk ve safası nedir?" diye sen bize sor! Insanların pesinde kostukları, unutmak için herseyi göze aldıkları
maddî ve cismanî zevkler. Bu sekle bürünmüs zevk ve safa, gerçek safanın ve zevkin kapısının dıs halkasıdır. Mana zevkini
terk etmenin ne büyük bir kayıp oldugunu hesap et!
• Su dünya zevkleri dedigimiz seyler, gerçek zevklerin, manevî safaların canlarının perdeye vurmus gölgeleri gibidir.
Birer hayal olan zevk ve perdesindeki sekiller, o yüzden görünmededirler.
• Altın gibi çok degerli olan varlıgını su manevî zevk ve safaya ver! Gama, kedere verme! Zevke ve safaya layık
olmayan altının toprak basına!
• Gökyüzü neden dönüp duruyor? Nedenini sana söyleyeyim: "Onu zevk ve safa yıldızının parıltısı döndürmektedir."
• Deniz neden dalgalanıyor? Neden köpürüp duruyor? Neden hırçınlasıyor? Sebebini sana söyleyeyim: "Onu zevk ve
safa incisinin parıltısı oynatıyor, costuruyor."
• Toprak, su yeryüzü, neden huriler, gılmanlar dogurdu; sana söyleyeyim: Ona zevk ve safa anberinden kopup
gelen rüzgar, cennet kokuları verdi de ondan!
• Rüzgar neden eser eser, gelip geçer; sana söyleyeyim: Zevk ve safa defterine yaprak yaprak, fakat çabucak gelmeni
ister de ondan!
614. Karanlık gece benim geceligi bırakır,gördügüm rüyayı görseydi,
geceligi bırakır gündüz olurdu
Mefa´îlün, Mefa´îlün ,Mefa´îlün, Mefa´îlün,
(c. III,1222)
• 0 hocanın gönlünde ne var ki; yüzü parıl parıl parlıyor, içindeki yüzünden görünüyor? Ne içmis ki nergis gözleri
süzülüp kapanıyor?
• Böyle denizde dile gelen, söyleyen inciden baska ne olabilir? Gökyüzü incilerle dolu olan bu maddî denize aksetmis
de o yüzden rengi güzellesmis, parlamıs.
• Kendi dervisligimle yola düsmüs isime gidiyorum. Ansızın o hoca karsıma çıktı. Onun sarıgının büklümünü gördüm.
• Ben usta bir kusum, ama o hocanın güzelliginin tuzagına düstüm. Gönlürnü, gözümü ona verdim, onun bir esiri, bir
düskünü oldum.
• Onun kasları tekbir getirmeye basladı. Gözleri gönlüme ok attı. Böylece takdir oku ile beni yaraladı. Bir anda ona
tutuldum, onun kulu kölesi oldum.
• Su perisan asıgın dün gece gördügü rüya gerçeklesti, iste bugün uyanık iken onu gördüm.
• Su zifiri karanlık gece, benim gördügüm rüyayı görseydi, aydınlanır, öyle parlak bir hale gelirdi ki, gecelikten çıkar,
gündüz olurdu.
• Masallah, masallah ne de güzel bir hoca! Binlerce hoca onun yüzünün meftunu olmaya, onun ask tuzagına tutularak
onun esiri olmaya deger.
• Can kaydına düsen kisi, nasıl olur da dünya hocası olur? Dünyaya gönül veren kisinin hocalık, efendilik hakkı olamaz.
Çünkü o hür degildir, dünyanın kuludur, kölesidir.
615. Gönlün hali padisaha gizli degildir.
Fe´ilatün, Fe´ilatun, Fe´ilatü, Fe´ilün
(c. III, 1253)
• Gönlün hali, iyiligi, kötülügü padisaha gizli degildir. Nefis, baskaldırır, isyan ederse, kulagını tutar da, onu sürüye
sürüye çeker.
• Gönül, onun derdinden ne zevklere dalmıstır, ne hosluklar elde etmistir. Onun keremini, onun sayısız lutuflarını,
bagıslarını hiç sayıp dökmeye kalkma!
• Allah askının gamı, hangi kervanın yolunu vurdu ise, o kervan iki dünyanın da karını öylesine elde etmistir ki, dile
gelmez, sözle anlatılamaz.
• Susam çiçegi onun lütfundan dillendi, dile geldi de onu övmeye, onun ihsanlarını anlatmaya . Selvi azatlıgı, boy
göstermeyi ondan elde etti. Çünkü ona, boyu, bosu o bagısladı.
• Bülbül, durmadan hep onu över durur. Çünkü bülbüle dili o ögretti. Gül de o yaratıcının yüzünden, onun asıgı oldugu
için elbisesini yırtar. Zaten gülün yanagını da o parlattı. Ona o güzel rengi o verdi.
• Günes, her aksam ona secde eder. Bu secde yüzünden, o padisahtan ne ziyan görür? Ziyan görmek söyle dursun,
onun maddî varlıgı, bu secde, bu batıs yüzünden can bulur, ertesi gün yine dünyaya nurlar saçmaya baslar.
• Günes, her aksam secdeler ederek gider, fakat seher vaktinde Allah ona öyle güzel, öyle latif bir yüz bagıslar ki,
gökyüzü hasedinden ölür.
• Kim, azgınlık etmez de bugün nefsanî duygusunu, sehvet arzusunu mezara gömerse, o duygu, mezarında ona bir
huri olur, o karanlık lahitte ona es, dost kesilir.
616. Gözümden kaçtı gitti, ama yine onu gözümle yakalayacagım.
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c. III, 1220)
• Onu tutabilmek için baska bir tuzak kurdum, elimden kaçanı, tekrar yakalayacagım.
• Ben gönülden esiri olduguma, canımı da, gönlümü de veririm. Ömrüm geçti gitti ise de gam yemem, çünkü ben
onun sevgisi ile ömrümü yeni bastan elde ederim. Yeni bastan yasamaya baslarım.
• Gönlüm seker gibi eridi, ciger sogudu, buz kesildi. Gözümde ona yer vermistim, o gözümden kaçtı gitti, yine onu
gözümle yakalayacagım.
• Ben geceleri, onun yüzünün nuru ile yol bulur, ona dogru giderim. Mahallesine gidince de onun kapısının halkasına
yapısırım.
• Gönlümün derdi arttıkça arttı. Yüzüm sarardı, altına döndü. Yüzümden altın toplamaya koyulursa, belki o zaman onu
yakalarım.
• Kemer oldumsa ne oldu? Beter oldumsa ne çıkar? Alt üst oldumsa ne var? Alt üst olurken onu yakalarım.
• Seher vaktine kadar elbette onu tutarım. Tutunca da onu seker gibi emerim. Kemerinden yakalarım, elbisesinin
dügmelerini çözerim.
• Nergis gözlerini uyku bürümüs. Ben de acele arkasından gideyim de daldıgı uykudan yararlanarak onu yakalayayım.
617. Bir gün gönül, onun yanagının gülleri arasında yuvarlanıyordu.
Mefa´îlün, Mefa´îliin, Mefa´îlün, Mefa´îliin
(c. III, 1224)
• Eger yarın mahserde, basımı, onun sevda yakasından çıkarmama imkan yoksa, gönlüm onun perisan saçları gibi
darmadagın olsun.
• Ey güzellik polisi! Benim canım, senin la´linden çok cevherler çaldı. Onu hırpala, onu hırpala!
• Yüzünü gizledikçe, saçları perisan olsun, darmadagın olsun. Yüzünün gizli kalısı yalnız beni perisan edecek degil ya!
Benim gibi niceleri perisan olmakta.
• Aska düstüm, her seyimi kaybettim. Onun ask gül bahçesinin sevdası ile gül gibi elbisemi yırtacagım.
• Bir gün gönül, onun yanagının gülleri arasında yuvarlanıp duruyordu. "Bu nedir? Bu ne haldir?" dedim. Dedi ki:
"Onun ihsanına düstüm de böyle yuvarlanıp duruyorum."
• Onun yanagının üstüne, perisan, zavallı halimi bildiren bir yazı yazacagım. Yanagı onu okusun. Zaten o yanak böyle
yazıları okumakta pek ustadır.
• Fakat onun siyah renkli saçlarından korkuyorum. Çünkü nice gönülleri o siyah Hintli kahrederek baglamıstır.
• Ey gönül! Onun çehresinin çukuruna hayranlıkla bak! Oraya düsmekten korkma! Çünkü o saçlar, ipini gören her
gönlün zindanı, iste böyle bir kuyudur.
618. Üzüm sarabı gönül gözündeki körlügü artırır.
Mef´ulü, Mefa´îlün, Mefülii, Mefa´îlün
(c.111,1226)
• Su suratını asmıs, yüzünü eksitmis dostu bir tarafa çekin de, su güler yüzlü saraptan ona bir kadeh sunun!
• Belli ki o, bu saraptan içmemis de onun için suratını asmıs, yüzünü eksitmis, soguk durumda kalmıs. Ne olursa olsun
siz, yine de ona bu saraptan bir kadeh sunun da pissin, olgunlassın!
• Bilir misiniz, o neden sirkelesiyor, koruklasıyor? Hepiniz, onun ne oldugunu, mahiyetini bilesiniz diye etrafa
sogukluklar, zehirler yagdırıyor.
• Üzüm sarabı gönül gözündeki körlügü artırmaktan baska bir sey yapmaz. Allah askına böyle bir sarabın yanına
gitmeyin. Böyle bir sarabı yapmayın, ortaya koymayın.
• 0 bu haliyle mezarda da durgun kalır. Öyle olmaması için onun agzına bir avuç ab-ı hayat dökünüz.
619. Can sana dogru kosunca, yol bulması için ona bir mum ver!
Mefa´îliin, Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îliin
(c. III, 1223)
• Ey gönülleri kendine çeken güzel! Senin o iki güzel gözün, aya yakın olan iki Merih yıldızıdır. Senin Harut´un
Marut´un olan iki gözünle canımı tut, Babil kuyusuna çek!
• Bütün dünya güzellerinin güzelligi sende. Ey Süleyman! Sen, bu güzellik yüzügü ile bütün devleri, perileri zincirlere
vur!
• îhsan hazinesini cinlere de, insanlara da açmıssın. Mahrum dilenciye: "Biz sana verdik." emrini yerine getir, ver!
• Can ile bedeni parlat, aydınlat! Cesedi kökünden sök, at! Gözünü dogrulara çevir! Aklı sorgula!
• Dudak "Alemlerin Rabbi Allaha hamd" ayetini okuyunca, ona, dudaga manevî saraplar, mezeler ver! "Sapıkların
yoluna degil" deyince ona delil göster!
• Can sana dogru kosunca, yol bulması için ona bir mum ver! Senin günesini aramaya baslayınca, onu ay gibi
konaklara çek!
• Lutfunla, inayetinle canı kendine çek, ona kabiliyet ver! Kabil´e benzeyen nefse de hediyeler ver, elbiseler ihsan et!
620. Seni aglattıgı için çenge tesekkür et, onu öp, kucakla!
Mef´ülü, Mefa´ilün, Fe´ulün
(c. III, 1240)
• Çalgıcımız da güzel, çengi de! Gönül onun sesini duyunca, dünya yasayısını unutuyor, harap olup gidiyor.
• Çeng çalınırken, güzel sesler çıkararak aglarken onu seyret, güzelligi ne hal alıyor, beti benzi ne renge giriyor?
• Yasayısa doymussan, hayatın acılıklarını duyuyorsan, için daralmıssa, gözlerin yasarmıssa kalk çenge tesekkür et!
Onu öp, onu kucakla, kollarının arasına al !
621. Yine mutluluk geldi, etegimizi çekti.
Müfte´ilün, Fa´ilatü, Müfte´ilün, Fa´ilat
(Dîvan-ı Kebîr, 1272)
• Yine sultanımızın kapısına geldik, yine can kanadını güzelce açtık.
• Yine mutluluk, saadet geldi, bizim etegimizi çekti. Yine çadırımızı, eyvanımızı gökyüzüne kurduk.
• Dün sevgili bana; "Bu vefasız dünyanın elinden nicesin?" diye sordu. Gülen devletini, gülen bahtını gören nasıl olur?
• Mısır´ın rüyasında bile göremedigi o sekeri, sükürler olsun ki ben, disimin dibinde buldum.
• Biz zengin olmadıgımız, yüksek bir mevkide bulunmadıgımız halde, çok üstün, önde gelen bir büyügüz, maiyyeti,
ordusu olmayan bir padisahız. Biz kendi seker kamıslıgımızdan sekerler yemedeyiz.
• Ayın dönüp dolasması ömrü törpüler, hayatı kısaltır, azaltır. Halbuki sevgilimiz kendi devrine, devranına çok uzun bir
ömür ihsan etti.
622. Akıl geldi, ey asık gizlen!
Fa´ilatiin, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c. III, 1259)
• Akıl geldi, ey asık gizlen! Akıldan, fikirden vay bize eyvah bize!
• Ey kusur gören göz, ey düsünen akıl! Bizim toplulugumuzdan çık, git! Yahut da, utancımdan yaptıklarını görmemek
için gözsüz, söylediklerini isitmemek için sagır olayım.
• Ey akıl! Sen suya benziyorsun. Atesimizden uzak dur! Yahut da bizim aramıza karıs, kazanımıza gir, bizimle beraber
kayna, bizimle beraber köpür, cos!
• Aklının seni kırıp dökmesini, perisan etmesini istemiyorsan, akıl deryasında ölü gibi ol, onun dalgalan ile ugrasma!
• Eger sen; "Ben asıgım." dersen, bil ki senin için bir çok imtihanlar vardır. Basını egme, asıkların kadehinden iç!
• Benim coskunlugum, ask mesti oldugumdandır. Çeng gibi cosup köpürüyorsam da; benim bu halden haberim bile
yok!
• Ey Tebrizli Sems! Beni harap ettin, sen hem sakîsin, hem sarapsın, hem de sarap satan!
623. Zavallı gönlüm saçlarının arasında kayboldu, gönlümü bulmak için o saçları dagıtın!
Mef´ulü, Mefa´îlün, Mef´ulü, Mefa´îlün
(c. III, 1229)
• Can denizinde olan, canlar bagıslayan o saçları dagıtın. Çünkü o saçların arasında ruhlara safa veren mi´skler
gizlenmistir. 0 saçları çözün, dagıtın.
• Onun siyah saçlarının gerisinde yüzlerce sabah vardır. 0 saçları her an, her lahza yüzlere çözün,
• Dünyaya devlet ve cennet olan saçları dagıtın, dagıtın ki onların kokusu ile canlarda gül bahçeleri açılsın.
• 0 saçlar dagılınca, sarap gibi kaynar, cosar durur ve onun pek güzel olan yüzünü halktan gizler. 0 saçları çözün,
dagıtın, dagıtın da o saçların hos kokusu ile sarhos olsun, sarhosca neselensin, parlasın.
• Zavallı gönül onun saçlarının kıvrımları arasında kayboldu. Kaybolan gönlü bulabilmek için o saçları dagıtın, perisan
edin.
"Fuzulî merhum bir beytinde söyle der:
"Asiyan-ı mürg-ı dil zülf-i perisanındadır.
Kande olsam ey peri. gönlüm senin yanındadır."
(Gönül kusunun yuvası senin dagınık, perisan saçlarının arasındadır./ Ey peri! Nerde olursam olayım, benim gönlüm
senin yanındadır.)
624. Senin askınla oynayan her zerre sevke gelseydi, kucagını açsaydı,
günes zerrelerin kucagına sıgmazdı.
Mefulü, Mefa´ilün, Fe´Olün
(c. III, 1238)
• Bugün, gönlün hali pek hos. Çünkü sen, dün benim gönlümün kanını içmistin.
• Dün ay yüzünü göstermistin, bugünse binlerce sekle bürünüyor, gönlünü binlerce örtülerle örtüyorsun.
• Gönül, o gözün önünde secdeler ediyor. Canımsa onun güzel kulagına, bir halka olmus asılmıs.
• "Her an aklını basına al !" diye isaret ediyorsun. Aklı, fıkri olmayandan, akıl, fikir mi istiyorsun?
• Ben, senin zurnanım, benden söyle; ben sensin. Senin zurnaya üfürdügün nefesi ben vermedeyim. Cosmayacaksan
cosma!
• Senin korkundan arslan bile kedi gibi olmus, sabır ise fare gibi tuzaga düsmüs, gizlenmis.
• Senin askınla oynayan her zerre, sevke gelseydi de kucagını açsaydı, günes, zerrelerin kucaklarına sıgmazdı.
• Ey zerre! Mademki günes seni almak istiyor. Veresiye para ile olsa da kendini ona sat gitsin.
625. Bizi Hakk´a yükselten sema´ merdiveni, gögün damını da asar geçer.
Mefa´îlün, Fe´ilatiin, Mefa´îliin, Fa´îlün
(c. 111, 1295)
• Gel, gel ki sen cansın, sema´ın canının canısın. Gel ki, sen sema´ bahçesinin, yürüyen selvisisin.
• Yüz binlerce yıldızın gönlü senin yüzünden aydınlanmıstır. Gel ki, sen sema´ gögüne dogan bir aysın.
• Gel ki can da, cihan da güzel yüzüne hayrandır. Gel ki, sen sema´ aleminde, sen sasılacak bir güzelsin, esi benzeri
görülmemis, aziz bir varlıksın.
• Sen, sema´a girince iki dünyadan da dısarı çıkarsın, zaten bu sema´ alemi, iki alemden de dısarıdadır.
• Yedinci kat gögün damı, ötelerde, pek yücelerdedir. Fakat bizi Hakk´a yükselten ´ merdiveni, gögün damını da asar
geçer. Bu damdan da yücedir.
• Ondan baska ne varsa ayagınızın altına alın, ayagınızı vurun, ezin. Sema´ sizindir, siz de sema´ınsınız.
• Zerrelerin kucakları günes ısıgı ile dolunca, hepsi de sessiz sedasız sema´a baslarlar.
• Gel ki, Sems-i Tebrîzî askın süretidir, seklidir. Zira onun askından, sema´ın agzı, dudagı açıkta kaldı.
626. Dediklerinin hepsi yalan!
Mef´ulü, Fa´ilatü, Mefu-îlü, Fa´ilat
(c. III, 1299)
• "Ask padisahı vefasızdır." diyorlar. Bu söz yalandır. "Senin çektigin ızdıraplar bitmez, senin keder gecenin sabahı
yoktur. Sen gündüzü göremezsin." diyorlar, bu söz de yalan!
• Asktan anlamayanlar bana diyorlar ki: "Ask için ne diye kendini öldürüyorsun? Beden yok olduktan sonra hayat ve
ask da yok olur, gider." Bu görüsler de yalan!
• "Ask yüzünden gözyası dökmen anlamsız, gözünü kapayınca (ölüp gidince), artık sevgiliyi görmek, bulusmak
imkansızdır." diyorlar. Böyle sözler de /alan!
• Diyorlar ki: "Zaman geçip gitti. Biz de zamanımızı doldurduk. Yasamamız )itti. Biz ölünce bizim canımız, ötelere
gitmez ki!" Bu söz de yalan!
* Dogru yolu tutmayanlar, ask yolunda yürümeyenler diyorlar ki: "Kulun hakk´a varmasına da imkan yoktur!" Bu
görüs de yalan!
* Diyorlar ki: "Kula, gönül sırrını açmazlar, lütfedip kulu gönüllere almazlar, yukanlara çıkarmazlar." Bu düsünce de
yalan!
• "Balçıktan yaratılmıs olan insanın, gökyüzünde bulunanlarla, gök ehli ile dostluk kurmasına imkan yoktur." diyorlar.
Bu sözler de yalan!
• Diyorlar ki: "Rnsanın tertemiz ruhu, su topraktan yapılmıs olan yuvadan, ask kanatlarını açıp da havalanamaz,
ötelere gidemez." Bu söz de yalan!
627. Keskin kılıcını çek, haset edenlerin kanlarını dök!
Müfte´ilün, Fa´ilün, Müfte´ilün, Fa´iliin
(c. III, 1304)
• Bana sarap gerekmez, ben sarabın durusundan da, tortusundan da vazgeçtim. Ben kendi kanıma susamısım, nefisle
savas zamanı geldi.
• Keskin kılıcı kınından çek! Haset edenlerin kanlarını dök, ta ki bedensiz bas kendi bedeni etrafında çırpınarak dönüp
dursun!
• însan kellelerinden dag yap! Dökülen kanımızdan deniz meydana getir, ta ki toprak ve kum, akan kan damlalarını
içsin!
• Ey gönlümden haberdar olan! Yürü git, agzımı tutma, yoksa gönlüm yarılır da yarıgından kan fıskırır.
• Bırak söyleyeyim, sözümden belki kavga çıkar ama kavgaya kulak verme, hiç aldırıs etme. Bizim saltanatımız ve
kahrımız insanlar tarafından meydana gelmez.
• Atesin gönlüne atılırım, atesine sevine sevine lokma olurum. Kibrit gibi olan canın göbegini neyin üstünde kestiler
biliyor musunuz?
• Ates bizim oglumuzdur ve kanımıza susamıstır. Bizim bagımızla baglanmıstır. Aramızda ayrılık olmaması için, her
ikimiz beraber bulunuruz.
• Ates oduna der ki: "Git, sen siyahsın, ben beyazım." Odun da der ki: "Sen yanmıssın, ben yanmamısım,
kurtulmusum."
• Ne bu tarafta, ne de o tarafta yüz bulamaz. 0 da iki karanlık arasındaki siyahta gizlenir kalır.
• 0 anka gibi bütün kusları geçmistir. Göklere yol bulamadı da o zavallı, Kaf dagında kaldı.
• Ey fitne, karısıklık arayan, haydi kalk! Sendeki o idrak testisini tasa vur kır, ta ki hakîkat nehrinin suyunu onunla
çekemezsin, tasıyamazsın. Senin kusurunu söyleyeyim.
• Bedenleri toprak altında uyuyan, topragı bedenlerine yorgan edinen temiz ruhlar gibi artık biz de susalım.
628. Bütün dünya, mevki, servet, söhret pesinde çırpınıp durmada.
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c. III, 1301)
* Biz tenhaya çekilmis iki üç rind, bir tarafta toplandık. Yüz yüze gelmis agızlarını ota daldırmıs develer gibiyiz.
* Sagdan soldan develer gibi agzı köpüre köpüre tama´ sarhosu biri gelmede.
* Gam yemeyen her deve, bu agıla yol bulamaz. Çünkü onlar vadide, asagıdalar. Bizse yüce dagın tepesinde, en
yüksek bir yerdeyiz.
* Dünya deniz kesilse, biz o denizde Nuh´un gemisiyiz. Nuh´un gemisinin atmasına, kaybolmasına imkan var mıdır ?
*Bütün dünya, mevki, servet, söhret pesinde çırpınıp durmada, dertlere düsmededir. Bizse bu kösede mutluyuz,
hosuz, epeyce de saygılar görmedeyiz, nese ile mest olmadayız.
• Arifler mest oldular. Ey hünerli, marifetli, güzel sesli çalgıcı! îçeriye gel, defi eline al, acele bir rubaî söyle!
• Ormanda bir rüzgar estir, her selviye, her sögüde bir esinti yolla, yolla da sögütlerle selviler, çınarlar saf saf olarak
bas sallasınlar.
629. Tebrizli Sems´in atesi Hallac´ın dükkanına düstügü için
Mansur sevinerek daragacına asılmıstır.
Mefa´iliin, Fe´ilatün, Mefa´ilün, Fe´ilün
(c. III, 1306)
• Gel gel ki, sen arslansın, arslanların arslanısın. Sen nefsine esir olmus hayvanlardan degilsin. Çayırlıktan dısarı çık,
gel nefsanî istekler ordusunun saflarını yar!
• Medhinde ne söylerlerse hiçbiri yalan degil, ne derlerse dogrudur, hiçbiri de bos söz degildir.
• Su dünya asıkları, canlarını dünya için, dünya malı için feda ettiler. Bense canımı canların canına feda ettim.
• Her ne kadar canım ikbal Ka´besi ise de, binlerce can Ka´besi senin etrafında dönmekte, tavaf etmekteler.
• Sır söylememek için agzımı kapadım. Ben gam anasının karnındaki çocuk gibiyim. Çünkü çocuklar annelerinin
göbekleri ile kan emerek beslenirler.
• Sen aklın aklısın, ben ise mest olmusum. Sana karsı hata ediyorum, fakat mestin hatası aklın aklı önünde
bagıslanırmıs, affolunurmus.
• Hudutsuz olan humarım, denizleri bile içsem geçmez. Çünkü senin askınla mest olanlara kaseler, sürahiler yetmez.
• Ben senin askından baska bir yere sıgamam. Çünkü ask zümrüd-ı ankasının yeri Kaf dagıdır.
• Ben Sems-i Tebrîzî´nin hallaç yayı yım. Sems´in atesi bu hallaç dükkanına düstügü için, Mansur hazretleri o askı
tatmıs da sevine sevine daragacına asılmıstır.
630. Ask devleti
Fa´ilatiin, Fa´ilatün, Fa-ilat
(c. III, 1309)
• Ey dünyada gönüller açan, gönüller kazanan ask devleti! Ey "Allah diledigini yapar." ayetinin sırrına mazhar olan ask
ikbali!
"Rbrahim Süresi, 14/27. ayet."
• Ey askın cevrinde, cefasında gizlenen safa ve vefa! Ask devleti ne de hos, ne de güzel!
• Ey candan da daha can olan ask yüzü, ask didarı! Ey candan da, yüksek mevki´den de üstün olan ask devleti!
• Rhlastan da, gösteristen de kurtuldum da sunu anladım ki: Ihlasın da, gösterisin de canı ask devletiymis.
• Eger günes dönüp dolasırsa, bu onun güçsüz olusundan, ayrı düsüsünden degildir. Ask devleti yerden yere konup
göçmektedir.
• Halk her iste "Sonu hayır olsun." der. Bizim sonumuz ask devletidir.
• Ben sustum, agzımı kapadım. Çünkü ask devleti Allaha gönül vermis kisilerin gönüllerinde kanat açtı.
• Dua zenbil gibidir. Bu varlık, bu devlet ise Mekke daglarında el açıp yalvaran Halil îbrahim´dir. Fakat ask devleti
duaya bile çıkmaz.
• Ask birliktir. Burada iki yok, ya sen varsın, ya ask, ya da ask devleti var.
631. Aziz Peygamberim, ben ask hastasıyım, aglayıp inliyorum.
Ben hangi çareye bas vurayım?
Müstef´ilün, Fe´ulün, Müstef´ilün, Fe´ülün
(c. III, 1310)
• Ey Hakk´ın ilhamı ile konusan, ey hakîkatler gözü, ey su ateslerle denizde, yani kötülüklerle, zulümle, belalarla dolu
dünyada insanların kurtulmasına çare olan aziz varlık!
• Sen çok kadim bir pîrsin. Senin evveline evvel yok! Sen esi ve benzeri olmayan bir mana padisahısın! Canların
elinden tutan, onları dünya sevgisinden, nefsanî arzular afetinden kurtulmalarına yardım eden sensin!
• Can verme yolunda canlan avlayan sensin. Ah! Bir bilinse ki su avlar arasında avlanmaya layık olan kimin canıdır?
• Mahluk da kim oluyor ki senin askından bahsetsin. Allah´ın celal, ululuk nuru bile senin cemaline, senin güzelligine
asık!
• Diyorsun ki: "Ben o aska avlandım, ben ask hastasıyım, aglayıp inliyorum. Ey nazik, ey hünerli hekim! Ben hangi
çareye bas vurayım?"
• Lutfun; "Gel!" diyor, kahrın "Git!" diyor. Bu ikisinden hangisi daha dogru, hangisi dogru sözlü, hangisi gerçek; bize
bir haber ver!
632. Ey asıga bir elçi gibi gönderen ve onun vasıtasıyla aska davet eden sevgili!
Mefulü, Mefa´ilün, Fe´ulün
(c. III, 1307)
• Ey asıgın en yakın dostu, ey asıgın derdini dert edinen, gamını gam edinen dost, ey asıgın gözü, çeragı ve yarı!
• Ey asıgın saglıgının ilacı, ey zayıflamıs bedenine deva olan sevgili!
• Ey rahmet padisahlıgı, ey asıkların gönlünü kapan, kararını alan güzel!
• Ey hayalini asıga bir elçi gibi gönderen ve onun vasıtasıyla aska davet eden sevgili!
• Asıgın hüngür hüngür aglayısı senin onu çekisindendir.
• Asıgın bütün isi, gücü, davranısı senin buyrugunla, senin dileginledir.
• Nice zamandan beri geceleri asıgın utangaç gözünde uyku karar kılmamıstır.
• Nice zamandan beri asıgın kucagı göz yaslarından denize dönmüstür.
• Fakat asıgın derdine çare bulan, gamı ile gamlanan sen olduktan sonra bunlann ne ziyanı var?
633. Askı akıl göremez, askı ancak askın uyanık gözü görür.
Müfte´ilün, Fa´iliin, Müfte´iliin, Fa´ilün
(c. III, 1311)
• Yine Kaf dagından ask ankası geldi. Yine candan askın naraları, hey heyleri yükselmeye basladı.
• Ask, akıl sandalını ask denizinde kırmak için timsah gibi yine basını dısarı çıkardı.
• Yokluk temiz gönüllere gögsünü açmıstır. Sen Tur dagının içinde, askın parlak sinesini gör!
• Asıkların gönül kusları, yine kanatlarını açtılar. Gönül kafesi içindeki uçsuz bucaksız ask aleminde uçmaya basladılar.
• Fitne, ayaklanma, karısıklık çıkarma aklın alameti idi. Akıl gitti, bir tarafa oturdu. Sen simdi her tarafta askın
ayaklanmasını, askın fitnelerini gör!
• Akıl bir ates gördü: "Rste bu asktır." dedi. Hayır! Askı akıl göremez, askı ancak askın uyanık gözü görür.
• Ask agızsız, dilsiz, sessiz sedasız feryad ederek dedi ki: "Ey gönül! Sen yükseklerde uç da, askın yüksekligini gör!"
634. 0 yakut sarabı getir ki, kıvılcımlarından ruh madenlerine atesler düssün.
Mefa´îliin, Fe´ilatiin, , Fe´ilün
(c. III, 1312)
• 0 tatlı dilli sevgili, bir yolunu bulup beni aldattı. Dedi ki: "Kalk, akik kadehi eline al, bana yeni bir siir söyle!"
• Ben kendi sakimin kölesiyim. îsvelerinin tutkunuyum. Çünkü sükür hos yasayısın lezzetidir. Sarap da güzel
arkadastır.
• Asıklıkla, mestlikle seçilmis kisiler ne güzel kisilerdir. Onlar çerag gibi geceleri aydınlatırlar, gündüzleri de günes
gibidirler.
• Siz ve iyiden, kötüden ne murad ettinizse, neyi diledinizse onların hepsi sizin olsun. Sakînin kaldıgı yer ve sarap
kadehleri de benim olsun.
• 0 yakut sarabı getir ki kıvılcımlarından ruh madenlerine atesler düssün, yüz binlerce coskun yangınlar olsun.
• Askın kemali sevgili ile içli dıslı olmaktır. Kavrulmus un ile yagın birlesmesi gibi.
• Toprak Allah´ın lütfettigi tertemiz hakîkatlerle içli dıslı olunca, o basarıyı daima sükran secdeleri ile karsılar ve
canlılara çesitli nimetler dogurur, bagıslar.
635. Sevgilim, ayrılık pek zor, hele birbirine sarıldıktan sonra gelen ayrılık!
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Fa´ilat
(c. III, 1313)
• Canına ve basına and veriyorum, dogru söyle! Lütufta, güzellikte neden dünyada sen teksin; esin benzerin yok?
• Senin günes gibi parlak olan yüzün insana ayrılıgı olmayan kavusma gülünü bagıslar.
• Ben senin için herkesten gönlümü çekeyim, herkesi gönlümden söküp atayım. Senin vefana kavusmak için kendimi
tamamıyla sana vereyim, sana hizmet edeyim.
• Fakat bana kızıp da: "Yürü, git, sabret!" dersen, iste o zaman bu emri yerine getirmeye gücüm, kuvvetim yetmez.
Bu yerine getirilmesi imkansız olan bir teklif olur.
• Ey sevgili! Ayrılık pek zor, hele birbirine sarıldıktan, dudak dudaga öpüstükten sonra gelen ayrılık!
• Mademki ruh aklın babası ve annesidir, ben senin gönlüne girip sevgini kazanırsam, benim aklım da, ruhum da sen
olursun.
• Bütün asıklar seni hayal ederler. Bu yüzdendir ki sen bir tane degilsin, bu yüzdendir ki asıklarının gönül perdeleri
ardında nice ay yüzlü, seker dudaklı, gümüs baldırlı güzellerin hepsi de sensin.
636. Elini agzımın üstüne koydu; "Sus" demek istedi. Ama gözleri;
"Asık sevgilisini yalnız görünce ne yapmak isterse sen de gizlice onu yap!" diyordu.
Mefa´îlün, Mefa´îliın, Mefa´îlün, Mefa´îliin
(c. III, 1314)
• Sevgilim gönül alıcı, sevimli edalarla gizlice içeri girdi. Asıkların kanlarını döken, o güzeller geceleyin gizlice yanıma
geldi.
• Elini agzımın üstüne koydu: "Sus, sesini çıkarma!" demek istedi. Gözleri ise: "Asık sevgilisini yalnız görünce ne
yapmak isterse, sen de gizlice onu yap!" diyordu.
• Onun bu lütfu beni sarhos etti. Dayanamadım, onun gül bahçesinin kapısnı kırdım, bahçeye girdim, o bahçeden
gizlice çok hos kokulu güller çalıp duruldum.
• Sonra ona dedim ki: "Sevgılim sen mademki bu kadar kurnaz ve gönül alıcısın, ne olur gizlice bir kurnazlık yap!"
• 0 güzel dudaklarını kulagımın üstüne koy! Gerçi simdi gecedir, tenhayız kimse duymaz ama yine sen dudaklarını
kulagıma o kadar sıkı yapıstırır ki´ rüzgar bile gizlice o sırları duymasın.
• Ey ay parçası ne olur! Asıgı kendinden geçiren, öldüren o sırları bu gece söyle, susma, gönüldeki isret çenginin neva
tellerine gizlice dokun!
• Ey gülüp duran sevgili, ey cana can katan dilber. Sekerler saçan o iki yakut dudagından sadaka olarak gizlice bir
öpücük ver!
• Bütün dedi koducuların hepsi de sarhos olmuslar, hepsi de uyuyup kalmıslar. "Evet" dedi ama, bu sarhosların
arasında biri var ki, o gizlice uyanıktır.
637. Ey nazlı dilber! Gönül yapmaya, gönül almaya bak!
Maldan mülkten ayrıldıgın zaman seninle yalnız gönül kalacaktır.
Mef´ulü, Mefa´îlün, Mefulü, Mefa´îlün
(c. 111, 1316)
* Ey perçem,;ey yüzündeki ben, ey göz, ey bilezikli nazik ayak! Gidiniz, gidiniz, siz mademki asık degilsiniz, sizi
sevmiyorum, istemiyorum.
*Siz bu halde iken, asktan haberiniz yokken, o saçların, o kıvrım kıvrım kaküller nasıl olur da ölüm korkusu ile
kıvranacak? 0 kollar, o kanatlar, nasıl olur da göge uçup havalanacak?
*Ev nazlı, ey nazik gönüllü dilber! Gönül yapmaya, gönül almaya bak! Mal, mülk altın ve gümüsten ayrıldıgın zaman
seninle yalnız "gönül" kalır. ne diye kırık dökük bir hale gelirsin, ne diye gönlünü daraltırsın. Ey gönlü igne gözü gibi
daralmıs kisi, beli bükülmüs kisi!
• Ben gece seni rüyamda gördüm, mest bir halde, hos bir halde idin. Gökvüzünde gezip duruyordun. Hem de öyle
olacak, bu rüya dogru çıkacak.
• Gökte hem geziyordun hem de: "Ey zühre yıldızı" diyordun, "Bana bak, beni seyret. Mest bir haldeyim. Senin
tesirinden kurtuldum. Artık sen bana bir sey yapamazsın"
• Hem dervislik, aynı zamanda dert, elem! Sarap da az mı az. Yürü git, erkekçesine bir ay yüzlüye bir sene olsun
hizmet et de su dertlerden kurtul!
638. Aslında sen hem asıksın, hem de ma´suksun.
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün
(c. 111, 1315)
*Rste gözlerden yakut gibi yaslar döküldü. Ne oldugu bir türlü bilinemeyen askın, ne oldugu bilinemeyen hali budur.
Bu göz yasları niçin akıyor, bilinemez.
*Sevilenlerin rengini gör, sevenlerin rengine bak! Bu iki güzel renk, iste o rengi olmayan candan .
• Gökyüzü de her an yeryüzüne, su kara topraga binlerce renk bagıslar, ama bu renkler ne yeryüzünün rengine
benzer, ne de gökyüzünün.
• Çünkü rengin aslı renksizdir. Nakısın aslı nakıssızdır. Çünkü harfin aslı harfsizdir, nakdin aslı madendir.
• Aslında sen hem asıksın, hem de ma´suksun. Bu her ikisini de arayan, isteyen de sensin, aranan istenen de sen!
Ama ona buna hasedinden ötürü kat kat olmussun da durumu anlayamıyorsun.
• Sen ab-ı hayat kırbasısın, ama hasedin kırbanın agzını baglamıs, iste bu yüzdendir ki amansız askın tesiri ile can
inlemede, agız da susmadadır.
• Seher vaktinde kusların feryadları, susanlardan, mezarlarda uyuyanlardan gelen bir elçidir. Cihan da sessizce inliyor.
iste agız o iniltinin bir nisanıdır.
• Eger sen sevgiliye av olmadınsa, söyle senin bu kararsızlıgın nedendir? Bir su degirmenini döner gördün mü; bil ki
iste orada akar bir su vardır.
• Canım, bana; "Sus, beni incitme!" diye isaret ediyor. Susuyorum, ben canımın fermanının kölesiyim. îste sözü
bıraktım.
639. Bedenimle yanında degilim ama, ruhum ve gönlüm senin yanındalar.
Fa´ilatün, Mefu´îlün, Fe´ilün
(c. III, 1323)
• Ey cihanın zarif, kibar, nazik, güzel varlıgı! Sana selamlar olsun, esenlikler olsun. Senin hastalıgın da sendendir,
saglıgın da sendendir, bundan süphe etme!
• Derde düsmüs kulunun devası nedir? Söyle: "Lütfedip dudaklarından bir öpücük bagıslamak!"
• Senden harfsiz, sözsüz bir ses seda çıkmıyorsa da, dünya nasıl oluyor da "Lebbeyk" (=Ne istiyorsun) sedaları ile
dolu?
• Bedenimle yanında degilim, sana hizmette bulunamıyorum, ama ruhum ile gönlüm senin yanındadır, sendedirler.
640. Su canı cansız bırakma! Bedenindeki canı bilmezlikten gelerek
hayvanlar gibi cansız yasama!
Mefulü, Mefa´îliin, Mef´ulü, Mefa´îlün
(c. III, 1317)
• Su yalancı beye bak! Süslü egerini vurmus, ata kurulmus, gösteris pesinde. Basına da altınlarla süslenmis bir sarık
sarmıs.
• 0 ken

armi
Wed 27 January 2010, 05:02 pm GMT +0200
• Sıcak göz yaslarım hakkı için, soguk ah edisimin hatırı için olsun, nasıl yandıgımı zaten biliyorsun. Sor bakalım, ben
sıcak göz yaslarımla, soguk ah edisimin farkındayım. Sıcagın yakıcılıgını, sogugun donduruculugunu anlıyorum.
• Benim bagrım tutusmus, gönlüm yanıyor. Senin etegin tutusmus ama arada fark var. Yanıstan yanısa, dumandan
dumana, dertten derde farklar oldugunu ben biliyorum.
705. Bahara: "Sen nerelerden çıkageldin?" diye sordum.
"Ben ötelerden, onun güzellik bahçesinden geldim" diye cevap verdi.
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün
(c. III, 1417)
• Yüzün hakkı için yemin ederim ki, ben dünyada senin yüzün gibi güzel bir yüz görmedim. Senin güzelligini
anlatanlardan duydugum güzellik nerede; senin güzelligin nerede? Sen onların anlattıklarına hiç benzemiyorsun.
• Bu dünyada böyle güzel bir bag ne yetismistir, ne de yetisir. Böyle essiz bir bagın meyvelerini ne rüyada
toplamısımdır, ne de uyanıkken.
• Sevgilim, sen bir baba duası degil, yüzlerce peygamber duası almıssın ki böyle bir güzellik devletine konmussun.
• Seker kamısına: "Kimin yüzünden böyle sekerlerle doldun?" diye sordum. Seni isaret etti de dedi ki: "Ben onun
nefesini içime çekmistim de o yüzden bu hale geldim."
• Cana dedim ki: "Neden gonca gibi yüzünü gizledin?" Dedi ki: "Onun yüzünden utandım da gözlerimi kapadım, kendi
içime çekildim."
• îlkbahar mevsimi kanatlarında binlerce renkler bulunan tavus kusu gibi geldi, her tarafı süsledi, güzellestirdi.
Bahar´a: "Sen nerelerden çıkageldin?" diye sordum. "Ben ötelerden, onun güzellik bahçesinden geldim." diye cevap verdi.
• Sonra dedi ki: "Canlar zevke dalsınlar diye sarap getirdim. Çiçekler getirdim, hastaların iyilesmeleri için ilaçlar
getirdim, macunlar getirdim."
"Sarap üzümden çıkarılır. Bütün ilaçlar çiçeklerden, elde ediliyor.
706. Gül dedi ki: "Padisahımın hayali yüzüme güldügü için o günden beri hep gülmedeyim."
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün
(c. III, 1412)
• Kim dagınıklıktan kurtulmak, dügümlenmek istiyorsa, bana gelsin, ona güzel bir dügüm vurayım. Efendimin dügümü
ile mermer kaya bile´ can bulur. Ona ulasan tas bile cana kavusur.
• Bir gün bahçede dolasırken güle: "Sen daima gülüp duran, hos kokular saçan, gözleri oksayan renginle bizi Hakk´a
götüren bir kılavuzsun." dedim. Gül bana: "Neden daima gülüp duruyorum, biliyor musun?"
• "Güzel huylu padisahımın hayali tebessüm etti, yüzüme güldü de o günden beri dünyada bulunan bütün güller
soydan soya böyle gülmeye basladık. Oguldan ogula hepimiz güler yüzlü olduk. 0 günden beri, suratı asık bir gül hiçbir
yerde görünmez oldu."
• Padisahım dedi ki: "Ömrü olmayan her zavallıya ben ömür olurum." Ben de bir zavallıyım, padisahımın bu vadinden
ümide kapıldım da ömürden oldum. Ömürsüz kaldım.
• Gönlüm güle; "Senin ömrünün ne degeri vardır ki, beni neden minnet altında bırakıyorsun? Ben kimim, sen kimsin?"
diye bagırdı.
• Ask diyor ki: "Bir sırrım var, söyleyeyim de duy, bunu ganimet say, hayırlara kavus! Ne kötülük et, ne de ondan
ayrıl, yoksa ümitsizlige düsersin, pisman olursun."
• Bütün padisahlar kullarını, aç gözlü olmadıklarından, kanaat sahibi olduklarından ötürü överler. Benim padisahımın
bütün öfkesi ise, onun lutuflarını yeter bulmamdır. ¦
707. Ben hiçbir sey bilmiyorum, bilmiyorum.
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün
(c. III, 1439)
• Ben bu dokuz kat gögü, insanı büyüleyen saheserler ortaya koyan ressamı geregi gibi bilemiyorum, bilemiyorum.
• Bana her tarafa gitme, sen üstadsın, buraya gel diyorsun, ama ben o mekansızlık yerini bilmiyorum, bilmiyorum.
• 0 bazen benim yakamı tutar, beni hırpalar, perisan eder. Beni hırpalayan o güzel huyluyu bilemiyorum, bilemiyorum.
• Ben musikiden zevk alan, güzel seslileri dinlemeyi is edinmis bir canım. Çalgıcı olmadıkça huzur bulamıyorum.
Musikiyi ve nese arayan canımı bilemiyorum, bilemiyorum.
• Ben bir arslan görüyorum. Bütün dünya onun önünde bir ceylan sürüsü. Fakat bu arslan kim? Bu ceylan sürüsü ne?
Bilemiyorum, bilemiyorum.
• Beni sel kaptı, sürüklüyor. Asagılara dogru akıp dereyi aramadayım. Fakat beni alıp götüren seli de, dereyi de
bilemiyorum, bilemiyorum.
• Köyü, çarsı pazarı bilmeyen ve orada kaybolan bir çocuga benziyorum.
• Sefkatli, merhametli bir dost bana: "Kötü insanlar seni çekistiriyorlar, senin hakkında kötü sözler söylüyorlar." diye
haber verdi. Ama ben iyiligimi de, kötülügümü de söyleyenleri bilemiyorum, bilemiyorum.
• Yeryüzü bir kadın gibi, gökyüzü de onun kocası. Bu kadın kedi gibi kendi yavrularını yiyor. Fakat ben ne kadını
biliyorum, ne de o kocayı.
• 0 gayb aleminin güzeli bana kası ile isaretler etmede, bir seyler anlatmada, gizli bir seyler söylemede. Ama ben ne o
bakısı, ne o kasın isaretini bilmiyorum, bilmiyorum.
• Ben Yakub´um, o Yusuf! Yusufun kokusunun aslı nedir, bilmiyorum. Ama yine de gözüm onun kokusu ile açılmada,
aydınlanmada.
• Dünya suratını eksitse de, o ay yüzlü güzel benim yüzüme gülüp duruyor. Ama ben o ay yüzlüden baskasını
bilmiyorum, bilmiyorum.
• Kudret elinden, kudret kolundan her an bir ok uçup gelmede! Fakat ben o eli de bilmiyorum, o kolu da!
• Sus, ne zamana kadar dedi-kodu ile ugrasacaksın? Ben dedi-koduyu da bilmiyorum, söyleyenleri de!
• Benim öyle bir derdim, öyle bir dermanım var ki, hekimlerin en büyügü, en meshuru olan Calinos bile; "Bu derdi de,
ilacını da bilmem!" diyor.
• Ey gece! Önümden çekil, git! Büklüm büklüm saçlarını, perçemlerini bana gösterme! Ben o siyah kıvırcık saçlarından
baska bir sey bilmiyorum, bilmiyorum.
• Ey güzel yüzlü gündüz! Seni aydınlatan günesin ne de parlak, ne de gül renkli. Fakat git, git, ben Allah´ın nurundan
baska birsey bilmiyorum. Allah göklerin ve yerlerin nurudur.
708. Ben bedendeki can gibiyim, ask gibiyim. Hem görünürüm, hem görünmem.
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün
(c. III, 1430)
• Ben asıkların bası olmak sevdasına kapıldım da, ask yoluna düstüm. Ben askın ogluyum ama, benim varlıgım
babamdan öncedir.
• Görmez misiniz? Bademyagı bademden çıkar ama, can da bilir ki, badem; "Ben agaçtan önceyim." diye söylenip
durur.
• Zahire bakan, görünüse kapılan; "Hz. Adem´e melekler secde ettiler" der Ama Hz. Adem´in hakîkatini gören; "Abdal!"
der, "Nasıl olur da Adem bedenden ibaret olur, buna imkan var mı? Melekler Hz. Adem´e degil Hz Adem´de bulunana secde
ettiler."
• Ben bedendeki can gibiyim, ask gibiyim. Hem görünürüm, hem görünmem. Ben hem gızliyim görünmem, hem de
beldeki kemer gibi meydandayım, görülürüm.
• Gizlj sevgili benim de kendisi gibi gizli kalmamı istiyor. Yoksa geceleyin gözleri görmeyenlerin inadına ben ay gibi
apaçık görünür, dururum.
• Gökyüzü bana; "Seni ay gibi basımda tasırım." diyor. Ona dedim ki: "lyi ama sen bana sor bakalım; ben var mıyım
ki, sen beni basında tasıyasın?"
* Vuslat gününde sen beni o güzelden ayırdedebilirsen, sunu iyi bil ki- gördügün o güzel baskasıdır, ben baska biriyim.
709. Ask; "Ben daima devam eden, hos geçen bir ömürüm." dedi.
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c. III, 1402)
• Ey seker gibi tatlı olan güzelim! Dün gece ne yedin? Söyle, ben de bundan sonra bütün ömrüm boyunca, gece
gündüz onu yiyeyim.
• Yazdıgın mektupların zevki, verdigin müjdeli haberlerin nesesi içime kadar yerlesmis ki, oradan ayrılıp dudaklarıma
kadar gelemiyor da bu yüzden duyduklarımı söyleyemiyorum.
• Ben içime yerlesen zevke yalvararak derim ki: "Ne olur gel, benim duyduklarımı herkese duyur!" 0; "Ben içerde
daha hosum!" diye sözlerime omuz silker.
• Ask elbette her gönüle ugrar. Bu hal herkesin basına gelir. Sükürler olsun ki ask benim gönlüme de ugradı. Bu is
bana zorluk çıkarmadı.
• Bir gece aska; "Dogru söyle, sen kimsin?" dedim. "Ben ölmeyen hayatım, ölmeyen yasanısım. Ben daima devam
eden, hos geçen bir ömürüm." dedi.
• Tekrar sordum: "Ey mekandan dısarı olan ask! Senin evin nerededir?" "Ben gönül atesinin dostuyum. Ben yaslı
gözlerin yanı basındayım." diye cevap verdi.
• Sararıp solan her benzin rengi bendendir, benim rengimdendir.
• Güllerin, lalelerin rengi benimdir. Kumasların degeri de benim. Ask mektuplarının zevki de benim. Her gizli seyi kesf
eden de benim.
• Ask en küçük isvesi ile benim gibi yüzlerce kisiyi yoldan çıkarır. Hocam sen bana bir yol göster, ben onun elinden
nasıl kurtulabilirim?
• Gökyüzü aska söyle seslenir: "Ben senin için dönüp duruyorum." Ay da aska söyle nida eder: "Ben senin yüzünden
nurlandım."
• Akıl ask yüzünden kararsızdır. Yerinde duramaz, düsünceden düsünceye atlar. Ruh huzura kavusmak için aska haraç
verir. Bas, "Ben senin ardında kosmak için yuvarlagım diye söylenir ve askın önünde secdeye kapanır.
710. Ben çok güzel gördüm. Fakat hiçbirisi senin gibi güzel degildi.
Mefa´îlün, Mefa-îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün
(c. III, 1416)
• Sevgili yüzünü eksitmis, asabi ve öfkeli bir halde bakıyor. Ben hayatımda böyle tatlı bir güzellik görmemistim. Onun
güzelliginin büyüsünden deli, divaneyim. Onun ask masallarından mest olmusum.
• Sevgili, ben hayatımda çok güzel görmüsüm. Fakat hiçbirisi senin gibi güzel degildi. Bu yüzden ben sana
baglanmısım. Benim varım, yogum sensin, ben artık bende degilim. Ben kendimden geçip gittim.
• Bildigin gibi ben bütün gece perisan bir halde idim. Ruhum, aklım darmadagınıktı. Fakat simdi günün aydınlıgında
senin güzelligini görünce hayran oldum, saskınlıktan bambaska bir hale geldim.
• Elimden tut, beni kaldır, beni bu halden kurtar! Ben topraktanım, topraktan yaratılmısım. Senin nurunla topraktan
sıçradım kalktım.
711. Ben takdirin, o acı emrin hükmü altındayım.
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa-îlün, Mefa´îlün
(c. III, 1432)
• Sen de bilirsin ki, ben sensiz yok olur giderim, yok olur giderim. Yokluktada bir varlık kabiliyeti vardır. Halbuki ben
ondan da asagı bir hale gelirim.
• 0 Yusuf gibi güzel varlıktan ayrı düsünce mahzun olurum, kötü zanlara düserim. Her pismanlıga arkadas olurum.
• Irem bagına girince gamın boynunu bagladım. Onu deve gibi her taraf; çeker götürürüm. Ona dikenden baska
birsey tattırmam.
• Ben takdirin, o acı emrin hükmü altındayım. Bazen kervanbasıyım, bazen deve, bazen göç davuluna tokmak
vururum. Bazen bayragın perçemi olurum
• Rster davul, ister davul çalan olayım. 0 büyük padisahın ordugahındayım ya! Bu degisikliklerden, bu renkten renge
girislerden ne diye üzüleyim! Ne olursam olayım, padisahın hizmetindeyim ya!
• Ben bir mum gibi söz söylemeden her seyin suretini gösteririm. Egri bügrü düsünmem. Çünkü düsündeki yazının
isareti olurum.
• Ask der ki: "Ey aklı basında olan kisi! Sundugum sarabı ganimet bil. Al, iç sarhos ol! Ey aç kisi! Seni doyurduk. Ey
burnu koku almayan! Seni iyilestir dik."
• Efendimizin, sahibimizin nimetlerine sükrettik. Zaten efendimiz buna layık, bu zevkin sonu yoktur. Bu kadeh, adi
kadeh degildir. Bu ask sarabı kadehi kırılmaz.
712. Ben su anda asktan dogmusum.
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c. III, 1409)
• Ey seher vakti bana sarap sunan sevgili! Nazı bırak da bir seyler söyle Sesinle de mest olmak istiyorum: "Hiç
olmazsa sarabı sana ben verdim." diye söylen!
• Sen kucagımdan gittinse de sarhosluk basımdan gitmedi. Yolun basına gel de gör, yol üstünde düsüp kalmısım.
• Bende kem göz vardı. Ona buna nazarım degerdi. Bu yüzden güzelligin perde altında gizlendi, benden ürktü. Ben de
güzelligini ona zarar vermeden görebilmem için kem gözümü kapattım, kendime baska bir göz buldum, baska bir göz
açtım.
• Bilhassa ahdine olan ümidimle gönlüm nasıl açılmaz, nasıl ferahlanmaz? Bu yüzden de senin ahd mektubunu
gönlümün basına koydum.
• Rlk dogusum geçti, gitti. Ben su anda asktan dogmusum. Kendimde bir baskalık, bir fazlalık var. Çünkü herkes bir
kere dogar, ben iki kere dogmusum.
• Ben kafirler diyarında bulunuyordum. Ask beni esir aldı, bu ellere getirdi. Bu yüzden asıkların canlan gibi safım,
tertemizim, güzelim.
• Ben böyle yaya yürüyorsam da, bu ilde ben bir padisaha kavustum. Simdi o padisahın evindeyim. Onun güzel
saçlarını oksuyorum.
713. Sevgilinin güzel hayalinin sevdasına kapıldım da, hayal gibi oldum.
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c. III, 1403)
• Ben senin askını basarabilmek, askını elde etmek için bas vermeye geldim. Eger sen; "Hayır!" dersen, ben o seker
kamısını kırarım, içindeki sekeri alırım.
• Akıl gibi, can gibi bütün gözlerden gizli olarak canlara ve gözlere görüs mesalesi götürmeye geldim.
• Eger gönlümü kırarsa, o gönül kırana canımı veririm. Basımdaki külahı alsa, belimdeki kemeri de ona veririm.
• 0 gözümün önüne oturmus ben nereye bakabilirim? 0 gönül sehrini zaptetmis, ben nereye gidebilirim?
• 0 attıgı okun keskin ucuyla dagı bile deler. 0 ok atmaya basladıgı zaman, beni kalkan yerine tutarsan, yazık bana!
• Sevgilinin güzel hayalinin sevdasına kapıldım da hayal gibi oldum. Adını kimseler duymasın diye kıskanırım da, onu;
"Ay yüzlü!" diye çagırırım.
• Sevgilim önüme sarap getirdi. "Bunu iç; sen bunu içmesen baskasına götürürüm." dedi. Rste benim bu gazelim onun
sarap ikramına bir cevaptır.
714. Sevgili! Ben yokluk aleminden bu dünyaya senin askınla geldim.
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün
(c. III, 1418)
• Ey gönül! Ben garibim, asıgım, mestim, yüzünü görmek özlemindeyim. Sana gelmek, seninle bulusmak için pılımı
pırtımı bagladım, denk yaptım. Rste suracıkta duruyor.
• Sen bütün dünyanın kıblesisin. Kıbleden baska tarafa dönemem. Nerede olursam olayım, hep kıbleye yüz çeviririm.
Namazımı kılarken oraya dönerim.
• Canım bedenimde oldukça, senden baskasına giden bir yola ayak basamam, buna imkan yok! Sevgili, ben yokluk
aleminden bu dünyaya senin askınla geldim.
• Senden baskasını düsünürsem, daragacına layık olurum. Senden baskasının etegine sarılırsam, elim kesilsin.
• Bütün dünya ve bütün dünyadakiler, kendi vesveselerine uymus, yollarını kaybetmisler, dinlerinden dönmüslerdir.
Bense öyle büyük bir askın lütfu ile kendi serrimden bile kurtulmusum.
• Su gönül kirlilikten kurtulmus, saf, tertemiz bir hale gelmis de yükselmis, askın yücesine çıkmıs. Bense beden
balçıgının meydana getirdigi bulanıklık yüzünden, su kirli yerde, dünyada kalmısım, yücelere çıkamıyorum.
• Sevgilinin kendisi bana gelmeye tenezzül etmedi de, lütufta bulundu, hayalini gönderdi. Ne de güzel bir hayal!
Dayanamadım, o hayalin ayaklarına kapandım, ayaklarını dudagımla yaraladım, incittim.
715. Ben asıklar arasında tanındım, meshur oldum.
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Müfte´ilün, Mefa´îlün
(c. III. 1410)
• 0 güzelin esiri ve asıgı oldugum günden beri, ona karsı duydugum sevgi can gibi gönlümde gizlendi kaldı. Ben seytan
da degilim, peri de degilim. Nasıl oldu da sevgim herkesten gizli kaldı?
• Sanki ben kar idim, eridim, yer beni yedi, içine çekti. Bastan basa gönül dumanı kesildim, göklere dogru yüceldim,
yükseldim.
• Benim bedenim var, ben ruhlardan degilim, canlardan de çekinirim. Can candan çekinmez. Ben de cana döndüm.
Öyle oldugu halde neden canlardan çekiniyorum?
• Beni bir sey sanmayana benim sanısım gitti. Sonunda onun basında bir vehim oldum.
• Ben kendimde olmadıgımdan ötürü, gönlüm ona sahitlik etti. Bu gönlüm, elden gitti de o ne söylediyse, o oldum.
• Benim bütün feryadlarım, iniltilerim benden degildir. Hep ondandır. Dudagının sarabı yardım etti de gönülsüz, dilsiz
bir hale geldim.
• Sevgilim bana; "Mademki asıksın niçin askını gizliyorsun?" dedi. îste bu sözden ötürü asıklar arasında tanındım,
meshur oldum.
• Ey cihanın canı! Senin askın yüzünden cihan isime yaramaz oldu. Ben bu cihanı ne yapayım? Çünkü ben öteki
cihandan oldum.
716. Ben marangozun elindeki tahta gibiyim.
Bu yüzden ne keserden korkarım, ne çividen.
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün
(c. III, 1429)
• Bende güzellikten anlamayan bir gönül yok ki, sevgiliden kaçayım. Elimdeki hançer, savasta ise yaramayacak bir
hançer degildir.
• Ben marangozun elinde bulunan tahta gibiyim. Bu yüzden ne keserden korkarım, ne de çividen kaçarım!
• Tahta gibi kendimde degilim, tahtalıga aykırı düsüncem de yok! Marangozun elinden kaçarsam, atesten baska bir
seye layık olmam.
• Tas gibi katı, sert bir hale gelirsem, lal olmaya yol bulamam. Sadık magara dostundan kaçarsam, magara gibi dar ve
karanlık kalırım.
• Yapraksız kalmaktan kaçarsam, seftaliyi öpemem. Tatardan kaçarsam, Tatar miskini koklayamam.
• Kendimden su yüzden incinip durmadayım: Ben kabıma sıgamıyorum, bir yerdeyim ki, oraya bas bile sıgmıyor.
Sarıktan kaçarsam haklıyım.
• Bulundugum hale, bu devlete ulasmam için binlerce yıl gerek. Kıymetini bilmez de bu sefer kaçarsam, bu devleti bir
daha nerede elde edebilirim?
• Hasta degilim, namert de degilim. Niçin güzellerden çekineyim? Mide fesadına ugramadım ki meyhaneden kaçayım.
717. Ben az sarhos oldugum günü ömür saymam.
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefilün, Müstef´ilün
(c. III, 1381)
• Ben kapımın önünde düsüp yıkılan sarhosu hor görmem. Kapımdan sürüp kovmam. Evimde sarap varsa, önüne
korum. Onunla beraber ben de içmeye baslarım.
• Misafirim olan sarhos benim canımdır. Basımın tacıdır. Benim sultanımdır. O bana o kadar azizdir ki, yerde
oturmasın, kalksın, benim basımın üstüne otursun.
• Ey sarhos dostum, ey bana çok yakın olan aziz varlık! Bana çok içir, beni çok sarhos et! Çünkü ben az sarhos
oldugum günü ömür saymam.
• Ömrümü altın gibi saraba vakfettigimden sakîden baskasının yüzüne bakmam. Sakînin emrinden dısarı çıkmam.
• Ben kendimi ne zamana kadar deneyecegim? Ne zamana kadar su aklı sorguya çekecegim? Ben sarhos oldugum gün
kendini düsüncelere kaptırmıs îlan canımın gemisi olurum da, gezer dururum. Halbuki aklım basımda oldugu gün, demir
atmıs bir gemi gibi, oldugum yerde kalırım.
* Beden sarabı nerede? Can sarabı nerede? Beden sarabı üzümden yapılır. Can sarabı ise ötelerden gelir. Gök nerede,
ip nerede? Sen, sonu basagrısı olan hayırsız bir kadehle sarhossun. Bense ötelerden gelen Kevser havuzunun sarabı ile
sarhosum.
718. Ryi, kötü, güzel, çirkin her sey Hakk´ın eseridir. Her seyi o yaratmıstır.
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefilün
(c. III, 1384)
• Ey ask! Beni put gibi kırıp döktün, senden sikayetim var. Seni kadıya götürecegim. Hiç kimse benden sahit
isteyemez, ben sahit getirmeye mecbur degilim, çünkü ben kendim sahidim.
• Hüküm verilen de sensin, hüküm veren de sen! Gelecek zaman da sensin, geçmis zaman da sen! Öfkelenen de
sensin, razı olan da sensin! Andan ana Çesit çesit görünüyorsun. Aslında her sey senindir, herseyi sen yarattın!
• Ey güzel ask! Ben senim, sen de bensin! Hem selsin hem de harman, hem nesesin hem de gam!
• Sunlar da senden ibaret, bunlar da! Bundan da münezzehsin, ondan da! 0 genis ova da sensin, su dag da! Kerem
ovası da sensin! Çünkü her seyi sen yarattın, her sey senin emrinle var oldu.
• Söz söyleme askı da sensin, susma sevdası da sen! Anlayıs da sensin, kendinden geçis de sen! Kafirlik de hidayet de
senden, adalet de sitem de sendendir.
• Ey padisahlar padisahına padisah olan! Ey akıl, ey can ülkesine taht kuran, ey yüzlerce eseri, nisanesi oldugu halde,
kendini göstermeyen! Ey yokluk denizi olan aziz varlık!
• Sana karsı güzellerle çirkinler ignenin ucundaki resme benzerler. Dilersen kagıda o igne ile güzel resim yaparsın,
dilersen çirkin yaparsın. Sonra onları ölümle, hastalıkla yırtar atarsın.
• Resimler aynı kalemden çıktıklarını bilselerdi, her resim ile süt ile bal gibi kaynasır, birlesirdi.
• Senin civarında can vermek için sana dogru gelene, gayretin; "Git!" der. Lütfun, ihsanın; "Beri gel!" diye çagırır.
• Fakat lutfun asındır. Asıkı kendine çektikçe çeker. Aydınlık nasıl karanlık-tan üstünse, lutfun da kahrından fazladır,
üstündür.
• Herkes bir vehim, bir hayal pesine takılmıstır. Yerden yere çeker durur. Fakat o hayal ordularını çeken de sensin.
• Ey mülk sahibi, ey devlet sahibi! Sonunda bir hayal getirirsin. Üstünlügü, büyüklügü bir önce gelen hayalden kapar
alırsın. Onu bunun esiri yaparsın. Hikmetinden sual olunmaz.
• Her an can diyarından bedene bir hayal gelir de kısmetleri dagıtandan habersiz olarak çocuklar gibi; "Kale bizimdir."
der.
• Susayım, dudaklarımı yumayım da su dünya benim bu sözlerimden karıs-masın, darmadagın olmasın. Zaten sen
söze sıgmıyorsun, artık fazla eksik ne söyleyeyim?
"Dikkat buyrulursa anlasılacaktır ki Hz. Mevlana bu uzun gazelinde vahdet konusunu bir çok benzetmelerle hos bir
sekilde ifade buyurmaktadır. Ryi, kötü, güzel, çirkin, bütün bu zıtlar, hep O´nun eseri, hersey O´nundur. Herseyi 0
yaratmıstır. Panteistler (vahdet-i mevcuda inananlar) gibi; "Her sey O´dur" diyemeyiz, "Her sey O´ndandır, her seyi 0
yaratmıstır." diyecegiz."
719. Senin askına kurban oldugum gün benim bayramımdır.
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün
(c. III, 1394)
• Bana; "Defol git!" deme! Beni basından savma, ben sarap içmedikçe bir yerlere gidemem. Arlanma; isveler etme; bu
davranıslarınla beni kandıramazsın. Ben mest olanların isvelerine aldanmam.
• Vaadlerde bulunma, vaadlerle beni oyalama, ben vaad müsterisi degilim. Ya istedigimi verirsin, yahut seni
dükkanından rehin alırım.
• Ey gönlümün de, canımın da kulu oldugu aziz varlık! Senin tatlı gülüsüne baglanıp kalmısız. Senin gülüsün nedir?
Söyle, kerem deryasının cosması degil midir?
• Bu davranısınızdan hayrete düsen gönlün bası döner. Gerçi ben maddî varlıgımla, bedenimle küçük, ufak tefek
görünüyorsam da, gökten de daha büyügüm. Onun bir kaç misliyim.
• Ben laf ederim, ulu orta söz söylerim, ama korkmam. Çünkü sözlerimi sen düzeltirsin. Ben naz ederim, nazım sana
dokunmaz, çünkü senin nazarında benim itibarım vardır.
• Bütün gece herkesin üzerine zehir yagsa, ben yine sekerden daha tatlıyım Çünkü ben sekerler içinde sekerim.
• Dünyada herkesin bir kimsesi vardır. Her gönlün de bir hevesi vardır. Fakat bu nerede; o nerede? Ben bambaska bir
havadayım.
• Dünyanın bütün kalkanları savasta bozulur, ise yaramaz olur. Ama ben senin zahmete, gönülde açtıgın yaralara
kalkan oldugum zaman bozulmam.
• Su avare gönlüm seferden dönerse, evi bos bulacak. Benden hiçbir haber alamayacak.
• Senin askına kurban oldugum gün, benim bayramımdır. Sana kurban oldugum gün bayram sayılmazsa, ben insan
degilim, belki pek asagı varlıgım.
720. Benim bedenimde baska bir can var, canımda da baska bir can var.
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün,
• Ey asıklar, ey asıklar, ben kadehi kaybettim de, kadehlerle verilmeyen, kadehlere sıgmayan baska türlü bir sarap
içtim.
• Ben "ledün" sarabından içmisim, mest olmusum. Harabım, kendimde degilim. Sen git, polis komiserine beni çekistir!
îçtigim saraptan sana da, o polis komiserine de tattırmak istiyorum.
• Ey sadıklar padisahı! Benim gibi uysal bir kisi gördünüz mü? Ben senin diriliginle diriyim, ölülügünle ölüyüm.
Güzellerle, gül yüzlülerle gül bahçesi gibi açılırım, kıs gibi soguk münkirlere karsı da kıs mevsimi gibi donar kalırım.
• Ey ekmek pesinde kosan zavallı! Allah askına bana dikkatle bak; ben mestim ve kendimden haberim yok! Fakat ben
ne sarap küpünün etrafında dolastım, ne de üzüm cibresi sıktım.
• Ben mestim, ama onun yüzünden mestim. Batmısım, ama onun ırmagına batmısım, onun sekerine karısmısım.
Onun gül bahçesinde "gülbeseker" olmusum.
• Sarap kadehine sarıldım, düsüncenin kanını döktüm, sevgilimle bulustum. Perdenin arkasında oldugum için sen beni
göremiyorsun.
• Düsünceyi daragacına astım, çünkü düsünce ayrılık veriyor. Ben düsünceden hoslanmıyorum. Ondan bezdim,
usandım. Zaten ben hep akıl yüzünden, düsünce yüzünden perisan olurum.
• Benim bedenimde baska bir can var, canımda baska bir canan var. Benim zamanımda da baska bir zaman vardır.
Çünkü ben, benden kurtuldum. Ona kavustum.
721. Yanagımı tırmalaması, gömlegimi yırtması için
her nefeste bir güzelin yakasına yapısırım.
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün
(c. 111, 1397)
• Su dünyada yasayan insanlar, hep "ben" ve "biz" deyip duruyorlar. Su yüzbinlerce ben ve biz içinde acaba ben nasıl
bir benim? Insan kalabalıgından gelen gürültüye kulak ver! Beni konusturmamak için elini, agzıma koyma!
• Çünkü ben, bende degilim, ben elden gittim. Yoluma kadehleri koyma! Eger korsan, üstüne ayagımı basar, hepsini
kırar geçiririm.
• Gönlüm her nefeste senin hayalinin rengine boyanır. Eger siz sevinçliyseniz ben de sevinirim, mahzunsanız, ben de
mahzun olurum.
• Acılık ederseniz ben de acı olurum. Lutuflarda, ihsanlarda bulunursanız, ben de lütuflarda ve ihsanlarda bulunurum.
Ey güzel yüzlü sevgili; seninle her sey hostur, güzeldir.
• Asıl olan sensin, ben kimim? Ben senin elinde bir aynayım. Sen her ne gösterirsen, ben oyum.
• Sen güzel endamınla, uzun boyunla çimenler arasındaki selvi agacı gibisin. Ben gülün gölgesi oldum, gideyim de
gülün yanında çadır kurayım.
• Sensiz bir gül koparırsam, o gül avucumda diken olur. Ben kendim bastanbasa diken olsam, senin yanında gül
olurum, yasemin olurum.
• Yanagımı tırmalaması, gömlegimi yırtması için, ben her nefeste bir güzelin yakasına yapısırım.
• Gönül ve din salahının lütfu gönlümde parladı. Zaten kuyumcu Salahaddin cihana bir gönül mumu olmustur. Ben
neyim? 0 mumun samdanı!
722. Ben senin emrine kul olmus bir zavallıyım.
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Miifte´ilün, Müfte´ilün
(c. III, 1393)
• Ben ölü idim, dirildim; aglardım, güldüm. Askın devleti geldi, ben ebedî devlet oldum.
• Benim tok gözüm vardır, cesaretli canım vardır, arslan yüregi gibi bir yüregim var. Ben parlak Zühre yıldızı oldum.
• Dedi ki: "Sen divane degilsin. Bu eve layık degilsin." Ben de gittim divane olup zinciriyle baglandım.
• Dedi ki: "Sen sermest degilsin, git!" Ben de gittim sermest olup nese ile doldum.
• Dedi ki: "Sen öldürülmemissin, nese ve müzik ilgin yok!" Can bagıslayan yüzüne karsı sehid oldum.
• Dedi ki: "Sen zeki bir kisisin, hayal ve süphenin sarhosusun." Ben hemen abdallastım, hayal ve süpheden sıyrıldım.
• Dedi ki: "Sen mum oldun, meclisin kıblesi oldun." Ben mum degilim!" dedim, yandım, yakıldım, duman oldum.
• Dedi ki: "Sen seyhsin, önde gidenlerdensin, yol gösterensin." "Hayır! Ben seyh degilim!" dedim. "Önde gidenlerden
de degilim. Kimseye de yol gösterdigim yok. Ben senin emrine kul olmus bir zavallıyım."
• Sen günesin kaynagısın, ben sögüt agacının gölgesi düsen yerim. Sen benim basucuma gelince, alçalır, erir, yok olur
giderim.
• Gönlüm canın parıltısını buldu. Dünyanın nuruna nail oldu. Gönlüm yeni bir atlas buldu da bu hırkaya düsman
kesildi.
* Hakk arifi "Ben her seyden hikmet dersi aldım. Yedi kat gögün üstünde parıldayan yıldız oldum." diye sükreder.
723. Ey insan! Bana yaklas da seni bundan daha güzel bir hale getireyim,
kamil insan yapayım.
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün
(c. 111, 1374)
• Ey asıklar, ey asıklar! Ben topragı cevher haline getiririm. Ey çalgıcılar, ey çalgıcılar! Deflerinizi altın doldururum.
• Ey susuzlar, ey susuzlar! Ben bugün sakîlik ederim Bu çorak topragı cennete çeviririm. Kevser ırmagı akıtırım.
• Ey kimsesizler, ey kimsesizler! Kurtulus vakti geldi, ben çok dertler çekmis çok belalara ugramıs gam hastalarını
padisah yaparım.
• Ey kimya, ey kimya! Sen bana bak! Çünkü ben yüzlerce kiliseyi mescid yaparım, yüzlerce daragacını minbere
çeviririm.
• Ey kafirler, ey kafirler! Ben sizin kilitlerinizi açarım, çünkü ben mutlak hakîmim. Diledigimi mü´min ederim, diledigimi
kafir.
• Sen bir damla meni idin, kan oldun, sonra çesitli merhalelerden geçtin. Uzun boylu bir güzel insan haline geldin. Ey
insan! Bana yaklas da seni bundan daha güzel bir hale getireyim. Kamil bir insan haline getireyim.
• Ben gussayı, derdi nese haline getiririm, yolunu sasırmısları dogru yola götürürüm. Ben kurdu Yusuf yaparım, zehiri
seker haline sokarım.
• Ey gül bahçesi, ey gül bahçesi! Reyhanları, nilüferlere arkadas ederim. Gel benim bahçeme de benden gül al!
724. Ben ucu bucagı bulunmayan bir deryanın damlasıyım.
Damla damla o deryaya gidiyorum.
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c.IV, 1667)
• Ben vuslattan ayrılıga nasıl giderim? Baglık bahçelik yerleri bırakır da dikenlerle dolu çöllere nasıl düserim?
• Hiç ben kendim isteyerek gider miyim? Beni o çekiyor, o sürüklüyor.
• Bagı bahçeyi bırakıp gittigim için, nergisin gözü sasırdı. Bana saskın saskın bakıyor.
• Ben canımı gül bahçesinde bıraktım. Cansız gidiyorum. Akıl da durumu gördü, sasırdı. Parmagını dislemeye basladı.
• Gizli, görünmez bir el yakama yapısmıs, beni çekip sürüklüyor. Ben de ona uymusum, gidiyorum.
• Böylece kendisi görünmeyen, fakat çekisi meydanda olan el, kimin elidir? Kimin eli ki, ben onun çekisi ile hem açık,
hem de gizli gitmedeyim?
• Anladım ki, el önce beni derlemis, toplamıstı. Simdi de perisan bir halde gidiyorum.
• Ben böyle sasılacak bir eli seyre daldım da kendimi kaybettim. Elden çıktım, hayran oldum, saskın saskın gidiyorum.
• Ben aslında ucu bucagı bulunmayan bir deryanın katresiyim, damlasıyım. Damla damla o denize dogru gitmedeyim.
• Ben manalar madeninin arpa büyüklügünde bir zerresiyim. 0 madene dogru gidiyorum.
• Bu söz bitmez, tükenmez. Fakat ben o baslangıçtan geldim, ona dogru gidiyorum.
725. Yarattıgın bütün varlıklar, hepimiz senin sofranda karnımızı doyuruyoruz.
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c. IV, 1673)
• Sevgilim, ben bu gece senin misafırinim. Yalnız gece mi misafir olacagım? Ben gece gündüz seninim.
• Yarattıgın bütün varlıklar, hepimiz, nerede olursak olalım, nereye gidersek gidelim, Sen´in kasenin basındayız, Sen´in
sofrandayız.
• Bizler, bütün varlıklar, Sen´in san´atkar elinden çıkan resimleriz. Çünkü herseyi Sen yarattın. Bizler Sen´in çesitli
nimetlerinle yetistik, bu hale geldik. Sen´in ekmeginle beslendik.
• "Nerede olursanız olun, o tarafa dönün!-" ayetine uyarak gönül sisesi ile ben de Sen´in perini çagırıyorum.
"Bakara Suresi, 2/150. iktibas var."
• Her zaman beynimize bir resim yaparsın, bizi bir hayale düsürürsün. Sanki biz Sen´in adının, Sen´in yazının yazıldıgı
bir sahifeyiz.
• Hz. Musa gibi biz de dadıdan pek az süt emiyoruz. Çünkü biz Sen´in siütünle mest olmusuz.
• Ey ask! Sen bize arka oluyor, bizden yana çıkıyorsun. Çünkü bizim yüzümüz, Sen´in bagından, Sen´in bahçenden
gülümsemededir.
726. Öyle bir haldeyim ki, yokluga da dayanamıyorum, varlıga da!
Fa´ilatün, Fa´ilatiin, Fa´ilat
(c. IV,1676)
• Ey cana canlar katan, dayanamadım, gittim. Kızıp gittim ama, sensiz yasamaya da dayanamıyorum.
• Ayrılıga alısayım dedim, fakat dogrusunu söyleyeyim, ayrılıga dayanamıyorum.
• Bir saman çöpü, kehribarın çekisine nasıl dayanır? Ben bir saman çöpüyüm, kehribara karsı koyamıyorum,
dayanamıyorum.
• Her cefa çeken, vefa ümidine kapılır, vefa gününü bekler. Bense öyle cefa çeken bir asıgım ki, sevgilimin cefası bana
çok tatlı gelir de vefa beklemem, vefa gelirse vefaya dayanamam.
• Yumusak yumusak; "Yine geldin." der. Ona derim ki: "Ey canan, sana dayanamıyorum."
• Basıma vuruyordu da: "Sen buna layıksın." diyordu. Layık degilim, layık degilim, dayanamıyorum.
• Ölümü de denedim, yasamayı da denedim. Öyle bir haldeyim ki yokluga da dayanamıyorum, varlıga da!
• Ey mutrip! Allah askına, sen çalgınla su perdeyi çal: "Allah´ım, Allah´ım, ayrılıga dayanamıyorum."
727. Ask aynasının yüzünü benlik ve varlık nefesi ile bulandırmayalım.
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilün
(c. IV, 1649)
• Dünyaya ait baglarımızı koparmamız, herkese yabancı kalmamız ve senin zincirinle baglanıp deli divane olmamızm
vakti geldi.
• Can feda edelim, artık böyle bir canın ayıbını çekmeyelim. Varlık ve benlik evini yakalım da ates gibi meyhaneye
kosalım.
• Cosup köpürmedikçe, su dünya küpünden dısarı çıkamayız. Küpün içinde mahpus kaldıkça, cosup küpten dısarı
çıkmadıkça, nasıl olur da biz o sürahinin, o kadehin dudaklarını öperiz?
• Dogru sözü deliden duy, varlıgımızdan ölmedikçe, sakın bizim erkek oldugumuzu, insan oldugumuzu sanma!
• Su yokluk yolunda, tohum gibi yerlere dökülüp saçılırsak, bagda, bahçede agaç gibi topraktan bas kaldırıp boy atar,
kol kanat açarız.
• Biz tas gibi sert isek de, senin mühürün ugruna yumusar, mum oluruz. Mum olunca da senin güzelliginin nuruna
pervane kesiliriz.
• Ask aynasının yüzünü, varlık, benlik nefesi ile bulandırmayalım, kirletmeyelim. Mademki gönlümüz bir harabeye
döndü, hiç olmazsa biz gizli defineye mahrem olalım.
• Gönül masalı gibi elsiz, ayaksız kalalım da, asıkların gönüllerinde masal gibi yer edinelim, konaklarda konaklayalım.
• Mustafa (s.a.v.) gönlümüzü yol etmez, gönlümüzde olmaz, gözlümüze dayanmazsa, bu ayrılıktan feryat etsek,
aglasak, inlesek, Hannane diregine dönsek yeridir.
728. Bu manevî zevkler bana gayb aleminden geliyor.
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün,
(c. IV, 1635)
• Zaman zaman gönül yolundan senin hayalinin habercisi geliyor, bana güzelliginden yeni yeni nurlar, parıltılar
getiriyor.
• Allah´ım bu manevî zevk ve nese kokusu cennetten mi geliyor? Yahut bu hos rüzgar bulusma gününden mi esip
geliyor?
• Yahut bu rüzgar dogrudan dogruya asktan mı geliyor? Duydugum manevî zevkten, neseden aklım fikrim sasırdı,
kaldı. Yoksa bana sunulan bu zevk kadehi onun güzelliginin büyüklügünün sarabıyla dolu bir kadeh midir?
• Yahut asktan uçup gelen bir dogan kusu mudur? Yahut onun kanatları ile uçup gelen güvercin yavruları mıdır?
• Anlıyorum ki, gönlümde uyanan, bas kaldıran bu manevî duygular, bu hos zevkler bana gayb aleminden geliyorlar.
Bütün bu manevî yardımlar bana, ona bagısladıgı manevî halin tadından geliyor.
729. Hepimiz puta benzer sekillere, kalıplara bürünmüsüz, bedenlere hapsolmusuz.
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilfitiin, Fe´ilün
(c. IV,1652)
* Ne yazık ki gece geldi. Artık birbirimizden ayrılalım, meclis bitti. Bizse hala susuzuz, basımızda mahmurluk var.
• Bu uzun gün geçti gitti, Duygularımızın kapısı dünyaya karsı kapandı da, yücelere, ötelere dogru açıldı. Biz gün
basladıgı zaman bile mahmurduk, gecemizi sorma, gecemiz gündüzümüzden daha beter.
• Içimizde, gönlümüzde sanki gökyüzü gibi susuzluk hastalıgına tutulmus kanmaz bir susuzluk var. Rki üç gün için
hayvanlıktan kurtulmus, insan sekline bürünmüsüz.
• Rlahi duygularla beslenen gönül midemiz, bizi bırakmıs gitmis, yerine öküz midesi gelmis, yerlesmis. Yoksa biz
ölümsüzlük yaylasında öküz açlıgına mı tutulmusuz?
• Kardesim, Allah´ın nazarında ne sabah vardır, ne de aksam! Bir baska anlatılamaz bir sey var ki, biz iste o baska
seye uymusuz, gidiyoruz.
• Dünya zindanı güzellerle, güzel resimlerle, nakıslarla doludur. Hepimiz de puta benzer sekillere, kalıplara
bürünmüsüz, bedenlere hapsolmusuz.
• Sen su görünen suretleri, bedenleri birer testi farzet! Testi gibi gör! Hayaller düsüncelerde, o testilerde bulunan
zehirli serbettir. Hepimiz her an testi gibi zehirli düsünce serbeti ile dolar, bosalırız.
• Bazen nese ile, çalgı ile raks doluyoruz. Bazen kederlerle, kavga ve gürültülerle doluyoruz. Bazen hiçbir seye aldırıs
ettigimiz yok! Bazen da fayda ve zarar kaydına düsüyoruz.
• Serbet testinin içinde elbette kendi kendine olmaz. Serbet baska yerden gelir, testiye konur. Bizim de tıpkı testi gibi
serbetin nereden geldiginden haberimiz yok!
• Göz görmeyi, bakısı, görüsü vereni bilmez. Kendini bile göremez. Neden göz, görüsü vereni bilmez? Biz, bize görüsü
verene dalmısız, onda gark olmusuz. 0 yüzden gözlerimiz perde içinde kalmıstır.
"Aziz Hüdayi hazretleri:
"Zuhuru perde olmustur zuhura
Gözü olan delil ister mi nura?" diye buyurmus.
• Bir seyden çok uzakta olan, o seyi görmez. Bizse ona çok yakın oldugumuzdan ötürüdür ki onu göremiyoruz.
"Kaf Süresi, 50/16. ayetinin meali söyle: "Biz ona sah damarından daha yakınız."
• Bazen cansızlara karısıyoruz, buz gibi donuyoruz. Bazen da seker gibi o sütün içinde eriyoruz.
• Gerçi gönül görünüste sevgili ile bulusmamıs, bu yüzden de cigerinde su yok, ama dostun cömertligi ile, keremi ile
biz, su ve ciger gibi ona bitisik bir haldeyiz.
• Ezel mühendisi, can için gizli bir ev yaptı. Biz o evin içinde mühendisle beraber oturmusuz, evin hesaplarını yapıp
duruyoruz.
• Arkasında asla sonbahar olmayan ilkbahar yüzünden hepimiz de selviler agaçlar gibi yesermisiz, boy atmadayız,
büyümedeyiz.
• Can gündüze benzer, bedenimiz ise gecedir. Biz ikisinin ortasındayız. gündüzle gece yüzünden seher vaktine
dönmüsüz.
730. Ey seçilmis dost, ben seni nasıl buldum?
Fa´ilatün, Failatün, Fa´ilat ,
(c. IV.1660)
* Ey seçilmis dost, ben seni nasıl buldum? Ey gönül, ey sevgili, ben seni nasıl buldum?
* Her zaman bizim isimizden kaçardın, is arasında ben seni nasıl oldu da budum?
* Kaç defa vaad ettin, söz verdin, sözünde durmadın. Ey güzel varlık! Bu defa nasıl oldu da seni buldum?
* Yabancıların zahmetini ne zamana kadar çekecegim? Yabancilar yokken nasıl oldu da seni buldum?
* Ey asıkların perdelerini yırtan, perdeyi kaldır da ben seni nasıl buldugumu göreyim!
* Ey yüzünün güzelligi karsısında gül bahçelerinin utandıkları güzel! Güller içinde, gül bahçeleri içinde seni nasıl
buldum?
* Ey gönül! Kötü göz az degildir, nazar deger. Bu sebeple "Seni nasıl buldum?" sözünü çok söyleme!
* Ey padisahların bile rüyalarında göremedikleri güzel varlık! Sasılacak sey su ki: Ben uyanıkken nasıl oldu da seni
buldum?
731. Asık olan ölür müymüs, buna imkan var mı?
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilün
(c. IV,1639)
• Senin gibi essiz bir padisahın huzurunda ölecegim gün, ne mutlu bir gündür. Senin seker madeninin kapısında
ölmek, tatlı candan ayrılmak ne hos bir gündür.
• Senin gül bahçenin selvisi gölgesinde ölürsem, topragımdan yüzbinlerce gül biter.
• Senin ayak ucunda sevine sevine el çırparak ölürsem, yasayısa harîs olan nice kisi saskınlıklarından ellerini ısırırlar.
• Kadehime ölüm serbetini sen dökersen kadehi öperim, sevine sevine ölüm serbetini içerim de neseden mest olmus
bir halde salına salına ölüme dogru gider, can veririm.
"Bu beyit, ölüme mahkum edilen Sokrates´in baldıran zehiri içerek nese içinde can verisini hatırlattı. Sokrates´in
talebesi olan Eflatun´un anlattıgına göre; Sokrates baldıran zehirini hiç bir teessür göstermeden içerken talebeleri
aglamaya baslamıslar. Sokrates onlara; "Ben size ruhun ölmeyecegini söylememis miydim? Neden aglıyorsunuz, ben
ölmeyecegim, bedenim ölecek." demisti.
• Can tatlı oldugu için beser olarak ölüm haberinden sonbahar yaprakları gibi sararıp solarım, ama bahara benzeyen
güller gibi gülüp duran o güzel dudaklarının yüzünden, ölümden sikayet etmeden, güle güle can veririm.
• Senin nefesinle kaç defa öldüm, yine dirilirim. Senin yüzünden bir kere degil, bin kere ölsem korkmam. Ben yine ilk
öldügüm gibi, yine o çesit ölürüm.
"Fuzülî merhum bir beytinde:
"Bin can olaydı kas ben dil-i sikestede
Ta her biri ile bir kez olaydım feda demisti.
• Anasının kucagında ölen çocuk gibi Rahman´ın rahmet kucagında, acıyıs, bagıslayıs kucagında ölürüm.
• Bu ne biçim söz? Asık olan ölür müymüs? Ab-ı hayat kaynagında ölmeme imkan var mı?
"Yunus hazretlerinin;
"Asık öldü diye sala verirler Ölen hayvan-durur asıklar ölmez." diye beyti de var.
• Ey Tebrizli Sems! Seninle diri olmayanlar var ya, iste ben onların yanında ölürüm de senin yanında dirilirim.
732. Biz az bir zaman için bu yıkık yerde misafiriz, ama aslında ask definesiyiz.
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilün
(c. IV, 1645)
• Eger sen mest isen bizim yanımıza gel! Çünkü biz de mestiz. îlahi ask ile kendimizden geçmisiz. Sunu bil ki eger biz
mest olmasak, kimsenin isvesi ile, kimsenin durumu ile ilgilenmeyiz.
• Dertli gönüllere derman olan Yusuflar çok, fakat onlar mest oldukları için, gönüllere derman oluslarından kendilerinin
haberleri bile yoktur.
• Eger onlar gönüllere derman olduklarını bilseler, kendilerine deger vermezler, çünkü bize karsı derman bile basını
tutar da; "Biz derman degiliz." der.
• Biz yıkılmıs kalmısız, meyhane de bizim yüzümüzden karısmıs, alt üst olmus. Biz az bir zaman için misafir olarak bu
yıkık yerdeyiz, ama aslında ask definesiyiz. Fakat kendimizden haberimiz yok.
• Mest olmus bir kisi için gam, düsünce, tedbir ne ise yarar? Mest olan kisi bas köseye mi oturmus, kapının yanına mı
çömelmis; fark eder mi?
• Ancak kapıcı bas kösenin ne oldugunu bilir. Bizim degil bas köseden, canımızdan bile haberimiz yok! îste biz böyle
oldugumuz için sevgiliye kavusmusuzdur.
• Rçimiz ney gibi bom bos, saki üflüyor da söylüyoruz. Yoksa biz söz söylemek istemeyiz.
• Ne hostur o bedeni gümüs renkli güzel ki, kim oldugunu bilmez. Onun kendinden bile haberi yoktur. 0 bizim
derdimizi, yükümüzü çeker, bizse hep onu incitir dururuz.
• Sevgilimiz kendinin kim oldugunu bilir ama, bilmemezlikten gelir, bilmez görünür. Kendini degersiz sayar. "Biz pek
degersiz bir varlıgız, biz pek ucuza satılmıs bir köyüz." der.
733. Senin güzel hayalini, yol arkadası olarak yanımıza aldık.
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilün
(c. IV,1632)
• Biz yola düstük gittik ama, senin güzelliginin paha biçilmez hatırasını da yanımıza aldık, götürdük. Seninle
bulusmanın, sana kavusmanın tatlı zevkini, yol azıgı olarak bagrımıza bastık, yola onlarla düstük.
• Sana da bana da bir bulusma hatırası olsun diye, ayrılıktan ötürü kan aglayan yaralı gönlü senin evinde bıraktık. Ve
senin güzel hayalini yol arkadası olarak yanımıza aldık, yola öyle düstük.
• Yol arkadası olarak yanımıza aldıgımız hayaline yalnız biz degil, ay bile kuldur, köledir. Yeni dogmus aya benzeyen
egri kaslarının hayali de bizimle beraberdi. bile kul oldugu o tatlı gülüsünün hayalini de tatlı, uysal ve güzel olan bütün
huylarının sekerliginden aldık götürdük.
• Biz nese ile, sevinç ile güvercin gibi uçar gidersek, güvercinin yuvasına geri dönüp geldigi gibi, biz de döner yine
sana geliriz. Çünkü, biz o kanatları, senin kanatlarından elde ettik.
• Fer´ler, cüz´ler nereden uçarsa uçsun, yine döner aslına gelirler. Bizse varımız, yogumuz nemiz varsa hepsini senin
büyüklügünden, lütfundan, ihsanından elde etmistik.
• Ey Tebrizli Sems! Selamımızı seher rüzgarından duy! îster seher rüzgarı olsun, ister güney rüzgarı olsun, onların
hepsini de biz senin rüzgarından elde ettik.
734. 0 elimi tutmus, ben ise kör gibi onun elini arayıp durmadayım.
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatiin, Fe´ilün
(c. IV,1628)
• Senin güzel yüzünü gördügümden beri halka gözlerimi kapadım. Herkesi, her seyi görmez oldum. Güzelliginin
lütufları ile, bagısları ile mest oldum, kendimden geçtim, can verdim.
• Onun reyini, tedbirini görünce, kendi egri bügrü tedbirimi fırlattım attım, onun "ney"i oldum, onun dudagında
feryada basladım.
• 0 elimi tutmus, ben ise kör gibi onun elini arayıp durmadayım. Ben onun elindeyim, isin farkında degilim de
yabancılardan, ondan haberi olmayanlardan onu soruyorum.
• Sadedil idim, saftım, yahut mest idim, yahut da deliydim. Gönlümde bir seyler yoktu. Korka korka kendi
altınlarımdan kendim çalar dururdum.
• Gönül bahçesinin etrafındaki duvarın yıkık yerinden hırsızlar gibi kendi bahçeme girdim, kendi gül bahçemden
yaseminler devsirdim.
• Ayın nuru da, yıldızların nuru da Tebrizli Sems´tir. Ben onun ayrılık gamından aglar, inlersem, bayram ayına
dönerim.
735. Biz daglardan asagılara dogru akan sel gibiyiz,
sen ise denizsin, biz kosarak sana geliyoruz.
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatiün, Fe´ilün
(c. IV,1633)
• Kapıyı kapa, biz bu toplulugun asıgıyız! Kapıyı kapa da, tatlı dilli sevgili ile biraz konusup seviselim!
• Biz bu mecliste oldukça, sarap ve meze bize gerekmez. Yesillikte selvi ile gül eksik olur mu?
• Mesalemiz sen olunca, biz gökyüzünün nur kaynagı halini alırız, seçkin sakîmiz sen oldugun için, biz de sana layık
zamanın seçkin erleriyiz.
• Sen aklın da aklısın, gönlün de gönlüsün. Sen yüzlerce cansın, artık biz de senin sayende su gölge varlıga, su
bedene sırtımızı dönmeliyiz.
• Mademki gökyüzü damına bizim için çadır kurdular. Eseklerin yayıldıgı su yeryüzü çayırlıgından niçin çadırımızı
sökmeyelim?
• Biz daglardan asagılara dogru akan sel gibiyiz. Sen ise denizsin. Biz uzun zamandan beri senden uzak
düstügümüzden ötürü basımızı ayak yapmısız. Kosa kosa yüzümüzü yerlere süre süre denize, asıl vatanımıza gidiyoruz.
• Sana dogru kosarken bu yolda sel gibi naralar atmadayız. Yüz üstü akmadayız, denize yol bulamamıs, çukur
yerlerde kalmıs, kendi çevresinde dönen kokmus su gibi kendimizi baglamamısız.
736. Eger aklın aklı basında ise eline hançeri al, onun cigerini des!
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün,
(c.IV, 1629)
• Acaba gönül dün gece ne içti ki, ben bugün mahmurum? Yahut kimin tuzlasını gördü ki, ben böyle acılıklar
içindeyim, perisan haldeyim.
• Bugün öyle bir haldeyim ki neyi döker kırarsam mazurum. Bugün ne söyler, ne edersem suçsuz sayılırım.
• Benim her nefeste dudaklarımdan, agzımdan can kokusu geliyor. Bu hal de canın; "Candan uzagım." diye sikayet
etmemesi içindir.
• Dudaklarını dudaklarıma korsan mest olursun. Bu isi bir dene! 0 zaman anlarsın ki ben üzüm sarabından da asagı
degilim.
• Sakî, beni bogazıma kadar suya daldır, çünkü düsünce arıya benzer, bense çırçıplagım.
• Eger akıl kendindeyse, eger aklın aklı basındaysa; eline hançeri al, onun cigerini des! Eger gönlüm askla
yaralanmadıysa, onu da param parça et!
• Sarap geldi, beni bos yere rüzgara vermek, havalandırmak arzusunda. Sakîde, mamur bedenimi yıkmaya, yere
sermeye ugrasıyor.
• Ben gece gündüz, hadiselerle, dünya isleri ile dopdoluyum. Benim iç yüzümü görebilsen, bir kadeh sanırsın. Bir
taraftan da dostlar beni öyle hırpalamıslar, öyle zayıflatmıslardır ki, sıçrayıp ayaga kalksam, belimde kemer olmadıgı halde,
belimi sıkılmıs görürsün de, bu defa da bana karınca dersin.
• Kadeh hasta olmus; "Beni tedavi et, iyilestir!" diye sarap küpünün yanına gelmis. Küp ise; "Ben senden daha
hastayım!" diye basını tutmus inlemis.
"Fuzulî merhum:
"Kime kim derdimi ızhar kıldım, isteyip derman,
Özümden hem beter derde mübtela gördüm." diye yazmıs.
• Mezarımın topragı bir yudum su gibi bedenimi içince can; "Ben beden degilim, nurum!" diye gökyüzünün üstüne
çıkar, ötelere gider.
• Ben ölüp tahtadan tabuta giren padisah degilim! Benim saltanat fermanımın yazısı - "Ölümsüz yasarlar" ayetidir.
73-Nisa Süresi, 4/57. ayete isaret var.
737. Sanki ben ölmüsüm de, içimin mezarlıgına gömülmüsüm.
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilün
(c. IV,1641)
• Sanki ben ölmüsüm de, içimin mezarlıgına gömülmüsüm. Yavas yavas çürüyorum. Fakat sen mezarımı ziyarete
gelince dirilirim, basımı kaldırır mezardan çıkarım.
• Benim için surun üfürülmesi de sensin, mahser de sensin. Ben ne yapayım? îster ölü olayım, ister diri! Sen nerede
isen ben oradayım.
• Ben ney gibi cansız bir kamıs halini almısım. Senin güzel dudakların olmayınca ölü gibi susarım. Fakat sen beni elime
alıp da "ney"ime üfürünce, senin sıcak nefesinle dirilirim, sesler çıkarırım, nagmeler veririm. Bazen ayrılıklardan sikayet
ederek aglarım, feryad ederim.
• Senin zavallı "ney"in, senin seker gibi dudaklarına alısmıstır. Ben zavallıyı, hatırlı eline al, dudaklarını bana ver de,
senin duygularına tercüman olayım, seni yasatayım.
738. Kamil insan hiç kandırılabilir mi?
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilün
(c. IV, 1634)
• Akıl der ki: "Ben onu dil dökerek, meth ü sena ederek kandırırım." Ask der ki: "Sen sus, ben onu ugrunda can
vererek aldatırım."
• Can ise gönüle der ki: "Yürü git, beni de gülünç bir hale sokma, etrafındakileri de kendine güldürme! Ben onda
bulunmayan, onun ihtiyacı olan seyle onu kandırırım."
• Gamlı düsüncelere dalmıs, ızdıraptan basına gelen belalardan bunalmıs, sarhos olmayı, kendinden geçmeyi düsünen
biri degil ki; büyük kadehle kırmızı sarap sunarak onu kandırayım.
• Dünya nimetlerine gönlünü kaptırmıs, topraktan yaratılmıs su aleme baglı degil ki; onu altınlarla, servetle, yüksek
mevki ile, dünya saltanatı ile kandıralım.
• 0 görünüste bir insan ama, aslında insan degil, melek! Söhret duygusu yok ki, güzel kadınlarla onu kandırabileyim.
• Rçi nakıslarla, güzel resimlerle süslenmis bir ev, o evi melek bile görse ürker, kaçar. Peki ben onu hangi nakıslarla,
hangi resimlerle, hangi süslerle aldatabilirim.
• At sürülerine, saf kan Arap atlarına ihtiyacı yok! Çünkü o, kanatla uçuyor. Nefis yemekler, güzel renkli hos kokular,
meyveler yemiyor; onun yedigi içtigi nur, onu nasıl olur da herkesin pesinde kostugu ekmek ile kandırabilirim?
• Dünya pazarlarına asık, alıcı, satıcı bir tacir degilim ki, onu kazançla, karla, ziyanla aldatayım.
• Hiç bir sey ondan gizli degil kî,kendimi hasta göstereyim, "ah vah" diyerek, feryad ederek onu kandırayım.
• Hararetim varmıs gibi sirkeli bezle basımı baglayayım. Öksürerek, aksırarak; "Mahvoldum, hastalıktan ölüyorum!"
diye onu merhamete getireyim.
• Kıldan kıla, benim egriligimi, sapık düsüncelerimi, gizli hayallerimi, nefsani arzularımı, her seyimi bilir. Ne yaparsam
hepsini görür. Ondan gizli olan bir sey yok ki, onu o gizli seyle kandırayım.
• Söhret pesinde kosan, sairlerin meth ü senalarına, övmelerine düskün olan bir padisah degil ki, güzel beyitler
okuyarak, gazeller terennüm ederek akıp giden, insanı büyüleyen siirlerle onu aldatayım.
• Gayb aleminden, ötelerden kendisinin duydugu anlatılamaz yüce zevkler, dünya zevklerinden de ahiret zevklerinden
de çok üstündür. Onu merhamete getirmek, cehennem azabıyla korkutmak, yahut ona cennetleri vaadederek hürilerle,
gılmanlarla kandırmak da imkansızdır.
• Tebrizli Sems onun seçtigi tek varlıktır. Onun sevgilisidir. Olsa olsa onu ancak, o "Zamanın Kutbu" ile kandırabilirim.
739. Bahar geldi!
Müstef´ilün, Miistef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün
(c. III, 1336)
• Dostlar, bahar geldi. Selvi agaçlarının yanına gidelim. Yüz üstü yatmıs uyuklamıs bahtı, sevgilinin bahtı gibi
uyandıralım.
• Çimen garipleri nasıl bir hileye bas vurarak, ayaksız olarak yürüyüp kostularsa, biz de hem ayagımız baglı, hem de
adım atarak o garipler yurduna gidelim.
• Toprak bedenden bas kaldıran, kurtulan ruhun adı "akan, yürütüp giden´ manasına gelen "revan"dır. Biz de, dizi
baglı canı tutalım, onların menzillerine kondukları yere götürelim.
• Akıl der ki: "Ben onu dil dökerek, meth ü sena ederek kandırırım." Ask der ki: "Sen sus, ben onu ugrunda can
vererek aldatırım."
• Can ise gönüle der ki: "Yürü git, beni de gülünç bir hale sokma, etrafındakileri de kendine güldürme! Ben onda
bulunmayan, onun ihtiyacı olan seyle onu kandırırım."
• Gamlı düsüncelere dalmıs, ızdıraptan basına gelen belalardan bunalmıs, sarhos olmayı, kendinden geçmeyi düsünen
biri degil ki; büyük kadehle kırmızı sarap sunarak onu kandırayım.
• Dünya nimetlerine gönlünü kaptırmıs, topraktan yaratılmıs su aleme baglı degil ki; onu altınlarla, servetle, yüksek
mevki ile, dünya saltanatı ile kandıralım.
• 0 görünüste bir insan ama, aslında insan degil, melek! Söhret duygusu yok ki, güzel kadınlarla onu kandırabileyim.
• Rçi nakıslarla, güzel resimlerle süslenmis bir ev, o evi melek bile görse ürker, kaçar. Peki ben onu hangi nakıslarla,
hangi resimlerle, hangi süslerle aldatabilirim.
• At sürülerine, saf kan Arap atlarına ihtiyacı yok! Çünkü o, kanatla uçuyor. Nefis yemekler, güzel renkli hos kokular,
meyveler yemiyor; onun yedigi içtigi nur, onu nasıl olur da herkesin pesinde kostugu ekmek ile kandırabilirim?
• Dünya pazarlarına asık, alıcı, satıcı bir tacir degilim ki, onu kazançla, karla, ziyanla aldatayım.
• Hiç bir sey ondan gizli degil kî,kendimi hasta göstereyim, "ah vah" diyerek, feryad ederek onu kandırayım.
• Hararetim varmıs gibi sirkeli bezle basımı baglayayım. Öksürerek, aksırarak; "Mahvoldum, hastalıktan ölüyorum!"
diye onu merhamete getireyim.
• Kıldan kıla, benim egriligimi, sapık düsüncelerimi, gizli hayallerimi, nefsani arzularımı, her seyimi bilir. Ne yaparsam
hepsini görür. Ondan gizli olan bir sey yok ki, onu o gizli seyle kandırayım.
• Söhret pesinde kosan, sairlerin meth ü senalarına, övmelerine düskün olan bir padisah degil ki, güzel beyitler
okuyarak, gazeller terennüm ederek akıp giden, insanı büyüleyen siirlerle onu aldatayım.
• Gayb aleminden, ötelerden kendisinin duydugu anlatılamaz yüce zevkler, dünya zevklerinden de ahiret zevklerinden
de çok üstündür. Onu merhamete getirmek, cehennem azabıyla korkutmak, yahut ona cennetleri vaadederek hürilerle,
gılmanlarla kandırmak da imkansızdır.
• Tebrizli Sems onun seçtigi tek varlıktır. Onun sevgilisidir. Olsa olsa onu ancak, o "Zamanın Kutbu" ile kandırabilirim.
• Ey yaprak; elbette bir kuvvet buldun da dalı yarıp çıktın, ne yaptın da zindandan kurtuldun? Söyle, söyle de biz de
beden hapishanesinden kurtulmak için senin yaptıgını yapalım.
• Ey selvi! Yerden bas kaldırdın, yüceldin. Seni yaratan sana ne seyir gösterdi? Bilelim de biz de seyredelim.
• Ey gonca! Gülün rengine boyanıp çıktın, kendinden geçip geldin, geldin ana nasıl geldin? Söyle de, ne yaptınsa biz
de onu yapalım.
• Bu hos beyaz abher rengi nereden geldi? 0 anber kokusu hangi semtten geliyor? Bu evin kapısı nerede, gösterin de;
o kapıya hizmet edelim, o kapının kulu olalım.
* Ey bülbül! Feryadına acıdılar, imdadına kostular. Ben senin feryadına kul olayım, köle olayım. Sen, gül yüzünden
neselisin. Ben senin ötüslerinden neseliyim. 0 ihsana nasıl sükredebilirim?
* Aklını basına al da, gül bahçesinden sırlar duy! Harfsiz, sessiz, sedasız hakîkatler isit! Ey bülbül! 0 ask masalını
anlayabilirsem, sen de sazına düzen ver, güzel seslerle beni mest et!
740. Adama baktıgın zaman, onun hakîkatini gör, onu, îblis gibi, su ve toprak görme!
Mefa´ilün, Fe´ilatün, Mefa´ilün, Fa´ilün
(c.IV, 1737)
• Sarap getir, mahmurlugum var. Allah beni giriftar etti. Ben de o yüzden saraba giriftar (düskün) oldum.
• Sarap sun askın serefine, askın canı için. Günesin bile kıskandıgı kadehi sun, çünkü ben asktan baska her seyden
bıktım, usandım.
• Sarap sun, o saraba can bile desem, dogrusu yazık olur. Çünkü ben can yüzünden çok sıkıntılara katlandım. Çok bas
agrıları çektim.
• Sun o sarabı ki, adı bile agzıma sıgmıyor. 0 yüzden sözlerim perisan bir haldedir, darmadagındır.
• Sarap sun ki onsuz ahmaklastım. Bir seycikler bilmez oldum. Fakat onu içince, onunla beraber olunca; yigitlerin, yol
vurucuların bile sahı kesildim.
• Sarap sun ki, bir an bile basım onsuz kalınca; duygusuz, donmus, kapkara kesilirim, nursuz kafirlerden biri olurum.
• 0 sarabı sun ki, beni; "Sun!", "Sunma!" demeden o kurtarır. "Nerede bulayım, nasıl sunayım?" diye beni basından
savma! Sen o sarabı hemen sun!
• 0 sarabı sun da uzun gecelerde, tükenmek nedir bilmeyen feryatlarımdan gök kubbesini kurtar, huzura kavustur.
• 0 sarabı sun ki, ben kadehsiz sarap eminiyim. Karnıma giren sarabı hiç zayi etmeden gereken yerlere veririm.
• Kemigime, kanıma bakma! Beden bakımından hor, hakîr biriyim. Fakat ruh bakımından yüce bir padisahım.
• Ben bir marangozum: Yontup yaptıgım merdiveni yedinci kat göge dayadım da göklerin damına, yücelere çıktım,
ötelere yükseldim.
• Adama baktıgın zaman onun hakîkatini gör! Onu, îblis gibi, su ve toprak görme, topragın ötesindeki yüz binlerce gül
bahçesini gör!
• Sakın yanılma, bir kere daha balçıga girersem degismem, neysem oyum. Çünkü ben yüzümü örttügüm beden
örtüsüne büründügüm için utanmadayım.
741. Senin gamının dikenleri benim için güllerden daha degerlidir.
Mefa´ilün, Fe´ilatün, Mefa´ilün, Fa´ilün
(c. IV, 1724)
• Gözümü açınca her seyde senin güzelligini, san´atını, yaratma gücünü görürüm. Dudaklarımı açınca hepsinin vahdet
(=birlik) sarabını içerim.
• Rnsanlarla bos yere konusmayı, onların dedi kodularını dinlemeyi haram sayarım. Fakat senden bahsettikleri, senin
güzelligini anlattıkları zaman sözü çok uzatırım.
• Beni hangi yola götürseler, bin türlü aksaklık gösteririm, fakat sana giden yolda kosarım.
• Hızır gibi elime ab-ı hayat geçse, o suyu senin bulundugun yerin topragı ile süslerim.
• Gamının verdigi elemlerden, keder dikenlerinden dikenler toplarım da nergis, sadberk gülü devsirmeyi düsünmem.
Gamının dikenleri benim için güllerden daha degerlidir.
• Yüzümü gönüller açan, hatırlar yapan padisahlar padisahına çevirince, nurum günesten de üstün olur, ay ısıgından
da!
* Günes halini alırsam, gönlümün harareti ile herkesin, her seyin bütün zerrelerini, sarhos ederim ask oyununa
düsürürüm.
742. Biz yarın ihtiyarlayacak güzel degiliz. Biz ebediyyen genciz.
Mef´ülü, Fa´ilatü, Mefa´îlü, Fa´ilat
(c. IV, 1705)
• Bizden bıkma biz çok güzeliz! Baskalarının kıskanmasından ötürü ürktük, güzelligimizi gizledik.
• Birgün beden örtüsünü canın üstünden atınca görürsün ki; canı ay da, firkad yıldızı da kıskanmaktadır. Onların hiç
birinde canın parlaklıgı yoktur.
• Bizi görmek için yüzünü yıka, temizlen, kirliliklerden kurtul! Çünkü kirli bir insan bizi göremez. Kendini manevî
kirlerden temizleyemeyeceksen bizden uzak dur! Kendi güzelligimiz bize yeter.
• Biz yarın ihtiyarlayacak bir güzel degiliz, biz ebediyyen genciz. Gönlümüz rahattır, hostur. Biz kadîmiz, önümüze ön,
sonumuza son yoktur.
• Giydigimiz beden elbisesi eskidi, yıprandıysa da, ne gam? 0 elbisenin içindeki ihtiyarlamadı. Ömür örtümüz fanîdir.
Fakat kendimiz uçsuz bucaksız bir ömürüz.
• Rblis Adem´in hakîkatini göremedi. Örtüsünü gördü de ondan yüz çevirdi. Hz. Adem ona; "Sen Hakk dergahından
sürülmüssün, kovulmussun, biz sürülmedik, kovulmadık." diye seslendi.
• Rblis secde etmedi ama meleklerin hepsi secde ettiler de; "Gönlümüz örtü altında bir güzele düstü.
• Örtü altında öyle bir güzel var ki; güzelligi aklımızdan basımızdan aldı da o güzellige karsı secdeye kapandık."
dediler.
• îhtiyarlamıs kisileri güzellerden ayırdedemezsek, aklımız, ask aleminde bu seçmeyi yapamazsa, biz askta dinimizden
dönmüs sayılırız.
• Güzelin sözü mü olur? 0 Allah arslanıdır, biz çocukça sözlere daldık. Zaten de çocuklarız. Biz ask bilgisinde daha
alfabedeyiz, ebced okumadayız.
743. Biz senin gibi bir güzeli rüyada bile görmedik.
Müstef´ilün, Fe´ulün, Müstefilün, Fe´ulün
(c. IV, 1701)
• Sevgilim, senin güzelliginin sesini ruhumda duyunca, su gibi, rüzgar gibi ben de senin askına dogru kosmaya
basladım.
• Mısırlı kadınların Hz. Yusufun güzelligini görünce, kendilerinden geçip ellerini kestikleri gibi, sen de bir kerecik olsun
elini canımıza koy bak da gör ki; biz güzellikler karsısında gönlümüzde neler kestik.
• Rindlerin, müflislerin halleri meydanda, artık ne yapılabilir? Biz de varımız yogumuz olan su yamalı hırkayı senin
ayaklarının altına dösedik.
• Ask aleminde bizim gibi binlerce kisi can vermistir. Fakat biz senin gibi bir güzeli rüyada bile göremedik.
* Biz sana layık bir asık olamadık da, su içen hayvanlar gibi suda aksimizi görünce, kendi çirkinligimizden ürktük.
744. Onun askının hevesi ile dokuz kat çarh edip dönüyor.
Müfte´ilün, Fa´ilat, Müfte´ilün, Fa´ilat
(c.IV,1714)
• Ne zamana kadar hep böyle habersizce gideceksin? Basını yerden kaldır da jama bak; hatta dam da bir sey mi?
Söyle sen yukarılara, göklere bak!
• Hiç belli olmaz, can ansızın bir cilveye, bir cezbeye kapılır da, yüzlerce ayın, yüzlerce günesin kendisine kul, köle
olacagı bir ay halini alabilir.
• Görmüyor musun? Onun askının hevesi ile dokuz kat gök çarh edip dönüyor. Canla gönül de onun sarabından kadeh
kadeh içiyorlar.
• 0 tecellî edince, canlara onun nuru vurunca can sarabını içmek mübahtır. yiyip içmek, yatıp uyumak da haramdır.
* Dünya; "Ey rüzgar ne haber var?" diye sordu. Rüzgar da cevap verdi ki: Korkudan baska hiç bir seyden haberim
yok!"
745. Ben derdimi sevmekteyim, derdime gönül vermisim.
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilat
(c. IV,1678)
• Ben aglasam da, özür dilesem de sevgili duymaz, ilgilenmez. Çünkü o kulaklarına pamuk tıkamıstır.
• Bana ne cefa ederse etsin, sevgili yaptıgı islerden, cefalardan üzüntü duymaz. Yaptıkları kendinde kalır, ama ben o
ne cefa ederse etsin, sikayet etmeden o cefalara katlanırı

armi
Wed 27 January 2010, 05:04 pm GMT +0200
• Bir zaman geliyordu, sevgilinin ırmagından sular alıyor, kaplarımızı dolduruyorduk. Ayrılık atesiyle tutusmus olan
gönlümüze serpeliyorduk. Zaman oluyordu, ask agacının altında meyve silkiyorduk.
• Bir an oluyordu, bize sekerler, inciler saçıyordu. Bir an oluyordu, sekerlerine üsüsen sinekleri kovuyorduk.
• Sevgilinin hayali, evinin kapısından çıkınca, onun kapısına kapıcı olduk. Hayali kapıdan çıkıp gidince, biz o kapıda
kaldık, ayrılmadık.
805. "Beden´den kaçtım, kurtuldum ama, "can"dan çekiniyorum.
Mef´ulü, Mefa´ilü, Mefa´ilü, Fe´ulün
(c. III, 1486)
• Canım, sırlar gösteren ayna gibi olunca, agzımı tutmaya, söz söylememeye gücüm yeter, ama görmemeye,
bilmemeye gücüm yetmez.
• "Beden"den kaçtım kurtuldum. Ama "can"dan çekiniyorum. Yemin etmesini bilmem! Su kadar söyleyeyim ki: "Ben
ne bundanım, ne de ondan!".
• Ey benden bir hakîkat kokusu almak isteyen, bu ugurda benlikten ölmek sart! Diri iken bana bakma, ben gördügün
gibi degilim!
• Sen benim egriligime bakma, su dogru söze bak! Ben yay gibiyim ama, sözüm oktur!
• Su bas, sanki bir kabak gibi gelmis tepeme konmus. Su hırka da bedenim! Ben bu dünya pazarında kime
benziyorum? Bilmiyorum ki, kime benziyorum.
"Bu beyit Ahmet Hasim merhumun "Basım" baslıklı siirini hatırlatıyor; Duygularla, düsünceler arasındaki fark
açıklanır."
"Bî haber gövdeme gelmis konmus,
Müteheyyic, mütefellis bir bas,
Ayırır sanki bu bastan tenimi,
Emr-i ihrama muadil bir yas."
(Heyecanlı, asık suratlı bu bas, benim haberim olmadan gelmis gövdeme konmus. Benim düsüncelerimle duygularımı
ihramın ömrü gibi binlerce sene birbirinden .)
806. Mademki gülü buldum, dikeni istemiyorum.
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c. 111, 1522)
• Ben onu istiyorum. Baska bir dost istemiyorum! Mademki gülü buldum, dikeni istemiyorum!
• Senin baska bir dostun varsa, ona git, ben baska dost istemiyorum!
• Onun güzel yüzünden baska bir baht aramıyorum. Onun isinden baska bir is istemiyorum!
• Ben, dogan kusları gibi padisahın bilegini seçtim. Akbaba gibi les kokusunu istemiyorum!
• Gönül ehli arasına, gönülden haska bir sey sıgmaz. Sevgiliden de gönül alıcılıktan baska bir sey beklemiyurum!
807. Sen bana; "Neden kendine gelmiyorsun?" diyorsun. Sen, kendimi,
ne oldugumu bana göster de kendime geleyim.
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c. III, 1526)
• Bilmiyorum o ilahî ask sarabıyla nasıl yok olup gitmisim? 0 mekansız güzellik yüzünden neredeyim? Ne haldeyim,
haberim yok!
• Zaman oldu, denizin dibine düstüm. Zaman oldu, günes gibi dogdum.
• Bir zaman olur, dünya benden gebe kalır. Bir zaman da dünya gibi dogar, meydana gelirim.
• Bir yere varmısım ki, dünyaya sıgmıyorum. Ben artık o mekanı bulunmayan, essiz sevgiliden baskasına yarasmam.
• Ben mest olmus, kendinden geçmis öyle bir rindim ki, bütün rindlerin arasında "Hay Hay" demekteyim. ;
• Sen bana diyorsun ki; "Neden kendine gelmiyorsun?" Sen, kendimi, ne oldugumu bana göster de kendime geleyim.
• Ben, güzelligi mest olmus gördüm. Kendi kendine; "Ben belayım, ben belayım, ben belayım!" deyip duruyordu.
• Ona her taraftan, yüzlerce canla cevap geldi.: "Ben seninim, ben seninim, ben seninim!" diyorlardı.
• Ey güzellik, sen öyle bir türsün ki, Hz. Musa´ya; "Ben Allah´ım, ben Allah´ım!" diye seslenmistin.
808. Gel, gel de birbirimizin kıymetini, kadrini bilelim.
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c. III, 1535)
• Gel, gel de birbirimizin kadrini, kıymetini bilelim, çünkü, belli olmaz, birbirimizden ansızın ayrılabiliriz.
• Mademki Peygamber Efendimiz; "Mü´min mü´minin aynasıdır." diye buyurdu. Ne diye aynadan yüz çeviriyoruz?
• Kerim olan kisiler, dostları ugruna canlarını feda ederler. Köpekligi bırak, biz de kerim insanlardanız!
• "Kul e´uzü"leri, "Kul hüvallah"! neden birbirimizi sevmek için okumuyoruz?
• Garazlar, kinler dostlugu karartır, gönlü yaralar. Ne diye garazları, kinleri gönlümüzden söküp atmıyoruz.
• Bazen, ben ölecegim, su dünyadaki uygunsuz hallerden kurtulacagım diye seviniriz, ölümü isteriz. Bazen de
birbirimizin canlarına düsman oluruz.
809. Allah küpünden verilen sarap haram olmaz.
Mefa´îlün, Mefa´îliin, Fe´dlün
(c. III, 1542)
*Su anda öyle mestim, öyle kendimden geçmisim ki, Havva´yı Adem´den yani kadını erkekten ayırdedemiyorum.
• Deniz, benim coskunlugumdan dalgalandı, köpürdü. Dünya, beni mest bir halde görünce o da mest oldu.
• Rçtigim sarap nasıl bir saraptır ki, cellat onu içince mest olmus, kendinden geçmis, insan bası kesemez olmus da
dünya artık yastan, matemden kurtulmus.
• Bu sarap haram degildir. Helal içinde helaldir. Helalin ta kendisidir. Allah küpünden verilen sarap haram olamaz.
• Rhtiyar felek, bu genç saraptan içseydi beli bükülmezdi.
• Eger yeryüzü bu saraptan içseydi, bulutlardan yagmur dilenmezdi.
• Eger dünyada sır saklayan yan mahrem bir dost bulunsaydı, akılsız gönül, bu sırrı ona açıklardı.
• Eger ayagınız saglam olsaydı, bu sarap sizi balçıktan çeker, çıkarırdı.
810. Su anda, bu alemden görünmez aleme sefer etmedeyiz.
Mef´ulü, Mefa´ilün, Fe´ülün
(c. III, 1553)
• Birbirimizle sohbet etmeyi seçelim, adet edinelim, birbirimizden uzak durmayalım, birbirimizin etegine oturalım.
• Dostlar; "Rsimiz var" diye bizi bırakıp gitmeyiniz. Hepiniz de biraz fazla oturun, oturun da birbirimizin yüzünü daha
çokça görelim.
• Bazen birbirimizden ayrı düsüyorsak da, aslında biz ayrı degiliz. Bizi böyle sanma, biz iç yüzümüzden birbirimizle
dostuz, birbirimizle uzlasmıs, anlasmısız. Biz, birbirimize yabancı degiliz.
• Su anda Hakk asıkları beraberce oturmusuz, elimizde mana sarabı kadehi, gögsümüzde gül var!
• Su anda bu alemden görünmez aleme sefer etmedeyiz.
• Biz evden sevgi bagına, bahçesine yol bulduk. Biz selvi ile, yasemin ile komsu olduk.
• Eve kapanmayalım, her gün baga, bahçeye gidelim. Açılmıs gülleri seyredelim.
• Asıkların baslarına saçmak için etek etek güller toplayalım.
• Bahçeden topladıklarımızın hepsini de önümüze yıgalım, içlerinden güzelleri seçelim.
• Haberimiz olmadan hırsızlar gibi bizim gönlümüzü çalmayın, biz hırsız degiliz. Emin kisileriz.
• Rste gülün kokusu buradan, bizim nefesimizden geliyor. Çünkü biz, gerçek iman gül bahçesinin gül fidanıyız.
• Dünya o gülden esip gelen rüzgarın getirdigi kokuyla doldu.
• Mademki, rüzgardan onun kokusunu aldık, elbette bizim kokumuzu da oraya götürür de, biz köhnelesmis oldugumuz
halde onun kokusuyla iyilesiriz, gençlesiriz..
• Bizler askın degersiz kuluyuz, kölesiyiz, ama, tıpkı ask gibi pusudayız.
811. Biz, kitap yazmaktan baska bir bilgisizlik bilmiyoruz.
Mefa-îlün, Mefa-îlün, Fe´ulün
(c. HI, 1536)
Biz asıklarız, gel, aramıza katıl, katıl da sana ask bahçesinin kapısını açalım. Gel, gölge gibi evimizde otur, biz ask
günesinin komsularıyız.
• Bizler dünyada can gibi göze görünmüyoruz. Asıkların askı gibi bizim nisanımız, izimiz belirmiyor.
• Askımız görünmüyor ama, eserleri meydanda, sararıyoruz, soluyoruz. Bu hal aska baglı. Çünkü biz can gibi hem
gizliyiz, hem görünüyoruz, meydandayız.
• Sen, söyledigin her seyden vazgeç de yücelere bak. Biz yücelerin de yücesindeyiz, ötelerdeyiz.
• Sen, bir çukurda mahpus kalmıs, baska tarafa akamayan bir su gibisin. Bize gel, bize katıl, bozulmaktan, kokmaktan
kurtulursun! Çünkü biz, coskun akan bir ask seliyiz.
• Biz, yokluk aleminde her seyimizi harcamıs kisileriz. Biz, kitap yazmaktan baska bir bilgisizlik bilmiyoruz.
812. Ben atesten bir agaç gördüm.
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün,
(c. III, 1414)
• Ben, atesten bir agaç gördüm. "Ey benim sevgilim!" diye bana seslendi. 0 ates, beni çagırıyordu. Yoksa ben îmran
oglu Musa mıyım?
• Belalara düserek çöllere daldım. Kudret helvası, bıldırcın yedim. Kırk yıldır Musa gibi bu çölün etrafında dönüp
dolasmadayım.
• Ey benim canım, gel, sen bir Musa´sın! Bu beden de senin sopandır. Bedenini sevdin mi, bedenini tuttun mu; onu
agaçtan bir sopa yaparım. Bedenini attın, hor gördün mü; onu, hünerler sahibi ejderha haline korum.
• Sen bir îsa´sın, ben de senin bir kusunum. Sen, balçıktan bir kus yaptın. Bana bir üfürünce canlanır, kanatlarımı
açar, göklere uçarım.
• Ben, Medine´deki mescidin diregiyim. Peygamber bana dayanarak hutbesini söyledi. Bir baska yere dayanınca ben
ayrılık derdiyle aglar, inlerim.
• Ey efendiler efendisi! Ey padisahlar padisahı! Ey suretler, sekiller yaratan, fakat suretlerden, sekillerden münezzeh
olan Allah! Beni ne sekle sokacaksın? Bunu ben bilemem ki, bunu ancak Sen bilirsin.
813. Biz, yücelere gidiyoruz.
Fa´ilatün, Fa-ilatün, Fa´ilün
(c. IV, 1674)
• Biz yücelerden, ruh aleminden geldik. Yine yücelere gideriz. Biz, vahdet denizindeniz, yine denize gideriz.
• Biz ne öteki alemdeniz, ne de bu alemden. Biz, mekansızlık alemindeniz, yine mekansızlık alemine gideriz.
• Basımızı bir dalga gibi kendimizden çıkardık, yine kendimizi seyretmek için böyle yükselerek yolumuza devam
ederiz.
• Haydi yol arkadaslarını, varacagın durakları hatırla da, bizim her an durmadan ezel alemine dogru gitmekte
oldugumuzu bil, anla!
• Bizim basımızda yüksek himmetler vardır. Bir yücelerden ta büyük ve essiz Allah´ımıza gideriz.
• Ey söz, sus artık! Benimle beraber gelme! Sen dünyada kal! Bak, biz kıskançlıktan ötürü dostun yolunda bizsiz
gideriz.
• Ey bizim varlık dagımız! Yolumu baglama, kapama! Bana engel olma! Biz,Hakk yolcusunun en son varacagı durak
olan Kaf dagına, zümrüd-i anka gibi gideriz.
814. Ben dünyaya mensup degilim, ben ötelerdenim.
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün,
(c. III, 1427)
• Ben ötelerdenim, ruh alemindenim. Bu dünya düsüncesinde degilim. Ben, ne sudan ne de topraktanım. Benim bu
dünya ile iliskim yok!
• Yukarılarda, gökyüzünün sonsuz boslugunda sayısız yıldızlar varmıs, denizlerde inciler bulunurmus. Ovalarda
nergisler, yaseminler, güller açarmıs. Ben, bunlarla da ilgilenemem.
• Ben öyle bir manevî zevke dalmısım ki, neselerden, sevinçlerden bile usanmısım, bıkmısım. Gönlümün yarinden
baska, hiç bir kimse bana yar olamaz, beni neselendirmez!
• Ben, ask ırmagının suyuna düstüm, yıkandım, renkten ve kokudan arındım. Sevgilimin, kalbimde açtıgı yaranın zevki
askına düstüm de, merhem aradıgım yok!
• Ben güzel gülüslü îsa´yım. Su ölü dünya benimle dirildi. Fakat ben Allah´a mensubum. Benim, Meryem´le bir ilgim
yok!
• Ben, asktan, sevgi sözünü duydum da susmayı kendime huy edindim. Aska deyiniz ki; "Ben artık dostla konusurken
´hayır, neden´ sözlerini söyleyemem."
815. Nerede olursan ol sen, her yerde hazır ve nazırsın.
Müstef´ilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müstefilün,
(c. III, 1377)
• Ey gönül gibi hem benimle beraber olan, hem de benden gizlenen sevgili! Sana gönülden selam veriyorum. Sen,
Kabe´sin. Nereye gidersem gideyim, sana yönelirim, sana varmak isterim.
• Nerede olursan ol, sen her yerde hazır ve nazırsın. Uzaktan bize bakarsın. Adını anınca, gece bile olsa ev aydınlanır.
• Göze görünmeyen bir sevgiliysen, her an niçin gönlümü incitip duruyorsun? Eger sen, göz önünde isen ne diye
olmayacak düsüncelere kapılıyorum?
• Beden bakımından uzaksın ama, gönlümden gönlüne açılmıs bir pencere var! 0 pencereden, ay gibi hırsızlamacasına
sana haber gönderir dururum.
• Ey günes! Sen, uzaklardan bize nurlar gönderiyorsun. Ey senden ayrı düsmüslerin canı! Canımı sana kul, köle
etmedeyim.
• Kulakta da sen varsın, akılda da, coskun gönülde de! Fakat bunlar da oluyor ki, sen, benimsin! Sen bensin! Seni
böylece övmedeyim, anlatmadayım.
816. Ben garip bir kisiyim. Basımda senin sevdan var!
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün,
(c. III, 1611)
• Yapma ey dost! Ben garip bir kisiyim. Basımda senin sevdan var! Ben dertliye, yurdundan ayrı düsmüs ben garibe
hos bir sekilde bak! Ben, seni istemekteyim. Baska istegim yok!
• Senin askınla mestim, kendimden geçmisim. Benim, kendimden bile haberim yok! Hep seni durmadan istemekten
ötürü, basımı bile kasıyamıyorum.
• Gönlüm neden nurlandı, aydınlandı, neden ikbale erdi; sana söyleyeyim.
• Bu garip gönlümün aynasında, senin güzelligini, essizligini, hissediyorum, buluyorum da ondan!
• Ey dost, kıyamet gününü düsün de beni azarlama, ayıplama! Ben senin kınla cosmusum, dalgalanıyorum. Bütün
dalga olmusum. Bütün coskun olmusum. Çünkü bende senin vahdet denizinin mübarek incisi bulunmaktadır.
• Gönül sarayına girip seni görmek istiyorum. Gafletimin kapıcısı beni içeri bırakmıyor. Beni basından savmak
arzusunda ama, o bilmiyor ki, ben gizli gönül penceresinden seni seyretmedeyim, temasadayım.
• Bundan sonra artık cosmayayım, kıyametler koparmayayım. Bende senin askından söz eden gönlün varken, artık
kim benim gönlüme , hükmeder?
817. Sen ne bilirsin ki, ben, gönülde hangi padisahla beraberim?
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün,
(c. HI,1426)
• Sen ne bilirsin ki, ben iç alemde nasıl bir padisahla oturmaktayım? Sen benim sararmıs yüzüme bakma, benim demir
gibi saglam ayaklarım var!
• Ben, yüzümü beni yaratan ve bu dünyaya getiren o padisaha tamamıyla çevirmisim. Beni yarattıgından ötürü, ona
binlerce sükrüm var!
• Ben bazen günese, bazen içi incilerle dolu denize benziyorum. Tastan, topraktan yaratılmıs, degersiz bir varlık gibi
görünüyorsam da, iç yüzümle, en azîz, en serefli bir mahlukum.
• Su dünya küpünün içinde, bir arı gibi vızıldar dururum. Fakat sen, sadece benim bu sızlanmalarıma bakma, benim
balla dolu bir kovanım var!
• Su çarkı döndüren su, ne de korkunç! Fakat ben, o suyun dolabıyım. 0 suyun üstünde hos, tatlı iniltilerle dönüp
duruyorum.
• Her cüz´üm açılmıs, neden solayım, perisan olayım? Altımdaki burak egerlenmis bekliyor. Neden esege kul olayım?
Ayagımı akrep sokmadı ya, neden aydan geri kalayım? Saglam bir ipim var, neden bu kuyudan çıkmayayım?
• Can güvercinlerine, bir güvercinlik yaptım. Ey can kusum, uç, benim bunlardan da saglam yüzlerce kalelerim var!
• Evlere vurur, evlere düsersem de, ben, mana günesinin ısıgıyım. Ben, topraktan, sudan dogdum. Anam balçıktır.
Fakat ben, akîkim, altınım, yakutum!
• Sen, herhangi bir inciyi görürsen, o incinin içinde, öte yüzünde baska bir inci ara! Çünkü her zerre; "Rçimde bir
define saklıdır!" diye söylenip durmaktadır.
• Her inci sana; "Güzelligimle yetinme, alnımda parlayan nur, içimde yanan ısıktan ileri geliyor." demektedir.
• Ben sustum. Sende gerçekleri anlayacak akıl yok! "Gören, anlayan bir can gözüm var!" diye kulagını sallama,
kendini aldatma!
818. Yücelerden gelen yücelere gitmek ister.
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c. III, 1585)
• Ey balçıktan yaratılmıs dünya! Seni tanıdım tanıyalı yüz binlerce mihnetle, yüz binlerce dertle, bela ile tanıstım.
• Sen, eseklerin yayıldıgı bir otlaksın. Hz. Rsa´nın konak yeri degilsin. Ben eseklerin otlagını nasıl oldu da tanıdım,
bilmiyorum ki!...
• Bu balçık yurdundan kurtulus düsüncesini, kurtulus yolunu gönlüme düsürenin havasına uyayım da, agaç gibi yer
altından bas kaldırarak, ellerimi göklere uzatarak kurtulmak için ugrasayım.
• Çiçege dedim ki: "Ey çiçek, bu çocukluk yasında, nasıl oldu da tam olgunlastın; kemale geldin?" Çiçek dedi ki:
"Seher rüzgarını tanıdım, o beni uyandırdı da çocukluktan kurtuldum!"
• Agacın dalı yücelerden gelmistir de onun için hep yükselir, yücelere gitmek ister. Ben de aslıma dogru yükseleyim.
Çünkü ben de aslımı bildim, tanıdım.
• Ben, ne diye bu balçık yurdunda, asagı, yukarı deyip duracagım? Benim aslım, benim yerim mekansızlık alemidir.
Ben herhangi bir yerin ehli degilim. Nereden, neyi tanımısım, ki!
* Hayır, sus artık, yok ol! Yokluga var da, hiç bir sey olma! Bir bak da gör, ben, her seyi yoklukta gördüm, tanıdım.
819. Kendimi var sayarsam, ben yokum! Fakat kendimin yok oldugumu anladıgım zaman varım!
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îlün,
(c. III, 1419)
* Gönlümün halini, sevgilime bildigim gibi anlatayım. Gözlerimden yaslar bosandı, gönlüm kana boyandı, bir türlü
anlatamadım.
• Evvelki gün gönlümün halinden kırık dökük bir seyler anlatıyordum. Düsünce kadehi daraldı. Ben de küçük bir sise
gibi onu kırdım.
• Bu ask tüfanında koskoca gemiler paramparça olurken, tahta tahta kırılır, Aynlırken benim gönül kayıgım ne olur, ne
hale gelir? Zaten ben dayanıksız, elsiz, ayaksız biriyim!
"Seyh Galip su beyti söylerken acaba Mevlana´nın bu beytinden mi ilham aldı:
"Yine zevrak-ı derünum kırılıp kenara düstü,
Dayanır mı sisedir o reh-i sengsara düstü."
(Yine gönül kayıgım ask denizinde dalgalara dayanamadı kenara düstü. Gönül kayıgı sise gibidir. Taslı yere düsünce
dayanır mı?)
• Su gemi de dalgalardan kırıldı, dagıldı. Ne güzelligi kaldı, ne de çirkinligi. Ben de kendimden geçtim, acele bir tahta
parçasına sarıldım.
• Simdi ben, ne yüksekteyim, ne alçaktayım. Fakat, bu söz yerinde olmadı. Konuya uygun düsmedi, asagı düstü.
Çünkü bu dalgayla ben bazen yüceler yücesine çıkmadayım. Bazen de yücelerden çok asagılara inmedeyim.
• Yok muyum, var mıyım; ben ne bileyim? Ancak su kadarını biliyorum ki: "Kendimi var sanırsam ben yokum! Fakat
kendimin yok oldugumu anladıgım zaman varım!"
• Kıyamette tekrar dirilecegimden süphem yok! Su dünya mahserinde yüzlerce defa düsünce gibi aglayıp inleyerek
öldüm. Yine düsünce gibi canlanıp dirildim!
• Su dünya ovasında, sevgili avcım beni avlayıncaya kadar cigerim kan kesildi. Av olmama nasıl sevinmeyeyim? Beni
avladı da kurtuldum.
• Düsünce sanki bir orman, bu ormanda yüzlerce kurt var! Böyle olunca ben niçin düsünceye dalayım? Ben, bana bu
düsünceyi verenin yüzünden mest oldum.
820. Gözlerime hos bir hayal göründü.
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefilün,
(c. III, 1379)
• Ben sevgilinin gül bahçesinden ve ezel meyhanesinin mahallesinden geldigim için gözlerimde hos bir hayal var!
• Mest olusun sermayesi benim! Varlıgın, var olmanın gayesi de benim! Manen yükselen meleklesen de benim, nefsine
uyup asagılara düsen de benim! Ben dönüp duran gökyüzü gibiyim!
• Ta ezelde, baslangıçta, yaratıldıgım yerden geldim. Ben ilahî emanet olan ruh ile anlastım, dost oldum, dönüp gittim,
tekrar geldim. Pergel gibi bir noktanın etrafında dönüp duruyorum.
• Ben de ruha "Gel!" dedim, "Hos geldin, sefalar getirdin, her halde bana yardıma geldin, bana yardım et!" 0 da bana;
"Yardıma geldim, zaten bu is için geldim." dedi.
• Ben ay´ım, sen de benim ısıgımsın. Sen hem gül bahçesisin, hem de su! Bunca yolu senin için astım, ayakkabımı
giymeden, sarıgımı sarmadan kosa geldim.
* Gülerek içeriye gir; acılıgı yok et! Ey hos acılık, sad ol, neselen! Ben önce diken olarak geldim ama, sana güller
verecegim.
• Gül basını kaldırdı da; "Sabır, ferahlıgın anahtarıdır!" dedi. Her dal: "Zorluk yok! Çünkü sabrettim de inciler gibi hos
meyveler vererek geldim." (dedi).
821. Biz, Hakk´ın nuruyla diriyiz!
Mef´ulü, Mefa´ilün, Fe´ülün
(c. III, 1576)
* Biz, Hakk´ın bize lütfettigi nurla diriyiz. 0 nur bizi yasatıyor. Biz, ona hem çok yakınız, çok dostuz, hem de ondan
uzak düsmüsüz, ona yabancıyız. Ne oldugumuzu,
* Gerçek yüzümüzü göstersek, ay utanır, kendini görmeye kendini begenmeye tövbe eder.
* Biz, kolumuzu kanadımızı açsak, günes bile kolunu, kanadını yakar, yandırır.
* Su tenimiz, bedenimiz, su insan seklinde görünen maddî varlıgımız bizim gerçek varlıgımızın perdesi, yüz örtüsüdür.
Aslında biz bütün secde edenlerin kıblesiyiz.
* Sen, balçıktan yaratılan adama bakma, ona üfürülen nefesi gör de o nefese hayran ol!
* Seytan, bizim dıs yüzümüzü, bedenimizi gördü de, bizde bulunanı göremedi. Bizi Hakk´tan ayrı tanıdı.
"Bir yerde de Mevlana söyle buyurur;
"Tevhid sırlanna isaret ettigi için, Mansur halk tarafından daragacına çekildi. Hallac sag olsaydı, sırlarımın
azametinden, taskınlıgından ötürü, o beni daragacına çekerdi." (Dîvan-ı Kebîr, c. III., 1459.)
822. Sen, su bedeni benden al da, beni bedenden kurtar!
Müstef´ilün, Miistef´ilün, Miistef´ilün, Müstef´ilün,
(c. III, 1382)
• Ey gönülleri uyanık kisilerin sakîsi! Kerem kadehini sun, çünkü bizi yokluk aleminden bu dünyaya sarap içmek için
getirdiler.
• Sen bize kerem kadehini sun da, can düsünceden kurtulsun, kendinden geçsin, su benlik perdelerini yırtsın.
Düsünceyi bir tarafa atsın. Çünkü düsünce, canı hırpalar, ömrü her an azaltır.
• Güzellik, Hakk´tan haberi olan bilgi sahiplerinin güzelligidir. 0 hal ariflerin halidir. Onu görecek göz nerede? Nerede
mana bilgisi? Nerede gül bahçesi? Nerede gül bahçesindeki güllerden ask kokusunu alacak burun?
• Eger mecliste kimse bulunmasaydı, sözüm yüce olurdu. Ya nur ol, yahut da bizden uzaklas, git! Bize bu kadar
sitemde bulunma! Anlayıssız kisilerin bulundugu mecliste konusulmaz.
• Sen, göz agrısı gibisin, bir türlü gözü bırakmıyorsun. Hoca bu yapragı çevir, yoksa ben kalemimi kıracagım.
• Vatan bos kalmaz, sen, su bedeni benden al da, beni bedenden kurtar! Can sarhos bir halde balçıga saplandı kaldı.
Ayagımın kayacagından korkuyorum.
823. Onun verdigi dertten, beladan sikayet etme!
Ben yüzlerce can verdim de bu belayı satın aldım.
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Miistef´ilün,
(c. III, 1372)
• Bu sefer ben büsbütün asıklıga baglandım, tam asık oldum.
• Gönlümü kendimden söküp attım. Ben simdi gönülsüzüm. Baska bir seyle diriyim. Aklı da, düsünceyi de kökünden
yakıp yandırdım.
• Ey insanlar, ey insanlar, artık benden normal insanlık beklemeyiniz. Öyle düsüncelere daldım ki, benim
düsündüklerimi deli bile düsünemez.
• Bu yüzdendir ki, aklım, bu gün benden tamamıyla bıktı, usandı. Onu görmüyorum sanıyor da beni korkutmak istiyor.
• Ben ondan niçin korkayım? Onun için ben, bir surete büründüm. Nasıl olur da ben bir define olurum? Kendimi
göstermek için bir bucaga gizlendim.
• Benim yıldızların kaselerinde de, felegin sofrasında da gözüm yok! Fakat ben dilenciler ugruna nice kaseler yaladım.
• Ben bir is yüzünden dünya hapishanesine düstüm. Yoksa ben neredeyim, lhapishane nerede? Ben kimin malını
çaldım da buraya düstüm?
• Rstedigin kadar bana bak! Bütün gücünle, dikkatinle bak, fakat yine de beni tanımazsın. Çünkü benim bir degil
yüzlerce sıfatım, yüzlerce görünüsüm var.
• Gel, gözüme gir de, bana benim gözümle bak, çünkü ben kendime, gözlerin göremedigi bir misafir seçmisim.
• Sen, sarapla sarhossun, ben sarapsız sarhosum. Sen gülen bir asıksın, fakat ben, agızsız, dudaksız gülmedeyim.
• Ben çok tuhaf bir kusum. Acıktım da su çayırlıktan uçtum. Orada avcı da yoktu, tuzak da yoktu. Öyle oldugu halde
geldim, su beden kafesine girdim.
• Dostlarla beraber olunca, kafes, bagdan da iyidir, bahçeden de! Can Yusuflarının hatırı için kuyu dibinde konakladım,
orayı yurt edindim.
• Onun gönülde açtıgı hicran yarasından ötürü sızlanma! Onun verdigi dertten sikayet ederek aglama, hastayım diye
feryat etme! Ben yüzlerce can verdim de bu belayı satın aldım.
• Rpek böcegi gider gelir, ipekler örer. Sözüme dikkat et; ben de bir ipek böcegiyim- Belalar örer, bela iplikleri sarar
dururum.
• Ben, beden kabrinde kalmısım. Yürü benim Rsrafıl´ime git! Benim için suru üfürsün de beni diriltsin! Çünkü bu beden
kabrinde yata yata döküldüm, çürüdüm, eridim, bittim.
824. Padisahın hayali görülen her yer bagdır, bahçedir.
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Miistef´ilün,
c. III, 1383)
• Ey bana ay olan, aydınlık olan sevgili, senin güzel yüzünü gördükten sonra nerede olursam olayım neseliyim. Nereye
gidersem gideyim orası bir gül bahçesi olur.
• Padisahın hayali görülen her yer bagdır, bahçedir, gezip dolasma yeridir. Nereye gidersem gideyim, orada bir isret
meclisi kurmaktayım.
• Bu altı kapılı tekkenin bütün kapıları kapalı bile olsa, o ay yüzlü dilber mekansızlık aleminden dogar, penceremden
basını sokar, yine içeri girer.
• Girer de; "Hey!" der. "Sana selamlar olsun, sana yüz türlü sarap, yüz türlü meze getirdim. Ben padisahım,
padisahlar padisahıyım.
• Ben, nurlar saçan günesim. Ben hos bir sekilde perdeleri yırtarım. Ben ilkbaharım, dikenlikleri kökünden sökmeye
geldim."
825. Ben senin günesinin ardında ısık isteyen bir gölgeydim.
Müfte´ilün, Mefa´îlün.Müfte´ilün, ,
(c. III, 1406)
• Her gece, her seher vakti dualar ettim, seni istedim. Bilsen nasıl candan yalvararak, diller dökerek, seni Allah´tan
istedim.
• Rstedim ki, benim secdelerimden ötürü, sen, benim varlıgımın enîsi, en yakın dostu olasın. Halbuki, ben, seni candan
ve gönülden isteyince, ben kendimden, kendi varlıgımdan kurtuldum. Bu varlıgım beni bırakıp gitti.
• Senin günesin ardında, ben, ısık isteyen bir gölgeydim. Sen dogunca, senin ısıgında yok oldum gittim.
• Ben bir demir parçası gibi katı ve donuktum. Ayna senin askından nur istedi. Ben de demir donuklugundan kurtulup
ayna gibi parlamak, nurlanmak isteyince ateslere yandım, dövüldüm, yaralar aldım.
• Sana dogru kostum, ama ayak basacak yer bulamadım. Senden yer istedigim için, beni yerden, mekandan
kurtardın, çektin yanına aldın. La mekana, mekansızlık alemine ulastırdın.
826. Kalkın ey asıklar göklere yükselelim!
Mef´ulii, Fa´ilat, Mefa´îlü, Fa´ilat
(c.III, 1713)
* Kalkın ey asıklar, göklere dogru yükselelim! Su yasadıgımız dünyayı gördük anladık, bir de gidecegimiz o dünyaya
varalım.
• Hayır, hayır su iki dünya bahçesi de güzel, ikisi de hos. Biz, bu ikisinden de hem dünya bahçesinden, hem de ahiret
bahçesinden vazgeçelim de, bahçıvanı arayalım, bulalım, ona dogru gidelim.
• Daglardan kosup gelen sel gibi secdeler ederek, basımızı tastan tasa vurarak, denize kadar gidelim. Denize
kavustuktan sonra da, üstündeki köpükler gibi, el çırpa çırpa kosalım, yürüyelim.
• Su kederlerle dolu alemden, bu yas aleminden dügün dernek alemine, nese alemine sefer edelim. Yüzleri sarartan
bu ızdırap dünyasından uzaklasalım da, yüzümüze kan gelsin, can gelsin.
• Alçalma, insanlıgımızı kaybetme korkusundan yaprak gibi, dal gibi titreyerek, yüregimiz çarparak aman yurduna,
kurtulus yurduna varalım.
• Zaten gurbetteyiz. Dertlerden, kederlerden kurtulmamıza bir çare yoktur. Toprak yurdunda yola düsmüsüz. Günah
tozlarından silkinip kalkmamız mümkün degil!
• Su dünyada gördügümüz güzellikler, sekiller, suretler kendisini gizleyen, büyük bir sanatkarın, bir ressamın varlıgını
ispat etmektedir. Biz kem gözden gizli, izi belirmeyen ressama varalım.
• Rnsanlık yolu, hakîkat yolu belalarla dolu bir yoldur. Fakat yol gösterenimiz ask oldugu için bizim korkumuz yok!
Çünkü, ask, bu yolda nasıl gidecegimizi bize ögretiyor. Yusuf´un sevdasıyla,
• Canımızı dünya sevgisinden, nefsin isteklerinden temizleyelim, bir ayna haline getirelim de Yusuf´un essiz güzelligine
bir armaganla gidelim.
827. Dilsiz, dudaksız gönüllerimizden birbirimize seslenelim.
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c. III, 1540)
• Gel de, birbirimizle candan konusalım, kulaklardan, gözlerden gizli olarak söyleselim!
• Gül bahçesi gibi dudaksız, dissiz gülelim, düsünce gibi dudaksız, dilsiz görüselim!
• Akl-ı evvel mertebesinde Hakk´ın varlıgının idraki içinde, dünyanın sırrını agzımız kapalı olarak ta sonuna kadar
söyleyelim!
• Hiç kimse, kendi kendisiyle apaçık sesle konusmaz. Mademki hepimiz biriz, dilsiz, dudaksız gönüllerimizden
birbirimize seslenelim!
• Sen, nasıl olur da eline tut dersin? 0, el senin midir? Mademki elimiz bir ellerimizin de bir oldugundan bahsedelim.
• El, ayak gönlün hareketini bilir, dilimiz susarak, gönlümüz titreyerek söyleselim.
828. Günes de, gökyüzünde onun askıyla dönmede, onun askıyla parlamadadır.
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Mefa´îliln, Mefa´îlün,
(c. III, 1438)
• Elsiz, ayaksız kalmıs zavallı gönlümde, onun askına direnecek güç, kuvvet kalmadıgı için mecnun gibiyim. Gece,
gündüz beni baglayan ask zincirinin ucunu geveler dururum.
• Kanlar içindeyim. Sevgilinin hayali gelirse, ben kendimde olmadıgım için onu, gönül kanıyla boyarım diye
korkuyorum.
• Ask atesiyle yanıp yakılan, aglayıp feryad eden bu asıgın gecelerini, perilerden sor! Karanlıklar içinde gidip gelirken
ayagım perilere dokunuyor.
• Paramparça olmus gönlüm bütün gece yıldız gibi yanarak dolasıp durmadadır. însafsız sevgilinin büyüsüyle
uykularım dagıldı, gitti.
• Sevgilim beni bırak da senin askınla günes gibi atesten bir elbise giyeyim de, o atesle günes gibi bütün dünyayı
süsleyeyim, aydınlatayım.
• Zaten günes de gökyüzünde onun askıyla dönmede, onun askıyla yanıp yakılmada, hem de her an, onun askına
layıgım diye sükürler etmededir.
• Sevgilim, senin askından bir dem kurtulsam, dinlensem, canım, rahat etmez, dinlenmez. Bir an için olsun senin
sevginden uzak kalmak, dinlenememek, yanmak, yakılmak, benim rahata, huzura kavustugum andır.
829. Bütün dertlerin dermanına kavusmak için ben bastanbasa dert olurum.
Müfte´ilün, Müfte´ilün,Miifte´ilün, Müfte´ilün,
(c. III, 1400)
• Kosayım, kosayım da, Hakk yoluna düsen atlılara ulasayım. Yok olayım, yok olayım da sevgiliye kavusayım.
• Hos olmusum, hos olmusum. "Benlik evini yakayım da sahralara düseyim." diye bir ates parçası olmusum.
• Toprak oldum, toprak oldum ki, senden feyiz alarak rahmet alarak yesilleneyim, çiçekler bitireyim. Canlılara yararlı
meyveler yetistireyim. Su oldum ki, köpürerek, kosarak, basımı tastan tasa vurarak, secdeler ederek senin gül bahçene
varayım.
• Ötelerden geldigim, gökten düstügüm için, zerre gibi titriyorum. Sona varınca huzura kavusurum. Emin olurum da
titremem.
• Gök seref yeridir. Toprak telef olma, yok olma yeridir. Ben padisahımın yanına varabilmek için bu iki halden de
kurtuldum.
• Hakk´ın rahmeti su gibidir. 0 ancak asagılara, alçak yerlere akar. Ben de ayak altında çignenen toprak gibi ancak
gönüllü, acındırıcı olurum ki, Rahman´ın huzuruna varayım.
• Hiç bir hekim, hastalık olmaksızın hap ve ilaç vermez. Ben de bütün dertlerin dermanına kavusmak için bastan basa
dert olurum.
830. Benim gizli alevlerim iki dünyayı da bir lokma eder, yutar.
Fe´ilatün, Mefa´ilün, Fe´ilat
(c.IV.1754)
• Agzımda senin atesinden bir ates var. 0 atesin beni nasıl yandırdıgını söyleyemem. Çünkü dilime yüzlerce mühür
vurulmus, baglanmıs.
• Benim öyle gizli sulelerim, alevlerim var ki, o suleler, iki dünyayı da bir lokma eder, yutar.
Seyh Galip hazretleri ne buyurmustu;
"Bir sülesi var ki, sem´-i canın,
Fanusuna sıgmaz asumanın."
(Can mumunun öyle bir alevi var ki, gökyüzü fanusuna sıgmaz.)
• Eger su cihan, tamamıyla yok olsa, ne gam! Dünya olmaksızın benim yüzlerce gizli dünyam var!
• Ben, seker yüklü kervanları, yokluk diyarından yola düsürdüm, yürüttüm.
• Ben, askla mest olmus bir kisi oldugumdan, bu kervanlar yüzünden kar mı ettim, zarar mı ettim, haberim yok!
• Bas gözüm vaktiyle ask derdiyle inciler saçardı. Halbuki, simdi benim, inciler saçan bir canım var!
• Ben, eve barka baglı degilim, Hz. Rsa gibi, benim de dördüncü kat gökte evim var!
• Bedene can verene sükürler olsun. Can gitti ama, canın canına sahip oldum.
• Tebrizli Sems´in verdigi bir sey var ya, iste, sen, benden onu iste, onu ara!
831. Dünyada gizli olan, paha biçilmez bir define benim canımda, gönlümde gömülüdür.
Fe´ilatün, Mefa´ilün, Fe´ilat
(c. IV,1755)
• Benim yolumda, yüzlerce nefsanî pusu var! Ama, benim de en ince seyleri gören yüzlerce akıl gözüm var!
• Yüzümde yüzlerce secde izleri var! Onlar, varlıgını gönlümde hissettigim daima benimle beraber olan padisahımın
izleri.
• Dünyada da gizli olan en degerli, paha biçilmez bir define benim canımda, gönlümde gömülüdür.
• Benim Cebrail-i emîn(a.s.)´dan da gizli bir Cebrail´im var!
• Devlet, zenginlik atını kesmem gerekir. Çünkü ben, ask atına eger vurdum, binmek üzereyim.
• Asktan asla vazgeçmem, ayagımı diremisim. Benim demirden ayaklarım var!
• Rçimde manevî baglar, bahçeler, yaseminler var! 0 yüzden nefsimden sevgilimin kokusu geliyor.
• Öyle mutluyum ki, neseden ayaklarım yerden kesilmis. Çünkü, benim mekansızlık aleminden yerim var!
• Haydi yürü, Tebriz sehrine git! Bu hallerin açıklanmasını Semseddin´den iste! Çünkü bütün bu hallere beni
Semseddin ulastırdı.
832. Ben, can Rsa´sına ait nükteleri, eseklerin kulaklarına zorla yerlestirdim.
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Fa´ilat
(c. IV,1768)
• Gönlün boyuna göre kaç elbise diktim. Bu ugurda ne kadar akıl yordum ,Fikir harcadım.
• Durup dinlenme bilmeyen su ihtiyar felege, ne de sasılacak bir dönüs ögrettim.
• Kerem hazinesi bana geldi, misafir oldu. Bu yüzden keremle yoksulların borçlarını ödedim.
• Benim su üç sözden fazla sözüm yok! Yandım, yandım, yandım.
• Ben mum gibi tertemiz bir varlıgım, ne biriktirdim ise hepsini döktüm, erittim, yaktım.
• Artık yeter, ben bos yere can Rsa´sına ait nükteleri, hakîkatleri esek seklindeki insanların kulaklarına zorla
yerlestirmege çalıstım.
• Yeter, çünkü, tamamlandıkça noksanı belirir. Sus da o suh güzel; "Bıktım artık yeter!" demesin.
833. Senin güzel yüzünün sarabıyla kendimizden geçmis gitmisiz.
Fe´ilatün, Mefa´ilün, Fe´ilat
(c.IV, 1765)
• Ben senin cana canlar katan yüzüne asıgım, ben senin sevdana kapılmısım, bana acı!
• Sen, bu güzel parlak yüzle ay gibisin, günes gibisin. Bizlerse senin ask günesinin nurunda oynasan zerreleriz.
• Sen, su perdenin arkasından yüz gösteresin diye hepimiz senin sarayının kapısında beklemedeyiz.
• Birbirleriyle anlasmıs asıklar meclisinde, senin güzel yüzünün sarabıyla kendimizden geçmis, gitmisiz.
• Ey dost, sasırıp da bizi düsman gibi öldürme! Biz senin yabancın degiliz.
• Fakat bizi öldürmek istiyorsan, öldürmeye razı olursan, ona da diyecegimiz yok. Hepimiz de senin rızanın, senin
isteginin kuluyuz, kölesiyiz.
834. Hepimiz, bütün varlıklar, senin sevdana kapılmısız da bagları kırıp atmısız.
Fe´ilatün, Mefa´ilün, Fe´ilat
(c. IV,1761)
• Hepimiz, bütün insanlar, "Elest"de; ezel meclisinde beraberdik. El ele vermistik. Allah´a sükürler olsun, sonunda bir
kısmımız yine birbirimize kavustuk.
• Birbirimize kavusmus olan hepimizin de yolu bir, gönlü bir! Hepimiz de aynı sevgi sarabıyla mestiz.
• Biz, iki dünyada da nasip olarak kendimize askı seçtik. 0 yüzdendir ki, biz, asktan baska hiç bir seye gönül
vermedik.
• Can, ayrılıktan ne acılar tattı, neler çekti. Fakat sonunda onu bulduk, ayrılıktan kurtulduk.
• Ask penceresinden bir günes dogdu. Balçıktan yaratıldıgımız halde o günes bizi degerlendirdi, yüceltti.
• Eger biz bir la´l isek, senin nurunla la´l olmusuz. Eger varsak» senin yüzünden varız.
• Önünde zerreler gibi oynamadayız. Hepimiz, bütün varlıklar, senin sevdana kapılmısız da, baglan kırıp atmısız.
835. Rsim göklerde, artık benim yeryüzünde ne isim var?
Fe´ilatün, Mefa´ilün, Fe´ilat
(c. , 1756)
• Canla, basla o sevgiliye baglanmısız. Onun askıyla mestiz. Nur sarabına kadeh olmusuz.
• Ey gönül, sana her an can vermezsem, ben bu candan usanmısım, bezmisim.
• Ben, o mana atının etrafında, gökyüzü gibi dönüp durmadayım. Artık, benim yeryüzünde ne isim var?
• Hakk´a perde olan su dünya tezgahını ortadan kaldırmak istiyorum.
• Gaflet ve uyku perdesini, uyanık gözlerimin atesiyle yakmak arzusundayım.
• Rstiyorum ki, bu hasta gönlüm Tebrizli Sems´in himmetiyle iyilessin, sıhhat bulsun.
836. Senin gönlünden benim gönlüme nasıl bir yol var?
Müfte´ilün, Mefa´îlün, Fa´ilat
(c.IV, 1771)
• Senin gamından gönlüm sevda evi oldu. Gönlüm seni, her tarafta aradı, durdu.
• Zühre yıldızı gibi parlak yanagı, ay gibi nurlar saçan bir yüzü olan sevgiliyi bulmak için gönlüm, gözünü göklere
çevirmis, göklere bakıyor.
• Ah bugün gönlüme neler oldu? Dün birisi gönlüme neler söyledi?
• Gündüz geldi, gecenin çadırını yırttı. Simdi, artık gönlüm neselenecek, perde yırtıldıgı için güzellikleri seyre dalacak.
• Senin gönlünden benim gönlüme, ne nükteli sözler, gizli isaretler gelmede. Ah senin gönlünden, benim gönlüme
nasıl bir yol var?
• Artık, benim zavallı gönlüme acımazsan, benim halim ne olur. Vay bu gönlüme, vay bu gönlüme!
837. Senin kehribarına bir saman çöpü olmak istiyorum.
Fe´ilatün, Mefa´ilün, Fe´ilat
(c. IV,1758)
• Niçin senden ayrıldıktan sonra sana kavusunca, yahut sana kavustuktan sonra senden ayrılınca, seni bileyim, seni
tanıyayım? Seni baska türlü tanıyamaz mıyım?
• Ya sen benim derdime düs, derdimle karıs; yahut ben derdime derman nedir; onu senden ögreneyim.
• Bilgisiz, görgüsüz oldugum için benden kaçıyorsun. Ya benimle arkadas ol, yahut görgüyü, bilgiyi senden ögreneyim.
• Bundan önce senden ayrı bir seyler ögrenmeye çalısıyordum ve sana kızıyordum.
• Mademki gece gündüz Hakk bizimle beraberdir. Sen benden ayrı düstügün için, bundan sonra ögrenecegimi
Hakk´tan ögrenirim.
• "Kusluk vaktine yemin ederim ki" ayetinin sırrını ögrenmek için günese zerre olmak istedim.
"Duha Suresi, 93/1. isaret var."
• Kehribarın samanı nasıl çektigini ögrenmek için senin kehribarına bir saman çöpü olmak istiyorum.
838. Bana su verme, sana susayayım, seni su gibi içeyim!
Fe´ilatün, Mefa´ilün, Fe´ilat
(c. IV, 1751)
• Bana su verme de, sana susayayım. Seni su gibi içeyim. Beni kendine asık et, benim uykumu al götür!
• Ey hayali bana mihrap olan sevgili! Senin haberin yok, ben, gece gündüz namaz kılıp duruyorum.
• Ben, senin güzel hayalini yoklukta bulursam, hemen ölüme dogru kosar giderim.
• Sebepleri meydana getireni bulurum ümidiyle, ben sebep kervanlarının yollarını kesmedeyim.
• Ben, senin ayrılıgına dayanamıyorum, bir merhamet et! Padisahlıkta bulun, bana bir görün! Ne olur, yalvarırım sana!
• Ab-ı hayata dolap olmusum, onun için hem dönüyorum, hem sızlanıyorum, hem aglıyorum.
• Günesim de sensin, ay ısıgım da sen! Seni görmek için gözümü de, gönlümüde açmısım.
• Senin adını duydugum an, benim adım da, namım da mest oldu.
839. Onun ayrılık atesiyle her gece mum gibi yanıyoruz.
Fe´ilfitün, Mefa´iüin, Fe´ilat
(c. IV, 1760)
* Ezelden beri diri olan, her seyi bilen, her seye gücü yeten, daima tasarrufta bulunan Allah´a yemin ederim ki,
• Sems´in nuru, ask mumlarını yaktı da binlerce ilahî sır malum oldu, anlasıldı.
• Onun bir hükmüyle dünya, askla ve asık ile, hükmedenle, hükmedilenle dolup tastı.
• Tebrizli Sems´in tılsımlarında, büyülerinde sasılacak hazineler gizlendi.
• Onun ayrılık atesiyle her gece mum gibi yanıyoruz. Baldan ayrı düsmüsüz ama, onun ask atesinde yanan mum
olmusuz.
• Ondan ayrıldıgımızdan beri bedenimiz yıkıldı, harap oldu. Can da, bu beden harabesinde baykusa döndü.
• Ey Sems, sen olmadıkça sema´ haramdır. Çalgı da seytan isidir ve taslanmıstır.
• Sen yokken okunup anlasılacak, zevk alınacak bir tek gazel bile söylenmemistir.
"Bu gazel Sems-i Tebrizî hazretleri için söylenmis ve Sam´da kendisine okunmustur. Birinci mısraı kafiyesizdir. Belki de
ilk beyti unutulmustur, kaybolmustur."
840. Bazen felek gibi dönerim, bazen melek gibi uçarım.
Mefülü, Mefa´îlü, Fe´ulün
(c. III, 1549)
• Bazen felek gibi dönerim, bazen melek gibi uçarım.
• Dönüsüm de, oynayısım da Hakk içindir. Ben onunum, onunla ortak olmus degilim ama..
• 0 güzellik madeni beni gördü, satın aldı. Ben de o yüzden böyle sevimliyim.
• Can ormanında gerçekten de bir iman arslanı var. Benim süphe dagarcıgımı muhakkak o yırttı.
• Padisahım, hükme razı olanı bir gün kadı (=hakim) yapar.
841. Herkesi mest edelim, kararsız hale getirelim.
Fe´ilatün, Mefa´ilün, Fe´ilat
(c. IV, 1764)
• Bahar bülbülü gibi feryada baslayalım da, bu feryadlarla bülbülleri avlayalım.
• Sevgilinin isi nazlanmak, bizim isimiz de yalvarmak, yakarmak. Bu durumda feryad etmeyelim de ne yapalım?
• Sonra mest olarak çarsıyı, pazarı dolasalım. Herkesi mest edelim, kararsız hale getirelim.
• Parayı, pulu güzel sevgiliyle beraber yiyelim, o mahmur gözlere hizmet edelim.
• Sevgiliyle sürdügümüz sefayı, ettigimiz zevki Allah´tan baska kimse bilmez.
842. Biz dünyaya, günes gibi, herkese can vermeye gelmisiz.
Fe´ilatün, Mefa´ilün,Fe´ilat
(c. IV, 1762)
• Biz dünyaya günes gibi, herkese can vermeye ve böylece herkese yararlı bir iste bulunmaya gelmisiz.
• Kalpleri kırılmıs, gamlara düsmüs kisilere dost olalım. Onların gamlarını paylasalırn. Hor görülenleri, topraga
düsenleri, ayak altında ezilenleri gül bahçesi haline getirelim. Biz, dünyaya bunun için gelmisiz.
• Biz altın gibi bir kaç kisinin öz malı degiliz. Biz deniz gibiyiz, maden gibiyiz, bir herkesin malıyız.
• Su alemin bedenine, canın ne oldugunu gösterelim. Gaflet içinde kalan, Hakk´ın san´atını, yaratma gücünü
göremeyen gözleri aydınlatalım. Biz dünyaya bunun için gelmisiz.
• Biz, yeryüzü gibi yagma yurdu degiliz. Gökyüzü gibi eminiz, hosuz.
• Kendine gel, sus; biz bunlardan da üstünüz. Biz, söze, dile sıgmayız. Bizde paha biçilmez bir hazine gizlenmistir.
843. Ask, bana yücelere çıkmam, ötelere gitmem için
göklerin damına dayanmıs bir merdiven oldu.
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün,
(c. IV,1776)
• Ben dogdugum günden beri. gönlü de, canı da senin gözünle gören, gönlü de, canı da sana veren ihlas, samimi bir
kulum.
• Gelin ey asıklar gelin, birbirinizden uzak durmayın, bulusmaya, kavusmaya alısın! Dolunay dogdu, sevgi geldi,
nîmetler bagıslandı.
• Sana gönül veren kaybolmaz. Ben, adı sanı ne yapayım? Mademki ben, bu hazineye düstüm. Gümüs, para, benim
ne isime yarar?
• Ask parladı, alevlendi, sırrın üstünü örttü. Onun parıltısıyla dolunay bile görünmez oldu. Gönül de bas egdi, aska
teslim oldu.
• Nesem de sensin, bayramım da sensin. Ben, ne kadar tali´liyim, ne kadar mes´udum. Gönlümü de sana verdim.
Allah´a yemin ederim ki, ben iyi yaratılıslı bir asıgım.
• Ne yırtarım, ne dikerim, ne yaparım, ne yakarım. Ne gecenin, ne de gündüzün esiriyim. Ne de elim daralmıs, kesada
ugramısım.
• Rman günesi dogdu, etrafı aydınlattı, ruha ulastı. Nefsin karanlıkları dagıldı. Küfrün kalesi yıkıldı, yerle bir oldu.
• Zahidin de, ibadet edenin de yolu, isteksiz olmak, dünyaya ait dileklerden vazgeçmektir. Söyle bakalım, ben neyi
bırakayım? Kimden vazgeçeyim? Benim bütün dilegim ve istegim hep sensin.
• Ey ask, benim bütün varlıgım sensin. Rükuum da sanadır, secdem de! Nekesligim de cömertligim de senin içindir.
Zaman seninle düzene girmistir.
• Seytan bana musallat oldugu, beni kaptıgı zamanlarda hep seni anarak kurtuluyor ve seviniyordum. Simdi sen, beni,
benden öyle kaptın ki, hatırımdan anmak duygusu bile gitti.
• Zaman düsmanlarımla anlastı. Onlarla dost oldu. Ayrılık yüregimi yaraladı. Uyku beni rahatsız etti, gözümden kaçtı
gitti. Benim saadetimi, mutlulugumu uyuttu.
• Dolunayın söndügünü, yıldızların karardıgını, denizin cosup kabardıgını, geminin dalgalar arasında sıkıstıgını
görüyorum.
• Senin denizine gelince ab-ı hayat olurum. Fakat kıyıya düsersem, tas kesilirim, cansız kaya olurum.
• Rabbim bana dogru yolu buldurdu. Aska sımsıkı sarıldım. Ask bana acıdıda derman etmek için ayaga kalktı. Beni
iyilestirmeye çalıstı.
• Ask evime geldi. Elinde bir sarap kadehi var. 0 bana, yücelere çıkmam, ötelere gitmem için göklerin damına
dayanmıs bir merdiven oldu.
• Seninle düzene girince bayram gibiyim. Seninle yatınca öd agacı olurum. senin yüzünden aglarım, senin yüzünden
gülerim. Senin yüzünden gamlara batarım, senin yüzünden neselenirim.
* Seninle dirilirim, seninle ölürüm. Her seyi seninle elde ederim. Seninle kaybederim, seninle susarım, gönlüm seninle
konusur.
844. Sema´ musîkîsinin tesirine kapılmayan kisinin toprak basına olsun.
Mefa´ilün, Fe´ilatün, Mefa´ilün, Fa´ilün
(c. IV,1734)
• Sema´ nedir? Gönüldeki gizli erlerden haberler almaktır. Onların mektupları gelince garip gönül, dinçelir, rahata
kavusur.
• Bu haberler rüzgarıyla, akıl agacının dalları açılır, uykudan uyanır. Bu sarsılısla beden, darlıktan kurtulur, genisler,
huzura kavusur.
• Bedende tuhaf, görülmemis bir tatlılık baslar. Ney sesinden, mutribin, çalgıcının dudaklarından dile, damaga hos,
manevî zevkler gelir.
• Dikkatle bak da gör, su anda sema´ edenlerin ayakları altında binlerce gam akrebi ezilmede, kırılıp ölmede. Binlerce
ferahlık ve nese hali aramızda kadehsiz dolasmada, bize mana sarabı sunmadadır.
• Her taraftan bir Yakub, kararsız bir halde, neseyle kalkar, sıçrar. Çünkü, burnuna Yusufun gömleginin kokusu
gelmededir.
• Canımız da; "Ona ruhumdan ruh üfürülmüstür" sırrıyla dirilmistir. Bu ruh üfürülüsünü, yemeye, içmeye benzetmek
dogru degildir. Çünkü, bunun bedenle ilgisi yoktur.
• Mademki bütün yaratılmıs varlıklar, surun üfürülmesiyle hasr olacaklar, surun üfürülmesinin zevkiyle ölüler
uykularından uyanacaklar, sıçrayıp kalkacaklardır; sen de "ney"in feryadıyla uyan, kalk, kendine gel!
• Sema´ musîkîsinin tesirine kapılmayan, dönüp, buz kesilen, ölüp yok olanlardan da asagı olan kisinin toprak basına
olsun! Çünkü o, gerçek bir insan degildir. Gezip dolasan bir ölüdür.
• Sema´ın kadehsiz verilen bu helal sarabını içen beden, bu sarapla mest olan gönül, ayrılık atesinde kavrulur, piser,
tam olgunlasır.
• Gayb aleminin güzelligi, söze sıgmaz, anlatılamaz, övülemez. Onu görebilmek için ödünç olarak binlerce göz al,
binlerce göz!
• Senin içinde öyle parlak bir ay vardır ki, gökyüzündeki günes bile ona; "Ben sana kulum, köleyim" diye seslenip
duruyor.
845. Gönülleri nurlandıran o mana sarabını önümüze getir de,
gönül gibi kendi varlıgımızın balçıgından kurtulalım.
Mef´ülü, Fa´ilatu, Mefa´îlü, Fa´ilat
(c. IV, 1706)
• Kalk, sarabı sürahiyle, testiyle içelim! Bu meclis, padisahlar padisahının meclisidir. Hiç bu mecliste sarap içilmez olur
mu?
• Padisah bir denizdir. Sarap da pek lezzetlidir ve içe sinen bir saraptır. 0 la´l renkli sarabı sun da, bizim özümüzü,
bizde bulunan inciyi gör!
• Günes, yeryüzüne bir kadeh nur serpti. 0 nur kadehinden serpilen damlalardan içelim! Biz de zerreler gibi mest
olarak günesin nuru içinde yücelere çıkalım.
• Batmayan, zevalı olmayan günes, mademki bize sarap sundu, biz de gururumuzdan, gökte dolasan ve zamanı
gelince batmayan günesin kadehine artık bakmayız.
• Akıllan yakıp yandıran, gönülleri nurlandıran o mana sarabını önümüze getir de, gönül gibi kendi varlıgımızın
balçıgından kurtulalım.
• Sıçra da, kandil konan yerde, parıl parıl parlayan nurla bizi aydınlat, nurlandır! Biz zaten onun nuruyla parlayıp
duruyoruz.
"Bu beyitte, Kur´an-ı Mübîn´in 24. Nur Süresi´nin 35. ayetine var."
• Sundugun sarabın tesirinden beden bir tandır gibi pek ısındı ve sogudu. Sen, bizi odun gibi o tandırda yak ki, hep
yanıp yakılalım, sogumayalım.
• Can, gökyüzü fanusu gibi ateslerle doludur. 0 bizi atesinde yakarak bakır mıyız; kalp mıyız; yoksa halis altın mıyız,
bunu denemek istiyor.
• Güzel, güzel gel de, meclise güzelligini getir! Biz herkesle hosuz ama, seninle pek hosuz.
• Ey çalgıcı, o taze nagmeyi bir kere daha söyle! Söyle de seyret ki, sen tazesin, latîfsin ama, biz senden daha tazeyiz,
daha latîfiz.
846. Ask, beni kendisine kul edindi de yüzlerce hürriyete kavusturdu.
Mefa´ilün, Fe´ilatün, Mefa´îlün, Fa´ilün
(c. IV,1735)
• Ayrılık, kulagıma acı bir haber ulastırdı. "Tatlı uyku asıklara haramdır" dedi.
• Asktan yarım bir selama nail olan kisi için artık, uyku da, yeme içme de yoktur, ölmüstür.
• Sen bana bak da beni seyret! Ask canımı gönlümü kendisine kul, köle edindi de beni binlerce hürriyete kavusturdu.
• Ask belden asagı duygulara düskün olanlar için bir gösteristen, sehvetten ibarettir. Ama ruhen temiz olan kisilerce
ask, kadîm ve pek büyük bir nurdur.
• Gönlüm yaralanınca gidip tövbe etmek ister. Sen, bana da, tövbe ettin ise kendine de gül! Hangi seye, neye tövbe
ediyorsun? Tövbe nerede?
• Ask, ne de güzel bir günahtır ki, ona tövbe etmek kafirliktir. 0 öyle bir günahtır ki, ne arkasında kaçıp kurtulacak bir
yol vardır, ne de önünde oturup dinlenecek bir durak vardır.
847. Bütün insanlar, bir agacın dalları gibiyiz.Hepimiz aynı yasayısın,
aynı yolun yolcularıyız.
Müstef´ilün, Fe´ulün, Müstefilün, Fe´ulün
(c. IV,1702)
• Geliniz, hepimiz toplanalım! Ey sakî, sen de durmadan sarap ver! Bir an için olsun gölge varlıklarımızı ortadan
kaldıralım, ayrılıktan kurtulalım, hep bir olalım!
• Kendimizi görmeyelim, kendimizden vazgeçerek vahdet denizinde suyla aynı renge girelim! Zaten hepimiz, bütün
insanlar, bir agacın dalları gibiyiz. Bütün yaratıklar, hepimiz aynı yasayısın, aynı yolun yolcularıyız.-
"Seyh Sa´dî de "Rnsanlar bir bedenin uzuvlan gibidir" diye yazmıstı.
• Bütün varlıklar, hepimiz onun asıgıyız. Askın tabiatı geregi, bizler hem gizliyiz, hem meydandayız. Ask sehrinde
gizliyiz. Fakat askın üzerimizdeki tesiriyle, ask mahallesinde apaçık meydandayız.
• Benlikten kurtulur da kendimizi manen ölü görürsek huzura kavusuruz. Beden mezarlıgında rahatça uyuruz. Benlige
kapılınca, kendimizi diri görünce, sikayete baslarız, feryad ederiz, yüzümüzü yırtarız.
• Gönül aynamıza akseden her suret, her sekil, hiç bir seye baglı degilmis gibi görünmededir. Çünkü, biz kendimiz
aslında ondan baska hiç bir seye baglı degiliz.
• Bir sürü balıklar gibi suda yüzüp duruyoruz. Fakat sudan haberimiz yok. Bitmez, tükenmez arzular pesinde kosan,
hevesten hevese düsen su toprak bedeni, yeryüzünün suratına atalım.
848. Bir ömür boyunca senin sofrandayım, senin nimetlerinle besleniyorum.
Mef´ulü, Fa´ilatü, Mefa´ilü, Fa´ilat
(c. IV,1708)
• Ey benim iki kulagımı tutup çeken azîz varlık, sen benim parlak gözümsün. Niçin beni bahçeye götürmek istiyorsun?
Benim bagım da sensin, gül bahçem de sensin!
• Bir ömür boyunca senin sofrandayım. Senin nimetlerinle besleniyorum. Senin lütuf bayragının altındayım.
• "Ey dost, gördügüm rüya mıdır, hayal midir?" diye o gözümü ovuyorum. Seni gören, sana seslenen, acaba ben
miyim? Bu gördügüme bir türlü inanamıyorum.
• Evet benim, fakat benligimi bırakmısım, varlıgımdan sıyrılmısım, hilal gibi senin dolunayına karsı pek ince, sönük
görünmedeyim.
• Cefa tırnagı, istek damarımı kasırsa, o tırnagın zahmetiyle çeng gibi güzel sesler çıkarırım.
• Fakat sen de anladın ki, bir tek damarım bile yok, atan, oynayan bir istek damarım varsa, onu kökünden kesip
atarım.
• Bana, "Ne isle ugrasıyorsun?" diye sordun. Yok olanın isi de olmaz. Fakat ben yok degilsem, yok olmasam, neden
yokluk yurdum olmus?
• Sen kıyamet günü çalınan Sür´sun! Bense bir ölüyüm. Sen ilkbaharın canısın, bense selviyim, süsenim.
• Sen söyle, ben yarım söyledim, tam söyleyemedim. Sen aklın da aklına akılsın. Bense pek akılsızım.
• Ben bir resim yaptım, ona can vermek senin isin, çünkü sen, canın da canına cansın! Bense, beden pesinde kosan,
beden isteyen bir zavallıyım.
849. Senden nerelere kaçabilirim?
Müstef´ilün, Fe´ulün, Müstef´ilün, Fe´ulün,
(c. IV,1698)
• Ey tövbemi bozan; senden nasıl kurtulayım, nereye kaçayım? Ey gönlümde yer edinen, senden nereye gideyim,
nereye kaçayım?
• Ey iki gözümün nuru; sensiz ben, nasıl görebilirim? Ey boynumu baglayan, beni esir eden; senden nereye kaçayım?
• Ey yüzünün nuruyla, altı yönü de ayna gibi parlatan güzel, ey kutlu yüzlü varlık; ben senden nereye kaçayım?
• Gönlüm senin hastan olmus. Can da seninle varlıga kavusmus, seninle gelismis. Simdi de seninle bitkin bir hale
gelmis, ben senden nerelere kaçayım?
• Gözlerimi kapasam da, bakmasam; sen yine gönlümdesin, oraya yerlesmissin, oradan bir türlü gitmezsin. Senden
kurtulmak için nasıl kaçabilirim ki ; nereye gitsem, sen gönlümde oldugun için benimle berabersin.
850. Kendimizi daima sana hayran kalmıs bir hale getirelim, sasırıp kalalım.
Mefa´ilün, Fe´ilatün, Mefa´ilün, Fa´ilün
(c. IV, 1731)
• Yeryüzünü, gökyüzünü selamla doldursak, senin köpeklerinin gezip dolastıkları yerlere ham gümüs dösesek;
• Her seher vakti, senden uçup gelen devlet kusuna, gönülden, gözden tuzaklar kursak;
• Her yol basına, binlerce tertemiz gönlü koysak, her birinin eline gönül kanıyla yazılmıs özlem mektupları versek,
sana haber yollasak;
• Noksan sıfatlardan arınmıs tertemiz canına yemin ederim ki, bütün bunları yaptıktan sonra da, bu yaptıklarımızı hiçe
sayarak; "Daha ne yapalım?" diye her tarafa bakar dururuz.
• Sonunda su karara vardık ki, kendimizi daima, sana hayran kalmıs bir hale getirelim. Sasırıp kalalım. Bizi görenler
de bizim halimize sasırıp kalsınlar.
• Sasırıp kalanlardan bize sarap sunuldugu zaman da, bir sırça yurdu olan gönül evinde, biz de onlara yüz binlerce
hayranlık kadehi hazırlayalım.
• 0 hayranlık sarabıyla canın özü cosunca dünyanın dört bucagım iki adımda geçer, gideriz.
851. Cenab-ı Hakk´ın Peygamber Efendimize hitabı.
Mefa´ilün, Fe´ilatün, Mefa´ilün, Fa´ilün
(c. VI,1723)
• Senden vazgeçmis degilim, daima seninle mesgulüm. Her an seni biraz daha yüceltmedeyim. Biraz daha fazla azîz
etmedeyim.
• Tertemiz zatıma, padisahlık günesim üzerine yemin ederim ki, ben, seni sana bırakmam. Seni lütuflarla, keremlerle
yüceltir dururum.
• Senin yüzüne, kendi ısıklarımdan, kendi nurlarımdan nurlar saçarım. Senin basını, on tane magfıret, yarlıgama
parmagı ile kasırım.
• Rıza gögünde binlerce inayet bulutu var. 0 bulutlardan yagarsam; ancak senin basına yagarım. Baskasının basına
yagmam.
• Lütfum, sana hizmet etmek için hazırlanmıstır. Zaten ben iyiliklerle kaynagıyım.
• Bana; "Hastayım" dedigin geceden beri, binlerce sifa serbeti, sevgiyle, sefkatle kaynayıp duruyor.
• Yanıma gel de, gözlerine yeni bir sürme çekeyim. Çekeyim de, sırlarımı görüp anlamak için gözlerin nurlansın,
aydınlansın.
• Lütfum öyle çok, keremim öyle bol ki, beni inkar eden yabancıların bile ellerinden tutmadayım. En kötü insanları bile
nimetlerimle beslemekteyim. Durum böyleyken, beni sevenlerden, bana yakın olanlardan nasıl olur da lütfumu esirgerim?
852. Askla varlıga ulastık, ancak askla varız!
Mef´ulü, Fa´ilatü, Mefa´îlü, Fa´ilat
(c. IV,1711)
• Sevgilim sen, gözünü aç da, bana bak! Zaten biz senin gözlerinin yüzünden aydınlık içindeyiz. Hasa, biz kendi
gözümüzü, o yüzden ayırıp da baska yüze bakamayız.
• Sen, gögsünü kendin için, kendi pervanen için yak, alevlendir! Alevlendirde, biz de kendimizi askla, senin gibi senin
gögsünün alevleri içine atalım, seninle birlikte yanalım, yakılalım.
• Ask, korkusunu artırdıkça artırır. Biz ondan emin olmayı istemiyoruz. Bizim emin olusumuz, senin askının
korkusundandır.
• Pervaneye her gün senin mumundan, senin atesinden; "Bana kendini at, alevlerim içinde yan!" müjdesi geliyor. Ey
pervane; öl ki, "Biz de onun atesinde ölmeyi kabul ettik." diyelim, biz de onun askının alevleri içinde yanalım.
• Benligimizden geçelim, varlıgımızı terk edelim. "Askla varlıga ulastık ancak ıskla varız" dedigimiz gün, neseliyiz,
sevinç içindeyiz.
* Sevgilim, biz senin güzellik bagını görmüsüz. 0 yüzden selvi gibi boy atmıs, o yüzden süsen gibi dillenmisiz, dilli
olmusuz.
• Sevgilinin güzel yüzüne asık olduktan, onun gül bahçesine daldıktan sonra, yürü git, dünyanın bütün gül bahçelerini
atese ver!
853. Seni bırakıp kendimle oldum da derde, eleme düstüm.
Mefa´îlün, Fe´ilatün, Mefa´îlün, Fe´ilün
(c. IV, 1736)
• Senin.etrafında, dönüp dolasmadım da, kendi kuruntuma uydum, kendi etrafımda dolastım, yani seni bırakıp
kendimle oldum. Rste o zaman, derde, eleme düstüm. Kötü bahtımın etrafında dolastım durdum.
• Halk, sayılı bir kaç lokmanın etrafında döner, dolasır. Bense, yaratıcının sayıya sıgmayan nimetlerinin etrafında
dolasırım.
• Su mahdut, sınırlı alemin olusu da sınırsızlık alemindendir, durusu da! Ben de haddi asarsam, sınırsız dönüp
dolasırsam, beni ayıplama!
• Mezara benzeyen gögsümü, bir bag, bir bahçe haline getiren Rabbim, benim mezara baglanıp kalmamı layık
görmedi.
• Mezar da ne oluyor? Can, göklere bile sıgmaz. Besten altıdan geçeyim de, yani bes duygudan, altı yönden geçeyim
de, çabucak, essiz olan, tek olan Rabbimin etrafında dönüp dolasayım, yani dünya sevgisini bırakayım da yalnız Hakk´ı
düsüneyim.
• Ben parlak bir aynaysam da, toz toprak korkusundan iki üç gün kirli bir yün parçasının etrafında dönüp dolasmam da
yersiz degildir.
• Eger, ben bir , su bahar yüzünden bir gül bahçesi haline geleyim. Bir el isem bu bulusmadan yüzlerce beden olayım.
• Çesit çesit sekiller arasında, su beden çaresiz, zavallı bir hale gelir. Fakat kendim, kendimi kötülüklerden, günah
kirlerinden, paslarından temizler de Ayna olursam, artık ne diye bedenin etrafında dönüp dolasayım, onu beslemeye
çalısayım?
• Ben bu harf tavlasından yani dünyada görünen çesitli hallerden kurtulup hakîkat çayırına yayılmaya çıkacagım. Ben
bu maddî hayat direginin etrafında dönen baglı katır degilim.
854. Ayrılık sonbaharına doydum.
Mefa´îlün, Fe´ilatün, Mefa´îliln, Fe´ilün
(c.IV, 1727)
• Gamlara, kederlere batmayayım, yine sevgilinin bulundugu yere gideyim. 0 cennete, o gül bahçesine, o yesillige
varayım.
• Zamanımızın, yaprak döken, ayrılık sonbaharına doydum, bıktım, usandım. Sonsuzluk gül bahçesine, o solmayan,
zevalsiz baga gideyim.
• Balık, suya kanmaz, ben ne yapayım? Ben su gibi secdeler ederek ırmaga dogru gidiyorum.
• Askın gamı, önünde sonunda beni çeke çeke götürecek. îyisi mi, ben simdi kendiligimden gideyim.
• Padisahların padisahlıgı bile ask eseri, askın bir lütfu. Askın pesinde kosmayayım da hangi isin pesinde kosayım?
• Ask diyarında, beden tozu topragı yoktur. Orada "can ay"ı vardır. 0 göge simsek gibi çakarak gitmem gerek.
• Hilm sahibi Kelîm isem, o agaca dogru gideyim. Eger o büyükler büyügünün Halil´i isem, o kıvılcımlı atese gideyim.
"Kasas Suresi 28/30. ve Enbiya Suresi 21/69. ayetlere isaret var."
855. Allahım! Namazda gönlümü tam manasıyla sana veremezsem,
ben bu namazı namaz saymam!
Mefa´ilün, Fe´ilatün, Mefa´ilün, Fe´ilün
(Yazma bir dergiden alınmıstır.)
• Allah´ım! Namazda gönlümü tam manasıyla. sana veremezsem, ben bu namazı namaz saymam!
• Ben, yüzümü Sen´in askından ötürü kıbleye çevirdim! Yoksa, bana Sen´siz usanç veren namazı ve kıbleyi ben ne
yapayım?
• Ben, bu riyalı namazdan öyle utanıyorum ki, utancımdan gönlüme inemiyorum, Sen´i bulamıyorum!
• Aslında, gerçekten namaz kılanın melek sıfatlı, melek huylu olması gerekir. Halbuki ben, hala nefse uymus yırtıcı
canavar huyundayım.
"Hz. Mevlana, büyük bir velî, büyük bir Hakk asıgı oldugu halde bize ders vermek için tevazudan ötürü böyle söylüyor.
• Bir kimse, üzerindeki elbisesini bir köpege degdirirse, orasını temizlemedikçe namaz kılamaz! Ben ise, nefis köpegini
koltugumda tasıyıp duruyorum; benim namazımı kim kabul eder?
• Benim namaz kılmaktan maksadım odur ki; namazda Sen´i gönlümde öyle bulayım, Sen´inle öyle beraber olayım ki,
ayrılık derdinden artık hiç bahsetmeyeyim!
• Yoksa, bu nasıl namaz olur ki? Sen´inle oturayım da, yüzüm mihrapta, gönlüm çarsıda pazarda olsun!
856. Kendi Leylam´dan, bende bulunan Leylanın askından Mecnun oldum!
Mef´ulü, Fa´lün, Mef´ulü, Fa´lün
(c.V,2121)
• Kendi Leylamdan, bende bulunan Leyla´nın askından Mecnun oldum; yüzlerce Mecnun´dan daha deli, divane bir hale
geldim!
• Ey beni hoslukla, rahatlıkla terbiye eden, yetistiren; ey bana mükerrem, üstün bir varlık oldugum müjdesini veren
Allah´ım!
• Askınla beni öldürürsen, ey benim katilim; benim diyetim Sen´sin!
• Ask yüzünden kendini mest edersen, kendinden kurtulursun, varlıgına varlıklar katarsın. Hatırımız için olsun gel;
asıkların halkasına gir! 0 zaman bir baska sekilde oyunlar oynar, bir baska türlü el çırparsın!
• Sen, güzellikten de öte, yüz çesit daha güzelsin, daha hossun! Sen´i böyle gördüm de; "Ne olur, dudagını uzat!"
dedim. Ama o bana; "Onu sen tadamazsın!" dedi.
• Mezarıma gelirsen, bir bak da gör; benim gözlerime toprak dolmamıstır; mezarımda bile gözlerim askla doludur!
• Mana bagında, mana bahçesinde meyvenin, yemisin sekli yoktur; mana hazinesinde altının da sekli görünmez!
• Geceleri beden uykuya dalmısken, mezesiz, hikayesiz öyle içki alemleri olur ki, onun nasıl zevkli oldugunu bana
sorma; o, baska bir seydir!
"Tahran Üniversitesi profesörlerinden Firuzanfer nıerhumun bastırdıgı en güvenilir Dîvan-ı Kebîr olan ve bendenizin
seçmelerinin kaynagını teskil eden Dîvan´da 2121 numaraya kaydedilen bu gazelin tamamı 24 beyittir. Rlk iki beyti
Rumca´dır. Diger beyitlerinin bir kısmı Farsça, bir kısmı Arapça´dır. Kafiyeleri degisiktir. Ben, sadece dokuz beyit aldım.
Firuzanfer nüshasında besinci cildin (n) harfli kafıyeli gazelleri arasına konmustur. Bu siir. Abdülbaki Gölpmarlı merhumun
Dîvan-ı

Sems
Sun 28 February 2010, 12:20 am GMT +0200
Okurken mest eden satırlar bunlar maşuğu meşk eden.