armi
Wed 27 January 2010, 04:52 pm GMT +0200
Divan-ı Kebir´den Seçmeler - I
Bu güldestesini,çocuk yasta bana farsca ve arapca ögreten
Mevlana´dan Sa´diden, Hafızdan beyitler ezberleten merhum ve magfur babam Yıldızeli müftüsü Mehmet Tevfik Balcı´nın aziz ruhuna ithaf ediyorum.
ÖNSÖZ
Hazreti Mevlana´nın Asıklar Dîvanı diye adlandırdıgı bu mübarek kitabı doksan bir yasında oldugum halde bastan sonuna kadar gözden geçirerek Hak asıkları için hazırlamak gücünü ve askını bana veren Cenab-ı Hakka hamd ü senalar. Aziz Peygamber Efendimize salatü selamlar, ve Hz. Mevlana´nın bu aciz kula olan himmetinin eksilmemesini niyaz ederim. "Büyük Dîvan" anlamına gelen Divan-ı Kebîr Hz. Mevlana´nın heyecanla, gönül coskunluguyla söyledigi
ilahî ask siirlerini toplayan kitabın adıdır.
Beyit sayısı altı ciltlik Mesnevî beyitlerinin toplamının iki mislidir. Çünkü altı ciltlik Mesnevî beyitlerinin toplamı yirmibes bin otuz birdir. Halbuki Dîvan-ı Kebîr´in rubaî beyitlerini de dahil edersek, beyit sayısı elli bine yaklasmaktadır.
Bu mübarek dîvanı Tahran Üniversitesi profesörlerinden Firüzanfer merhum büyük ebadda yedi cilt halinde bastırmıstır.
Bendeniz pek güvenilir olan bu dîvanı esas tutarak, aldıgım her gazelin altına Farsça bilenlerin dogru okumaları için her gazelin veznini yazdıgım gibi, gazelin hangi ciltten alındıgını ve numarasını da kaydettim.
Not:"Biz bu eseri internete attıgımızda bu farsca beyitleri koyma imkanımız olmadı sayet görmek isteyen olursa eser Ötüken yayınlarında 4 çilt olarak "hazırlıyan Sefik Can" basılmıstır. Buradan bakabilirler .
Bilindigi gibi dîvan îslamî edebiyat´ta sairlerin yazdıkları kendi siirlerini alfabe sırasıyla bir araya getirdikleri kitabın adıdır. Dîvanlar sairlerin adlarıyla birlikte söylenirdi, mesela Dîvan-ı Bakî, Dîvan-ı Fuzulî, Dîvan-ı Hafız diye adlandınlır ve her gazelin son beytinde muhakkak sairin adı geçerdi. Bu gelenege uyularak, neden Mevlana´nın siirlerini toplayan dîvana
"Dîvan-ı Mevlana", yahut "Dîvan-ı Celaleddin" denmemistir de Dîvan-ı Kebîr, Dîvan-ı Sems-i Tebrizî denmistir. Elli bine yakın beyti ihtiva eden çok büyük ebadda bir kitap oldugu için Divan-ı Kebîr denmekle beraber asıl onun dîvanına Dîvan-ı Sems-i Tebrîzî denmistir.
Mevlana gazellerinin sonlarında, kendi adı yerine hep Sems-i Tebrîzî adını kullanmıstır. Nadir olarak bazı gazellerinde, Selahaddîn-i Zerkubî adını anmıs bazan da "Hamus" lakabını kullanmıstır.
Bu hal Yunan filozoflarından Eflatun´un durumuna benzer, Sokrates´in hiç eseri olmadıgı halde, talebesi Eflatun bütün eserlerinde, hep Sokrates´i konusturmustur. Kendini Sokrates´in ismi altında gizlemistir. Mevlana da gönül verdigi Tebrizli Sems´i öne almıs, kendini onun adı altında gizlemistir.
Bazıları bu hali anlamazlar da, Divan-ı Sems-i Tebrîzî kitabında bulunan siirleri Sems´in yazdıgını zannederler. Hz. Sems´in siiri yoktur, onun sadece Makalat adlı bir kitabı vardır.
Zaten Mevlana Sems´le bulusmamıs olsaydı, o coskun, heyecanlı siirleri ihtiva eden Divan-ı Kebîr de meydana gelmezdi. Nitekim Hz. Mevlana "Tebrizli Sems bana 9skender gibi, taç, taht, saltanat, verdi de ben mana ordusunun baskumandanı oldum." demistir. Dîvan-ı Kebîr, III/1590)
Mevlana ile Sems´in birbirlerine karsı duydukları ilahî sevgiden burada uzun uzun bahs edecek degilim, bu konuda fazla bilgi almak isteyenler Ötüken Nesriyat´ın yayınladıgı Mevlana kitabına bakabilirler.
Ben burada su kadarını söyleyebilirim ki, Sems Mevlana´da kendini gördü. Mevlana da Sems´de kendini gördü, onlar birbirlerine ayna oldular. Birbirlerinin hakikatını gördüler ve birbirlerine asık oldular. Yanlıs anlasılmasın, ne Sems Hak´tır, ne de Mevlana; her ikisi de birer kuldur, ancak arif bir sairin dedigi gibi, "Allah adamları hasa Hak degillerdir ama Hak´tan da ayrı degillerdir." Onun için Mevlana kendi siirlerinde hep Sems´i yad etmistir. Bu yüzdendir ki kitabının
adına "Sems Dîvanı" denmistir.
Mevlana, Sems mahlasını kullanmıstır amma, aslında Sems yoktur, Hak vardır. Çünkü Sems-i Tebrîzî bir bahanedir,asıl Allah sevgisi vardır. Yahya Kemal merhumun bir siirinde aba var, post var, meydanda er yok, Horasan erlerinden bir haber yok, der. Diyar-ı Rum´a gelmis evliyadan;
evet İslam diyarlarının en mamur bölgeleri, Semerkand´lardan, Buhara´lardan, Horasan´dan velîler gelmez olmus;gelmez olmus amma îslam ülkeleri yine bos degil. Baba Kemal Hocendî ne güzel söylemis, "Hak asıkları, erenler gittiler,
ask sehri bos kaldı diye düsünme, dünya Sems-i Tebrîzîlerle doludur amma, Mevlana gibi bir kisi nerede ki hakikatı görsün."
DÎVAN-I KEBÎR TERCÜMELERÎ
Dîvan-ı Kebîr´in tamamı Abdulbaki Gölpınarlı merhum tarafından yedi cilt halinde Türkçeye tercüme edilmis ve Kültür Bakanlıgı´nca yayınlanmıstır. Ayrıca Dîvan-ı Kebîr´den dilimize seçmeler de yapılmıstır.
Midhat Baharî merhumun 1927 senesinde eski harflerle çıkmıs bir Destegül´ü oldugu gibi, yine Midhat Baharî hazretleri, 9ran edîblerinden Hidayet Han´ın Dîvan-ı Sems´ül-Hakayık adlı kitabını üç cilt halinde dilimize tercüme etmistir.
Bu tercüme Kültür Bakanlıgı tarafından yayınlanmıstır,. Ne yazık ki bu üç ciltlik tercümede, Mevlana´ya ait olmayan bir çok siirler vardır. Bu siirler bir takım Siî ve îsmailiye mezhebinde olan sairlerin siirleridir. Ne yazık ki bu siirlerin bir ayıklama yapılmadan dilimize çevrilmesi yurdumuzda, Mevlana´nın yanlıs tanınmasına sebep olmaktadır. Ayrıca
Abdülbaki Gölpınarlı´nın Dîvan-ı Kebîr´den seçtigi, nesir halinde tercüme ettigi ve Güldeste adını verdigi siir kitabı, 1955 yılında Remzi kitabevi tarafından yayınlandı.
Ayrıca Erzurumlu 9brahim Hakkı Hazretleri de, Dîvan-ı Kebîr´den kırk, elli kadar siiri dilimize manzum olarak çevirmis, bunların bir kısmı, Marifetndme´de, bir kısmı dadivanında bulunmaktadır. Bu siirler, Sefik Can tarafından derlenmis, bugünün Türkçesine çevrilerek Divaan-ı Kebîr´deki siirlerle beraber, bir kitap haline getirilmistir, fakat bu
kitap henüz yayınlanmamıstır.
Abdülkadir Gölpınarlı merhumun seçtigi, manzum olarak dilimize çevirdigi siirler de 1980 senesinde Gözlem yayınevince yayınlandı, bu kitabın adı Bugünün Diliyle Mevlana´dır.
Dîvan-ı Kebîr´den yabancı dillere de tercümeler yapılmıstır. Prof. Dr. Annemaria Schimmel tarafından Almanca´ya manzum olarak elli altı gazel tercüme ve nesr edilmistir.
Reynold A. Nicholson´un Dîvan-ı Sems-i Tebrizi´den seçme siirlerini de unutmamalıyız.
Dîvan-ı Kebîr´den, Rusça ve Japonca´ya kadar bir çok dünya dillerine seçme ve tercüme yapılmıstır.
Mevlana Dîvan-ı Kebir´deki siirlerini islamî edebiyattaki nazım sekillerinden olan gazel seklinde söylemistir. Bilindigi gibi gazel, konu olarak lirik ask siirlerini ele alır. Gazellerde sekil itibarıyla birinci beyitteki mısralar kendi aralarında kafiyeli olup, gazelin diger beyitlerinin ikinci mısraları, birinci beyitle aynı kafiyededir ve her gazelin bütün beyitleri aynı
vezinle yazılır ve her beyit konu itibarıyla küçük bir siir parçasıdır. Nasıl rubaîler dört mısrada aynı konuyu islerlerse, her gazelin her beyiti ayrı ayrı konuları tasıyabilir.
Bu beyitler sadece vezin ve kafiye bakımından bir araya gelmislerdir. Eger bütün beyitler aynı konuyu islerlerse o gazele "yek avaz" adı verilir ve çok makbul sayılır. Mevlana bu gelenege uyarak gazellerinin bazılarında her beyitte ayn bir konuyu islemistir, ama Mevlana çogu zaman mesela on bes beyitlik bir gazelinde bile aynı konuyu terennüm etmistir.
Bu yüzden biz Mevlana´nın gazellerini okurken, her beyiti ayrıca bir konuyu isleyen küçük bir siir parçası sayabiliriz.
Gazeller tercüme edilirken, beyitlerden en fazla dikkat çekeni o gazele baslık olarak alınmistır. Metinlerde bu baslık yoktur. Bu sebeple biz herhangi bir gazeli okurken aynı gazelde çesitli konulara deginilmesine sasmamalıyız.
Her beyiti ayrıca dikkatle okumak, manalarının derinligine varmak ve düsünmekle onun zevkine varılır.
Hak sairlerinin çogu zaman yazdıkları siirlerde mey (sarap) ve sevgiliden bahs etmekte olduklarını herkes bilir.
Bunlara akıl erdiremeyen bazı kisilerin yanlıs fikirlere sapmamaları için, bu mecazî deyimlerin açıklanması gerekmektedir.
Hz. Mevlana da büyük bir Hak asıgı oldugu için siirlerinde kendisinden ewel gelen Hak asıkları gibi bu konulara çogu zaman deginmistir. Nitekim büyük Hak asıklanndan, Esad Erbilî hazretleri de dîvanının önsözünde bu konuya temas etmislerdir. (Dîvan-ı Esad, Erkam yayınları, s. 7)
Ariflere göre mey (sarap) gam ve kederden eser bırakmayan Allah sevgisidir. Buna Mansur sarabı, ask sarabı, Hak sarabı da denir. Bu manevî sarap insanı kendinden alır baska alemlere götürür. Meyhane tabirine gelince, Hak asıklarına mahsus ibadet yerleridir. Nitekim Seyhülislam Yahya Efendi su beytinde bu konuya deginmistir: "Mescidde riya pîseler etsün ko riyayı / Meyhaneye gel ne riya var ne müraî" Yani gösteris için camide namaz kılanları bırak, onlar gösteris için namaz kılsınlar; sen hakikat meyhanesine gel, orada ne riya var ne de riyakar. Pîr-i mugan ise, mürsid´i göstermektedir.
iranlı Hafız bir beytinde söyle der: Eger pîr-i mugan (mürsid) sana seccadeni sarap küpüne daldır derse, tereddüt etmeden seccadeni sarap küpüne daldır;
Çünkü onun bir bildigi vardır. 0 bir hakikat yolcusudur, sakî ise Hak yoluna düsenlere yol gösteren halifeleri temsil etmektedir. Bu siirleri insanlar kendi kabiliyetine ve sezisine göre anlar, bazıları da anlayamaz, yanlıs yorumlar.
Eski devirlerde yahüt günümüzde bu konuları geregi gibi anlayamayan kisiler bulunmaktadır.
Bunun gibi bazı velîleri bile yanlıs anlamıslardır. Büyük Hak sairlerinden Niyazî-i Mısrî hazretleri, su kıt´ada bu hakikatı ne güzel anlatmıslardır.
Cemali zahir olsa tez celali yakalar anı Görürsün birgül açılsa yanında har olur peyda Bu sırdandır ki bir kamil zuhür etse bu alemde Kimi ikrar eder anı, kimi inkar olur peyda yani Hakk´ın cemali ortaya çıksa, celali hemen onu yakalar.
Görmez misin herhangi bir yerde gül açılsa, hemen onun yanında bir diken meydana gelir.
Bu sebepledir ki bu alemde bir insan-ı kamil zuhür etse, kimi onu kabul eder, kimi de red eder. Nasıl ki Muhiddin-i Arabî hazretlerini sevenler ona Seyh-i Ekber (en büyük Seyh) adını vermislerdir. Sevmeyenler, onu inkar edenler de Seyh-i Ekfer (Kafirlerin seyhi) demislerdir. Hz. Mevlana ise bir siirinde, "Ben sunu bunu bilmem, ben ilahî ask kaderiyle
mest olmusum." der.
Gerçekten de bu kainatı yaratan, akıl almaz güçte olan o büyük varlıga hayran olup kalmak varken, ben suna inanıyorum, sen suna inanıyorsun diye birbirimizle niçin çekisiyoruz?
Nitekim, Neyzen Tevfik de Cenab-ı Hakk´a hitaben:
"Degil binlerce, yüzbinlerce, milyonlarca insanlar, senin hep gölgeni sevmis, özünden bîhaber gitmis." demistir.
îngiliz fizik alimlerinden Sir Jones Jeano, Prof. Salih Murat´ın tercüme ettigi, Etrafımızdaki Kainat adlı eserin ikinci sayfasında söyle demektedir:
"Bizim dünyamız diger yıldızlara nazaran en küçük bir yıldızdır. Kainat pek büyüktür. Çünkü ısıgı bize elli milyon senede gelen yıldız var. Bunların her biri, bos bir okyanusta giden bir gemi gibi yolculuk yaparlar. Bizler kumlar sayısınca çok olan bu yıldızlar arasında, bir kum tanesinin mikroskopik parçası üzerinde oturarak etrafımızı, uzay ve
zamanla çevrilen kainatın maksat ve mahiyetini kesfe çalısıyoruz."
Bizim bu kainatı yaratan, büyük yaratıcının yaratma gücü karsısında sunu bunu düsünecegimiz yerde, bu kainatı yaratan büyük yaratıcının yaratma gücü, essizligi karsısında hayran olmaktan ve sasırıp kalmaktan baska çaremiz yoktur. 0 ne büyük yaratıcıdır, 0 ne kudretlidir. 0 ne güzeldir. Su söyleymis, bu böyleymis diyecegimiz ve birbirimizle çekisecegimiz yerde, ask içinde yalnız onun hayranı olalım.
HZ.MEVLANA´NIN ŞİİRLERÎNDEKÎ COSKUNLUK
Bir Dîvan-ı Kebîr beytinde, Hz. Mevlana söyle söyler. "Ben sözü askla söylüyorum. Çünkü dersi asktan alıyorum.
Ben canımı onun önüne koyuyorum, ona armagan ediyorum, çünkü o pek azını kabul eder, her seyi kabul etmez."Hallac-ı Mansur ve Bayezid-i Bistamî gibi bazı velîler ilahî ask ile costukları zamanlar, bazen öyle sözler söylerler ki, bu sözler sekil üzerinde kalan ve dinin hakikatına erisemeyen, dini taklidden tahkike götüremeyen bazı kisiler tarafından seriata aykırı görülmüstür. Ve bu yüzden "Ben Hakk´ım" diyen Hallac-ı Mansur asıldıgı gibi, kendinde Hakk´ı
bulan Seyyid Nesîmî´nin de derisi yüzülmüstür.
Bu sözlerin derinliklerine inemeyenler, ifade etdikleri manayı anlamayanlar bu gibi sözleri begenmezler. Nitekim Mevlana bir siirinde "Biz sevgili ile beraber oturmusuz da sevgili nerede deyip durmaktayız." (Dîvan-ı Kebîr, I/ 442)
sözünü seriata aykırı bulurlar da, Kur´an´da "Siz nerede olursanız olunuz biz sizinle beraberiz." (Süre: 57 / ayet: 4) "Biz size sah damarınızdan daha yakınız." (Süre: 50 / ayet:16) ayetlerinin sırrına akıl erdirmek istemezler. Bu bir sezis ve anlayıs meselesidir.
Nitekim Hz. Mevlana bir siirinde "Ene´1-Hak dedigi ve gerçege isaret ettigi için halk anlamadı da Hallac´ı dar agacına çekti. Hallac sag olsaydı sırlarımın azametinden ötürü o beni dar agacına çekerdi." demistir (Dîvan-ı Kebîr, III/1459).
Mevlana bazen siirlerindeki coskunlugun farkına varır da, sözünden tövbe etmek ister, söyle der: "Her gazelin arkasından gönlüm söze, lafa tövbe ediyor; bir daha böyle sözler söylerniyecegim diyor amma, Allah´ın dilegi gönlümün yolunu kesiyor, gönlün tövbesini bozuyor." (Dî-van-ı Kebîr, IV/1822)
Hz. Mevlana bir baska beytinde de söyle buyuruyor:
"Beni yokluktan var eden, beni yaratan her an beni söyletmededir. Sonunda beni söyleten kerem buyurdu, bütün söyledigim sözler 0 oldu." (Divan-ı Kebîr, IV/ 1809) Bir baska beytinde de "Bazen ona av derim, bazen bahar derim,bazen ona sarap adını takarım, bazen de mahmurlugum derim." (Dîvan-ı Kebîr, IV/ 1837)
Hz. 9kbal de bir siirinde "Bir müslüman asık degilse kafirdir." demistir. Hz. Mevlana da "Ben askı olmayan kisinin insanlıgını inkar ederim." (Dîvan-ı Kebîr, 111/1610) buyur-mustur.
Bu siirleri diger sairlerin siirleri ile mukayese etmeyiniz;bu siirler ask ile, kendinden geçmis bir velînin gönlünden gelen sesleridir.
Bu sesler bazen insanı sasırtır, bazen hiç bir siirde duyulmayan manevî zevkler verir.
Sayın okuyucularım, okudugunuz herhangi bir siirin zevkine varmadınızsa onu geçin, baska bir siiri okuyun. Bazen bir siirde bir iki beyit pek hosunuza gider. 0 gazelin numarasını yazın, baska zaman tekrar okuyunuz. Hatta hosunuza giden beyitleri dostlarınıza da okuyun. 0 siirin beraber zevkine varın, müsterek duygu sizi o siirin derinliklerine indirecek, o zaman satırlar arasında Hz. Mevlana´nın mübarek kalbinin heyecanla, ilahî askla çarptıgını duyacaksınız.
Sayın okuyucularım, Dîvan-ı Kebîr´den siirler seçerken, sadece kendi begendiklerimle kalmadım, Nicolson´un seçtiklerine, sayın Schimmel´in seçip Almancaya tercüme ettiklerine, Abdülbaki Gölpınarlı merhumun ve Mithat Baharî hazretlerinin Güldeste´lerine de baktım. En çok begenilen siirleri isaretledim.
Dört cilde böldügümüz bu güldestede, her cildin sonunda o cilde aldıgımız siirlerin Firüzanfer yayınındaki ilk mısraları ile cilt ve sayfa numaralarını ayrıca bir cetvel halinde belirttik ki, arastırıcılar için kolaylık olsun! Bu siirleri hissetmek, duymak saadetine ererseniz, bu siirleri seçerek tercüme eden Sefik Can´ı, bu aciz kulu, hayırla yadetmenizi,
hatalarını hos görmenizi ve ruhuna Fatiha okumak lütfunda bulunmanızı niyaz ederim.
Ey tanıdıgım ve tanımadıgım sevgili okuyucularım! Ey hikmet ve hakikati seven dostlar! Ey Hakk asıkları! Sizi büyük veli Hz. Mevlana´nın Divan-ı Kebîr´inden yaptıgımız seçmelerle basbasa bırakıyor, ben artık aradan çekiliyorum.
Cümlenizi hürmetle, sevgiyle selamlar, size saglıklar, esenlikler manevî ve rühanî zevkler, neseler temennî ederim.
5. 11. 1999
Em. Ögretmen Albay Sefik Can
Hasta yatagımda söyledigim bu önsözü yazan, bazı arastırmalarımda bana yardımcı olan, Mevlana asıkı Nur Artıran
Hanımefendi´ye tesekkürlerimi arz ederim.
Not: Bizde bu eserleri internete kazandırmada bize izin veren Eseri hazırlıyan sayın Sefik Can beyefendiye,ona yardım eden kardeslerimize ve bize yardım eden kardeslerimizede tesekkür ederim.Bu görevde bizi kullanan Cenab-ı Hakk´ka na mütanahi sükürler ederiz.
Divanı Kebirin mukaddemesi:
Bize dogru yolu bulduran, bizi bu nimetle re kavusturan Allah´a hamd olsun. Eger Cenab-ı Hakk, bize dogru yolu göstermeseydi, biz, bu yolu bulamazdık. Allah´ın rahmeti, peygamberi ve peygamberlerin en büyügü, efendisi Muhammed(s.a.v.)´e ve onun kerem sahibi olan ve keremlere mazhar bulunan soyuna, sopuna olsun. Bundan sonra sunu iyi biliniz ki, bu Dîvan-ı Kebîr´de bulunan sözler rühanî sırlardır. Hakk´a gönül verenler için Nüh´un gemisidir. Kutsal
nefeslerdir. Ruha hos gelen esintilerdir. Rabbanî ilhamlardır. Seher vaktindeki feyzlerin gönül gözünü açan kesfleridir.
Noksanlardan münezzeh olan Allah´tan gelen varidattır. Esi bulunmaz isaretlerdir. Sasılacak ibarelerdir. Bahr-ı ehadiyetin nürlandır. Gayb denizinin iri incileridir. Bu Dîvan Asıklar Dîva-nı´dır. Manevî zevklerin kaynaklarıdır.
Gönüllerin ısıgıdır. Asıklara, ariflere makbul olan gerçek sözlerdir. Huzur ehlinin anahtandır. Gayb alemindeki hür kisilerin makamlandır. Kalb sahiplerinin kalplerinin kalbidir. Gönül bahçelerinin çiçegidir. Bu Dîvan´daki sözler, has kulların meclislerine feyizler ve manevî zevkler getiren akar sulardır. Velîleri anan ve andıran haberlerdir. Olgunlasmıs
kisilere sa´adet kimyasıdır. Yakîne erismis kardeslerin hutbesidir. Allah´ı seven, kötülüklerden sakınan erlerin boyunlarına gerdanlıktır. Bu sözler, münafıklara Hakk´ın Zülfikar´ıdır. Büyük ve hayırlı kisilerin rühlarına iksirdir. Hakk yolunda sefere çıkanlara bir yolculuk armaganıdır. Ceberut kuslannın dilidir. Meleküt alemindeki meleklerin tesbîhleridir.
(Divan-ı Kebîr, c. I, sahife 2)
.
I. GAZELLER
1. Hakk´tan sayılamayacak kadar lütuflar, ihsanlar;
senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar, kusurlar.
Müstefilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müstefilün
(c. I, 3)
•.Ey gönül, isledigin suçlara, kusurlara karsılık, Hakk´tan özür dilemek için neler düsünüyorsun? O´ndan sayılamayacak kadar lutuflar, iyilikler, ihsanlar, vefalar gelmede, senden de bunca hatalar, kusurlar, cefalar görünmede...
• O´nun tarafından, bunca keremler, senden ise, manasız aykın isler; O´ndan pek çok nimetler, senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar suçlar, günahlar...
• Senden bunca haset, bunca kötü düsünce, bunca dedikodu. O´ndan ise bunca ihsan, bunca lütuf, bunca iyilikler.
• Yaptıgın kötülüklerden, isledigin günahlardan pisman olup da, candan Allah dedigin zaman, seni belalardan kurtarmak için senin imdadına yetisen, sana o duyguyu veren, kendini hissettiren O´dur.
• iŞledigin günah yüzünden korkuyorsun, kurtulmaya çareler arıyorsun. Bir daha islememeye karar veriyorsun, iste o anda bu duygularla için karıstıgı, kendinden utandıgın, kendini ayıpladıgın, vicdanın sızladıgı zamandüsünmüyor musun? Bu duyguları sana veren, bu pismanlıga seni düsüren, senin içindedir. Sana çok yakındır. O´nu sen ne diye
kendinde, kendi içinde göremiyor, hissedemiyorsun?
• 0, seni bazen yaratılısına, kötü tabiatına bırakır, seni gümüs, altın, kadın sevdasına düsürür. Bazen de canına Hz. Mustafa´yı hayal etmenin nürunu verir de içini aydınlatır.
• Seni bazen bu tarafa çeker, iyi adamlara katar, bazen de o tarafa çeker, seni kötülere ulastırır. Kurtulus gemisini korkunç dalgalarla hırpalar, onu kırar, parçalar.
• Ey zavallı insan, bu düsüslerden, bu hallerden sakın ye´se kapılma; gizli gizli o kadar çok dua et, geceleri, o kadar çok agla, inle ki; sonunda yedi kat gökten kulagına kurtulus sesleri gelsin.
2. Keske uyuyabilseydim de, rüyada yüzünü gösterseydin.
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefilün, Müstef´ilün
(c. I, 3)
• Sevgilim, belki vefa ve merhametin cosar da, kapıyı açarsın; "Orada, ne bekliyorsun kalk, içeri gir!" diye seslenirsin ümidiyle ben senin kapında oturmus bekliyorum.
• Ey pek güzel olan yüzünde her zaman yüzlerce lütuf, yüzlerce merhamet nuru parlayan sevgili! Canım, kapında senden gelen misk kokularına, anber kokularına gark olmustur.
• Biz mest olmusuz; basımız dönmede, baskalarının yaptıkları islerle bizim ilgimiz yok. Dünya alt üst olsa, yakılsa, yıkılsa umurumuzda degil. Yeter ki senin askını kaybetmeyelim. Yeter ki senin askın ebedî olsun!
• 9çimizde senin askın el çırpmada, yüzlerce baska alemler yaratmada, göklerden de dısarda, ötelerde yepyeni yüzlerce asırlar meydana gelmede.
• Bugün biz senin misafiriniz. Güler yüzünüzün mesti oldugumuz için seni bırakıp baska yere gidemiyoruz. Sen öyle essiz bir güzelsin ki, Allah´a yemin ederim ki yüzünün güzelligini düsününce, hayal edince, su gönlüm beni bırakıp gidiyor.
• Kurtulmam için, gönlü uyanık bir can bulursam, onun etegine yapısacagım, himmet isteyecegim. Kekse uyuyabilseydim de rüyada yüzünü gösterseydin.
• Bütün canlar, can denizinden geldikleri, can denizini tanıdıkları, bildikleri için oraya dogru sel gibi akıp gidiyorlar da, baska tanıdıklardan, baska sevgililerden yüz çevirmislerdir.
• Can denizine dogru kosan seller de çesit çesit. Bir sel var yüksek daglardan kaynagını alarak, hayran hayran basını taslara çarparak, köpürerek, aglayarak, heyecanla feryat ederek, aslı olan can denizine dogru kosuyor, kosuyor.
Bir sel de var ki yolunu kaybetmis, birincisi; "Allah´a hamd olsun!" demede, ikin-cisi; "La havle" okumada.
• Ey günes gibi dogup, müflislere, yoksul kisilere sevgi sarabı sunan lütfeden. Bir ihsanda bulun, o saraptan bize de sun! Biz de yoksuluz, biz de sasırdık, yolumuzu kaybettik.
• Nasıl olmussa gül, ansızın seni görmüs, çasırıp kalmıs da elbisesini yitirmis.Çeng senin çenginin sesini duymus,feryada baslamıs, utanıp basını önüne egmis.
Nıyazi-i Mısrî hazretlerinin su siiri bu hakîkati belirtiyor:
"Huda davet eder elhamdülillah
Bu can dosta gider elhamdülillah
Hakîkat sehrine çün rıhlet oldu
Gönül durmaz iver elhamdülillah."
" La havle vela kuvvete illa billah"; Allah´tan baska kimsede güç, kuvvet yoktur, anlamın;ı gelen bır hadîsten alınan
"La havle". Mü´minler, sasırdıkları, darda kaldıklan zaman "La havle" derler.
• Zühre yıldızının burcunda en tali´li olan kimdir? Ney´dir. Çünkü ney, dudagını senin dudagına koymus, senden name ögreniyor.
• Çeng, sensiz kalınca fenalasıyor, hasta, kötü bir varlık oluyor. Ney de sen olmayınca hüzünlerle doluyor, inlemeye, aglamaya baslıyor. Çengi kucagına al, onu iyilestir! Ney´i de öp, oksa. Def de sana yalvarıyor. "Ne olur?" diyor, "Beni eline al! Yüzüme vur, vur, vur da senin vuruslarınla yüzüm degerlensin, ahenk yolunda meclise parlaklık gelsin."
• Bu parça parça olah canı al, onun her parçasına ask sarabı içir, onu güzelce sarhos et de dün gece elden kaçan fırsat simdi yeniden gelsin!
• Ey yüce padisah; dogrusu bizim için bundan sonra ayık olmak ayıptır, yazıktır! Allah´ın sana yemin ederim ki,
artık bundan sonra ben ayık olarak senin büyüklügünü, gücünü, kuvvetini anlatamam, senden bahsedemem, ancak senin ask sarabınla mest ohınca dilim çözülür.
3. Gülün geçirdigi safhalar, basından geçen maceralar.
Miistef´ilün, Müstef´ilün, Miistef´ilün, Müstef´iliin
(c.I, 13)
• Ey bir yerde duramayan, dinlenme nedir bilmeyen rüzgarımız! Güle bizden haber götür de de; "Gül bahçesinden kaçıp sekerle dost olan gül, nasıl oldu da yurdundan, anandan, babandan, kardeslerinden arkadaslarından ve sana gönül veren, senin için feryat edip duran bülbülden ayrıldın geldin, sekere karıstın, ´gülbeseker´ tatlısı oldun?"
• Ey gül´. Neden sekere karıstın? Aslında sen, kendin sekersin, seker gibi tatlısın, hossun. Seker oldugun için, herkesten çok sen, sekere layıksın ama, neden gül bahçesine karsı vefasızlıkta bulundun? Seker de, gül de hos, fakat vefalı olmak her ikisinden de hos, her ikisinden de tatlı.
• Ey gül, madem ki bahçeden ayrıldın gittin, sana bir iki sözüm var: 0 güzel yanagını sekerin yanagına koy da sekerden tat al, seker gibi ol, sekere de bahçeden alıp götürdügün hos kokunu ver! 0 da gül gibi olsun. Ayrılıgı göze aldın ama, bu ayrılıkta kazancın da var: Sen sekerin içine girdigin için gül olarak oradan oraya götürülmekten, yolculugun cefasından, solup pörsümekten, yerlere atılmaktan, çignenmekten kurtuldun.
• Simdi ´gülbeseker´ tatlısı oldun ya, seni yiyenlere gönül gıdasısın, göz nurusun. Bu yüzden artık gülden gönlünü çek; o nerede, bu nerede?
• Sen bahçede dikenle beraber oturuyorsun. Akıl gibi cana yakın idin, insana karıstın. Sekerle beraber iken simdi insanla beraber oldun. Nur oldun. Haydi simdi de su günahlarla kirlenmis yeryüzünden gökyüzüne yüksel menzil menzil, konak konak ta onunla manen bulusma yerine kadar yürü!... *
• Ey gül! Sen simdi dünyaya yukarıdan bakıyorsun da, dünyadaki acaip halleri gördügün için dünyaya gülüyorsun.
0 yüzden elbiselerini yırtıyorsun. Ey kızıl kaftanlı, güçlü, kuvvetli yigit er, ben senin hayranınım!
• Güller "Kim manen Hakk´a ulusmak için merdiven isterse, belanın, ızdırabın bir merdiven oldugunu bilsin de,basına gelenlerden sikayet etmesin! Belalardan korkmasın, canını belalara atsın!" diye naralar atarak, uçusup saçılarak gökyüzünden gül bahçelerine yagmada...
• Kendine gel de, su kaptan, gülsuyu çıkaran ustanın testisinden bir yolunu bulup ter gibi sız, o hapsedilmis kaptan, bir rüh gibi kaç, kurtul.
• Ne de tali´liymissiniz, ne de bahtınız yarmıs! Benziniz gül gibi kıpkırmızı. Biz de sizin gibiydik, rüh olduk,kurtulduk. Haydi siz de rüh olun, bu kirli yeryüzünden kurtulun.
• Gülbesekerden maksadımız, Hakk´ın lütfuyla bizim varlıgımızdır. Varlıgımız sanki demir kırıntısı, Hakk´ın lütfu ise mıknatıs!..
• Akıl da aynadır. Demirden ayna yapan aynacı, onu parlatmak, ayna haline getirmek için ona çok eziyet etmededir de, bu yüzden olacak, ayna bizi istemiyor, bize gelmiyor, hep biz onu elimize alıyor, ona bakıyoruz. 0 bize sunları söylüyor ama, kulaklanmız gaflet pamügu ile tıkalı oldugu için duyamıyoruz: "Ey insanlar, ben sizi sizsiz isterim."
4. Ben çok eskiden sana gönül vermistim, simdi gel de sana canımı vereyim.
Müstef´ilün, Müstefilün, Müstefilün, Müstefilün
(c. I, 16)
• Ey Yusuf, gözleri görmeyen Yakup´a gel. Ey gözlerde gizlenmis olan îsa, sen de su gök kubbenin üstünden hir görün...
• Ayrılıktan ötürü gündüz karardı, gece gibi oldu. Gönlüm yay gibi idi, inceldi ok gibi oldu. Dertli Yakup ihtiyarladı, ey genç Yüsuf artık gel!
• Ey îmran oglu Müsa! Senin Hakk´a yalvarman için, ne Tur-ı Sîna´lar var! îsrail ogulları buzagıya tapıyorlar. Artık Tur-ı Sîna´dan dön!... Bizi kurtarmaya gel!
• Benzim safran gibi sarardı. Boynum büküldü, çene düstü. Beden mezarında sıkıstım kaldım. Ey rühu darlıktan kurtaran, rahata kavusturan! Gel, beni benden, beni bedenden kurtar!
• Hz. Muhammed´i gözleyen gözüm, gamınla sana müstakım diyor. "Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik." ayetinin sırrı, gel de o dagınık saçlar arasından yüzünü göster!" Enbiy Suresi 21/107. ayete isaret var."
• Sen, öyle büyüksün, öyle büyük bir nür kaynagısın ki, su günes senin nuruna karsı sanki aksam kızıllıgı, ey bütün dünya padisahlarını geride bırakan,, azîz varlık, ey Hakk ile gören göz, ey her seyi bilen gönül! Gel! • Dünyada mevcut bütün canlar, sana karsı canlıktan çıkıyorlar, beden oluyorlar. Halbuki sen, cansın, canlar canısın, cansız beden ne ise yarar? Ben çok eskiden, sana gönül vermistim. Gel, ey sevgili gel de simdi sana canımı da vereyim!
• Ey-sevgili, ilacım de sensin, çarem de sensin. Yüz parça olmus gönlünnün nuru da sensin, çaresiz gönlümde, senden baska ne varsa hepsi yok oldu, beni kimsesiz bırakma! Gel!
5. Ömür kervanının kalkmak üzere oldugunu haber veren çanlarının seslerini duymuyor musun?
Müstefilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefilün
(c. 1, 17)
• Gökyüzünden cana; "Haydi geri dön!" diye bir ses geldi. Can da; "Ey beni çagıran yüce varlık, merhaba,geliyorum." diye cevap verdi.
• Ses duydum; "Basüstüne, her an yüzlerce can sana feda olsun. Bir kere daha çagır da; (...... ) makamına kadar uçayım.
(...... )Bu beyitte Insan Süresi, 76/1. ayete isaret var. Bu ayeti tefsir edenler, insanın maddî varlıgının çesitli merhalelerden geçerek nihayet bir damla meni halinde ana rahmine düstügünü ve ınsanın henüz kendisinin atılacak bir seyi olmadıgına ve kemalin yoklukta olduguna etmekte.
• Ey bizim essiz misafirimiz, bizim canımızın sabrını da, kararını´ da aldın. Seni nerede arayayım? Nerde bulayım?Seslenen "0, candan da, rnekandan da dısarıdadır, 0, çok üstün bir yerdedir." dedi.
• Su zindanda bulunanların, ayaklarına baglanmıs olan agır zincirleri çözeyim, gökyüzüne de bir merdiven koyayım, koyayım da can, yücelere çıksın.
• Sen cana, canlar katan bir güzelsin. Sonra yabancı da degilsin, bizim sehrimizdensin. Öyle oldugu halde neden kendini garip sayıyorsun, yabancıymıs gibi davranıyorsun? Bu hal, dostluga yakısır mı?
• Avareligi, bir bir serbet gibi içmissin de kendi evinin yolunu bile unutmussun. Çok kötü huylu olan, Kabil´li büyücü kadın, sana çok büyüler yapmıs, bu yüzden nereden geldigini, nereli oldugunu hatırlıyamıyorsun.
• Birini takip derek gelen, konup göçen kervanlar, hep o tarafa kosup gidiyorlar. Senin basın nasıl oluyor da dönmüyor? Yüregin kabarmıyor? Neden hiç bir korku ve heyecanın yok?
• Kervan basının kervanın kalkmak üzere oldugunu haber veren çanlarının ´seslerini duyuyor musun? 0 tarafta nice yol arkadaslarımız, nice dostlarımız var. Hep bizi bekliyorlar.
"Bu beyit Sirazlı hafız ın su beytini hatırlatıyor:
Sevgiliye giden yolun menzilinde ,kondugu yerlerde nasıl istirahat edeyim,nasıl zevki sefaya dalayım ki,Can;Yürekleri bagladınızmı diye feryat edip durmada."
• Bir çok insanlar, orada bizi bekliyorlar, hepsi de bizim sarhosumuz, hepsi de bize dalıp kendilerinden geçmisler.
"Ey zavallı! Padisahın bekliyor. Haydi padisahın yanına gel." diye kulagımıza bagırıyorlar.
6. Dügünümüz dünyaya kutlu olsun!
Müstef´ilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müstefiliin
(c.I, 31)
• Bizim dügünümüz dünyaya kutlu olsun. Allah, bu dügünü, bu evlenmeyi bize uygun olarak tertipledi. Esler birbirine çok uygun düstü. Bu dügün sebebiyle,
• Mevlamızın lütfuyla kalpler ferahladı. însanlar çift oldu, evlendi. Kederler, gamlar gönüllerden çıkıp gitti.
• Ey sehrimizi süsleyen güzel! Allah´ın adıyla güzel bir gelin olarak gidiyorsun. Sen de bir güzele damat olmadasın.
• Köyümüzden ne de hos gitmedesin. Bize ne de hos salına salına gelmedesin; deremize ne de hos çaglaya çaglaya akmadasın! Ey ırmagımız, ey bizi arayan dost!
• Cihan padisahının, bizim o canlara can katan padisahımızın devletinde oynayın, raks edin, ey arifler, ey süfîler, sema edin!
• Halkın bir kısmı denizler gibi cosmada, dalgalar gibi secdeye kapanmada. Bir kısmı da kıhçlar gibi savasmada,bütün cüz´lerimizin kanmı içmede. Sus, sus ki bu gece o güzel yüzlü, ugurlu sahımızın mutfagı açılmıstır. Ne de sasılacak sey ki, helvamız (helva gibi tatlı olan sevgili) helva pisiriyor.
Bu siiri Hz.Mevlana oglu Sultan Veled´in dügününde söylemistir.
7. Bu hos koku, Yüsuf´un gömleginin kokusudur,
yahut da Mustafa(s.a.v.)´in hırkasının kokusudur.
Müstef´ilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müıtef´ilün
(c.1, 12)
• Ey bahçeleri güldüren, çimenleri gebe bırakan asıkların ilkbaharı, bizim sevgilimizden haberin var mı?
• Ey asıkların feryadına kosan hos kokulu rüzgar. Ey candan da mekandan da temiz olan aziz varlık, sen neredeydin? Nerede kaldın, seni görecegimiz geldi?
• Ey Rum diyannın da, Habes diyarının da fitnesi olan rüzgar, sasırdım kaldım, bu pek hos, bu pek güzel koku, ya Yüsufun gömleginin kokusudur, yahut da Mustafa (s.a.v.)´in hırkasının kokusudur.
• Ey dogruluk ırmagı, sen bizim sevgilimizin arkından akıyorsun, sen getirdıgın hos kokularia gönüllerin Tur-ı Sîna´sı oluyor, canlara can katıyorsun..
• Ey sözü, konusması, bütün davranısları, halleri hos olan sevgili! Ey "ay"ların, yıl´ların kendine kul oldukları güzel,senin "ay"ın da hos, "yıl"ın da hos.
8. Gül de senin lütfunla çorak yerler yesersin, mezarlar bahçe haline gelsin!
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefilün, Müstefilün
(c.I, 29)
• Ey perdenin arkasından ısıgı, nüru görünen sevgili, senin ısıgın, sıcaklıgın bize yaz mevsimi oldu, bizim de yaz mevsimi gibi gönlümüz sıcak, gel bizi al, gül bahçemize kadar, çek götür!
• Gel, gel de senin lütfunla çorak yerler yesersin, mezarlar bahçe haline gelsin. Koruklar tatlılassın, üzüm olsun,ekmegimiz pissin.
• Ey can giinesi, ey gönül günesi, ey güzelligi ile günesi bile utandıran güzel,gel, gel de bizim zavallı halimizi gör,su balçık beden, canı nasıl tutmus bırakmıyor?
• Yüzünün sevdası ile dikenlikler, nice defalar gül bahçesi haline geldi de güzel yaratma gücüne olan imanımızı artırdı.
• Ey ebedî ask! Su gönlümüzde kendini gösterip, canımızı balçık zindanından kurtararak, tek olan, esi olmayan Allah´a yönelttin.
• Ey nurlar saçan sabahımız! Gamlı ve kederli oldugumuz zamanlarda gönlümüzdeki gam dumanlarını dagıt, bize sevk ver, nese lutfet. Tali´imizin karanlık gecesinde; bir gündüz, görülmemis, isitilmemis, sasılacak bir gündüz meydana getir.
• Nerede o gözler ki onu izlesin; nerede hakîkatleri duyacak kulak, burhanlar düsünecek akıl?
• "Cüz´ler külle gidiyor. Reyhan reyhana, gül güle kavusuyor, her sey bizim dikenligimizin hapishanesinden kurtuluyor." diye can diyarından davul sesleri gelmege basladı.
9. Ey söylenmemis, gönülde kalmıs gam, ey uyusmus akıl defolun gidin!
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün
(c.1, 36)
• Hoca gel, hoca gel, hoca bir kere daha gel! Ey hileci ay, gelmem deme, gel!
• Senden ayrı düsmüs asıgın halini gör. Kötülüklerle dolu olan dünyaya bak, ey hapishaneci padisah, mahmur susamısı görmemezlikten gelme!
• El de ayak da sensin, her var olanın varlıgına sebep de yine sensin! Sarhos bülbül de sensin, haydi gül bahçesine gel!
• Kulak da sensin, göz de sensin, her seyin seçilmisi de sensin, sen kuyudan çıkarılarak satılmıs Yüsufsun, kölelerin satıldıgı pazara gel!
• Gözde gizlenmissin görünmezsin, halbuki sen herkese can verirsin, bir kere de güle, oynaya gönülsüz ve sarıksız olarak gel!
• Günün aydınlıgı sensin, gamı yakan yandıran sevinç sensin, gecelerin aydınlıgı, ay ısıgı sensin, ey tatlılıklar, sekerler yagdıran bulut gel!
• Ey yepyeni dünyanın bayragı! Her akıl ve fıkir sana rehin olarak verilmistir, bazen geliyorsun, bazen gelmiyorsun, böyle yapma; bir daha dönmemek üzere tamamıyla gel!
• Ey perisan kabuslarla dolu olan gece git! Bir daha gelme! Ey söylenmemis, gönülde gömülü kalmıs gam, ey uyusmus akıl, defolun gidin, sizi istemiyorum! Ey uyanık baht, ey devlet gel, gel!
• Ey Nuh´un nefesi! Ey ruhun hevesi gel! Ey yaralanmıs merhemi gel! Ey hastanın saglıgı gel!
10. Gölge bazen nürun yanında olur, bazen de onda yok olur.
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün
(c.1,41)
• Ey yüzünün nüru ile cihanı aydınlatan sevgili, dün gece bizim aramızda yoktun. Bu yüzden biz karanlıkta kaldık.
Yüzünün nüru dün gece neredeydi?
• Gönlümüze bak da sasır kal! Çünkü gönül, senin güzel yüzünü siper ederken heyecandan eriyip yok oldugu halde, seni siper etmeye doyamadı. Bırak gönül senin ugrunda erisin yok olsun. Ama ey ay yüzlü güzel! Senin ömrün uzadıkça uzasın!..
• Dün gece, nürlar saçan ay yüzün nereye dogmustu? Otagın nereye kurulmustu? Adamların, ordun nerede konaklamıstı? Sen degil, senin güzelligin nerede elbisesini çıkarır, nerede soyunursa devlet oradadır. Mutluluk oradadır.
• Dün gece nerede bulundunsa bulundun, o hususta bir sey bilmiyorum ama, bugün sunu biliyorum ki; bugün de benden ayrı kalırsan, sabrım, kararım tükenir de; "La havle" mescidi de gönlüm gibi gamlarla yıkılır gider.
• Dün gece seher vaktine kadar inleyerek, feryatlar ederek döndüm, dolastım. Sabah oldu da gözümü bile yummadım.
• Ey aziz varlık! Sen bir nürun gölgesisin. Biz de cümle cihan senin gölgeniz. Nürun gölgeden ayrı düstügünü kim gördü?
• Gölge, bazen nürun yanında olur. Bazen de onda yok olur, gider. Yanıbasında ise, onunla beraberdir. Onunla bir sıradadır. Onda yok olmussa, onunla bulusmustur, ona kavusmustur.
• Onunla bulusup yok olunca, Allah´ın nüru onu alsın, Allah´a çeksin götürsün diye o gölge sasılacak kadar sıkı bir sekilde istek elini nüra atmıstır.
• Gölge iki nürun ayrılıklarını, sonra birbirleriyle bulusmalarını durmadan anlatsam, sen de bana bu hususta daha çok yardımda bulunsan bu konu yine bitmez, tükenmez.
• Nur, sebebi yaratandır. Ne kadar sebep varsa hepsi de onun gölgesidir.Allah, sebepsizligi her seye sebep kılmıstır.
• Sebebi yaratan ile sebep birbirinin aynasıdır. Kim ayna gibi tertertıiz degilse, aynayı ve aynadakini göremez.
I. GAZELLER
1. Hakk´tan sayılamayacak kadar lütuflar, ihsanlar;
senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar, kusurlar.
Müstefilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müstefilün
(c. I, 3)
•.Ey gönül, isledigin suçlara, kusurlara karsılık, Hakk´tan özür dilemek için neler düsünüyorsun? O´ndan sayılamayacak kadar lutuflar, iyilikler, ihsanlar, vefalar gelmede, senden de bunca hatalar, kusurlar, cefalar görünmede...
• O´nun tarafından, bunca keremler, senden ise, manasız aykın isler; O´ndan pek çok nimetler, senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar suçlar, günahlar...
• Senden bunca haset, bunca kötü düsünce, bunca dedikodu. O´ndan ise bunca ihsan, bunca lütuf, bunca iyilikler.
• Yaptıgın kötülüklerden, isledigin günahlardan pisman olup da, candan Allah dedigin zaman, seni belalardan kurtarmak için senin imdadına yetisen, sana o duyguyu veren, kendini hissettiren O´dur.
• İşledigin günah yüzünden korkuyorsun, kurtulmaya çareler arıyorsun. Bir daha islememeye karar veriyorsun, iste o anda bu duygularla için karıstıgı, kendinden utandıgın, kendini ayıpladıgın, vicdanın sızladıgı zamandüsünmüyor musun? Bu duyguları sana veren, bu pismanlıga seni düsüren, senin içindedir. Sana çok yakındır. O´nu sen ne diye
kendinde, kendi içinde göremiyor, hissedemiyorsun?
• 0, seni bazen yaratılısına, kötü tabiatına bırakır, seni gümüs, altın, kadın sevdasına düsürür. Bazen de canına Hz. Mustafa´yı hayal etmenin nürunu verir de içini aydınlatır.
• Seni bazen bu tarafa çeker, iyi adamlara katar, bazen de o tarafa çeker, seni kötülere ulastırır. Kurtulus gemisini korkunç dalgalarla hırpalar, onu kırar, parçalar.
• Ey zavallı insan, bu düsüslerden, bu hallerden sakın ye´se kapılma; gizli gizli o kadar çok dua et, geceleri, o kadar çok agla, inle ki; sonunda yedi kat gökten kulagına kurtulus sesleri gelsin.
2. Keske uyuyabilseydim de, rüyada yüzünü gösterseydin.
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefilün, Müstef´ilün
(c. I, 3)
• Sevgilim, belki vefa ve merhametin cosar da, kapıyı açarsın; "Orada, ne bekliyorsun kalk, içeri gir!" diye seslenirsin ümidiyle ben senin kapında oturmus bekliyorum.
• Ey pek güzel olan yüzünde her zaman yüzlerce lütuf, yüzlerce merhamet nuru parlayan sevgili! Canım, kapında senden gelen misk kokularına, anber kokularına gark olmustur.
• Biz mest olmusuz; basımız dönmede, baskalarının yaptıkları islerle bizim ilgimiz yok. Dünya alt üst olsa, yakılsa, yıkılsa umurumuzda degil. Yeter ki senin askını kaybetmeyelim. Yeter ki senin askın ebedî olsun!
• 9çimizde senin askın el çırpmada, yüzlerce baska alemler yaratmada, göklerden de dısarda, ötelerde yepyeni yüzlerce asırlar meydana gelmede.
• Bugün biz senin misafiriniz. Güler yüzünüzün mesti oldugumuz için seni bırakıp baska yere gidemiyoruz. Sen öyle essiz bir güzelsin ki, Allah´a yemin ederim ki yüzünün güzelligini düsününce, hayal edince, su gönlüm beni bırakıp gidiyor.
• Kurtulmam için, gönlü uyanık bir can bulursam, onun etegine yapısacagım, himmet isteyecegim. Kekse uyuyabilseydim de rüyada yüzünü gösterseydin.
• Bütün canlar, can denizinden geldikleri, can denizini tanıdıkları, bildikleri için oraya dogru sel gibi akıp gidiyorlar da, baska tanıdıklardan, baska sevgililerden yüz çevirmislerdir.
• Can denizine dogru kosan seller de çesit çesit. Bir sel var yüksek daglardan kaynagını alarak, hayran hayran basını taslara çarparak, köpürerek, aglayarak, heyecanla feryat ederek, aslı olan can denizine dogru kosuyor, kosuyor.
Bir sel de var ki yolunu kaybetmis, birincisi; "Allah´a hamd olsun!" demede, ikin-cisi; "La havle" okumada.
• Ey günes gibi dogup, müflislere, yoksul kisilere sevgi sarabı sunan lütfeden. Bir ihsanda bulun, o saraptan bize de sun! Biz de yoksuluz, biz de sasırdık, yolumuzu kaybettik.
• Nasıl olmussa gül, ansızın seni görmüs, çasırıp kalmıs da elbisesini yitirmis.Çeng senin çenginin sesini duymus,feryada baslamıs, utanıp basını önüne egmis.
Nıyazi-i Mısrî hazretlerinin su siiri bu hakîkati belirtiyor:
"Huda davet eder elhamdülillah
Bu can dosta gider elhamdülillah
Hakîkat sehrine çün rıhlet oldu
Gönül durmaz iver elhamdülillah."
" La havle vela kuvvete illa billah"; Allah´tan baska kimsede güç, kuvvet yoktur, anlamın;ı gelen bır hadîsten alınan
"La havle". Mü´minler, sasırdıkları, darda kaldıklan zaman "La havle" derler.
• Zühre yıldızının burcunda en tali´li olan kimdir? Ney´dir. Çünkü ney, dudagını senin dudagına koymus, senden name ögreniyor.
• Çeng, sensiz kalınca fenalasıyor, hasta, kötü bir varlık oluyor. Ney de sen olmayınca hüzünlerle doluyor, inlemeye, aglamaya baslıyor. Çengi kucagına al, onu iyilestir! Ney´i de öp, oksa. Def de sana yalvarıyor. "Ne olur?"
diyor, "Beni eline al! Yüzüme vur, vur, vur da senin vuruslarınla yüzüm degerlensin, ahenk yolunda meclise parlaklık gelsin."
• Bu parça parça olah canı al, onun her parçasına ask sarabı içir, onu güzelce sarhos et de dün gece elden kaçan fırsat simdi yeniden gelsin !
• Ey yüce padisah; dogrusu bizim için bundan sonra ayık olmak ayıptır, yazıktır! Allah´ın sana yemin ederim ki, artık bundan sonra ben ayık olarak senin büyüklügünü, gücünü, kuvvetini anlatamam, senden bahsedemem, ancak senin ask sarabınla mest ohınca dilim çözülür.
3. Gülün geçirdigi safhalar, basından geçen maceralar.
Miistef´ilün, Müstef´ilün, Miistef´ilün, Müstef´iliin
(c.I, 13)
• Ey bir yerde duramayan, dinlenme nedir bilmeyen rüzgarımız! Güle bizden haber götür de de; "Gül bahçesinden kaçıp sekerle dost olan gül, nasıl oldu da yurdundan, anandan, babandan, kardeslerinden arkadaslarından ve sana gönül veren, senin için feryat edip duran bülbülden ayrıldın geldin, sekere karıstın, ´gülbeseker´ tatlısı oldun?"
• Ey gül´. Neden sekere karıstın? Aslında sen, kendin sekersin, seker gibi tatlısın, hossun. Seker oldugun için,herkesten çok sen, sekere layıksın ama, neden gül bahçesine karsı vefasızlıkta bulundun? Seker de, gül de hos, fakat vefalı olmak her ikisinden de hos, her ikisinden de tatlı.
• Ey gül, madem ki bahçeden ayrıldın gittin, sana bir iki sözüm var: 0 güzel yanagını sekerin yanagına koy da sekerden tat al, seker gibi ol, sekere de bahçeden alıp götürdügün hos kokunu ver! 0 da gül gibi olsun. Ayrılıgı göze aldın ama, bu ayrılıkta kazancın da var: Sen sekerin içine girdigin için gül olarak oradan oraya götürülmekten, yolculugun cefasından, solup pörsümekten, yerlere atılmaktan, çignenmekten kurtuldun.
• Simdi ´gülbeseker´ tatlısı oldun ya, seni yiyenlere gönül gıdasısın, göz nurusun. Bu yüzden artık gülden gönlünü çek; o nerede, bu nerede?
• Sen bahçede dikenle beraber oturuyorsun. Akıl gibi cana yakın idin, insana karıstın. Sekerle beraber iken simdi insanla beraber oldun. Nur oldun. Haydi simdi de su günahlarla kirlenmis yeryüzünden gökyüzüne yüksel menzil menzil,konak konak ta onunla manen bulusma yerine kadar yürü!... *
• Ey gül! Sen simdi dünyaya yukarıdan bakıyorsun da, dünyadaki acaip halleri gördügün için dünyaya gülüyorsun.
0 yüzden elbiselerini yırtıyorsun. Ey kızıl kaftanlı, güçlü, kuvvetli yigit er, ben senin hayranınım!
• Güller "Kim manen Hakk´a ulusmak için merdiven isterse, belanın, ızdırabın bir merdiven oldugunu bilsin de,basına gelenlerden sikayet etmesin! Belalardan korkmasın, canını belalara atsın!" diye naralar atarak, uçusup saçılarak gökyüzünden gül bahçelerine yagmada...
• Kendine gel de, su kaptan, gülsuyu çıkaran ustanın testisinden bir yolunu bulup ter gibi sız, o hapsedilmis kaptan, bir rüh gibi kaç, kurtul.
• Ne de tali´liymissiniz, ne de bahtınız yarmıs! Benziniz gül gibi kıpkırmızı. Biz de sizin gibiydik, rüh olduk,kurtulduk. Haydi siz de rüh olun, bu kirli yeryüzünden kurtulun.
• Gülbesekerden maksadımız, Hakk´ın lütfuyla bizim varlıgımızdır. Varlıgımız sanki demir kırıntısı, Hakk´ın lütfu ise mıknatıs!..
• Akıl da aynadır. Demirden ayna yapan aynacı, onu parlatmak, ayna haline getirmek için ona çok eziyet etmededir de, bu yüzden olacak, ayna bizi istemiyor, bize gelmiyor, hep biz onu elimize alıyor, ona bakıyoruz. 0 bize sunları söylüyor ama, kulaklanmız gaflet pamügu ile tıkalı oldugu için duyamıyoruz: "Ey insanlar, ben sizi sizsiz isterim."
4. Ben çok eskiden sana gönül vermistim, simdi gel de sana canımı vereyim.
Müstef´ilün, Müstefilün, Müstefilün, Müstefilün
(c. I, 16)
• Ey Yusuf, gözleri görmeyen Yakup´a gel. Ey gözlerde gizlenmis olan îsa, sen de su gök kubbenin üstünden hir görün...
• Ayrılıktan ötürü gündüz karardı, gece gibi oldu. Gönlüm yay gibi idi, inceldi ok gibi oldu. Dertli Yakup ihtiyarladı, ey genç Yüsuf artık gel!
• Ey îmran oglu Müsa! Senin Hakk´a yalvarman için, ne Tur-ı Sîna´lar var! îsrail ogulları buzagıya tapıyorlar. Artık Tur-ı Sîna´dan dön!... Bizi kurtarmaya gel!
• Benzim safran gibi sarardı. Boynum büküldü, çene düstü. Beden mezarında sıkıstım kaldım. Ey rühu darlıktan kurtaran, rahata kavusturan! Gel, beni benden, beni bedenden kurtar!
• Hz. Muhammed´i gözleyen gözüm, gamınla sana müstakım diyor. "Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik." ayetinin sırrı, gel de o dagınık saçlar arasından yüzünü göster!" Enbiy Suresi 21/107. ayete isaret var."
• Sen, öyle büyüksün, öyle büyük bir nür kaynagısın ki, su günes senin nuruna karsı sanki aksam kızıllıgı, ey bütün dünya padisahlarını geride bırakan,, azîz varlık, ey Hakk ile gören göz, ey her seyi bilen gönül! Gel! • Dünyada mevcut bütün canlar, sana karsı canlıktan çıkıyorlar, beden oluyorlar. Halbuki sen, cansın, canlar
canısın, cansız beden ne ise yarar? Ben çok eskiden, sana gönül vermistim. Gel, ey sevgili gel de simdi sana canımı da vereyim!
• Ey-sevgili, ilacım de sensin, çarem de sensin. Yüz parça olmus gönlünnün nuru da sensin, çaresiz gönlümde, senden baska ne varsa hepsi yok oldu, beni kimsesiz bırakma! Gel!
5. Ömür kervanının kalkmak üzere oldugunu haber veren çanlarının seslerini duymuyor musun?
Müstefilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefilün
(c. 1, 17)
• Gökyüzünden cana; "Haydi geri dön!" diye bir ses geldi. Can da; "Ey beni çagıran yüce varlık, merhaba,geliyorum." diye cevap verdi.
• Ses duydum; "Basüstüne, her an yüzlerce can sana feda olsun. Bir kere daha çagır da; (...... ) makamına kadar uçayım.
(...... )Bu beyitte Insan Süresi, 76/1. ayete isaret var. Bu ayeti tefsir edenler, insanın maddî varlıgının çesitli merhalelerden geçerek nihayet bir damla meni halinde ana rahmine düstügünü ve ınsanın henüz kendisinin atılacak bir seyi olmadıgına ve kemalin yoklukta olduguna etmekte.
• Ey bizim essiz misafirimiz, bizim canımızın sabrını da, kararını´ da aldın. Seni nerede arayayım? Nerde bulayım?
Seslenen "0, candan da, rnekandan da dısarıdadır, 0, çok üstün bir yerdedir." dedi.
• Su zindanda bulunanların, ayaklarına baglanmıs olan agır zincirleri çözeyim, gökyüzüne de bir merdiven koyayım,koyayım da can, yücelere çıksın.
• Sen cana, canlar katan bir güzelsin. Sonra yabancı da degilsin, bizim sehrimizdensin. Öyle oldugu halde neden kendini garip sayıyorsun, yabancıymıs gibi davranıyorsun? Bu hal, dostluga yakısır mı?
• Avareligi, bir bir serbet gibi içmissin de kendi evinin yolunu bile unutmussun. Çok kötü huylu olan, Kabil´li büyücü kadın, sana çok büyüler yapmıs, bu yüzden nereden geldigini, nereli oldugunu hatırlıyamıyorsun.
• Birini takip derek gelen, konup göçen kervanlar, hep o tarafa kosup gidiyorlar. Senin basın nasıl oluyor da dönmüyor? Yüregin kabarmıyor? Neden hiç bir korku ve heyecanın yok?
• Kervan basının kervanın kalkmak üzere oldugunu haber veren çanlarının ´seslerini duyuyor musun? 0 tarafta nice yol arkadaslarımız, nice dostlarımız var. Hep bizi bekliyorlar.
"Bu beyit Sirazlı hafız ın su beytini hatırlatıyor:
Sevgiliye giden yolun menzilinde ,kondugu yerlerde nasıl istirahat edeyim,nasıl zevki sefaya dalayım ki,Can;Yürekleri bagladınızmı diye feryat edip durmada."
• Bir çok insanlar, orada bizi bekliyorlar, hepsi de bizim sarhosumuz, hepsi de bize dalıp kendilerinden geçmisler. "Ey zavallı! Padisahın bekliyor. Haydi padisahın yanına gel." diye kulagımıza bagırıyorlar.
6. Dügünümüz dünyaya kutlu olsun!
Müstef´ilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müstefiliin
(c.I, 31)
• Bizim dügünümüz dünyaya kutlu olsun. Allah, bu dügünü, bu evlenmeyi bize uygun olarak tertipledi. Esler birbirine çok uygun düstü. Bu dügün sebebiyle,
• Mevlamızın lütfuyla kalpler ferahladı. însanlar çift oldu, evlendi. Kederler, gamlar gönüllerden çıkıp gitti.
• Ey sehrimizi süsleyen güzel! Allah´ın adıyla güzel bir gelin olarak gidiyorsun. Sen de bir güzele damat olmadasın.
• Köyümüzden ne de hos gitmedesin. Bize ne de hos salına salına gelmedesin; deremize ne de hos çaglaya çaglaya akmadasın! Ey ırmagımız, ey bizi arayan dost!
• Cihan padisahının, bizim o canlara can katan padisahımızın devletinde oynayın, raks edin, ey arifler, ey süfîler,sema edin!
• Halkın bir kısmı denizler gibi cosmada, dalgalar gibi secdeye kapanmada. Bir kısmı da kıhçlar gibi savasmada,bütün cüz´lerimizin kanmı içmede. Sus, sus ki bu gece o güzel yüzlü, ugurlu sahımızın mutfagı açılmıstır. Ne de sasılacak sey ki, helvamız (helva gibi tatlı olan sevgili) helva pisiriyor.
Bu siiri Hz.Mevlana oglu Sultan Veled´in dügününde söylemistir.
7. Bu hos koku, Yüsuf´un gömleginin kokusudur,
yahut da Mustafa(s.a.v.)´in hırkasının kokusudur.
Müstef´ilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müıtef´ilün
(c.1, 12)
• Ey bahçeleri güldüren, çimenleri gebe bırakan asıkların ilkbaharı, bizim sevgilimizden haberin var mı?
• Ey asıkların feryadına kosan hos kokulu rüzgar. Ey candan da mekandan da temiz olan aziz varlık, sen neredeydin? Nerede kaldın, seni görecegimiz geldi?
• Ey Rum diyannın da, Habes diyarının da fitnesi olan rüzgar, sasırdım kaldım, bu pek hos, bu pek güzel koku, ya Yüsufun gömleginin kokusudur, yahut da Mustafa (s.a.v.)´in hırkasının kokusudur.
• Ey dogruluk ırmagı, sen bizim sevgilimizin arkından akıyorsun, sen getirdıgın hos kokularia gönüllerin Tur-ı Sîna´sı oluyor, canlara can katıyorsun..
• Ey sözü, konusması, bütün davranısları, halleri hos olan sevgili! Ey "ay"ların, yıl´ların kendine kul oldukları güzel,senin "ay"ın da hos, "yıl"ın da hos.
8. Gül de senin lütfunla çorak yerler yesersin, mezarlar bahçe haline gelsin!
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefilün, Müstefilün
(c.I, 29)
• Ey perdenin arkasından ısıgı, nüru görünen sevgili, senin ısıgın, sıcaklıgın bize yaz mevsimi oldu, bizim de yaz mevsimi gibi gönlümüz sıcak, gel bizi al, gül bahçemize kadar, çek götür!
• Gel, gel de senin lütfunla çorak yerler yesersin, mezarlar bahçe haline gelsin. Koruklar tatlılassın, üzüm olsun, ekmegimiz pissin.
• Ey can giinesi, ey gönül günesi, ey güzelligi ile günesi bile utandıran güzel,gel, gel de bizim zavallı halimizi gör,su balçık beden, canı nasıl tutmus bırakmıyor?
• Yüzünün sevdası ile dikenlikler, nice defalar gül bahçesi haline geldi de güzel yaratma gücüne olan imanımızı artırdı.
• Ey ebedî ask! Su gönlümüzde kendini gösterip, canımızı balçık zindanından kurtararak, tek olan, esi olmayan Allah´a yönelttin.
• Ey nurlar saçan sabahımız! Gamlı ve kederli oldugumuz zamanlarda gönlümüzdeki gam dumanlarını dagıt, bize sevk ver, nese lutfet. Tali´imizin karanlık gecesinde; bir gündüz, görülmemis, isitilmemis, sasılacak bir gündüz meydana getir.
• Nerede o gözler ki onu izlesin; nerede hakîkatleri duyacak kulak, burhanlar düsünecek akıl?
• "Cüz´ler külle gidiyor. Reyhan reyhana, gül güle kavusuyor, her sey bizim dikenligimizin hapishanesinden kurtuluyor." diye can diyarından davul sesleri gelmege basladı.
9. Ey söylenmemis, gönülde kalmıs gam, ey uyusmus akıl defolun gidin!
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün
(c.1, 36)
• Hoca gel, hoca gel, hoca bir kere daha gel! Ey hileci ay, gelmem deme, gel!
• Senden ayrı düsmüs asıgın halini gör. Kötülüklerle dolu olan dünyaya bak, ey hapishaneci padisah, mahmur susamısı görmemezlikten gelme!
• El de ayak da sensin, her var olanın varlıgına sebep de yine sensin! Sarhos bülbül de sensin, haydi gül bahçesine gel!
• Kulak da sensin, göz de sensin, her seyin seçilmisi de sensin, sen kuyudan çıkarılarak satılmıs Yüsufsun, kölelerin satıldıgı pazara gel!
• Gözde gizlenmissin görünmezsin, halbuki sen herkese can verirsin, bir kere de güle, oynaya gönülsüz ve sarıksız olarak gel!
• Günün aydınlıgı sensin, gamı yakan yandıran sevinç sensin, gecelerin aydınlıgı, ay ısıgı sensin, ey tatlılıklar,sekerler yagdıran bulut gel!
• Ey yepyeni dünyanın bayragı! Her akıl ve fıkir sana rehin olarak verilmistir, bazen geliyorsun, bazen gelmiyorsun,böyle yapma; bir daha dönmemek üzere tamamıyla gel!
• Ey perisan kabuslarla dolu olan gece git! Bir daha gelme! Ey söylenmemis, gönülde gömülü kalmıs gam, ey uyusmus akıl, defolun gidin, sizi istemiyorum! Ey uyanık baht, ey devlet gel, gel!
• Ey Nuh´un nefesi! Ey ruhun hevesi gel! Ey yaralanmıs merhemi gel! Ey hastanın saglıgı gel!
10. Gölge bazen nürun yanında olur, bazen de onda yok olur.
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün
(c.1,41)
• Ey yüzünün nüru ile cihanı aydınlatan sevgili, dün gece bizim aramızda yoktun. Bu yüzden biz karanlıkta kaldık.
Yüzünün nüru dün gece neredeydi?
• Gönlümüze bak da sasır kal! Çünkü gönül, senin güzel yüzünü siper ederken heyecandan eriyip yok oldugu halde,seni siper etmeye doyamadı. Bırak gönül senin ugrunda erisin yok olsun. Ama ey ay yüzlü güzel! Senin ömrün uzadıkça uzasın!..
• Dün gece, nürlar saçan ay yüzün nereye dogmustu? Otagın nereye kurulmustu? Adamların, ordun nerede konaklamıstı? Sen degil, senin güzelligin nerede elbisesini çıkarır, nerede soyunursa devlet oradadır. Mutluluk oradadır.
• Dün gece nerede bulundunsa bulundun, o hususta bir sey bilmiyorum ama, bugün sunu biliyorum ki; bugün de benden ayrı kalırsan, sabrım, kararım tükenir de; "La havle" mescidi de gönlüm gibi gamlarla yıkılır gider.
• Dün gece seher vaktine kadar inleyerek, feryatlar ederek döndüm, dolastım. Sabah oldu da gözümü bile yummadım.
• Ey aziz varlık! Sen bir nürun gölgesisin. Biz de cümle cihan senin gölgeniz. Nürun gölgeden ayrı düstügünü kim gördü?
• Gölge, bazen nürun yanında olur. Bazen de onda yok olur, gider. Yanıbasında ise, onunla beraberdir. Onunla bir sıradadır. Onda yok olmussa, onunla bulusmustur, ona kavusmustur.
• Onunla bulusup yok olunca, Allah´ın nüru onu alsın, Allah´a çeksin götürsün diye o gölge sasılacak kadar sıkı bir sekilde istek elini nüra atmıstır.
• Gölge iki nürun ayrılıklarını, sonra birbirleriyle bulusmalarını durmadan anlatsam, sen de bana bu hususta daha çok yardımda bulunsan bu konu yine bitmez, tükenmez.
• Nur, sebebi yaratandır. Ne kadar sebep varsa hepsi de onun gölgesidir.Allah, sebepsizligi her seye sebep kılmıstır.
• Sebebi yaratan ile sebep birbirinin aynasıdır. Kim ayna gibi tertertıiz degilse, aynayı ve aynadakini göremez.
11. Basını ayak altına alınca, yıldızların üstüne ayak basarsın.
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefilün, Müstef´ilün
(c.I, 19)
• Bugün sevgiliyi gördüm, her ise, her güce tat veren, yapmasını kolaylastıran o güzeli gördüm. 0, o kadar güzel, o kadar nürluydu ki adeta Mustafa (s.a.v.)´in rühu gibi göklere yükseliyordu.
"Fussilet Suresi´nin 41/11. ayetine isaret var: "Sonra duman halinde bulunan göge yükseldi ve ona, yeryüzüne ´9steyerek varlıga gelin!´ dedi. ´lsteyerek geldik.´ dediler."
• Günes, Hz. Mustafa´nın yüzünü gördü de utandı. Gök de gönül gibi yarıl-mıstı, parçalanmıstı. Suyun ve kara topragın üstüne onun parıltısı vurmustu da, bu yüzden su ile toprak, atesten de daha fazla parlamıstı.
• "Göklere çıkmak istiyorum, lütfen bana merdiveni gösteriniz!" diye niyazda bulundum. Buyurdu ki: "Senin basın merdivendir. Basını ayak altına al, basına bas da yüksel!
Ayagını basının üstıine koymak demek, aklını ayak altına alıp, gönül yolu ile, ask yolu ile Hakk´a yönelmektir. Mevlana bir Mesnevî beytinde;
"Mademki gökyüzünün damlanna çıktın, oralarda geziyorsun, artık merdiven aramak mana-sızdır, soguktur." Diye buyurur Mevlana. Dîvan-ı baska bir beytinde de;
"Göklerin yolu, Içtedir, gönüldedir, sen ask kanadını aç, ask kanadı kuvvetli olursa merdiven arama derdi kalmaz." Diye buyurur.
• Ayagını basının üstüne koyunca yıldızların üstüne ayak basarsın, nefsanî ar-zularını, sehveti yendigin zaman havada yürürsün; haydi adımını at, ayagını havanın üstüne koy da yüksel!..
• Sehvetini ayak altına aldıgın, nefsanî isteklerini yendigin zaman göklerde havalarda sana yüzlerce yol belirir ve sen seher vaktinde yapılan dua gibi göklere yükselirsin."
12. Kendinden, kendi varlıgından kurtulmus bir canda zevk içinde zevk vardır.
Müfte´ilün, Mefa-îlün, Müfte´ilün, Mefa-îliin
(c.I, 46)
• Dün, sevgilim kederli, gamlı dostunu oksadı. Acılar çeken, sitemler tatmıs olan cana, tatlı sözteri ile kendi tadından tat verdi.
• Akla, akıl üstünlügü verdi, hos ögütleri ile kulaga küpe taktı, tadı tatlılıgı costurdu. Gözlere nOr bagısladı.
• Bana; "Ey benim yüzümden zayıflayan, hasta düsen, perisan olan dost, ey benden ürken, korkan kisi, ben kerem sahibiyim, ben kendi satın aldıgım ku-lumu satmam." dedi.
• Dikkatle bak da gör: Sevgili ne yardımlarda bulunuyor? Bize nasıl ferahlıklar veriyor? Yüsuf, güzelligi ugrunda ellerini kesenleri arıyor.
• Ona; "Beni aciz, zavallı sanma!" dedim. "Kanlı göz yaslarıma da bakma, ey sevgili senin haberin yok, ben seni altınla
islenmis atlas bir elbise gibi giymisim, seninle beraberim, beni kimsesiz sanma!"
• Kim de dünya sevgisini bırakıp Hakk´a yönelmek istegi varsa, o nefsini yendigi için sasılacak bir kisidir.
Kendinden, kendi varlıgından kurtulmus bir canda, zevk içinde, zevk vardır.
• Allah askına sus, yersiz sözler söyleyerek, susma huyunu öldürme! Bu kasî-deyi uzatma, kısa kes; çünkü asîde geliyor.
"Kasîde, 9slamî edebiyatta bir nazım seklidir. Kafıye kurulusu gazel gibidir. Övgü siirleri oldugu için, beyit sayıları gazellerden fazladır. Asîde, nisasta, yag ve balla yapılan bir çesit tatlıdır. Dogu Anadolu yemeklerinden "hasuta" belki de "asîde" adlı Selçuklu yemeginden alınmıstır. Çünkü hasuta da nisasta, tereyagı ve sekerle yapılmaktadır. Midelerine
düskün olanlar "Lokmasız sohbette yoktur faide / Rabbena ünzül aleyna Ma´ide"
13. Ask, insanı yok eder, var eder, gönülsüz bırakır.
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün
(c.1, 39)
• Ne yazık ki, hakîkat sarayının Sadrazamı, beni meclisine kabul etmiyor, beni can mahremi yapmıyor, beni sırlarına mahrem etmiyor.
• Onu gördügüm an rengim uçtu, gücüm, kuvvetim kalmadı, perisan oldum, o durumu anlamadı da; "Rengin nerede? Gücün, kuvvetin nerede?" diye sordu.
• Ben kerem ırmagına daldım, ben seher vaktinin kuluyum, kölesiyim. Öyle umuyorum ki, bu lütuflarla, feyizlerle dolu seher vaktinde, o güzel kokulu gül gelir, beni alır, mana gül bahçesine götürür.
• Irmaga dalan kisiye, elbisesi yük olur. Benim su sarıgım ile hırkam bana yük oluyor, agır geliyor. Mal, mülk,mutluluga ulasmak sebepleri, hepsi de o tatlı edalı ay yüzlüdendir. Sevgili bana yakınlık gösterir, vefalı olursa, mal da odur, mülk de odur.
• Dükkanım çalısma yerim, senin olsun, san´atım, hünerim, bilgiler, yıgın, yıgın kitaplar hep senin olsun, arslan da senin olsun, orman da senin olsun . Tatar ülkesinin ceylanı bana yeter.
• Ask insanı yok eder, var eder. Gönülsüz bırakır, elsiz, ayaksız9 bir hale so- i kar. Ask meyhanesinin sakîsi, sarap sunar, mest eder, insanı kendinden alır.
" Mevlevî sairlerinin en büyüklerinden olan Seyh Galip merhum da bir siirinde söyle yazmıstı:
"Derd ü mihnettir, beladır adı ask, Bir marazdır, ibtiladır adı ask,
Andadır raz-ı adem, sırr-ı vücüd,
Hiçtir, yoktur, bekadır, adı ask."
14. Delilik zincirini sakın ayagımdan çözme!
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´iliin, Müfte´ilün
(c.I, 40)
• Dilin halkası bir zincir oldu, ayagıma geçti. Sakın, bu zinciri çözme, yalvarırım sana, artık akıl kervanın önünü ben vuramayacagım, sen vur!
• Ben senin mestinim, seninle neseliyim, seninle hos bir haldeyim. Ben senin iyiliklerinin, lütuflarının altında kalmısım eziliyorum, sanki lütfundan gebe kalmısım, gebe eger yükünü tasımazsa, bunu suç sayma!
• Hiç gökyüzü, kendi basından dönme sevdasını çıkarabilir mi? Yeryüzü de teninden titremeyi hiç giderebilir mi?
• 0 padisah mukadderat kalemi ile rakamlar yazıp duruyor. Göniil, onun elinde bir kalem. Hoca sen de bir an için olsun hayattan sikayeti bırak, kadere boyun eg de, müslümanlıgını yenile!
• Padisah, kader geregi seni imtihan için cefa eder. Sıkıntılar verir. Sen o cefayı padisahın elinde bir kabarcık gibi bil! Padisahın elini tutan kisi o kabarcıgı öper.
• Dünya, cihanın gizli hükümlerini ihtiva eden bir kitap gibidir. Senin canın da o kitabın bas yazısı. Düsün de bu meseleyi iyi anla!
"Kainatta çesitli varlıklar yasıyor; karalarda, denizlerde yasayan sayılamayacak kadar çok olan bu varlıkların adlannı, cinslerini ihtiva eden bir kitap yazılsa; yani: Kitab-ı Kainat kaleme alınsa, bu kainat kitabının fihristinde ilk numaraya insanın adı yazılacaktır. Sonra diger hayvanlar, balıklar, kuslar, böcekler gelecektir. Neden o kitabın basyazısı insan ile baslayacaktır; insan, bütün yaratılmıs mahlükların en basında yer alacaktır? Çiinkü insan bütiın mahlükların en
sereflisidir, sonra insan da ilahî emanet vardır. 9nsan; "Rühumdan ona üfürdüm!" sırrına mazhar olmus, üstün ve bir mahluktur."
• Daima neseli ol; arada sırada gelen cefalarla yüzünü eksit ama, gönlünü hos tut, suyu döndür, baska tarafa aksın. Sen de sus artık, esegin boynundaki o oyalayıcı çıngıragı çöz!
15. Melekler, gökyüzü pencerelerinden baslarını çıkarsınlar,
yeryüzüne egilip seni siper etsinler.
(c,1,47)
• Ey sevgili, sen gökteki aya benziyorsun ama, sen neredesin, ay nerede? Senin yüzündeki güzellik, nür, ayın yüzünde bulunabilir mi?
Bu güldestesini,çocuk yasta bana farsca ve arapca ögreten
Mevlana´dan Sa´diden, Hafızdan beyitler ezberleten merhum ve magfur babam Yıldızeli müftüsü Mehmet Tevfik Balcı´nın aziz ruhuna ithaf ediyorum.
ÖNSÖZ
Hazreti Mevlana´nın Asıklar Dîvanı diye adlandırdıgı bu mübarek kitabı doksan bir yasında oldugum halde bastan sonuna kadar gözden geçirerek Hak asıkları için hazırlamak gücünü ve askını bana veren Cenab-ı Hakka hamd ü senalar. Aziz Peygamber Efendimize salatü selamlar, ve Hz. Mevlana´nın bu aciz kula olan himmetinin eksilmemesini niyaz ederim. "Büyük Dîvan" anlamına gelen Divan-ı Kebîr Hz. Mevlana´nın heyecanla, gönül coskunluguyla söyledigi
ilahî ask siirlerini toplayan kitabın adıdır.
Beyit sayısı altı ciltlik Mesnevî beyitlerinin toplamının iki mislidir. Çünkü altı ciltlik Mesnevî beyitlerinin toplamı yirmibes bin otuz birdir. Halbuki Dîvan-ı Kebîr´in rubaî beyitlerini de dahil edersek, beyit sayısı elli bine yaklasmaktadır.
Bu mübarek dîvanı Tahran Üniversitesi profesörlerinden Firüzanfer merhum büyük ebadda yedi cilt halinde bastırmıstır.
Bendeniz pek güvenilir olan bu dîvanı esas tutarak, aldıgım her gazelin altına Farsça bilenlerin dogru okumaları için her gazelin veznini yazdıgım gibi, gazelin hangi ciltten alındıgını ve numarasını da kaydettim.
Not:"Biz bu eseri internete attıgımızda bu farsca beyitleri koyma imkanımız olmadı sayet görmek isteyen olursa eser Ötüken yayınlarında 4 çilt olarak "hazırlıyan Sefik Can" basılmıstır. Buradan bakabilirler .
Bilindigi gibi dîvan îslamî edebiyat´ta sairlerin yazdıkları kendi siirlerini alfabe sırasıyla bir araya getirdikleri kitabın adıdır. Dîvanlar sairlerin adlarıyla birlikte söylenirdi, mesela Dîvan-ı Bakî, Dîvan-ı Fuzulî, Dîvan-ı Hafız diye adlandınlır ve her gazelin son beytinde muhakkak sairin adı geçerdi. Bu gelenege uyularak, neden Mevlana´nın siirlerini toplayan dîvana
"Dîvan-ı Mevlana", yahut "Dîvan-ı Celaleddin" denmemistir de Dîvan-ı Kebîr, Dîvan-ı Sems-i Tebrizî denmistir. Elli bine yakın beyti ihtiva eden çok büyük ebadda bir kitap oldugu için Divan-ı Kebîr denmekle beraber asıl onun dîvanına Dîvan-ı Sems-i Tebrîzî denmistir.
Mevlana gazellerinin sonlarında, kendi adı yerine hep Sems-i Tebrîzî adını kullanmıstır. Nadir olarak bazı gazellerinde, Selahaddîn-i Zerkubî adını anmıs bazan da "Hamus" lakabını kullanmıstır.
Bu hal Yunan filozoflarından Eflatun´un durumuna benzer, Sokrates´in hiç eseri olmadıgı halde, talebesi Eflatun bütün eserlerinde, hep Sokrates´i konusturmustur. Kendini Sokrates´in ismi altında gizlemistir. Mevlana da gönül verdigi Tebrizli Sems´i öne almıs, kendini onun adı altında gizlemistir.
Bazıları bu hali anlamazlar da, Divan-ı Sems-i Tebrîzî kitabında bulunan siirleri Sems´in yazdıgını zannederler. Hz. Sems´in siiri yoktur, onun sadece Makalat adlı bir kitabı vardır.
Zaten Mevlana Sems´le bulusmamıs olsaydı, o coskun, heyecanlı siirleri ihtiva eden Divan-ı Kebîr de meydana gelmezdi. Nitekim Hz. Mevlana "Tebrizli Sems bana 9skender gibi, taç, taht, saltanat, verdi de ben mana ordusunun baskumandanı oldum." demistir. Dîvan-ı Kebîr, III/1590)
Mevlana ile Sems´in birbirlerine karsı duydukları ilahî sevgiden burada uzun uzun bahs edecek degilim, bu konuda fazla bilgi almak isteyenler Ötüken Nesriyat´ın yayınladıgı Mevlana kitabına bakabilirler.
Ben burada su kadarını söyleyebilirim ki, Sems Mevlana´da kendini gördü. Mevlana da Sems´de kendini gördü, onlar birbirlerine ayna oldular. Birbirlerinin hakikatını gördüler ve birbirlerine asık oldular. Yanlıs anlasılmasın, ne Sems Hak´tır, ne de Mevlana; her ikisi de birer kuldur, ancak arif bir sairin dedigi gibi, "Allah adamları hasa Hak degillerdir ama Hak´tan da ayrı degillerdir." Onun için Mevlana kendi siirlerinde hep Sems´i yad etmistir. Bu yüzdendir ki kitabının
adına "Sems Dîvanı" denmistir.
Mevlana, Sems mahlasını kullanmıstır amma, aslında Sems yoktur, Hak vardır. Çünkü Sems-i Tebrîzî bir bahanedir,asıl Allah sevgisi vardır. Yahya Kemal merhumun bir siirinde aba var, post var, meydanda er yok, Horasan erlerinden bir haber yok, der. Diyar-ı Rum´a gelmis evliyadan;
evet İslam diyarlarının en mamur bölgeleri, Semerkand´lardan, Buhara´lardan, Horasan´dan velîler gelmez olmus;gelmez olmus amma îslam ülkeleri yine bos degil. Baba Kemal Hocendî ne güzel söylemis, "Hak asıkları, erenler gittiler,
ask sehri bos kaldı diye düsünme, dünya Sems-i Tebrîzîlerle doludur amma, Mevlana gibi bir kisi nerede ki hakikatı görsün."
DÎVAN-I KEBÎR TERCÜMELERÎ
Dîvan-ı Kebîr´in tamamı Abdulbaki Gölpınarlı merhum tarafından yedi cilt halinde Türkçeye tercüme edilmis ve Kültür Bakanlıgı´nca yayınlanmıstır. Ayrıca Dîvan-ı Kebîr´den dilimize seçmeler de yapılmıstır.
Midhat Baharî merhumun 1927 senesinde eski harflerle çıkmıs bir Destegül´ü oldugu gibi, yine Midhat Baharî hazretleri, 9ran edîblerinden Hidayet Han´ın Dîvan-ı Sems´ül-Hakayık adlı kitabını üç cilt halinde dilimize tercüme etmistir.
Bu tercüme Kültür Bakanlıgı tarafından yayınlanmıstır,. Ne yazık ki bu üç ciltlik tercümede, Mevlana´ya ait olmayan bir çok siirler vardır. Bu siirler bir takım Siî ve îsmailiye mezhebinde olan sairlerin siirleridir. Ne yazık ki bu siirlerin bir ayıklama yapılmadan dilimize çevrilmesi yurdumuzda, Mevlana´nın yanlıs tanınmasına sebep olmaktadır. Ayrıca
Abdülbaki Gölpınarlı´nın Dîvan-ı Kebîr´den seçtigi, nesir halinde tercüme ettigi ve Güldeste adını verdigi siir kitabı, 1955 yılında Remzi kitabevi tarafından yayınlandı.
Ayrıca Erzurumlu 9brahim Hakkı Hazretleri de, Dîvan-ı Kebîr´den kırk, elli kadar siiri dilimize manzum olarak çevirmis, bunların bir kısmı, Marifetndme´de, bir kısmı dadivanında bulunmaktadır. Bu siirler, Sefik Can tarafından derlenmis, bugünün Türkçesine çevrilerek Divaan-ı Kebîr´deki siirlerle beraber, bir kitap haline getirilmistir, fakat bu
kitap henüz yayınlanmamıstır.
Abdülkadir Gölpınarlı merhumun seçtigi, manzum olarak dilimize çevirdigi siirler de 1980 senesinde Gözlem yayınevince yayınlandı, bu kitabın adı Bugünün Diliyle Mevlana´dır.
Dîvan-ı Kebîr´den yabancı dillere de tercümeler yapılmıstır. Prof. Dr. Annemaria Schimmel tarafından Almanca´ya manzum olarak elli altı gazel tercüme ve nesr edilmistir.
Reynold A. Nicholson´un Dîvan-ı Sems-i Tebrizi´den seçme siirlerini de unutmamalıyız.
Dîvan-ı Kebîr´den, Rusça ve Japonca´ya kadar bir çok dünya dillerine seçme ve tercüme yapılmıstır.
Mevlana Dîvan-ı Kebir´deki siirlerini islamî edebiyattaki nazım sekillerinden olan gazel seklinde söylemistir. Bilindigi gibi gazel, konu olarak lirik ask siirlerini ele alır. Gazellerde sekil itibarıyla birinci beyitteki mısralar kendi aralarında kafiyeli olup, gazelin diger beyitlerinin ikinci mısraları, birinci beyitle aynı kafiyededir ve her gazelin bütün beyitleri aynı
vezinle yazılır ve her beyit konu itibarıyla küçük bir siir parçasıdır. Nasıl rubaîler dört mısrada aynı konuyu islerlerse, her gazelin her beyiti ayrı ayrı konuları tasıyabilir.
Bu beyitler sadece vezin ve kafiye bakımından bir araya gelmislerdir. Eger bütün beyitler aynı konuyu islerlerse o gazele "yek avaz" adı verilir ve çok makbul sayılır. Mevlana bu gelenege uyarak gazellerinin bazılarında her beyitte ayn bir konuyu islemistir, ama Mevlana çogu zaman mesela on bes beyitlik bir gazelinde bile aynı konuyu terennüm etmistir.
Bu yüzden biz Mevlana´nın gazellerini okurken, her beyiti ayrıca bir konuyu isleyen küçük bir siir parçası sayabiliriz.
Gazeller tercüme edilirken, beyitlerden en fazla dikkat çekeni o gazele baslık olarak alınmistır. Metinlerde bu baslık yoktur. Bu sebeple biz herhangi bir gazeli okurken aynı gazelde çesitli konulara deginilmesine sasmamalıyız.
Her beyiti ayrıca dikkatle okumak, manalarının derinligine varmak ve düsünmekle onun zevkine varılır.
Hak sairlerinin çogu zaman yazdıkları siirlerde mey (sarap) ve sevgiliden bahs etmekte olduklarını herkes bilir.
Bunlara akıl erdiremeyen bazı kisilerin yanlıs fikirlere sapmamaları için, bu mecazî deyimlerin açıklanması gerekmektedir.
Hz. Mevlana da büyük bir Hak asıgı oldugu için siirlerinde kendisinden ewel gelen Hak asıkları gibi bu konulara çogu zaman deginmistir. Nitekim büyük Hak asıklanndan, Esad Erbilî hazretleri de dîvanının önsözünde bu konuya temas etmislerdir. (Dîvan-ı Esad, Erkam yayınları, s. 7)
Ariflere göre mey (sarap) gam ve kederden eser bırakmayan Allah sevgisidir. Buna Mansur sarabı, ask sarabı, Hak sarabı da denir. Bu manevî sarap insanı kendinden alır baska alemlere götürür. Meyhane tabirine gelince, Hak asıklarına mahsus ibadet yerleridir. Nitekim Seyhülislam Yahya Efendi su beytinde bu konuya deginmistir: "Mescidde riya pîseler etsün ko riyayı / Meyhaneye gel ne riya var ne müraî" Yani gösteris için camide namaz kılanları bırak, onlar gösteris için namaz kılsınlar; sen hakikat meyhanesine gel, orada ne riya var ne de riyakar. Pîr-i mugan ise, mürsid´i göstermektedir.
iranlı Hafız bir beytinde söyle der: Eger pîr-i mugan (mürsid) sana seccadeni sarap küpüne daldır derse, tereddüt etmeden seccadeni sarap küpüne daldır;
Çünkü onun bir bildigi vardır. 0 bir hakikat yolcusudur, sakî ise Hak yoluna düsenlere yol gösteren halifeleri temsil etmektedir. Bu siirleri insanlar kendi kabiliyetine ve sezisine göre anlar, bazıları da anlayamaz, yanlıs yorumlar.
Eski devirlerde yahüt günümüzde bu konuları geregi gibi anlayamayan kisiler bulunmaktadır.
Bunun gibi bazı velîleri bile yanlıs anlamıslardır. Büyük Hak sairlerinden Niyazî-i Mısrî hazretleri, su kıt´ada bu hakikatı ne güzel anlatmıslardır.
Cemali zahir olsa tez celali yakalar anı Görürsün birgül açılsa yanında har olur peyda Bu sırdandır ki bir kamil zuhür etse bu alemde Kimi ikrar eder anı, kimi inkar olur peyda yani Hakk´ın cemali ortaya çıksa, celali hemen onu yakalar.
Görmez misin herhangi bir yerde gül açılsa, hemen onun yanında bir diken meydana gelir.
Bu sebepledir ki bu alemde bir insan-ı kamil zuhür etse, kimi onu kabul eder, kimi de red eder. Nasıl ki Muhiddin-i Arabî hazretlerini sevenler ona Seyh-i Ekber (en büyük Seyh) adını vermislerdir. Sevmeyenler, onu inkar edenler de Seyh-i Ekfer (Kafirlerin seyhi) demislerdir. Hz. Mevlana ise bir siirinde, "Ben sunu bunu bilmem, ben ilahî ask kaderiyle
mest olmusum." der.
Gerçekten de bu kainatı yaratan, akıl almaz güçte olan o büyük varlıga hayran olup kalmak varken, ben suna inanıyorum, sen suna inanıyorsun diye birbirimizle niçin çekisiyoruz?
Nitekim, Neyzen Tevfik de Cenab-ı Hakk´a hitaben:
"Degil binlerce, yüzbinlerce, milyonlarca insanlar, senin hep gölgeni sevmis, özünden bîhaber gitmis." demistir.
îngiliz fizik alimlerinden Sir Jones Jeano, Prof. Salih Murat´ın tercüme ettigi, Etrafımızdaki Kainat adlı eserin ikinci sayfasında söyle demektedir:
"Bizim dünyamız diger yıldızlara nazaran en küçük bir yıldızdır. Kainat pek büyüktür. Çünkü ısıgı bize elli milyon senede gelen yıldız var. Bunların her biri, bos bir okyanusta giden bir gemi gibi yolculuk yaparlar. Bizler kumlar sayısınca çok olan bu yıldızlar arasında, bir kum tanesinin mikroskopik parçası üzerinde oturarak etrafımızı, uzay ve
zamanla çevrilen kainatın maksat ve mahiyetini kesfe çalısıyoruz."
Bizim bu kainatı yaratan, büyük yaratıcının yaratma gücü karsısında sunu bunu düsünecegimiz yerde, bu kainatı yaratan büyük yaratıcının yaratma gücü, essizligi karsısında hayran olmaktan ve sasırıp kalmaktan baska çaremiz yoktur. 0 ne büyük yaratıcıdır, 0 ne kudretlidir. 0 ne güzeldir. Su söyleymis, bu böyleymis diyecegimiz ve birbirimizle çekisecegimiz yerde, ask içinde yalnız onun hayranı olalım.
HZ.MEVLANA´NIN ŞİİRLERÎNDEKÎ COSKUNLUK
Bir Dîvan-ı Kebîr beytinde, Hz. Mevlana söyle söyler. "Ben sözü askla söylüyorum. Çünkü dersi asktan alıyorum.
Ben canımı onun önüne koyuyorum, ona armagan ediyorum, çünkü o pek azını kabul eder, her seyi kabul etmez."Hallac-ı Mansur ve Bayezid-i Bistamî gibi bazı velîler ilahî ask ile costukları zamanlar, bazen öyle sözler söylerler ki, bu sözler sekil üzerinde kalan ve dinin hakikatına erisemeyen, dini taklidden tahkike götüremeyen bazı kisiler tarafından seriata aykırı görülmüstür. Ve bu yüzden "Ben Hakk´ım" diyen Hallac-ı Mansur asıldıgı gibi, kendinde Hakk´ı
bulan Seyyid Nesîmî´nin de derisi yüzülmüstür.
Bu sözlerin derinliklerine inemeyenler, ifade etdikleri manayı anlamayanlar bu gibi sözleri begenmezler. Nitekim Mevlana bir siirinde "Biz sevgili ile beraber oturmusuz da sevgili nerede deyip durmaktayız." (Dîvan-ı Kebîr, I/ 442)
sözünü seriata aykırı bulurlar da, Kur´an´da "Siz nerede olursanız olunuz biz sizinle beraberiz." (Süre: 57 / ayet: 4) "Biz size sah damarınızdan daha yakınız." (Süre: 50 / ayet:16) ayetlerinin sırrına akıl erdirmek istemezler. Bu bir sezis ve anlayıs meselesidir.
Nitekim Hz. Mevlana bir siirinde "Ene´1-Hak dedigi ve gerçege isaret ettigi için halk anlamadı da Hallac´ı dar agacına çekti. Hallac sag olsaydı sırlarımın azametinden ötürü o beni dar agacına çekerdi." demistir (Dîvan-ı Kebîr, III/1459).
Mevlana bazen siirlerindeki coskunlugun farkına varır da, sözünden tövbe etmek ister, söyle der: "Her gazelin arkasından gönlüm söze, lafa tövbe ediyor; bir daha böyle sözler söylerniyecegim diyor amma, Allah´ın dilegi gönlümün yolunu kesiyor, gönlün tövbesini bozuyor." (Dî-van-ı Kebîr, IV/1822)
Hz. Mevlana bir baska beytinde de söyle buyuruyor:
"Beni yokluktan var eden, beni yaratan her an beni söyletmededir. Sonunda beni söyleten kerem buyurdu, bütün söyledigim sözler 0 oldu." (Divan-ı Kebîr, IV/ 1809) Bir baska beytinde de "Bazen ona av derim, bazen bahar derim,bazen ona sarap adını takarım, bazen de mahmurlugum derim." (Dîvan-ı Kebîr, IV/ 1837)
Hz. 9kbal de bir siirinde "Bir müslüman asık degilse kafirdir." demistir. Hz. Mevlana da "Ben askı olmayan kisinin insanlıgını inkar ederim." (Dîvan-ı Kebîr, 111/1610) buyur-mustur.
Bu siirleri diger sairlerin siirleri ile mukayese etmeyiniz;bu siirler ask ile, kendinden geçmis bir velînin gönlünden gelen sesleridir.
Bu sesler bazen insanı sasırtır, bazen hiç bir siirde duyulmayan manevî zevkler verir.
Sayın okuyucularım, okudugunuz herhangi bir siirin zevkine varmadınızsa onu geçin, baska bir siiri okuyun. Bazen bir siirde bir iki beyit pek hosunuza gider. 0 gazelin numarasını yazın, baska zaman tekrar okuyunuz. Hatta hosunuza giden beyitleri dostlarınıza da okuyun. 0 siirin beraber zevkine varın, müsterek duygu sizi o siirin derinliklerine indirecek, o zaman satırlar arasında Hz. Mevlana´nın mübarek kalbinin heyecanla, ilahî askla çarptıgını duyacaksınız.
Sayın okuyucularım, Dîvan-ı Kebîr´den siirler seçerken, sadece kendi begendiklerimle kalmadım, Nicolson´un seçtiklerine, sayın Schimmel´in seçip Almancaya tercüme ettiklerine, Abdülbaki Gölpınarlı merhumun ve Mithat Baharî hazretlerinin Güldeste´lerine de baktım. En çok begenilen siirleri isaretledim.
Dört cilde böldügümüz bu güldestede, her cildin sonunda o cilde aldıgımız siirlerin Firüzanfer yayınındaki ilk mısraları ile cilt ve sayfa numaralarını ayrıca bir cetvel halinde belirttik ki, arastırıcılar için kolaylık olsun! Bu siirleri hissetmek, duymak saadetine ererseniz, bu siirleri seçerek tercüme eden Sefik Can´ı, bu aciz kulu, hayırla yadetmenizi,
hatalarını hos görmenizi ve ruhuna Fatiha okumak lütfunda bulunmanızı niyaz ederim.
Ey tanıdıgım ve tanımadıgım sevgili okuyucularım! Ey hikmet ve hakikati seven dostlar! Ey Hakk asıkları! Sizi büyük veli Hz. Mevlana´nın Divan-ı Kebîr´inden yaptıgımız seçmelerle basbasa bırakıyor, ben artık aradan çekiliyorum.
Cümlenizi hürmetle, sevgiyle selamlar, size saglıklar, esenlikler manevî ve rühanî zevkler, neseler temennî ederim.
5. 11. 1999
Em. Ögretmen Albay Sefik Can
Hasta yatagımda söyledigim bu önsözü yazan, bazı arastırmalarımda bana yardımcı olan, Mevlana asıkı Nur Artıran
Hanımefendi´ye tesekkürlerimi arz ederim.
Not: Bizde bu eserleri internete kazandırmada bize izin veren Eseri hazırlıyan sayın Sefik Can beyefendiye,ona yardım eden kardeslerimize ve bize yardım eden kardeslerimizede tesekkür ederim.Bu görevde bizi kullanan Cenab-ı Hakk´ka na mütanahi sükürler ederiz.
Divanı Kebirin mukaddemesi:
Bize dogru yolu bulduran, bizi bu nimetle re kavusturan Allah´a hamd olsun. Eger Cenab-ı Hakk, bize dogru yolu göstermeseydi, biz, bu yolu bulamazdık. Allah´ın rahmeti, peygamberi ve peygamberlerin en büyügü, efendisi Muhammed(s.a.v.)´e ve onun kerem sahibi olan ve keremlere mazhar bulunan soyuna, sopuna olsun. Bundan sonra sunu iyi biliniz ki, bu Dîvan-ı Kebîr´de bulunan sözler rühanî sırlardır. Hakk´a gönül verenler için Nüh´un gemisidir. Kutsal
nefeslerdir. Ruha hos gelen esintilerdir. Rabbanî ilhamlardır. Seher vaktindeki feyzlerin gönül gözünü açan kesfleridir.
Noksanlardan münezzeh olan Allah´tan gelen varidattır. Esi bulunmaz isaretlerdir. Sasılacak ibarelerdir. Bahr-ı ehadiyetin nürlandır. Gayb denizinin iri incileridir. Bu Dîvan Asıklar Dîva-nı´dır. Manevî zevklerin kaynaklarıdır.
Gönüllerin ısıgıdır. Asıklara, ariflere makbul olan gerçek sözlerdir. Huzur ehlinin anahtandır. Gayb alemindeki hür kisilerin makamlandır. Kalb sahiplerinin kalplerinin kalbidir. Gönül bahçelerinin çiçegidir. Bu Dîvan´daki sözler, has kulların meclislerine feyizler ve manevî zevkler getiren akar sulardır. Velîleri anan ve andıran haberlerdir. Olgunlasmıs
kisilere sa´adet kimyasıdır. Yakîne erismis kardeslerin hutbesidir. Allah´ı seven, kötülüklerden sakınan erlerin boyunlarına gerdanlıktır. Bu sözler, münafıklara Hakk´ın Zülfikar´ıdır. Büyük ve hayırlı kisilerin rühlarına iksirdir. Hakk yolunda sefere çıkanlara bir yolculuk armaganıdır. Ceberut kuslannın dilidir. Meleküt alemindeki meleklerin tesbîhleridir.
(Divan-ı Kebîr, c. I, sahife 2)
.
I. GAZELLER
1. Hakk´tan sayılamayacak kadar lütuflar, ihsanlar;
senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar, kusurlar.
Müstefilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müstefilün
(c. I, 3)
•.Ey gönül, isledigin suçlara, kusurlara karsılık, Hakk´tan özür dilemek için neler düsünüyorsun? O´ndan sayılamayacak kadar lutuflar, iyilikler, ihsanlar, vefalar gelmede, senden de bunca hatalar, kusurlar, cefalar görünmede...
• O´nun tarafından, bunca keremler, senden ise, manasız aykın isler; O´ndan pek çok nimetler, senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar suçlar, günahlar...
• Senden bunca haset, bunca kötü düsünce, bunca dedikodu. O´ndan ise bunca ihsan, bunca lütuf, bunca iyilikler.
• Yaptıgın kötülüklerden, isledigin günahlardan pisman olup da, candan Allah dedigin zaman, seni belalardan kurtarmak için senin imdadına yetisen, sana o duyguyu veren, kendini hissettiren O´dur.
• iŞledigin günah yüzünden korkuyorsun, kurtulmaya çareler arıyorsun. Bir daha islememeye karar veriyorsun, iste o anda bu duygularla için karıstıgı, kendinden utandıgın, kendini ayıpladıgın, vicdanın sızladıgı zamandüsünmüyor musun? Bu duyguları sana veren, bu pismanlıga seni düsüren, senin içindedir. Sana çok yakındır. O´nu sen ne diye
kendinde, kendi içinde göremiyor, hissedemiyorsun?
• 0, seni bazen yaratılısına, kötü tabiatına bırakır, seni gümüs, altın, kadın sevdasına düsürür. Bazen de canına Hz. Mustafa´yı hayal etmenin nürunu verir de içini aydınlatır.
• Seni bazen bu tarafa çeker, iyi adamlara katar, bazen de o tarafa çeker, seni kötülere ulastırır. Kurtulus gemisini korkunç dalgalarla hırpalar, onu kırar, parçalar.
• Ey zavallı insan, bu düsüslerden, bu hallerden sakın ye´se kapılma; gizli gizli o kadar çok dua et, geceleri, o kadar çok agla, inle ki; sonunda yedi kat gökten kulagına kurtulus sesleri gelsin.
2. Keske uyuyabilseydim de, rüyada yüzünü gösterseydin.
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefilün, Müstef´ilün
(c. I, 3)
• Sevgilim, belki vefa ve merhametin cosar da, kapıyı açarsın; "Orada, ne bekliyorsun kalk, içeri gir!" diye seslenirsin ümidiyle ben senin kapında oturmus bekliyorum.
• Ey pek güzel olan yüzünde her zaman yüzlerce lütuf, yüzlerce merhamet nuru parlayan sevgili! Canım, kapında senden gelen misk kokularına, anber kokularına gark olmustur.
• Biz mest olmusuz; basımız dönmede, baskalarının yaptıkları islerle bizim ilgimiz yok. Dünya alt üst olsa, yakılsa, yıkılsa umurumuzda degil. Yeter ki senin askını kaybetmeyelim. Yeter ki senin askın ebedî olsun!
• 9çimizde senin askın el çırpmada, yüzlerce baska alemler yaratmada, göklerden de dısarda, ötelerde yepyeni yüzlerce asırlar meydana gelmede.
• Bugün biz senin misafiriniz. Güler yüzünüzün mesti oldugumuz için seni bırakıp baska yere gidemiyoruz. Sen öyle essiz bir güzelsin ki, Allah´a yemin ederim ki yüzünün güzelligini düsününce, hayal edince, su gönlüm beni bırakıp gidiyor.
• Kurtulmam için, gönlü uyanık bir can bulursam, onun etegine yapısacagım, himmet isteyecegim. Kekse uyuyabilseydim de rüyada yüzünü gösterseydin.
• Bütün canlar, can denizinden geldikleri, can denizini tanıdıkları, bildikleri için oraya dogru sel gibi akıp gidiyorlar da, baska tanıdıklardan, baska sevgililerden yüz çevirmislerdir.
• Can denizine dogru kosan seller de çesit çesit. Bir sel var yüksek daglardan kaynagını alarak, hayran hayran basını taslara çarparak, köpürerek, aglayarak, heyecanla feryat ederek, aslı olan can denizine dogru kosuyor, kosuyor.
Bir sel de var ki yolunu kaybetmis, birincisi; "Allah´a hamd olsun!" demede, ikin-cisi; "La havle" okumada.
• Ey günes gibi dogup, müflislere, yoksul kisilere sevgi sarabı sunan lütfeden. Bir ihsanda bulun, o saraptan bize de sun! Biz de yoksuluz, biz de sasırdık, yolumuzu kaybettik.
• Nasıl olmussa gül, ansızın seni görmüs, çasırıp kalmıs da elbisesini yitirmis.Çeng senin çenginin sesini duymus,feryada baslamıs, utanıp basını önüne egmis.
Nıyazi-i Mısrî hazretlerinin su siiri bu hakîkati belirtiyor:
"Huda davet eder elhamdülillah
Bu can dosta gider elhamdülillah
Hakîkat sehrine çün rıhlet oldu
Gönül durmaz iver elhamdülillah."
" La havle vela kuvvete illa billah"; Allah´tan baska kimsede güç, kuvvet yoktur, anlamın;ı gelen bır hadîsten alınan
"La havle". Mü´minler, sasırdıkları, darda kaldıklan zaman "La havle" derler.
• Zühre yıldızının burcunda en tali´li olan kimdir? Ney´dir. Çünkü ney, dudagını senin dudagına koymus, senden name ögreniyor.
• Çeng, sensiz kalınca fenalasıyor, hasta, kötü bir varlık oluyor. Ney de sen olmayınca hüzünlerle doluyor, inlemeye, aglamaya baslıyor. Çengi kucagına al, onu iyilestir! Ney´i de öp, oksa. Def de sana yalvarıyor. "Ne olur?" diyor, "Beni eline al! Yüzüme vur, vur, vur da senin vuruslarınla yüzüm degerlensin, ahenk yolunda meclise parlaklık gelsin."
• Bu parça parça olah canı al, onun her parçasına ask sarabı içir, onu güzelce sarhos et de dün gece elden kaçan fırsat simdi yeniden gelsin!
• Ey yüce padisah; dogrusu bizim için bundan sonra ayık olmak ayıptır, yazıktır! Allah´ın sana yemin ederim ki,
artık bundan sonra ben ayık olarak senin büyüklügünü, gücünü, kuvvetini anlatamam, senden bahsedemem, ancak senin ask sarabınla mest ohınca dilim çözülür.
3. Gülün geçirdigi safhalar, basından geçen maceralar.
Miistef´ilün, Müstef´ilün, Miistef´ilün, Müstef´iliin
(c.I, 13)
• Ey bir yerde duramayan, dinlenme nedir bilmeyen rüzgarımız! Güle bizden haber götür de de; "Gül bahçesinden kaçıp sekerle dost olan gül, nasıl oldu da yurdundan, anandan, babandan, kardeslerinden arkadaslarından ve sana gönül veren, senin için feryat edip duran bülbülden ayrıldın geldin, sekere karıstın, ´gülbeseker´ tatlısı oldun?"
• Ey gül´. Neden sekere karıstın? Aslında sen, kendin sekersin, seker gibi tatlısın, hossun. Seker oldugun için, herkesten çok sen, sekere layıksın ama, neden gül bahçesine karsı vefasızlıkta bulundun? Seker de, gül de hos, fakat vefalı olmak her ikisinden de hos, her ikisinden de tatlı.
• Ey gül, madem ki bahçeden ayrıldın gittin, sana bir iki sözüm var: 0 güzel yanagını sekerin yanagına koy da sekerden tat al, seker gibi ol, sekere de bahçeden alıp götürdügün hos kokunu ver! 0 da gül gibi olsun. Ayrılıgı göze aldın ama, bu ayrılıkta kazancın da var: Sen sekerin içine girdigin için gül olarak oradan oraya götürülmekten, yolculugun cefasından, solup pörsümekten, yerlere atılmaktan, çignenmekten kurtuldun.
• Simdi ´gülbeseker´ tatlısı oldun ya, seni yiyenlere gönül gıdasısın, göz nurusun. Bu yüzden artık gülden gönlünü çek; o nerede, bu nerede?
• Sen bahçede dikenle beraber oturuyorsun. Akıl gibi cana yakın idin, insana karıstın. Sekerle beraber iken simdi insanla beraber oldun. Nur oldun. Haydi simdi de su günahlarla kirlenmis yeryüzünden gökyüzüne yüksel menzil menzil, konak konak ta onunla manen bulusma yerine kadar yürü!... *
• Ey gül! Sen simdi dünyaya yukarıdan bakıyorsun da, dünyadaki acaip halleri gördügün için dünyaya gülüyorsun.
0 yüzden elbiselerini yırtıyorsun. Ey kızıl kaftanlı, güçlü, kuvvetli yigit er, ben senin hayranınım!
• Güller "Kim manen Hakk´a ulusmak için merdiven isterse, belanın, ızdırabın bir merdiven oldugunu bilsin de,basına gelenlerden sikayet etmesin! Belalardan korkmasın, canını belalara atsın!" diye naralar atarak, uçusup saçılarak gökyüzünden gül bahçelerine yagmada...
• Kendine gel de, su kaptan, gülsuyu çıkaran ustanın testisinden bir yolunu bulup ter gibi sız, o hapsedilmis kaptan, bir rüh gibi kaç, kurtul.
• Ne de tali´liymissiniz, ne de bahtınız yarmıs! Benziniz gül gibi kıpkırmızı. Biz de sizin gibiydik, rüh olduk,kurtulduk. Haydi siz de rüh olun, bu kirli yeryüzünden kurtulun.
• Gülbesekerden maksadımız, Hakk´ın lütfuyla bizim varlıgımızdır. Varlıgımız sanki demir kırıntısı, Hakk´ın lütfu ise mıknatıs!..
• Akıl da aynadır. Demirden ayna yapan aynacı, onu parlatmak, ayna haline getirmek için ona çok eziyet etmededir de, bu yüzden olacak, ayna bizi istemiyor, bize gelmiyor, hep biz onu elimize alıyor, ona bakıyoruz. 0 bize sunları söylüyor ama, kulaklanmız gaflet pamügu ile tıkalı oldugu için duyamıyoruz: "Ey insanlar, ben sizi sizsiz isterim."
4. Ben çok eskiden sana gönül vermistim, simdi gel de sana canımı vereyim.
Müstef´ilün, Müstefilün, Müstefilün, Müstefilün
(c. I, 16)
• Ey Yusuf, gözleri görmeyen Yakup´a gel. Ey gözlerde gizlenmis olan îsa, sen de su gök kubbenin üstünden hir görün...
• Ayrılıktan ötürü gündüz karardı, gece gibi oldu. Gönlüm yay gibi idi, inceldi ok gibi oldu. Dertli Yakup ihtiyarladı, ey genç Yüsuf artık gel!
• Ey îmran oglu Müsa! Senin Hakk´a yalvarman için, ne Tur-ı Sîna´lar var! îsrail ogulları buzagıya tapıyorlar. Artık Tur-ı Sîna´dan dön!... Bizi kurtarmaya gel!
• Benzim safran gibi sarardı. Boynum büküldü, çene düstü. Beden mezarında sıkıstım kaldım. Ey rühu darlıktan kurtaran, rahata kavusturan! Gel, beni benden, beni bedenden kurtar!
• Hz. Muhammed´i gözleyen gözüm, gamınla sana müstakım diyor. "Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik." ayetinin sırrı, gel de o dagınık saçlar arasından yüzünü göster!" Enbiy Suresi 21/107. ayete isaret var."
• Sen, öyle büyüksün, öyle büyük bir nür kaynagısın ki, su günes senin nuruna karsı sanki aksam kızıllıgı, ey bütün dünya padisahlarını geride bırakan,, azîz varlık, ey Hakk ile gören göz, ey her seyi bilen gönül! Gel! • Dünyada mevcut bütün canlar, sana karsı canlıktan çıkıyorlar, beden oluyorlar. Halbuki sen, cansın, canlar canısın, cansız beden ne ise yarar? Ben çok eskiden, sana gönül vermistim. Gel, ey sevgili gel de simdi sana canımı da vereyim!
• Ey-sevgili, ilacım de sensin, çarem de sensin. Yüz parça olmus gönlünnün nuru da sensin, çaresiz gönlümde, senden baska ne varsa hepsi yok oldu, beni kimsesiz bırakma! Gel!
5. Ömür kervanının kalkmak üzere oldugunu haber veren çanlarının seslerini duymuyor musun?
Müstefilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefilün
(c. 1, 17)
• Gökyüzünden cana; "Haydi geri dön!" diye bir ses geldi. Can da; "Ey beni çagıran yüce varlık, merhaba,geliyorum." diye cevap verdi.
• Ses duydum; "Basüstüne, her an yüzlerce can sana feda olsun. Bir kere daha çagır da; (...... ) makamına kadar uçayım.
(...... )Bu beyitte Insan Süresi, 76/1. ayete isaret var. Bu ayeti tefsir edenler, insanın maddî varlıgının çesitli merhalelerden geçerek nihayet bir damla meni halinde ana rahmine düstügünü ve ınsanın henüz kendisinin atılacak bir seyi olmadıgına ve kemalin yoklukta olduguna etmekte.
• Ey bizim essiz misafirimiz, bizim canımızın sabrını da, kararını´ da aldın. Seni nerede arayayım? Nerde bulayım?Seslenen "0, candan da, rnekandan da dısarıdadır, 0, çok üstün bir yerdedir." dedi.
• Su zindanda bulunanların, ayaklarına baglanmıs olan agır zincirleri çözeyim, gökyüzüne de bir merdiven koyayım, koyayım da can, yücelere çıksın.
• Sen cana, canlar katan bir güzelsin. Sonra yabancı da degilsin, bizim sehrimizdensin. Öyle oldugu halde neden kendini garip sayıyorsun, yabancıymıs gibi davranıyorsun? Bu hal, dostluga yakısır mı?
• Avareligi, bir bir serbet gibi içmissin de kendi evinin yolunu bile unutmussun. Çok kötü huylu olan, Kabil´li büyücü kadın, sana çok büyüler yapmıs, bu yüzden nereden geldigini, nereli oldugunu hatırlıyamıyorsun.
• Birini takip derek gelen, konup göçen kervanlar, hep o tarafa kosup gidiyorlar. Senin basın nasıl oluyor da dönmüyor? Yüregin kabarmıyor? Neden hiç bir korku ve heyecanın yok?
• Kervan basının kervanın kalkmak üzere oldugunu haber veren çanlarının ´seslerini duyuyor musun? 0 tarafta nice yol arkadaslarımız, nice dostlarımız var. Hep bizi bekliyorlar.
"Bu beyit Sirazlı hafız ın su beytini hatırlatıyor:
Sevgiliye giden yolun menzilinde ,kondugu yerlerde nasıl istirahat edeyim,nasıl zevki sefaya dalayım ki,Can;Yürekleri bagladınızmı diye feryat edip durmada."
• Bir çok insanlar, orada bizi bekliyorlar, hepsi de bizim sarhosumuz, hepsi de bize dalıp kendilerinden geçmisler.
"Ey zavallı! Padisahın bekliyor. Haydi padisahın yanına gel." diye kulagımıza bagırıyorlar.
6. Dügünümüz dünyaya kutlu olsun!
Müstef´ilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müstefiliin
(c.I, 31)
• Bizim dügünümüz dünyaya kutlu olsun. Allah, bu dügünü, bu evlenmeyi bize uygun olarak tertipledi. Esler birbirine çok uygun düstü. Bu dügün sebebiyle,
• Mevlamızın lütfuyla kalpler ferahladı. însanlar çift oldu, evlendi. Kederler, gamlar gönüllerden çıkıp gitti.
• Ey sehrimizi süsleyen güzel! Allah´ın adıyla güzel bir gelin olarak gidiyorsun. Sen de bir güzele damat olmadasın.
• Köyümüzden ne de hos gitmedesin. Bize ne de hos salına salına gelmedesin; deremize ne de hos çaglaya çaglaya akmadasın! Ey ırmagımız, ey bizi arayan dost!
• Cihan padisahının, bizim o canlara can katan padisahımızın devletinde oynayın, raks edin, ey arifler, ey süfîler, sema edin!
• Halkın bir kısmı denizler gibi cosmada, dalgalar gibi secdeye kapanmada. Bir kısmı da kıhçlar gibi savasmada,bütün cüz´lerimizin kanmı içmede. Sus, sus ki bu gece o güzel yüzlü, ugurlu sahımızın mutfagı açılmıstır. Ne de sasılacak sey ki, helvamız (helva gibi tatlı olan sevgili) helva pisiriyor.
Bu siiri Hz.Mevlana oglu Sultan Veled´in dügününde söylemistir.
7. Bu hos koku, Yüsuf´un gömleginin kokusudur,
yahut da Mustafa(s.a.v.)´in hırkasının kokusudur.
Müstef´ilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müıtef´ilün
(c.1, 12)
• Ey bahçeleri güldüren, çimenleri gebe bırakan asıkların ilkbaharı, bizim sevgilimizden haberin var mı?
• Ey asıkların feryadına kosan hos kokulu rüzgar. Ey candan da mekandan da temiz olan aziz varlık, sen neredeydin? Nerede kaldın, seni görecegimiz geldi?
• Ey Rum diyannın da, Habes diyarının da fitnesi olan rüzgar, sasırdım kaldım, bu pek hos, bu pek güzel koku, ya Yüsufun gömleginin kokusudur, yahut da Mustafa (s.a.v.)´in hırkasının kokusudur.
• Ey dogruluk ırmagı, sen bizim sevgilimizin arkından akıyorsun, sen getirdıgın hos kokularia gönüllerin Tur-ı Sîna´sı oluyor, canlara can katıyorsun..
• Ey sözü, konusması, bütün davranısları, halleri hos olan sevgili! Ey "ay"ların, yıl´ların kendine kul oldukları güzel,senin "ay"ın da hos, "yıl"ın da hos.
8. Gül de senin lütfunla çorak yerler yesersin, mezarlar bahçe haline gelsin!
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefilün, Müstefilün
(c.I, 29)
• Ey perdenin arkasından ısıgı, nüru görünen sevgili, senin ısıgın, sıcaklıgın bize yaz mevsimi oldu, bizim de yaz mevsimi gibi gönlümüz sıcak, gel bizi al, gül bahçemize kadar, çek götür!
• Gel, gel de senin lütfunla çorak yerler yesersin, mezarlar bahçe haline gelsin. Koruklar tatlılassın, üzüm olsun,ekmegimiz pissin.
• Ey can giinesi, ey gönül günesi, ey güzelligi ile günesi bile utandıran güzel,gel, gel de bizim zavallı halimizi gör,su balçık beden, canı nasıl tutmus bırakmıyor?
• Yüzünün sevdası ile dikenlikler, nice defalar gül bahçesi haline geldi de güzel yaratma gücüne olan imanımızı artırdı.
• Ey ebedî ask! Su gönlümüzde kendini gösterip, canımızı balçık zindanından kurtararak, tek olan, esi olmayan Allah´a yönelttin.
• Ey nurlar saçan sabahımız! Gamlı ve kederli oldugumuz zamanlarda gönlümüzdeki gam dumanlarını dagıt, bize sevk ver, nese lutfet. Tali´imizin karanlık gecesinde; bir gündüz, görülmemis, isitilmemis, sasılacak bir gündüz meydana getir.
• Nerede o gözler ki onu izlesin; nerede hakîkatleri duyacak kulak, burhanlar düsünecek akıl?
• "Cüz´ler külle gidiyor. Reyhan reyhana, gül güle kavusuyor, her sey bizim dikenligimizin hapishanesinden kurtuluyor." diye can diyarından davul sesleri gelmege basladı.
9. Ey söylenmemis, gönülde kalmıs gam, ey uyusmus akıl defolun gidin!
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün
(c.1, 36)
• Hoca gel, hoca gel, hoca bir kere daha gel! Ey hileci ay, gelmem deme, gel!
• Senden ayrı düsmüs asıgın halini gör. Kötülüklerle dolu olan dünyaya bak, ey hapishaneci padisah, mahmur susamısı görmemezlikten gelme!
• El de ayak da sensin, her var olanın varlıgına sebep de yine sensin! Sarhos bülbül de sensin, haydi gül bahçesine gel!
• Kulak da sensin, göz de sensin, her seyin seçilmisi de sensin, sen kuyudan çıkarılarak satılmıs Yüsufsun, kölelerin satıldıgı pazara gel!
• Gözde gizlenmissin görünmezsin, halbuki sen herkese can verirsin, bir kere de güle, oynaya gönülsüz ve sarıksız olarak gel!
• Günün aydınlıgı sensin, gamı yakan yandıran sevinç sensin, gecelerin aydınlıgı, ay ısıgı sensin, ey tatlılıklar, sekerler yagdıran bulut gel!
• Ey yepyeni dünyanın bayragı! Her akıl ve fıkir sana rehin olarak verilmistir, bazen geliyorsun, bazen gelmiyorsun, böyle yapma; bir daha dönmemek üzere tamamıyla gel!
• Ey perisan kabuslarla dolu olan gece git! Bir daha gelme! Ey söylenmemis, gönülde gömülü kalmıs gam, ey uyusmus akıl, defolun gidin, sizi istemiyorum! Ey uyanık baht, ey devlet gel, gel!
• Ey Nuh´un nefesi! Ey ruhun hevesi gel! Ey yaralanmıs merhemi gel! Ey hastanın saglıgı gel!
10. Gölge bazen nürun yanında olur, bazen de onda yok olur.
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün
(c.1,41)
• Ey yüzünün nüru ile cihanı aydınlatan sevgili, dün gece bizim aramızda yoktun. Bu yüzden biz karanlıkta kaldık.
Yüzünün nüru dün gece neredeydi?
• Gönlümüze bak da sasır kal! Çünkü gönül, senin güzel yüzünü siper ederken heyecandan eriyip yok oldugu halde, seni siper etmeye doyamadı. Bırak gönül senin ugrunda erisin yok olsun. Ama ey ay yüzlü güzel! Senin ömrün uzadıkça uzasın!..
• Dün gece, nürlar saçan ay yüzün nereye dogmustu? Otagın nereye kurulmustu? Adamların, ordun nerede konaklamıstı? Sen degil, senin güzelligin nerede elbisesini çıkarır, nerede soyunursa devlet oradadır. Mutluluk oradadır.
• Dün gece nerede bulundunsa bulundun, o hususta bir sey bilmiyorum ama, bugün sunu biliyorum ki; bugün de benden ayrı kalırsan, sabrım, kararım tükenir de; "La havle" mescidi de gönlüm gibi gamlarla yıkılır gider.
• Dün gece seher vaktine kadar inleyerek, feryatlar ederek döndüm, dolastım. Sabah oldu da gözümü bile yummadım.
• Ey aziz varlık! Sen bir nürun gölgesisin. Biz de cümle cihan senin gölgeniz. Nürun gölgeden ayrı düstügünü kim gördü?
• Gölge, bazen nürun yanında olur. Bazen de onda yok olur, gider. Yanıbasında ise, onunla beraberdir. Onunla bir sıradadır. Onda yok olmussa, onunla bulusmustur, ona kavusmustur.
• Onunla bulusup yok olunca, Allah´ın nüru onu alsın, Allah´a çeksin götürsün diye o gölge sasılacak kadar sıkı bir sekilde istek elini nüra atmıstır.
• Gölge iki nürun ayrılıklarını, sonra birbirleriyle bulusmalarını durmadan anlatsam, sen de bana bu hususta daha çok yardımda bulunsan bu konu yine bitmez, tükenmez.
• Nur, sebebi yaratandır. Ne kadar sebep varsa hepsi de onun gölgesidir.Allah, sebepsizligi her seye sebep kılmıstır.
• Sebebi yaratan ile sebep birbirinin aynasıdır. Kim ayna gibi tertertıiz degilse, aynayı ve aynadakini göremez.
I. GAZELLER
1. Hakk´tan sayılamayacak kadar lütuflar, ihsanlar;
senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar, kusurlar.
Müstefilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müstefilün
(c. I, 3)
•.Ey gönül, isledigin suçlara, kusurlara karsılık, Hakk´tan özür dilemek için neler düsünüyorsun? O´ndan sayılamayacak kadar lutuflar, iyilikler, ihsanlar, vefalar gelmede, senden de bunca hatalar, kusurlar, cefalar görünmede...
• O´nun tarafından, bunca keremler, senden ise, manasız aykın isler; O´ndan pek çok nimetler, senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar suçlar, günahlar...
• Senden bunca haset, bunca kötü düsünce, bunca dedikodu. O´ndan ise bunca ihsan, bunca lütuf, bunca iyilikler.
• Yaptıgın kötülüklerden, isledigin günahlardan pisman olup da, candan Allah dedigin zaman, seni belalardan kurtarmak için senin imdadına yetisen, sana o duyguyu veren, kendini hissettiren O´dur.
• İşledigin günah yüzünden korkuyorsun, kurtulmaya çareler arıyorsun. Bir daha islememeye karar veriyorsun, iste o anda bu duygularla için karıstıgı, kendinden utandıgın, kendini ayıpladıgın, vicdanın sızladıgı zamandüsünmüyor musun? Bu duyguları sana veren, bu pismanlıga seni düsüren, senin içindedir. Sana çok yakındır. O´nu sen ne diye
kendinde, kendi içinde göremiyor, hissedemiyorsun?
• 0, seni bazen yaratılısına, kötü tabiatına bırakır, seni gümüs, altın, kadın sevdasına düsürür. Bazen de canına Hz. Mustafa´yı hayal etmenin nürunu verir de içini aydınlatır.
• Seni bazen bu tarafa çeker, iyi adamlara katar, bazen de o tarafa çeker, seni kötülere ulastırır. Kurtulus gemisini korkunç dalgalarla hırpalar, onu kırar, parçalar.
• Ey zavallı insan, bu düsüslerden, bu hallerden sakın ye´se kapılma; gizli gizli o kadar çok dua et, geceleri, o kadar çok agla, inle ki; sonunda yedi kat gökten kulagına kurtulus sesleri gelsin.
2. Keske uyuyabilseydim de, rüyada yüzünü gösterseydin.
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefilün, Müstef´ilün
(c. I, 3)
• Sevgilim, belki vefa ve merhametin cosar da, kapıyı açarsın; "Orada, ne bekliyorsun kalk, içeri gir!" diye seslenirsin ümidiyle ben senin kapında oturmus bekliyorum.
• Ey pek güzel olan yüzünde her zaman yüzlerce lütuf, yüzlerce merhamet nuru parlayan sevgili! Canım, kapında senden gelen misk kokularına, anber kokularına gark olmustur.
• Biz mest olmusuz; basımız dönmede, baskalarının yaptıkları islerle bizim ilgimiz yok. Dünya alt üst olsa, yakılsa, yıkılsa umurumuzda degil. Yeter ki senin askını kaybetmeyelim. Yeter ki senin askın ebedî olsun!
• 9çimizde senin askın el çırpmada, yüzlerce baska alemler yaratmada, göklerden de dısarda, ötelerde yepyeni yüzlerce asırlar meydana gelmede.
• Bugün biz senin misafiriniz. Güler yüzünüzün mesti oldugumuz için seni bırakıp baska yere gidemiyoruz. Sen öyle essiz bir güzelsin ki, Allah´a yemin ederim ki yüzünün güzelligini düsününce, hayal edince, su gönlüm beni bırakıp gidiyor.
• Kurtulmam için, gönlü uyanık bir can bulursam, onun etegine yapısacagım, himmet isteyecegim. Kekse uyuyabilseydim de rüyada yüzünü gösterseydin.
• Bütün canlar, can denizinden geldikleri, can denizini tanıdıkları, bildikleri için oraya dogru sel gibi akıp gidiyorlar da, baska tanıdıklardan, baska sevgililerden yüz çevirmislerdir.
• Can denizine dogru kosan seller de çesit çesit. Bir sel var yüksek daglardan kaynagını alarak, hayran hayran basını taslara çarparak, köpürerek, aglayarak, heyecanla feryat ederek, aslı olan can denizine dogru kosuyor, kosuyor.
Bir sel de var ki yolunu kaybetmis, birincisi; "Allah´a hamd olsun!" demede, ikin-cisi; "La havle" okumada.
• Ey günes gibi dogup, müflislere, yoksul kisilere sevgi sarabı sunan lütfeden. Bir ihsanda bulun, o saraptan bize de sun! Biz de yoksuluz, biz de sasırdık, yolumuzu kaybettik.
• Nasıl olmussa gül, ansızın seni görmüs, çasırıp kalmıs da elbisesini yitirmis.Çeng senin çenginin sesini duymus,feryada baslamıs, utanıp basını önüne egmis.
Nıyazi-i Mısrî hazretlerinin su siiri bu hakîkati belirtiyor:
"Huda davet eder elhamdülillah
Bu can dosta gider elhamdülillah
Hakîkat sehrine çün rıhlet oldu
Gönül durmaz iver elhamdülillah."
" La havle vela kuvvete illa billah"; Allah´tan baska kimsede güç, kuvvet yoktur, anlamın;ı gelen bır hadîsten alınan
"La havle". Mü´minler, sasırdıkları, darda kaldıklan zaman "La havle" derler.
• Zühre yıldızının burcunda en tali´li olan kimdir? Ney´dir. Çünkü ney, dudagını senin dudagına koymus, senden name ögreniyor.
• Çeng, sensiz kalınca fenalasıyor, hasta, kötü bir varlık oluyor. Ney de sen olmayınca hüzünlerle doluyor, inlemeye, aglamaya baslıyor. Çengi kucagına al, onu iyilestir! Ney´i de öp, oksa. Def de sana yalvarıyor. "Ne olur?"
diyor, "Beni eline al! Yüzüme vur, vur, vur da senin vuruslarınla yüzüm degerlensin, ahenk yolunda meclise parlaklık gelsin."
• Bu parça parça olah canı al, onun her parçasına ask sarabı içir, onu güzelce sarhos et de dün gece elden kaçan fırsat simdi yeniden gelsin !
• Ey yüce padisah; dogrusu bizim için bundan sonra ayık olmak ayıptır, yazıktır! Allah´ın sana yemin ederim ki, artık bundan sonra ben ayık olarak senin büyüklügünü, gücünü, kuvvetini anlatamam, senden bahsedemem, ancak senin ask sarabınla mest ohınca dilim çözülür.
3. Gülün geçirdigi safhalar, basından geçen maceralar.
Miistef´ilün, Müstef´ilün, Miistef´ilün, Müstef´iliin
(c.I, 13)
• Ey bir yerde duramayan, dinlenme nedir bilmeyen rüzgarımız! Güle bizden haber götür de de; "Gül bahçesinden kaçıp sekerle dost olan gül, nasıl oldu da yurdundan, anandan, babandan, kardeslerinden arkadaslarından ve sana gönül veren, senin için feryat edip duran bülbülden ayrıldın geldin, sekere karıstın, ´gülbeseker´ tatlısı oldun?"
• Ey gül´. Neden sekere karıstın? Aslında sen, kendin sekersin, seker gibi tatlısın, hossun. Seker oldugun için,herkesten çok sen, sekere layıksın ama, neden gül bahçesine karsı vefasızlıkta bulundun? Seker de, gül de hos, fakat vefalı olmak her ikisinden de hos, her ikisinden de tatlı.
• Ey gül, madem ki bahçeden ayrıldın gittin, sana bir iki sözüm var: 0 güzel yanagını sekerin yanagına koy da sekerden tat al, seker gibi ol, sekere de bahçeden alıp götürdügün hos kokunu ver! 0 da gül gibi olsun. Ayrılıgı göze aldın ama, bu ayrılıkta kazancın da var: Sen sekerin içine girdigin için gül olarak oradan oraya götürülmekten, yolculugun cefasından, solup pörsümekten, yerlere atılmaktan, çignenmekten kurtuldun.
• Simdi ´gülbeseker´ tatlısı oldun ya, seni yiyenlere gönül gıdasısın, göz nurusun. Bu yüzden artık gülden gönlünü çek; o nerede, bu nerede?
• Sen bahçede dikenle beraber oturuyorsun. Akıl gibi cana yakın idin, insana karıstın. Sekerle beraber iken simdi insanla beraber oldun. Nur oldun. Haydi simdi de su günahlarla kirlenmis yeryüzünden gökyüzüne yüksel menzil menzil,konak konak ta onunla manen bulusma yerine kadar yürü!... *
• Ey gül! Sen simdi dünyaya yukarıdan bakıyorsun da, dünyadaki acaip halleri gördügün için dünyaya gülüyorsun.
0 yüzden elbiselerini yırtıyorsun. Ey kızıl kaftanlı, güçlü, kuvvetli yigit er, ben senin hayranınım!
• Güller "Kim manen Hakk´a ulusmak için merdiven isterse, belanın, ızdırabın bir merdiven oldugunu bilsin de,basına gelenlerden sikayet etmesin! Belalardan korkmasın, canını belalara atsın!" diye naralar atarak, uçusup saçılarak gökyüzünden gül bahçelerine yagmada...
• Kendine gel de, su kaptan, gülsuyu çıkaran ustanın testisinden bir yolunu bulup ter gibi sız, o hapsedilmis kaptan, bir rüh gibi kaç, kurtul.
• Ne de tali´liymissiniz, ne de bahtınız yarmıs! Benziniz gül gibi kıpkırmızı. Biz de sizin gibiydik, rüh olduk,kurtulduk. Haydi siz de rüh olun, bu kirli yeryüzünden kurtulun.
• Gülbesekerden maksadımız, Hakk´ın lütfuyla bizim varlıgımızdır. Varlıgımız sanki demir kırıntısı, Hakk´ın lütfu ise mıknatıs!..
• Akıl da aynadır. Demirden ayna yapan aynacı, onu parlatmak, ayna haline getirmek için ona çok eziyet etmededir de, bu yüzden olacak, ayna bizi istemiyor, bize gelmiyor, hep biz onu elimize alıyor, ona bakıyoruz. 0 bize sunları söylüyor ama, kulaklanmız gaflet pamügu ile tıkalı oldugu için duyamıyoruz: "Ey insanlar, ben sizi sizsiz isterim."
4. Ben çok eskiden sana gönül vermistim, simdi gel de sana canımı vereyim.
Müstef´ilün, Müstefilün, Müstefilün, Müstefilün
(c. I, 16)
• Ey Yusuf, gözleri görmeyen Yakup´a gel. Ey gözlerde gizlenmis olan îsa, sen de su gök kubbenin üstünden hir görün...
• Ayrılıktan ötürü gündüz karardı, gece gibi oldu. Gönlüm yay gibi idi, inceldi ok gibi oldu. Dertli Yakup ihtiyarladı, ey genç Yüsuf artık gel!
• Ey îmran oglu Müsa! Senin Hakk´a yalvarman için, ne Tur-ı Sîna´lar var! îsrail ogulları buzagıya tapıyorlar. Artık Tur-ı Sîna´dan dön!... Bizi kurtarmaya gel!
• Benzim safran gibi sarardı. Boynum büküldü, çene düstü. Beden mezarında sıkıstım kaldım. Ey rühu darlıktan kurtaran, rahata kavusturan! Gel, beni benden, beni bedenden kurtar!
• Hz. Muhammed´i gözleyen gözüm, gamınla sana müstakım diyor. "Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik." ayetinin sırrı, gel de o dagınık saçlar arasından yüzünü göster!" Enbiy Suresi 21/107. ayete isaret var."
• Sen, öyle büyüksün, öyle büyük bir nür kaynagısın ki, su günes senin nuruna karsı sanki aksam kızıllıgı, ey bütün dünya padisahlarını geride bırakan,, azîz varlık, ey Hakk ile gören göz, ey her seyi bilen gönül! Gel! • Dünyada mevcut bütün canlar, sana karsı canlıktan çıkıyorlar, beden oluyorlar. Halbuki sen, cansın, canlar
canısın, cansız beden ne ise yarar? Ben çok eskiden, sana gönül vermistim. Gel, ey sevgili gel de simdi sana canımı da vereyim!
• Ey-sevgili, ilacım de sensin, çarem de sensin. Yüz parça olmus gönlünnün nuru da sensin, çaresiz gönlümde, senden baska ne varsa hepsi yok oldu, beni kimsesiz bırakma! Gel!
5. Ömür kervanının kalkmak üzere oldugunu haber veren çanlarının seslerini duymuyor musun?
Müstefilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefilün
(c. 1, 17)
• Gökyüzünden cana; "Haydi geri dön!" diye bir ses geldi. Can da; "Ey beni çagıran yüce varlık, merhaba,geliyorum." diye cevap verdi.
• Ses duydum; "Basüstüne, her an yüzlerce can sana feda olsun. Bir kere daha çagır da; (...... ) makamına kadar uçayım.
(...... )Bu beyitte Insan Süresi, 76/1. ayete isaret var. Bu ayeti tefsir edenler, insanın maddî varlıgının çesitli merhalelerden geçerek nihayet bir damla meni halinde ana rahmine düstügünü ve ınsanın henüz kendisinin atılacak bir seyi olmadıgına ve kemalin yoklukta olduguna etmekte.
• Ey bizim essiz misafirimiz, bizim canımızın sabrını da, kararını´ da aldın. Seni nerede arayayım? Nerde bulayım?
Seslenen "0, candan da, rnekandan da dısarıdadır, 0, çok üstün bir yerdedir." dedi.
• Su zindanda bulunanların, ayaklarına baglanmıs olan agır zincirleri çözeyim, gökyüzüne de bir merdiven koyayım,koyayım da can, yücelere çıksın.
• Sen cana, canlar katan bir güzelsin. Sonra yabancı da degilsin, bizim sehrimizdensin. Öyle oldugu halde neden kendini garip sayıyorsun, yabancıymıs gibi davranıyorsun? Bu hal, dostluga yakısır mı?
• Avareligi, bir bir serbet gibi içmissin de kendi evinin yolunu bile unutmussun. Çok kötü huylu olan, Kabil´li büyücü kadın, sana çok büyüler yapmıs, bu yüzden nereden geldigini, nereli oldugunu hatırlıyamıyorsun.
• Birini takip derek gelen, konup göçen kervanlar, hep o tarafa kosup gidiyorlar. Senin basın nasıl oluyor da dönmüyor? Yüregin kabarmıyor? Neden hiç bir korku ve heyecanın yok?
• Kervan basının kervanın kalkmak üzere oldugunu haber veren çanlarının ´seslerini duyuyor musun? 0 tarafta nice yol arkadaslarımız, nice dostlarımız var. Hep bizi bekliyorlar.
"Bu beyit Sirazlı hafız ın su beytini hatırlatıyor:
Sevgiliye giden yolun menzilinde ,kondugu yerlerde nasıl istirahat edeyim,nasıl zevki sefaya dalayım ki,Can;Yürekleri bagladınızmı diye feryat edip durmada."
• Bir çok insanlar, orada bizi bekliyorlar, hepsi de bizim sarhosumuz, hepsi de bize dalıp kendilerinden geçmisler. "Ey zavallı! Padisahın bekliyor. Haydi padisahın yanına gel." diye kulagımıza bagırıyorlar.
6. Dügünümüz dünyaya kutlu olsun!
Müstef´ilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müstefiliin
(c.I, 31)
• Bizim dügünümüz dünyaya kutlu olsun. Allah, bu dügünü, bu evlenmeyi bize uygun olarak tertipledi. Esler birbirine çok uygun düstü. Bu dügün sebebiyle,
• Mevlamızın lütfuyla kalpler ferahladı. însanlar çift oldu, evlendi. Kederler, gamlar gönüllerden çıkıp gitti.
• Ey sehrimizi süsleyen güzel! Allah´ın adıyla güzel bir gelin olarak gidiyorsun. Sen de bir güzele damat olmadasın.
• Köyümüzden ne de hos gitmedesin. Bize ne de hos salına salına gelmedesin; deremize ne de hos çaglaya çaglaya akmadasın! Ey ırmagımız, ey bizi arayan dost!
• Cihan padisahının, bizim o canlara can katan padisahımızın devletinde oynayın, raks edin, ey arifler, ey süfîler,sema edin!
• Halkın bir kısmı denizler gibi cosmada, dalgalar gibi secdeye kapanmada. Bir kısmı da kıhçlar gibi savasmada,bütün cüz´lerimizin kanmı içmede. Sus, sus ki bu gece o güzel yüzlü, ugurlu sahımızın mutfagı açılmıstır. Ne de sasılacak sey ki, helvamız (helva gibi tatlı olan sevgili) helva pisiriyor.
Bu siiri Hz.Mevlana oglu Sultan Veled´in dügününde söylemistir.
7. Bu hos koku, Yüsuf´un gömleginin kokusudur,
yahut da Mustafa(s.a.v.)´in hırkasının kokusudur.
Müstef´ilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müıtef´ilün
(c.1, 12)
• Ey bahçeleri güldüren, çimenleri gebe bırakan asıkların ilkbaharı, bizim sevgilimizden haberin var mı?
• Ey asıkların feryadına kosan hos kokulu rüzgar. Ey candan da mekandan da temiz olan aziz varlık, sen neredeydin? Nerede kaldın, seni görecegimiz geldi?
• Ey Rum diyannın da, Habes diyarının da fitnesi olan rüzgar, sasırdım kaldım, bu pek hos, bu pek güzel koku, ya Yüsufun gömleginin kokusudur, yahut da Mustafa (s.a.v.)´in hırkasının kokusudur.
• Ey dogruluk ırmagı, sen bizim sevgilimizin arkından akıyorsun, sen getirdıgın hos kokularia gönüllerin Tur-ı Sîna´sı oluyor, canlara can katıyorsun..
• Ey sözü, konusması, bütün davranısları, halleri hos olan sevgili! Ey "ay"ların, yıl´ların kendine kul oldukları güzel,senin "ay"ın da hos, "yıl"ın da hos.
8. Gül de senin lütfunla çorak yerler yesersin, mezarlar bahçe haline gelsin!
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefilün, Müstefilün
(c.I, 29)
• Ey perdenin arkasından ısıgı, nüru görünen sevgili, senin ısıgın, sıcaklıgın bize yaz mevsimi oldu, bizim de yaz mevsimi gibi gönlümüz sıcak, gel bizi al, gül bahçemize kadar, çek götür!
• Gel, gel de senin lütfunla çorak yerler yesersin, mezarlar bahçe haline gelsin. Koruklar tatlılassın, üzüm olsun, ekmegimiz pissin.
• Ey can giinesi, ey gönül günesi, ey güzelligi ile günesi bile utandıran güzel,gel, gel de bizim zavallı halimizi gör,su balçık beden, canı nasıl tutmus bırakmıyor?
• Yüzünün sevdası ile dikenlikler, nice defalar gül bahçesi haline geldi de güzel yaratma gücüne olan imanımızı artırdı.
• Ey ebedî ask! Su gönlümüzde kendini gösterip, canımızı balçık zindanından kurtararak, tek olan, esi olmayan Allah´a yönelttin.
• Ey nurlar saçan sabahımız! Gamlı ve kederli oldugumuz zamanlarda gönlümüzdeki gam dumanlarını dagıt, bize sevk ver, nese lutfet. Tali´imizin karanlık gecesinde; bir gündüz, görülmemis, isitilmemis, sasılacak bir gündüz meydana getir.
• Nerede o gözler ki onu izlesin; nerede hakîkatleri duyacak kulak, burhanlar düsünecek akıl?
• "Cüz´ler külle gidiyor. Reyhan reyhana, gül güle kavusuyor, her sey bizim dikenligimizin hapishanesinden kurtuluyor." diye can diyarından davul sesleri gelmege basladı.
9. Ey söylenmemis, gönülde kalmıs gam, ey uyusmus akıl defolun gidin!
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün
(c.1, 36)
• Hoca gel, hoca gel, hoca bir kere daha gel! Ey hileci ay, gelmem deme, gel!
• Senden ayrı düsmüs asıgın halini gör. Kötülüklerle dolu olan dünyaya bak, ey hapishaneci padisah, mahmur susamısı görmemezlikten gelme!
• El de ayak da sensin, her var olanın varlıgına sebep de yine sensin! Sarhos bülbül de sensin, haydi gül bahçesine gel!
• Kulak da sensin, göz de sensin, her seyin seçilmisi de sensin, sen kuyudan çıkarılarak satılmıs Yüsufsun, kölelerin satıldıgı pazara gel!
• Gözde gizlenmissin görünmezsin, halbuki sen herkese can verirsin, bir kere de güle, oynaya gönülsüz ve sarıksız olarak gel!
• Günün aydınlıgı sensin, gamı yakan yandıran sevinç sensin, gecelerin aydınlıgı, ay ısıgı sensin, ey tatlılıklar,sekerler yagdıran bulut gel!
• Ey yepyeni dünyanın bayragı! Her akıl ve fıkir sana rehin olarak verilmistir, bazen geliyorsun, bazen gelmiyorsun,böyle yapma; bir daha dönmemek üzere tamamıyla gel!
• Ey perisan kabuslarla dolu olan gece git! Bir daha gelme! Ey söylenmemis, gönülde gömülü kalmıs gam, ey uyusmus akıl, defolun gidin, sizi istemiyorum! Ey uyanık baht, ey devlet gel, gel!
• Ey Nuh´un nefesi! Ey ruhun hevesi gel! Ey yaralanmıs merhemi gel! Ey hastanın saglıgı gel!
10. Gölge bazen nürun yanında olur, bazen de onda yok olur.
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün
(c.1,41)
• Ey yüzünün nüru ile cihanı aydınlatan sevgili, dün gece bizim aramızda yoktun. Bu yüzden biz karanlıkta kaldık.
Yüzünün nüru dün gece neredeydi?
• Gönlümüze bak da sasır kal! Çünkü gönül, senin güzel yüzünü siper ederken heyecandan eriyip yok oldugu halde,seni siper etmeye doyamadı. Bırak gönül senin ugrunda erisin yok olsun. Ama ey ay yüzlü güzel! Senin ömrün uzadıkça uzasın!..
• Dün gece, nürlar saçan ay yüzün nereye dogmustu? Otagın nereye kurulmustu? Adamların, ordun nerede konaklamıstı? Sen degil, senin güzelligin nerede elbisesini çıkarır, nerede soyunursa devlet oradadır. Mutluluk oradadır.
• Dün gece nerede bulundunsa bulundun, o hususta bir sey bilmiyorum ama, bugün sunu biliyorum ki; bugün de benden ayrı kalırsan, sabrım, kararım tükenir de; "La havle" mescidi de gönlüm gibi gamlarla yıkılır gider.
• Dün gece seher vaktine kadar inleyerek, feryatlar ederek döndüm, dolastım. Sabah oldu da gözümü bile yummadım.
• Ey aziz varlık! Sen bir nürun gölgesisin. Biz de cümle cihan senin gölgeniz. Nürun gölgeden ayrı düstügünü kim gördü?
• Gölge, bazen nürun yanında olur. Bazen de onda yok olur, gider. Yanıbasında ise, onunla beraberdir. Onunla bir sıradadır. Onda yok olmussa, onunla bulusmustur, ona kavusmustur.
• Onunla bulusup yok olunca, Allah´ın nüru onu alsın, Allah´a çeksin götürsün diye o gölge sasılacak kadar sıkı bir sekilde istek elini nüra atmıstır.
• Gölge iki nürun ayrılıklarını, sonra birbirleriyle bulusmalarını durmadan anlatsam, sen de bana bu hususta daha çok yardımda bulunsan bu konu yine bitmez, tükenmez.
• Nur, sebebi yaratandır. Ne kadar sebep varsa hepsi de onun gölgesidir.Allah, sebepsizligi her seye sebep kılmıstır.
• Sebebi yaratan ile sebep birbirinin aynasıdır. Kim ayna gibi tertertıiz degilse, aynayı ve aynadakini göremez.
11. Basını ayak altına alınca, yıldızların üstüne ayak basarsın.
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefilün, Müstef´ilün
(c.I, 19)
• Bugün sevgiliyi gördüm, her ise, her güce tat veren, yapmasını kolaylastıran o güzeli gördüm. 0, o kadar güzel, o kadar nürluydu ki adeta Mustafa (s.a.v.)´in rühu gibi göklere yükseliyordu.
"Fussilet Suresi´nin 41/11. ayetine isaret var: "Sonra duman halinde bulunan göge yükseldi ve ona, yeryüzüne ´9steyerek varlıga gelin!´ dedi. ´lsteyerek geldik.´ dediler."
• Günes, Hz. Mustafa´nın yüzünü gördü de utandı. Gök de gönül gibi yarıl-mıstı, parçalanmıstı. Suyun ve kara topragın üstüne onun parıltısı vurmustu da, bu yüzden su ile toprak, atesten de daha fazla parlamıstı.
• "Göklere çıkmak istiyorum, lütfen bana merdiveni gösteriniz!" diye niyazda bulundum. Buyurdu ki: "Senin basın merdivendir. Basını ayak altına al, basına bas da yüksel!
Ayagını basının üstıine koymak demek, aklını ayak altına alıp, gönül yolu ile, ask yolu ile Hakk´a yönelmektir. Mevlana bir Mesnevî beytinde;
"Mademki gökyüzünün damlanna çıktın, oralarda geziyorsun, artık merdiven aramak mana-sızdır, soguktur." Diye buyurur Mevlana. Dîvan-ı baska bir beytinde de;
"Göklerin yolu, Içtedir, gönüldedir, sen ask kanadını aç, ask kanadı kuvvetli olursa merdiven arama derdi kalmaz." Diye buyurur.
• Ayagını basının üstüne koyunca yıldızların üstüne ayak basarsın, nefsanî ar-zularını, sehveti yendigin zaman havada yürürsün; haydi adımını at, ayagını havanın üstüne koy da yüksel!..
• Sehvetini ayak altına aldıgın, nefsanî isteklerini yendigin zaman göklerde havalarda sana yüzlerce yol belirir ve sen seher vaktinde yapılan dua gibi göklere yükselirsin."
12. Kendinden, kendi varlıgından kurtulmus bir canda zevk içinde zevk vardır.
Müfte´ilün, Mefa-îlün, Müfte´ilün, Mefa-îliin
(c.I, 46)
• Dün, sevgilim kederli, gamlı dostunu oksadı. Acılar çeken, sitemler tatmıs olan cana, tatlı sözteri ile kendi tadından tat verdi.
• Akla, akıl üstünlügü verdi, hos ögütleri ile kulaga küpe taktı, tadı tatlılıgı costurdu. Gözlere nOr bagısladı.
• Bana; "Ey benim yüzümden zayıflayan, hasta düsen, perisan olan dost, ey benden ürken, korkan kisi, ben kerem sahibiyim, ben kendi satın aldıgım ku-lumu satmam." dedi.
• Dikkatle bak da gör: Sevgili ne yardımlarda bulunuyor? Bize nasıl ferahlıklar veriyor? Yüsuf, güzelligi ugrunda ellerini kesenleri arıyor.
• Ona; "Beni aciz, zavallı sanma!" dedim. "Kanlı göz yaslarıma da bakma, ey sevgili senin haberin yok, ben seni altınla
islenmis atlas bir elbise gibi giymisim, seninle beraberim, beni kimsesiz sanma!"
• Kim de dünya sevgisini bırakıp Hakk´a yönelmek istegi varsa, o nefsini yendigi için sasılacak bir kisidir.
Kendinden, kendi varlıgından kurtulmus bir canda, zevk içinde, zevk vardır.
• Allah askına sus, yersiz sözler söyleyerek, susma huyunu öldürme! Bu kasî-deyi uzatma, kısa kes; çünkü asîde geliyor.
"Kasîde, 9slamî edebiyatta bir nazım seklidir. Kafıye kurulusu gazel gibidir. Övgü siirleri oldugu için, beyit sayıları gazellerden fazladır. Asîde, nisasta, yag ve balla yapılan bir çesit tatlıdır. Dogu Anadolu yemeklerinden "hasuta" belki de "asîde" adlı Selçuklu yemeginden alınmıstır. Çünkü hasuta da nisasta, tereyagı ve sekerle yapılmaktadır. Midelerine
düskün olanlar "Lokmasız sohbette yoktur faide / Rabbena ünzül aleyna Ma´ide"
13. Ask, insanı yok eder, var eder, gönülsüz bırakır.
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün
(c.1, 39)
• Ne yazık ki, hakîkat sarayının Sadrazamı, beni meclisine kabul etmiyor, beni can mahremi yapmıyor, beni sırlarına mahrem etmiyor.
• Onu gördügüm an rengim uçtu, gücüm, kuvvetim kalmadı, perisan oldum, o durumu anlamadı da; "Rengin nerede? Gücün, kuvvetin nerede?" diye sordu.
• Ben kerem ırmagına daldım, ben seher vaktinin kuluyum, kölesiyim. Öyle umuyorum ki, bu lütuflarla, feyizlerle dolu seher vaktinde, o güzel kokulu gül gelir, beni alır, mana gül bahçesine götürür.
• Irmaga dalan kisiye, elbisesi yük olur. Benim su sarıgım ile hırkam bana yük oluyor, agır geliyor. Mal, mülk,mutluluga ulasmak sebepleri, hepsi de o tatlı edalı ay yüzlüdendir. Sevgili bana yakınlık gösterir, vefalı olursa, mal da odur, mülk de odur.
• Dükkanım çalısma yerim, senin olsun, san´atım, hünerim, bilgiler, yıgın, yıgın kitaplar hep senin olsun, arslan da senin olsun, orman da senin olsun . Tatar ülkesinin ceylanı bana yeter.
• Ask insanı yok eder, var eder. Gönülsüz bırakır, elsiz, ayaksız9 bir hale so- i kar. Ask meyhanesinin sakîsi, sarap sunar, mest eder, insanı kendinden alır.
" Mevlevî sairlerinin en büyüklerinden olan Seyh Galip merhum da bir siirinde söyle yazmıstı:
"Derd ü mihnettir, beladır adı ask, Bir marazdır, ibtiladır adı ask,
Andadır raz-ı adem, sırr-ı vücüd,
Hiçtir, yoktur, bekadır, adı ask."
14. Delilik zincirini sakın ayagımdan çözme!
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´iliin, Müfte´ilün
(c.I, 40)
• Dilin halkası bir zincir oldu, ayagıma geçti. Sakın, bu zinciri çözme, yalvarırım sana, artık akıl kervanın önünü ben vuramayacagım, sen vur!
• Ben senin mestinim, seninle neseliyim, seninle hos bir haldeyim. Ben senin iyiliklerinin, lütuflarının altında kalmısım eziliyorum, sanki lütfundan gebe kalmısım, gebe eger yükünü tasımazsa, bunu suç sayma!
• Hiç gökyüzü, kendi basından dönme sevdasını çıkarabilir mi? Yeryüzü de teninden titremeyi hiç giderebilir mi?
• 0 padisah mukadderat kalemi ile rakamlar yazıp duruyor. Göniil, onun elinde bir kalem. Hoca sen de bir an için olsun hayattan sikayeti bırak, kadere boyun eg de, müslümanlıgını yenile!
• Padisah, kader geregi seni imtihan için cefa eder. Sıkıntılar verir. Sen o cefayı padisahın elinde bir kabarcık gibi bil! Padisahın elini tutan kisi o kabarcıgı öper.
• Dünya, cihanın gizli hükümlerini ihtiva eden bir kitap gibidir. Senin canın da o kitabın bas yazısı. Düsün de bu meseleyi iyi anla!
"Kainatta çesitli varlıklar yasıyor; karalarda, denizlerde yasayan sayılamayacak kadar çok olan bu varlıkların adlannı, cinslerini ihtiva eden bir kitap yazılsa; yani: Kitab-ı Kainat kaleme alınsa, bu kainat kitabının fihristinde ilk numaraya insanın adı yazılacaktır. Sonra diger hayvanlar, balıklar, kuslar, böcekler gelecektir. Neden o kitabın basyazısı insan ile baslayacaktır; insan, bütün yaratılmıs mahlükların en basında yer alacaktır? Çiinkü insan bütiın mahlükların en
sereflisidir, sonra insan da ilahî emanet vardır. 9nsan; "Rühumdan ona üfürdüm!" sırrına mazhar olmus, üstün ve bir mahluktur."
• Daima neseli ol; arada sırada gelen cefalarla yüzünü eksit ama, gönlünü hos tut, suyu döndür, baska tarafa aksın. Sen de sus artık, esegin boynundaki o oyalayıcı çıngıragı çöz!
15. Melekler, gökyüzü pencerelerinden baslarını çıkarsınlar,
yeryüzüne egilip seni siper etsinler.
(c,1,47)
• Ey sevgili, sen gökteki aya benziyorsun ama, sen neredesin, ay nerede? Senin yüzündeki güzellik, nür, ayın yüzünde bulunabilir mi?