- Divan-ı Kebir´den Seçmeler - I

Adsense kodları


Divan-ı Kebir´den Seçmeler - I

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
armi
Wed 27 January 2010, 04:52 pm GMT +0200
Divan-ı Kebir´den Seçmeler - I

Bu güldestesini,çocuk yasta bana farsca ve arapca ögreten
Mevlana´dan Sa´diden, Hafızdan beyitler ezberleten merhum ve magfur babam Yıldızeli müftüsü Mehmet Tevfik Balcı´nın aziz ruhuna ithaf ediyorum.
ÖNSÖZ
Hazreti Mevlana´nın Asıklar Dîvanı diye adlandırdıgı bu mübarek kitabı doksan bir yasında oldugum halde bastan sonuna kadar gözden geçirerek Hak asıkları için hazırlamak gücünü ve askını bana veren Cenab-ı Hakka hamd ü senalar. Aziz Peygamber Efendimize salatü selamlar, ve Hz. Mevlana´nın bu aciz kula olan himmetinin eksilmemesini niyaz ederim. "Büyük Dîvan" anlamına gelen Divan-ı Kebîr Hz. Mevlana´nın heyecanla, gönül coskunluguyla söyledigi
ilahî ask siirlerini toplayan kitabın adıdır.
Beyit sayısı altı ciltlik Mesnevî beyitlerinin toplamının iki mislidir. Çünkü altı ciltlik Mesnevî beyitlerinin toplamı yirmibes bin otuz birdir. Halbuki Dîvan-ı Kebîr´in rubaî beyitlerini de dahil edersek, beyit sayısı elli bine yaklasmaktadır.
Bu mübarek dîvanı Tahran Üniversitesi profesörlerinden Firüzanfer merhum büyük ebadda yedi cilt halinde bastırmıstır.
Bendeniz pek güvenilir olan bu dîvanı esas tutarak, aldıgım her gazelin altına Farsça bilenlerin dogru okumaları için her gazelin veznini yazdıgım gibi, gazelin hangi ciltten alındıgını ve numarasını da kaydettim.
Not:"Biz bu eseri internete attıgımızda bu farsca beyitleri koyma imkanımız olmadı sayet görmek isteyen olursa eser Ötüken yayınlarında 4 çilt olarak "hazırlıyan Sefik Can" basılmıstır. Buradan bakabilirler .
Bilindigi gibi dîvan îslamî edebiyat´ta sairlerin yazdıkları kendi siirlerini alfabe sırasıyla bir araya getirdikleri kitabın adıdır. Dîvanlar sairlerin adlarıyla birlikte söylenirdi, mesela Dîvan-ı Bakî, Dîvan-ı Fuzulî, Dîvan-ı Hafız diye adlandınlır ve her gazelin son beytinde muhakkak sairin adı geçerdi. Bu gelenege uyularak, neden Mevlana´nın siirlerini toplayan dîvana
"Dîvan-ı Mevlana", yahut "Dîvan-ı Celaleddin" denmemistir de Dîvan-ı Kebîr, Dîvan-ı Sems-i Tebrizî denmistir. Elli bine yakın beyti ihtiva eden çok büyük ebadda bir kitap oldugu için Divan-ı Kebîr denmekle beraber asıl onun dîvanına Dîvan-ı Sems-i Tebrîzî denmistir.
Mevlana gazellerinin sonlarında, kendi adı yerine hep Sems-i Tebrîzî adını kullanmıstır. Nadir olarak bazı gazellerinde, Selahaddîn-i Zerkubî adını anmıs bazan da "Hamus" lakabını kullanmıstır.
Bu hal Yunan filozoflarından Eflatun´un durumuna benzer, Sokrates´in hiç eseri olmadıgı halde, talebesi Eflatun bütün eserlerinde, hep Sokrates´i konusturmustur. Kendini Sokrates´in ismi altında gizlemistir. Mevlana da gönül verdigi Tebrizli Sems´i öne almıs, kendini onun adı altında gizlemistir.
Bazıları bu hali anlamazlar da, Divan-ı Sems-i Tebrîzî kitabında bulunan siirleri Sems´in yazdıgını zannederler. Hz. Sems´in siiri yoktur, onun sadece Makalat adlı bir kitabı vardır.
Zaten Mevlana Sems´le bulusmamıs olsaydı, o coskun, heyecanlı siirleri ihtiva eden Divan-ı Kebîr de meydana gelmezdi. Nitekim Hz. Mevlana "Tebrizli Sems bana 9skender gibi, taç, taht, saltanat, verdi de ben mana ordusunun baskumandanı oldum." demistir. Dîvan-ı Kebîr, III/1590)
Mevlana ile Sems´in birbirlerine karsı duydukları ilahî sevgiden burada uzun uzun bahs edecek degilim, bu konuda fazla bilgi almak isteyenler Ötüken Nesriyat´ın yayınladıgı Mevlana kitabına bakabilirler.
Ben burada su kadarını söyleyebilirim ki, Sems Mevlana´da kendini gördü. Mevlana da Sems´de kendini gördü, onlar birbirlerine ayna oldular. Birbirlerinin hakikatını gördüler ve birbirlerine asık oldular. Yanlıs anlasılmasın, ne Sems Hak´tır, ne de Mevlana; her ikisi de birer kuldur, ancak arif bir sairin dedigi gibi, "Allah adamları hasa Hak degillerdir ama Hak´tan da ayrı degillerdir." Onun için Mevlana kendi siirlerinde hep Sems´i yad etmistir. Bu yüzdendir ki kitabının
adına "Sems Dîvanı" denmistir.
Mevlana, Sems mahlasını kullanmıstır amma, aslında Sems yoktur, Hak vardır. Çünkü Sems-i Tebrîzî bir bahanedir,asıl Allah sevgisi vardır. Yahya Kemal merhumun bir siirinde aba var, post var, meydanda er yok, Horasan erlerinden bir haber yok, der. Diyar-ı Rum´a gelmis evliyadan;
evet İslam diyarlarının en mamur bölgeleri, Semerkand´lardan, Buhara´lardan, Horasan´dan velîler gelmez olmus;gelmez olmus amma îslam ülkeleri yine bos degil. Baba Kemal Hocendî ne güzel söylemis, "Hak asıkları, erenler gittiler,
ask sehri bos kaldı diye düsünme, dünya Sems-i Tebrîzîlerle doludur amma, Mevlana gibi bir kisi nerede ki hakikatı görsün."
DÎVAN-I KEBÎR TERCÜMELERÎ
Dîvan-ı Kebîr´in tamamı Abdulbaki Gölpınarlı merhum tarafından yedi cilt halinde Türkçeye tercüme edilmis ve Kültür Bakanlıgı´nca yayınlanmıstır. Ayrıca Dîvan-ı Kebîr´den dilimize seçmeler de yapılmıstır.
Midhat Baharî merhumun 1927 senesinde eski harflerle çıkmıs bir Destegül´ü oldugu gibi, yine Midhat Baharî hazretleri, 9ran edîblerinden Hidayet Han´ın Dîvan-ı Sems´ül-Hakayık adlı kitabını üç cilt halinde dilimize tercüme etmistir.
Bu tercüme Kültür Bakanlıgı tarafından yayınlanmıstır,. Ne yazık ki bu üç ciltlik tercümede, Mevlana´ya ait olmayan bir çok siirler vardır. Bu siirler bir takım Siî ve îsmailiye mezhebinde olan sairlerin siirleridir. Ne yazık ki bu siirlerin bir ayıklama yapılmadan dilimize çevrilmesi yurdumuzda, Mevlana´nın yanlıs tanınmasına sebep olmaktadır. Ayrıca
Abdülbaki Gölpınarlı´nın Dîvan-ı Kebîr´den seçtigi, nesir halinde tercüme ettigi ve Güldeste adını verdigi siir kitabı, 1955 yılında Remzi kitabevi tarafından yayınlandı.
Ayrıca Erzurumlu 9brahim Hakkı Hazretleri de, Dîvan-ı Kebîr´den kırk, elli kadar siiri dilimize manzum olarak çevirmis, bunların bir kısmı, Marifetndme´de, bir kısmı dadivanında bulunmaktadır. Bu siirler, Sefik Can tarafından derlenmis, bugünün Türkçesine çevrilerek Divaan-ı Kebîr´deki siirlerle beraber, bir kitap haline getirilmistir, fakat bu
kitap henüz yayınlanmamıstır.
Abdülkadir Gölpınarlı merhumun seçtigi, manzum olarak dilimize çevirdigi siirler de 1980 senesinde Gözlem yayınevince yayınlandı, bu kitabın adı Bugünün Diliyle Mevlana´dır.
Dîvan-ı Kebîr´den yabancı dillere de tercümeler yapılmıstır. Prof. Dr. Annemaria Schimmel tarafından Almanca´ya manzum olarak elli altı gazel tercüme ve nesr edilmistir.
Reynold A. Nicholson´un Dîvan-ı Sems-i Tebrizi´den seçme siirlerini de unutmamalıyız.
Dîvan-ı Kebîr´den, Rusça ve Japonca´ya kadar bir çok dünya dillerine seçme ve tercüme yapılmıstır.
Mevlana Dîvan-ı Kebir´deki siirlerini islamî edebiyattaki nazım sekillerinden olan gazel seklinde söylemistir. Bilindigi gibi gazel, konu olarak lirik ask siirlerini ele alır. Gazellerde sekil itibarıyla birinci beyitteki mısralar kendi aralarında kafiyeli olup, gazelin diger beyitlerinin ikinci mısraları, birinci beyitle aynı kafiyededir ve her gazelin bütün beyitleri aynı
vezinle yazılır ve her beyit konu itibarıyla küçük bir siir parçasıdır. Nasıl rubaîler dört mısrada aynı konuyu islerlerse, her gazelin her beyiti ayrı ayrı konuları tasıyabilir.
Bu beyitler sadece vezin ve kafiye bakımından bir araya gelmislerdir. Eger bütün beyitler aynı konuyu islerlerse o gazele "yek avaz" adı verilir ve çok makbul sayılır. Mevlana bu gelenege uyarak gazellerinin bazılarında her beyitte ayn bir konuyu islemistir, ama Mevlana çogu zaman mesela on bes beyitlik bir gazelinde bile aynı konuyu terennüm etmistir.
Bu yüzden biz Mevlana´nın gazellerini okurken, her beyiti ayrıca bir konuyu isleyen küçük bir siir parçası sayabiliriz.
Gazeller tercüme edilirken, beyitlerden en fazla dikkat çekeni o gazele baslık olarak alınmistır. Metinlerde bu baslık yoktur. Bu sebeple biz herhangi bir gazeli okurken aynı gazelde çesitli konulara deginilmesine sasmamalıyız.
Her beyiti ayrıca dikkatle okumak, manalarının derinligine varmak ve düsünmekle onun zevkine varılır.
Hak sairlerinin çogu zaman yazdıkları siirlerde mey (sarap) ve sevgiliden bahs etmekte olduklarını herkes bilir.
Bunlara akıl erdiremeyen bazı kisilerin yanlıs fikirlere sapmamaları için, bu mecazî deyimlerin açıklanması gerekmektedir.
Hz. Mevlana da büyük bir Hak asıgı oldugu için siirlerinde kendisinden ewel gelen Hak asıkları gibi bu konulara çogu zaman deginmistir. Nitekim büyük Hak asıklanndan, Esad Erbilî hazretleri de dîvanının önsözünde bu konuya temas etmislerdir. (Dîvan-ı Esad, Erkam yayınları, s. 7)
Ariflere göre mey (sarap) gam ve kederden eser bırakmayan Allah sevgisidir. Buna Mansur sarabı, ask sarabı, Hak sarabı da denir. Bu manevî sarap insanı kendinden alır baska alemlere götürür. Meyhane tabirine gelince, Hak asıklarına mahsus ibadet yerleridir. Nitekim Seyhülislam Yahya Efendi su beytinde bu konuya deginmistir: "Mescidde riya pîseler etsün ko riyayı / Meyhaneye gel ne riya var ne müraî" Yani gösteris için camide namaz kılanları bırak, onlar gösteris için namaz kılsınlar; sen hakikat meyhanesine gel, orada ne riya var ne de riyakar. Pîr-i mugan ise, mürsid´i göstermektedir.
iranlı Hafız bir beytinde söyle der: Eger pîr-i mugan (mürsid) sana seccadeni sarap küpüne daldır derse, tereddüt etmeden seccadeni sarap küpüne daldır;
Çünkü onun bir bildigi vardır. 0 bir hakikat yolcusudur, sakî ise Hak yoluna düsenlere yol gösteren halifeleri temsil etmektedir. Bu siirleri insanlar kendi kabiliyetine ve sezisine göre anlar, bazıları da anlayamaz, yanlıs yorumlar.
Eski devirlerde yahüt günümüzde bu konuları geregi gibi anlayamayan kisiler bulunmaktadır.
Bunun gibi bazı velîleri bile yanlıs anlamıslardır. Büyük Hak sairlerinden Niyazî-i Mısrî hazretleri, su kıt´ada bu hakikatı ne güzel anlatmıslardır.
Cemali zahir olsa tez celali yakalar anı Görürsün birgül açılsa yanında har olur peyda Bu sırdandır ki bir kamil zuhür etse bu alemde Kimi ikrar eder anı, kimi inkar olur peyda yani Hakk´ın cemali ortaya çıksa, celali hemen onu yakalar.
Görmez misin herhangi bir yerde gül açılsa, hemen onun yanında bir diken meydana gelir.
Bu sebepledir ki bu alemde bir insan-ı kamil zuhür etse, kimi onu kabul eder, kimi de red eder. Nasıl ki Muhiddin-i Arabî hazretlerini sevenler ona Seyh-i Ekber (en büyük Seyh) adını vermislerdir. Sevmeyenler, onu inkar edenler de Seyh-i Ekfer (Kafirlerin seyhi) demislerdir. Hz. Mevlana ise bir siirinde, "Ben sunu bunu bilmem, ben ilahî ask kaderiyle
mest olmusum." der.
Gerçekten de bu kainatı yaratan, akıl almaz güçte olan o büyük varlıga hayran olup kalmak varken, ben suna inanıyorum, sen suna inanıyorsun diye birbirimizle niçin çekisiyoruz?
Nitekim, Neyzen Tevfik de Cenab-ı Hakk´a hitaben:
"Degil binlerce, yüzbinlerce, milyonlarca insanlar, senin hep gölgeni sevmis, özünden bîhaber gitmis." demistir.
îngiliz fizik alimlerinden Sir Jones Jeano, Prof. Salih Murat´ın tercüme ettigi, Etrafımızdaki Kainat adlı eserin ikinci sayfasında söyle demektedir:
"Bizim dünyamız diger yıldızlara nazaran en küçük bir yıldızdır. Kainat pek büyüktür. Çünkü ısıgı bize elli milyon senede gelen yıldız var. Bunların her biri, bos bir okyanusta giden bir gemi gibi yolculuk yaparlar. Bizler kumlar sayısınca çok olan bu yıldızlar arasında, bir kum tanesinin mikroskopik parçası üzerinde oturarak etrafımızı, uzay ve
zamanla çevrilen kainatın maksat ve mahiyetini kesfe çalısıyoruz."
Bizim bu kainatı yaratan, büyük yaratıcının yaratma gücü karsısında sunu bunu düsünecegimiz yerde, bu kainatı yaratan büyük yaratıcının yaratma gücü, essizligi karsısında hayran olmaktan ve sasırıp kalmaktan baska çaremiz yoktur. 0 ne büyük yaratıcıdır, 0 ne kudretlidir. 0 ne güzeldir. Su söyleymis, bu böyleymis diyecegimiz ve birbirimizle çekisecegimiz yerde, ask içinde yalnız onun hayranı olalım.
HZ.MEVLANA´NIN ŞİİRLERÎNDEKÎ COSKUNLUK
Bir Dîvan-ı Kebîr beytinde, Hz. Mevlana söyle söyler. "Ben sözü askla söylüyorum. Çünkü dersi asktan alıyorum.
Ben canımı onun önüne koyuyorum, ona armagan ediyorum, çünkü o pek azını kabul eder, her seyi kabul etmez."Hallac-ı Mansur ve Bayezid-i Bistamî gibi bazı velîler ilahî ask ile costukları zamanlar, bazen öyle sözler söylerler ki, bu sözler sekil üzerinde kalan ve dinin hakikatına erisemeyen, dini taklidden tahkike götüremeyen bazı kisiler tarafından seriata aykırı görülmüstür. Ve bu yüzden "Ben Hakk´ım" diyen Hallac-ı Mansur asıldıgı gibi, kendinde Hakk´ı
bulan Seyyid Nesîmî´nin de derisi yüzülmüstür.
Bu sözlerin derinliklerine inemeyenler, ifade etdikleri manayı anlamayanlar bu gibi sözleri begenmezler. Nitekim Mevlana bir siirinde "Biz sevgili ile beraber oturmusuz da sevgili nerede deyip durmaktayız." (Dîvan-ı Kebîr, I/ 442)
sözünü seriata aykırı bulurlar da, Kur´an´da "Siz nerede olursanız olunuz biz sizinle beraberiz." (Süre: 57 / ayet: 4) "Biz size sah damarınızdan daha yakınız." (Süre: 50 / ayet:16) ayetlerinin sırrına akıl erdirmek istemezler. Bu bir sezis ve anlayıs meselesidir.
Nitekim Hz. Mevlana bir siirinde "Ene´1-Hak dedigi ve gerçege isaret ettigi için halk anlamadı da Hallac´ı dar agacına çekti. Hallac sag olsaydı sırlarımın azametinden ötürü o beni dar agacına çekerdi." demistir (Dîvan-ı Kebîr, III/1459).
Mevlana bazen siirlerindeki coskunlugun farkına varır da, sözünden tövbe etmek ister, söyle der: "Her gazelin arkasından gönlüm söze, lafa tövbe ediyor; bir daha böyle sözler söylerniyecegim diyor amma, Allah´ın dilegi gönlümün yolunu kesiyor, gönlün tövbesini bozuyor." (Dî-van-ı Kebîr, IV/1822)
Hz. Mevlana bir baska beytinde de söyle buyuruyor:
"Beni yokluktan var eden, beni yaratan her an beni söyletmededir. Sonunda beni söyleten kerem buyurdu, bütün söyledigim sözler 0 oldu." (Divan-ı Kebîr, IV/ 1809) Bir baska beytinde de "Bazen ona av derim, bazen bahar derim,bazen ona sarap adını takarım, bazen de mahmurlugum derim." (Dîvan-ı Kebîr, IV/ 1837)
Hz. 9kbal de bir siirinde "Bir müslüman asık degilse kafirdir." demistir. Hz. Mevlana da "Ben askı olmayan kisinin insanlıgını inkar ederim." (Dîvan-ı Kebîr, 111/1610) buyur-mustur.
Bu siirleri diger sairlerin siirleri ile mukayese etmeyiniz;bu siirler ask ile, kendinden geçmis bir velînin gönlünden gelen sesleridir.
Bu sesler bazen insanı sasırtır, bazen hiç bir siirde duyulmayan manevî zevkler verir.
Sayın okuyucularım, okudugunuz herhangi bir siirin zevkine varmadınızsa onu geçin, baska bir siiri okuyun. Bazen bir siirde bir iki beyit pek hosunuza gider. 0 gazelin numarasını yazın, baska zaman tekrar okuyunuz. Hatta hosunuza giden beyitleri dostlarınıza da okuyun. 0 siirin beraber zevkine varın, müsterek duygu sizi o siirin derinliklerine indirecek, o zaman satırlar arasında Hz. Mevlana´nın mübarek kalbinin heyecanla, ilahî askla çarptıgını duyacaksınız.
Sayın okuyucularım, Dîvan-ı Kebîr´den siirler seçerken, sadece kendi begendiklerimle kalmadım, Nicolson´un seçtiklerine, sayın Schimmel´in seçip Almancaya tercüme ettiklerine, Abdülbaki Gölpınarlı merhumun ve Mithat Baharî hazretlerinin Güldeste´lerine de baktım. En çok begenilen siirleri isaretledim.
Dört cilde böldügümüz bu güldestede, her cildin sonunda o cilde aldıgımız siirlerin Firüzanfer yayınındaki ilk mısraları ile cilt ve sayfa numaralarını ayrıca bir cetvel halinde belirttik ki, arastırıcılar için kolaylık olsun! Bu siirleri hissetmek, duymak saadetine ererseniz, bu siirleri seçerek tercüme eden Sefik Can´ı, bu aciz kulu, hayırla yadetmenizi,
hatalarını hos görmenizi ve ruhuna Fatiha okumak lütfunda bulunmanızı niyaz ederim.
Ey tanıdıgım ve tanımadıgım sevgili okuyucularım! Ey hikmet ve hakikati seven dostlar! Ey Hakk asıkları! Sizi büyük veli Hz. Mevlana´nın Divan-ı Kebîr´inden yaptıgımız seçmelerle basbasa bırakıyor, ben artık aradan çekiliyorum.
Cümlenizi hürmetle, sevgiyle selamlar, size saglıklar, esenlikler manevî ve rühanî zevkler, neseler temennî ederim.
5. 11. 1999
Em. Ögretmen Albay Sefik Can
Hasta yatagımda söyledigim bu önsözü yazan, bazı arastırmalarımda bana yardımcı olan, Mevlana asıkı Nur Artıran
Hanımefendi´ye tesekkürlerimi arz ederim.
Not: Bizde bu eserleri internete kazandırmada bize izin veren Eseri hazırlıyan sayın Sefik Can beyefendiye,ona yardım eden kardeslerimize ve bize yardım eden kardeslerimizede tesekkür ederim.Bu görevde bizi kullanan Cenab-ı Hakk´ka na mütanahi sükürler ederiz.
Divanı Kebirin mukaddemesi:
Bize dogru yolu bulduran, bizi bu nimetle re kavusturan Allah´a hamd olsun. Eger Cenab-ı Hakk, bize dogru yolu göstermeseydi, biz, bu yolu bulamazdık. Allah´ın rahmeti, peygamberi ve peygamberlerin en büyügü, efendisi Muhammed(s.a.v.)´e ve onun kerem sahibi olan ve keremlere mazhar bulunan soyuna, sopuna olsun. Bundan sonra sunu iyi biliniz ki, bu Dîvan-ı Kebîr´de bulunan sözler rühanî sırlardır. Hakk´a gönül verenler için Nüh´un gemisidir. Kutsal
nefeslerdir. Ruha hos gelen esintilerdir. Rabbanî ilhamlardır. Seher vaktindeki feyzlerin gönül gözünü açan kesfleridir.
Noksanlardan münezzeh olan Allah´tan gelen varidattır. Esi bulunmaz isaretlerdir. Sasılacak ibarelerdir. Bahr-ı ehadiyetin nürlandır. Gayb denizinin iri incileridir. Bu Dîvan Asıklar Dîva-nı´dır. Manevî zevklerin kaynaklarıdır.
Gönüllerin ısıgıdır. Asıklara, ariflere makbul olan gerçek sözlerdir. Huzur ehlinin anahtandır. Gayb alemindeki hür kisilerin makamlandır. Kalb sahiplerinin kalplerinin kalbidir. Gönül bahçelerinin çiçegidir. Bu Dîvan´daki sözler, has kulların meclislerine feyizler ve manevî zevkler getiren akar sulardır. Velîleri anan ve andıran haberlerdir. Olgunlasmıs
kisilere sa´adet kimyasıdır. Yakîne erismis kardeslerin hutbesidir. Allah´ı seven, kötülüklerden sakınan erlerin boyunlarına gerdanlıktır. Bu sözler, münafıklara Hakk´ın Zülfikar´ıdır. Büyük ve hayırlı kisilerin rühlarına iksirdir. Hakk yolunda sefere çıkanlara bir yolculuk armaganıdır. Ceberut kuslannın dilidir. Meleküt alemindeki meleklerin tesbîhleridir.
(Divan-ı Kebîr, c. I, sahife 2)
.
I. GAZELLER
1. Hakk´tan sayılamayacak kadar lütuflar, ihsanlar;
senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar, kusurlar.
Müstefilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müstefilün
(c. I, 3)
•.Ey gönül, isledigin suçlara, kusurlara karsılık, Hakk´tan özür dilemek için neler düsünüyorsun? O´ndan sayılamayacak kadar lutuflar, iyilikler, ihsanlar, vefalar gelmede, senden de bunca hatalar, kusurlar, cefalar görünmede...
• O´nun tarafından, bunca keremler, senden ise, manasız aykın isler; O´ndan pek çok nimetler, senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar suçlar, günahlar...
• Senden bunca haset, bunca kötü düsünce, bunca dedikodu. O´ndan ise bunca ihsan, bunca lütuf, bunca iyilikler.
• Yaptıgın kötülüklerden, isledigin günahlardan pisman olup da, candan Allah dedigin zaman, seni belalardan kurtarmak için senin imdadına yetisen, sana o duyguyu veren, kendini hissettiren O´dur.
• iŞledigin günah yüzünden korkuyorsun, kurtulmaya çareler arıyorsun. Bir daha islememeye karar veriyorsun, iste o anda bu duygularla için karıstıgı, kendinden utandıgın, kendini ayıpladıgın, vicdanın sızladıgı zamandüsünmüyor musun? Bu duyguları sana veren, bu pismanlıga seni düsüren, senin içindedir. Sana çok yakındır. O´nu sen ne diye
kendinde, kendi içinde göremiyor, hissedemiyorsun?
• 0, seni bazen yaratılısına, kötü tabiatına bırakır, seni gümüs, altın, kadın sevdasına düsürür. Bazen de canına Hz. Mustafa´yı hayal etmenin nürunu verir de içini aydınlatır.
• Seni bazen bu tarafa çeker, iyi adamlara katar, bazen de o tarafa çeker, seni kötülere ulastırır. Kurtulus gemisini korkunç dalgalarla hırpalar, onu kırar, parçalar.
• Ey zavallı insan, bu düsüslerden, bu hallerden sakın ye´se kapılma; gizli gizli o kadar çok dua et, geceleri, o kadar çok agla, inle ki; sonunda yedi kat gökten kulagına kurtulus sesleri gelsin.
2. Keske uyuyabilseydim de, rüyada yüzünü gösterseydin.
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefilün, Müstef´ilün
(c. I, 3)
• Sevgilim, belki vefa ve merhametin cosar da, kapıyı açarsın; "Orada, ne bekliyorsun kalk, içeri gir!" diye seslenirsin ümidiyle ben senin kapında oturmus bekliyorum.
• Ey pek güzel olan yüzünde her zaman yüzlerce lütuf, yüzlerce merhamet nuru parlayan sevgili! Canım, kapında senden gelen misk kokularına, anber kokularına gark olmustur.
• Biz mest olmusuz; basımız dönmede, baskalarının yaptıkları islerle bizim ilgimiz yok. Dünya alt üst olsa, yakılsa, yıkılsa umurumuzda degil. Yeter ki senin askını kaybetmeyelim. Yeter ki senin askın ebedî olsun!
• 9çimizde senin askın el çırpmada, yüzlerce baska alemler yaratmada, göklerden de dısarda, ötelerde yepyeni yüzlerce asırlar meydana gelmede.
• Bugün biz senin misafiriniz. Güler yüzünüzün mesti oldugumuz için seni bırakıp baska yere gidemiyoruz. Sen öyle essiz bir güzelsin ki, Allah´a yemin ederim ki yüzünün güzelligini düsününce, hayal edince, su gönlüm beni bırakıp gidiyor.
• Kurtulmam için, gönlü uyanık bir can bulursam, onun etegine yapısacagım, himmet isteyecegim. Kekse uyuyabilseydim de rüyada yüzünü gösterseydin.
• Bütün canlar, can denizinden geldikleri, can denizini tanıdıkları, bildikleri için oraya dogru sel gibi akıp gidiyorlar da, baska tanıdıklardan, baska sevgililerden yüz çevirmislerdir.
• Can denizine dogru kosan seller de çesit çesit. Bir sel var yüksek daglardan kaynagını alarak, hayran hayran basını taslara çarparak, köpürerek, aglayarak, heyecanla feryat ederek, aslı olan can denizine dogru kosuyor, kosuyor.
Bir sel de var ki yolunu kaybetmis, birincisi; "Allah´a hamd olsun!" demede, ikin-cisi; "La havle" okumada.
• Ey günes gibi dogup, müflislere, yoksul kisilere sevgi sarabı sunan lütfeden. Bir ihsanda bulun, o saraptan bize de sun! Biz de yoksuluz, biz de sasırdık, yolumuzu kaybettik.
• Nasıl olmussa gül, ansızın seni görmüs, çasırıp kalmıs da elbisesini yitirmis.Çeng senin çenginin sesini duymus,feryada baslamıs, utanıp basını önüne egmis.
Nıyazi-i Mısrî hazretlerinin su siiri bu hakîkati belirtiyor:
"Huda davet eder elhamdülillah
Bu can dosta gider elhamdülillah
Hakîkat sehrine çün rıhlet oldu
Gönül durmaz iver elhamdülillah."
" La havle vela kuvvete illa billah"; Allah´tan baska kimsede güç, kuvvet yoktur, anlamın;ı gelen bır hadîsten alınan
"La havle". Mü´minler, sasırdıkları, darda kaldıklan zaman "La havle" derler.
• Zühre yıldızının burcunda en tali´li olan kimdir? Ney´dir. Çünkü ney, dudagını senin dudagına koymus, senden name ögreniyor.
• Çeng, sensiz kalınca fenalasıyor, hasta, kötü bir varlık oluyor. Ney de sen olmayınca hüzünlerle doluyor, inlemeye, aglamaya baslıyor. Çengi kucagına al, onu iyilestir! Ney´i de öp, oksa. Def de sana yalvarıyor. "Ne olur?" diyor, "Beni eline al! Yüzüme vur, vur, vur da senin vuruslarınla yüzüm degerlensin, ahenk yolunda meclise parlaklık gelsin."
• Bu parça parça olah canı al, onun her parçasına ask sarabı içir, onu güzelce sarhos et de dün gece elden kaçan fırsat simdi yeniden gelsin!
• Ey yüce padisah; dogrusu bizim için bundan sonra ayık olmak ayıptır, yazıktır! Allah´ın sana yemin ederim ki,
artık bundan sonra ben ayık olarak senin büyüklügünü, gücünü, kuvvetini anlatamam, senden bahsedemem, ancak senin ask sarabınla mest ohınca dilim çözülür.
3. Gülün geçirdigi safhalar, basından geçen maceralar.
Miistef´ilün, Müstef´ilün, Miistef´ilün, Müstef´iliin
(c.I, 13)
• Ey bir yerde duramayan, dinlenme nedir bilmeyen rüzgarımız! Güle bizden haber götür de de; "Gül bahçesinden kaçıp sekerle dost olan gül, nasıl oldu da yurdundan, anandan, babandan, kardeslerinden arkadaslarından ve sana gönül veren, senin için feryat edip duran bülbülden ayrıldın geldin, sekere karıstın, ´gülbeseker´ tatlısı oldun?"
• Ey gül´. Neden sekere karıstın? Aslında sen, kendin sekersin, seker gibi tatlısın, hossun. Seker oldugun için, herkesten çok sen, sekere layıksın ama, neden gül bahçesine karsı vefasızlıkta bulundun? Seker de, gül de hos, fakat vefalı olmak her ikisinden de hos, her ikisinden de tatlı.
• Ey gül, madem ki bahçeden ayrıldın gittin, sana bir iki sözüm var: 0 güzel yanagını sekerin yanagına koy da sekerden tat al, seker gibi ol, sekere de bahçeden alıp götürdügün hos kokunu ver! 0 da gül gibi olsun. Ayrılıgı göze aldın ama, bu ayrılıkta kazancın da var: Sen sekerin içine girdigin için gül olarak oradan oraya götürülmekten, yolculugun cefasından, solup pörsümekten, yerlere atılmaktan, çignenmekten kurtuldun.
• Simdi ´gülbeseker´ tatlısı oldun ya, seni yiyenlere gönül gıdasısın, göz nurusun. Bu yüzden artık gülden gönlünü çek; o nerede, bu nerede?
• Sen bahçede dikenle beraber oturuyorsun. Akıl gibi cana yakın idin, insana karıstın. Sekerle beraber iken simdi insanla beraber oldun. Nur oldun. Haydi simdi de su günahlarla kirlenmis yeryüzünden gökyüzüne yüksel menzil menzil, konak konak ta onunla manen bulusma yerine kadar yürü!... *
• Ey gül! Sen simdi dünyaya yukarıdan bakıyorsun da, dünyadaki acaip halleri gördügün için dünyaya gülüyorsun.
0 yüzden elbiselerini yırtıyorsun. Ey kızıl kaftanlı, güçlü, kuvvetli yigit er, ben senin hayranınım!
• Güller "Kim manen Hakk´a ulusmak için merdiven isterse, belanın, ızdırabın bir merdiven oldugunu bilsin de,basına gelenlerden sikayet etmesin! Belalardan korkmasın, canını belalara atsın!" diye naralar atarak, uçusup saçılarak gökyüzünden gül bahçelerine yagmada...
• Kendine gel de, su kaptan, gülsuyu çıkaran ustanın testisinden bir yolunu bulup ter gibi sız, o hapsedilmis kaptan, bir rüh gibi kaç, kurtul.
• Ne de tali´liymissiniz, ne de bahtınız yarmıs! Benziniz gül gibi kıpkırmızı. Biz de sizin gibiydik, rüh olduk,kurtulduk. Haydi siz de rüh olun, bu kirli yeryüzünden kurtulun.
• Gülbesekerden maksadımız, Hakk´ın lütfuyla bizim varlıgımızdır. Varlıgımız sanki demir kırıntısı, Hakk´ın lütfu ise mıknatıs!..
• Akıl da aynadır. Demirden ayna yapan aynacı, onu parlatmak, ayna haline getirmek için ona çok eziyet etmededir de, bu yüzden olacak, ayna bizi istemiyor, bize gelmiyor, hep biz onu elimize alıyor, ona bakıyoruz. 0 bize sunları söylüyor ama, kulaklanmız gaflet pamügu ile tıkalı oldugu için duyamıyoruz: "Ey insanlar, ben sizi sizsiz isterim."
4. Ben çok eskiden sana gönül vermistim, simdi gel de sana canımı vereyim.
Müstef´ilün, Müstefilün, Müstefilün, Müstefilün
(c. I, 16)
• Ey Yusuf, gözleri görmeyen Yakup´a gel. Ey gözlerde gizlenmis olan îsa, sen de su gök kubbenin üstünden hir görün...
• Ayrılıktan ötürü gündüz karardı, gece gibi oldu. Gönlüm yay gibi idi, inceldi ok gibi oldu. Dertli Yakup ihtiyarladı, ey genç Yüsuf artık gel!
• Ey îmran oglu Müsa! Senin Hakk´a yalvarman için, ne Tur-ı Sîna´lar var! îsrail ogulları buzagıya tapıyorlar. Artık Tur-ı Sîna´dan dön!... Bizi kurtarmaya gel!
• Benzim safran gibi sarardı. Boynum büküldü, çene düstü. Beden mezarında sıkıstım kaldım. Ey rühu darlıktan kurtaran, rahata kavusturan! Gel, beni benden, beni bedenden kurtar!
• Hz. Muhammed´i gözleyen gözüm, gamınla sana müstakım diyor. "Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik." ayetinin sırrı, gel de o dagınık saçlar arasından yüzünü göster!" Enbiy Suresi 21/107. ayete isaret var."
• Sen, öyle büyüksün, öyle büyük bir nür kaynagısın ki, su günes senin nuruna karsı sanki aksam kızıllıgı, ey bütün dünya padisahlarını geride bırakan,, azîz varlık, ey Hakk ile gören göz, ey her seyi bilen gönül! Gel! • Dünyada mevcut bütün canlar, sana karsı canlıktan çıkıyorlar, beden oluyorlar. Halbuki sen, cansın, canlar canısın, cansız beden ne ise yarar? Ben çok eskiden, sana gönül vermistim. Gel, ey sevgili gel de simdi sana canımı da vereyim!
• Ey-sevgili, ilacım de sensin, çarem de sensin. Yüz parça olmus gönlünnün nuru da sensin, çaresiz gönlümde, senden baska ne varsa hepsi yok oldu, beni kimsesiz bırakma! Gel!
5. Ömür kervanının kalkmak üzere oldugunu haber veren çanlarının seslerini duymuyor musun?
Müstefilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefilün
(c. 1, 17)
• Gökyüzünden cana; "Haydi geri dön!" diye bir ses geldi. Can da; "Ey beni çagıran yüce varlık, merhaba,geliyorum." diye cevap verdi.
• Ses duydum; "Basüstüne, her an yüzlerce can sana feda olsun. Bir kere daha çagır da; (...... ) makamına kadar uçayım.
(...... )Bu beyitte Insan Süresi, 76/1. ayete isaret var. Bu ayeti tefsir edenler, insanın maddî varlıgının çesitli merhalelerden geçerek nihayet bir damla meni halinde ana rahmine düstügünü ve ınsanın henüz kendisinin atılacak bir seyi olmadıgına ve kemalin yoklukta olduguna etmekte.
• Ey bizim essiz misafirimiz, bizim canımızın sabrını da, kararını´ da aldın. Seni nerede arayayım? Nerde bulayım?Seslenen "0, candan da, rnekandan da dısarıdadır, 0, çok üstün bir yerdedir." dedi.
• Su zindanda bulunanların, ayaklarına baglanmıs olan agır zincirleri çözeyim, gökyüzüne de bir merdiven koyayım, koyayım da can, yücelere çıksın.
• Sen cana, canlar katan bir güzelsin. Sonra yabancı da degilsin, bizim sehrimizdensin. Öyle oldugu halde neden kendini garip sayıyorsun, yabancıymıs gibi davranıyorsun? Bu hal, dostluga yakısır mı?
• Avareligi, bir bir serbet gibi içmissin de kendi evinin yolunu bile unutmussun. Çok kötü huylu olan, Kabil´li büyücü kadın, sana çok büyüler yapmıs, bu yüzden nereden geldigini, nereli oldugunu hatırlıyamıyorsun.
• Birini takip derek gelen, konup göçen kervanlar, hep o tarafa kosup gidiyorlar. Senin basın nasıl oluyor da dönmüyor? Yüregin kabarmıyor? Neden hiç bir korku ve heyecanın yok?
• Kervan basının kervanın kalkmak üzere oldugunu haber veren çanlarının ´seslerini duyuyor musun? 0 tarafta nice yol arkadaslarımız, nice dostlarımız var. Hep bizi bekliyorlar.
"Bu beyit Sirazlı hafız ın su beytini hatırlatıyor:
Sevgiliye giden yolun menzilinde ,kondugu yerlerde nasıl istirahat edeyim,nasıl zevki sefaya dalayım ki,Can;Yürekleri bagladınızmı diye feryat edip durmada."
• Bir çok insanlar, orada bizi bekliyorlar, hepsi de bizim sarhosumuz, hepsi de bize dalıp kendilerinden geçmisler.
"Ey zavallı! Padisahın bekliyor. Haydi padisahın yanına gel." diye kulagımıza bagırıyorlar.
6. Dügünümüz dünyaya kutlu olsun!
Müstef´ilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müstefiliin
(c.I, 31)
• Bizim dügünümüz dünyaya kutlu olsun. Allah, bu dügünü, bu evlenmeyi bize uygun olarak tertipledi. Esler birbirine çok uygun düstü. Bu dügün sebebiyle,
• Mevlamızın lütfuyla kalpler ferahladı. însanlar çift oldu, evlendi. Kederler, gamlar gönüllerden çıkıp gitti.
• Ey sehrimizi süsleyen güzel! Allah´ın adıyla güzel bir gelin olarak gidiyorsun. Sen de bir güzele damat olmadasın.
• Köyümüzden ne de hos gitmedesin. Bize ne de hos salına salına gelmedesin; deremize ne de hos çaglaya çaglaya akmadasın! Ey ırmagımız, ey bizi arayan dost!
• Cihan padisahının, bizim o canlara can katan padisahımızın devletinde oynayın, raks edin, ey arifler, ey süfîler, sema edin!
• Halkın bir kısmı denizler gibi cosmada, dalgalar gibi secdeye kapanmada. Bir kısmı da kıhçlar gibi savasmada,bütün cüz´lerimizin kanmı içmede. Sus, sus ki bu gece o güzel yüzlü, ugurlu sahımızın mutfagı açılmıstır. Ne de sasılacak sey ki, helvamız (helva gibi tatlı olan sevgili) helva pisiriyor.
Bu siiri Hz.Mevlana oglu Sultan Veled´in dügününde söylemistir.
7. Bu hos koku, Yüsuf´un gömleginin kokusudur,
yahut da Mustafa(s.a.v.)´in hırkasının kokusudur.
Müstef´ilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müıtef´ilün
(c.1, 12)
• Ey bahçeleri güldüren, çimenleri gebe bırakan asıkların ilkbaharı, bizim sevgilimizden haberin var mı?
• Ey asıkların feryadına kosan hos kokulu rüzgar. Ey candan da mekandan da temiz olan aziz varlık, sen neredeydin? Nerede kaldın, seni görecegimiz geldi?
• Ey Rum diyannın da, Habes diyarının da fitnesi olan rüzgar, sasırdım kaldım, bu pek hos, bu pek güzel koku, ya Yüsufun gömleginin kokusudur, yahut da Mustafa (s.a.v.)´in hırkasının kokusudur.
• Ey dogruluk ırmagı, sen bizim sevgilimizin arkından akıyorsun, sen getirdıgın hos kokularia gönüllerin Tur-ı Sîna´sı oluyor, canlara can katıyorsun..
• Ey sözü, konusması, bütün davranısları, halleri hos olan sevgili! Ey "ay"ların, yıl´ların kendine kul oldukları güzel,senin "ay"ın da hos, "yıl"ın da hos.
8. Gül de senin lütfunla çorak yerler yesersin, mezarlar bahçe haline gelsin!
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefilün, Müstefilün
(c.I, 29)
• Ey perdenin arkasından ısıgı, nüru görünen sevgili, senin ısıgın, sıcaklıgın bize yaz mevsimi oldu, bizim de yaz mevsimi gibi gönlümüz sıcak, gel bizi al, gül bahçemize kadar, çek götür!
• Gel, gel de senin lütfunla çorak yerler yesersin, mezarlar bahçe haline gelsin. Koruklar tatlılassın, üzüm olsun,ekmegimiz pissin.
• Ey can giinesi, ey gönül günesi, ey güzelligi ile günesi bile utandıran güzel,gel, gel de bizim zavallı halimizi gör,su balçık beden, canı nasıl tutmus bırakmıyor?
• Yüzünün sevdası ile dikenlikler, nice defalar gül bahçesi haline geldi de güzel yaratma gücüne olan imanımızı artırdı.
• Ey ebedî ask! Su gönlümüzde kendini gösterip, canımızı balçık zindanından kurtararak, tek olan, esi olmayan Allah´a yönelttin.
• Ey nurlar saçan sabahımız! Gamlı ve kederli oldugumuz zamanlarda gönlümüzdeki gam dumanlarını dagıt, bize sevk ver, nese lutfet. Tali´imizin karanlık gecesinde; bir gündüz, görülmemis, isitilmemis, sasılacak bir gündüz meydana getir.
• Nerede o gözler ki onu izlesin; nerede hakîkatleri duyacak kulak, burhanlar düsünecek akıl?
• "Cüz´ler külle gidiyor. Reyhan reyhana, gül güle kavusuyor, her sey bizim dikenligimizin hapishanesinden kurtuluyor." diye can diyarından davul sesleri gelmege basladı.
9. Ey söylenmemis, gönülde kalmıs gam, ey uyusmus akıl defolun gidin!
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün
(c.1, 36)
• Hoca gel, hoca gel, hoca bir kere daha gel! Ey hileci ay, gelmem deme, gel!
• Senden ayrı düsmüs asıgın halini gör. Kötülüklerle dolu olan dünyaya bak, ey hapishaneci padisah, mahmur susamısı görmemezlikten gelme!
• El de ayak da sensin, her var olanın varlıgına sebep de yine sensin! Sarhos bülbül de sensin, haydi gül bahçesine gel!
• Kulak da sensin, göz de sensin, her seyin seçilmisi de sensin, sen kuyudan çıkarılarak satılmıs Yüsufsun, kölelerin satıldıgı pazara gel!
• Gözde gizlenmissin görünmezsin, halbuki sen herkese can verirsin, bir kere de güle, oynaya gönülsüz ve sarıksız olarak gel!
• Günün aydınlıgı sensin, gamı yakan yandıran sevinç sensin, gecelerin aydınlıgı, ay ısıgı sensin, ey tatlılıklar, sekerler yagdıran bulut gel!
• Ey yepyeni dünyanın bayragı! Her akıl ve fıkir sana rehin olarak verilmistir, bazen geliyorsun, bazen gelmiyorsun, böyle yapma; bir daha dönmemek üzere tamamıyla gel!
• Ey perisan kabuslarla dolu olan gece git! Bir daha gelme! Ey söylenmemis, gönülde gömülü kalmıs gam, ey uyusmus akıl, defolun gidin, sizi istemiyorum! Ey uyanık baht, ey devlet gel, gel!
• Ey Nuh´un nefesi! Ey ruhun hevesi gel! Ey yaralanmıs merhemi gel! Ey hastanın saglıgı gel!
10. Gölge bazen nürun yanında olur, bazen de onda yok olur.
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün
(c.1,41)
• Ey yüzünün nüru ile cihanı aydınlatan sevgili, dün gece bizim aramızda yoktun. Bu yüzden biz karanlıkta kaldık.
Yüzünün nüru dün gece neredeydi?
• Gönlümüze bak da sasır kal! Çünkü gönül, senin güzel yüzünü siper ederken heyecandan eriyip yok oldugu halde, seni siper etmeye doyamadı. Bırak gönül senin ugrunda erisin yok olsun. Ama ey ay yüzlü güzel! Senin ömrün uzadıkça uzasın!..
• Dün gece, nürlar saçan ay yüzün nereye dogmustu? Otagın nereye kurulmustu? Adamların, ordun nerede konaklamıstı? Sen degil, senin güzelligin nerede elbisesini çıkarır, nerede soyunursa devlet oradadır. Mutluluk oradadır.
• Dün gece nerede bulundunsa bulundun, o hususta bir sey bilmiyorum ama, bugün sunu biliyorum ki; bugün de benden ayrı kalırsan, sabrım, kararım tükenir de; "La havle" mescidi de gönlüm gibi gamlarla yıkılır gider.
• Dün gece seher vaktine kadar inleyerek, feryatlar ederek döndüm, dolastım. Sabah oldu da gözümü bile yummadım.
• Ey aziz varlık! Sen bir nürun gölgesisin. Biz de cümle cihan senin gölgeniz. Nürun gölgeden ayrı düstügünü kim gördü?
• Gölge, bazen nürun yanında olur. Bazen de onda yok olur, gider. Yanıbasında ise, onunla beraberdir. Onunla bir sıradadır. Onda yok olmussa, onunla bulusmustur, ona kavusmustur.
• Onunla bulusup yok olunca, Allah´ın nüru onu alsın, Allah´a çeksin götürsün diye o gölge sasılacak kadar sıkı bir sekilde istek elini nüra atmıstır.
• Gölge iki nürun ayrılıklarını, sonra birbirleriyle bulusmalarını durmadan anlatsam, sen de bana bu hususta daha çok yardımda bulunsan bu konu yine bitmez, tükenmez.
• Nur, sebebi yaratandır. Ne kadar sebep varsa hepsi de onun gölgesidir.Allah, sebepsizligi her seye sebep kılmıstır.
• Sebebi yaratan ile sebep birbirinin aynasıdır. Kim ayna gibi tertertıiz degilse, aynayı ve aynadakini göremez.
I. GAZELLER
1. Hakk´tan sayılamayacak kadar lütuflar, ihsanlar;
senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar, kusurlar.
Müstefilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müstefilün
(c. I, 3)
•.Ey gönül, isledigin suçlara, kusurlara karsılık, Hakk´tan özür dilemek için neler düsünüyorsun? O´ndan sayılamayacak kadar lutuflar, iyilikler, ihsanlar, vefalar gelmede, senden de bunca hatalar, kusurlar, cefalar görünmede...
• O´nun tarafından, bunca keremler, senden ise, manasız aykın isler; O´ndan pek çok nimetler, senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar suçlar, günahlar...
• Senden bunca haset, bunca kötü düsünce, bunca dedikodu. O´ndan ise bunca ihsan, bunca lütuf, bunca iyilikler.
• Yaptıgın kötülüklerden, isledigin günahlardan pisman olup da, candan Allah dedigin zaman, seni belalardan kurtarmak için senin imdadına yetisen, sana o duyguyu veren, kendini hissettiren O´dur.
• İşledigin günah yüzünden korkuyorsun, kurtulmaya çareler arıyorsun. Bir daha islememeye karar veriyorsun, iste o anda bu duygularla için karıstıgı, kendinden utandıgın, kendini ayıpladıgın, vicdanın sızladıgı zamandüsünmüyor musun? Bu duyguları sana veren, bu pismanlıga seni düsüren, senin içindedir. Sana çok yakındır. O´nu sen ne diye
kendinde, kendi içinde göremiyor, hissedemiyorsun?
• 0, seni bazen yaratılısına, kötü tabiatına bırakır, seni gümüs, altın, kadın sevdasına düsürür. Bazen de canına Hz. Mustafa´yı hayal etmenin nürunu verir de içini aydınlatır.
• Seni bazen bu tarafa çeker, iyi adamlara katar, bazen de o tarafa çeker, seni kötülere ulastırır. Kurtulus gemisini korkunç dalgalarla hırpalar, onu kırar, parçalar.
• Ey zavallı insan, bu düsüslerden, bu hallerden sakın ye´se kapılma; gizli gizli o kadar çok dua et, geceleri, o kadar çok agla, inle ki; sonunda yedi kat gökten kulagına kurtulus sesleri gelsin.
2. Keske uyuyabilseydim de, rüyada yüzünü gösterseydin.
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefilün, Müstef´ilün
(c. I, 3)
• Sevgilim, belki vefa ve merhametin cosar da, kapıyı açarsın; "Orada, ne bekliyorsun kalk, içeri gir!" diye seslenirsin ümidiyle ben senin kapında oturmus bekliyorum.
• Ey pek güzel olan yüzünde her zaman yüzlerce lütuf, yüzlerce merhamet nuru parlayan sevgili! Canım, kapında senden gelen misk kokularına, anber kokularına gark olmustur.
• Biz mest olmusuz; basımız dönmede, baskalarının yaptıkları islerle bizim ilgimiz yok. Dünya alt üst olsa, yakılsa, yıkılsa umurumuzda degil. Yeter ki senin askını kaybetmeyelim. Yeter ki senin askın ebedî olsun!
• 9çimizde senin askın el çırpmada, yüzlerce baska alemler yaratmada, göklerden de dısarda, ötelerde yepyeni yüzlerce asırlar meydana gelmede.
• Bugün biz senin misafiriniz. Güler yüzünüzün mesti oldugumuz için seni bırakıp baska yere gidemiyoruz. Sen öyle essiz bir güzelsin ki, Allah´a yemin ederim ki yüzünün güzelligini düsününce, hayal edince, su gönlüm beni bırakıp gidiyor.
• Kurtulmam için, gönlü uyanık bir can bulursam, onun etegine yapısacagım, himmet isteyecegim. Kekse uyuyabilseydim de rüyada yüzünü gösterseydin.
• Bütün canlar, can denizinden geldikleri, can denizini tanıdıkları, bildikleri için oraya dogru sel gibi akıp gidiyorlar da, baska tanıdıklardan, baska sevgililerden yüz çevirmislerdir.
• Can denizine dogru kosan seller de çesit çesit. Bir sel var yüksek daglardan kaynagını alarak, hayran hayran basını taslara çarparak, köpürerek, aglayarak, heyecanla feryat ederek, aslı olan can denizine dogru kosuyor, kosuyor.
Bir sel de var ki yolunu kaybetmis, birincisi; "Allah´a hamd olsun!" demede, ikin-cisi; "La havle" okumada.
• Ey günes gibi dogup, müflislere, yoksul kisilere sevgi sarabı sunan lütfeden. Bir ihsanda bulun, o saraptan bize de sun! Biz de yoksuluz, biz de sasırdık, yolumuzu kaybettik.
• Nasıl olmussa gül, ansızın seni görmüs, çasırıp kalmıs da elbisesini yitirmis.Çeng senin çenginin sesini duymus,feryada baslamıs, utanıp basını önüne egmis.
Nıyazi-i Mısrî hazretlerinin su siiri bu hakîkati belirtiyor:
"Huda davet eder elhamdülillah
Bu can dosta gider elhamdülillah
Hakîkat sehrine çün rıhlet oldu
Gönül durmaz iver elhamdülillah."
" La havle vela kuvvete illa billah"; Allah´tan baska kimsede güç, kuvvet yoktur, anlamın;ı gelen bır hadîsten alınan
"La havle". Mü´minler, sasırdıkları, darda kaldıklan zaman "La havle" derler.
• Zühre yıldızının burcunda en tali´li olan kimdir? Ney´dir. Çünkü ney, dudagını senin dudagına koymus, senden name ögreniyor.
• Çeng, sensiz kalınca fenalasıyor, hasta, kötü bir varlık oluyor. Ney de sen olmayınca hüzünlerle doluyor, inlemeye, aglamaya baslıyor. Çengi kucagına al, onu iyilestir! Ney´i de öp, oksa. Def de sana yalvarıyor. "Ne olur?"
diyor, "Beni eline al! Yüzüme vur, vur, vur da senin vuruslarınla yüzüm degerlensin, ahenk yolunda meclise parlaklık gelsin."
• Bu parça parça olah canı al, onun her parçasına ask sarabı içir, onu güzelce sarhos et de dün gece elden kaçan fırsat simdi yeniden gelsin !
• Ey yüce padisah; dogrusu bizim için bundan sonra ayık olmak ayıptır, yazıktır! Allah´ın sana yemin ederim ki, artık bundan sonra ben ayık olarak senin büyüklügünü, gücünü, kuvvetini anlatamam, senden bahsedemem, ancak senin ask sarabınla mest ohınca dilim çözülür.
3. Gülün geçirdigi safhalar, basından geçen maceralar.
Miistef´ilün, Müstef´ilün, Miistef´ilün, Müstef´iliin
(c.I, 13)
• Ey bir yerde duramayan, dinlenme nedir bilmeyen rüzgarımız! Güle bizden haber götür de de; "Gül bahçesinden kaçıp sekerle dost olan gül, nasıl oldu da yurdundan, anandan, babandan, kardeslerinden arkadaslarından ve sana gönül veren, senin için feryat edip duran bülbülden ayrıldın geldin, sekere karıstın, ´gülbeseker´ tatlısı oldun?"
• Ey gül´. Neden sekere karıstın? Aslında sen, kendin sekersin, seker gibi tatlısın, hossun. Seker oldugun için,herkesten çok sen, sekere layıksın ama, neden gül bahçesine karsı vefasızlıkta bulundun? Seker de, gül de hos, fakat vefalı olmak her ikisinden de hos, her ikisinden de tatlı.
• Ey gül, madem ki bahçeden ayrıldın gittin, sana bir iki sözüm var: 0 güzel yanagını sekerin yanagına koy da sekerden tat al, seker gibi ol, sekere de bahçeden alıp götürdügün hos kokunu ver! 0 da gül gibi olsun. Ayrılıgı göze aldın ama, bu ayrılıkta kazancın da var: Sen sekerin içine girdigin için gül olarak oradan oraya götürülmekten, yolculugun cefasından, solup pörsümekten, yerlere atılmaktan, çignenmekten kurtuldun.
• Simdi ´gülbeseker´ tatlısı oldun ya, seni yiyenlere gönül gıdasısın, göz nurusun. Bu yüzden artık gülden gönlünü çek; o nerede, bu nerede?
• Sen bahçede dikenle beraber oturuyorsun. Akıl gibi cana yakın idin, insana karıstın. Sekerle beraber iken simdi insanla beraber oldun. Nur oldun. Haydi simdi de su günahlarla kirlenmis yeryüzünden gökyüzüne yüksel menzil menzil,konak konak ta onunla manen bulusma yerine kadar yürü!... *
• Ey gül! Sen simdi dünyaya yukarıdan bakıyorsun da, dünyadaki acaip halleri gördügün için dünyaya gülüyorsun.
0 yüzden elbiselerini yırtıyorsun. Ey kızıl kaftanlı, güçlü, kuvvetli yigit er, ben senin hayranınım!
• Güller "Kim manen Hakk´a ulusmak için merdiven isterse, belanın, ızdırabın bir merdiven oldugunu bilsin de,basına gelenlerden sikayet etmesin! Belalardan korkmasın, canını belalara atsın!" diye naralar atarak, uçusup saçılarak gökyüzünden gül bahçelerine yagmada...
• Kendine gel de, su kaptan, gülsuyu çıkaran ustanın testisinden bir yolunu bulup ter gibi sız, o hapsedilmis kaptan, bir rüh gibi kaç, kurtul.
• Ne de tali´liymissiniz, ne de bahtınız yarmıs! Benziniz gül gibi kıpkırmızı. Biz de sizin gibiydik, rüh olduk,kurtulduk. Haydi siz de rüh olun, bu kirli yeryüzünden kurtulun.
• Gülbesekerden maksadımız, Hakk´ın lütfuyla bizim varlıgımızdır. Varlıgımız sanki demir kırıntısı, Hakk´ın lütfu ise mıknatıs!..
• Akıl da aynadır. Demirden ayna yapan aynacı, onu parlatmak, ayna haline getirmek için ona çok eziyet etmededir de, bu yüzden olacak, ayna bizi istemiyor, bize gelmiyor, hep biz onu elimize alıyor, ona bakıyoruz. 0 bize sunları söylüyor ama, kulaklanmız gaflet pamügu ile tıkalı oldugu için duyamıyoruz: "Ey insanlar, ben sizi sizsiz isterim."
4. Ben çok eskiden sana gönül vermistim, simdi gel de sana canımı vereyim.
Müstef´ilün, Müstefilün, Müstefilün, Müstefilün
(c. I, 16)
• Ey Yusuf, gözleri görmeyen Yakup´a gel. Ey gözlerde gizlenmis olan îsa, sen de su gök kubbenin üstünden hir görün...
• Ayrılıktan ötürü gündüz karardı, gece gibi oldu. Gönlüm yay gibi idi, inceldi ok gibi oldu. Dertli Yakup ihtiyarladı, ey genç Yüsuf artık gel!
• Ey îmran oglu Müsa! Senin Hakk´a yalvarman için, ne Tur-ı Sîna´lar var! îsrail ogulları buzagıya tapıyorlar. Artık Tur-ı Sîna´dan dön!... Bizi kurtarmaya gel!
• Benzim safran gibi sarardı. Boynum büküldü, çene düstü. Beden mezarında sıkıstım kaldım. Ey rühu darlıktan kurtaran, rahata kavusturan! Gel, beni benden, beni bedenden kurtar!
• Hz. Muhammed´i gözleyen gözüm, gamınla sana müstakım diyor. "Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik." ayetinin sırrı, gel de o dagınık saçlar arasından yüzünü göster!" Enbiy Suresi 21/107. ayete isaret var."
• Sen, öyle büyüksün, öyle büyük bir nür kaynagısın ki, su günes senin nuruna karsı sanki aksam kızıllıgı, ey bütün dünya padisahlarını geride bırakan,, azîz varlık, ey Hakk ile gören göz, ey her seyi bilen gönül! Gel! • Dünyada mevcut bütün canlar, sana karsı canlıktan çıkıyorlar, beden oluyorlar. Halbuki sen, cansın, canlar
canısın, cansız beden ne ise yarar? Ben çok eskiden, sana gönül vermistim. Gel, ey sevgili gel de simdi sana canımı da vereyim!
• Ey-sevgili, ilacım de sensin, çarem de sensin. Yüz parça olmus gönlünnün nuru da sensin, çaresiz gönlümde, senden baska ne varsa hepsi yok oldu, beni kimsesiz bırakma! Gel!
5. Ömür kervanının kalkmak üzere oldugunu haber veren çanlarının seslerini duymuyor musun?
Müstefilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefilün
(c. 1, 17)
• Gökyüzünden cana; "Haydi geri dön!" diye bir ses geldi. Can da; "Ey beni çagıran yüce varlık, merhaba,geliyorum." diye cevap verdi.
• Ses duydum; "Basüstüne, her an yüzlerce can sana feda olsun. Bir kere daha çagır da; (...... ) makamına kadar uçayım.
(...... )Bu beyitte Insan Süresi, 76/1. ayete isaret var. Bu ayeti tefsir edenler, insanın maddî varlıgının çesitli merhalelerden geçerek nihayet bir damla meni halinde ana rahmine düstügünü ve ınsanın henüz kendisinin atılacak bir seyi olmadıgına ve kemalin yoklukta olduguna etmekte.
• Ey bizim essiz misafirimiz, bizim canımızın sabrını da, kararını´ da aldın. Seni nerede arayayım? Nerde bulayım?
Seslenen "0, candan da, rnekandan da dısarıdadır, 0, çok üstün bir yerdedir." dedi.
• Su zindanda bulunanların, ayaklarına baglanmıs olan agır zincirleri çözeyim, gökyüzüne de bir merdiven koyayım,koyayım da can, yücelere çıksın.
• Sen cana, canlar katan bir güzelsin. Sonra yabancı da degilsin, bizim sehrimizdensin. Öyle oldugu halde neden kendini garip sayıyorsun, yabancıymıs gibi davranıyorsun? Bu hal, dostluga yakısır mı?
• Avareligi, bir bir serbet gibi içmissin de kendi evinin yolunu bile unutmussun. Çok kötü huylu olan, Kabil´li büyücü kadın, sana çok büyüler yapmıs, bu yüzden nereden geldigini, nereli oldugunu hatırlıyamıyorsun.
• Birini takip derek gelen, konup göçen kervanlar, hep o tarafa kosup gidiyorlar. Senin basın nasıl oluyor da dönmüyor? Yüregin kabarmıyor? Neden hiç bir korku ve heyecanın yok?
• Kervan basının kervanın kalkmak üzere oldugunu haber veren çanlarının ´seslerini duyuyor musun? 0 tarafta nice yol arkadaslarımız, nice dostlarımız var. Hep bizi bekliyorlar.
"Bu beyit Sirazlı hafız ın su beytini hatırlatıyor:
Sevgiliye giden yolun menzilinde ,kondugu yerlerde nasıl istirahat edeyim,nasıl zevki sefaya dalayım ki,Can;Yürekleri bagladınızmı diye feryat edip durmada."
• Bir çok insanlar, orada bizi bekliyorlar, hepsi de bizim sarhosumuz, hepsi de bize dalıp kendilerinden geçmisler. "Ey zavallı! Padisahın bekliyor. Haydi padisahın yanına gel." diye kulagımıza bagırıyorlar.
6. Dügünümüz dünyaya kutlu olsun!
Müstef´ilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müstefiliin
(c.I, 31)
• Bizim dügünümüz dünyaya kutlu olsun. Allah, bu dügünü, bu evlenmeyi bize uygun olarak tertipledi. Esler birbirine çok uygun düstü. Bu dügün sebebiyle,
• Mevlamızın lütfuyla kalpler ferahladı. însanlar çift oldu, evlendi. Kederler, gamlar gönüllerden çıkıp gitti.
• Ey sehrimizi süsleyen güzel! Allah´ın adıyla güzel bir gelin olarak gidiyorsun. Sen de bir güzele damat olmadasın.
• Köyümüzden ne de hos gitmedesin. Bize ne de hos salına salına gelmedesin; deremize ne de hos çaglaya çaglaya akmadasın! Ey ırmagımız, ey bizi arayan dost!
• Cihan padisahının, bizim o canlara can katan padisahımızın devletinde oynayın, raks edin, ey arifler, ey süfîler,sema edin!
• Halkın bir kısmı denizler gibi cosmada, dalgalar gibi secdeye kapanmada. Bir kısmı da kıhçlar gibi savasmada,bütün cüz´lerimizin kanmı içmede. Sus, sus ki bu gece o güzel yüzlü, ugurlu sahımızın mutfagı açılmıstır. Ne de sasılacak sey ki, helvamız (helva gibi tatlı olan sevgili) helva pisiriyor.
Bu siiri Hz.Mevlana oglu Sultan Veled´in dügününde söylemistir.
7. Bu hos koku, Yüsuf´un gömleginin kokusudur,
yahut da Mustafa(s.a.v.)´in hırkasının kokusudur.
Müstef´ilün, Müstefilün, Müstef´ilün, Müıtef´ilün
(c.1, 12)
• Ey bahçeleri güldüren, çimenleri gebe bırakan asıkların ilkbaharı, bizim sevgilimizden haberin var mı?
• Ey asıkların feryadına kosan hos kokulu rüzgar. Ey candan da mekandan da temiz olan aziz varlık, sen neredeydin? Nerede kaldın, seni görecegimiz geldi?
• Ey Rum diyannın da, Habes diyarının da fitnesi olan rüzgar, sasırdım kaldım, bu pek hos, bu pek güzel koku, ya Yüsufun gömleginin kokusudur, yahut da Mustafa (s.a.v.)´in hırkasının kokusudur.
• Ey dogruluk ırmagı, sen bizim sevgilimizin arkından akıyorsun, sen getirdıgın hos kokularia gönüllerin Tur-ı Sîna´sı oluyor, canlara can katıyorsun..
• Ey sözü, konusması, bütün davranısları, halleri hos olan sevgili! Ey "ay"ların, yıl´ların kendine kul oldukları güzel,senin "ay"ın da hos, "yıl"ın da hos.
8. Gül de senin lütfunla çorak yerler yesersin, mezarlar bahçe haline gelsin!
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefilün, Müstefilün
(c.I, 29)
• Ey perdenin arkasından ısıgı, nüru görünen sevgili, senin ısıgın, sıcaklıgın bize yaz mevsimi oldu, bizim de yaz mevsimi gibi gönlümüz sıcak, gel bizi al, gül bahçemize kadar, çek götür!
• Gel, gel de senin lütfunla çorak yerler yesersin, mezarlar bahçe haline gelsin. Koruklar tatlılassın, üzüm olsun, ekmegimiz pissin.
• Ey can giinesi, ey gönül günesi, ey güzelligi ile günesi bile utandıran güzel,gel, gel de bizim zavallı halimizi gör,su balçık beden, canı nasıl tutmus bırakmıyor?
• Yüzünün sevdası ile dikenlikler, nice defalar gül bahçesi haline geldi de güzel yaratma gücüne olan imanımızı artırdı.
• Ey ebedî ask! Su gönlümüzde kendini gösterip, canımızı balçık zindanından kurtararak, tek olan, esi olmayan Allah´a yönelttin.
• Ey nurlar saçan sabahımız! Gamlı ve kederli oldugumuz zamanlarda gönlümüzdeki gam dumanlarını dagıt, bize sevk ver, nese lutfet. Tali´imizin karanlık gecesinde; bir gündüz, görülmemis, isitilmemis, sasılacak bir gündüz meydana getir.
• Nerede o gözler ki onu izlesin; nerede hakîkatleri duyacak kulak, burhanlar düsünecek akıl?
• "Cüz´ler külle gidiyor. Reyhan reyhana, gül güle kavusuyor, her sey bizim dikenligimizin hapishanesinden kurtuluyor." diye can diyarından davul sesleri gelmege basladı.
9. Ey söylenmemis, gönülde kalmıs gam, ey uyusmus akıl defolun gidin!
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün
(c.1, 36)
• Hoca gel, hoca gel, hoca bir kere daha gel! Ey hileci ay, gelmem deme, gel!
• Senden ayrı düsmüs asıgın halini gör. Kötülüklerle dolu olan dünyaya bak, ey hapishaneci padisah, mahmur susamısı görmemezlikten gelme!
• El de ayak da sensin, her var olanın varlıgına sebep de yine sensin! Sarhos bülbül de sensin, haydi gül bahçesine gel!
• Kulak da sensin, göz de sensin, her seyin seçilmisi de sensin, sen kuyudan çıkarılarak satılmıs Yüsufsun, kölelerin satıldıgı pazara gel!
• Gözde gizlenmissin görünmezsin, halbuki sen herkese can verirsin, bir kere de güle, oynaya gönülsüz ve sarıksız olarak gel!
• Günün aydınlıgı sensin, gamı yakan yandıran sevinç sensin, gecelerin aydınlıgı, ay ısıgı sensin, ey tatlılıklar,sekerler yagdıran bulut gel!
• Ey yepyeni dünyanın bayragı! Her akıl ve fıkir sana rehin olarak verilmistir, bazen geliyorsun, bazen gelmiyorsun,böyle yapma; bir daha dönmemek üzere tamamıyla gel!
• Ey perisan kabuslarla dolu olan gece git! Bir daha gelme! Ey söylenmemis, gönülde gömülü kalmıs gam, ey uyusmus akıl, defolun gidin, sizi istemiyorum! Ey uyanık baht, ey devlet gel, gel!
• Ey Nuh´un nefesi! Ey ruhun hevesi gel! Ey yaralanmıs merhemi gel! Ey hastanın saglıgı gel!
10. Gölge bazen nürun yanında olur, bazen de onda yok olur.
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün
(c.1,41)
• Ey yüzünün nüru ile cihanı aydınlatan sevgili, dün gece bizim aramızda yoktun. Bu yüzden biz karanlıkta kaldık.
Yüzünün nüru dün gece neredeydi?
• Gönlümüze bak da sasır kal! Çünkü gönül, senin güzel yüzünü siper ederken heyecandan eriyip yok oldugu halde,seni siper etmeye doyamadı. Bırak gönül senin ugrunda erisin yok olsun. Ama ey ay yüzlü güzel! Senin ömrün uzadıkça uzasın!..
• Dün gece, nürlar saçan ay yüzün nereye dogmustu? Otagın nereye kurulmustu? Adamların, ordun nerede konaklamıstı? Sen degil, senin güzelligin nerede elbisesini çıkarır, nerede soyunursa devlet oradadır. Mutluluk oradadır.
• Dün gece nerede bulundunsa bulundun, o hususta bir sey bilmiyorum ama, bugün sunu biliyorum ki; bugün de benden ayrı kalırsan, sabrım, kararım tükenir de; "La havle" mescidi de gönlüm gibi gamlarla yıkılır gider.
• Dün gece seher vaktine kadar inleyerek, feryatlar ederek döndüm, dolastım. Sabah oldu da gözümü bile yummadım.
• Ey aziz varlık! Sen bir nürun gölgesisin. Biz de cümle cihan senin gölgeniz. Nürun gölgeden ayrı düstügünü kim gördü?
• Gölge, bazen nürun yanında olur. Bazen de onda yok olur, gider. Yanıbasında ise, onunla beraberdir. Onunla bir sıradadır. Onda yok olmussa, onunla bulusmustur, ona kavusmustur.
• Onunla bulusup yok olunca, Allah´ın nüru onu alsın, Allah´a çeksin götürsün diye o gölge sasılacak kadar sıkı bir sekilde istek elini nüra atmıstır.
• Gölge iki nürun ayrılıklarını, sonra birbirleriyle bulusmalarını durmadan anlatsam, sen de bana bu hususta daha çok yardımda bulunsan bu konu yine bitmez, tükenmez.
• Nur, sebebi yaratandır. Ne kadar sebep varsa hepsi de onun gölgesidir.Allah, sebepsizligi her seye sebep kılmıstır.
• Sebebi yaratan ile sebep birbirinin aynasıdır. Kim ayna gibi tertertıiz degilse, aynayı ve aynadakini göremez.
11. Basını ayak altına alınca, yıldızların üstüne ayak basarsın.
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefilün, Müstef´ilün
(c.I, 19)
• Bugün sevgiliyi gördüm, her ise, her güce tat veren, yapmasını kolaylastıran o güzeli gördüm. 0, o kadar güzel, o kadar nürluydu ki adeta Mustafa (s.a.v.)´in rühu gibi göklere yükseliyordu.
"Fussilet Suresi´nin 41/11. ayetine isaret var: "Sonra duman halinde bulunan göge yükseldi ve ona, yeryüzüne ´9steyerek varlıga gelin!´ dedi. ´lsteyerek geldik.´ dediler."
• Günes, Hz. Mustafa´nın yüzünü gördü de utandı. Gök de gönül gibi yarıl-mıstı, parçalanmıstı. Suyun ve kara topragın üstüne onun parıltısı vurmustu da, bu yüzden su ile toprak, atesten de daha fazla parlamıstı.
• "Göklere çıkmak istiyorum, lütfen bana merdiveni gösteriniz!" diye niyazda bulundum. Buyurdu ki: "Senin basın merdivendir. Basını ayak altına al, basına bas da yüksel!
Ayagını basının üstıine koymak demek, aklını ayak altına alıp, gönül yolu ile, ask yolu ile Hakk´a yönelmektir. Mevlana bir Mesnevî beytinde;
"Mademki gökyüzünün damlanna çıktın, oralarda geziyorsun, artık merdiven aramak mana-sızdır, soguktur." Diye buyurur Mevlana. Dîvan-ı baska bir beytinde de;
"Göklerin yolu, Içtedir, gönüldedir, sen ask kanadını aç, ask kanadı kuvvetli olursa merdiven arama derdi kalmaz." Diye buyurur.
• Ayagını basının üstüne koyunca yıldızların üstüne ayak basarsın, nefsanî ar-zularını, sehveti yendigin zaman havada yürürsün; haydi adımını at, ayagını havanın üstüne koy da yüksel!..
• Sehvetini ayak altına aldıgın, nefsanî isteklerini yendigin zaman göklerde havalarda sana yüzlerce yol belirir ve sen seher vaktinde yapılan dua gibi göklere yükselirsin."
12. Kendinden, kendi varlıgından kurtulmus bir canda zevk içinde zevk vardır.
Müfte´ilün, Mefa-îlün, Müfte´ilün, Mefa-îliin
(c.I, 46)
• Dün, sevgilim kederli, gamlı dostunu oksadı. Acılar çeken, sitemler tatmıs olan cana, tatlı sözteri ile kendi tadından tat verdi.
• Akla, akıl üstünlügü verdi, hos ögütleri ile kulaga küpe taktı, tadı tatlılıgı costurdu. Gözlere nOr bagısladı.
• Bana; "Ey benim yüzümden zayıflayan, hasta düsen, perisan olan dost, ey benden ürken, korkan kisi, ben kerem sahibiyim, ben kendi satın aldıgım ku-lumu satmam." dedi.
• Dikkatle bak da gör: Sevgili ne yardımlarda bulunuyor? Bize nasıl ferahlıklar veriyor? Yüsuf, güzelligi ugrunda ellerini kesenleri arıyor.
• Ona; "Beni aciz, zavallı sanma!" dedim. "Kanlı göz yaslarıma da bakma, ey sevgili senin haberin yok, ben seni altınla
islenmis atlas bir elbise gibi giymisim, seninle beraberim, beni kimsesiz sanma!"
• Kim de dünya sevgisini bırakıp Hakk´a yönelmek istegi varsa, o nefsini yendigi için sasılacak bir kisidir.
Kendinden, kendi varlıgından kurtulmus bir canda, zevk içinde, zevk vardır.
• Allah askına sus, yersiz sözler söyleyerek, susma huyunu öldürme! Bu kasî-deyi uzatma, kısa kes; çünkü asîde geliyor.
"Kasîde, 9slamî edebiyatta bir nazım seklidir. Kafıye kurulusu gazel gibidir. Övgü siirleri oldugu için, beyit sayıları gazellerden fazladır. Asîde, nisasta, yag ve balla yapılan bir çesit tatlıdır. Dogu Anadolu yemeklerinden "hasuta" belki de "asîde" adlı Selçuklu yemeginden alınmıstır. Çünkü hasuta da nisasta, tereyagı ve sekerle yapılmaktadır. Midelerine
düskün olanlar "Lokmasız sohbette yoktur faide / Rabbena ünzül aleyna Ma´ide"
13. Ask, insanı yok eder, var eder, gönülsüz bırakır.
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´ilün
(c.1, 39)
• Ne yazık ki, hakîkat sarayının Sadrazamı, beni meclisine kabul etmiyor, beni can mahremi yapmıyor, beni sırlarına mahrem etmiyor.
• Onu gördügüm an rengim uçtu, gücüm, kuvvetim kalmadı, perisan oldum, o durumu anlamadı da; "Rengin nerede? Gücün, kuvvetin nerede?" diye sordu.
• Ben kerem ırmagına daldım, ben seher vaktinin kuluyum, kölesiyim. Öyle umuyorum ki, bu lütuflarla, feyizlerle dolu seher vaktinde, o güzel kokulu gül gelir, beni alır, mana gül bahçesine götürür.
• Irmaga dalan kisiye, elbisesi yük olur. Benim su sarıgım ile hırkam bana yük oluyor, agır geliyor. Mal, mülk,mutluluga ulasmak sebepleri, hepsi de o tatlı edalı ay yüzlüdendir. Sevgili bana yakınlık gösterir, vefalı olursa, mal da odur, mülk de odur.
• Dükkanım çalısma yerim, senin olsun, san´atım, hünerim, bilgiler, yıgın, yıgın kitaplar hep senin olsun, arslan da senin olsun, orman da senin olsun . Tatar ülkesinin ceylanı bana yeter.
• Ask insanı yok eder, var eder. Gönülsüz bırakır, elsiz, ayaksız9 bir hale so- i kar. Ask meyhanesinin sakîsi, sarap sunar, mest eder, insanı kendinden alır.
" Mevlevî sairlerinin en büyüklerinden olan Seyh Galip merhum da bir siirinde söyle yazmıstı:
"Derd ü mihnettir, beladır adı ask, Bir marazdır, ibtiladır adı ask,
Andadır raz-ı adem, sırr-ı vücüd,
Hiçtir, yoktur, bekadır, adı ask."
14. Delilik zincirini sakın ayagımdan çözme!
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Müfte´iliin, Müfte´ilün
(c.I, 40)
• Dilin halkası bir zincir oldu, ayagıma geçti. Sakın, bu zinciri çözme, yalvarırım sana, artık akıl kervanın önünü ben vuramayacagım, sen vur!
• Ben senin mestinim, seninle neseliyim, seninle hos bir haldeyim. Ben senin iyiliklerinin, lütuflarının altında kalmısım eziliyorum, sanki lütfundan gebe kalmısım, gebe eger yükünü tasımazsa, bunu suç sayma!
• Hiç gökyüzü, kendi basından dönme sevdasını çıkarabilir mi? Yeryüzü de teninden titremeyi hiç giderebilir mi?
• 0 padisah mukadderat kalemi ile rakamlar yazıp duruyor. Göniil, onun elinde bir kalem. Hoca sen de bir an için olsun hayattan sikayeti bırak, kadere boyun eg de, müslümanlıgını yenile!
• Padisah, kader geregi seni imtihan için cefa eder. Sıkıntılar verir. Sen o cefayı padisahın elinde bir kabarcık gibi bil! Padisahın elini tutan kisi o kabarcıgı öper.
• Dünya, cihanın gizli hükümlerini ihtiva eden bir kitap gibidir. Senin canın da o kitabın bas yazısı. Düsün de bu meseleyi iyi anla!
"Kainatta çesitli varlıklar yasıyor; karalarda, denizlerde yasayan sayılamayacak kadar çok olan bu varlıkların adlannı, cinslerini ihtiva eden bir kitap yazılsa; yani: Kitab-ı Kainat kaleme alınsa, bu kainat kitabının fihristinde ilk numaraya insanın adı yazılacaktır. Sonra diger hayvanlar, balıklar, kuslar, böcekler gelecektir. Neden o kitabın basyazısı insan ile baslayacaktır; insan, bütün yaratılmıs mahlükların en basında yer alacaktır? Çiinkü insan bütiın mahlükların en
sereflisidir, sonra insan da ilahî emanet vardır. 9nsan; "Rühumdan ona üfürdüm!" sırrına mazhar olmus, üstün ve bir mahluktur."
• Daima neseli ol; arada sırada gelen cefalarla yüzünü eksit ama, gönlünü hos tut, suyu döndür, baska tarafa aksın. Sen de sus artık, esegin boynundaki o oyalayıcı çıngıragı çöz!
15. Melekler, gökyüzü pencerelerinden baslarını çıkarsınlar,
yeryüzüne egilip seni siper etsinler.
(c,1,47)
• Ey sevgili, sen gökteki aya benziyorsun ama, sen neredesin, ay nerede? Senin yüzündeki güzellik, nür, ayın yüzünde bulunabilir mi?
&#

armi
Wed 27 January 2010, 04:53 pm GMT +0200
• Gönül toprakla dolu tahta bir kap, bir teneke. 0 da gönlün mühendisı. 0 topraga ne sekiller verir! Neler çizer! Ne
rakamlar döker! Ne hakîkatler yazar.ne adlar kaydeder!
• Seni sayı gibi alır, bir baskasına çarpar. Bu çarpıstan ne sonuçlar meydana gelir!
• Çarpmayı gördün ya, simdi de pay edisi seyret! Denize bak nasıl dalgalar bagıslamada!
121. Ben onun güverciniyim, beni kovsa bile evinin damının çevresinde uçarım.
Mefa´îliin, Fe´ilatün, Mefa´îliin, Fe´ilün
(c.I, 226)
• Sevgili beni bırakıp gitti. Ondan armagan olarak bana "ah"lar ve sapsarı olmus bir yüz, yaslarla dolu iki göz kaldı.
• Cenab-ı Hakk da beni can aleminden sürüp çıkardı, dünyaya sürgün etti. Ama ona; "Neden beni o alemden bu
aleme sürdün?" diyebilir miyim? Haddime mi düsmüs.
• Ezelde Cenab-ı Hakk: "Ben sizin Rabbiniz degil miyim?" diye sordugu zaman biz, "Evet!" demedik mi? îlahî aska
düserek bu Evet!" dememize ask sahit oldugu içindir ki askta yüz binlerce bela vardır.
• Basa gelen bela inci gibidir. înci elde etmek seni sevindirir, kuvvetlendirir. daha da tez canlı eder. Hele onun
denizden gelen, o denizin bulunmaz incisi, essız incisi olursa, ne hale gelirsin, onu sen düsün!
• Ben onun güverciniyim. Beni kovsa bile evinin damının çevresinden baska nereye uçabilirim?
• O ´nun gölgesine sıgındım da dünyaları aydınlatan günes oldum. Devlet kusunun gölgesi kimin basına düserse, o
padisah olur.
• Yeter artık, sözü bırak da duaya basla! Hz. îsa bile dördüncü kat göge dua ile uçtu.
122. Yamalı hırka giymekle insan dervis olmaz!
Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstef´ilün, Müstefiliin
(c. I, 15)
•Ey bizim canımızı tatlılastıran, bize bizi sevdiren, kendinde olanı, kendini neni kendinden geçir, kendine yabancı
kıl! Kendinden geçeni kendine ! Su dervise, su yoksula da bir sey ver!
•Asıkları sereflendir! Ufukları nürunla aydınlat! Herkesin ilaç sandıgı tiryakı, nefsanî arzuları zehir haline getir! Su
dervise de bir sey ver!
• Ay gibi nurlu ve güzel yüzünle, tesirli gözlerinle seni sevenlere bakmak lutfunda bulun! Bizi kendine yol arkadası
edin! Su dervise de bir sey ver!
•Dervisligin nisanesi, belirtisi nedir? Herkese elinden geldigi kadar iyiliklerde bulunan, yardımcı olan, etrafa inciler
saçan cömert kisi; tatlı dilli olup kimseyi incitmeyen, degerli sözler söyleyen seçkin insan dervistir. Yoksa herkesi
aldatmak için yüz parçadan dikilmis yamalı hırka giyen kisi dervis dir. Sen su dervise, yoksula birseyler ver
Seyh Sadî Hazretleri:
"Tarikat, dervislik insanlara hizmet etmekten, yararlı olmaktan baska bir sey degil. Tesbih çekmekle, namaz
kılmakla, hırka giymekle insan dervis olmaz." diye buyurmustur
•Ey aziz varlık! Acılar seninle tatlılasır. Küfür senin yüzünden din olur, dikende; nesrin, agustos gülü haline gelir.
Sen bu dervise bir seyler ver!63
Eski sairlerden birisi:
"Senin güzel yüzünü yüz yasındaki rahip görürse; "Ben Allah´a inanırdım!" der. Saçını, zünnarını atese atar."
demistir.
• Ey benim canım, sevgilim, küfrüm, imanım, padisahlarımın padisahı! Su dervise, yoksula bir sey ver!
• Fanî olan bedene, maddî güzellige gönül verdigi için bir türlü huzur bulamayan, hüzünler içinde kalan kisi!
Bedenle ugrasıp durma, bedene bakma! Su dervise, yoksula bir sey ver!
• Ey benim mum gibi nürlar saçan, karanlıgı aydınlatan sevgilim! Ben bugün birsey yapacagım. Senin alevinin
etrafında pervane gibi dolasacagım ve senin ask atesine canımı verecegim. Sen su dervise, su yoksula bir sey ver!
123. Askın içi, özü anlatılacak, açıklanacak bir sey degildir!
Fa´ilatiin, pa´ilatün, Fa´ilat
(c.I, 264)
• Öyle bir sevgilim var ki, sevgisi içimi yakıyor, kavuruyor. îstiyorum o, benim yiizümü ayakları altına alsın,
gözlerimin üstünde yürüsün! Baska bir yerde yürümesin!
• 0 benim her seyimdir. 0 benim ekmegimdir, suyumdur, havamdır. Ama bütün bunlar da onunla beraber
bulundugumuz günün içinde gizlenmistir. Bu yüzdendir ki rızkım, gıdam onunla bulundugum gündür. Asıl benim günüm
de o gündür. 0 gün ne hostur! Onun gıdası da ne hostur!
• 0 bizi yok edip giderse ne olur? Allah´a yemin ederim ki, onun beni yok etmesine razıyım. Allah diledigini yapar!
• Onun dikeni güllere sermayedir. Hakîkati bizden gizleyen perdeleri açmakta lütuflar, ihsanlar sahibidir.
• Her ne söylediysen, ne duyduysan, onların hepsi de kabuk gibidir, manasız sözlerdir. Çünkü askın içi, özü
açıklanacak, anlatılacak bir sey degildir!
• Hakîkati hisseden, tecellîlere mazhar olan özlü kisi deriye, kabuga bakarmı?
124. Onun can alısı, bedenimin bütün zerrelerini mest eder.
Fe´ilatiin, Fe´ilatün, Fe´ilatiin, Fe´ilün
(c. I, 263)
•Sevgili seker gibi tatlı bir gülüsle, canımı alırsa ben ask sehidi olurum da, Allah benim gönlümü ebedî olarak ona
kavusturur.
•Canımı o alırsa üzülmek söyle dursun, iste o zaman neselenirim. Iste o zaman canım gülmege baslar. Onun can
alısı bedenimin bütün zerrelerini mest . Her tarafım manevî bir zevk içinde, mutlu bir halde ölümü karsılar.
•Ölüm haberi ile bedenimde bulunan her zerrenin özü, onun lütfu ile mest olurda; "Sevgilim ne kadar da güzel, ne
kadar da üstün bir varlıktır!" diye oynamaya baslarlar.
•9çinde bulundukları o mutlu güne seslenirler de; "Ey gün, sen ne hos bır ömrün uzun olsun!" derler. Benim bu
ölüm günüm, sevgili ile bulusma günüdür. Eglence günüdür, sarap içme günüdür. Çesitli nimetleri yeme günü,
sikayetlerden kurtulup, Allah´dan razı olma günüdür.
•Allah küpe benzeyen bedenimi ask sarabı ile yogurdu. Rabbim bana lütuf da bulundu. Benim hakkımda ne de
güzel bir takdirde bulunmus; takdiri ne güzel çıktı!
•Ben öyle tesirli bir ask sarabı içtim ki, dünya küpüne sıgamıyorum. Dokuz gök bile benim köpügüme, benim
coskunluguma dayanamaz.
125. Ask sarabı!
Mefülü, Fa´liin, Mef´Olü, Fa´lün
(c.I, 265)
• Herkesin istedigi, can da derman da onda olan ask sarabının özlemini ne zamana kadar çekecegiz? Ey sakî! Kalk,
özlemini çektigimiz o sarabdan bize sun!
• 0 sarapta sevginin, sevgilinin sırrı vardır. Sevgilinin nazı vardır. Sesi vardır. Ey sakî! Kalk o saraptan bize sun!
• Ask yolunda Allah bizi korur. Bizim sakîmiz, gölge bir varlık olan insan degildir. Bizim sakîmiz saadet, kutluluktur.
Saadet hanımla bulusmak ne kadar da hostur; ne kadar da güzeldir! Onun verdigi sarap mideye gitmez. Haydi ey
sakîmiz, ey kutlulugumuz; o saraptan sun!
• Ben her ne kadar sevgilinin yanında isen de, sevgili beni kucaklıyorsa da kararım yok. Ona kavustugum halde
huzursuzum. Onu kaybederim diye içimde bir korku var. Ne olursa olsun, haydi kalk ey kutlulugumuz bize açk sarabı
sun!
Sirazlı Hafız merhum
"Bir bülbül gagasına güzel renkli bir gül yapragı almıs, o vuslat nimetine eristigi halde yine hazin hazin, tatlı tatlı
feryada koyulmustu. Ona dedim ki: ´Vaslına eristigin halde bu deryada, bıı figana sebeb ne?´ Dedi ki: ´Sevgilinin cilvesî
bizi bu ise düsürdü. bu hale getirdi.´ Seyyid Nesîmî de: "Vasl erisince canıma, hüzün ve melal içindeyim" demisti. Rabi´a
Hatun namına yazılan bir siirde; "Ben ta senin yanında dahi hasretim sana demisti.
• Bize sarap sunan mutluluk diyor ki: "Ben size üzüm sarabı degil de, ask sarabı sundugum için pek memnunum,
pek hosum. Fırsatı kaçırmayın, bu saraptan bol bol için!" diyorsa da biz dünya islerine dalmısız, birbirimizle çekisip
duruyoruz. Ama ey mutluluk! Sen yine bize o saraptan sun!
126. Rüzgar asık olmasaydı böyle esip durmazdı.
Fe´ilatün, Fe´ilatün. Fe´ilatiin, Fe´ilün
(c. 7, tercî´ 4)
• Ne yazık ki gece geldi. Hepimiz ayrı düstük. Ne mutlu o kisiye ki gece i herkes uykuda iken Allah ona dosttur,
arkadastır.
• Geceleyin hepsi uyudular. Hepsi de cansız birer varlık gibi yerlere serildi yataklara düstüler. Ey bizim dostumuz!
Ey cihanın padisahı! Aman sen uyuma.
• Bu beden topragını kaldırıp gezdiren, oradan oraya götüren ruh rüzgarıdır.9nsan uykuya dalınca o ruh rüzgarı
toprak bedenden muvakkat bir zamançekilince, beden düsüp yere serilir
•Fakat rüh rüzgarı geceleyin bu toprak bedenden büsbütün el çekmez. Eli üstündedir. Çünkü o toprak bedenle
sevismektedir. Ayrı ayrı yerden oldukları halde, birisi topraktan, birisi rüh aleminden geldikleri halde, Allah muakkat bir
zaman için onlan birbirine dost kılmıstır.
•Rüzgar sebatsızdır. Bir yerde durmaz. Bu sebeple onun vefası yoktur. ene karsı duydugu ask, onu vefasız hale
sokmustur. Rüzgar asık olmalı, böyle esip durmazdı. Bir yerde karar kılardı.
Mevlana bir Mesnevî beytinde söyle buyurur:
"Çihanın bütün zerreleri o ezelî hüküm dolayısı ile çift çift; her çift birbirine asıktır. Gökyüzü yeryüzüne; ´Merhaba!´
der. ´Seninle ben kehribarla saman çöpü gibiyiz, birbirimizi viyoruz.´" Mesnevî, c. III, nr. 4401; Divan-ı Kebîr´m baska
bir yerinde:
"Dünyanın her cüzü, her sey asıktır. Her sey sevgili ile bulusmak için çırpınır durur."Divan-ı Kebîr, c. VI, nr. 2674.) diye
buyunır.
127. Dilenciden bir sey dilenmek akıl karı degildir.
Mefulü, Fa´ilStü, Mefa´îlii, FS´ilat
(c. 7, tereî´ 7)
• "Ne duruyorsunuz? Nevrüz geldi, bahar geldi." diye asıklık, gençlik, mestlik, bir de sevgilimiz, bizi çagırıyor.
• Dünyanın gözü simdiye kadar böyle güzel bir bahar görmedi. Daglardan, ovalardan hayat fıskırıyor, kimya bitiyor.
• Her agaç iyi bahtlı bir huri kızını kucaklamıs, bagrına basmıs, onunla sevisiyor, onu kimseye göstermek istemiyor.
Eger sen onun mahremi isen, eger sende onu görecek göz varsa, kaçamak olarak gizlice o hüri kızını seyret!
• Çiçekler tas tas can sarabı içmede. Onlara dikkatle bak; onlar seni de çagırıyorlar. "Miskinligi üstünden at, gel can
sarabı iç de canlan!" diyorlar.
• Sarabın nasıl içildigini görmedinse, bilmiyorsan, hiç olmazsa sarhos olmus çiçeklerin hafif hafif sallanıslannı
seyret! Ey çiçekler! Ey güzel varlıklar; can aleminden gelip bahar mevsiminde topraktan bas kaldıran peri kızları, var
olun, yasayın, merhaba, merhaba ey can sarabı, merhaba.
• Süsen, goncaya; "Niçin derin uykuya dalmıssın? Haydi kalk, gözünü aç, etrafına bir bak.. bak da kurulmus
muhtesem içki sofrasını, yanan mumları, içilen sarapları, fitne koparan güzelleri gör!" der.
• Reyhanlar, laleler sarap kadehlerini ellerine almıslar, içip duruyorlar. Bu ikramlar, bu lütuflar, bu bagıslar, bu
ziyafetler, bu saraplar kimden? Kim veriyor bunları, bu kadar masrafa kim giriyor? Bütün bunlar Allah´tan baska kimden
olabilir?
• Dikkatle etrafına bakarsan görürsün ki Allah ganîdir, yani çok zengindir. Herkes ona nazaran fakir, herkes kederli,
dertli, herkesin suratı asık. Hayat sartları herkesi perisan etmis, didinmeler, çırpınmalar, çekismeler, bos yere kavgalar
hayatı zehir etmis; zengin ve neseli gördügün insanların yüzleri gülüyor ama hırslarından içleri kan aglıyor.
• Dilenciden birsey dilenmek akıl karı degildir. Dünya bir dilencidir. Sen de asıl padisahı unutuyor, dünyadan bir
seyler istiyorsun. Zavallı dünya! 0 da yüksek bir sarap içmis de mest olmus bir yerde duramıyor, dönüp duruyor.
• Bülbül gülün kulagına egildi de birseyler söyledi. Gizlice ona; "Sükret, Allahıın lütfu, ihsanı asla bizden
eksilmesin." dedi.
128. Askının atesi benim bütün sabrımı, kararımı yaktı.
Fa´ilatiin, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c. 7, tereî´ 5)
•Gönlümün derdinden neler çektigimi gördün ya, gel ey güzel sevgilim! gel, tez gel, tez gel!
•Sermayem, kazancım giderse gitsin, korkmuyorum. Yeter ki sen kal, sen le! Çünkü sen benim ömrümsün,
hayatımsın. Her kazancın sermayesi sin. Gel, gel, sensiz ben ne yaparım?
• Canımın canı! Ey gönlümün dostu! Senin yüzünü görmeden evvelce ben sabırlı bir kisiydim. Senin askının atesi
benim bütün sabrımı, kararımı yaktı. sevgili gel! Sensiz ben yasayamam, gel!
•Benden ayrılmak ve uzaklara gitmekle düsmanı sevindirmek istiyorsan, bana karsı olan soguk davranıslarında
düsman sevindi, için rahat etsin! Artık dara gitmeye gerek yok. Bos yere beni üzme, gel!
•Sen her ne kadar hissiz, tas yürekli isen de bu davranısların bana karsıdır. iki cihanın da çok degerli bir incisisin.
Tasın içinden fıskırıp çıkan rahmet suyu gibi gel!
•Canın ve gönlün iniltilerine senden baska mahrem yoktur. Benim gönlüm dag gibidir. Haydi sen bu daga bir Davud
(a.s.) gibi, bunu seslendir.
•Ey Tebrizli Sems! Ayrılık ezelden gelen bir kaza ve kaderdir. "Alın yazımız böyleymis!" deme! Sen öyle bir hükmü
istiyorsan, o oldu demektir. Haydi bir kaza ve kader olarak gel!
129-Sevgili geldi, hiç bir su ile sönmeyecek ask atesini gönlümüze düsürdü.
Mef´ulü, FS´ilat, Mefa´îlü, Fa´ilat
(c. I, 310)
• Felegin, gökyüzünün, rüyada bile görmedigi o ay yüzlü sevgili yine geldi. Hiç bir su ile sönmeyecek ask atesini
yine gönlümüze düsürdü.
• Sen benim bir beden evime bak, bir de canıma bak! Beden ask sarabıyla mest olmus. Can ise o saraba
dayanamamıs, yıkılmıs, yerlere serilmis.
• Sarap evinin, meyhanenin sahibi gönlümle dost olunca, kanım ask sarabı oldu; damarlarımda dolasmaga basladı.
Cigerim de ask atesinde kebap oldu.
• Gözüm onun güzel hayali ile dolunca ona bu lütfu verdigi için; "Ey kadeh, sen ne tesirlisin, ne güzelsin? Ey sarap
var ol, aferin sana!" diye sesler geliyor.
• Gönül ask denizini görünce beni yalnız bırakarak birden bire içten fırladı, kendini o denize attı ve bana: "Haydi,
elinden geliyorsa ara da beni bul bakalım!" diye seslendi.
• Dogunun günesi ve Tebrîz sehrinin kendisi ile iftihar ettigi Semseddin´in yüzünün parlak günesinin ardısıra
bulutlar gibi asık gönüller kosusup duruyor.
130. Yıldızlar bana; "Bu gece çok aydınlık, çok parlak!" diye seslendiler.
Müstef´ilün, Fe´uliin, Müstef´ilün,
(c.I, 305)
• Bir yaz gecesi oturmus ay ısıgında düsüncelere dalmıstım. Birden bire yıldızlar bana; "Bu gece çok aydınlık, çok
parlak!" diye seslendiler. Bu sesi yunca yıldızlara; "Haberiniz yok mu?" dedim. "Biz bu gece o ay yüzlü sevgili ile
beraberiz!"
• Herkese seslenmek, herkesi çagırmak için yüksek dama çık; "Bu gece herhangi bir gece degildir. Bu gece mana
güllerinin devsirilecegi bir gecedir. Bu ce kadehsiz mana sarabının içilecegi bir gecedir. Geliniz fırsatı kaçırmayın!" diye
Hakk dostlarını çagır!
• Bu gece sevgilimiz gönül gibi bizimle beraberdir. Bizim kucagımızdadır.Elini sevgi ile boynumuza atmıstır
"Bu beyitler yanlıs anlasılmamalı. Tamamıyla manevî manalar ifade etmektedir. Cenab-ı Hakk; "Nerde olursanız,
ben sizinle beraberim!" (Hadîd Suresi, 57/4) diye buyuruyor. Hasa Allah maddî bir varlık mıdır ki bizim yanımızda
bulunsun? Bütün bunlar Allah´ı manen hisetmemizi, O´nun bize pek yakın oldugunu anlatmak içindir.
• Asıklar meclisinde sabaha kadar sarap kadehi dönmede, ihsanlar, iyilikler ilmede, bu gece sabaha kadar gül
süsenle halvete girmisler, yalnız baslarına kalmıslardır.
• Ben bu mehtaplı gecede çok cömert olacagım. Vuslat sarabını herkese; halkın ileri gelenlerine de, geride
kalanlarına da, bilginlerine de, bilgisizlerine de bol bol sunacagım.
•Sen bu gece gönlün elindeki korku baglarını çöz! Çöz de, gitsin basını askın ayagına koysun! Çünkü kem gözüm
korkusundan aglayıp duran o zavallı bu gece emniyettedir.
131. Senin güzel yüzünün nürundan her mescitte benim günesten bir mihrabım var!
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c. 1, 295)
• Ey güzel yüzü yüzlerce "ay"a bedel olan sevgili! "Gece oldu, vakit geçti." deme, acele etme!
• Ey can Kabesi! Senin yüzünün nürundan her mescitte benim günesten bir mihrabım var.
• Yanlıs söyledim. Ben öyle bir nüra yönelmisim ki, bizim mescidimizde günes kapının dısında bulunur ve kapıcılık
eder.
• Dünya nimetlerinin sarhoslugu ile kendimize hayatı zehir ettik ve binlerce kuyuya düstük. Ancak onun askı bizi
çengel gibi tutar, dısarıya çeker, çıkarır.
• Senin yüzünden can meclisi öyle nurlu, öyle parlaktır ki, dostların canı gözlerdeki nür, orada yanan çerag,
aydınlıgı hep can meclisinden, senin nürundan alırlar.
• Gönül bahçesi o devlet selvisinin yüzünden güler, kanımız, o unnab dalının yüzünden cosar, kaynar!
• Ey sevgili! Sen ferahlık içinde ferahlıksın. Allah´ın makbul kulları için açtıgı kapıların anahtarı sensin.
132. Gözler hırsla, göz çukurlannda cıva gibi kararsız hale gelmis!
Fe´ilatiin, Mefa´ilün, Fe´ilat
(c.I, 315)
• Gözler uykudan açılmıyor. Kendini zorla! Gözünü aç da içinde bulundugun insanlara, topluluga ibretle bak!
• Bak da gör, insanlar dünya nimetlerine nasıl dalmıslar, huzuru, mutlulugu kaybetmisler, gözler hırsla göz
çukurlarında cıva gibi kararsız bir gelmis.
• Gece uzadı, halk bu mehtaplı gecede yıldızlar gibi ay ısıgına düstü.
•Bütün düsünceler, yapraklar gibi döküldü. Bütün sebeplerin üstüne tozkondu.
•Akıl sasırdı kaldı, bir köseye çekildi de diyor ki: "Haydi, akıl eger senin aklınsa beni bul bakalım, ben neredeyim?"
133. Bu dünyada basa gelen bela lokmalarını yiyip sindirmeyen ilahî aska ulasamaz.
Mef´fllü, Fa´ilat, Mefa´îlii, Fa´ilat
(c.I, 309)
•Ask benim gönlümü yıktıgı, harap ettigi için bu gönül harabesine günesin rahatca, engelsiz vurması gerek.
• Padisah bana dua etmis, kendi duasını da kendisi kabul etmis. Bu haberi yunca utandım, ayakta duramadım,
yerlere yıkıldım.
•Beni huzura kavusturmak için çok defalar yüzünü gösterdi. Ben "O´nun zünü gördüm." dedim ama aslında o
gördügüm yüz degildi. Yüzünün gül bir örtüsü idi.
•O´nun yüzündeki örtünün nüru bile bütün alemi yakıp yandırıyor.
•Ya Rabbi! 0 padisah yüzündeki örtüyü kaldırsa da, yüzünü örtüsüz olarak gösterse alemin hali nice olur?
•Ask benim yanımdan geçti, ben de onun ardına düstüm. Kosmaya basladım. Geri döndü, beni görünce kızdı.
Kartal gibi üstüme saldırırdı. Beni bir lokma edip yutuverdi.
•0 beni yutunca, ben zamaneden de geçtim, dünyadan da kurtuldum. Artık ; bir emelim, arzum kalmadı. Sanki çok
tatlı bir denize daldım. Azabdan da kurrtuldum, elemden de.
• Bu dünyada basa gelen bela lokmalarını yiyip sindirmeyen, îlahî ask sarabının lezzetini tatmamıs kisidir.
• Bu gerçegi bildikleri, bu gerçege güvendikleri için, peygamberler baslarına gelen belalardan sikayet söyle dursun,
onları serbet gibi içtiler. Çünkü su, hiç bir zaman atesten korkmaz.
134. Dünyada gördügün güzellerin gül gibi olan yanaklarındaki renkler de o bahçedendir.
Mefa´îlün, Mefa´îlün, Fe´uliin
(c.I, 294)
• Artık kamil insanlar görünmez oldular. Dünyada akan mana ırmagının suyu kesildi. Ey ilkbahar! Göklerden,
ötelerden su gönder de su degirmen dönsün, yani insanlar yeniden manevî hayatı yasasınlar.
• Yeryüzü ile gökyüzü kova ile testiye benzerler. Fakat insanların rühlarının susuzlugunu kovadaki, testideki su
gideremez. Çünkü onların isine yarayacak su yeryüzünden de dısardadır, gökyüzünden de. 0 su ötelerdedir.
• Ey insanoglu! Günahlarla, cinayetlerle dolu su dünyadan kurtulmak için acele, yeryüzıinden de, gökyüzünden de
dısarı çık; çık da ötelerde mekansızlık alemindeki suyu gör!
• Senin can balıgın kirlenmis olan su havuzdan kurtulur da, ucu bucagı bulunmayan berrak, tatlı mekansızlık
denizine kendini atar, kana kana su içer. Susuzluktan kurtulur.
• Sen o mekansızlık aleminde öyle bir denize dalarsın ki oradaki balıklar Hızır kesilmislerdir. Orada balık da
ölümsüzdür, su da!..
• Gözlere nür oralardan gelir; mana damlarının oluklarından akan su da o denizdendir.
•Dünyada gördügün güzellerin gül gibi olan yanaklarındaki renkler de, kokular da o bahçedendir. Bütün gül
bahçeleri de o dolaptan akan su ile sulanır.
135. Madem ki askın yok, git bol bol uyu!
Mefa´îlün, Fe´ilatün, Mefa´îlün, Fe´ilün
(c.I, 314)
•Madem ki askın yok, asık degilsin, sana uyumak yarasır; git bol bol uyu. O´nun askı ve gamı bizim nasibimizdir.
•Biz sevgilimizin gam günesinin tesiri ile zerre zerre olduk. Çünkü biz onn gelen gamı da seviyoruz. Madem ki senin
gönlünde böyle bir duyguyle bir heves uyanmamıstır, git bol bol uyu!
•Onu bulmak, ona kavusmak ümidi ile köpürerek, aglayarak basını tastan tasa çalan, daglardan denize dogru
kosan sular gibi biz de kosup duruyoruz,ou arıyoruz. Sende ise "Sevgili nerede? Onu nasıl bulurum?" arayısı, üzüntüsü
yok. Sen git bol bol uyu!
•Ask yolu yetmis iki milletin inancının dısındadır. Madem ki senin askın,inancın taklitten, gösteristen ibarettir, sen
git uyu!.
•Bizler askın eline düstük, kendimizden kurtulduk. Bakalım ask bize ne yapacak? Sen ise kendindesin, kendi
elindesin, kendine tapıyorsun. Senin için uyumak gerekir, git bol bol uyu!
136. Uyku geldi, bütün insanları kaptı uyuttu. Ama ben uyumadım. Seni düsündüm.
Fe´ilatün, Fe´ilatiin, Pe´ilatün, Fe´ilün
(c.1, 300)
• Bütün gece güzel yüzünü seyrederek, tatlı sözlerini dinleyerek lütuflara nail oldum.
• Her ne kadar gönlüm pervane gibi senin güzelliginin mumunda yandı, yakıldı ise de, ben bütün gece güzel
yüzünün mumu etrafında pervane gibi uçup durdum.
• Gece kıskançlıgından ötürü aya benzeyen yüzünü bana göstermemek için karanlıgı ile bir çadır kurdu. Fakat ben
ayın bulutları yırttıgı gibi gecenin karanlık çadırını yırttım, güzel yüzünü seyre daldım.
• Gönlüm arı kovanı gibi ugultularla dolu idi. Ben de, ey bal madeni, bütün gece senden bal aldım.
• Gece tuzagı olan uyku geldi, bütün insanları kaptı, uyuttu. Ama ben uyumadım. Kusun küçük yüregi gibi bütün
gece uykunun tuzagında çırpındım, durdum.
• Bütün canlar güvercinler gibi onun hükmündedir. Iste ben de bütün gece hükmünün tuzagında onu aradım, onu
istedim.
137. Ey güzellerin padisahı! Sakın bu gece uyuma!
Mef´ulil, Mefa´îlün, Mef´ulü, Mefa´îliin
(c.I, 293)
• Ey can! Ben bu gece senin misafirinim. Yalvarırım sana sakın uyuma! Ey canımın ve gönlümün misafiri olan güzel!
Sen de sakın bu gece uyuma!
• Senın ayın ondördü gibi nürlu, parlak güzel yüzün gelince, bu gece bize kadir gecesi oldu. Ey bütün dünya
güzellerinin padisahı! Sakın bu gece uyuma!
•Ey yüzlerce bahçenin servisi! Mest olanların gönüllerinin huzuru, rahatı gönlümüde, canımı da aldın götürdün.
Sakın bu gece uyuma!
•Ey gülen hos bag! Sensiz benim için iki dünya da zindan gibidir. Her sey senindir. Sen çok üstün bir güzelsin.
Sakın bu gece uyuma!
138. Rebab ask kaynagıdır.
Mefa´îliin, Fe´ilatün, Mefa´îlün, Pa´îlün
(c.I, 313)
•Rebab ask kaynagıdır. Arkadasların dostudur, en yakınıdır. Araplar da faydalı oldugu için buluta rebab adını
vermislerdir.
•Bulut nasıl gülü, gül bahçesini sularsa, rebab da gönüller gıdasıdır, ruhlar sakisidir..
•Atese üflendigi zaman alevleri artar, yükselir. Yere üflenirse tozlardan baska bir sey kalkmaz.
•Rebab dogan kusu için bir çagrıdır. "Padisahın yanına gel! Koluna kon!"diye doganı çagırır durur. Fakat davul
çalmakla karga kalkıp padisahın yanına gelmez. Yani rebab sesi asıklar için Hakk´a bir çagrıdır.
•Esek nerede? Hz. îsa´nın îlahî askından bahsetmek nerede? Darda kalanlara kapılar açan Allah, ona bu kapıyı
açmamıstır.
•Ask, kavusma, bulusma saadeti olup Hakk´la aramızdaki perdeleri kaldırarak gönül evinin içine girmek için bir can
elbisesi gibidir. "Ademogullarını üstün kıldık." gerdanlıgıdır.
"9sra suresi, 17/70. ayete isaret edilmektedir: "Ademogullannı bütün varlıklara üstün kıldık."
•Sehvet pesinde kosanlara, bedenlere gönül verenlere asktan pek söz açma! Çünkü onlar, korku ve ümit arasında
yasamakta, sevap ve günah hesabıyla ugrasmaktadırlar.
139. Rebab inleyerek, gözyasları dökerek neler söylüyor?
Fa´ilatün, Fa´ilatün. Fa´ilün
(c.I, 304)
• Hiç biliyor musun: Rebab ne söylüyor, gözyasları dökerek, içi yanarak neler anlatıyor?
• Diyor ki: "Ben etinden ayrılmıs, uzaklara düsmüs bir deriyim. Ayrılık acısı beni azab içinde bıraktı. Nasıl
aglamıyayım, nasıl feryat etmeyeyim?"
• Rebabda bulunan deri bunları söylerken, önde bulunan tahta da dile gelmis diyor ki: "Ben yem yesil bir dal idim.
Beni acımadan balta ile kestiler, bıçkı ile biçtiler. Rebab yaptılar."
• Ey Hakk asıkları! Ey mana padisahları! Bizler ayrılık garipleriyiz. Biz sonunda dönüp dolasıp huzuruna varacagımız
Allah´a yalvarmada, yakarmada, feryat etmekteyiz. Ne olur bu feryadımızı duyun anlayın!
• Önce Hakk´tan aynldık da bu dünyaya geldik. Fakat biz halden hale, sekilden sekile girerek, döne dolasa yine ona
gidiyoruz.
• Ey misafir! Hiç bir menzile, hiç bir duraga gönül verme ki ondan ayrıldıgın zaman, onu kaybettigin vakit için
yanmasın! Gönlün yaralanrnasın!
• Çünkü babanın tohumundan gençlik çagına gelinceye kadar çok menziller astın, çok sekillere girdin!
• Rebabın bu feryadı ister Türk olsun, ister Rum olsun, ister Arap olsun, asık ise onun dilincedir, onun dilidir.
• Bu ses altı yönden de dısarı çıkmıs, göklere yükselmistir. Yönden kaç; ay ısıgından çık kurtul!
140. Yanını yere koyup uyuma! Sevgili yanındadır.
Müstef´ilün, Fe´ulün, Müstef´ilün, Fe´ulün
(c.I, 307)
•Bütün dostların isi bu gece altın gibi halis ve parlaktır. Hak asıklarını çekemeyen hasetçilerin canları ise bu gece
kördür, sagırdır. Onlar hakîkati göremezler, hakîkati bildiren sözleri isitemezler.
•Allah´ın güzellik deryası dalgalanınca, bu gece sevgilinin ayak bastıgı topraktan anber kokuları yayılmaktadır.
•Biz daima ezelî sevgili ile hosuz, o bizden razı, biz de ondan razıyız. Fakat Allahın lütfu ile bu gece o da baska
türlüdür, biz de baska türlüyüz.
•Ey gönül! Bu gece uyuma! Varacagın menzile dogru yürü. Çünkü gizli sili hep bizi gözetlemektedir.
•Yanını yere koyup uyuma ki, sevgili senin yanı basındadır. Sevgi sırrını da sakla ki, bu gece yüzünden o sır çok
hostur, çok latiftir.
•Elinden tutacak olan geldi. Bu gece elinden tuttu. Bu sebeple bu gece devlet saadet dalı yemyesil olarak
oynamaya basladı.
•Allah´a yemin ederim ki, bu gece uyku, bana haramdır. Çünkü su kusu olan can, kevsere kavustu, kevseri buldu.
141. Bu gece Hakk da uyanıktır, bizler de uyanıgız.
Mefa´îliin, Mefa´îlün, Fe´ulün
(c.I, 269)
• Ey bizi evine mihman eden, misafir eden sevgili! Bu gece uyuma! Çünkü sen rühsun, bizse bu gece hastalarız.
• Sırların, gizli seylerin gözünden uykuyu defet gitsin! Gitsin de bu gece bütün gizlilikler ortaya çıksın.
• Ayrılık yüzünden parlaklıgını kaybetmis, paslanmıs gökyüzünün pasını gideresin! Onu cilalayasın diye Allah sana
bu gece bir cila verdi.
• Allah´a hamdolsun ki, su anda herkes uykuda. Ben ise uyanıgım. Benim bu gece yaratıcı ile isim, gücüm var.
• Bu ne sereftir, bu ne uyanık bahttır ki bu gece Hakk da uyanıktır, bizler de uyanıgız.
• Hiç bir geceye benzemeyen bu gece, gözlerim seher vaktine kadar uyanık kalmaz da uykuya dalarsa, ben bu
gözlerden bîzar olurum, usanırım.
• Sustum, dudaklarımı kapadım. Ama bu gece, ben sözsüz, sessiz, sadasız konusuyorum.
142. Gecenin hakîkatini gören uyumak istemez.
Müfte´ilün, Müfte´ilün, Fa´ilat
(c.I, 316)
• Biz gece ile savasa girisince, onu alt üst ederiz, onun denizinden toz koparırız.
• Gecenin hakîkatini görebilen,istemez. Uykudan kaçar.
•Bir çok nurlu gönüller, nürlu yüzler, tertemiz canlar geceyi ihya ederler, uyumazlar, ibadet ederler, Allah´a
yalvarırlar yakarırlar.
•Gece gayb dilberinin mana güzelinin yüzünün tülüdür, duvagıdır. Gündüz nasıl olur da geceye es olabilir?
•Senin nazarında gece, simsiyah bir tencere gibidir. Çünkü sen onda pisirilen gece helvasından tatmadın, gecenin
hakîkatinin ne oldugunu anlamadın!
•Gündüz kazanç ve kar zamanıdır. Fakat gece sevdasının bambaska bir zevki varrdır.
•Gece geldi, alıs veristen, kazançtan beni alıkoydu, elimi bagladı, birsey yapamaz oldum. Seher vaktine kadar
gecenin de ayagı baglı kaldı.
143. Bir gece de sevgilinin hatırı için uyuma!
Mefa´îlün, Pe´ilatün, Meta´îliin, Fe´ilün
(c.1, 312)
•Senin canın hakkı için hayırh isler yapmaktan vazgeçme, uyuma! Gaflete dalma! Bir geceyi ömründen azalmıs bil,
eksik say, uyanık kal, uyuma!
•Kendi heva ve hevesine uydun, rahatını düsündün, binlerce gece uyudun. ne olur bir gececik de sevgilinin hatırı
için uyuma!
•Esi benzeri olmayan, geceleri hiç uyumayan o lutf sahibi, o güzeller güzelı vgiliye uy! Gönlünü ona ver! Onu kendi
gönlünde bul da, sen de uyanık kal, ııyuma!
•Sabaha kadar uyanık kaldıgın; "Ya Rabbî, ya Rabbî!" diye feryat ettigin o hastalık gecesini hatırla, o geceden kork
da uyuma!
•Cenab-ı Hakk; "Dostlar, geceleri uyumazlar." diye buyurdu. Bu ayeti duyup, hatanı anlayarak utandınsa artık
uyuma!
"Zariyat Suresi, 51/17-18. ayetlerinden iktibas var."
• 9sitmissindir. Allah dostları isteklerine, muratlarına geceleyin kavusurlar, dostlarının muratlarını veren padisahlar
padisahının askına, sen de bu gece uyuma!
• Binlerce defa sana; "Sus!" dedim. Sözden fayda yok. Birini getir ki, binine bedel olsun, uyuma!
144. Dedim, dedi.
Müstef´ilün, Fe´ülün, Müstef´ilün, Fe´Olün
(c.I, 436)
• Sevgıli dedi ki: "Kapımı çalan kimdir?" Dedim ki: "Ben degersiz köleniz!" dedi kı: "Burada senin ne isin var?"
Dedim ki: "Ey ay yüzlüm sana selam etmek hatırınızı sormak isterim."
• Dedı kı: "Ne zamana kadar kapımın önünde duracaksın?" Dedim ki: "Sen "içeıi çagınncaya kadar." Dedi ki: " Daha
ne vakte kadar cosacaksın, söylenip duracaksın?" Dedim ki: "Kıyamet kopuncaya kadar."
• O zaman ben ona kars1 duydugum sevgiden bahsettim. îçim yanarak ask davasına giristim de yeminler ettim.
Ask yüzünden malımı,,mülkümü kaybettim adım kötüye çıktı diye sızlandım.
• Sevgili dedi ki: "Bu dava için hakim sahit ister." Dedim ki: "Benim sahidim göz yaslarım, yüzümün sarılıgı da
davamın dogrulugunu, seni ne kadar çok sevdigimi isbat eder.
•Dedikii: "Senin sahidin, uygun bir sahit degil. Çünkü o yasları döken göz edebli, terbiyeli olsalardı, güzellere güzel
bakarlardı; kötü bakıp da kirlenmezlerdi." Dedim ki: "Adaletiniz üstüne yemin ederim ki gözlerim de, yüzümde güvenilir,
suçsuz, temiz kisilerdir."
• Dediki "Yol arkadasın kimdi? Seni kim benim evime getirdi?" Dedim ki: padisahım, yol arkadasım, senin güzel
hayalin idi." "Peki!" dedi. "Ben seni cagırmadım ki, seni buraya kim çagırdı?" Dedim ki: "Senin hos kokun, kadehinizin
kokusu."
• Dedi ki: "Açık söyle, maksadın nedir?" Dedim ki: "Sana daima vefalı olmak, dostluk etmek isterim." Dedi ki:
"Benden ne istersin?" Dedim ki: "Herkese, herseye gösterdigin lutfu, iyiligi isterim."
• Dedi ki: "Buraya gelirken gördügün ve çok begendigin yer neresidir?"dedim ki: "Kayser´in köskü!" Dedi ki: "Orada
ne gördün?" Dedim ki:bînlerce kerem, yüzlerce lütuf!"
• Dedi ki: "Yol nasıldı? Tenha mı idi?" Dedim ki: "Yolda, yol kesenin korkusu vardı." Dedi ki: "Yol kesen kimdi?"
Dedim ki: "Bu çıkısmanız, bu kaynamanız, bu ayıplamanız."
• Dedi ki: "Sence en emin yer neresidir?" Dedim ki: "Zahitlik ve takva yeri!" Dedi ki: "Zahitlik dedigin nedir?"
Dedim ki: "Selamet esenlik yolu!
•Dedi ki: "Nerede afet var, bela var, ıstırap var?" Dedim ki: "Senin askının mahallesinde." Dedi ki: "Sen orada ne
halde idin? Nasıldın?" Dedim ki: sikayet etmeden sana baglılıkta, vefada, dogrulukta idim?"
• Ben askı çok denedim. Fakat bu denemelerimden bir faydam olmadı. Kim denenmis seyi tekrar denerse pisman
olur.
• Sonunda sevgili dedi ki: "Artık sus! Eger ben askın nüktelerini, inceliklerini söylersem, kendinden geçersin de ne
aklın kalır, ne fikrin."
45. Sözünün tatlılıgını istedikleri için agzından çıkan harfler, kelimeler oynarlar
Müstef´ilün, Fe´ulün, Miistef´iliin, Fe´uliin
(c.I, 437)
• Senden gelen her cefayı, her cevri canıma minnet bilirim. Senin suçunu da, kendi suçumu da yüklenirim,
boynuma alırım.
• Ey ay yüzlü güzel! Senden gelen yüzlerce cefa, yüzlerce cevr, kıymetli kumaslardan yapılmıs elbiseler gibi cana
safa, çesme sifadır.
• Sevgilim su dünyada bulunan herkesin, herseyin senden bir nasibi vardır. Benim nasibim de sana karsı duydugum
asktır. Askını bana layık gördügün ve lütfettigin için ne de iyi bir lütufta bulundun. Çok yasa; varol!
• Sundugun sarabın lezzetinden benden önce kadeh mest olmada. Kadehin-deki lezzet yüzünden de, sarap
kendinden geçmede, cosup köpürmektedir.
• Yüzünün güzelliginin farkına vardı. "Ruh"un senin önünde secdeye kapandı. Sözünün tatlılıgını isittikleri için
agzından çıkan harfler, kelimeler oynamaya basladılar.
• Asık fazla sarhos olunca, onu çekistirirler, ayıplarlar, kınarlar. Zaten sarabın mezesi kınanmadan baska bir sey
olamaz ki.
146. Onun gönlüne düsen dermanı olmayan dert, kimin derdidir?
FS´ilatün, Pa´ilStün,
(c.I, 428)
•Canın ayagını baglayan, çaresiz bırakan meydan acaba kimin meydanıdır?ki min meydanı olacak; askın, askın...
Bize bir hal oldu. Elden çıktık. Bu kimin hikayesi? Kimin destanı? Askın askın...
•Ask özel kadehler dolastırmada. Acaba askın dolastırdıgı bu özel kadehler kimin askına dolasıp duruyor? Bunu
kimse bilmez. Ancak ask bilir.
•llkbahar geldi. Daga da, ovaya da can verdi. Ey Allah´ım! Ey Allah´ım bu canı kim verdi? Bu can kimin canı?
•Bu ne güzel ne hos bir bahçedir. Bu bahçeyi gördü de cennet bile mest oldu. Bu bahçedeki menekseler, süsenler,
reyhanlar kimin? Bunlara bu renklri, bu kokuları, bu güzellikleri kim verdi?
•Bu bahçenin güzelligini gördü de gül dalı bülbülden daha fazla dile geldi. selvi; "Bu bahçe ne güzel bir bahçe;
acaba kimin?" diye sallanrnaga, oynamaga basladı.
•Yasemin; "Van gülüne söylemez misin?" diyor. Böyle essiz bir nergis kimin nergis bahçesinde yetismistir?
•Yasemin diyor ki: "Ben bu soruyu sorunca Van gülü güldü de; ´Bunu bana sorma! Ben kendimde degilim. Kimin
nergis bahçesinde yetistigini ben ; bilmiyordum.´"
•Bu bahar mevsiminde yeryüzü çesit çesit renklerde hos kokulu güllerle, Yaseminlerle, nergislerle, sebboylarla
süslenmisken, gökyüzünde de günes altın bir top gibi durmadan kosmada. Sasılacak sey! Acaba onu böyle kim
dolastırıyor? Kimin çevgeninin kıvrık yeri onu böyle asırlardan beri kosturuyor?
•Ay da asıklar gibi onun pesine takılmıs, onun peyki olmus, solgun ısıklar saçarak, zayıf bir halde eriyerek dönüp
duruyor. Acaba o kime tutulmus? imin hayranı? Günese mi yoksa günesi altın bir top gibi kosturup duranamı?
•Gökyüzündeki bulut da gamlara, tasalara batmıs, düsüncelere dalmıs, atesli bir sır! Acaba o kimin için böyle
aglayıp duruyor?
•Mavi renkli elbiseler giyinmis, gönlü aydın gökyüzü, acaba kime gönlünü aptırmıs ki gece gündüz durup
dinlenmeden mest bir halde dönüp duruyor?
•Onun böyle dinlenmeden, içine ates düsmüs gibi dönüp durdugunu gören dert, ona acımıs, onun derdini soruyor.
Diyor ki: "Onun gönlüne düsen dermanı olmayan dert, acaba kimin derdidir?"
147. Dünya hayatında ızdıraptan ve gamdan kaçtıkça sen ham kalırsın.
Fa´ilatiin, Fa´ilatiin, Fa´ilatün, Pa´ilat
(c.I, 389)
• Senin gönlün bende olmadıktan, benimle beraber bulunmadıktan sonra seninle beraber oturmusuz, bir arada
düsüp kalkmısız, bunun bir faydası yok. Benimle oturup kalkıyorsun ama gönlün benimle degil. Madem ki böylesin,
bunun hiç bir faydası yök!
Hz. Mevlana bir ruba´îsinde: "Sen benim gönlümde oldukça, Yemen´de de olsan benim yanımdasın. Eger sen benim
gönlümde degilsen, yanımda da olsan Yemen´de sayılırsın!diye buyurmustu.
• Agzın baglı, bunun için süsuzluktan yanıyor. Sen bir ırmagın içine dalmıssın, suyun içindesin. Ama su
içemiyorsun. Irmagın sana hiç bir faydası yoktur.
• Bedende can olmadıkça seklin, maddî varlıgın ne ise yarar? Ekmek, yemek olmadıktan sonra sahan ve sininin
sana bir faydası yoktur.
• Yeryüzü göge kadar miskle anberle dolu olsa, koku alamayan kisiye bunların ne faydası var?
• Dünya hayatında atesten, yani ızdıraptan ve gamdan kaçtıkça hamur gibi eksi kalırsın. Hamsın. Binlerce dost
bulsan, binlerce güzel bulsan bunların sana hiç bir faydası yoktur!
"Meshur Fransız sairlerinden Alfred de Musset (1810-1857) de bir siirinde: "9nsan bir çıraktır Izdırap, bela onun
ustasıdır, hocasıdır. Onu yetistirir, gerçek insan yapar." demistir.
148.Sen sus da harfsiz dilsiz o söylesin!
Müstef´ilün, Fe´üliin, Müstef´ilün, Fe´uliin
(c.I, 440)
• Bugün sehrimiz, güzeller padisahı aramızda oldugu için, pek canlıdır; pek parlaktır. Zamanımızın en üstün, en
büyük insanı bir sehre gelirse, o sehir gülmez mi? Bayram etmez mi?
• 0 güzellik günesi yeryüzünde parlayınca, yeryüzüne nürunu yayınca, toprak yeryüzü, gökyüzünden daha fazla
aydınlanır, daha iyi olur.
• Merhametli sevgili gönül kapısını çalınca, o daha içeri girmeden, can onun los kokusundan gelenin kim oldugunu
anladı.
• Sunu iyi bil ki, sıkıntılı oldugun zamanlarda senin elini tutup çeken, seni yaratandır. Sana can yoldası olan o
büyük padisahtır.
• 0 öyle mübarek bir günestir, aydır ki tutulmaz. 0 insana sersemlik vermeyen bir saraptır, o ziyansız bir kardır.
• Sen sus da, harfsiz, dilsiz o söylesin. Zaten dil olunca bu konusan dillerin ne degeri kalır?
149. Allah´ı seven, herhangi bir insana kul olmaz!
Fa´ilatiin, Fa´ilatiin, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c.I, 396)
• Sevgilinin yolunda biz korkaklara is yok! Sevgi yolunda yürüyenlerin hepsi de padisahtır. Orada kullara yer
yoktur. Allah´ı seven herhangi bir insana kul olamaz!
• Bahtım var, talihim var; ben mutlu bir kisiyim diye övünüyor, kendini naza cekiyorsun. Sunu iyi bil ki: "Senin bu
bahtın, talihin, mutlulugun bizim büyüklügümüze karsı bir ayıptır, utanmazlıktır."
• Fakirligin ile övünüyorsan, yamalı hırkayı giy de padisahımızın huzuruna öyle çık! Çünkü bizim padisahımızın
nazarında gösterisli, degerli elbiseler, kesislerin kusagı gibi degersizdir.
• Bizim su ask yolumuzda dogru bir kisi ol! Hileyi, egriligi bir tarafa bırak. Çünkü meydanımız hilekarların at
oynatacakları meydan degildir.
150. Akıl, ask, ma´rifet insanı hakîkatin damına çıkaran birer merdivendir.
Fa´ilatün, Fa´ilatiin, Fa´ilatün, Fa´ilSt
(c.I, 384)
• Asıkların içlerinde bir baska dünya vardır. Ama bizim sevgilimizin askı bir baska zevktir, bir baska candır.
• Gönül gözleri açık olanlar pek çok gizli seyler bilirler. Ama asıkların gönülleri baska bir gizli sey bilir.
• Akıl, ask ve ma´rifet insanı Hakk´ın, hakîkatin damına çıkaran birer merdi-vendir. Fakat hakîkat aleminde Hakk´a
ulasmak için bambaska bir merdiven vardır.
• Mana yolunun güzelleri, bir gönülle ugrasmaktan sasırdılar, aciz kaldılar da onlara "Gönlün bambaska bir sevgilisi
var!" diye vahiy geldi.
• Ey bir sevdaya kapılmıs, kendini kaybetmis gönlü kınamaya, ayıplamaya açılan diller! Dudaklarınızı yumun!
Çünkü gönlün de bir baska dili var!
• Tebrizli Sems muma benzer. Fakat bütün mumlar onun pervanesi olmuslardır. Çünkü onun gönlünün içinde
bambaska bir alem vardır.
151. Daralan gönül gerçek gönül degildir.
Mef´Olü, MefS´ilün, Fe´ulün
(c.1, 365)
• Sunu iyi bil ki zaman sevdanın bir seklinden, naksından ibarettir. Bizim seklimiz zamandan dısardadır. Zamana
uyup kalmaz; hep degisir. Biz ihtiyarlarız ama, zaman ihtiyarlamaz, hep aynıdır.
• Dünya bir ırmak gibidir. Derenin içinde akar gider. Biz bu ırmagın dısındayız. Zaman ırmaktaki su gibi akar gider.
Irmaga düsen bizim gölgelerimizdir.
• Burada pek zor, pek ince; anlasılması müskil bir nükte var! 0 burada degil ama yine de burada! 0 yok gibi olan
bir varlık!
• Ey gönül! Canın yüzünden baska hiç bir yüze gülme! Zaten o olmayınca bütün gülüsler aglayıstır, inleyistir.
• Dünya meselelerine dalıp daralan gönül gerçek gönül degildir! Çünkü gönül pek genistir. Onun ucu bucagı yoktur!
• Aslında gönül gam yemez, gönlün gıdası gam degildir. Gönül bir dudu kusudur. 0 görülmemis acayip sekerler yer
durur.
152.Gül bahçesinde geçen ask sırnnı bir gül bilir, bir de aglayan bülbül!
Mef´ülü, Mefa´iliin, Fe´Olün
(c.1, 367)
• Gönül dün gece geldi de, canın kulagına dedi ki: "Ey adını söyleyemeyecegim, essiz varlık!
• Ey adını açıkça söyleyeni parçalayan, gizlice söyleyeni yakıp yandıran güzel!
• Ey can! Bilinemeyeni, tarif edilemeyeni anlatmaya kalkısan ne özür getirebilir? Ne bahane bulabilir?"
• Gül bahçesinde geçen sırrı, gizli seyi bir gül bilir bir de hazin hazin aglayan, feryat eden bülbül bilir.
• Sadece bülbüllerin seslerine dalıp o seslerin güzelliginden bahseden kisi seste kalır. Seslerin ötesine geçerek ask
sırrını sezemez, anlayamaz.
• Ey o akıl almaz, essiz varlıgı anlamaya çalısan, sezmege ugrasan! Ey göklere asık olan kisi! Merdivenden
bahsedip duran arifle dost ol, onunla iyi geçin!
• Herkes evden bahseder durur. Fakat; "0 evde bulunan güzel nerede? 0 nasıl bulunabilir?" diyen yok.
• Bir yaz günü sıcakta bir agacın gölgesine sıgınan herkes gölgeden, gölgeyi dusüren agaçtan bahseder ama, o
gölgeyi düsürten günesten, günesin nürundan kimse bahsetmez.
• Bütün bu zorlukları bilmekle beraber, dilin ona dair, onun hakkında söyledigi birkaç sözle bütün kulaklar da mest
oldu, akıllar da...
• Zavallı dil bir iki kırıntı buldu da ona daldı. Asıl kaynagı, madeni bıraktı.
• Halbuki asıgın canı o kırıntılardan utandı da, pazarı da bıraktı, dükkanı da bıraktı gitti...
• Ask kulagıma egildi de: "Yeter artık, susayım dedi. Çünkü o bana böyle söyledi, böyle ilham etti.
153. Tamamıyla kendinden geç, kendinden kurtul!
Pe´ilatün, Fe´ilatün, (c.I,
• Sen gitmek istiyorsun ama, Allah´a yemin ederim ki ben seni kolay kolay bırakmam. Çünkü senin gibi güzel bir
varlıgın gidisi benim için felaket olur, kıyamet kopmus gibi olur.
• Ask ordusu geldi. Küfür ülkesini ele geçirdi. Ey kalender dost! Sen simdi rnelamet davulunun, yani kafirligi
kınama davulunun sesine kulak ver!
• Dünyaya ait birçok isteklerle dolu olan gönlünü, canını ask askerlerinin önüne at, onlar öldürsünler de sen
gönülden de candan da kurtul! Bedenini ie kendin kaftan gibi yırt! Artık herseyden kurtul! Onların ne eserinden, ne
haberinden, ne de belirtilerinden bahsetme! Tamamıyla kendinden kurtul, tendinden geç!
• Ben simdi kendimden geçtim, kendimdem kurtuldum ve düsüncenin de yolunu kestim. Ben mestim ama ey sakî
sen bana yine o mansur sarabından ver de beni büsbütün mest et, beni büsbütün benlikten, varlıktan kurtar!
• Haydi sıçra, kalk; ayagını varlıgının basına bas, kendini ayak altına al! Haydi ask kanatları ile uç, uç da
nankörlükten de, sükürden de, her türlü kayıtlardan da kurtul!
• Ey ask! Kendini herkesten üstün gören Nefis Firavunu´na Müsa gibi seslen;
"Ey Firavun! Önüme gel, ben senin sarayının kapısını da ele geçirdim, damını da!" de ve onun basını kes!
• Basını kesmeden önce ona de ki: "Ben gayb aleminden ask ordusunu çekerek geldim. Düs önüme ey bası dik
zalim! Sen artık padisahhktan düstün!"
• Sırf asktan baska neye meylettimse tadından, güzelliginden pismanlıktan baska birsey elde edemedim.
Duydugum zevkler pismanlık açlıgına degmedi.
Namık Kemal merhum da vaktiyle:
"Kimi vicdana dokundu, kimi cism ü cana,
Zevk namıyla ne yaptımsa pisman oldum" diye yazmıstır.
• Birsey kaybetmeden madem ki ask havuzunun basına geldin, geri dönme! Bu havuzun içinde ab-ı hayat var.
Kıyısı da tam oturulacak, eglenilecek yer.
• Bu ask havuzunun içine düsünce, bütün varlıgını ona ver! Kendini tamamıyla ona bırak, yüzgeçlik taslayarak
ellerini ayaklarını çırparak oradan çıkmaga ugrasma!
• Kendini tamamıyla ona ver, ona bırak da sus! Sen toplulugun imamı degil-sin! Burada asktan baska hiç bir kimse
imam olamaz!
154. Sen perde arkasında oturmus görünmeyene iman edilir mi diyorsun.
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatiin, Fe´ilün
(c.I, 406)
• Daha ne kadar zaman; "Çarem ne; dermanım ne?" deyip duracaksın? Sana kim çare aratıyor? Sen onu ara!
• Daha ne zamana kadar; "Gamdan can veriyorum!" diye sızlanıp duracaksın? Can nedir? Bunu bilmek, neden gam
yedigini bilmek istemiyor musun?
• Eger sen asık oldunsa askın sana delil olarak yeter! Yok asık olmadıysan artık ne diye delil istersin?
• Bu kadarcık da aklın yok mu ki; bakıp göresin? Padisah yoksa bu gök cubbe otagı ne diye kurulmus?
• Su gök duvagın, su gök kubbesinin ötesinde çok güzel, çok güçlü bir yaratıcı yoksa, su parıl parıl parlayan sayısız
yıldızlar kendi kendilerine mi parlamaya basladılar?
• Ermislerin gözlerindeki ates gizlilik perdelerini yaktı, yandırdı. Sen ise îerde arkasında oturmus, görünmeyen bir
seye iman edilir mi demedesin.
155. 0 güzel yüzde ilahî nüru görmeyen seytandan da asagıdır.
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilün
(c.1, 407)
• Nurlarla dolu olan o güzel gözler sevgilinin bakısı ile mest olmus. Gözyüzü bile o gözler yüzünden tir tir
titremededir.
• Bilhassa Hakk´ın huzurunda el baglayıp namaza durdugu zaman, kendisine ihsan edilen nür, meleklerin de,
insanların da kıblesi olmustur.
• 0 güzel varlıgın yüzünde ilahî nörun göz kamastırıcı bir sekilde parladıgı anda, onun ayaklarına basını koymayan,
benlik yüzünden ona secde etmeyen kisinin özü gerçekten de seytandır!
• 0 anda o güzel yüzde ilahî bir nür görmeyen kisi, cansız bir beden gibidir. Seytandan da asagıdır.
• Onun nürlu yüzü, erlerin kıblesidir. Eger sen de er isen onun heybetli yüzüne karsı gönlünü yerlere ser!
• Elini sinenden çek! Ne diye saskın saskın bakıp dumyorsun? 0 anda sevinerek oııa canını ver! Zaten isteyen de
odur.
• Aklını basına al da neyin var neyin yoksa hepsini suya at! 0 ask suyundakı atesle onları temizle! Çünkü onun
yüzünün atesi, ab-ı hayatın bile secde ettigi yerdir.
156. Bu zamanda insan çalanlar, altın çalanlardan daha fazla!
Fe´ilatiin, Fe´ilatün, Fe´ilatiin, Fe´ilün
(c.I, 409)
• Insanlık yolunun önü de ardı da kanla ıslanmıs. Dikkat et de kayma! Bu zamanda insan çalanlar altın çalanlardan
daha fazla!
"Toplum hayatında çesitli sahalarda basarıya ulasmıs tek tük iyi insan, kamil insan varsa da insanlık düsmanları
onları da çesitli bahanelerle harcıyorlar, yok ediyorlar. Günümüzde üstün insan o kadar çok azaldı ki, Diyojen gibi
güpegündüz fener yakıp insan aramak gerekiyor."
• Hırsızlar akıldan da, haberden de çalıyorlar diye anlatırlarsa da, kendinden haberi olmayandan ne çalınabilir ki?
• Bu kötü duruma ragmen ey Hakk yolcusu! Sen kendini bir seyi de yok, düsmanı da yok sanma! Dünya altın
pesinde kosuyor. Ama sen kendin altın madenisin ama kendinden haberin yok!
• Peygamber efendimiz; "însanlar madenlerdir!" diye buyurmustur. Yani insanlar birbirinden farklı birer maden
gibidirler. Kimisi demir, kimisi gümüs, altın, akîk, elmas gibidirler.
• Ey insanoglu! Hazine bulursun ama ömür bulamazsın. Sen ugras da kendini bul, kendindeki gizli hazineyi arastır!
Çünkü bu hazine sana da kalmaz. Senin elinden de geçer gider.
• Kendini bul, bul ama dikkatli ol! Kendini çaldırma! Fakat ne yapabilirsin ki, bu Hakk yolunda çok açıkgöz, çok
becerikli bir hırsız pusu kurmus, seni bekliyor.
• Zavallı ne olacagını düsünmeden çırpın dur! Dünya malı için daha fazla can çekis, daha fazla altın biriktir!
Zenginlikle gönlünü hos tut! Fakat sunu iyi bil ki bütün altınların, gümüslerin, malın, mülkün cehennem yılanıdır.
• Ne olur bir geceyi olsun Allah için yemeden, içmeden geçir! Nefsine uydun yüzlerce geceyi yiyerek içerek
uyuyarak geçirdin.
• Dünya malı için basına gelen dertlerden, elemlerden, acılardan ötürü topragın her zerresinin gönlünden ahlar,
feryatlar yükseliyor. Ama kulagın sagırdır da bu sesleri duyamıyorsun.
157. Güzel bakısların arkasında bulunan nerededir?
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatiin, Fe´ilün
(c.I, 412)
• Benim canımı sarapsız mest eden o güzel nerededir? Beni tutup canımdan, gönlümden dısarı çıkaran, beni
benden alan o el nerededir?
• Yemin etsem ancak onun basına yemin ederim. Benim yeminimi, tevbemi bozduran nerededir?
• Seher vaktinde Hakk´a yalvaranların rühları onun askı ile feryat ederler, aglarlar. Bizi yerimizden, yurdumuzdan
edenin gamı acaba nerededir?
• "Onun yeri nerededir, yurdu nerededir?" diye sasırmayın. 0 canın da canıdır. Gönlümüzde bir yer isteyen var.
Acaba o nerededir? 0 bize bizden yakın degil midir?
• Güzel bir varlıgın göz ucu ile bakısı bir bahanedir. Onun bir hevesidir. 0 güzel bakısın arkasında bulunan
nerededir? Bakısı ile gönlümüzü hasta eden nerededir?
" Su Mesnevî beyitlerinde Hz. Mevlana güzel yüzlerdeki perdelerden bahseder. Hasa Allah maddî bir güzel olmaktan
münezzehtir. Mecazî olarak Mevlana bu konuya temas eder:
"Kadının yüzünü, benini, kaslarını, akîk gibi dııdaklarını gördüm ki; sanki Cenab-ı Hakk ince bir tül perde ardından
tecelli etmis gibi idi. Kadındaki o edayı, o nazı, o isveyi, o kırıtısı ,görünce, Allah´ın tül perde ardından tecellisini andıran
güzelligi görünce 9blis yerinde duramadı."
Camî de bir beytinde:
"Kendi hüsnün hublar seklinde peyda eyledik,
Çesm-i asıktan tutup sonra temasa eyledik." demisti.
• Gönlün beyaz perdesini gerdi de, oradan hayaller gösterdi. Perde üstüne böyle bir gönül perdesi geren nerededir?
• 9nsanın aklı basında olunca neden, niçin, nasıl sorularını sorması tabiîdir. Mest olup da, bizi nasıldan, niçinden
kurtaran nerededir?
158. Her zerre, hersey senin askının mesti degil midir?
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilün
(c.I, 422)
• Ey yüzü güle, saçları semsir agacının ter ü taze yapraklarına benzeyen sevgili! Ben senin ayrılık gamınla, ayrılık
derdinle gamlandıgım, dertlendigim zaman bu gam, bu dert senden geldigi için çok mutluyum, neseliyim, sevinç
içindeyim.
"Seyyid Nesîmî bir mısra´ında: "Vasl erisince canıma, hüzn ve melal içindeyim."
• Senin gamının nakdinden olmayan nakitler nakit degil topraktır. Senin isteginin, hevesinin rüzgarına kapılmamak,
ona uymamak hevadır, rüzgardır.
• Senin isini ögrenmis olanın isi, istir. Çünkü senin isin gerçekten de yeniden yeniye var etmektir.
• Gögün de, yeryüzünün de senden haberleri vardır, seni bilirler. Bu sebeple gökler de, yeryüzü de senin emrine
bas egmislerdir.
• Her sey, her zerre, her varlık senin askının mesti degil midir? Yüzünü göster de iki dünyanın da mestligini gider!
•Günes su dönüsünde tektir, birdir; ama bu gök boslugunda öyle günesler vardır ki, bu gördügümüz günes onların
safında bir erdir.
"Yedi asır önce söylenen bu beyti ibretle tekrar tekrar okuyalım. 0 zamanki insanların görüslerine göre gökyüzünde
dolasan sayısız yıldızlar arasında günes olarak sadece bizim günesimiz biliniyordu.
Bugün onbes milyar ısık yılı uzakta günesler kesf´ediyorlar. Amerika Uzay Teleskop Bilimleri Enstitusü Direktörü R.
Williams´ın ifadesine göre, kainatta 50 milyar galaksi tesbit edilmis. Mevlana ne buyuruyor: "Günes tektir, birdir ama,
öyle günesler vardır ki, bu görıJügümıiz günes onların safında bir erdir."
Bu duruma göre güneslerin sayısını ancak Allah bilir. Devrimizin fizik ve matematik bilginlerinin en büyüklerinden olan
Sir James Jeans´in Ordinaryos Profösör Salih Murad Özdilek tarafından dilimize tercüme edilen Esrarlı Kainat adlı
eserinin ikinci sayfasından bir iki paragraf almadan geçemedim.
"´Yıldızlar arasında dünyamız büyüklügünde yıldız pek az olup çogu yüzbinlerce dünyayı içine alacak büyüklüktedir.
Bunların arasında milyon kere milyonlarca dünyayı içine alabilecek yıldızlara rastlıyoruz. Kainattaki bütün yıldızların
sayısını, yeryüzünün bütün denizlerinin kumsallarındaki kum zerreleri sayısı ile gösterebiliriz.
Bu büyük yıldızlar ve yıldız kalabalıgı uzay içinde kendi yörüngelerinde dolasırlar.
Bunların bir kaçı teskil ettikleri kümeler, gruplar halinde dolastıkları halde çogu yalnız kalmıs seyyahlara benzer. Bu
yıldızların içinde dolastıktan kainat akıl almaz biiyüklüktedir.
Çünkü ısıgı bize elli milyon senede gelebilen yıldız var. 0 kadar ki bir yıldızın digerine yaklasması, tasavvuru güç olan
nadir bir vak´adır. Bunların her biri bos bir okyanusta giden bir gemi gibi yalnız basına yolculuk yaparlar.
Bizler, su dünya üstünde yasayanlar, kumlar sayısınca çok olan bu yıldızlar arasında, bir kum tanesinin mikroskopun
parçası üzerinde oturarak etrafımızı, uzayı ve zamanla çevrilen kainatın maksat ve mahiyetini kesfe çalısıyoruz."
159. Can sarabı.
Fe´ilatiin, Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün
(c. I, 404)
• Ey seher vaktinde Hakk´ın lütfuna mazhar olarak mana sarabı içen azîz dost! Bana biraz yaklas, kulagına gizli
seyler söylemek istiyorum.
• Kadehsiz olarak içtigin o mana sarabı, üzümden yapılan saraplara benzemîyen baska türlü bir saraptır. Aslında o
can sarabıdır. Ondan bir yudumcuk içince o yudum yalnız aklı, fikri bastan almaz; hileyi, yalanı, dedikodu gibi tü huyları
da alır, götürür.
• Bizi imansızlıga, sapıklıga götüren akıldan, fikirden kurtulunca birçok menziller asarsın, mest olursun. Kendinden,
kendi varlıgından vazgeçersin. Seher vaktinde o can sarabını lutfeden, sana yüzlerce baska akıl, baska fikir verir.
• Sırlara dalınca bu defa canın kendisi sakîlik eder. Canın sundugu sarabı içince de öyle cosup köpürürsün ki, senin
heyheylerinden gökyüzüne gürültüler düser, feryatlar yayılır.
• Aslında sen cosup hay huy etmesen bile senin duydugun manevî zevkten, neseden, coskunluktan mezarlarda
bulunan bütün ölüler ve, cansız sandıgımız bütün varlıklar cosarlar, oynamaga baslarlar.
• Dünya hayatında didinip dururken seni çekemeyenlerin, düsmanlarının kötülügü yüzünden yüzlerce keder, dert,
bela kuyularına düsmüstün; zulümleri, günahları örtenin keremi ile içtigin can sarabı seni her sıkıntıdan kurtarır.
160. Dünya islerine ait herseyden haberi olanların, onun varlıgından haberleri yoktur.
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fa´lün
(c.I, 423)
• Acaba su anda onun saçları mı darmadagın oldu da etrafa misk ve anber kokulan yayıldı.
• Acaba seher rüzgarı onun güzel yüzündeki örtüyü kapıp aldıgı için mi gayb aleminden binlerce ay parlamaga
basladı.
• Ondan bir koku almadıgı halde can, niçin neselendi? Dünyada hiç bir can var mıdır ki, onun hos kokusundan
neselenmemis olsun?
• Bütün dünyanın gül bahçelerinde bulunan çesitlı renklerde güzel kokulu sayısız güller Rahman´ın nefesi ile açılmıs
gülmektedirler. Fakat her insan, her an onların neden açıldıklannı, neden güldüklerini anlayamaz, bu hadisenin zevkine
varamaz.
Hz. Mevlana bir rubaisinde söyle buyuruyor.:
"Ey gül! Sen gül bahçesinin güzelligine hayran oldun da onun için mi gülüyorsun? Veya ask bülbüllerinin ötüsleri mi
seni güldürüyor? Ya hod gizli sevgilinin yanagındaki gül gibi mı açılıyor ve gülüyorsun? Galiba sende ona benzer bir sey
var. Bu yüzden neseleniyor, gülüyorsun."
•Hakk´ın lütfu ile bütün bedeni bastan basa can kesilen güzele asık nasıl olur da ebedî olarak gönül vermez?
• Her halde gönül seher vaktinde onu manen görmüs olacak ki, o görüs yüzünden bugün mest bir haldedir.
• Eger beden agacına onun hos rüzgan esmiyorsa, ondaki yüzlerce yaprak yüzlerce dal, neden oynayıp duruyor?
• Onun yolunda ölenlere eger ebedî hayat verilmeseydi, can bagıslamak asıga kolay olur muydu?
• Dünya islerine ait herseyden haberi olanların, bir çok kesiflerde, icatlarda bulunanların gönül gözleri perdeli
oldugu için onun varlıgından haberleri yoktur. Çünkü onun varlıgı onlara perde olmustur.
Aziz Hüdayi hazretleri:
"Zuhüru perde olmustur zuhüra
Gözü olan delil ister mi nura?" diye yazmıstır.
161. Senin gibi bir güzelin bulundugunu sanıyorsan aldanıyorsun.
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c.I, 403)
• Dünyada senin gibi bir güzelin bulundugunu sanıyorsan aldanıyorsun. Senin gibi güzel yoktur. Sensiz bir yerde
karar kılacagımı, duracagımı sanıyorsan buna imkan yoktur!
• Gökyüzü iyi kötü isler için dönüp duruyor diye düsünme. Gökyüzünün senin ayagını bastıgın topraga hizmet
etmekten baska bir vazifesi var mı? Hayır yoktur.
• Yıllar geldi geçti de biz hala senin kapının dısında bir halka gibi asılı kaldık. Ama yine de içeri girmeden kapının
dısında halka olup kalmak ayıp mıdır? Hayır degildir.
• Biz düsünce kapısında her hayalden korkmaktayız. Ey ev sahibi! Burada bir hayal var mıdır? Yoktur!
• Ey padisahın kapısında gizli seyleri gözleyip anlayan gönlüm! Seyh Selahaddin´den baska gönüllerdekini bilen,
anlayan var mıdır? Yoktur!
162. Bizim ders gördügümüz dershane asktır.
Fa´ilatiin, Fa´ilatiin, Fa´ilat
(c.I, 424)
• Gönül alıcı, iyiliklerle gönüller kazanıcı olmak, benlige kapılmamak, gönülsüz olmak bizim insanlık sırlarımızdır.
Hakk dostumuz oldukça bizim isimiz istir.
• Eski mallar satanların yani eskiden gelmis bilginlerin ask hakkındaki görüslerinin nöbeti geçti. Biz ask hakkında
yeni görüslere sahibiz. Bu ask pazarı simdi bizim pazanmızdır.
• Çürümüs çimenleri, kurumus dalları atarak, yemyesil çiçekli yeni bir dünya meydana getiren ilkbahar gül
bahçesinin canıdır. Fakat bizi, bizim gönüller kazanmadaki basarımızı, askımızı görünce kendi zavallılıgını anladı da
feryada, figana basladı.
• Akıl bu iklimin padisahıdır ama ask yolunu kestigi, ask kervanını yagma ettigi için bir hırsız gibi bizim
daragacımıza asılmıstır.
• Eflatunlar, Calinoslar askı anlatmak için akla dayandıklarından bize karsı yokluga düsmüsler, illetlere ugramıslar,
hasta olup gitmislerdir.
• Biz askı bulmak için kendimizi de terk edelim, yakınlarımızı da. Zaten bize yakın olanlar, bildiklerimiz,
tanıdıklanmız simdi bize hep yabancı oldular.
• Egoist olmak, kendine tapmak kötü bir huydur, hosa gitmez bir haldir. Bu hale düsünce insanlıgımızı kaybeder de
imanımız bile inkar kesilir.
• Kendimde olmaksızın söyledigim her gazel, her siir hostur, güzeldir. Çünkü bu ses benim gönül çengimden, gönül
sazımdan çıkan seslerdir.
• Bizim ders gördügümüz yer, asktır. Bize manen ders veren de Celal sahibi Allah´tır. Bizler ögrenciyiz. O´nun askı
da, tekrarlayıp durdugumuz bilgidir.
" Bu beyit Firuzanfer rahmetlinin bastırdıgı Divan-ı Kebîr´de. yok. Ben bir yazma nüshadan bu beyti aldım. Ayrıca
bu beyte Abdülbaki Gölpınarlı merhum Güldestesi´nin 248. sayfasında ve Firuzanfer´in Dıvan´ının 429 numaralı gazelinde
de rastladım.
163. Göz önünden kalkıp giden her sey gönüldedir.
Fa´ilatiin, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c.I, 425)
• Asıkların dostu aramaları kendilerinden, kendiliklerinden degildir. Dünyada onu arayan yine odur. Çünkü, ondan
baskası yoktur. Asık bir bahanedır. Sanki o kendi kendini aramaktadır.
• Bu dünya da öteki dünya da bir mayadır. Hakîkat aleminde küfür de yoktur, din de yoktur, mezheb de yoktur!
" Kafir de mümin de onun çizdigi kader çizgisinde dalalet, sapıklık yahut hidayet yolunda yürümektedir. Dinler bize
göre ayrı ayrıdır. Hakk´a göre dinlerin hakîkati birdir. Onun için
" Zıya Pasa merhüm: "Birdir nazar-ı Hakk´ta mecüsî ile müsülman" demistir. Bu da yanlıs anlasılmasın,
müslümanlık en son din oldugu için evvel gelenleri hükümsüz bırakmıstır. Onlarla esit degildir.
• Ey îsa nefesli kisi! Sen uzaklıktan bahsetme! Ben uzagı düsünmeyenin kuluyum, kölesiyim.
Hz. Mevlana Mesnevî´nm bir beytinde:
"Zıkir ederken sesini yükseltme, o senden uzak degil ki!"-diye buyurur. Kur´an-ı Kerîm´de;
"Biz size sah damarınızdan daha yakınız." (Kaf Suresu 50/66) diye buyrulmuyor mu?
• "Sonra giderim." dersen; "Hayır gecikme!" derim. Eger; "Öne giderim." dersen; "Hayır önünde yol yoktur!" derim.
Kayıtlardan kurtul, onu gönlünde bul! Elini aç, kendi etegini tut! Bu yaranın merhemi yine bu yaradan baska degil!
Namık Kemal merhüm da:
"Yine senden gelir bir iste dad lazımsa
Ümidin kes, cihanda gayriden imdad lazımsa." diye yazmıstı.
• Bütün iyi kötü, dervisin cüz´üdür. Böyle olmayan zaten dervis degildir. Bizi bırakıp ötelere giden, sevdiklerimizle
beraber gözönünden kalkıp giden hersey,gönüldedir. Dünyada onların gönül gibi bir yerleri yoktur!
Hz. Mevlana bir Dîvan-ı Kebîr beytinde:
"Ölümden sonra bizim mezarımızı yeryüzünde aramayın, bizim mezarımız arif kisilerin gönlündedir. buyurmustu.
164. Öldükten sonra, güzel huyların, tabutunun önünde yürürler.
Pa´ilatün, Fa´ilatiin, Fa´ilatatün, Pa´ilat
(c.I, 385)
• Senin ölümden sonra güzel huyların, ay yüzlü güzel kadınlar sekline girerler de tabutunun önünde salına salına
yürür giderler.
• Biri senin elinden tutar, öbürü hatırını sorar, öteki de sana yiyecekler, mezeler getirir, sekerler sunar.
• Bedenini bosayıp da ondan ayrılınca karsında müslüman, inanmıs, sana itaat eden, kötülüklere tövbe etmis
hürileri saf saf olmus görürsün.
• Sayısız hüriler, tabutun önünde yürüyüp giderler. Hayatta gösterdigin sabır bir mülk halinde karsına çıkar. Sükür
ise, neseli neseli yürüyüp giden, sana arkadas olan bir melektir.
• Mezarda tertemiz hüriler sana es olur, dost olurlar. Sana ogullar, kızlar gibi sarılırlar.
165. Zavallı gönlüm, acı tecellîlerden Tür Dagı gibi parça parça oldu!
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c.1, 401)
• Ey ay dog! Sen dogmadıkça bizler geceleri karanlıklar içinde kalacagız. Çünkü sensiz gözyüzünde tek bir yıldız
bile yok! Güzel haya

armi
Wed 27 January 2010, 04:56 pm GMT +0200
• Gel ki, saraba düskün olanların ask sakîsi geldi. Çaresizlere haber ver; istedikleri çareye kavustular.
• Ask emîri geldi, saraphaneyi açtı. Akîk gibi olan sarabı kayalara bile tesir etti.
• 0 kayalardan binlerce süt, seker çesmesi akmaya basladı da, besikteki çocuklar bile, o çesmelerden gıdalandılar.
• Ask imam olunca, binlerce mescit cemaatle doldu, tastı. Minarelerden;"Namaz uykudan hayırlıdır!" sesleri
gelmeye basladı.
• 0 güzelin yüzünün günesi, yeryüzüne düsüp parlayınca Zühal Yıldızı yedinci kat gökten indi, o parıltıyı seyre geldi.
• Onun tacını gördük de, hepimiz Feridun olduk. Yıldızı dogup parlayınca hepimiz yıldız bilgini kesildik.
• Ask yol bulunca hepimiz soyunduk. Çırılçıplak olduk. Yani kötü huylarımızdan, nefsanî isteklerden kurtulduk. 0 ata
binerek gelince hepimiz yaya kaldık.
278. Yavasça aklın kulagına dedim ki:"înat etme, beni bırak git!"
Mefa´îlün, Fe´ilatün, Mefa´îlün, Fa´îlün
(c. 11,913)
• Gözümün nüru olan kisilerin kulaklarına söyle: "Yine tövbeleri bozma zamanı geldi."
• Gönül alan güzelimin bakısları, güzellik davulunu çalmaya baslayınca, tövbe eden, yemin eden binlerce kisi
tövbelerini, yeminlerini bozarlar.
• Madem ki, sevgili mesttir, haraptır, kendinden geçmistir. Gün de sevinç günüdür. Sen söyle, onlar, rindlikten,
sarhosluktan baska ne yaparlar?
• Yavasça aklın kulagına dedim ki: "înat etme, serefini kaybetmeden git! Çünkü su anda Kaf dagı bile olsan, seni
kökünden söker atarım."
• Ey can mutrıbı, sen nese madenisin, haydi tamburu eline al; "Ten ten ten ten" diye oksamaya basla, çünkü sen
olmadıkça, sen, o güzel seslerinle gönülleri uyandırmadıkça, insanlar, tenden, bedenden ibarettir.
• Haydi gel, yüzük tası gibi asıkların halkasında yer al! Çünkü asıklann halkasında bulunmayanlar, çesitli belalarla
imtihan edilmektedirler.
Asıklar da, asık olmayanlardan daha fazla belalarla, musîbetlerle imtihan edilmektedir. Su var ki asık, o belaların
nereden geldigini bildigi için gelen belayı sevmektedir.
Fuzülî;
"Az eyleme inayetini ehl-i dertten, Yani ki çok belalara kıl müptela beni!" diye yalvarmıstı.
Seyh Galip merhum da;
"Asıkta keder neyler; gam halk-ı cihanındır" demisti.
• Asıkların canlarına and olsun ki, asık olmayan herkes mana bakımından ka-dın gibidir. Hem de bak da gör; onlar
ne çesit kadındır? Onlar hakkında ne söylenir?
Yanlıs anlasılmasın, Mevlana kadını küçük görmez. Fizikî bakımdan erkege göre zayıf olusundan böyle benzetme
yapıyor. Mevlana´nın kadın hakkındaki görüsü için, bkz. Sefık Can, Mevlana,, Sahsiyeti, Fikirleri, Ötüken Nesriyat, tst.
1995, s. 87.
279. Su ne yaparsa yapsın susayan ona yüz kere razıdır.
Mefa´îlun, Fe´ilatün, Mefa´îlün, Fa´îlün,
(c. II, 931)
• Ey ay yüzlü sevgili, gönlüme bir bak, gönlümde sen varsın. Bu yüzden gece gündüz gönlüme dikkat etmem, saygı
göstermem lazım.
• Senin gibi gönüllerde rahatlık, huzur veren güzel yüzlü bir sevgilisi olan nesesinden, mutlulugundan dünyalara
sıgmaz!
• Eger gönlümde bir gam varsa, bu senin neselenmen içindir. Eger avucum cömertlikte bulunursa; o cömertlik
benim degil, senin cömertligindir. Çünkü cömertlik duygusunu benim gönlüme sen verdin, bu sebeple veren ben
degilim, veren sensin!
• Benim bedenim; eli, ayagı olan bir süretten, bir gölge varlıktan ibaret oldugu için, ruh olmadıgı için senin güzel
hayalin hakîkati görmede, benden ürkmede, kaçmadadır.
• 0 essiz olan, o süreti görünmeyenin hayali, benim ve benim gibi yüzlercesinin gözlerini süretlerle, sekillerle
doyurur da, onları fani güzellere asık eder.
• Çıplak olan kisi günes ısıgını giyer de der ki: "Altın sırmalarla süslenmis elbise giyen kisi ne mutlu kisidir?"
• Bedene günesin ısıgı vuran kisi, yani ilahi nurla aydınlanan asık, devlet kusu gölgesini arar mı?
• Sunu iyi bil ki: "Nefıs Firavunu"nu öldüren "Ask Musa"sı, bu gönül sehrindedir. Sen onun asasını görmüyorsun.
Ama, onun asası elindedir.
• Onun derdi, gamı cefa etmez. Eger ederse helal olsun, su ne yaparsa yapsın, susayan ona yüz kere razıdır.
• Can ve gönül, su veren kisiye asık olursa, suyun cevri cefası ona safa gibı gelir.
• Seher vakti esen rüzgar, bahçede birkaç dalı kırarsa ne olur? Bagın, bahçenin nesi varsa, o güzelim meyvelerin,
çiçeklerin meydana gelmesine rüzgar sebep olmadı mı?
• Yeryüzü tam üç ay agzını kapar, hiçbir sey söylemez, susar; ama ilkbahar gelince, gönlünden neler çıkacagını,
neler bitirecegini bilir.
• Günese arkasını dönen kisi kendi gölgesini imam edinmistir. Kendi gölgesine uymustur. Bu yüzden onun namazı
namaz degildir.
280. Söz gökten inmistir. Söz Allah´ın sanatıdır.
Mefa´îlün, Fe´ilatün, Mefa´ÎIün, Fa´ilün,
(c. II, 938)
• Söz, söz söylemeyi bilen, sözün kudretini anlayan kisinin yanında büyüktür. Söz çok degerli bir seydir. Çünkü söz,
gökten inmistir.
• Eger iyi bir söz söylemezsen, bin söz söylesen onlar söz sayılmaz. Fakat iyi ve yerinde söz söylersen, bir tek
sözün binlerce söz kadar degeri vardır.
• Söz perdesini kaldırsan da, söz ortaya çıksa, görünse, o zaman görür ve anlarsın ki, söz, Allah´ın san´atıdır.
• Söz, yüzünü gösterse, herkes ona gıpta eder. Bundan dolayı o, yüzünü gizIer, kendini göstermez. Ne mutlu o
kisiye ki, sözde sır sahibidir. Aklına geleni söylemez, sözün nereye varacagını bilir.
• Arstan yere kadar, zerre zerre her sey konusmaktadır. Yeryüzü de, anlayısta tıpkı arsa benzer.
281. Günes gibi herkese, her seye esirgemeden nurunu saç!
Müfte´ilün, Müfte´ilün,
.(c. II, 993)
• Her seyi besleyen, gelistiren ezelî nürdan sana fazlasıyla vermisler.
• Günes gibi her seye, herkese esirgemeden nörunu saç, onlara hosça bak! Çünkü onların hepsi de donmus gibidir.
Hepsi de senin ısıgına, hararetine muhtaçtır. Onları sen canlandıracaksın, sen yetistireceksin.
• Ey ilkbahar! Agaçlar insafsız deli kıstan perîsan olmuslar, solmuslar, sararmıslar onlara bir bak, onlara hayat ver!
• Dudagını aç da, Hz. îsa´nın; "Ölüyü dirilten dua"sını oku, çünkü; varlıklar cefa Deccalı yüzünden ölmüslerdir.
• Bugün herkesin mahmurlugunu gider. Çünkü herkes her seyi senin sarabından içmis kendinden geçmistir, onları
uyandır!
• Kıs mevsiminde agaçlar, bitkiler, baglarda ve bahçelerde bulunan bütün varlıklar, yokluk zehrini içmisler, yok
olmuslardı. Simdi, sen onlara ölümsüz yasayıs panzehirini ver, onları dirilt!
• Seher rüzgarı gibi gece perdelerini yırt, çünkü, hepsi de yüzlerce perde altında gizlenmis kalmıslardı.
282. Gönül, pencereye benzer, beden evi onunla aydınlanır.
Müfte´ilün, Fa´ilat, Müfte´ilün, Fa´ilat.
(c. II, 898)
• Ben; "Mest gönül nereye gidiyor?" diye seslendim. Padisahlar padisahı;"Sus" dedi, "0 bizim yanımıza geliyor."
• Padisahım dedi ki, sen benimle beraber degil misin? Senin harfsiz, sözsüz sesini içimde duyuyorum. Öyle oldugu
halde, gönlüm, saskın saskın dısanda nerelere gidiyor?
• Dedi ki: "Gönül dedigin bizimdir, bizim balımız mülkümüzdür. Bizim destanımızın "Rüstem"i dir. Allah hakkında
yanlıs hayale kapılanlarla savasmaya gidiyor.
• 0 hangi tarafa gitse, talih de o tarafa gider. Hangi tarafa deme, o istedikçe istedigi tarafa gider.
• Bazen günes gibi feyizli nüru ile yeryüzü hazinesine dolar. Bazen de Hz. Peygamberin duası gibi gökyüzüne
yükselir.
• Bazen bulut memesinden, yeryüzüne lütuf, kerem, ihsan sütünü verir. Bazen de can gül bahçesinde seher rüzgarı
gibi eser, etrafa hos kokular yayar.
• Sen de gönlün izine uy, onun gittigi yerlere git, git de yesilliklerin, çiçeklerin kara topraktan nasıl bittiklerini, vefa
ırmaklarının durmadan nasıl aktıklarını gör!
• Dünyaya sekiller, süretler, nakıslar, güzellikler bagıslayan sadedir, sekilsizdir, süretsizdir. Herkesin eli, ayagı odur
da, kendisi elsiz, ayaksız gitmededir.
• 0 yanlıs bile yapsa, yaptıgı dogrunun dogrusudur. Cefaya dogru gitse, basımıza cefalar yagdırsa, ettikleri vefanın
da vefasıdır.
• Gönül, pencereye benzer. Beden evi onun yüzünden aydınlıga kavusur. Su beden her gün mezara dogru, yokluga
dogru gitmededir. Gönül ise ölümsüzlüge dogru yol almadadır.
• Gönül acaip bir sey! Yapayalnız gidiyor ama, bir taraftan fitneler koparıyor, Padisahların kanlarını döküyor, diger
taraftan barısı seviyor, herkesle anlasıyor,oluyor.
• Sevgilinin canımla, gönlümle bitmez, tükenmez macerası var! Hem de öyle gizli, örtülü degil! îste bak, suracıkta,
sizin önünüzde yürüyen gölge varlıgımda da gizlenmis olan, benim gönlümdür.
283. Hakîkatler günesine anlatıs bir perdedir.
Mefa´îlün, Fa´ilatün, Mefa´îlün, Fa´îlün,
(c. II, 921)
• Denizden buharlasarak meydana gelen sis, denizi göstermedig candan kopup gelen söz de cana perde olur.
• Hikmetten bahsetmeye girismek pek yüce, pek büyük bir isle ugrasmaktır. Fakat hakîkatler günesine anlatıs bir
perdedir.
• Dünya, köpük gibidir. Hakk´ın sıfatları denize benzer, fakat köpük, yani dünya, denizin rengine, güzelligine perde
olmustur.
• Köpügü gidermeye, ortadan kaldırmaya çalıs ki, denizin güzelligini görebilesin. Halbuki sen, denizin köpügüne
takılıp kalıyorsun. Bilmiyorsun, bilmiyorsun ki köpük denizi sana göstermemektedir.
• Dünyada gördügün süretlere, resimlere, muvakkat verilmis olan güzelliklere dalma, onlar hakkında düsünceler
yürütme! Gördügün resimler, süretler zamanla kaybolup giderler.
• Nasıl saçlar, sevgilinin yüzünü, gözünü örterse, güzelligini göstermezse harfler de sözün özünü örter. Bu yüzden
harf kabugunu kırmak gerektir.
• Sen her hayali, perdeyi açan bir sey sanırsın, o hayali gönlünden at gitsin. Çünkü asıl sana perde olan, o hayaldir.
• Su var gibi görünen, aslında yok olan, yokluk diyarı olan dünya Hakk´ın bir eseridir, delilidir. Fakat bu eser de, bu
delil de yaratıcının güzelligini örtmededir.
• Her ne kadar bu varlık, varlık madeni olan Tebrizli Sems´ten bir kırıntı, bir kesinti ise de, o kesinti cana perde
oluyor, asıl madeni göstermiyor.
284. Gül, bana bir kadeh getirdi de, "Sarap içer misin?"dedi.
Mefa´îlün, Fe´ilatün, Mefa´îlün, Fa´îlün,
(c. II, 934)
• Gül bahçesinde, kırmızı gülün bir hayhuyu var! "Geliniz, benim agzımı koklayınız, ne kokuyor?" diye söylenip
durmada.
• Zaten bahçede bulunanların hepsi de mest olmus. Fakat gül kadar degil Çünkü onlar sadece birer kadeh içmisler.
Halbuki, gülün elinde sarap testisi var, durmadan içip duruyor.
• Madem ki yıl, sevinç yılı, gün de zevk günüdür. Böyle bir yılda, böyle bir günde askı kendine huy edinen herkes
mutludur.
• Ay yüzlü ebedî bir sakisi olan kisi neden bizim gibi gül bahçesini kendine yurt edinmez? Meclisimize gelip; "îçiniz!"
emrini duyan cana, binlerce kutlu can feda olsun.
• Güle; "Kime gülüyorsun?" diye sordum. "Iki kumalı çirkine "diye cevap verdi.
• 0 çirkin varlık yani dünya, binlerce kisinin ilkbaharını hazana çevirdi. 0 nun askla ne ilgisi vardır?
• Gül bana bir kadeh getirdi de; "Sarap içer misin?" dedi. "Elbette içerim, neden içmeyeyim? Benim de bogazım
var, agzım var!" dedim.
• Zaten ilahî sarabı içmek için agza, bogaza ihtiyaç yoktur. Zerre zerre her varlıgın sarabı da, mezesi de gizli yoldan
ondan gelmiyor mu?
• Diken; "Gülün, lalenin yüzlerce düsmanı var!" diye gayrete düsmüs de, ne fena halde mest olmus, ne sert huylu,
ne de eksi bir suratı var?
• Hz. Müsa´nın tecellî duragı olan Tur Dagına bak! 0 sonsuz sarabı o kadar çok içmis ki, agzı yok ama, karnı çarsı
gibi genis.
• Bahar mevsiminde baglara, bahçelere git de; mest olmus agaçları seyret! 0 kadar içmisler ki, içtiklerini hos
kokulu çiçekler halinde dısarı vurmuslar.
285. "Bu güzelligi, bu hos kokuyu,
bu rengi kimden asırdın?" diye güle sordum.
Mefa´îlün, Fa´îlün,
(c,11,927)
• Bundan sonra bülbül, bahçede bizden bahseder. 0 gönüller alan, o benzeri bulunmayan sevgilinin güzelligini
anlatır durur.
• Rüzgar eserken sögüt agacının üstüne düsünce, sögüt agacı bu rüzgarın ondan gelen bir rüzgar oldugunu anlar
da neselenir, oynamaya baslar. Allah bilir, o oynarken havaya neler söyler?
• Çınar, çayır çimenin derdinden birazcık olsun anlar da, genis ellerini açar. Onların dertten kurtulmaları, huzura
kavusmaları için, bir hosça duaya baslar.
• "Bu güzelligi, bu hos kokuyu, bu rengi kimden asırdın?" diye güle sordum. Utancından yavasça güldü ama,
nereden asırdıgını hiç söyler mi?
• Gül, bülbüllerin ötüsünden mest olmus, gülerek kendinden geçmis etrafa hos kokular yayıyor, ama, o benim gibi
içi yanık, harap degil! 0 sarhos halinde size nergisin sırlannı söylüyor.
• Sen, sırları duymak istiyorsan, sarhosların yanına git! Çünkü sarhoslar isin nereye varacagını düsünmeden,
utanmadan, çekinmeden sırları söylerler.
• Sarap, üzümün kızıdır. Kerem ve ihsan suyundandır. Agzını açmıstır. Cömertlikten bahsedip durmada, üzüntüsü,
kederi olanları, acı duyanları, neselendirmektedir.
• Bilhassa üzümün kızı olmayan, ars sarabı olur da kerem sahibi Hakk´tan gelirse, onun cömertligini, onun
keremini, onun lütfunu söylese söylese ancak onu yaratan söyler, baska kimse söyleyemez.
• 0 ars sarabı, arif kisinin gönlünde cosar, köpürür. Onun beden küpünün derinliklerinden dilsiz, dudaksız sana
seslenir, seni içmeye davet eder.
286. Ask hiçbir afetten, felaketten, beladan ders almaz.
Mefa´îlün, Fa´ilatün, Mefa´îlün, Fa´îlün,
(c. II, 937)
• Sevgilim, senin askın beni en yakınlarımdan vazgeçirtti. Zaten senin askın günahtan duygusunu kökünden söker
atar.
• Bu sebeptendir ki, ask, harap olustan, yıkılıstan baska bir sey degildir. Ask, hiç bir afetten, felaketten, beladan
ögüt almaz, ders almaz.
• Bu sebeptendir ki, askta ne malın mülkün; ne söhretin, saygının, yüksek mevkinin; ne evlat ve iyalin yeri vardır.
• Asıgın canı, ask kılıcını çekince, tesekkür için onun önüne binlerce mukaddes can korlar.
• Hem ask havasına düs, hem de yıkılıp dökülmekten kork, hem nekes ol, sükür dudaklıya gönül ver; buna imkan
yok!
• Ask atesi gelip de, kendinden baska ne varsa yakıp yandırırsa, iste o zaman gönlünde ne varsa, yanınca sevin,
tatlı tatlı gül!
• Bilhassa, ezelden beri devam eden, sayıları, sevilen birisinin askı olunca bu ask!
• "Onu gördüm" diyorsan, Allah için olsun, su iki bas gözünü kapa da, gönül gözünü, can gözünü aç!
• Çünkü bu bas gözü ile bakısı yüzünden, iki dünyada da, senin gibi benim gibi binlercesi durmadan helak olur, kör
olur, gider.
• Gözüme onun yüzünden baska bir sey görünürse, iki gözüm de, kazmalarla, külünklerle oyulsun gitsin.
• Bütün insanların can gözleri bile mat oldu. Aciz kaldı. 0 boyu posu düzgün padisahın ululuguna, güzelligine
ulasmanın imkanı var mı?
• Yazık, keske Hz. Ali´nin Hayber Kalesi´nin kapısını çekip kopardıgı gibi senin varlıgını da Allah çekip koparsaydı.
• 0 bahsettigimiz ülkeden binlerce yıl uzakta bulunan yerlerde bile onun bes vakitte çalınan nöbetini nasıl çalıyorlar,
gözlerinle görseydin!
287. Küfür insanhgın yüzünü karartmıstı.
Hz. Muhammed´in nüru imdada yetisti.
Müfte´ilün, Fa´ilat, Müfte´ilün, Fa´ilat
(c. II, 882)
• Küfür, insanlıgın yüzünü karartmıstı. Hz. Muhammed´in nüru imdada yetisti. Sonsuza kadar yasayacak olan
manevî saltanat geldi, ölümsüzlük davulunu çaldılar.
• Yeryüzü manen nürlandı, yesillere büründü. Gökyüzü sevincinden yenini, yakasını yırttı. Ay ikiye bölündü,
tamamıyla rüh oldu.
• Cihan tatlılıkla doldu ve beline mutluluk kemerini bagladı. Kalk, o ay yüzlü tekrar geldi!
• Dünyaya ait düsüncelere dalan bir çok baglarla baglanmıs olan akıl, bir gececik olsun ask padisahına kavustu.
Günah bagları ile baglı nefis, akla; "Benim bahtım karaymıs, ikbal, mutluluk senin kapına geldi." dedi.
• Asıkların gönüllerinden geçenleri bilen sır çavusu geldi, basını ayak yaptı, kalem oldu da kagıdın gönlüne, su hos,
tatlı, müjdeli haberi yazdı:
• "Ey tertemiz gönüller, ne zamana kadar topragın içinde sabredeceksiniz? Haydi, mezarlarınızdan sıçrayın, çıkın,
size ilahî yardım geldi."
• Kıyamet davulunu çaldılar, mahser surunu, yeniden dirilme surunu üflediler. Ey ölüler! Vaat edilen yeniden dirilip
kalkma vakti geldi.
• "Kabirdekiler dirildiler çıktılar, gönüllerindekiler açıga çıktı" ayeti bilindi. Sür sesi geldi. Can da maksadına eristi.
Adiyat Suresi, 100/9-10. ayetlere isaret var.
• Dün gece, gökyüzünde parlayıp duran yıldızlardan bir gürültü duyulmustu. Neseli bir ses söyle haykırıyordu;
"Yıldızı pek kuvvetli olanların en kuvvetli olanı kainatı sereflendirdi."
• Kalk, devran bizim devranımızdır. Ask padisahı baskasının degil bizimdir! Madem ki, onun bakısı bizim canımızdır.
Bize müeyyed, sonu olmayan bir ömür geldi ulastı.
• Saki, renk vermeden, laf söylemden, sonu gelmez sarabı döktükçe döktü de Kaf dagı bile deve gibi oynamaya
basladı. Zîra alemde yeni bir yasayıs, yeni bir içki dernegi kuruldu.
• Yine ruh Süleyman´ı bizi sabah sarabı içmeye çagırdı. Belkıs´ın sınandıgı billür dösenmis saray bize de göründü.
"Neml Süresi, 27/44. ayete isaret edilmektedir. Bu ayette, Belkıs´ın Hz. Süleyman´ın hazırlattıgı billur köske girmesi
anlatılır.
• Din cesetçilerinin inadına, rahmet kapısından kovulmus seytanın körlügüne ragmen agrıyan gözlerimize gönül ve
can sürmesi geldi.
• Mahrem olmayanlar anlamasınlar diye dilime kilit vurdum. "Ey çalgıcı, kalk, sonsuz isret vakti geldi!" diye sen
haber ver, sen söyle!
288. Ask benim yüzüme binlerce nükteler yazdı;
eger asıksanız, gönlümün halini yüzümden okuyunuz!
Mefa´îlün, Fe´ilatün, Mefa´îlün, Fa´îlün,
(c. II, 926)
• Eger bilmiyorsanız, bilin ki; "gerçek sevgili" can Kabe´sidir. Ne tarafa giderseniz gidin, nerede bulunursanız
bulunun, mutlaka ona dönün, yüzünüzü ona çevirin!
• Eger siz, aleme beden iseniz, o candır. Yok eger siz aleme can iseniz, bütün canların canı odur.
• Bu gece; "Feda olacak can kimdir?" diye birisi geldi. Bunu duyunca canım yerinden sıçradı, "Bu canı veresiye
degil, pesin olarak alın!" diye haykırdı.
• Ask, benim yüzüme binlerce nükteler yazdı. Eger asık iseniz, gönlümün halini yüzümde görün de okuyun.
• Ötelerden her an asıklara gelen bu kadeh, nasıl bir kadehtir? Eger yigit bir insansanız, siz de bu kadehi alın için!
• Canınız sıkıldıysa, hayattan bıkıp usandıysanız, ask bagdır, bahçedir, seyran yeridir. Yorulup yolda kaldıysanız,
onun sevgisi asil kanlı bir Arap atıdır.
• Mihnetlerle, eziyetlerle dopdolu bir kırba (=su kabı) olan onun adı, beden´dir. 0 kırbayı kırın da, her seyden
kurtulun gitsin!
• Kafese konmus bir kus gibiyim. Tebrizli Sems´e olan düsmanlıgınızdan ötürü kafesimi kırın, beni bırakınız!
289. Rüzgar, tozlan havaya kaldırdıgı zaman, o tozlardan bir ses,
bir feryat duyarsan, o tozda benim bir zerrem vardır.
Mefa´îlün, Fe´ilatün, Mefa´îliin, Fa´îlün,
(c. II, 922)
• Ask, öpmek, kucaklamak hevesine düsünce, ey can, kimde karar kalır, kirnde karar kalır?
• Padisah avlanmaya çıkınca, av yeri neselenir, sereflenir, güler. Fakat padisahın kendisi bir güzelin avı olursa, ne
dersin? Artık ne olur?
• Gönlüm, mahmur gözlerin mesti olunca, benim mahmurlugumu bin kadeh sarap bile gideremez.
• Ölüp toprak oldugum, topragımın da zerre zerre dagılıp gittigi zaman, her zerrem yine o essiz sevgiliye asıktır..
Onun ´askıyla titrer durur.
• Rüzgar, tozları havaya kaldırdıgı zaman, tozlardan bir hayhuy sesi duyarsan bil ki, o tozda benim bir zerrem
vardır; aglayan, feryat eden odur.
• Ah, senin ay yüzlü sevgilinden utandıgın gibi, ben de "ah"tan utanırım. Benim gönlüm "ah" etmekle rahatlar.
• Zamanede sabretmekten daha iyi bir sey yok. Fakat, sana sabretmek pek büyük bir suçtur! Utanılacak bir haldir!
290. Hz. Yüsuf´un kardeslerinin bagıslanması için duası.
Mefa´îlün, Fe´ilatün, Mefa´îlün, Fa´îlün,
(c. II, 929)
• Kim, o güzel yüzün askından tevbe ederse, dilerim tevbesi kabul edilmesin
Seyh Sadî hazretleri de;
"Senin güzel yüzüne bakmanın hata oldugunu kim söyledi? Aksine senin güzel yüzüne bakmamak büyük bir
hatadır!" diye buyurmus.
• Allah´a binlerce hamd, binlerce sükür ki, senin askın bütün dünyaya kanat açtı.
• Senin güzel yüzünün sabahına kavusmak için, ihtiyar dünya, bir ömürdür seher vaktinde evrad okuyor.
• 9sitmistik ki; Hz. Yüsuf tam on yıl, geceleri uyumamıs da, Cenab-ı Hakk´tan kardeslerinin affedilmelerini niyaz
etmis.
• "Allah´ım!" dermis; "Onların günahlarını affetmezsen, bu dua kapısını yüzlerce feryatlarla sarsar yıkarım, su
aleme velveleler salarım.
• Allah´ım; onların günahlarına bakma, düsünmeden isledikleri hata yüzünden çok pisman oldular."
• Geceleri hep ayakta durup yalvardıgı için, tabanları sismis, gözleri yanmaya, agrımaya baslamıstı.
• Derken, Meleküt Alemi´ne bir feryat düsmüs. Melekler feryada baslamıslar. Nihayet lütuf denizi cosmus, zorluklar
çözülmüs.
• 9ste ermislerin, velîlerin, gece gündüz çalısıp çabalaması böyle olur. Halkı belalardan, bozgundan, bunalımdan
onlar kurtarırlar.
• Bitmeyen hazineler bagıslarlar. Gidip gidip gelmeyen dertleri, kökünden giderirler; yırtık, pırtık eski hırkaları
soyarlar, atlas elbiseler giydirirler.
291. Düsünceleri gönlünden at gitsin, çünkü düsünce gönle tuzaktır.
Mefa´îlün, Fa´ilatün, Mefa´îlün, Fa´îlün,
(c. II, 907)
• Sevgilim, su zavallı gönlümü, senin ayrılıgının eline verme, kendini senin ugrunda feda edeni öldürme, bu
davranıs sana yakısmaz!
• Lutfettin, keremlerde bulundun. Layık olmadıgım halde beni begendin, sonra benden uzaklastın. Ey vefalar eden
azîz varlık, bu cefalar sana yakısmıyor!
• Gönül gibi sen tamamıyla yüzden ibaretsin. Gönülde arka yoktur. Arkanı bize dönme, bizden yüz çevirme, bu hal
sana yakısmaz.
• Bulusmamıza dair diller döktüm, yalvardım, yakardım, ricalarda bulundum. Lütfun "Peki!", dedi "Evet!" dedi.
"Peki!", "Evet!" dedikten sonra "Neden?"demek sana yakısmaz.
• Sen çok tatlı bir varlıksın, sekerler, ballar madenisin. Sekerler, ballar, tatlı diller; acı sözler söylemez. Bu sebeple
yüzümüze karsı acı sözler söyleme, bu sözler sana yakısmaz!
• Her biri can gibi olan güzel sözleri söyle, bu gece vakti çırag´ı gizleme, bu hal sana yakısmaz.
• Bedeni yıpratıp harap eden gamın ne bedenin içinde, ne de dısında. Gam, öyle bir atestir ki, yeri yoktur.
Nerededir, bu söz sana yakısmaz!
• Gönlümü, neliksiz, niteliksiz, nasıl oldugu bilinmeyen Hakk Alemi´nden;
hayalimi de aynı alemden olan gönlümden; beni de bu iki misafir arasından ayırma, bu davranıs sana yakısmaz!
• Evin kapısını kapama, süfîlere iltifat et; "Haydi içeri geliniz!" de. Yalnız basına oturup turunç yeme, bu sana
yakısmaz!
• Ey gönlüm, düsüncelere karsı uykuya dal! Düsünceleri gönlünden at gitsin! Çünkü düsünce, gönle tuzaktır.
Cenab-ı Hakk´ın huzuruna her seyden ayrılmadan, her seyden kurtulmadan gitme! Bu sana yakısmaz!
292. Su anda sen "beden kabri"nin içindesin, bundan senin haberin yok!
Mefa´îlün, Fa´ilatün, Mefa´îlün, Fa´îlün,
(c. II, 909)
• 0 öyle bir padisahtır ki, topraktan padisahlar yaratır. Bir iki dilencinin hatırı için kendini dilenci yapar.
• Ölünün yanından geçer, ona can verir. Derde bakınca, derdi deva haline getirir.
• Rüzgarı üsütür, dondurur. Sonra onu su haline getirir. Suyu kaynatır, hava.yapar.
, • Dünyaya hor bakma, çünkü fanidir. Sonunda o bu fani dünyayı da "beka", (ebedîlik) haline getirir.
• Gönülde binlerce kilit olsa bile korkma! Sen ask dükkanını arastır, bul! Orada gönüller anahtarı vardır!
• Biri var ki, kalemsiz, fırçasız bu dünya puthanesinde bizim seyretmemiz için binlerce güzel resimler, tablolar
yapıyor.
• Bizim için binlerce Leyla resmi yaptı ve binlerce Mecnun resmi yaptı. Allah´ın kendisi için yaptıgı bu resim ne güzel
bir resimdir!
" Al-i Imran Suresi, 3/27. ayete isaret var.
• Gönlün demir gibi sert bile olsa aglama; kereminin cilası onu parıl parıl parlayan bir ayna haline koyar.
• Dostlardan ayrılıp mezara, toprak altına gittigin zaman yılanlardan, karıncalardan sana güzel yüzlü dostlar yapar.
• Bak su anda sen, yasıyorum sanıyorsun. Aslında, sen beden kabrinin içindesin, o sana bu beden kabrinin içinde,
zaman zaman ne gönüller kapan hayaller yaratıyor. Ne güzel tablolar yaratıyor, ne hos resimler çiziyor.
• 0 bunları nerede yapıyor, yaratıyor? "Kimsecikler laf etmesin" diye o is yurdunu gizlemis. 0 büyük yaratıcıyı, o
essiz san´at sahibini bulmak için gögsünü yarsan bile, içeride hiç bir kimseyi bulamazsın.
• Küçük iki yag parçası içinden akıp gelen, su iki nur ırmagına, gözlerine bak da onun asayı ejderha haline
getirmesine sasma!
• Su iki kulagına bak, sözleri içeri çeken kehribar nerede? Ne sasılacak bir yaratıcı ki, iki deligi sözleri çekip alan bir
kehribar haline getirmede!
• 9lahî binaya, beden sarayına canı çagırır, onu saray sahibi eder. Sonra o saray da oturanı çekip alınca, o saraydan
yine bir baska saray meydana getirir
• Saray sahibinin bedeni kabre, yer altına alınmıstır. Ama, gönlünü de Allah´a yurt olarak vermistir.
"Bu beyitte; "Allah yere göge sıgmadı, mümin kulunun gönlüne sıgdı." hadîsine isaret var.
293. Benim gözüme hiç bir güzelin güzelligi görünmüyor.
Mefülü, Fa´ilatü, Mefa´îlü, Fa-ilat
(c. II, 878)
• Günesli havalarda ova ne kadar hostur. Ne kadar hos görünür! Güller açtıgı zaman da gül bahçesi çok güzeldir.
• Gördügümüz su günesten baska bir günes vardır ki, onun fermanı, onun emri, onun hükmü ile bizim bu
günesimiz is görmekte, nurlar saçarak gökleri . dolasıp durmaktadır.
• Sevgili mal verene, altın bagıslayana kendini öptürmez. 0 ask derdi ile sararıp solan gerçek aska yanagını uzatır.
• Kanat çırparak uçusan su dudu kuslarına bak! Kendilerine seker veren bir seker dudaklıya dogru uçup giderler.
• Dünyada herkes bir seker dudaklıyı seçmis ve sevmistir. Bizim de bir seker dudaklımız vardır ki, o da bize
bambaska sekerler verir.
• Bizim de öyle bir seker dudaklımız vardır ki, sekerler ondan seker dilerler.
•Bizim öyle bir padisahlar padisahımız var ki, bize saltanat bagıslar, zaferler verir.
• Eger padisah ogluysan, himmetini yücelt, padisahın sana taç bagıslamasını, kemer kusatmasını yeter bulma!
• Elbiseni çıkar, soyun, kos, ab-ı hayata dal da topraktan yaratılmıs olan varlıgın sana yakutlar, inciler versin!
• Aska dogru kos! Sana gelip geçici olan güzelligi gösterip, sana dert veren, kan aglatan sevgiliden çekin!
• Su dünyada benim gözüme hiçbir güzelin güzelligi görünmüyor. Çünkü, ezel nakkası, can bedenine gayb
aleminden sekiller vermede, onu bir baska çesit süslemededir. Ben o güzellikleri, o süsleri görmek isterim.
• Aklı, kendisine kevser suyundan haber veren kus, nasıl olur da kör kuslarla beraber acı su içer?
• 9ki gözümüzü de Hakk kendi güzelligi ile doldurdu. 0 öyle güzeller güzeli ki, "Ay" bile onu güzelligini görse, hemen
ugrunda, canını feda eder.
• Diinya güzelleri bile, onun dilencisinin gözüne toprak gibi görünmede, Allah´ın görüs kabiliyeti verdigi göz, nasıl
olur, nasıl görür; bir düsün!
294. Korku ve Ümit
Mef´ülü, Fa´ilatü, Mefa´îlii, Fa´ilat
(c. II, 876)
• Ne zamana kadar, ümit ve korku arasında çırpınıp duracagım? Ne zamana kadar, umarak ve korkarak hırkamı
yırtacagım. Ey saki, sen bana, ümitten de, korkudan da kurtulmam için ask sarabı sun!
• Dıisünceleri, kaygıları yakıp yandıran ates dolu kadehi önüme getir bana sun çünkü, basımda ümidin de korkunun
da getirdigi düsünceler var, üzüntüle rvar.
"Mevlana´nın bu beyiti Ahmet Hasirn´in Piyale´sini hatırlattı: "Ates doludur, tutma yanarsın, / Karsında su gülhan
piyale
•Gamlar, kederler lüfunda bogulmamak için ümit ve korku demirini atmıs i ekliyoruz. Gel, Nuh´un gemisi gibi olan
kadehini yürüt, sun, bizi mest et bizi bizden al da kurtar!
• Kevser suyunun bile asık oldugu bu îlahî sarabı bana sun! 0 sarapla benirn susuzlugumu gider! Çünkü ümide ve
korkuya kapılmısım da kevser hevasına düsmüsüm.
• Halil îbrahim (a.s.) gibi atesin ta içindeyim. Azer gibi ümidlere kapılmısım,korkulara düsmüsüm de ümitlerden,
korkulardan put yontmadayım; o sarabı bana gönder, beni kurtar!
295. Bir gülün askı ile rüzgar gibi her taraftan kaçıyorum.
Mefa´îlün, Fe´ilatün, Mefa´îlün, Fa´îlün,
(c. II, 900)
• Onun lütuf etegini tut, hem de sımsıkı tut ki, birdenbire kaçmasın! Fakat su tuttugunu ok gibi çekme ki, fırlayıp
kaçmasın!
• 0 ne akıl almaz isler yapar, ne nakıslar, ne san´at eserleri ortaya koyar. Sekillerde, süretlerde görünür, ama
kendisi can yolundan kaçar gider.
• Sen onu göklerde ararsın, ay gibi suyun üstüne düser, orada parıl parıl parlar. Sen onu bulabilmek için suya
girersin. Bu defa o gökyüzüne kaçar.
• Sen onu mekansızlık aleminden ararsın, o izini sana mekan aleminde gösterir. Mekan aleminde aramaya
çalısırsın, o mekansızlık alemine kaçıverir.
• Süphe kusunun bedeninde, tez giden ilham habercisi yoktur. Bu sebeple ondan, dogru haber alınamaz. Sunu iyi
bil ki, yakîni bilen kisi süpheden kaçar.
• Usandıgımdan degil; korkuya kapılır, sundan bundan kaçarım. Çünkü o pek latîf olan sevgilim, sundan bundan
kaçar.
• Bir gülün askı ile rüzgar gibi her taraftan kaçıyorum. Benim gönül verdigim bu gönül, sonbahar rüzgarının
korkusu ile gül bahçesinden kaçan gül degildir.
• Adını söylemeye niyet edince öyle kaçar ki: "Filan kaçıyor!" demeye bile imkan bulamazsın.
• 0 senden öyle kaçar ki, bir kagıda resmini yapsan, resim bile kagıttan uçar gider, hatta gönülde nisanı bile
kalmaz.
296. Ben kavusma gününde simsek, ayrılık gününde de aglayan bulut gibiyim.
Mefa´îlün, Fe´ilatün, Mefa´îlün, Fa´îlün,
(c. II, 924)
• Kutsal ruhlara benden selam söyleyin. Bizden önce gelip gitmis asıklara benden haber gönderin, haber götürün.
Merhum Yahya Kemal, Veda gazelini yazarken acaba Mevlana´nın bu beytini mi açıkladı:
"Dünyada bu iksîr ile mes´üd olan ervah,
Ukbada da sermest-i müdam olsun erenler
Tekrar mülakî oluruz bezm-i ezelde
Evvel giden ervaha selam olsun erenler"
• Ben vuslat gününde simsek gibiyim. Ayrılık gecesinde ise buluta benzerim. Söyle bakalım, sen bu iki karmakarısık
halden hangisindensin?
• 0 günesin önünde ayın, yıldızın, mumun, kandilin adını anarsanız, Allah sizden hosnut olmaz.
• Onun askının matbahını bırakır da su zenginlerin sofrasına giderseniz, çanagınız bos kalsın, aç gözlü bir dilenci
olun.
• Siz gönül atesini nereden alabilirsiniz? Ben size yol göstereyim: Salına salına hos bir sekilde yürüyüp giden
padisahlar padisahının atının nalından çıkan simsekten alırsınız.
• Sevgilinin bulundugu yere ölüyü götürseniz dirilir, oraya haram götürseniz helal olur.
• Onun askı, mademki canın ayagından binlerce bagı çözüyor; öyle ise, ne olur iki elimden de tutun, beni oraya
götürün.
• Ben bu gazelleri ask levhasından yazdım. Tebriz´in övündügü Sems´e bunları, bu kuldan bir armagan olarak
götürünüz.
297. însanın degeri ne ile ölçülür; bilir misin?
Aradıgı seyle! însan neyi ararsa ona layıktır.
Mefa´îlün, Fe´ilatün, Mefa´îlün, Fa´îlün,
(c. II, 916)
• Yerden biten, bas kaldıran agaç ve yaprak sunu söylerler: Hocam, ne ekersen ancak onu biçersin.
• Sana sayılı olarak verilen nefeslerden eger son nefesin kaldı ise, asktan baska hiç bir sey ekme! Çünkü insanın
degeri neyle ölçülür, bilir misin? Aradıgı seyle. 9nsan neyi ararsa ona layıktır.
• îki elini de kendinden, kendi varlıgından yıka, kendini görmekten, kendini begenmekten kurtul, kurtul da gel ask
sofrasına otur! Çünkü, su, temizlik için,elyüz yıkamak için yaratıldı.
• Sevgilisi kendi evine gelmek lütfunda, tenezzülünde bulunmusken, ev sahibinin evine gelmemesi, bos yere sagda
solda dolasması, o kisinin aptallıgıni gösterir
• 9nsan Hz. îsa olursa, elbette kosa kosa Hz. Meryem´in yanına gelir. Eger insan seklinde esek ise, eseklerin yanına
varır.
• Bir kisinin yol arkadası sakî olursa, o kisi ayık olabilir mi? 0 içtikçe semirmez mi; gelismez mi?
• Sana gizlice söyleyeyim; Gül neden gülüyor? Onun sevgilisi avucunun içindedir. Hep onu koklar durur da, ondan
ötürü gülüp duruyor.
298. Diken Allah´a yalvardı da dikenlikten çıktı, gül oldu!
Mef´ülü, Fa´ilatü, Mefa´îlü, Fa´ilat
(c. II,871)
• Neseli bahar geldi. Rahmetler saçmaya basladı. Süs çiçekleri Hz. Ali´nin Zülfikar´ı gibi parıl parıl parlamaya
koyuldu.
• Yeryüzünün her zerresi, gökyüzünden gebe kalmıstı. Dokuz ay doldu da o yüzden hepsi de kararsız bir halde
kıvranıp durmada.
• Nar çiçegi dügümlerle doldu. Kat kat oldu. Dere, rüzgarın yaptıgı ufak dalgalarla zırhlara büründü. Ova
menekselerine kaplandı. Dag, lalelerle süslendi.
• Çiçekler öpüsme zamanı geldi diye dudaklarını açtılar. Gülümsemeye basladılar. Selviler birbirleriyle kucaklasmak
için kollarını açtılar.
• Gökyüzü de yıldızlarla süslenmis bir gül bahçesi gibi. Fakat o, gönül gül bahçesini görünce, yüzünü bulutlarla
örttü ve gönülden çok utandı.
• Diken; "Ey halkın ayıplarını örten Allah" diye yalvarıp duruyordu. Duası kabul edildi de dikenlikten çıktı, gül oldu.
Diken iken gül yanaklı, hos kokulu bir dilber geldi.
•Kıs mevsiminde ölenler tekrar dirildiler. Artık kıyameti inkar edenlere îtibar kalmadı.
• Allah´ın canlar bagıslayan lütfu yardım etti de "Bahçenin Ashab-ı Kehf´i"uykudan uyandılar.
• Ölüyken dirilen agaçlar, otlar, çiçekler! Siz, kıs mevsiminde neredeydiniz?.Uykularında, rühların gittigi yerde
degil miydiniz?
• Sizler, her gece duyguların uçup gittigi yerde, her gece rüyalarda görülüp seyredilen, varılıp beklenen
yerdeydiniz.
•Ay bile incelmis, erimis, tükenmis, bitkin bir hale gelmisti. Artık ısıgı kalmamıstı. 0 tarafa gitti de bedir haline
geldi, dolunay oldu. Nurlar saçmaya basladı.
• Su görünen bes duygu ile görünmeyen bes duygu, her gece usanmıs, yorulrnus, melül, mahzün bir halde
ayaklarını sürüyerek o aleme giderler de, seher vakti canlanmıs olarak kosa kosa kalkar yine bu aleme gelirler.
299. Zaman terzisi, hayat gömlegini hiç kimsenin boyuna uygun dikmemistir.
Mef´ulü, Fa´ilatü, Mefa´îlü, Fa´ilat
(c. II, 869)
• Saman terzisi insanlara biçip diktigi, giydirdigi hayat gömlegini hiç kim-e, tam o kisinin boyuna uygun olarak biçip
dikmemistir.
"Seyh Sa´dî merhum, bir beyitinde söyle buyurmus:
"Bu dünyada herkesin kendine göre bir derdi, bir mihneti vardır. Hiç kimseye mutlu olmak belgesi verilmemistir."
• Etrafına dikkatle bak da gör; su dünyada binlerce ahmak, nefsanî arzularına uyarak, sehvete kapılarak, etek
dolusu altını yani yaptıgı ibadetlere,iyiliklere karsı kazandıgı sevabı seytana verip karsılıgında vicdan azabı, dert keder
satın almaktadır.
• Ey ölüyü "Benim canım!" diye seven, bagrına basan ahmak! Böylece senin ölüme mahkum, fanî bir güzele
baglanıp kalman, ilahî bir armagan olan ve bedeninde misafir olarak yasayan canı da gönlü de sogutur, üzer.
• Manen Allah ile beraber bulunmaya çalıs da fanî güzelleri, seytan hayallerini seytan nakıslarını bırak. Çünkü ecel
gelince hiç bir murada eıismeden onların hiç birine sahip olmadan, yapayalnız ölür gidersin.
• Rahatça yasaman için yayılıp serpilmis olan su dünya dösegine kurulup ayagını uzatma, çünkü dösek igreltidir.
Onu elinden alırlar, dürer kaldırırlar. Seni de mezara korlar. Bu hali düsün, kork!
• Sus artık, harfi, sözü bırak, gök kııbbesinin üstündeki meleklerin konuçtukları gibi sen de harfsiz, sözsüz konus!
300. Güzel yüzlü güller, dikenlere dogru gitmedeler.
Mefulü, Fa´ilal, Mefa´îlü. Fa-ilat
(c. II, 870)
• Gözüm segiriyor. Acaba sevgili mi geliyor? Yüregim hızlı hızlı çarpıyor. Anlıyorum, gönlümü elemden alan
gelmededir.
• Bu hüdhüd kusu, Hz. Süleyman´ın ordusundan, su bülbül de gül bahçesinden uçup gelmedeler.
• Canına karsılık bir kadeh sarap satın al, yok eger müflis isen canını degil, kendini sat gitsin! Çünkü alıcı geliyor.
• 0 bekleyis kulagı, müjdeli haberler alıyor. 0 aglayıp duran göz de sevgilinin yüzüne kavusmada.
• Bagın, bahçenin perisanlıgı geçti gitti. Güzel yüzlü güller dikenlere gitmedeler.
• Asıgın; "Eyvah!" diye söylenmesi, sızlanması bos yere degildir. îste vuslat ordusu yola düsmüs de o "eyvah"lara
çare bulmaya geliyor.
• Çekinme, açıkça söyle! Su fani bedene ait istekler kaçtı gitti, çünkü Hakk´ın sıfatları gelmede.
• Ey bahçenin müflisleri, sonbahar yolunuzu kesmisti, varınızı, yogunuzu almıstı. îlkbahar sultanı ihsanlarda
bulunmak, elinizden çıkanları tekrar bagıslamak için yola düsmüs geliyor.
301. Bedenimizin bütün cüz´leri su ten mezarına defnedilmis ölü gibidir.
Mefulü, Fa´ilatü, Mefa´îlü, Fa´ilat
(c. II, 862)
• Basîret buragına binerek ask yoluna düsenler yani gönül gözlerini açarak yolculuga çıkanlar, bulutsuz ve tozsuz
olarak, o "Ay" yüzlü güzeli manen görürler.
• Sehvet tohumunu atese atanlar, yani sehevanî isteklerden, nefsanî arzulardan kurtulanlar, asılması çok zor olan
su dünya tuzagından bir hamlede kurtulurlar.
• Su sagır tabiat gürültüsünden geçerler, o tarafa giderler de, mana dostlarının meclisine varırlar, gül bahçelerinde
yer edinirler.
• Yüzsüz, edepsiz, tabiat kullarının ayaklarını baglarlar. Ruh padisahları bu mahallede onlara bas gösterir.
• Bedenimizin bütün cüz´leri, su ten mezarına gömülmüs bir ölü gibidir. ask süru üfürülse de, bu ölü dirilip
mezarından bas kaldırsa...
• Senin sehvetin bakır gibidir. Ermisler ask nüru ile bakır halindeki varlıgını altın haline getirirler.
302. Bir ev göster ki, orada onun çeragı yanmamıs olsun!
Mefülü, Fa´ilatü, Mefa´îlü, Fa´ilat
(c. II, 861)
• Bu güzel yüzlü sevgilinin bize yapmadıgı hiçbir iyilik kalmadı. Eger onun keremi size böyle yapmadıysa, bizim
suçumuz ne?
• "0 güzel bize cefa etti!" diye söylenip duruyorsun. îki dünyada da cefa etmeyen güzeli kim görmüstür?
• 0 seker vermediyse, onun askı seker degil mi? Eger o vefa göstermediyse, onun güzelligi tamamıyla vefadır.
• Bir ev göster ki, orada onun çeragı yanmamıs olsun. Bir sofa göster ki, yüzü orasını senlendirmemis olsun.
• Bu göz ile o çerag ayrı ayn iki nurdur. Onun biri ötekine ulasınca, böylece iki nür birlesince, kimse onları
birbirinden ayıramaz.
• Ruh, sevgilinin güzelligini seyre dalıp kendinden geçince dedi ki: "Allah´ın güzelligini, Allah´tan baska kimse
göremedi"
" Molla Camî hazretlerinin bir beytinin tercümesi olan su meshur beyit, bu konuyu açıklar:
"Kendi hüsnün hüblar seklinde peyda eyledin
Çesm-i asıktan dönüp sonra temasa eyledin"
• Bu örneklerin her biri bir anlatıs, mugalata, bir yanıltıstır. Yoksa Hakk´ın (=Kusluk vakti hakkı için) diye
buyurması onun yüzünü kıskanmasından baska bir sey degildir.
303. Gönül, bahar mevsiminde çiçeklerle süslenmis her dalı,
gizli sevgiliden haber getiren bir dost olarak görür de,
sevgili vuslatını arar, sevgiliye gider.
Mef´ulü, Fa´ilatü. Mefa´îlü, Fa´ilat
(c. 11, 864)
• Bülbüle bak, gül bahçesine gidiyor. Allık da sevgilinin nar çiçegi gibi kırmızı olan yüzüne gitmede.
• Meyve tam olmus da artık kendinden geçmis, Mansür gibi daragacına asılmaya gidiyor.
• Çiçek açılmıs, yapraklanmıs, padisaha çiçekler saçmak için hazırlanmıs. Çünkü padisah da bahar mevsiminde
bagıslarda bulunmaya niyet etmis.
• Lale, gönlü dertle yanmıs rahip gibi kanlı gözyasları dökerek, dagların yolunu tutmus.
• Diken tam dokuz ay gülden ayrı düstügü için agladı, feryat etti. Gül onun vefasını gördü de yola düstü. Dikene
dogru hızlı hızlı gidiyor.
• Nergis bahçede sevgili ile görüsmekten bulusmaktan bahsedildigi için sasırıp kalmıs da bahçenin etrafını
seyrediyor.
• Sanki bahar; " (=Allah alıcıdır) müjdesini duydugu için, gül yola düsmüs alıcıya gidiyor
" Tevbe Süresî, 9/111. ayete 9saret var.
• Gül, gönlünün derinliklerinde Hakk´ın bu müjdesini bütün çiçeklerden daha fazla duydu da, gönlünü de, sarıgını da
attı. Herkesten daha çok kosmada, daha çabuk gitmede.
• Bahar mevsimi gelip de her sey yeniden canlanınca gönül, çiçeklerle süslenmis her dalı gizli sevgiliden haber
getiren bir dost olarak görür de, sevgilinin vuslatını arar, sevgiliye gider.
304. Ben, ask yüzünden öyle bir yere vardım ki, ask bile o yeri bilmez.
Mefa´îlün, Fe´ilatün, Mefa´îlün, Fa´îlün
(c. II, 905)
• Ben ask yüzünden öyle bir yere vardım ki, ask bile o yeri bilmez. Akıl ulastıgım o yeri görünce kendinden geçti,
sasırıp kaldı.
• Binlerce zulüm, binlerce sitem geldi, çattı. Fakat akıl, bunların hepsinden de beni kurtardı. Eger akıl, askın ulastıgı
yere baglanıp kalırsa, söyle bakalım, bundan sonra beni kim kurtaracak?
• Ey gönül, yoksa sen sarhos musun ki, gönlünü akla verdin, akla baglanıp kaldın! Onun kendisinin bile oturacak,
yerlesecek bir yeri yurdu yok, seni nereye oturtacak?
• Aklın meta´ı eserinden baska bir sey degildir. Ask ise, canlar bagıslar. Ask gezmeye çıkınca kendisine bakanlara
canlar bagıslar.
• Binlerce canı, binlerce gönlü, binlerce aklı bir araya getirsen, birbirine baglasan, dost etsen, ask seninle beraber
olmayınca, onların hiçbiri seni sevgilinin penceresine ulastıramazlar.
• Sevgilinin yüzüne ancak onun saçlarının tuzagına düsersen kavusabilirsin. Fakat yine de çalısmayı, çabalamayı
bırakma, çünkü çalısıp çabalama seni yetistirir, olgunlastırır.
• Basının yastıgı, Hakk´ın yardım esigi olan kisinin uykusunun kuluyum, kölesiyim. Çünkü o, hiç de uykuya dalmaz,
uyuyup kalmaz.
• Bir ceylanda arslan yüregi varsa, o binlerce ceylanı arslandan kurtarır.
.
305. Hiçbir can asktan canını kurtaramaz!
Mefa´îlün, Fe´ilatün, Mefa-îlün, Fa´îlün,
(c. 11, 9Î8)
• Yesillikler, bahçelere güzellik, parlaklık verip kara topragın içinden çıkan çiçeklere, güllere çesit çesit renkler, hos
kokular bagıslayan yaratıcıya asık¦ olan kisi de benim gibi bir asıktır.
• Askın canına and olsun ki, yüzlerce burcun, yüzlerce kal´a bedeninin içinde bile olsa yine de hiç bir can, asktan
canını kurtaramaz.
• Arslan bile olsan, ask arslanları avlar. Fil kadar kocaman bir gövden olsa, ask gergedan olur, seni alt eder.
• Ondan kaçıp kurtulmak için derin bir kuyunun dibine insen, ask kova gibi seni tutar, boynuna ipini geçirir, yukarı
çeker alır.
• Sen kıl gibi incelsen, göze görünmemek istesen, ask kılı kırk yarar. Kebap olsan, ask sis olur, seni evire çevire
yakar, yandırır.
• Her ne kadar ask erkegin de kadının da aklını çeler, fıkrini elinden alırsa da, eminlik de asktadır, adalet de
ondandır.
306. Can balıgını denizin bin kere kucaklamasınm ne önemi vardır?
Balık suya kanar mı?
Mefa´îlün, Fe´ilatün, Mefa´îlün, Fa´îlün,
(c. II, 901)
• Ne olur sevgilim gelse, bir an için olsun beni oksasa da, bu yaslı agaç o babar yüzünden yeserse, gülse.
• Sevgilinin güzel hayali yanıma gelse; "Nasılsın?" diye hatırımı sorsa da bu zayıf bedenim yeniden can bulsa,
yeniden hayata kavussa ne olur?
• Ben onun büyüleyici bakısının oku ile yaralanmıs bir avıyım. Ne olur, bana acıyarak yahut sevgi duyarak gelse de;
"Ey benim yaralı avım!" diye seslense.
• Onun askının kararsızlıgından ötürü, su üstüne düsmüs bos bir kase gibi çırpınıp duruyorum. Ne olur? Bir testi
gibi ben de sevgilinin dudaklarına kavussam.
• Döktügüm gözyasları ile, su kara topragın kucagı la´llerle, incilerle doldu. Ne olur sevgili de bir kerecik olsun
vuslat istegi ile kollarını açsa, beni bagrına bassa.
• "Bana neden sikayet ediyorsun?" dedi. Ben kollarımı binlerce defa açtım,seni kucakladım. Fakat can balıgını
denizin bin kere kucaklamasının ne önemi vardır? Hiç balık suya kanar mı?
• Gönlüm bana öfke ile bakarak diyor ki: "Artık sözü kısa kes, sözlerimdeki binlerce nükteden hiç olmazsa birini
dinlesen ne olur?"
• Gönül ile ask, Muhammed (s.a.v.) ile Hz. Ebubekir gibi beden magarasının dostları. Magara dostlarının canları bir
oldugu halde adları ayrı olursa ne çıkar?
• Tatlı bir narın içindeki taneler bin olmus, bir olmus ne önemi var? Nar sıkılınca onlann hepsi bir olur ya, bu
yüzden taneyi saymak ne ise yarar? Sayının degeri kalır mı?
307. Çok dua ettim çok niyazda bulundum,o kadar ki,
bütün vücudum dua kesildi!
Mefa´îlün, Fe´ilatün, Mefa´îliin,
,(c. II, 903)
• Sen beni istemesen de, gönlüm seni istiyor. Allah dilerse, sen de bir gün benimle barısırsın.
• Binlerce asıgın var. Hepsi de; "Acaba saadet ve devlet tahtına oturmak kime nasip olacak?" diye can ve gönülle
seni aramadalar, seni istemedeler.
• Müflis ve yoksul bir asıgın senin askına tutulmasına halk sasırıp duruyor. "Padisahların bile gıpta ettikleri,
imrendikleri azîz bir varlıgı, bir dilencinin istemekte ne hakkı var?" diyorlar.
• Fakat Allah´tan can isteyen bir ölüye sasma, gönlünü suya kaptırmıs olan bir susuza hayret etme.
• Bir körün göz nüru istemesine, bir esirin gözlerinden gurbet gözyasları dökülmesine sasma.
• Çok dua ettim, çok niyazda bulundum. 0 kadar ki, bütün vücudum, dua kesildi. Bu sebeple yüzümü gören benden
dua istiyor.
• Selam verdim, saygı gösterdim, bana; "Nasılsın?" dedin. Kimya dileyen nasıl bakır olabilir?
• Resim, ressam nasıl isterse öyle olur. Üzüm, ezilmeden sarap olabilir mi?
308. Hamamcının güzelliginin tesirleri
Fa´ilün, Fa´ilatün, Fa´ilün, Fa´ilün
(c. II, 809)
• Ne tuhaf hamamcı, halvetten dısarı çıkınca, onun güzelligini gören hamamdaki resimler bir bir ona secdeye
kapanırlar.
" Bu gazelinde Mevlana güzelligin tesirlerini kendine has mübalagalı hos bir ifade ile anlatmaktadır. Kur´an-ı
Kerîm´de Yusuf Suresinin 12/31 ayetinde geçen; Hz. Yusuf´un giizelliginin etkisi ile Mısırlı kadınların ellerini dogramaları
hadisesini hatırlarsak bu beyitleri daha iyi anlamısoluruz.
• Hamamda, duvarlarda bulunan donmus, buz kesilmis resimler, hiç bir seyden haberleri yokken, hepsi de ölüyken,
güzel hamamcının gözlerinin ısıgı onlara vurunca, o cansız resimlerin hepsinin de gözleri bir nergis oldu.
• 0 resimlerin kulakları hamamcının kulakları yüzünden ask hikayeleri duymaya, gözleri onun güzel gözlerinin
tesiriyle görüs sahibi oldu, görmeye basladı.
• Sanki o resimlerin her biri güzellik sarabı içmis, mest olmus gibi neseyle oynamaya koyulmuslardı.
• Daha sasılacak seyler oldu. Resimler dile geldiler. Hamamın içi onların sesleriyle, naralarıyla doldu. Onların
hayhuylarından, onların gürültüsünden mahser yerine döndü.
• Resimler birbirlerini kendi yanlarına çagırmaya basladılar. Bir resim bir kösede kahkaha ile gülüyor. 0 burada
duvardan iniyor, ona dogru gidiyordu.
• Canlanan resimler, insanlar gibi güzel güzel konusurlar, güzelliklerini gösterirler; meshur olurlar, herkes onlardan
bahsetmeye baslar. Böylece, sana ve sevkate kavusurlar. Ama hiç bir resim hamamcıyı bulamaz.
• Hepsi de darmadagın olur. Hepsinin de önünde ve arkasında o vardır. Hepside canlar padisahını bilip tanımadan
onun ordusunun bulundugu yere kadar gelir.
• Cansız resimleri bu hale getiren güzelligin gücü, akıl almaz isler yapar. Gül bahçesine benzeyen her gönül, onun
yüzünün ısıgı ile güllerle dolar. Her fakirin etegi onun cömert avucuyla altınlarla dolar.
• 0 minbere çıkınca, sarap kadehi tasar, meyhane haline gelir. Mezarlardaki ölüler bile mest olurlar. Her agaç
Hannane diregi olur da ayrılıklardan sikayete baslar, aglar, inler.
• 0 güzel varlık, gözden kaybolunca, resimler yine cansızlasır, yine donarlar, buz kesilirler; gözleri görmez olur,
kulakları sagırlasır.
• Fakat o güzel tekrar yüzünü gösterirse, onların gözleri açılır. Baglar, bahçeler kuslarla dolar, çayırlar, çiçekler
yeserir.
• Haydi sen simdi, gül bahçesine git de dostları seyret! Ask masalları dinle! Bu anlatılanların arkasından can gelir.
Görüp seyrettiklerini sana tabir eder,yorumlar.
• Ey dostum, apaçık görünen seyler, nasıl söylenebilir? Nasıl anlatılabilir? Onu yazmak isteyen kalem, hokkaya
batar, mürekkebe bulanır, ama bunları yazamaz.
309. Senin güzel yüzünü gören, artık gül bahçesine gitmez.
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilün
(c. II, 787)
• Yüzünün yaptıgını, günesin yüzündeki nür bile yapamaz. Askının ettigini mahserdeki karısıklıklar, kıyametler bile
edemez.
• Senin güzel yüzünü gören artık gül bahçesine gitmez. Dudagının tadını bilen de kadehten bahsetmez.
" Nesatî merhum bir beytinde söyle der:
"Baga sensiz bakamam, çesmime ates görünür,
Gül-i handanı degil, serv-i hıramanı bile."
(Sevgilim ben sen olmayınca baga bakamam, Can güller gözüme ates gibi görünür yalnız gül degil selviler bile.)
• Senin büklüm büklüm saçların gelince, misk artık kendi kokusunu agzına almaz, senin nürun görününce, akıl bir
daha yanlıs adım atmaz.
• Yedi kat göge sıgmayan güzelliginin parıltısı, askınla dertli, yaralı gönülden baska bir yere sıgmaz.
• Harap olan gönülde, sonsuzluk hazinesi gömülü oldugu içindir ki, o hazineyi düsünen Hakk asıgının yüzü, altın
gibi sararmaktadır.
• Ben bilmiyorum, sen söyle nedir o sey ki; güzelin bir bakısı ile gönül huzuru elde edilmesin?
• Ben o tevbeyi bozduran güzelden bahsetmemek için tevbe etmistim. 0 güzelin saçının büklümünü gören bir daha
tevbe edemez.
• Aska verdigim deger, benim anlayısımın, idrakimin degeridir. Askın degeri bu degildir. Güzelim, incinin degerini
ancak inci biçen bilir.
• Ya Rabbî! Gönül senden bir sabır, bir tahammül elde etmezse ask atesinin nasıl yakıp yandırdıgı hikayesini aralık
vermeden kıyamete kadar söyler.
•Gölge varlıgımızı, bedenimizi toprakla müsavî tutanın, topragımızı yüzlerce Canla bir tutmaya gücü yetmez mi?
310. Yalnız dünya isleri için kendinizi harcamayın,
ahireti de düsünün.
Fe´ilatün, Fe´ilatiin,, Fe´ilün
(c. II, 802)
• Mısır´ın Yusuf´u geliyor. Hepiniz ona ikrar veriniz. Onun Mısır ülkesinin padisahı oldugunu kabul ediniz. Yüzlerce
seker kamısı gibi salına salına geliyor. Onu alın götürün!
• Canı aska bırakın da hepiniz rüh olun, sonra asktan renk alın da sadaka olarak gül bahçesine sunun.
• Rindler, dostlar, hepiniz bir renk olarak, ücretlerini alın da çarsıda harcayın.
• Kafirlere, seriat sarabından bir kadeh verin de, onlarda küfürden de imandan da bir eser kalmasın.
• Ask sarabından önce su mest olmus, yanıp yakılmıslara kadehi verin de,, onların gönüllerini hos edin! Sonra da o
uyanık, aklı basında olan hocaya verin.
• Akıl pusudadır. Saga, sola bakmada, kusur aramadadır. Kusur arayan o ihtiyar yankesiciye büyük kadehle sarap
sunun, sunun da kendinden geçsin, kusur aramasın!
• Ates cinsinden olan sehvet, hiddet, söhret gibi duyguları, asıkların atesine atın, yakın! Elinizde ne varsa, onları, o
sırlar fitnesinin dünya sevgisinin basına verin, kurtulun!
• 9lahî ask sarabıyla mest olun, yıkılın kalın da, su dünya isleri için kendinizi bos yere harcamayın! Sevginizi
dünyadan da, ahiretten de alın, sadece ask isine koyulun.
• Delilik atesi, ilahî ask atesi, ayıplanmayı, kendini begenmeyi tutusturup yakınca, ele geçen bu lütfa, bu ihsana
basınızı da verin, sarıgınızı da!
• Evlerinizi bırakın, asıklar topluluguna girin. Elbiselerinizi satın, parasını meyhaneciye verin!
• Dünya malına karsı duyulan asırı istek, asırı özlem, bir örümcek gibi durmadan seni avlamak için ag örmektedir.
Bu sebeple süslü, kıymetli elbiseler giymek arzusunu, bedeni besleyecek nefis gıdaları, bas olmak, yüksek mevkîlere
geçmek hırsını, hepsini ask ugrunda feda edin de kurtulun!
311. Onlar, avuçlarına toprak alsalar altın olur.
Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilatün, Fe´ilün
(c. II, 775)
• Aman, aklını basına al, sehirde iki üç yankesici var. Onlar ne yapıp yapıp bir kolayını bulurlar, "ay"ın bile
basından külahını kaparlar.
• Onlar, iki üç rinddir. Gönülleri uyanık, kendileri mesttir. Onlar, öyle kendilerinden geçmislerdir ki, bir kavgayla, bir
patırtıyla gökyüzünü bile döndürürler.
• Onlar, öyle sıkı agızlıdırlar ki, bas vermedikçe sır vermezler. Sakîdirler, asıklara sarap sunarlar ama, sundukları
sarap, üzüm sıkılarak yapılan sarap degildir.
• Onlar, ruhun özledigi, aradıgı gayb alemindeki essiz güzelin dostlarıdır. Onlar, o essiz gayb güzelinin gözleri gibi
dalmıslar, hastalanmıslardır.
• Kendileri bir sekle, bir sürete bürünmüslerdir. Ama, sekillere düsmandırlar. Onlar bu dünyada yasadıkları halde,
iki dünyadan da bezmis, usanmıslardır.
• Günes gibi bütün gün görüs bagıslarlar, insanlara görme kabiliyeti verirler. Ay gibi, yıldızlar gibi bütün gece
gezerler, dolasırlar.
• Avuçlarına toprak alsalar, o toprak altın olur. Gece arpa ekerler, fakat gündüz bugday biçerler.
• Öyle güzellerdir ki, onlar olmadıkça gönül meyve vermez. Öyle baskandırlar ki, ne basları vardır, ne de sarıkları.
• Adam ol da git onların hizmetinde bulun! Çünkü onlar gerçekten adamdırlar. Onlardan baskaları insan sekline
girmis kurtlardır, insan yiyicidirler.
• Her ne kadar agız sözle dolu ise de, yeter, fazla söyleme; çünkü agızdan çıkan harf de, nefes de bizden
degillerdir, bize yabancıdırlar.
312. Biz ask atesi ile yanıp yakılmadaki ma´nevî lezzeti bulmusuz.
Fe´ilatün, Fe´ilatiü,, Fe´ilün
(c. II, 785)
• Biz ne sarap kadehi elinde bulunan varlıklı, tanınmıs kisilerdeniz, ne de sadece bir keçisi olan zavallı
müflislerdeniz.
• Biz ask atesi ile yanıp yakılmadaki manevî lezzeti buldugumuz için ab-ı hayatı bırakmısız da, ates pesinde
kosanlardınız.
• Biz, herhangi bir evin penceresinden içeri "ay" gibi ısıgımızı düsürürsek, o evdeki gece huyluların hepsi de kapının
yolunu tutarlar. Yani biz, hangi gönle manen girersek, o gönüldeki kötülükler, hosa gitmez hayaller kaçar giderler, o
gönül huzura kavusur.
• Felegin sarap kadehlerini kırdıgı ümitsiz kisiler, yüzümüzü görünce yeni bastan zevke, yeni bastan neseye
dalarlar.
• Kapıyı kapayınız, sarap sununuz! Senin askınla benizleri solmus, sararmıs asıkların kırmızı sarabı içme zamanı
geldi.
• Hakk asıkları, bir elleriyle halis iman sarabı içerler, öbür elleri ile de kafirin perçemini tutarlar.
" Bu beyitte, yaslı bir seyh oldugu halde savastan çekinmeyen, Mogollar´la savasa giren ve sehit olan Mevlana´nın
babasının seyhi Necmeddin Kübra hazretleri kastedilmektedir Nefehat mütercimi merhum Lami´î Çelebi, Mevlana´nın bu
beytini manzum olarak söyle tercüme etmis:
"Bir elden nüs idüp îman sarabın Bir elde perçem-i kafır tutarlar." (Nefahatü´l-Üns Tercemesi, s. 480.)
• Nerede bir çark dönüyorsa, onu döndüren su, biziz. Nerede bir buhurdan tütüyorsa, onun içinde yanan öd agacı,
biziz.
• Su mavi perdenin arkasında ay yüzlü bir güzel var. Gök kubbesinde bulunan bütün yıldızlar, onun yüzünün
nürundan nür alırlar, süslenirler.
313. Ask, bazen gökyüzünde kapılar açar.
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c. II, 822)
• Ask, simdi merhamete geldi. Bize acıyor, bu gün bize, canlar canı can olmadadır.
• Ma´rifet günesinin ısıkları içinde titreyip duran her zerre Gayb Alemi´ni biliyor.
• Ask, kimya yapan, bakırı altın eden bir kimyadır. Hatta su topragı bile manalar hazine haline getiriyor.
• Ask, bazen gökyüzünde kapılar açıyor, bazen aklı merdiven ediyor.
• Bazen sarap gibi nese meclisi kuruyor. Bazen deniz gibi inciler saçıyor.
• Asık; "Lenteranî" (=Beni göremezsin!) sesini duysa bile yine ümitsiz olmaz, dostun askına güvenir.
• Ask görülmemis armaganlar getirmistir. 0 armaganları kabiliyetli kisilere dagıtır, durur.
• Ask, bu agıza ne tattırmıstır ki, lezzetinden dilsizlige özenir de susar?
314. 0 padisahlar padisahı ne yaparsa güzel yapar.
Fa´ilatün, Fa´ilatün,
(c. II, 820)
• 0 padisahlar padisahı ne yaparsa güzel yapar. Nasıl ki, incir agacı hep incir verir, baska meyve vermez!
"9brahim Hakkı hazretleri;
Hep isleri faiktir,
Birbirine layıktır,
Neylerse muvafıktır.
Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler.
Deme su niçin söyle!
Yerindedir ol öyle!
Bak sonunu seyreyle!
Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler."
diye yazmıstır. (Dîvan-ı Ibrahim Hakkı, s. 192.)
• 0, her nerede iki zıddı evlendirmek isterse, onları sütle sekerin birlesmesi gibi çeyizler, evlendirir.
" Yemeklere tat veren tuz, klor ile sodyumdan ibarettir. Bunların her ikisi zehirdir."
• Onun nefesi ile ab-ı hayat kaynagı akar, o talkın verince ölü dirilir.
• Allah, her kuluna tek basına bir dünya bagıslar. îki alemde bunu yapan kimdir?
" Her insan tek basına bir dünyadır. Hz. Ali;"Sen kendini küçük bir varlık zannediyorsun, sende büyıik bir alem var."
diye buyurmus. Bugün ilim ispat etti ki, her insanda bulunan hücrelerin sayısı, trilyonları buluyor, dünyanın nüfusu daha
on milyarı bulmadı.
• Kuyu dibinde onun adını ansan, zikretsen, kuyu dibi göklerin en yüksek yeri haline gelir.
• Eger bir kafir, onun askından bahsederse, onun küfrünü, bütün dinin nüru yapar.
• Bütün dikenleri nesrin gülü haline getirmek için, dünyanın dikenini asıkların yoluna koymustur.
• Sen bilmiyor musun? Kim onun kusu olursa, pek mutlu olur da altın yumurtalar yumurtlar.
• Artık susayım da, bundan sonra gizli dua edeyim, fakat, padisah "Amin" derse, dua nasıl olur da gizli kalır?
315. Hz. Ali ile Hz. Ömer birbirleriyle uzlasınca
rafızînin parmagı agzında kaldı.
Fa´ilatün, Pa´ilatün, Pa´ilat
(c. II, 810)
• Yine süt ile sekeri karıstırdılar. Asıkları da birbirleriyle bir araya getirdiler.
• Gece ile gündüzü ortadan kaldırdılar, günesi, ay ile birbirine karıstırdılar.
• Ma´sukların rengi ile asıkların rengini, altınla gümüsü birbirine karıstırdıkları gibi kanstırdılar.
• Hakk´ın ebedî baharı geldi. Kuru dallarla yas dalları birbirlerine karıstırdılar.
• Hz. Ali ile Hz. Ömer birbirleriyle uzlasınca rafızînin parmagı agzında kaldı.
"Rafızî; Hz. Muhammed´den sonra Hz. Ali´yi halife tanıyıp; Hz. Ebubekir, Hz. Omer ve Hz. Osman´ın halifeligini
kabul etmeyen Siilere Sünnîler tarafından verilen ad. Bu beyitte Hz. Mevlana, Sünnîlerle Alevîlerin beraberce kardes gibi
yasayacaklarına isaret buyuruyor.
• Hem bayram gibi Kadir gecesi belirdi, göründü. Hem de melek ile insanı birbirine kattılar.
• Onlara birbirlerinin dillerini ögrettiler. Bu ikisi de (melek-seytan) birbirinden nefret ettikleri halde, onları birbirine
kattılar, insan bedeninde beraber yasıyorlar.
• Birbirine zıt olanı, hayır ile ser ve kuru ile yas gibi birbirine kattılar.
• Ben agzımı kapadım, geri kalanını, sen söyle, çünkü bu bakısı o bakısla bir-lestirdiler.
"Mithat Beharî merhum;
"´Bu bakıs´la, Hz. Mevlana´nın bakısını; o bakıs´la da Hz. Muhammed´i kast diyor, dogrusunu Allah bilir.
316. însanlar, su var gibi görünen, aslında yok olan dünyadan azar azar gidiyorlar.
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c. II, 819)
• îlahî ask sarabını seven, mest olmus Hakk asıkları azar azar geliyorlar.
• Gönül alanlar yola düsmüsler, nazlı nazlı geliyorlar. Gül yüzlüler de gül bahçesinden çıkmıslar, geliyorlar.
• Su hem var gibi görünen, hem de aslında yok olan dünyadan insanlar, fani varlıklar azar azar gidiyorlar. Rüh
aleminden de azar azar ebedî olan vaılıklar, ruhlar geliyorlar.
• Hepsinin etekleri altınlarla dolu, tıpkı maden gibi. Eli dar olanlara vermeye geliyorlar.
• Yaralı zayıf, ask yaylagında semirmis, sismanlamıs bir halde geliyorlar.
• Tertemizlerin canları, günes ısıgı gibi cennetlerden yüce olan mana gıü bahçesinden geliyorlar.
317. Gökyüzünü asıkların ahlarının dumanları kurmustur.
Fa´ilatiin, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c. II, 826)
• Ya Rabbî! Asıklardan hosnut ol, asıkların sonları iyi olsun!
• Asıklar, senin güzel yüzünle bayram etsinler, canları ask atesinde öd a gibi yansın, yakılsın.
• Kim; "Asktan halas olsun, kurtulsun" diye yalvarırsa, dilerim o dua göklere yükselmesin, kabul edilmesin.
• Görmez misin? Ay bile asık olmus, içine ask atesi düsmüs de, sessizce, yalnız basına göklerde dolasıp durmada.
0, ask yolunda bir zaman ziyan eder, erir, incelir. Ask yolundaki ziyan, ne mutlu bir ziyandır. Aslında o ziyanın hepsi
kardır. Çünkü, eriyen, zayıflayan "ay", zamanı gelince bedir halinde dolunay olarak karsımıza çıkar.
• Asık olmayanlar, ölümden korkarlar. Ömürlerinin uzaması için yalvarırlar. Mühlet isterler. Asıklar ise; "Hayır,
hayır!" derler. Sevgiliye kavusacakları için "Ey ölüm, çabuk ol, gel!" diye niyazda bulunurlar.
• Aslında gökyüzünü, asıkların "ah"larının dumanları kurmustur. Bu dumanın sahibine; "Aferin, çok yasa!" de!
318. Hakk´ın kahrında lütuflar gizlidir.
Fa´ilatün, Fa´ilatün, Fa´ilat
(c. II, 821)
• Bir insanın gülmesi, Cenab-ı Hakk´ın o kula lütfünu, ihsanını anlatmada, hikaye etmektedir. Bir insanın aglaması,
feryat etmesi de Hakk´ın kahrından bir sikayettir.
• Dünyada birbirine zıt olan, aykırı olan bu iki haberin de, hal dilleri ile bir sevgiliden geldiklerini rivayet ederler.

Sems
Sun 28 February 2010, 12:20 am GMT +0200
Allah razı olsun Armağan hocam.