- Diplomatik münasebetler

Adsense kodları


Diplomatik münasebetler

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Mon 4 October 2010, 05:31 pm GMT +0200
III. DİPLOMATİK MÜNASEBETLER


A. Andlaşmalar
 

1. Andlaşmaların Gayeleri
 

Hz. Peygamber cahiliye döneminden itibaren daima sulh ta­raftarı olmuş, hatta o dönemde yapılan Hılful-Fudûl adlı andlaş-maya müşahid olarak katılmıştır.

Mekke döneminde müşriklerin menfî tavrından dolayı bir sulh ortamına kavuşamayan Rasûlullah Medine'ye hicretten son­ra burada sağladığı sulh ortamından yararlanarak çevre kabil lerle de andlaşmalar yapmıştır. Bu andlaşmalann pek çok gav^ vardır. Belli başlıları şunlardır: [280]

 

a) Devlet İçinde Sulhu Temin Etmek
 

Rasûlullah Medine'ye hicretten sonra buradaki bozulmuş asayişi yeniden sağlaması için Medine'de yaşayan herkesin iştira­kiyle sağladığı bir andlaşma yapmış ve buradaki müslim - gayrı müslim herkes Rasûlullah'm başkanlığında "ümmet" adım almış­tır. [281]

 

b) Devletin Varlığını Kabul Ettirmek, İtibarını Korumak
 

Medine'de kurulan îslâm devletini bilhassa Mekke müşrikle­rine karşı varlığını ve itibarını koruması için Medine'de yaptığı andlaşmaya şu maddeyi dikte ettirmişti:

"Hiçbir müşrik, bir Kureyşlinin mal ve canını himayesi altına alamaz..." (Madde 20 B). Böylece Medine'de ikamet eden kim olursa olsun bilhassa Medine'deki müşrikler Medine devletine za­rar verecek hiçbir davranışta bulunmayacaklardı. [282]

 

c) Komşuluk Münasebetlerini Temin Etmek
 

Her devlet komşularıyla iyi geçinmek durumundadır. Rasûlullah Medine'de bir devlet kurduğu zaman komşularının müşrikler olduğunu biliyordu. Onların menfi tavırlarına engel ol­mak ve onlarla dostluk kurabilmek için Damre, Müdlic, Gıfar ve Cüheyne oğulları ile birer antlaşma yapmıştır. Böylece hem siyasi hem de ticari açıdan uzlaşma zemini bulmuştur.[283]

 

d) Sulh Teklifine İcabet
 

H.6 yılında Umre niyetiyle Mekke'ye gitmek üzere yola çıkan Rasûlullah, müşriklerin onları Mekke'ye sokmaması üzerine Hu-deybiye'ye gitmiş, oradaki bir takım yapılan diplomasinin sonun­da Mekke müşriklerinin sulh teklif etmeleri üzerine Rasûlullah genellikle onların şartlarına uyarak andlaşma yapmıştır.[284]

Yine H.9 yılında müslüman olmak üzere gelen Taiflilerin ileri sürdükleri teklifleri dinlemiş, îslâm prensiplerine aykırı olanla­rın dışındaki diğer teklifleri kabul ederek onlarla anlaşma yap­mıştır.[285]

Hz. Peygamber tebliğ ettiği esaslara tezat teşkil eden andlaş­malar yapmamıştır. Andlaşmalarda şahid, imza veya mühür kul­lanılmış, böylece andlaşmaların geçerliliği ve devamlılığı sağlan­mıştır.[286]

 

2. Önemli Andlaşmalar Ve Sonuçları
 

A) Benû Damre Île Yapılan Andlaşma:
 

Rasûlullah komşusu Damre oğulları Reisleri Mahşi b. Amr ile H, II yılının safer ayında bir andlaşma yaptı.[287]

Besmele ile başlanılan andlaşmada karşılıklı yardımlaşma ve birbirlerine saldırmamak hükümleri yer almıştır.[288]

 

B) Benû Gıfar Île Yapılan Andlaşma:
 

Rasûlullah Benû Gıfar ile karşılıklı yardımlaşmak ve birbir­lerine destek olmak ve karşılıklı komşuluk münasebetlerim zede­leyici davranışlardan sakınmak gibi şartlan taşıyan bir andlaşma yapmışlardır.[289]

 

C) Cüheyne Kabilesiyle Yapılan Andlaşma:
 

Rasûlullah'm komşusu Cüheyne oğulları ile yaptığı andlaş­mada da karşılıklı saldırmazlık paktı hazırlanmış, her türlü saldı­rıya karşı yardımlaşmak kayıt altına alınmıştır. Cüheyne oğulları andlaşmaya bağlı kaldıkları sürece müslümanlarm himayesi al­tında olacakları da garanti edilmiştir. Henüz H.l. yılında müslü­manlarm başka bir kabileyi himaye altına alabilecek güce gelmesi açısından bu andlaşma son derece önem taşımaktadır.[290]

 

D) Benû Müdlic Île Yapılan Andlaşma:
 
Hz. Peygamber komşuları Benû Müdlic ve Benû Damre'nin müttefiki olan kabilelerle yaptığı andlaşmalar da karşılıklı yar­dımlaşmak esaslarını taşımaktaydı.[291]

Yine Rasûlullah Gatafan oğullarıyla da reisleri Uyeyne b. Hısn ile Medine'ye ait otlaklarda hayvanlarını otlatmak üzere andlaşma yapmıştı. Çünkü Gatafan arazisi hem az hem kuraktı. Ancak Uyeyne b. Hısn daha sonra müslümanlara karşı Hendek harbine katıldığı için, Rasûlullah da onlara karşı sefere çıkmak durumunda kalmıştı.[292]

 

E) Kureyşlilerle Yapılan Hudeybiye Andlaşması:
 

Hz. Peygamber müşriklerin müslümanlara karşı giriştikleri Hendek muharebesi sonunda oradaki husumete son vermek için Umre yapmak niyetiyle Medine'den çıkmış, ancak Mekke müşrik­leri müslümanlan Mekke'ye sokmamışlar, Rasûlullah da bir uz­laşmanın olması düşüncesiyle Hudsybiye'ye gitmişti.

Karşılıklı gönderilen delegelerin geliş-gidişleri, müslüman­larm delegesi Hz. Osman'ın Öldürüldüğüne dair haberin yayılma­sı, müslümanlarm "Rıdvan Beyatı"na katılmaları müşrikleri kor­kutmuş ve müslümanlarla andlaşma yapmak üzere Süheyl b. Amr'ı göndermişlerdir.[293]

Hz. Ali'nin katiplik yaptığı andlaşmada Rasûlullah'm "Bes­mele" ile başlanılmasına ve kendisinin "Allah'ın Rasûlü" olarak andlaşma metnine yazılmasına karşı çıkan Süheyl b. Amr ile şu şartları muhtevi bir andlaşma yapılmıştır:

1. Müslümanlar Kabe'yi ziyaret etmeden Medine'ye dönecek­ler, ertesi yıl gelip sadece üç gün Mekke'de kalabilecekler.

2. Medine'deki müslümanlardan Mekke'ye iltica edenler iade edilmeyecek, Mekke'den Medine'ye iltica edenler iade edilecektir.

3. On sene birbirleriyle savaşmayacaklar.

4. Arap kabilelerinden dileyen Mekkelilerle, dileyen Medine-lüerle ittifak kurabilecek. Buna göre Benû Bekr müşriklerin, Hu-zaa da müslümanlarm tarafına geçmiştir.

5. Hz. Muhammed Mekke ahalisinden hiçbir kimseyi berabe­rinde götürmeyecek, müslümanlardan Mekke'de kalmak isteyen­lere engel olmayacak.[294]

Görünüşte müslümanlarm aleyhine gibi görünen bu andlaş­ma ile kısa sürede müslümanlarm lehine büyük gelişmeler olmuş. H.l. yılında sadece 3.000 muharip çıkarabilen müslümanlar, H.8 yılında 10.000 muharip çıkarabilecek güce ulaşmışlardır.[295]

Rasûlullah diğer müşrik kabilelerle de yaptığı andlaşmalar gibi Kureyşlilerle yaptığı andlaşma hükümlerine sadakat göster­miş, hatta o esnada Süheyl b. Amr'ın oğlu Ebû Cendel müslüman­larm safına katılmak istemiş, ancak Rasûlullah Ebû Cendel'i kabul etmemiştir.[296]

 

F) Taiflilerle Yapılan Andlaşma:
 

H.IX. yılında müsiüman olmak üzere Medine'ye gelen Taifli-ler bazı şartlar ileri sürüyorlardı. Ancak bu şartlardan îslâmî prensiplere ters düşenler vardı.

Bu tekliflere göre Taifliler, günlük namazlardan, zekattan, hacdan ve cihaddan muaf olacaklar, puta tapacaklar, içki içip fuhuş yapacaklar ve faize izin verilecek, Taif Mekke gibi mukad­des şehir olacaktır.[297]

Rasûlullah, bütün bunları dinledikten sonra tekliflerin yersizliğini anlatarak bu şartların islâm toplumunun oluşumuna tezad teşkil ettiğim bildirmiş ve onların ancak gerçek islâm'a mu­halif olmayan diğer tekliflerini kabul ederek bir andlaşma metni hazırlamıştır.[298]

 

G) Diğer Andlaşmalar:
 

Rasûlullah hicretin ilk yıllarında Eşca oğullarıyla da andlaş­ma yapmıştır. Reisleri Nuaym b. Mesud el-Eşcaî ile karşılıklı yar­dımlaşmayı taahhüd etmişler ve birbirleriyle dostane münasebet­lerinin devam etmesini kararlaştırmışlardır.[299]

Abd b. Adiy oğullarıyla da H.V. yılında andlaşma yapan Rasûlullah onlara Kureyşle harp etmeyi teklif etmiş, ancak onlar; "Biz Kureyş'in dışındakilerle harbederiz. Ancak Kureyşle harp et­meyiz" demişlerdir.[300] Bu şartın dışında Abd b. Adiy oğulları karşı­lıklı diyet konusunda da müslümanlarla anlaşmışlardır.[301]

Rasûlullah'm müşriklerle yaptığı andlaşmalarla;

1. Medine'de sulhu temin etmiş, burası müslümanlar için em­niyetli bir şehir olmuş, Medine'nin dış güçlere karşı beraberce sa­vunulması sağlanmıştır.

2. İyi komşuluk ilişkileri kurulmuş ve karşılıklı yardımlaşma temin edilmiştir. Komşularla sağlanan dostluk, ticari faaliyetlerin gelişmesine sebep olmuş, müşriklerin ticari faaliyetleri de sek­teye uğramıştır.

3. Bu andlaşmalar islâm'ın sulh yoluyla yayılmasına imkan hazırlamış, şirk yerine islâm'ın hakimiyetini sağlamıştır. [302]

 

B. Elçiler
 

1. Hz. Muhammed'in Gönderdiği Elçiler
 

Hz. Peygamber'in müşriklerle diplomatik münasebetleri Mekke dönemine dayanmaktadır. Temim kabilesi reislerinden Ekseni b. Sayfî Rasûlullahla görüşmek istemiş, ancak akrabaları onun yaşlılığını ileri sürerek yolculuğa çıkmasına engel olmuşlar­dı. Bunun üzerine Eksem oğlu ile bir mektup yazarak Rasûlul-lah'a göndermiş,[303] Rasûlullah da bu mektubu alarak tüm Temim-leri İslâm'a daVet mahiyetinde bir mektup göndermiştir.[304]

Rasûlullah'm Eksem b. Sayfî ile başlayan diplomatik müna­sebeti, Medine'de daha da gelişmiş ve Temim kabilesine dokuz ay­rı mektup göndermiştir.[305]

Hz. Peygamber'in Mekke dönemine ait bir başka diplomasi örneği Habeşistan Necaşisi'ne gönderilen mektuptur. Ca'fer b.Ebî Talib başkanlığındaki ikinci Habeşistan heyeti Habeşistan'a gi­derken başkanları Ca'fer'e, Rasûlullah, Necaşi'ye iletilmek üzere bir mektup yazmıştı. Bu mektup hem bir da'vet mektubu, hem de Habeşistan'a giden m islümanlann hayatlarının garanti edilme­sini sağlamaktı.[306]

Bedir harbi sonunda müşriklerin mağlup olmaları üzerine in­tikam almak için Amr b. el-As ve Umâre b. Velid Necaşi'ye gitmiş­ler ve oradaki müslümanlara eza-cefa yapılmasını istemişler, an­cak Rasûlullah Amr b.Ümeyye ed-Damrî'yi elçi olarak göndererek müşriklerin Necaşi nezdindeki menfi propagandalarını bertaraf etmek istedi ve buna muvaffak oldu.[307] Aynı elçi Amr b. Ümeyye ed-Damrî, Hudeybiye'den sonra tekrar Habeşistan'a gönderildi. Bu defa yazdığı mektupla Necaşi'yi hem islâm'a da'vet ediyor, hem de Ebû Süfyan'ın Habeşistan'da bulunan kızı Ümmii Habibe'nin kendisine nikahlanma sini istiyordu.[308]

Hz. Peygamberin diplomatik münasebeti Medine döneminde hızlanmış, Hudeybiye musalahası öncesinde de karşılıklı diplo­masi büyük değer kazanmış ve her iki tarafın elçilerinin gelip gitmesi sonunda Hudeybiye musalahasmm imzalanması sağlan­mıştır. [309]

 

A) Elçilerin Seçimi Ve Mektupların Yazılması
 

Hz. Peygamber, Mekke müşrikleriyle yaptığı Hudeybiye Andlaşması ile 10 yıllık mütareke döneminden istifade ederek bü­tün din mensuplarına islâm'a da'vet mektubu göndermiştir.[310]

Rasûlullah da'vet mektupları yazmayı planladığı zaman mektupların altının mühürlenmesi gerektiği fikri ortaya atıldı. Bunun üzerine üç kelime ve üç satırdan oluşan şeklinde gümüşten bir mühür yaptırıldı. Bu mühür alttan üste doğru okunduğu za­man "Muhammedün Rasûlullah" ifadesini taşıyordu.

Elçiler gönderilirken gidecekleri yerin durumu ve şartlarına en ehil olanlardan seçilirdi. Gidecekleri yerin az çok lisanına va­kıf, örf ve adetlerinden haberdar, fizik olarak güzel, kurnaz, güzel söz söyleyebilen, ikna kabiliyeti olan, dinin hükümlerini bilen ve hayatında yaşayanlar arasından seçilmiştir."[311]

Rasûlullah elçiler gönderirken onlara bir de mektup verirdi. Bu mektuplar deri parçalarına veya diğer yazı malzemelerine ya­zılırdı. Ayrıca katiplerin vasıtasıyla yazılan mektuplara "Besme­le" ile başlanılır, sonra "Allah'ın Rasûlü Muhammed"den denil­dikten sonra muhatabın isim ve vasfına uygun bir hitabta bulu­nurdu. Daha sonra mektubun amacına uygun bir muhteva yer alır ve sonunda mektubun altı da mühürü ile mühürlenirdi.[312]

 

B) Elçilerin Gönderilişi, Yapılan Tavsiyeler Ve Neticeleri
 

Rasûlullah'm gayr-i müslimlere gönderdiği elçiler, başta da'vet olmak üzere, müslümanlarla karşı taraf arasında meydana gelen bir takım problemler için gönderilmiştir. Bu diplomaside da­ha çok esir mübadelesi, düşman hilesine engel olmak, yabancılar yanındaki müslümanlann durumu, muahede akdi gibi konular yer almaktaydı.[313]

Hz. Peygamber hangi maksatla giderse gitsin elçilere "müjde­leyin, nefret ettirmeyin, kolaylık gösterin, güçleştirmeyin" tavsi­yesinde bulunmuş,[314] kendisinin rahmet Peygamberi olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca elçilere geceleyin gidecekleri yere gitmeme­lerini, güzelce temizlendikten sonra iki rekat namaz kılıp Allah'a duadan sonra mektuplarını vermelerini öğütlemiştir. Elçilerin görüşecekleri kişilerle[315] irtibatlarını sağlamak üzere bazı kimse­leri aracı yapmalarım da öğütleyen Rasûlullah, muhatablarına verilmek üzere elçilere hediyeler takdim ettiğini görüyoruz.[316]

Elçiler Rasûlullah'tan aldıkları talimata göre hareket etmiş­ler, ancak gittikleri yerin gayr-i Islâmî protokol kurallarına uy­mamışlar ve o günün adeti olmasına rağmen hiçbir şahsın önünde eğilmemişlerdir.

Hz. Peygamber islâm'a da'vet için komşu devlet başkanlarına da elçiler göndermiştir. Bizans'a Dıhyetü'l-Kelbî, Habeşistan'a Amr b. Ümeyye ed-Damrî, iran'a Abdullah b. Huzâfe es-Sehmî, Mısır'a Hâtıb b. Ebî Beltea gönderilirken Gassan'a Şücâ' b. Vehb ve Yemâme'ye Selit b. Amr gönderilmiştir.[317]

Rasûlullah'ın gönderdiği bu altı devletten Bizans, Mısır, Ha­beşistan, Gassân ve Yemame idarecileri Hrıstiyan, Iran Kisrası ise Mecûsi idi. Bunların dışında din ayırımı gözetilmeksizin ulaşı­labilen her tarafa elçiler ve da'vet mektupları gönderilmiştir.

Hz. Peygamber Arabistan dahilindeki herbir müşrik kabileye de elçiler göndermiş ve onları da islâm'a da'vet etmiştir. Bu konu­da Ibn Sa'd et-Tabakâtü'1-Kübrâ isimli eserinde uzunca bir liste vermektedir.[318]

 

2. Hz. Muhammed'e Gelen Elçiler
 

Rasûlullah Hudeybiye Musâlahası ile 10 yıllık bir mütareke­den istifade ederek Arabistan dahilindeki putperest kabilelere ve Arabistan dışındaki devletlere da'vet mektubu göndermişti.

Bunun neticesi olarak bilhassa Arabistan dahilindeki putpe­rest kabileler müslümanlarla başa çıkmanın mümkün olmadığım görünce heyetler halinde İslâm'a girmeye başlamışlardır.[319] Elçi­lerin ve heyetlerin Medine'ye gelmiş oldukları bu IX. yıl "Senetü'l-Vüfûd" diye isimlendirilmiştir.

Reisler veya heyetler halinde Medine'ye gelen kabile men­supları hem müslüman olduklarını bildiriyorlar hem de andlaş-malar yaparak kabilelerine dönüyorlardı.[320]

 

A) Elçilerin Geliş Sebepleri
 

Medine'ye gelen elçilerin geliş sebeplerini şöylece sayabiliriz:

Kabilelerinin müslüman olduklarım bildirmek, islâm'ı öğ­renmek ve öğrendiklerini kabilelerine öğretmek, islâm'ı tebliğ edecek, dini öğretecek mübelliğler ve öğretmenler istemek, şartlı olarak islâm'ı kabul etmek, dünyevî menfaatlar elde etmek, taraf­sızlık andlaşması yapmak, Cizye üzere andlaşma yapmak, Hz. Muhammed'le ilmî ve dinî münakaşalarda bulunmak, Rasûllul-lah'dan sonra onun makamına ve otoritesine ortaklık teklif etmek ve devlet arazisini paylaşmak, Rasûlullah'ın gücünü öğrenmek, Hz. Muhammed'e suikastta bulunmak.[321]

Medine'ye gelen heyetlerden Müzeyne, Selâman, Tay, Becîle gibi bir çok kabile temsilcileri kabile halkının müslüman olduğu­nu bildirmek için gelmişlerdir.[322]

Sakîf kabilesi reislerinden Urve b. Mesud, Abdülkays kabile reislerinden Cârûd islâm'ı öğrenmek ve öğrendi 'erini kabileleri­ne öğretmek için Medine'ye gelmişlerdir.

Ebû Bera Amir b. Mâlik, Kilâb kabilesinin İslâm'a da'vet edil­mesi için irşad heyeti gönderilmesi için gelmişti.[323]

Şartlı olarak islâm'ı kabul etmek için Medine'ye gelen Sakîf heyetinin yanışı[324] dünyevi menfaatlar için de gelen elçi Hevze b.Ali ve Müseylime adına gelen elçiydi. Rasûlullah Hevze b. Ali'ye; "Benden bir hurma dalı dahi isteseydi onu bile vermezdim"[325] de­miştir.

Medine'ye dinî ve ilmî münakaşalar yapmak, müslüman ol­madıkları halde cizye vermek suretiyle müslümanlarla andlaşma yapmaları için gelenlerin başında Necran heyeti gelir.[326]

Amir b. Sa'saa ise Hz. Peygamber'in durumunu ve gücünü öğ­renmek ve bir fırsatını bulup O'nu öldürmek için Medine'ye gel­miştir.[327]

 

B) Elçilerin Kabulü Ve Uğurlanışı
 

Medine'ye daha çok müslüman olduklarım bildirmek için ge­len heyetler Medine hududunda karşılanır. Heyetler Rasûlul­lah'ın yanma teşrifatçı ile beraber gelirlerdi. Daha önce Medine'de gelen kabileden sahabi varsa bu teşrifatçılığı o yapardı.[328]

Elçiler hangi maksatla gelirlerse gelsinler iyilikle karşılanır, güleryüzle muamele edilirdi.[329]

Elçiler Mescid'de, Remle bint Hâris'in veya Abdurrahman b. Avf in evinde ağırlanırdı. Heyetlere ekmek, süt, eritilmiş yağ ve hurma ikram edilirdi. Rasûlullah elçilerle Mescid'deki "Üstüva-netü'l-Vüfûd = Sefirler Sütunu" adı verilen yerde görüşürdü, onla­rın dertlerini ve taleplerini dinler ve yakından ilgilenirdi.[330]

Elçileri kabulü esnasında kendisi özel kıyafetler giyer, asha­bının da özel kıyafetler giymesini isterdi.[331] Rasûlullah'ın elçilerle görüşmesi o kadar samimi oluyordu ki, diplomatik münasebetler­deki resmiyet ve donukluk, eriyip gidiyordu.[332]

Medine'ye gelen heyetlerin ağırlanmasında Hz. Ebû Bekir gö­revlendirilmişti.[333] Onun emrinde görev yapan diğer teşrifatçılar vardı.

Heyetler Kur'an ve îslâmi emirleri ve yasakları Öğrenmek için Medine'de uzun süre kalmışlar, sonunda imtihan ederek içle­rinde en çok bilgisi olanı heyet reisi olarak tayin etmiş ve idareci tayın etmiştir.[334]

Heyetler Medine'den ayrılmak istediklerinde kendilerine izin verilir, örf ve adet olarak yanlış telakkileri varsa onlar izale edilir,[335] kendilerine hediyeler verilerek uğurlanırdı.

Heyetler Medine'den ayrılırlarken 5 ile 12,5 Ukiye arasında değişen hediyeler verilerek uğurlamrlardı. Çocuklar bile hediye­den mahrum edilmemiştir.

Gerçekten Rasûlullah'm yanma gelip O'nu görmüş olan elçi­ler onun mütevazi halini, ashabının O'na karşı davranışlarım gör­dükçe hayret içinde kalıyorlar, döndükleri zaman bunları anlat­maktan kendilerim alamıyorlardı.[336]

 

IV. MÜŞRİKLERLE YAPILAN İTTİFAKIN SONA ERMESİ


1. Tevbe Suresi İle Müşriklere Verilen Ültimatom
 

Hz. Peygamber risâletle görevlendirildiği günden itibaren daVeti bütün insanlığa olmuş, müşrik, yahudi ve hristiyanlardan islâmiyet'i kabul edenler olmuştur.

Rasûlullah 13 yıl boyunda da'vetini Mekke'de sürdürmüş, an­cak kavmi olan Kureyşlilerin büyük kısmı islâm'ı kabul etmedik­leri gibi O'nu Mekke'den Medine'ye göç etmek zorunda bırakmış­lardır. Medine'de başta Kureyşliler olmak üzere putperestlere ve diğer din mensuplarına karşı sayıları 30'u bulan Gazveler ve yine sayıları 70'e varan Seriyeler tertiplemiştir.

Arabistan'ın ve putperestlerin en büyük kuvvetine karşı Hendek muharebesiyle Medine'yi savunmuş,Mekke müşrikleriyle Hudeybiye andlaşmasım yapmış ve H.VIII. yılında Mekke'yi fet-hetmiştir. Hudeybiye sonrası kabilelere gönderdiği da'vet mek­tuplarına Mekkp. fethiyle olumlu cevap verilmiş ve H.IX. yılında yapılan Tebük Gazvesiyle zamanın en güçlü devleti Bizans'a karşı sefere çıkılmıştı.

Bütün bunlara rağmen hala putperest olarak Medine'ye kar­şı direnmenin ve müslümanlara karşı çıkmanın hiçbir anlamı kal­mamıştı.

îşte Rasûlullah'a Tebük sonunda inzal buyurulan Berâe su­resinin hükümlerinin müşriklere bildirilmesi zamanı gelmişti. Hz. Ebû Bekir'in başkanlığındaki 300 kişilik hac kafilesi Mek­ke'ye gitmiş [337]arkasından da Ebû Bekir'i takviye için Hz. Ali gön­derilmiştir. Tevbe suresinin 40'a yakın ayeti müşriklere beraber­ce bildirilmiş, böylece müslümanlarm müşriklere karşı takına­cakları tavır ortaya konulmuş oldu.[338] Buna göre:

1. Hiçbir kâfir Cennet'e giremez.

2. Bu yıldan sonra artık hiçbir müşrik hac yapmayacak.

3. Kabe asla çıplak ziyaret edilmeyecek

4. Kimin Rasûlullah'la yaptığı bir andlaşması varsa bu and-laşma, müddeti bitinceye kadar devam edecek.

5. Müddeti olmayan anlaşmalar ve andlaşma yapmayanlar için dört ay müddet tanınacak.[339]

Bu hükümler Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ali tarafından Kurban bayram günleri o yıl Mekke'de bulunan ve henüz müslüman olma­yan müşriklere bir ültimatom olarak bildirilmiştir. [340]

 

2. Ültimatomun Sonuçları
 

Bu ültimatom Arabistan'ın her tarafından putperestlerin Medine'ye müslüman olmak veya müslümanlıklarını bildirmek üzere akın akın Medine'ye geldiler.

Böylece Medine devleti güçlenerek[341] Mekke artık putperest merkezi olarak otoritesini tamamen yitirmiştir.

Bu ültimatom Rasûlullah'ın bir yıl sonra Mekke Hac için bir basamak teşkil ediyordu. Artık müşriki yapacağı dini hem siyasi kapı kapanmış, hakimiyet İslâm'ın  karşı olmuş, bir yıl sonra yaptığı Veda haccında tek h'6 müslüman-bulunmamış ve Rasûlullah sayıları yüzbini aşan müşrik bile tap etme imkanı bulmuştur.                             

Bu ültimatom ile putperestliğin inanç sistemi so insanın düşünce alanında genişleme olmuştur.[342]

Hz. Peygamber'in 23 yıla yakan risaleti boyun edilmiş, bütün engeller kaldırılarak İslâm dinî, sı yönden Arabistan'da hakim olmuş ve toplumda birlik mı sağlanmıştır. [343]

 

V. HZ. PEYGAMBERİN CAHİLİYE ÖRF VE ÂDETLERİNE BAKIŞI


Hz. Peygamberin müşriklerle içtimai konularda da münase­betleri olmuş, müşriklerin ve diğer din mensuplarının içinde bu­lundukları kötü olan ve İslâm ile bağdaşmadan yaşayış, örf ve adetlerden müslümanlan sakındırmış ve onlara benzememeyi prensip edinmiştir. Nitekim yahudiler Cumartesi gününü, hnsti-yanlar Pazar gününü mukaddes gün kabul etmişler, müşrikler herhangi bir günü mukaddes  olarak kabul  etmemişle] Rasûlullah ise Cuma gününü mukaddes kabul ederek ve ne de müşriklere benzemek istememiştir.[344]

Yine kız çocuklarının öldürülmesine karşı çıkmış,[345]  hemde câri olan iki kız kardeş ve üvey anne ile evliliği hi tır.[346] Kız çocuklarına hisse vermeyen müşriklere vermiştir.[347]

Yine Cahiliye dönemindeki asabiyeti "Asabiyete çağıran, asabiyet için çarpışan, den değildir"[348] diyerek reddetmiştir.

Ancak buna mukabil cahiliye döneminin iyi olan hasletlerini de tasvip ederek ve bir müessese olarak islâm'da da devamını iste­miştir. Nitekim Cahiliye döneminde yakın akraba ile evlilik hoş görülmemiş, bu usul İslâmiyet tarafından da tasvip edilmiştir.[349]

Andlaşmayı ve dostluğu her zaman teşvik eden Rasûlullah, cahiliye döneminde bile yapılan andlaşmaları takdir etmiştir.[350]

Cahiliye dönemindeki hıtbe usulü evlilik islâm tarafından da tasvip görmüş,[351] cenabetten dolayı yıkanmak, ölülerin yıkanıp kefenlenmesi de Rasûlullah tarafından tasvip edilenlerdendir.[352] Yine bu dönemde önemli bir müessese olan Eman ve Haram aylar müessesesi İslâm'ın özen gösterdiği müesseselerdendir.[353] Ni­tekim Ebû Talib'in Rasûlullah'ı emanına alması, O'na da'vette ra­hatlık sağlamıştır.[354]

Müşrik kadınlarla evlenilmeyi yasaklayan Rasûlullah, lüzu­mu halinde bir müşrikten bile ödünç harp malzemesi almıştır. Ni­tekim Hz. Peygamber Huneyn gazvesi için Safvan b. Ümeyye'den çok sayıda zırhı ödünç almıştır.[355]

Muharip olmayan müşriklerle hediyeleşmekte bir sakınca görmeyen Rasûlullah, Hudeybiye Musalahasmdan sonra Ebû Süfyan'm hediyesini kabul etmiştir. Ancak muharip hiçbir müş­rikten hediye kabul etmemiştir.[356]

Kaza umresi gününde Meymûne ile evliliği sebebiyle müşrik­lere yemek vermekten çekinmeyen Rasûlullah, Huzeyfe ve babası Husayl'm müşriklere emniyetleri için savaşmayacaklarına dair söz verdiklerini öğrenince; "Dönün. Biz onların anlaşmalarına bağlı kalacağız. Onlara karşı Allah'dan yardım dileriz" buyurarak müşrik dahi olsa ahde vefa göstermeyi tavsiye etmiştir.[357]

 

SONUÇ
 

Sonuç olarak, Hz. Peygamber'in 40 yıllık hayatı putperest bir toplumda geçmiş, ancak O, bu süre içerisinde cahiliye inanç, örf ve adetlerinden uzak olmuştur. Nübüvvetle görevlendirildiği andan itibaren de gizli ve aleni davetle peygamberlik görevini ifa eden Rasûlullah, Mekke'de ve Medine'de davetine kasdeden muhalifle­rine karşı bilinçli ve şuurlu bir şekilde mücadele etmiştir. Özellik­le Medine'de islâm devletini kurup cihadın emredilmesinden son­ra seriyye ve gazveler tertiplemiştir. Ancak Rasûlullah tertipledi­ği harplerde dahi cahiliye dönemindeki harp anlayışından uzak, insani ölçüler içinde kalmayı ve mücadelesini böylece sürdürmeyi başarmıştır.

Rasûlullah'm müşriklerle yaptığı harpler, esir ve ganimet el­de etmek, insan canına kıymak için değildir. Onun tek amacı var­dır. O da islâm dininin yayılması ve İslâm'ın hakim olmasıdır. Her zaman müşriklerle andlaşma yapmanın yollarını araştıran Rasûlullah, ancak sulh yoları kapandığı zaman müşriklerle sava­şa başvurmuştur.

Hz. Peygamber'in Mekke müşrikleriyle imzaladığı Hudeybi­ye musalahasmdan sonra gönderdiği davet mektupları, Mekke Fethi ile meyvesini vermiş ve yıllarca kendisim uğraştıran ve islâm'ı kabul etmekte direnen Arap kabileleri Tebük gazvesinden sonra müslümanlıklarını açıklamak için Medine'yi heyetlerle dol­durmuşlardır.

Ancak bütün bunlara rağmen hala putperestlikte direnen putperestler için inzal buyurulan Tevbe suresi ile onlara karşı ke­sin tavır alınmış, Arabistan dahilindeki putperestler için müslü-man olmaları veya Arabistan'ı terketmeleri, aksi halde kendile­riyle savaşılacağı hükmü bildirilmiş ve bunun için de 4 aylık bir mühlet verilmiştir. Bu hükümlerin H.IX. yılda Hac emiri tayin edilen Hz. Ebû Bekir tarafından müşriklere bildirilmesinden son­radır ki Rasûlullah, ertesi yıl Veda haccmda yüzbinleri aşan müs-lümanlarla birlikte hac etmiş ve islâm hakimiyetini tam olarak te­sis etmiştir.

Yine Rasûlullah müşriklerle içtimai yönden de münasebetle­rini devam ettirmiş, Cahiliye dönemindeki mevcut yaşayışa, örf ve adetleri islâm açısından da değerlendirip, sakıncalı görmedikleri­ni tasvip etmiştir. [358]


 
[280] Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/362.

[281] Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/362.

[282] Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/363.

[283] îbn Hişâm, 11/241, 249.

Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/363.

[284] îbn Sa'd, 11/95-98.

[285] İbn Hişâm, IV/184-18

[286] Nevâvî, Alâkai, s. 68-74.

Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/363.

[287] İbnHişâm, 11/241.

[288] M. Hamidullah, Vesaik, s. 187-188.

Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/364.

[289] M. Hamidullah, Vesaik, s. 188-189.

Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/364.

[290] M. Hamidullah, İslâm Peygamberi 1/289.

Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/364.

[291] M. Hamidullah, Vesaik, s. 186.

[292] Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/364.

[293] İbnSa'd, 11/97.

[294] Buharî, Sulh, 7, Şurât, 15; Müslim, Cihad, 92.

[295] İbnHişâm, III/337.

[296] İbn Hanbel, IV/330.

Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/365-366.

[297] îbn Hişâm, IV/184-185.

[298] M. Hamidullah, Vesaik, s. 206-207.

Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/366.

[299] M. Hamidullah, Vesaik, s. 189.

[300] İbn Sa'd, 1/306.

[301] İbn Sa'd, 1/306.

[302] Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/366-367.

[303] M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, 1/260.

[304] M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, 1/263.

[305] M. Hamidullah, Vesaik, s, 176-180.

[306] M. Hamidullah, Vesaik, s. 43-44.

[307] M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, 1/197.

[308] İbn Sa'd, 1/258-259.

[309] Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/367-368.

[310] 1. Halil, Dirâse, s. 235.

[311] M. Hamidullah, îslâm Peygamberi, 1/259-260.

[312] Kettanî, Terâtib, 1/179.

Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/368.

[313] M. Hamidullah^îslâm Peygamberi, 11/226.

[314] Buharî, Cihâd 164; Müslim, Cihâd, 5.

[315] Kettanî, Terâtib, 1/247.

[316] İbn Sa'd, 1/265.

[317] Taberi, Tarih, 11/644.

[318] Ibn Sa'd, 1/267-274.

Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/369.

[319] İbnHişâm,IV/205.

[320] J. Welhausen, Arap Devleti Sükutu, s. 10.

[321] A. Önkal, Rasûlullah'ın İslâm'a Da'vet Metodu, s. 125.

[322] Buharı, Meğâzi, 71, 74, 76.

[323] İbn Hişâm, III/193 vd.

[324] îbn Hişâm, IV/184-185.

[325] îbn Sa'd, 1/262.

[326] Ali İmran, 3/1-30; İbn Hişâm, 11/222.

[327] Taberi, Tarih, III/144-145.

Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/370-371.

[328] İbn Hişâm, IV/84.

[329] Kettanî, Terâtib, 1/447.

[330] Müslim Libas, 23.

[331] Kettanî, Terâtib, 1/452.

[332] A. Önkal, Rasûlullah'ın İslâm'a Da'vet Metodu, s. 128.

[333] Kettanî, Terâtib, 1/39.

[334] îbnHişâm, IV/185.

[335] İbnSa'd, 1/324-325

[336] Buharî, Şurût, 15; Taberi, Tarih, 11/627.

Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/371-372.

[337] îbn Sa'd 11/168; Taberi, Tarih, IH/122.

[338] İbn Kayyım, Zâdü'l-Meâd, 111/30.

[339] Buharı, Salât, 2,10; Müslim, Hac, 432.

[340] Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/372-374.

[341] İmadüddin Halil, Dirâse, s. 265.

[342] î. Halil, Dirâse, s. 265-267.

[343] Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/374-375.

[344] Müslim, Cuma, 19, 22.

[345] Buharı, Ede, 18.

[346] Nisa, 4/23.

[347] îbn Habib, Muhabber, s. 324.

[348] Buharî, Menâkıb, 251.

[349] 4/Nisa,23.

[350] Müslim, Fedâilü's-Sahabe, 206.

[351] Buharı, Nikah, 36.

[352] Süheyli, Ravd, III/142.

[353] Buharı, Menâkıb, 251; Buharı, Tefsîru Sureti't-Tevbe, 8.

[354] îbnSa'd, 1/211.

[355] îbn Kayyım el-Cevziyye, Zâdü'l-Meâd, IV/31.

[356] İbn Hanbel, IV/162; İbn Kayyım el-Cevziyye, Zâdü'l-Meâd, IV/190.

[357] İbn Hanbel, V/395.

Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/375-376.

[358] Doç. Dr. M. Ali Kapar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/377-378.