hafız_32
Thu 11 November 2010, 11:26 am GMT +0200
İKİNCİ BÖLÜM
Dinî Davranışın Kaynakları
İnsan niçin görünmeyen bir Yüce Varlığa inanır ve bağlanır? Hangi durumlar insanı Allah'a dua etmeye ve O'ndan yardım istemeye sevkeder? Niçin bazı insanlar hayatlarının belli bir döneminde bütün eski alışkanlık ve davranışlarını terkederek, dinî hayata giriş yapmaktadırlar? İnsanın dinî bir yolda ilerleyişinin güdüleri nelerdir? Niçin bazı insanlar daha dindar, diğer bazıları değildir? Bu ve benzeri soruların cevaplarının araştırılması psikolojide “güdülenme” (motivasyon) konusunu ön plâna çıkarır.
Dinî iman görünmeyen şeylerle ilgilidir. İnsan bu dünyada apaçık ve kesin bir şekilde dinî inançların muhtevasını oluşturan konuları müşahede edemiyor. Madem ki dindar insan bu dünyada apaçıklığın kesinliği ile Allah'ı görmüyor ve O'nun niyetini okumuyor, hangi güdüler sebebiyle dünyanın karmakarışık işaretlerini aşıp geride bırakarak Allah'a ulaşıyor? İşte güdülenme psikolojisinin açıkça aydınlatmak istediği mesele budur. înanan insan niçin inandığının sebeplerini akılcı bir yolla açıklayabilir. Fakat kişiyi inanmaya sevkeden sebepler çoğu zaman aklı aşar; çünkü bu güdüler sadece teorik olmayıp, aynı zamanda insanı içten ilgilendirmektedirler. Zaten böyle olmasaydı Allah aşırı nazarî soyutlamadan başka birşey olmazdı. Oysa ki, dinî inanç içerisinde ferdin kendisine yöneldiği Allah, hem insanın aklı ile kabul ve tasdik ettiği, hem de “insanın varoluşuna anlam veren” olarak algılanmaktadır. Böylece, dinin ana konusu ile, insanın istek ve ihtiyaçları, özlem ve idealleri arasında çok güçlü bir bağlantı kurulabilmektedir. [136]
A- Güdülenme (Motivasyon)
İnsanı içten harekete geçirerek belli bir yönde davranışa sevkeden faktörler vardır. Bunlar ilgi, istek, ihtiyaç, arzu, dilek, emel, amaç, dürtü, ideal, tutku., gibi kelimelerle ifade edilir. Bunlar şuurlu ya da şuurdışı, fizyolojik, duygusal, zihinsel ve sosyal nitelikli olabilirler. Davranışlarımızın temelinde yer alan bütün bu faktörleri ifade etmek için genel olarak “güdü” (motif) kelimesi kullanılır. Bir ferdin davranışım belirleyen dinamik faktörler bütününe ise “güdülenme” (motivasyon) denmektedir. Güdülenmenin üç ayrı yönü vardır:
1- Kişiyi belli bir hedefe iten güdüleyici durum,
2- Hedefe ulaşmak için yapılan davranış,
3- Hedefe ulaşmak. Güdülenmenin bu üç yönü biri diğerini tamamlayan ve izleyen, devri bir sistem oluştururlar.
Güdü, insanın canlı varlığını sürdürmesi, çevresiyle uyum sağlaması, gelişmesi ve potansiyellerini açığa çıkarması için tatmin etmek zorunda olduğu “ihtiyaçlar”ı ile, yerine getirmeyi bir mecburiyet olarak hissettiği “istekler”ini ihtiva eder. Bir başka deyişle, güdüler çeşitli ihtiyaç ve isteklerden kaynaklanırlar ve insanı bunların tatmini yönünde bir hedefe zorlarlar. Meselâ, bir fert açlık duyar ve yemek ister; korkar ve emin bir yer arar; yalnızlık hisseder ve arkadaş arar. Şiddetli bir baş ağnsi, çare veya ilaç ister; ahlâkî bir şuur başkasının malına el uzatmamayı, ana-babanın emrine itaat etmeyi gerektirir. Gıda, arkadaşlar, sığınacak bir yer, dürüst ve itaatli olma birer hedef teşkil ederler. Fakat esas itibariyle hedefler gıda, arkadaş ve yer değil fakat bu nesnelerle ilgili faaliyetlerdir. İnsanda sınırsız denebilecek sayıda ihtiyaç ve istek doğuracak bir kapasite vardır. Fakat bir ferdin hayatında ortaya çıkan sayı çok sınırlıdır [137].
1- Din İhtiyacı
“Dinî davranışı güdüleyen şey nedir?” sorusuna ilk plânda verilebilecek cevap “dinî ihtiyaç” olacaktır. Şimdiye kadar insanların büyük çoğunluğunun dinî faaliyetler gösterdikleri müşahede olunduğuna göre, diğer ihtiyaçların yanısıra bir de dinî ihtiyaçtan söz edilebilir mi? Din psikologlarının yanısıra, dine ilgi duyan çoğu sosyal bilimciler ve ilâhiyatçılar, böyle bir açıklama modeline başvururlar. Vergote, böyle bir düşünce şeklini, şu iki yönlü mülahazayı öne sürerek tenkit etmektedir: Önce, psikolojik tabiatlı olarak bu şekilde hangi şey açıklanmış olmaktadır? Sonra, açıklaması yapılan olaya gelince; din kendisini bir ihtiyaç olarak mı takdim etmektedir? [138]
İhtiyacın tek başına ve otomatik olarak davranışı güdelemeye yeterli olduğunu ileri sürmek pek mümkün görünmemektedir. Davranış aynı zamanda ihtiyaç ve arzulan tatmin etme gücüne sahip olsa bile, o ihtiyaçlarla değil, arzularla güdülenir.
Çünkü ihtiyaçların kendiliklerinden sebep olucu karakterleri yoktur. O halde bir ihtiyaç hangi durumda davranışın sebebi haline gelir? Psikolojik tabiat içerisinde yer alan fonksiyonel bir zaruret, eğer fert tarafından tanınır ve onun tatmini bir “arzu” konusu haline gelirse, ancak o zaman motivasyon değerini kazanır. Ne kadar önemli olursa olsun, bir davranışın niyete bağlı olmayan sonucu çok zor sebebe iştirak eder [139]. Bu durumda, insanın doğuştan tabiî bir din ihtiyacıyla dünyaya geldiğini ve dinî faaliyetlerinin temelinde de sebep olarak bunun bulunduğunu öne sürmek, eksik ve belirsiz bir açıklama tarzı olacaktır. Görünürdeki dinî davranışlardan yola çıkarak, kişide varlığı kabul edilen dinî ihtiyaca kendi başına güdü statüsü vermek, ihtiyaçları dinî davranış haline dönüştüren ara değişkenleri atlayıp geçmek ve orijinal bir “ruhî kendilik” düşünmek olur. Oysa ki, insanın özel bir dinî ihtiyaçla doğduğunu düşünmek; ruhî cihazını hiç zorlamaksızın sonradan dindar hâle gelebilmesi veya dinsiz olarak kalabilmesi ya da dinden dinsizliğe geçebilmesini düşünmek kadar itiraz götürür görünmektedir [140]. Fertteki dinî eğilimler, ancak onun niyetine bağlı olarak arzu konusu haline gelirse, dinî davranışı güdüleyici olur. “Dinî arzu” inanan kişinin bir iç bağlanmasıyla oluşur ve bu da ihtiyaçların tabiî karakterine sahip değildir. O, ruhî hâllerin bir değişime uğramasından ortaya çıkar. Yani dinî arzu, tabiî eğilimlere göre “farklılaşmış” bir psikolojik yapıdır. O halde dinî davranışlarda güdülenme faktörü olarak dinî ihtiyaçtan değil, dinî arzudan söz etmek daha uygun olacaktır. [141]