- Dini tecrübenin şartları

Adsense kodları


Dini tecrübenin şartları

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Thu 11 November 2010, 11:05 am GMT +0200
6- Dinî Tecrübenin Şartları
 

Her tecrübe gibi dinî tecrübe de, onun oluşması­na imkân veren psikolojik ve kültürel şartlar tara­fından tayin edilmektedir. Ayrıca, sahip olunan dinî anlayış da tecrübenin kalitesini belirleyen ortamı oluşturur. [252]

 
a) Psikolojik Şartları :
 

Dinî tecrübenin yaşan­ması için, herşeyden önce insanın kendisini dünya­nın ve hayatın olumlu vasıfları tarafından etkilen­meye bırakabilmesi gerekir. Kendilerini algıya veren bu olumlu vasıflarla ilişki kurmak için bir iç hare­ket gerekli olmaktadır. Bu iç hareket kişiyi onlarla karşılaşmaya iter ve onlarla kurulan yakınlık saye­sinde isabetli bir bilgi temin edilir. Algı, onunla in­sanın bir dünya suretini kendine malettiği bir razı olmadır; bu aktif bir alıcılık ve keşfedici bir öncelenedir. Kendini etkilenmeye bırakan kimse onun içine girer. Bir başka deyişle, bir heyecanın uyanıp gelişmesi veya bir uyarıcının etkisinin devam etme­si, daha ziyade kişinin ona dikkat etmesi ve onunla meşgul olmasına bağlıdır. Bir heyecan veya uyarıcı­nın nihai kaderini belirleyen, “zihnin rızası”dır [253].

Duygusal olarak yüklü tasavvurların iç dünyası, algısal keşfetmeyi yönlendirir. Bir başka deyişle, ki­şinin iç dünyası hangi duygusal tasavvurlarla kaplı ise, idrak yoluyla dış dünyada keşfettiği şey de o yöndedir. Bundan dolayı, ruhî hâlleri çarpıtan ve bozan (gurur, ümitsizlik, bencillik, hırs, acelecilik, kendine güvensizlik,  endişe ve korkular..)  herşey dinî tecrübeyi köstekler veya bozar. Meselâ, saldır­ganlık hayalleriyle yaşayan kimse,  dünyada pek yakın tehlike işaretleri bulup ortaya koyacaktır. Bü­tünüyle tatmin edici bir aşk susuzluğu içini kemiren kimse, düş kırıklığını önceden sezecek ve özle­minin sonunun hiçbir olumlu sonuca varmayaca­ğından emin olarak,  kendisine sunulan herşeyin değerini düşürecektir, İçte hazır durumda bulunan ve mâruz kalman haksızlık izlenimleri ve hatıralarıyla sürekli beslenen kin, başkalarının beğendikleri ve kendisinden faydalandıkları şeyi, düşünce ve söz vasıtasıyla yıkmaya ve küçümsemeyle birlikte onla­rın “yanılsamalar”ına saldırmaya zorlar. Bu, yansıt­ma (projeksiyon) teriminin telkin ettiği gibi, kişinin basit bir şekilde kendi gerçek iç dünyasını nötr bir algısal alan üzerine yerleştirmesi demek değildir. Dünyanın vasıfları dışarıdan gelerek kişiyi, hatırala­rının, arzularının, endişe ve sıkıntılarının, sevgileri­nin, dilek ve kininin kendi bakış açış istikâmetine göre etkilerler. Hatta, derûnî boşluk, insanın kendi­si için   hatırlatılmasından   hoşlandığı   hatıraların yokluğu bile nötr değildir; o kendisini doldurmak zorunda olan dış karışıklığı davet eder.

İşte algısal dinî tecrübenin önde gelen psikolojik şartı, “idrak edilen vasıflardan faydalanma kapasi­tesi”dir. Hayranlık, huzur duygusu, güçlülük duy­gusu, idrake kendini arzeden gerçekliği zevkle ku­şatma tarzlarıdır. Algıdaki duygusal ilişki, algının yüzeysel uyarıcısından çok daha önemlidir. [254]

 
b) Kültürel Şartları :
 

Duygusallık sadece fıtri bir hassasiyet değildir; onun açılması ve niteliksel zenginliği, onu biçimlendiren bir kültürün ürünleri­dir. Kelime haznesinin alanı ne kadar geniş olursa olsun anlatım, hayal gücü ve diğer insanların tecrü­beleriyle iletişimi fakir kaldığı zaman, sözlü işaretle­rin içine giremez. Zira kelimelerin yüklü oldukları anlamlar algıyı canlandırırlar ve gerçeğin önünde giden duygusallığın önüne yerleşirler. O halde, sıkı sıkıya teknisyen bir eğitimin, algısal dinî tecrübeye eğilimli kılmaması normaldir.

Eski dönemlerin insanları, kendilerine dünyanın düzenini altüst eder gibi gözüken ay tutulması, deprem, ikiz doğum, kısırlık veya mucizevî bir av gibi olağanüstü faydalı olayların içinde, ilâhî rah­metin, kudretin yada gazabın ifadesini okuyorlardı. Bununla birlikte dinî tecrübe bugün, özünde olan özelliklerden dolayı sembolik işaretlere kendini ver­memektedir. Günümüzde dinî tecrübe, Einstein'ın “kozmik dindarlık” diye isimlendirdiği ve kendisin­de, dünyanın akla uygunluğunun esrarı karşısında uyanan hayranlık karışımı hayret [255] şeklinde beli­ren şeyi andırmaktadır. Şüphesiz hakikat tenkidi­nin icaplarıyla yetişmiş kafanın yeni bir dinî tecrü­be imkânını yeniden kazanması, bu teorik mesele vasıtası ile olmuştur. Algısal tecrübeden daha az vasıtasız olarak, dinî tecrübe teknisyen faydacı an­layışı aşan bir “hakikat aşkı”nı gerektirmektedir. [256]

 
c) Dinî Şartları :
 

Dinî tecrübe gerçek bir dinî imana bağlı olarak elde edilir. Burada, tecrübe için­de içselleşme imkânı bulamayan ve tecrübenin kesin teminatını elde edemeyen iki dinî iman mode­line dikkat çekmek gerekir. Birincisi, insanî arzu­lardan kaynaklanan imandır. Dinî hayata insanî motivasyon hâkim olduğu zaman, en eski dönemle­re ait tasavvurlar tarafından üretilen insanî arzular, Allah ile yer değiştirirler ve akabinde de dünyada kendi Tanrı tasavvurlarının izini ararlar. Gerçeklik arzuya karşılık verebilir ve insan da, Tanrı'nın ken­disini hatırladığının tecrübesini yaşadığına inanabi­lir. Onun için bu bir dinî tecrübe olabilir, fakat o, gelecek bir fırsatta kuvvetle yıkılma tehlikesi taşı­maktadır.   Dinin   ikinci   tipi,   tecrübeyle   birleşme imkânını pratik olarak bir yana atar. Bu sıkı sıkıya vazife dinidir. Gerçekte bu dinî anlayış ilâhî iradeye o kadar dönüktür ki, o hayat zevki ve vazife çalış­ması arasında bir ayırımı yerleştirir. Burada dinî zevk, vazifesini yapmak zevkinden ibarettir. O halde dinî tecrübe, “dinin vazife ve zevk arasındaki çatallanmayı aşması”nı gerektirmektedir [257].