hafız_32
Thu 11 November 2010, 11:08 am GMT +0200
3- Din Duygusu
Dinî tecrübe, tabiatı itibariyle duygusal bir özelliğe sahiptir. Dinî tecrübe içerisinde hissedilen şeyler, dinî kutupluluk taşıyan bir takım duygular ve algılardır. Din duygusu, dinî tecrübe anında hissedilen duygu ve algıların genel adıdır. Dinî tecrübeyi oluşturan duyguların temel bir biçiminin olup olmadığı meselesi din psikologlarını oldukça uğraştıran bir konu olmuştur. Son durumda, kendi başına sınırları belli, ayrı ve ayırdedici tek bir dinî heyecanın varlığına rastlanmadığı için, genel olarak din konularının uyandırabilecekleri ortak heyecanlara “din duygusu” denilmektedir [235]. Yani dinî tecrübe değişmez bir öze sahip değildir; değişik yaşantılar dinî konulara yöneltilebilir, hislerin geniş çeşitleri dinî niyet içine girebilir. Yaşantının özelliğinden çok, alışkanlığa bağlı ve kasıtlı olarak yöneltilmesi, dinî duygunun varlığına işaret etmektedir. Bundan dolayı, bir dinin takipçileri tarafından tecrübe edilmemiş duygu ve heyecanların mevcut olmadığı ileri sürülebilmektedir. Nitekim, dünyanın birçok dinlerinde bütün duygu ve heyecanlann kendilerine mahsus şartlarda kuşatılmış ve uygulanmış oldukları müşahede edilmektedir [236]. Buna göre; dinî korku, sevgi, hayranlık, bağlılık, dayanma, güvenme, sığınma, teslim olma, ümit, sabır, şükür, minnettarlık, saygı, hürmet ve tazim, hüzün, rıza, haya., gibi duygular, dinî tecrübe içerisinde yer alan önemli duygulardır.
Buna göre din duygusu, tek bir duygu şekli olmayıp, dinî konular karşısında kişide beliren duyguların genel adı olmaktadır. Duygusallık insanın yaratılışına bağlı “tabii” bir özelliktir. Yaratılışın temel yapısı ve işleyiş prensipleri herkeste ve her yerde ortak olduğuna göre, din duygusu “evrensel” bir özelliğe sahiptir. Ancak din duygusunun gelişimi de öğrenme ve yetişme şartlarına bağlıdır. Bu durumda dinî tecrübenin hem tabii ve evrensel, hem de kültüre bağlı bir olay olduğunu söylemek mümkündür.
Mümin kişinin dinî duyguları, onun Allah'la kurduğu duygusal ilişki şekilleridir. Allah'la ilişki içerisinde, insanın dinin dışında yaşadığı bütün duygular dinî bir değer kazanırlar. İman ilişkisi, basit bir duygudan ibaret değildir, fakat o, duygular içerisinde bir varlık kazanır. Bu anlamda, yaşanmış imanın içyüzü olarak vasıflandırılması mümkün gözüken dinî duygular, tabiatı gereği duygunun ifade ettiği vasıtasız bir ilişki şuuru olması bakımından herhangi tarzda dinî tecrübelerdir. Dinî duygular, ilâhî varlığın idraki anlamında dinî tecrübeler değillerdir, fakat duygusal şekillerle olan varoluş şuurudur. Bu duygusal ilişki şekillerini belirleyen şey, ayrılmaz bir şekilde bir taraftan anlam verici Allah'ın anlamları ve diğer taraftan insanî varoluşun çok yönlü gerçekliğidir. İlişkinin bu iki kutbu, ayrılmaz bir şekilde karşılıklı ilişki halindedir. Dinî ilişki, hem ruhiyatın hem de dinin mantığına göre yapılanır. Dinî duygular olarak adlandırılan şey gerçekte, Allah'la anlamlı ilişki olarak bağlanılan bir ahenkli bağ içerisinde farklı duyguların organize olduğu dış şekli temsil ederler. Burada, içerisinde hiçbir kelimenin cümlenin anlamını ifade etmediği, fakat anlamın, kelimeler arası ilişkilerden açığa çıktığı bir cümle gibi yapılanma vardır.
Din duygusu ilâhî obje ile belirlenmiştir; yani o, insanı sürekli ilâhî âleme yönelten ve oraya doğru yükselme çabası içine sokan bir duygudur. Bu duygu sayesinde insan İlâhî Kudret'e yönelir, sığınır, teslim olur ve bağlanır. Din duygusu, Allah'la ilişkiden kaynaklanan ve insanı sürekli ilâhî âlemle temasa getiren bir duygudur. Din duygusunu kuvvetle yaşayan insan izlenimlerinde, düşünce ve tasavvurlarında, hâl ve davranışlarında Allah ile uyum içinde bulunduğunu hisseder; bütün ideallerinin “ilâhî âlem”de gerçekleşeceği inancı içerisinde, dünyada bulamadığı emniyet ve teselli ihtiyacını, bu duygu sayesinde tatmin eder. Böylece din duygusu, bu duyguyu hissedenlerde yepyeni bir kuvvet kaynağı meydana getirmekte, hayat kesin olarak yeni boyutlar kazanmış bir şekilde genişlemektedir. Jung'un ifade ettiği gibi, dinî tecrübeyi yaşayan insan kendisine anlam, güzellik ve bir hayat kaynağı sağlayan ve dünyaya ve insanlığa yeni bir ihtişam veren sınırsız bir hazineye, huzur ve güvene sahiptir[237]. Din duygusunun bu teselli edici, kuvvet ve huzur verici etkisini James de şöyle dile getirir: Kendimizi acz içinde, eksik hissettiğimiz bir anda din imdada koşmaktadır. Bir ruh hâli vardır ki, yalnız dindar olma hâlinde ona erişilebilir. Bu, dünya meydanında bütün umutların kaybedildiği ve bizi çevreleyen hayatın adeta bizi terkettiği bir anda dinî duygu bizi yeniden gençleştirmekte ve iç hayatımızı değiştirmektedir. Bütün sıkıntılardan kurtulmuş, her türlü endişeden arınmış olarak kendimizi yepyeni bir dünyada bulmaktayız. Böyle bir sevinç duygusuna ancak dinde rastlamak mümkündür. Aynı duyguyu bir başka yerde bulmak gerçekten zordur. [238]
Dinî tecrübe, tabiatı itibariyle duygusal bir özelliğe sahiptir. Dinî tecrübe içerisinde hissedilen şeyler, dinî kutupluluk taşıyan bir takım duygular ve algılardır. Din duygusu, dinî tecrübe anında hissedilen duygu ve algıların genel adıdır. Dinî tecrübeyi oluşturan duyguların temel bir biçiminin olup olmadığı meselesi din psikologlarını oldukça uğraştıran bir konu olmuştur. Son durumda, kendi başına sınırları belli, ayrı ve ayırdedici tek bir dinî heyecanın varlığına rastlanmadığı için, genel olarak din konularının uyandırabilecekleri ortak heyecanlara “din duygusu” denilmektedir [235]. Yani dinî tecrübe değişmez bir öze sahip değildir; değişik yaşantılar dinî konulara yöneltilebilir, hislerin geniş çeşitleri dinî niyet içine girebilir. Yaşantının özelliğinden çok, alışkanlığa bağlı ve kasıtlı olarak yöneltilmesi, dinî duygunun varlığına işaret etmektedir. Bundan dolayı, bir dinin takipçileri tarafından tecrübe edilmemiş duygu ve heyecanların mevcut olmadığı ileri sürülebilmektedir. Nitekim, dünyanın birçok dinlerinde bütün duygu ve heyecanlann kendilerine mahsus şartlarda kuşatılmış ve uygulanmış oldukları müşahede edilmektedir [236]. Buna göre; dinî korku, sevgi, hayranlık, bağlılık, dayanma, güvenme, sığınma, teslim olma, ümit, sabır, şükür, minnettarlık, saygı, hürmet ve tazim, hüzün, rıza, haya., gibi duygular, dinî tecrübe içerisinde yer alan önemli duygulardır.
Buna göre din duygusu, tek bir duygu şekli olmayıp, dinî konular karşısında kişide beliren duyguların genel adı olmaktadır. Duygusallık insanın yaratılışına bağlı “tabii” bir özelliktir. Yaratılışın temel yapısı ve işleyiş prensipleri herkeste ve her yerde ortak olduğuna göre, din duygusu “evrensel” bir özelliğe sahiptir. Ancak din duygusunun gelişimi de öğrenme ve yetişme şartlarına bağlıdır. Bu durumda dinî tecrübenin hem tabii ve evrensel, hem de kültüre bağlı bir olay olduğunu söylemek mümkündür.
Mümin kişinin dinî duyguları, onun Allah'la kurduğu duygusal ilişki şekilleridir. Allah'la ilişki içerisinde, insanın dinin dışında yaşadığı bütün duygular dinî bir değer kazanırlar. İman ilişkisi, basit bir duygudan ibaret değildir, fakat o, duygular içerisinde bir varlık kazanır. Bu anlamda, yaşanmış imanın içyüzü olarak vasıflandırılması mümkün gözüken dinî duygular, tabiatı gereği duygunun ifade ettiği vasıtasız bir ilişki şuuru olması bakımından herhangi tarzda dinî tecrübelerdir. Dinî duygular, ilâhî varlığın idraki anlamında dinî tecrübeler değillerdir, fakat duygusal şekillerle olan varoluş şuurudur. Bu duygusal ilişki şekillerini belirleyen şey, ayrılmaz bir şekilde bir taraftan anlam verici Allah'ın anlamları ve diğer taraftan insanî varoluşun çok yönlü gerçekliğidir. İlişkinin bu iki kutbu, ayrılmaz bir şekilde karşılıklı ilişki halindedir. Dinî ilişki, hem ruhiyatın hem de dinin mantığına göre yapılanır. Dinî duygular olarak adlandırılan şey gerçekte, Allah'la anlamlı ilişki olarak bağlanılan bir ahenkli bağ içerisinde farklı duyguların organize olduğu dış şekli temsil ederler. Burada, içerisinde hiçbir kelimenin cümlenin anlamını ifade etmediği, fakat anlamın, kelimeler arası ilişkilerden açığa çıktığı bir cümle gibi yapılanma vardır.
Din duygusu ilâhî obje ile belirlenmiştir; yani o, insanı sürekli ilâhî âleme yönelten ve oraya doğru yükselme çabası içine sokan bir duygudur. Bu duygu sayesinde insan İlâhî Kudret'e yönelir, sığınır, teslim olur ve bağlanır. Din duygusu, Allah'la ilişkiden kaynaklanan ve insanı sürekli ilâhî âlemle temasa getiren bir duygudur. Din duygusunu kuvvetle yaşayan insan izlenimlerinde, düşünce ve tasavvurlarında, hâl ve davranışlarında Allah ile uyum içinde bulunduğunu hisseder; bütün ideallerinin “ilâhî âlem”de gerçekleşeceği inancı içerisinde, dünyada bulamadığı emniyet ve teselli ihtiyacını, bu duygu sayesinde tatmin eder. Böylece din duygusu, bu duyguyu hissedenlerde yepyeni bir kuvvet kaynağı meydana getirmekte, hayat kesin olarak yeni boyutlar kazanmış bir şekilde genişlemektedir. Jung'un ifade ettiği gibi, dinî tecrübeyi yaşayan insan kendisine anlam, güzellik ve bir hayat kaynağı sağlayan ve dünyaya ve insanlığa yeni bir ihtişam veren sınırsız bir hazineye, huzur ve güvene sahiptir[237]. Din duygusunun bu teselli edici, kuvvet ve huzur verici etkisini James de şöyle dile getirir: Kendimizi acz içinde, eksik hissettiğimiz bir anda din imdada koşmaktadır. Bir ruh hâli vardır ki, yalnız dindar olma hâlinde ona erişilebilir. Bu, dünya meydanında bütün umutların kaybedildiği ve bizi çevreleyen hayatın adeta bizi terkettiği bir anda dinî duygu bizi yeniden gençleştirmekte ve iç hayatımızı değiştirmektedir. Bütün sıkıntılardan kurtulmuş, her türlü endişeden arınmış olarak kendimizi yepyeni bir dünyada bulmaktayız. Böyle bir sevinç duygusuna ancak dinde rastlamak mümkündür. Aynı duyguyu bir başka yerde bulmak gerçekten zordur. [238]