- Diğer Bölgelerde İslami Mücadeleler

Adsense kodları


Diğer Bölgelerde İslami Mücadeleler

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
seymanur K
Wed 21 September 2011, 01:17 pm GMT +0200
Diğer Bölgelerde İslami Mücadeleler


21. yüzyıla yaklaşan dünyamızda İslam, bütün ülke­lerin gündemine girmiştir. Doğuda Hind, Kore, Bengladeş'ten tutun da Batıda İngiltere ve Amerika'ya, yine Ku­zeyde Almanya, Rusya ve Sibirya'dan tutun da güneyde Güney Afrika'nın içlerine kadar her bölgede İslam konu­şulmaktadır. Hele İran İnkılabı'nın ardından bu espri daha da güç kazanmış ve pekişmiştir.

Diğer İslami çalışmaların başında, son bir kaç yıldır kamuoyunu yakından ilgilendiren Filistin direnişi gelir. Filistin meselesinin daha iyi anlaşılması için tarih olarak biraz gerilere göz atmak yerinde olacaktır.

Filistin ve dolayısıyla Kudüs'e, lanetlenmiş Yahudi­ler sahip çıkmak istemekte ve bu bölgenin kendi kutsal toprakları olduğunu idia etmektedirler. Halbuki 15. yüz­yıldan önce Filistin'de Yahudi izine rastlamak mümkün değildi. Ancak 15. yüzyılın sonlarına doğru İspanya'da Yahudi ve Hristiyanlar arasında çıkan çatışmalarda kor­kak Yahudiler, Kudüs bölgesini tercih edip (beşbin civa­rında) buraya yerleştiler. Filistin'de asıl ikamet eden Müs­lüman Araplarla, çok az sayıda Hristiyan Araplar idi.

17. yüzyılda İngiltere'nin teklifiyle Filistin'de bir Ya­hudi devleti kurulması çalışmaları pek semere vermedi. Ancak 1888'den sonra Yahudi din adamları ve Siyonistler tarafından Filistin'e Yahudi göçü başlatıldı. Ziraata son derece elverişli olan Filistin toprakları Yahudilerin dikka­tini çekmiş ve iştahını kabartmış ve bu durum devam ede­cektir. ABD, Rusya ve İngiltere'nin hazırlamış olduğu bir planla, Romanya, Rusya, İspanya, Latin Amerika ve Ku­zey Amerika'dan korkak ve parayı seven dünya düşkünü Yahudiler Filistin'e gönderildiler. 1947'de BM'in Filistin'i İsrail adıyla yeni bir devlet olarak resmen tanıması sonu­cu, tüm dünya Yahudilerinin merkezi haline geldi. 1970 yıllarında Filistin'e yapılan Yahudi göçü % 300 arttırılmış ve böylece bölgeye bütünüyle hakim olmuşlardı.

Yahudiler bu hakimiyetin ardından müslüman Filis­tin halkını göçe zorlamış ve son olarak da Kudüs'ü baş­kent ilan etmişlerdi.

1948'de İsrail'in resmen tanınmasından sonra, Filistin halkı bir çok girişimlerde bulunmuş, çeşitli Arap ülkeleri­ni devreye sokmuş, fakat bu girişimlerin fayda vermediğini anlayınca kıyam ve direnişte karar kılmıştır. Aslında daha önceleri (1936-1937'de) bu tehlikeyi görüp kıyam eden İzzettin Kassam'dır. İzzettin Kassam'ın önderliğinde o yıllarda başlatılan İslami Filistin kıyamı, Yahudilerle beraber onların patronu durumunda olan İngiltere'yi de dize getirmiş, sonuçta İngiltere çözümü Melik Suud, Me­lik Abdülaziz, Ürdün Şahı ve Irak Kralı'nı devreye sokmakta bulmuştu. Bu beyinsiz herifler de ulemayı ikna ederek halka göndermişler ve böylece İslami kıyam ve İslami cihad sekteye uğratılmıştı.

Şeyh İzzettin Kassam'dan sonra Siyonistlerin oyunla­rıyla doğuya ve batıya bağımlı 20'den fazla siyasi gurup ve örgüt Filistin topraklarında zuhur etti. Çoğu ulusçu bir mantıkla çözüm ararken, silahlı mücadele yöntemini ka­bul eden guruplar da vardı. Özellikle 1973'ten sonra çö­züm yolu olarak diplomatik ve siyasi girişimler ön plana çıkartıldı. Bu girişimler (dağdan gelen bağdakini kovar misali) Filistin halkı için zillet olarak telakki edildi. Son on yılda bir taraftan İran İslam İnkilabı'nın zafere ulaşma­sı, diğer taraftan Lübnan'da kazanılan galibiyetler Filistin halkını tekrar harekete geçirmiş ve İntifada'nın İslam'ı ba­ğımsız ve tek çözüm yolu olarak seçmesine sebep olmuştur.

Bugün Filistin'de, Filistin halkının bağımsızlığını sa­vunan ve bu düzlemde mücadele Veren İslami Cihad Ör­gütü, İslami Direniş Hareketi (Hamas) ve Filistin Kurtu­luş Örgütü (FKÖ) olmak üzere belli başlı üç gurup vardır.

İslami Cihad Örgütü halk nazarında fazla bilinme­mekle beraber çok iş yapan bir harekettir. Ali Ekber Muhteşemi'nin de dediği gbi "İslami Cihad'ın rolü sinir sisteminin vücuttaki rolü gibidir. Bu gözle görülmüyen ama hissedilen bir meseledir." İslami Direniş Hareketi en güçlü harekettir. İntifada ve kıyamdan daha çok tebligata yönelik olarak varlığını sürdürmektedir.

Filistin'de İslami hareketin kamuoyuna duyurulması Hamas vasıtasıyla olmuştur. Hamas'ın çalışmaları Hasan el-Benna (kardeşini Kudüs'e göndermekle) başlamıştır. Bu nedenle Hamas'ın iskeletini İhvan-ı Müslimin oluşturmaktadır. Bugün İhvan hemen hemen teşkilat olarak tüm Filistin'de hakimdir.

Fkö ise hep diplomatik ve siyasi çözümler peşinde koşarak zilletten başka bir şey kazanmamıştır. Fkö'nün lideri Arafat, İntifada başladıktan birkaç ay sonra, bu ha­reketi kendi kontrolü altına almak istedi ise de başarama­dı. Zira 40 yıllık tecrübesiyle Fkö'yü tanıyan halk artık ona güvenmiyordu ve dinlemiyordu. Canı ve malı pahası­na stratejik salihları olan taş ve sopalarla kazanmaya ça­lıştıkları zaferi Arafat, uluslararası alanlarda peşkeş çek­meye çalışıyordu. Onun bütün amacı, kıyamın meyvesini kendisinin devşirmesiydi. Bunun için de Fkö, Hamas'a mali yardımlar vaad etmekte. Arafat için para önemli de­ğildir. Önemli olan yapılan bütün icraatlarda kendisine bir payın ayrılmasıdır. Onun tek siyaseti "nüfuz kazan­maktır". Bu konuda İslami Cihad'a fazla söz geçiremediği için, hep bloke edip boğmaya çalışmaktadır. El Fetih içindeki müslüman şahsiyetleri seçip İslami Cihad'la iliş­kiye geçmek istediyse de başaramadı. Zira İslami Cihad bilmektedir ki Fkö ile yakın ilişki kendilerinin de satıl­masıdır. Bu amaçla İslami Cihad Fkö'ye yanaşmamaktadır. [242]

Biz biliyoruz ki İsrail, Amerika ve Batı'nın ortak bir hedefleri vardır. O da Yahudi ve Siyonistlerin Filistin topraklarına bütünüyle sahip olmalarıdır. Ne pahasına olursa olsun bu hedefi sürdürmeye çalışacaklardır. Ancak

işgal altındaki topraklarda kıyamın yükseldiği zamanlar­da İsrail bu bölgelerde belediye seçimlerini teklif ediyor ve biliyor ki belediye siyasi değil, bir hizmet (hammallık) teşkilatıdır. Ama maksatları kıyam ve İntifada'yı yıprat­mak ve halkı oyalamaktır.

Şunu açıkça belirtelim ki ne İsrail, ne Amerika, ne İngiltere, ne Rusya ve ne de satılmış Arap kralları artık cihad ve direnişin önüne geçemezler. 1990 Ağustos'unda başlayıp 27 Şubat'ta biten Körfez Krizi, işgal altındaki mustazaf Filistin halkına hiçbir kalıcı çözüm getirmemiş­tir. Irak Kralı Saddam Hüseyin, dünya başına çullanınca Filistin halkını yanına çekmek ve dünya müslüman ka­muoyunda haklılığını ortaya koymak için İsrail'e birkaç kez füze saldırısı düzenlemişse de bu tutumu Saddam'ın zalimliğini ve meşhur Halepçe olayını müslümanlara unutturmaya yetmemiştir.

Bugün başta Arap ülkelerinin liderleri olmak üzere birçok batılı ve doğulu, güya Filistin meselesine eğilmek­te ve çeşitli reçeteler sunmaktadır. Fakat çoğunun gön­lünde yatan Siyonist düşmanın yararına bir muhtariyetin verilmesidir. Çünkü onlara göre bölgedeki dengeler bun­dan fazlasına izin vermiyor. İsrail'e geniş bir muhtariyetin verilmesiyle binlerce şehide sahip olmuş Filistin halkının acılarını dindirebileceğini bunların kafasına sızdıran şeytan kimdir bilemiyoruz ama, bildiğimiz- tek şey varsa o da Filistin'de mücadele veren başta İslami Cihad ve Hamas'ın bu işi ucuza satmayacaklarıdır. Çünkü cihad ve mücadele, kıyam, direniş, şehid, yaralı, muhacirlerle dolu bunca yıldan sonra düşmanın önünde eğilip zillete düş­meleri o yiğitlere asla yaraşmaz. Savaşın acıları onlar için batının getirdiği zilletten daha hafif olacaktır. Onların önerdiği banş teklifleri onların en ufak acılarını dahi ha-fifletmeyecektir. Öyle bir duruma razı olmaları hem dün­ya hem de ahirette kaybetmelerine neden olacaktır.

Tarih boyunca Kur'an'ın kalbinde yer alan Filistin, bugün yine Kur'an'ın kalbinde dirilmekte ve müslümanlara hayat vermektedir. Onun için hiçbir müslüman Filistin halkından ve davasından gafil kalamaz. [243]



[242] Tevhid Dergisi; sayi;2, 1990.

[243] Beşir İslamoğlu, İslami Hareketin Tarihi Seyri, Denge Yayınları, İstanbul, 1993: 327-332.