- Ders gördüğümüz dershane aşktır

Adsense kodları


Ders gördüğümüz dershane aşktır

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Mon 25 October 2010, 12:27 pm GMT +0200
162. Bizim ders gördüğümüz dershane aşktır.

Fa'ilatiin, Fa'ilatiin, Fa'ilat
(c.I, 424)

• Gönül alıcı, iyiliklerle gönüller kazanıcı olmak, benliğe kapılmamak, gönülsüz olmak bizim insanlık sırlarımızdır. Hakk dostumuz oldukça bizim işimiz iştir.

• Eski mallar satanların yani eskiden gelmiş bilginlerin aşk hakkındaki görüşlerinin nöbeti geçti. Biz aşk hakkında yeni görüşlere sahibiz. Bu aşk pazarı şimdi bizim pazanmızdır.

• Çürümüş çimenleri, kurumuş dalları atarak, yemyeşil çiçekli yeni bir dünya meydana getiren ilkbahar gül bahçesinin canıdır. Fakat bizi, bizim gönüller kazanmadaki başarımızı, aşkımızı görünce kendi zavallılığını anladı da feryada, figana başladı.

• Akıl bu iklimin padişahıdır ama aşk yolunu kestiği, aşk kervanını yağma ettiği için bir hırsız gibi bizim darağacımıza asılmıştır.

• Eflatunlar, Calinoslar aşkı anlatmak için akla dayandıklarından bize karşı yokluğa düşmüşler, illetlere uğramışlar, hasta olup gitmişlerdir.

• Biz aşkı bulmak için kendimizi de terk edelim, yakınlarımızı da. Zaten bize yakın olanlar, bildiklerimiz, tanıdıklanmız şimdi bize hep yabancı oldular.

• Egoist olmak, kendine tapmak kötü bir huydur, hoşa gitmez bir haldir. Bu hale düşünce insanlığımızı kaybeder de imanımız bile inkar kesilir.

• Kendimde olmaksızın söylediğim her gazel, her şiir hoştur, güzeldir. Çünkü bu ses benim gönül çengimden, gönül sazımdan çıkan seslerdir.

• Bizim ders gördüğümüz yer, aşktır. Bize manen ders veren de Celal sahibi Allah'tır. Bizler öğrenciyiz. O'nun aşkı da, tekrarlayıp durduğumuz bilgidir.

" Bu beyit Firuzanfer rahmetlinin bastırdığı Divan-ı Kebîr'de. yok. Ben bir yazma nüshadan bu beyti aldım. Ayrıca bu beyte Abdülbaki Gölpınarlı merhum Güldestesi'nin 248. sayfasında ve Firuzanfer'in Dıvan'ının 429 numaralı gazelinde de rastladım.

 

 

163. Göz önünden kalkıp giden her şey gönüldedir.

Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.I, 425)


• Aşıkların dostu aramaları kendilerinden, kendiliklerinden değildir. Dünyada onu arayan yine odur. Çünkü, ondan başkası yoktur. Aşık bir bahanedır. Sanki o kendi kendini aramaktadır.

• Bu dünya da öteki dünya da bir mayadır. Hakîkat aleminde küfür de yoktur, din de yoktur, mezheb de yoktur!

" Kafir de mümin de onun çizdiği kader çizgisinde dalalet, sapıklık yahut hidayet yolunda yürümektedir. Dinler bize göre ayrı ayrıdır. Hakk'a göre dinlerin hakîkati birdir. Onun için

" Zıya Paşa merhüm: "Birdir nazar-ı Hakk'ta mecüsî ile müsülman" demiştir. Bu da yanlış anlaşılmasın, müslümanlık en son din olduğu için evvel gelenleri hükümsüz bırakmıştır. Onlarla eşit değildir.

• Ey îsa nefesli kişi! Sen uzaklıktan bahsetme! Ben uzağı düşünmeyenin kuluyum, kölesiyim.

Hz. Mevlana Mesnevî'nm bir beytinde:

"Zıkir ederken sesini yükseltme, o senden uzak değil ki!"-diye buyurur. Kur'an-ı Kerîm'de;

"Biz size şah damarınızdan daha yakınız." (Kaf Suresu 50/66) diye buyrulmuyor mu?

• "Sonra giderim." dersen; "Hayır gecikme!" derim. Eğer; "Öne giderim." dersen; "Hayır önünde yol yoktur!" derim. Kayıtlardan kurtul, onu gönlünde bul! Elini aç, kendi eteğini tut! Bu yaranın merhemi yine bu yaradan başka değil!

Namık Kemal merhüm da:

"Yine senden gelir bir işte dad lazımsa
Ümidin kes, cihanda gayriden imdad lazımsa." diye yazmıştı.

• Bütün iyi kötü, dervişin cüz'üdür. Böyle olmayan zaten derviş değildir. Bizi bırakıp ötelere giden, sevdiklerimizle beraber gözönünden kalkıp giden herşey,gönüldedir. Dünyada onların gönül gibi bir yerleri yoktur!

Hz. Mevlana bir Dîvan-ı Kebîr beytinde:

"Ölümden sonra bizim mezarımızı yeryüzünde aramayın, bizim mezarımız arif kişilerin gönlündedir. buyurmuştu.

 

164. Öldükten sonra, güzel huyların, tabutunun önünde yürürler.

Pa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilatatün, Pa'ilat
(c.I, 385)

• Senin ölümden sonra güzel huyların, ay yüzlü güzel kadınlar şekline girerler de tabutunun önünde salına salına yürür giderler.

• Biri senin elinden tutar, öbürü hatırını sorar, öteki de sana yiyecekler, mezeler getirir, şekerler sunar.

• Bedenini boşayıp da ondan ayrılınca karşında müslüman, inanmış, sana itaat eden, kötülüklere tövbe etmiş hürileri saf saf olmuş görürsün.

• Sayısız hüriler, tabutun önünde yürüyüp giderler. Hayatta gösterdiğin sabır bir mülk halinde karşına çıkar. Şükür ise, neşeli neşeli yürüyüp giden, sana arkadaş olan bir melektir.

• Mezarda tertemiz hüriler sana eş olur, dost olurlar. Sana oğullar, kızlar gibi sarılırlar.

 

165. Zavallı gönlüm, acı tecellîlerden Tür Dağı gibi parça parça oldu!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.1, 401)

• Ey ay doğ! Sen doğmadıkça bizler geceleri karanlıklar içinde kalacağız. Çünkü sensiz gözyüzünde tek bir yıldız bile yok! Güzel hayalin ayağını vurarak, oynayarak, gülerek gelmedikçe bizim derdimize derman yoktur, çare yoktur! ,

• Senin güzel hayalin dağa aksetse, dağın üstüne düşse oradan kaynaklar fışkırır, tatlı sular akmağa başlar. Bizim gönlümüzde bir dağdır, bir kayadır. Ne olur o tatlı, güzel hayalini bizim gönlümüze de düşür, düşür de bizim gönlümüzden de güzel duygular, hoş hayaller, ümitler, neşeler doğsun!

• Senin lütfundan ayrı kalmayan, senin ihsanına nail olan bir taştan, sert çakmak taşından kıvılcımlar sıçrar, ateşler çıkar. Öbür taştan su akar. Öteki taş da dilberlerin dudakları renginde la'l olur.

• Ey güzel varlık! Senin lütfunu nice defalar denedim. Hem de bir kere değil, birçok kereler. Benim gibi bir ölüyü dirilttin, yeniden hayat bağışladın.

• Rahmet bulutu her seher vakti yağmur yağdırıyorsa bu da sendendir. Senin içindir. Sana karşı dayanamayan, ağlayan şu gönlüm beşikteki bir çocuktan başka birşey değildir.

• Şu zavallı gönlüm kader icabı acı tecellîden, gamdan, kederden Tür Dağı gibi yüz parça oldu. Fakat o parçalardan bir tanesi bile elimde değil...

 

166. Mutlu insanlar şehri var mıdır?

Mefa'îliin, Mefa'îlün, Mefa'îliin, Mefa'îliin
(c.I, 325)

• Ey aşıklar! Aşıkı az, fakat maşuku yani sevilenleri çok olan, mutlu insanlar şehrini kim gördü? 0 şehri bir gören var mı?

• Gerçekten erkekleri az, kadınlan çok olan bir şehir varsa biz hemen oraya gidelim. Az olduğumuz için kendimizi zora çekelim, naz edelim, sonra o güzel kadınlarla sevgi alış verişinde bulunalım. Bu kaçınılmaz bir fırsattır. Çünkü aşıkların gönülleri pek yanıktır. Onlar sevgililere kavuşmakla, güzelleri sevmekle pek mutlu olurlar.

• Böyle bir şehir olamaz. Aşıkları mutlu edecek güzelleri çok böyle bir şehir olmasa bile, hiç değilse orada adalet ve insaf sahibi, aşıkına acıyan, kendisini ona teslim eden bir sevgili bulunsun.

• Aşıklar bu tarafta kuru öd ağacı gibi yanarken, öte tarafta sevgili de az bir zaman dahi olsa ondan ateşlensin.

• Allah'ım ihsanın hürmetine parlak nürun hakkı için, nimetlerle, güzelliklerle dolu olan bu dünya şehrinde kusuruma bakma! Manasız şeyler söyledim, çılgınca laflar ettim. Ben yalnız seni seviyorum. Yalnız sana ibadet ediyorum. Gönlüm sensiz perişandır!

• Sen mest ve perişan olanlann kusuruna bakmazsın. Senin tuttuğun, değer verdiğin kişi ne mutlu kişidir! Canım senin sevdiğin kişinin mesti olmuştur!

• Ey Hak aşıkı sus! Kainat gibi mest ol! Dön dur; şunu iyi bil ki,şu gökler Allah aşkı ile mest olmuş bir karnil insanın aynı olmasalardı böyle dönüp dururlar mıydı?

 

167. Sen görüş sahibi ol da dikende gül gör! Dikensiz gülü herkes görür.

Mef'ulü, Mefa'îliin, Mefa'îlün
 (c.I, 326)

• Ey halden hale girmekten münezzeh olan! Ey eşi ve benzeri olmayan Allah'ım! Ey insanı halden hale sokan! însana hayret veren! Ey kimini Leyla eden! Kimini Mecnun kılan Rabbim! Ey alete ihtiyacı olmayan büyük san'atkar! Büyük yaratıcı!

• Ey Leyla ile Mecnun'a yüzlerce ihtiyaçlar veren; sonra "Ey hiç bir şeye ihtiyacı olmayan verici, lütfedici Allah'ım!" diye onları huzurunda feryat ettiren rabbim!

• Senin lütfunla dikenim gül oldu. Cüzlerim de gül haline geldi. Bizim önümüzde de rahmet var, sonumuzda da rahmet var.

• Sen görüş sahibi ol da dikende gül gör! Dikensiz gülü herkes görür. Başına  gelen belanın ilahî bir lütuf olduğunu anla, cüzde de küllü gör! Zaten ehliyet , seziş de budur.

• Üzüm daha koruk halinde iken onun şarap olacağını düşün, yoklukta varı gör! Ey Yüsuf, padişahlar padişahlığını, saltanatı sen kuyuda seyret!

• El çırp da bundan anla ki, her sesin aslı sensin, her ses senden çıkıyor. ayrılık ve buluşma olmasaydı şu iki avucunu biribirine vuramazdın.

• Sus! Bahar geldi, gül geldi, diken geldi. Bu bahar mevsiminde birçok güller, çeşit çeşit güller, çiçekler, çimenler topraktan baş kaldırdılar, gayb aleminden sıçrayarak geldiler de, bizi geldikleri yere, ötelere davet ediyorlar.

 

168. Arslanı kovalayan ceylan!

Müfte'ilün, Mefa'ilün, Müfte'ilün, Mefa'iliin
(c.I, 322)

• Geldim ki kulağından tutup seni çeke çeke kendime getireyim. Seni aşık edeyim. Seni kendinden geçireyim, seni canımın içine, gönlüme alayım.

• Ey gül fidanı! Hoş bir bahar rüzgarı gibi yanına geldim. Seni okşayacağım, kucaklayacağım, güllerini etrafa saçacağım.

• Geldim ki seni, üzüntülerle, gamlarla dolu bu dünyada neşelendireyim, cilvelendireyim. Aşıkların duaları gibi seni alıp ötelere, gökyüzünün ta üstüne çıkarayım.

• Duydum ki, güzellerin birisinden bir öpücük almışsın. 0 öpücüğü güzellikle bana geri ver, yoksa öpücük yerine ben de seni alırım.

• Gül de ne oluyor? Sen gül değil "küll"sün. "Söyle!" emrini veren de sensin. Başkaları seni bilmesin, ben seni bilirim. Sen bensin, benden ibaretsin.

" Hz. Mevlana bazı beyitlerde tevhid konusuna temas etmektedir. Bu bizi şaşırtmamalı, yanlış yorumlara götürülmemelidir. Bütün eşya, bütün varlıklar Hakk'ın tecellîsine mazhar olmuşlardır. Her şeyi o yaratmıştır, her şeyde O'nun kudreti, kuvveti, sanatı, yaratma gücü müşahede edilmektedir. Yılana bile süslü bir gömlek giydirmiştir. insan yarattıklarının arasında en şerefli bir varlık olduğu için, en fazla ilahî tecellîye o mazhar olmuştur. Insan;

"Rühumdan ona üfürdüm!" sırrına mazhar olmuştur. Esrar Dede merhum:

"Ben ben dediğim ben dediğim sensin hep!
Canım dediğim ten dediğim sensin hep!"

diye münacatta bulunmuştur. Burada "sensin"den maksat her şeyi sen yarattın, herşey senin tecellîne mazhardır. Her yerde görünen senin nürundur. Allah haşa Allah'lığını kimseye vermez. Fanî, çürümeğe, zavallı bir varlık Allah olamaz; ilahî tecelliye mazhardır,
o kadar. Duvarın üstüne güneşin nüru düşmüştür. Duvar; "Ben güneşim" diyebilir mi?

Mevlana bir ruba'îsinde şöyle buyurur:

"Ne ben benim, ne sen sensin, ne de sen bensin!
Hem ben benim, hem sen bensin, hem ben benim ey tutili güzel!
Senin ile öyle bir haldeyim ki anlayamıyorum,
Ben mi sensin? Sen mi bensin?"

•Sen benim canımsın, rühumsun, bana Fatiha okuyorsun ama, sen baştan fatiha ol da seni gönlüme çağırayım, içime alayım.

•Ey benim evim! Her ne kadar tuzaktan kaçmışsan da yine benim evimsin. tuzağa geri dön, eğer dönmezsen ben seni alır tuzağa korum.

•Arslan bana dedi ki: "Sen acayip ceylansın! Ben arslan olduğum halde sen  arkamda neden koşup duruyorsun? Defol, git! Yoksa seni parçalarım."

•Senı ceylan kılığına girmiş yani ceylan şekline bürünüp gizlenmiş arslan yavrusu değil misin? Ben de ceylan süretine bakıyorum da onun için seni bırakıyorum.

•Sen benim bir topumsun. Çomağımın önünde koşup durmadasın. Seni yuvarlayıp koşturan benim ama, sen de benim arkamdan koşup duruyorsun.

 

169. Aşk hastalığı.

Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün
(c.I, 321)

•Neoldu ise, o hoca, gece yarısı birdenbire hastalandı. Sabaha kadar kendini kaybetti. Komşusu olduğumuz için başını hep duvarımıza vurup duruyordu.

• Gökte yerde onun feryadını duydular, haline acıdılar da onlar da ağlamaya ve feryat etmeye başladılar. Hasta hocanın nefesi sanki ateşe tapanların ocaklarından geçip geliyormuş gibi etrafı yakıp yandıracak kadar ateşli idi.

• Hocanın hastalığı acayip bir hastalık, ne başı ağrıyor, ne de sıtması var. Bu derde yeryüzünde çare yok, deva yok! Çünkü bu dert, gökyüzünden gelmiş bir dert!

• Dünyanın en ünlü hekimi Calinos onu muayeneye geldi. Nabzını tuttu. 0;"Elimi bırak!" dedi. "Gönlüme bak; derdim bildiğiniz dertlerden değil! Tıp kitaplarına, kaidelere, usüllere uyacak dert değil! Bu hiç bir derde benzemeyen bir dert!"

" Fuzulî merhümun şu beyti buraya uygun düşer:

"Aşk derdiyle hoşum, el çek ilacımdan tabib!
Kılma derman kim, helakim zehr-i dermanındadır."

• Hastanın ne uykusu var, ne de bir şey yiyor. 0 aşk ile besleniyor. Çünkü şimdi bu aşk hocaya hem dadı, hem ana...

• Çaresiz kaldım da hastanın derdine deva bulmak için Cenab-ı Hakk'a yal-vardım. "Allah'ım!" dedim, "Merhamet et de bu hasta bir an için olsun dinlen-sin, huzura kavuşsun. 0 bu acılan, bu gamları çekmeği hak etmemiştir. Çünkü o ne kimsenin kanını dökmüştür, ne de birisinin malını almıştır."

• Göklerden şöyle bir cevap geldi: "0 hasta hoca ile uğraşma, onu kendi ha-line bırak! Çünkü aşıkların uğradıkları belaya çare aramak, dertlerine deva ummak beyhudedir."

 Yine Fuzulî merhum Leyla ile Mecnun'unda şöyle buyurur:

"Aşk derdinin devası kabil-i derman değil
Terk-i can derler bu derdin en güzel dermanına

 

 

170. Sen kendinde olduğun, kendini sevdiğin zaman sevgiliyi bulamazsın.

Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îliin
(c.I, 323)

 

• Sen kendinde olduğun, kendini sevdiğin zaman, sevgiliyi bulamazsın. segili diken gibi senin gözüne batar. Fakat kendinde olmadığın, kendini begenmediğin zaman sevgili sana çok yakın olur.

• Sen kendinde olduğun zaman, bir sivrisineğe bile av olursun. Fakat kendinden geçince öyle güçlü olursun ki fil bile sana av olur.

•Kendinde olursan gam ve keder bulutları seni kaplar. Karanlıklar içinde kalırsın; kendinden geçersen, senin kucağına ay doğar da her tarafı aydınlatır

•Kendinde iken sevgili senden kaçar. Yanına gelmez. Kendinden geçince sana sevgilinin aşk şarabı sunulur.

•Kendinde olduğun zaman sonbahardaymışsın gibi üşürsün. Fakat kendin den geçince kış mevsimi bile sana çiçekli ilkbahar olur.

•Aklını başına al, kendini sevmeyi, kendine aşık olmayı bırak da, sevgilinin sevgisine değil, cefasına aşık ol! Öyle ol da sana nazlanan, yüz vermeyen gül, sana ağlayıp inleyen bir aşık kesilsin.