meryem
Sat 23 October 2010, 09:23 am GMT +0200
95- Dediklerine Göre Kur'an Ve Aklın Delillerinin Reddettiği Hadis
İddia: Muhammed b.İshak'dan, o da Abdullah b.Ebibekr'den, o da Amra (b.Kays) dan, o da Âişe'den (R.A.) onun şöyle dediğini rivayet ettiniz: "Recm ve "Yetişkin kimsenin emmesinin sayısı on'dur" [387]âyeti nazil olmuştu, ve bu âyet Rasûlullahın vefatı esnasında benim sedirimin altındaki bir sahifede idi. Rasûlullah Allah'ın rahmetine kavuşunca, biz onunla meşgul iken, mahallenin hayvanlarından birisi (eve) girmiş ve bu sahifeyl yemiş.[388]
Bu, Allah'ın (C.C.) : "Muhakkak ki o (Kur'an) çok şerefli bir kitaptır. Ona ne önünden, nede ardından (hiçbir suretle) batıl yaklaş a maz." (41. Fus-,sılet:41,42) âyetine aykındır. Bir koyunun yediği, bir farzını iptal ettiği ve hüccetini ıskat ettiği birşey nasıl aziz ve şerefli olabilir?
Koyun bile onu iptal ettikten sonra, onu iptal etmekten kim aciz kalabilir?
Kur'an âyetini yemek üzere bir hayvan gönderdiği halde Allah (C.C.) nasıl olur da, "Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim." (5.el-Mâide:3) der? Ve nasıl olur vahyi, koyunun yemesine maruz bırakır da onun saklanmasını ve muhafaza edilmesini emretmez? Eğer onunla amel edilmesini istemiyorsa, bu âyetleri niçin indirdi?
Cevap: Biz deriz ki : Gerçekte, onların acaib karşıladıkları bu hususların hiç birisinde, ne şaşılacak bir taraf, ne de onların son derece çirkin gördükleri şeylerden herhangi birisi mevcud değildir.
Eğer sahifeye şaşıyorlarsa, sahifeler Rasûlulla-hın devrende, üzerine Kur'an'ın yazıldığı malzemelerin en kıymetlisi idi. Çünkü onlar Kur'an'ı, hurma dallarına, taşlara, tuğla ve kiremitlere ve buna benzer şeylere yazıyorlardı.
Nitekim Zeyd b. Sabit şöyle demiştir: "Ebûbekr (R.A.) bana, Kur'an'ı toplamamı emretti. Ben de onu (yazılı olduğu) deri parçalarından, ağaç dallarından, ve düz taşlardan dikkatle toplamağa başladım. [389]el-usub, el-asîb'in cem'idir; hurma dalı demektir, elihâf da düz taşlara denir, müfredi ellahfe'dir.
ez-Zuhri (50-124) [390] de şöyle demiştir: "Rasûlul-lahın ruhu kabzolunduğunda, Kur'an hurma dallan, parşömenler (el-kudum) ve hurma ağacının budaklan (el-kerânif) üzerinde idi."[391]
el-kudum, elkadîm'in cem'idir, parşömenler' (= deriler) demektir, el-kerânif de hurma dallarının kalın. köklerine (budaklarına) denir, müfredi "el-kürnâfe"dir.
Kur'an müslümanların ellerinde dağınık bir halde idi. Onlar da ne bir kitap[392] ne de yazı aletleri vardı. Rasûlul-lahm yeryüzündeki hükümdarlara gönderdiği mektupları deri üzerine yaz(dır) ması da bunu gösterir.
Eğer sahifeyi sedir'in altına koymasına şaşüıyorsa; (o zaman) insanlar birer hükümdar değillerdi ki onların kasaları, kilitleri, abanoz veya sâc ağacından yapılma san-, dıkları bulunsun! Onlar birşeyi muhafaza etmek, korumak istedikleri zaman, ayak altında çiğnenmekten, çoluk çocuğun veya hayvanların zarar vermesinden emin olmak için, onu sedir'in altına koyarlardı. Evinde ne bir sandık, ne bir kilit, ne de bir dolabı olan kimse-mahrumiyet, yokluk ve sıkıntı yüzünden ancak imkan dahilinde ve bulabildiği kadarıyla (kıymetli şeylerini) koruyabilir.
Rasûllah elbisesini yamar, ayakkabısını diker, mestlerim tamir eder, (ev işlerinde) ailesine yardım eder, yemeği yerde yer ve, "Ben ancak bir kul'um ve bir kulun yediği gibi yerim. [393] derdtDiğer pey gamberler de böyle yaparlardı.
Süleyman (A.S)-ki Allah ona ,ne kendisinden önce.ne de kendisinden sonra kimseye nasib olmayan bir mülk vermiştiyün elbise giyer, insanlara çeşit çeşit yemekler yedirdiği halde kendisi arpa ekmeği yerdi.
Mûsâ (A.S) Allah (C.C) ile konuştuğu vakit üzerinde laldan veya yünden bir elbise,ayaklarında da ölmüş bir eşeğin derisinden yapılmış ayakkabılar var-di.Bu yüzde kendisine .-"Hemen ayakkabılarını çıkart,çünkü sen mukaddes vâdî olan Tuva'da-sm."(20.Tâ-Hâ:12)
Yahya (A.S) da lifden ip örerdi.
Bunlar bizim sayamayacağımız kadar çok ve (bunları anlatarak) kitabı uzatmamıza hacet bırakmayacak kadar meşhur ve yaygındır.
Eğer koyuna şaşılıyorsa:Şüphesiz ki,koyun hayvanların en makbul olanıdır.
"Uzeyr'in .Rabbine münâcaaf'ında okudum.o şöyle demiştir: "Ey AllahımîSen, (dört ayaklı) hayvanlardan koyunu;kuşlardan güvercini;nebatlardan üzümü ve evlerden de Mekke'yi ve İliya'yı ,ve İliya'da da Beytu'l-Makdis'i seçtin"
Veki,el-Esved b.Âbdirrahman'dan.o da babasından, o da dedesinden rivayet etti ki( dedesi) şöyle demiştir:"Rasûlulak (S.A.V) "Allah koyundan daha kıymetli bir hayvan yaratmamıştır" buyurdu."
Koyunun o sahifeyi yemesine niçin şaşılıyor?
İşte yeryüzünün zararlı hayvanlarının en zararlısı olan fare!...Mushafları yer onların üzerine pisler. İşte güve! o da mushaflan yer..
Eğer ateş sahtfeyi yakmış olsaydı veya münafıklar onu imha etmiş olsalardı, onların hayretleri ve şaşkınlıkları daha az olurdu.
Allahu taâlâ bir şeyi yok etmek isteği zaman onu zayıfla da iptal eder.kuvvetli ile de.Yine bir kavmi karıncalarla helak ettiği gibi,bazı kavimleri de tûfân ile helak etmiştir
Bir kavme taşlarla azab ettiği gibi diğer bir kavme de kurbağalarla azab etmiştir. Nemrûd'u [394]sivrisinek ile helak etmiş ;Yemen'i de bir fare vasıtasıyla sulara garketmişür.
* Onlann (kelâmcıların ve akılcıların):" (Sahife-de yazılı olan) âyetnptal edecek olanı (koyunu) gönderdiği halde, (Allah) dini nasıl kemale erdirmiş olabilir? "demelerine gelince:Bu âyet (I5.el-Mâide,3) Rasûlullaha Veda haccmda,Allah'ın İslâm'ı aziz kıldığı.şir-ki zelil ettiği ve müşrikleri Mekke'den çıkardığı zaman nazil olmuştur.Bu senede sadece müslümanlar hac-cetmiştir[395].İşte bununla Allah (bu ) dini kemale erdirmiş ve müslümanlara olan nimetini tamamlamış olmaktadır.
Böylece dinin kemâle ermesi-burada -onun izzeti ve ortaya çıkışı ,şirkin zelil oluşu ve yok olup gidişi (demek) olur.Yoksa farzların ve sünnetlerin tamamlanıp kemâle ermesi kasdedilmemiştir. Çünkü onlar Rasûlullahın ruhu kabzoluncaya kadar nazil olmağa devam etmiştir.Bu âyet hakkında eş-Şabî'nin (17-104) [396]görüşü de bu şekildedir.
Dinin ikmal edilmesinin.bu andan sonra nesh'in kaldırılması ile tahakkuk etmiş olması da caizdir.
Allah'ın sahifedeki âyeti iptal etmesine gelin Tıpkı Hz. Ömer'in (RA) recm âyeti hakkında söylediği [397]başkalannın da -iki kapak arasında toplanmadan önce-Kur'an'dan olup,sonra kaybolan şeyler hakkında dedikleri gibi; Allah'ın bir âyet inzal etmiş olması , sonra da onun tilâvetini (okunmasını) iptal edip de onunla amel edilmesini olduğu gibi bırakmış olması da caizdir.
Okunuşunun iptal edilmeyip amel edilmesinin iptali caiz olunca ;onun tilâvetinin (okunmasının) iptal edilip,amel.edilmesinin olduğu gibi bırakılması da caiz olur.
Halanın, erkek kardeşinin kızı üzerine;teyzenin onun kızkardeşinin kızı üzerine nikâh edilmesinin haram kıhnışı;çeyrek dinar için elin kesilmesi[398],babanm ve efendinin kısas edilmemesi[399]kâtilin mirasçı olmaması gibi [400]kendisine (S.A.V) din ile alâkalı pekçok şey inzal ettiği gibi;bunu da vahiy olarak inzal etmesi,fakat bunun Kur'an olmaması da mümkündür.
Yine Rasûlullahm:"Allahu taâlâ :"Ben kullarımın hepsini Hanifler olarak yarattım." buyurmuştur." ve "Allahu taâlâ :"Kim bana bir kanş yaklaşır-sa.ben ona bir arşın yaklaşırım. buyurmuştur.[401]demesi ve buna benzer hadisler de böyledir (Yeni Allah'tan vahiy olarak geldiği halde, Kur'an'dan değildir.)
Rasûlullah (S.A.V) :" Bana Kitap (Kur'an) veril-di.bir de onun benzeri (misli)[402]buyurmuştur ki,bununla Cebrâilin sünnet olarak getirdiklerini kasdetmiştir.
Rasûlullah recm cezasını tatbik etmiş,ondan sonra müslümanlar da recm cezasını tatbik etmiş.fu-kahâ da bu tatbikatı (bir hüküm olarak) kabul etmişlerdir.
Yetişkin bir kimsenin on kere emzirilmesine gelince,biz bunuh-Muhammed b.İshak'ın (-150) [403]bir hatası olduğunu zannediyoruz.
Biz,bu sahifede olduğu zikredilen recm (âyetinin) bâtıl (asılsız) olmasından da emin olamayız. Çünkü Rasûlullah,bu vakitten önce Mâiz b.Mâlik'i (R.A) ve başkalannı recmetmiştir.O halde kendisine (bu âyet) tekrar nasıl nazil olabilir?
Çünkü Mâlik b.Enes bu hadisin aynısını Abdullah b.Ebî Bekr'den.o da Amra (b.Kays) dan.o da Âişe'den (R.A) onun şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bilinen on emme ( süt kardeşliği) haramlığına sebep olur." âyeti Kur'an'da nazil olanlar arasında idi.Sonra "Bilinen (malûm) beş emme, haramlığa sebep olur." âyetiyle neshedilmişti. Rasûlullah (S.A.V) .vefat ettiği sırada bunlar Kur'an olarak okunmaktaydı..
Fakihlerden bir kısmı,eş-Şâfiî ve İshak (b.Rahû-ye) bunlardandır-bu hadisi kabul etmiş ve "beş emme" yi ,haram kılan emme ile haram kılmayanı arasında sınır olarak kabul etmişlerdir.Tıpkı "el-kulle-teyn'i [404] necis olan su ile necis olmayan şu arasın-da sınır olarak kabul ettiikleri gibi...
Mâlik'in hadisinin ifadesi,Muhammed b.İs-hak'ın hadisinin ifade şeklinden farklıdır.Mâlik (b.Enes) ise hadisçiîer (Ashâbûl-Hadis) nazarında Muhammed b.İshak'dan daha sağlam bir kimsedir.
EBÛ MUHAMMED :Bize Ebû Hatim rivayet etti (ve) dedi:Bize el-Asmaî haber verdi (ve) dedi: Bize Ma'mer (b.Râşid) haber verdi (ve) dedi:
Babam bana: "Muhammed b.İshak'dan birşey almayın.Çünkü o çok yalancıdır." dedi.
Muhammed b.îshak.Fâtıma binti el-Munzir b.ez-Zubeyr'den-ki o Hişârn b.Urve'nin hanımı idi-rivayette bulunurdu.Bu ,Hişâm'ın kulağına gitti Bunun üzerine (Hişâm) bu hususu inkâr etti ve:"Benim hanımımın yanına o mu girîyordu.yoksa ben mi?" dedi[405]
Allahu taâlânın:"Onun ne Önünden,ne ardından (hiçbir suretle) batıl yaklaşamaz."(41.Fussüet:42) âyetine gelince:Elbette Cenâb-ı Hak batıl ile.mallara ve kıymetli şeylere isabet eden şeylerin (zarar,imhâ) mushaflara da isabet etmeceğini kasdet-memiştir.Sadeccşeytanm Kur'an'a-gerek vahiyden önce.gerekse vahiyden sonra-Kur'an'dan olmayan birşeyi sokuşturamayacağını kas d etmiş tir. [406]
96- Dediklerine Göre Aklın Delilleri Tarafından Reddedilen Hadis
İddia: Siz, Yûsuf a (A.S) güzelliğin yansının verildiğini rivayet ettiniz[407].Halbuki Allah (C.C):"...onu (Yûsufu) değersiz bir fiat ile birkaç dirheme (kafileye) sattılar (onlar Yusuf) hakkında rağbetsiz bulunuyqrlardı."(12.Yûsuf: 20) buyurmuştur. Kendisine güzelliğin yarısı verilmiş olan. bir kimsenin.ne değersiz bir iîat ile,sayılabilecek kadar az bir dirheme satılması,ne de onu alacak olanın -bir de bu fiat azlığına rağmen -onun hakkında rağbetsiz olması mümkün değildir.
Yine Allah (C.C) Yûsuf un kardeşlerinin kendisine müteaddid defalar gelmelerinden bahisle: "Yûsuf hemen onları tanıdı .Halbuki onlar Yûsuf u tanıau-yorlardı." (12.Yûsuf:58) buyurmuştur.Kendisine güzelliğin yansı verilmiş olan ve âlemde bir eşi bulunmayan bir kimse nasıl olur da tanınmaz? Onların onu tanımaları, fakat Yûsuf un onları tanımaması daha akla yakındır.
Cevap:Biz deriz ki:İnsanlar Yûsuf a (A.S) verilen, güzelliğin yansı hakkında ,Allahu taâlânın ona güzelliğin yansını verdiğini; diğer kullarının hepsine de kalan diğer yansını .verdiğini ve bunu onlar arasında taksim ettiğini zannetmektedirler.Bu,-bizim söyleyeceklerimizi anladığı zaman-iyice düşünen bir kimseye gizli kalmayacak kadar açık bir hatadır.
Bu hususta bizim bildiğimiz ise şudunAllah (C.C) güzellik için bir sınır koymuş ve bu "güzelliğin son sınırını" dilediği mahlûkatma-ya meleklere.ya hûrilere-vermiştir. Yûsuf a (A.S) da bu güzelliğin yansını ve bu kemâlin (son sınırın) yansını vermiştir.Ba-zan başka birine bu güzelliğin üçte birini;bir başkasına dörtte birini bir diğerine de onda birini vermesi de câizdir.Başka birine güzellikten hiçbirşey vermemesi de caizdir.
Keza birisi,ona (Yûsuf a] cesaretin yansının verildiğini söylese,ona yansının verilip de diğer insanların hepsine birden diğer yansının verilmiş olması mümkün değildir.
Eğer hadisin manası bu olsaydı, kendisine cesaretin yansı verilen kimsenin .insanlann hepsine birden tek başına karşı çıkabilmesi gerekirdi.Lâkin hadisin manası: "Cesaretin .Allah'ın bildiği bir sının var-dır,ve bu (cesaretin son haddini) dilediğine ve-rir.Onun dışındakilere de bunun yansıni.bir başkasına üçte birini veya dörtte birini veya onda birini verebilir.!."şeklinde veya buna benzer bir şekildedir.
"O (Yûsuf) bu kadar güzel iken,nasıl olur da onu değersiz bir fîaüa satarlar ve onun hakkında rağbetsiz olurlar?" demelerine gelince:
Hiç şüphe yok ki güzellik ,eğer bizim kabul ettiğimiz gibi olursa.onlann zannettikleri kadar büyük bir fark olmaz. Lâkin güzel yüzlü olanlann güzelliklerine yakın bir güzellikte olur.
Vehb b.Muneebbih (34-114) [408] Yûsuf un güzelükte,(İbrahim'in (A.S) güzel hanımı) Sâra'ya çektiğini (benzediğini) zikretmiştir. Bu da bizim "güzelliğin yansı" hakkındaki te'vilimizi doğrulamaktadır...
Eğer onlar (akılcılar ve kelâmcılar):"Hânım,şe-hirdeki kadınların kendisini ayıpladıklarını işitince .onlara dâvetçi gönderdi.Onlar için dayalı döşeli bir sofra hazırladı ve her birine bir bıçak verdi.Son-ra Yûsuf a :'-Çık karşılarına!" dedi.Kadınlar onu görünce kendisini (gözlerinde) çok büyüttüler ve şaşkınlıklarından ellerini kestiler."Allah'ı tenzih ederiz,bu bir insan değildir.Bu ancak güzel bir melektir!" dediler."(12.Yûsuf:31) âyetini delil getirirler ve "Kadınların onu gördükleri zaman ellerini kesmeleri ve "Bu ancak güzel bir melektir." demelerinin se-bebi;ancak onun güzelliğinin farklı oluşu ve insanlardaki güzellikten de öte oluşudur." derlerse,biz bu âyetin yorumunda deriz ki:
Vezirin hanımı (şehirdeki) kadınlann "Vezirin karısı delikanlısına yaklaşmak istiyormuş.Ona olan aşkı kalbinin içine işlemiş.O hanımı görüyoruz ki,çıldırmış besbelli!.."(12.Yûsuf:30) dediklerini duyunca, kadınlann Yûsuf u görmelerini ve kendisinin bu fitneye düşmesine hak vermelerini istemiştir.
Bunun üzerine onlar için dayalı döşeli bir sofra (=muttekeen) hazırladı.-"Mutteke" yemek demektir. "Mutken" şeklinde de okunmuştur.Bu ise bıçakla kesilen yiyecek demektir-Bazı tefsirlerde "Bu yemek turunç idi." ,diğer bazı tefsirlerde de"Zumâverdi [409] idi" denilmiştir.Her ne olursa olsun bu yiyecek,kesil
[410]Kamusta : " Yumurta ve etten yapılan bir yemek-tir.Araplaşmiş yabancı bir kelimedir .Avam buna Zemâverd der.Kâmus sarihinin şeyhinden naklettiğine göre buna "Kadı lokması,halife lokması,-Horasan1 da :Nevâle -sofranın nergi-si,muyesser,muhennâ " isimleri de verilmiştir. meden yenmiyordu.
Âyetteki "el-metk" ile "el-betk" in asılları birdir ki,o da kesmek demektir.Mahrecleri yakın olduğu için çoğu zaman (m) harfi, (b) harfi yerine; (b) harfi de (m) harlı yerine konulur.
Sonra (vezirin hanımı) Yûsufa (A.S) a:"Çık karşılarına!" dedi...Kadınlar onu gördükleri vakit (gözlerinde) onu çok büyüttüler ve yücelttiler ve vezirin hanımının kalbine düşen onların da kalplerine düştü .Bunun üzerine donakaldılar,şaşırdılar ve ona bakıp kaldilar.Tâ ki yiyeceklerini kestikleri bıçaklarla ellerini kesince:"- Bu bir İnsan değildir.Bu ancak güzel bir meIektir."(I2.Yûsuf:31) de-diler.Kadınlar bu sözleriyle hakikaten onun insan olmadığını ve yine onun hakikten melek olduğunu kas-detmemişledir. Onlar bu sözü ancak benzetme yoluyla söylemişledir.Tıpkı -bir adamın güzelliğini vasfe-den bir kimsenin-"O ancak güneştir.",O ancak ay'dır." demesi gibi...
Onlar.hem vezirin karısının arzuladığı şeyi ondan istedikleri ve onun hapsedilmesini istedikleri halde;hem de Yûsuf un insan olmayıp ,meleklerden olduğunu nasıl kasdetmiş olabiliri er ?Halbu ki melekler kadınlarla cinsî münasebette bulunmaz ve hapishanelerde de hapsedilemezler.
"Arzu (=şehvet) ve aşk üe,son derece göz alıcı güzel bir yüz gördükleri zaman onların kendi ellerini kesmelerindcşaşmalarında ve donup kalmalarında şaşılacak birşey yoktur.
Bazan buna benzer veya bundan daha fazlası insanın başına gelir.
Urve b.-Hizam [411]şöyle demiştir:
Beni,bazan senin hatırandan dolayı bir korku sarıyor,
Derim ile kemiklerim arasında bu korkunun kıpırdanışı var,
Bunun sebebi ancak,onu ansızın görmüş olmam ve neredeyse cevab veremeyecek kadar, donup kalmam, Kabul etmekte olduğum görüşümden vazgeçirilmem, ve o kaybolurken.saydıklanmı unutmamdır..
Mecnun diye bilinen Kays b.el-Mulevvah mecnun olduğu zaman aklı gitmiş ve vahşi hayvanlarla birlikte dolaşmıştı.Leylâ'nın lafından başka birşey anlamıyordu.Ve şöyle diyordu:
Yazıklar olsun aklı çalınmış olarak akşamla yana, ve aklı tamamen götürülmüş olarak sabahlayana...
Leylâ'dan bahsedilince tekrar aklım başına geldi ve aklımın keskinlikleri, dağınık yerlerden geri geldi..
Babası Ka'be'ye iltica etmek ve onun yüzü suyu hürmetine şifa istemek için Mecnun'u Mekke'ye götürmek üzere yola çıktı.Mecnun Mina'da birisinin "Leylâ" dediğini işittihemen bayılarak düştü. Ayıklığı zaman şöyle dedi:
"ve birisi biz Mîna'nın inişinde (hayf da) iken bağırdı.
Farkında olmadan kalbi(mi)n hüzünlerini hrekete geçirdi.
(Halbuki o) "Leylâ" nın ismi ile başkasını çağırdı.sanki "Leylâ" sözüyle göğsümdeki gönül kuşunu uçurdu.[412]
Gerçekten aşk yüzünden pekçok kimse ölmüş-tür.Urve b.Hızâm;Abdullah b.Aclân en-Nehdi bunlardandır.
EBÛ MUHAMMED: Bana Abdurrahman b.Ab-dullah b.Kurayb rivayet etti (ve) dedi:Bana amcam el-Asmai rivayet etti (ve) dedi:"Abdullah b.Aclân (en-Nehdî) aşktan ölen meşhur arab âşıkların-dandır.Şâirlerden biri onu zikretmiş ve :
"Eğer aşktan ölürsem,
İbnu, Aclân da aşktan ölmüştür." demiştir...
Bize Ebû Hatim rivayet etti (ve) dedi:Bize el-As-maî, Abdulaziz b. ebî Seleme'den, o da Eyyup (es-Sah-tiyânîdan ,o da Muhammed b. Sîrîn'den haber verdi ki(İbnu Şîrîn) şöyle demiştir:Hind'in âşığı Abdullah b. Aclân şöyle demiştir:
"İyi bil ki Hind sana mahrem (haram) olmuştu. ve ben Hind'in en yakin akrabalarından oldum kılıcının kını,kılıfı gibi oldum, iki elim arasında yay ve oklan evirip çevirir oldum. [413]
(İbnu Sîrin devamla) : Bunları söylerken sesini yükseltti ve düşüp öldü,dedi.
Haber nakilcilerinin (nakaletu'l-ahbâr] rivayetleri arasında el-Hâris b.Hıllize el-Yeşkûrî'nin Amr b.Hind'in huzurunda "...Esma ayrılacağını bize bildirdi..." diye başlayan kasidesini irticalen söylediği rivayeti de vardır. Kasidesi bir hitabe gibiydi.Tam bu sırada el-Hâris 'in dayandığı ve üzerine yaslanarak hutbe irâd ettiği aneze [414]birden onun göğsüne saplandı.Fakat o bunun farkında değildi.İşte bu,kadınla-rın ellerini kesmelerinden daha çok şaşılacak bir şey dir.
Onların (kadınların ) ellerini kestiren sebep ise;el-Haris b.Hıllize'nin göğsüne aneze'yi saplayan sebepten daha kuvvetlidir.
Amma kafilenin onu değersiz bir fiata satın al-masına.hem de bununla beraber onun (Yûsuf un) hakkında rağbetsiz bulunmalarına gelince :Şüphesiz ki onlar Yûsuf u,efendisinden kaçtığı ve kusuru ol madığı için satın altılar,ve Yûsuf un kardeşlerinin iddia ettiği büyük cinayetler ve işlediği suçlardan dolayı, efendilerinin atmış olduğu kuyudan onu çıkardılar. Yûsuf un kardeşleri buna ilâveten,Mısır'a götü-rünceye kadar onu bağlamalarını ve kelepçe vurmalarını şart koştular.îşte fiatı düşüren ve müşteriyi (alıcı) rağbetsiz kılan şey bu hususların altındadır.
Bu kıssa Tevrat'ta da zikredilmiştir.[415]
Yûsuf a verilen (bu) güzelliğe rağmen kardeşleri onu nasıl tanımazlar?" demelerine gelince:Ben sana Yûsuf a verilen güzelliği anlattım.Eğer ona verilen,insanlara verilenden fazla birşey olsaydı bi-le,onun güzelliği insanlardan çok farklı olmazdı.Yine eğer ona güzelliğin yarısı,diğer insanlara da üçte biri,dörtte biri veya yarıya yakın birşey verilmiş olsaydı bile, bu kadar büyük bir farklılık meydana gelmezdi.
Kardeşleri Yûsuf u o bir çocuk iken terketmiş ve sonra onu yetişkin bir adam iken görmüşler; onu zavallı ve musibete uğramış bir esir iken terketmişler ve büyük bir melik iken karşılaşmışlardır.
Bundan daha kısa bir müddet içersinde ve bundan daha az farklı hallerde bile şekiller bozulur ve görünüşler değişebilir... [416]
97- Dediklerine Göre Aklın Ve Mantığın İptal Ettiği Hadis
İddia: Şu'be'den,o da Muhammed b.Cuhâ-de'den.o da Ebû Hâzim (Selmân el-Eşcaî) den,o da Ebû Hurayra'dan.onun şöyle dediğini rivayet ettiniz:"RasûlulIah cariyelerin kazancından nehyetti.[417]
Cariyenin kazancı helâldir.Bir adam eğer cariyesini veya kölesini kiraya verse,onlar da çalışsalar,onlarm kazandıkları müslümanların icmaı ile haram olmaz. Rasûlullah (bunu) nasıl yasaklayabilir?
Cevap: Biz deriz ki:Rasûlullahm yasakladığı kazanç,zinadan alınan ücrettir.Cahiliyye ehli,cariyesine zina etmesini emrediyor ve onların bundan kazandıkları paralan alıyorladi.Abdullah b.Cud'ân'm kendileriyle zina edilen cariyeleri vardı.Abdullah (b.Cud'ân) Cahiliyye devrinde Teym kabilesinin seyyi-di.efendisi idi.Bunun üzerine Allah (C.C) :"Dünya hayatının geçici menfaatini kazanacaksınız diye namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın "(24.en-Nûr :33) âyetini indirmişti.
Rasûlulah (S.A.V) zemmâra'nın[418]zina eden' ve zinadan kazandığını efendisine getiren cariye'nin -kazancını yasaklamıştır...
EBÛ MUHAMMED: Bize Ebu'l-Hattab rivayet etti (ve) dedi:Bize Ebûbahr (Abdurrahman b. Osman el-Basrî) haber verdi (ve) dedi:Bize Hişâm b.Hassân, Muhammed b.Sîrîn'den,o da Ebû Hurayra 'dan onun şöyle dediğini rivayet etmiştir:Köpeğin (satışından elde edilen) kazanç ve zemmâra (fahişe) nin efendisine kazandığı ücret gayr-ı meşru kazançlardandır. [419]
[387] Süt kardeşliğinin tahakkuk etmesi için. (M)
[388] HAN: 5 / 13l,132,183;6 / 269
[389] BUH: 65/sûre:9,nu:20;HAN: 5/185.
[390] Bkz: s. 134 ve dipnotu.
[391] Kr.Lİsân: 11/207
[392] Kitap kelimesi bilinen kitap olabileceği gibi, yazı yazma manasına da gelebilir. Bu kelimeyi kuttâb (yazanlar) şeklinde okumak da mümkündür. (M)
[393] Krş, BUH; 60/48
[394] Esad Efendi nüshasında: "...Nemrud b.Kenân'ı...' şeklindedir. (M)
[395] BUH: 25 / 67.HAN: 1/3, 79.
[396] Bkz: s.90ve dipnotu
[397] BUH: 86 / 3O.HAN: : 1 / 23.
[398] BUH: 86 / 13
[399] HAN : 1 / 6 ,22,49
[400] HAN: 1/46.
[401] BUH: 97 / 50.HAN: 2 / 251,316,413;3 / 40,127.
[402] DÂRIMİ : 1 / 45.
[403] Muhammed b.İshak.Ebû Abdullah .Kısaca İbnu İs-hak diye meşhurdur.İsiâmın ilk tarihçisidir.Eseri bize kadar henüz tam olarak intikal etmemiştir. İbnu îshak'ın iki cildlİk eserinin yarısına kadar olan bölümü Prof .Dr.Muhammed Ha-midullah tarafından 1396 / 1976' da Rabat (Fas) da neşredilmiştir." Kitâbu'l-Magâzî" adlı bu eseri.bize üzerinde işlenmek suretiyle İbnu Hişâm tarafından da nakledilmiştir. İbnu Is-hak'ın "Kitâbu'l-Mubtedâ" veya "Mubtedâ el-halk" veyahutta "Kitâbul-mebde' ve kısas el-Enbiyâ" adlı bir eseri daha olduğu zikredilmektedİr.Enes b.Mâlik ve Saîd b.el-Museyyible görüşmüştür. (Bkz: İslâm Ansiklopedisi : 5 / 2-s : 757; Tchzib: 9 / 38-46 ) (M)
[404] Büyük iki küp .(M)
[405] Burada Hişam'ın itirazı yerinde değildir.Zira Ibnu Is-hak'ın Fâtıma b.el-Munzir'den ,perde arkasından veya yazışma (kitabet) sureti ile rivayette bulunmuş olması mümkün-dür.Bu meselenin daha geniş izahı için bkz: (Tehzîbu't-Tehz-îb: 9 / 40-41-42- 43-45-46 ) (M)
[406] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 461-469.
[407] HAN: 3 / 286 .
[408] Bkz: s .101 ve dipnotu.
[409] Şair.Kendisim aşkın öldürdüğü âşıklardan biridir. (Kitâbu'ş-Şi'r ve'ş-Şuarâ : 394,Leyden 1902 tab'ı) (M)
[410] Kitâbu'ş-Şi'r ve'ş-Şuarâ : 395 Leyden 1902 tab'ıIM)
[411] A.g.e. 358
[412] A.g.e : 360 (Leyden 1002 tab'ı) (M)
[413] Anlaşıldığına göre Hind.tm şairin yakınlarından "yle evlenmiş ;dolayısıyla şair de onun akrabalarından biri ve Hind'in visali kendisi için imkânsızlaşmıştır .Nasıl kını.kılıcı korursa,ben de akraba olduğum için Hind'i yn bir kın'a be nZedim.de m ek olur.Yay ve oklan elinde.şaşkınlıktan kinaye dir. Çünkü kılıç kullanılacak bir y rde yay ve ok kullanmak ancak şaşkınlıkla olur.
[414] Asâ ile mızrak arasındaki bir büyüklükte ucu de- baston..
[415] Kitâb-ı Mukaddes :Tekvîn; 37 / 12-36
[416] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 469-476.
[417] BUH: 34 / 113:37 / 20.HAN: 2 / 287,347,382.
[418] Zemmâra: remz'den remmâze de denmiştir .Remz ise kaş göz ile veya dudak ile işaret edilmesidir ki.fahişeler böyle yaparladı.Sa'leb "Zemmâr.güzel fahişe'ye denir.ez-zemmîr de güzel oğlan demektir." demiştir.el-Ezherî de,Rasûlullahın şarkıcı kadını kasdetmiş olması da muhtemeldir." demiştir. "Ğmaun zemîrun" denilir ki güzel şarkı demektir.Bir kimse şarkı söyledği zaman da "zemera" denir.-Nihaye'den-
[419] Tâc : 3 / 240 İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 476-478.
İddia: Muhammed b.İshak'dan, o da Abdullah b.Ebibekr'den, o da Amra (b.Kays) dan, o da Âişe'den (R.A.) onun şöyle dediğini rivayet ettiniz: "Recm ve "Yetişkin kimsenin emmesinin sayısı on'dur" [387]âyeti nazil olmuştu, ve bu âyet Rasûlullahın vefatı esnasında benim sedirimin altındaki bir sahifede idi. Rasûlullah Allah'ın rahmetine kavuşunca, biz onunla meşgul iken, mahallenin hayvanlarından birisi (eve) girmiş ve bu sahifeyl yemiş.[388]
Bu, Allah'ın (C.C.) : "Muhakkak ki o (Kur'an) çok şerefli bir kitaptır. Ona ne önünden, nede ardından (hiçbir suretle) batıl yaklaş a maz." (41. Fus-,sılet:41,42) âyetine aykındır. Bir koyunun yediği, bir farzını iptal ettiği ve hüccetini ıskat ettiği birşey nasıl aziz ve şerefli olabilir?
Koyun bile onu iptal ettikten sonra, onu iptal etmekten kim aciz kalabilir?
Kur'an âyetini yemek üzere bir hayvan gönderdiği halde Allah (C.C.) nasıl olur da, "Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim." (5.el-Mâide:3) der? Ve nasıl olur vahyi, koyunun yemesine maruz bırakır da onun saklanmasını ve muhafaza edilmesini emretmez? Eğer onunla amel edilmesini istemiyorsa, bu âyetleri niçin indirdi?
Cevap: Biz deriz ki : Gerçekte, onların acaib karşıladıkları bu hususların hiç birisinde, ne şaşılacak bir taraf, ne de onların son derece çirkin gördükleri şeylerden herhangi birisi mevcud değildir.
Eğer sahifeye şaşıyorlarsa, sahifeler Rasûlulla-hın devrende, üzerine Kur'an'ın yazıldığı malzemelerin en kıymetlisi idi. Çünkü onlar Kur'an'ı, hurma dallarına, taşlara, tuğla ve kiremitlere ve buna benzer şeylere yazıyorlardı.
Nitekim Zeyd b. Sabit şöyle demiştir: "Ebûbekr (R.A.) bana, Kur'an'ı toplamamı emretti. Ben de onu (yazılı olduğu) deri parçalarından, ağaç dallarından, ve düz taşlardan dikkatle toplamağa başladım. [389]el-usub, el-asîb'in cem'idir; hurma dalı demektir, elihâf da düz taşlara denir, müfredi ellahfe'dir.
ez-Zuhri (50-124) [390] de şöyle demiştir: "Rasûlul-lahın ruhu kabzolunduğunda, Kur'an hurma dallan, parşömenler (el-kudum) ve hurma ağacının budaklan (el-kerânif) üzerinde idi."[391]
el-kudum, elkadîm'in cem'idir, parşömenler' (= deriler) demektir, el-kerânif de hurma dallarının kalın. köklerine (budaklarına) denir, müfredi "el-kürnâfe"dir.
Kur'an müslümanların ellerinde dağınık bir halde idi. Onlar da ne bir kitap[392] ne de yazı aletleri vardı. Rasûlul-lahm yeryüzündeki hükümdarlara gönderdiği mektupları deri üzerine yaz(dır) ması da bunu gösterir.
Eğer sahifeyi sedir'in altına koymasına şaşüıyorsa; (o zaman) insanlar birer hükümdar değillerdi ki onların kasaları, kilitleri, abanoz veya sâc ağacından yapılma san-, dıkları bulunsun! Onlar birşeyi muhafaza etmek, korumak istedikleri zaman, ayak altında çiğnenmekten, çoluk çocuğun veya hayvanların zarar vermesinden emin olmak için, onu sedir'in altına koyarlardı. Evinde ne bir sandık, ne bir kilit, ne de bir dolabı olan kimse-mahrumiyet, yokluk ve sıkıntı yüzünden ancak imkan dahilinde ve bulabildiği kadarıyla (kıymetli şeylerini) koruyabilir.
Rasûllah elbisesini yamar, ayakkabısını diker, mestlerim tamir eder, (ev işlerinde) ailesine yardım eder, yemeği yerde yer ve, "Ben ancak bir kul'um ve bir kulun yediği gibi yerim. [393] derdtDiğer pey gamberler de böyle yaparlardı.
Süleyman (A.S)-ki Allah ona ,ne kendisinden önce.ne de kendisinden sonra kimseye nasib olmayan bir mülk vermiştiyün elbise giyer, insanlara çeşit çeşit yemekler yedirdiği halde kendisi arpa ekmeği yerdi.
Mûsâ (A.S) Allah (C.C) ile konuştuğu vakit üzerinde laldan veya yünden bir elbise,ayaklarında da ölmüş bir eşeğin derisinden yapılmış ayakkabılar var-di.Bu yüzde kendisine .-"Hemen ayakkabılarını çıkart,çünkü sen mukaddes vâdî olan Tuva'da-sm."(20.Tâ-Hâ:12)
Yahya (A.S) da lifden ip örerdi.
Bunlar bizim sayamayacağımız kadar çok ve (bunları anlatarak) kitabı uzatmamıza hacet bırakmayacak kadar meşhur ve yaygındır.
Eğer koyuna şaşılıyorsa:Şüphesiz ki,koyun hayvanların en makbul olanıdır.
"Uzeyr'in .Rabbine münâcaaf'ında okudum.o şöyle demiştir: "Ey AllahımîSen, (dört ayaklı) hayvanlardan koyunu;kuşlardan güvercini;nebatlardan üzümü ve evlerden de Mekke'yi ve İliya'yı ,ve İliya'da da Beytu'l-Makdis'i seçtin"
Veki,el-Esved b.Âbdirrahman'dan.o da babasından, o da dedesinden rivayet etti ki( dedesi) şöyle demiştir:"Rasûlulak (S.A.V) "Allah koyundan daha kıymetli bir hayvan yaratmamıştır" buyurdu."
Koyunun o sahifeyi yemesine niçin şaşılıyor?
İşte yeryüzünün zararlı hayvanlarının en zararlısı olan fare!...Mushafları yer onların üzerine pisler. İşte güve! o da mushaflan yer..
Eğer ateş sahtfeyi yakmış olsaydı veya münafıklar onu imha etmiş olsalardı, onların hayretleri ve şaşkınlıkları daha az olurdu.
Allahu taâlâ bir şeyi yok etmek isteği zaman onu zayıfla da iptal eder.kuvvetli ile de.Yine bir kavmi karıncalarla helak ettiği gibi,bazı kavimleri de tûfân ile helak etmiştir
Bir kavme taşlarla azab ettiği gibi diğer bir kavme de kurbağalarla azab etmiştir. Nemrûd'u [394]sivrisinek ile helak etmiş ;Yemen'i de bir fare vasıtasıyla sulara garketmişür.
* Onlann (kelâmcıların ve akılcıların):" (Sahife-de yazılı olan) âyetnptal edecek olanı (koyunu) gönderdiği halde, (Allah) dini nasıl kemale erdirmiş olabilir? "demelerine gelince:Bu âyet (I5.el-Mâide,3) Rasûlullaha Veda haccmda,Allah'ın İslâm'ı aziz kıldığı.şir-ki zelil ettiği ve müşrikleri Mekke'den çıkardığı zaman nazil olmuştur.Bu senede sadece müslümanlar hac-cetmiştir[395].İşte bununla Allah (bu ) dini kemale erdirmiş ve müslümanlara olan nimetini tamamlamış olmaktadır.
Böylece dinin kemâle ermesi-burada -onun izzeti ve ortaya çıkışı ,şirkin zelil oluşu ve yok olup gidişi (demek) olur.Yoksa farzların ve sünnetlerin tamamlanıp kemâle ermesi kasdedilmemiştir. Çünkü onlar Rasûlullahın ruhu kabzoluncaya kadar nazil olmağa devam etmiştir.Bu âyet hakkında eş-Şabî'nin (17-104) [396]görüşü de bu şekildedir.
Dinin ikmal edilmesinin.bu andan sonra nesh'in kaldırılması ile tahakkuk etmiş olması da caizdir.
Allah'ın sahifedeki âyeti iptal etmesine gelin Tıpkı Hz. Ömer'in (RA) recm âyeti hakkında söylediği [397]başkalannın da -iki kapak arasında toplanmadan önce-Kur'an'dan olup,sonra kaybolan şeyler hakkında dedikleri gibi; Allah'ın bir âyet inzal etmiş olması , sonra da onun tilâvetini (okunmasını) iptal edip de onunla amel edilmesini olduğu gibi bırakmış olması da caizdir.
Okunuşunun iptal edilmeyip amel edilmesinin iptali caiz olunca ;onun tilâvetinin (okunmasının) iptal edilip,amel.edilmesinin olduğu gibi bırakılması da caiz olur.
Halanın, erkek kardeşinin kızı üzerine;teyzenin onun kızkardeşinin kızı üzerine nikâh edilmesinin haram kıhnışı;çeyrek dinar için elin kesilmesi[398],babanm ve efendinin kısas edilmemesi[399]kâtilin mirasçı olmaması gibi [400]kendisine (S.A.V) din ile alâkalı pekçok şey inzal ettiği gibi;bunu da vahiy olarak inzal etmesi,fakat bunun Kur'an olmaması da mümkündür.
Yine Rasûlullahm:"Allahu taâlâ :"Ben kullarımın hepsini Hanifler olarak yarattım." buyurmuştur." ve "Allahu taâlâ :"Kim bana bir kanş yaklaşır-sa.ben ona bir arşın yaklaşırım. buyurmuştur.[401]demesi ve buna benzer hadisler de böyledir (Yeni Allah'tan vahiy olarak geldiği halde, Kur'an'dan değildir.)
Rasûlullah (S.A.V) :" Bana Kitap (Kur'an) veril-di.bir de onun benzeri (misli)[402]buyurmuştur ki,bununla Cebrâilin sünnet olarak getirdiklerini kasdetmiştir.
Rasûlullah recm cezasını tatbik etmiş,ondan sonra müslümanlar da recm cezasını tatbik etmiş.fu-kahâ da bu tatbikatı (bir hüküm olarak) kabul etmişlerdir.
Yetişkin bir kimsenin on kere emzirilmesine gelince,biz bunuh-Muhammed b.İshak'ın (-150) [403]bir hatası olduğunu zannediyoruz.
Biz,bu sahifede olduğu zikredilen recm (âyetinin) bâtıl (asılsız) olmasından da emin olamayız. Çünkü Rasûlullah,bu vakitten önce Mâiz b.Mâlik'i (R.A) ve başkalannı recmetmiştir.O halde kendisine (bu âyet) tekrar nasıl nazil olabilir?
Çünkü Mâlik b.Enes bu hadisin aynısını Abdullah b.Ebî Bekr'den.o da Amra (b.Kays) dan.o da Âişe'den (R.A) onun şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bilinen on emme ( süt kardeşliği) haramlığına sebep olur." âyeti Kur'an'da nazil olanlar arasında idi.Sonra "Bilinen (malûm) beş emme, haramlığa sebep olur." âyetiyle neshedilmişti. Rasûlullah (S.A.V) .vefat ettiği sırada bunlar Kur'an olarak okunmaktaydı..
Fakihlerden bir kısmı,eş-Şâfiî ve İshak (b.Rahû-ye) bunlardandır-bu hadisi kabul etmiş ve "beş emme" yi ,haram kılan emme ile haram kılmayanı arasında sınır olarak kabul etmişlerdir.Tıpkı "el-kulle-teyn'i [404] necis olan su ile necis olmayan şu arasın-da sınır olarak kabul ettiikleri gibi...
Mâlik'in hadisinin ifadesi,Muhammed b.İs-hak'ın hadisinin ifade şeklinden farklıdır.Mâlik (b.Enes) ise hadisçiîer (Ashâbûl-Hadis) nazarında Muhammed b.İshak'dan daha sağlam bir kimsedir.
EBÛ MUHAMMED :Bize Ebû Hatim rivayet etti (ve) dedi:Bize el-Asmaî haber verdi (ve) dedi: Bize Ma'mer (b.Râşid) haber verdi (ve) dedi:
Babam bana: "Muhammed b.İshak'dan birşey almayın.Çünkü o çok yalancıdır." dedi.
Muhammed b.îshak.Fâtıma binti el-Munzir b.ez-Zubeyr'den-ki o Hişârn b.Urve'nin hanımı idi-rivayette bulunurdu.Bu ,Hişâm'ın kulağına gitti Bunun üzerine (Hişâm) bu hususu inkâr etti ve:"Benim hanımımın yanına o mu girîyordu.yoksa ben mi?" dedi[405]
Allahu taâlânın:"Onun ne Önünden,ne ardından (hiçbir suretle) batıl yaklaşamaz."(41.Fussüet:42) âyetine gelince:Elbette Cenâb-ı Hak batıl ile.mallara ve kıymetli şeylere isabet eden şeylerin (zarar,imhâ) mushaflara da isabet etmeceğini kasdet-memiştir.Sadeccşeytanm Kur'an'a-gerek vahiyden önce.gerekse vahiyden sonra-Kur'an'dan olmayan birşeyi sokuşturamayacağını kas d etmiş tir. [406]
96- Dediklerine Göre Aklın Delilleri Tarafından Reddedilen Hadis
İddia: Siz, Yûsuf a (A.S) güzelliğin yansının verildiğini rivayet ettiniz[407].Halbuki Allah (C.C):"...onu (Yûsufu) değersiz bir fiat ile birkaç dirheme (kafileye) sattılar (onlar Yusuf) hakkında rağbetsiz bulunuyqrlardı."(12.Yûsuf: 20) buyurmuştur. Kendisine güzelliğin yarısı verilmiş olan. bir kimsenin.ne değersiz bir iîat ile,sayılabilecek kadar az bir dirheme satılması,ne de onu alacak olanın -bir de bu fiat azlığına rağmen -onun hakkında rağbetsiz olması mümkün değildir.
Yine Allah (C.C) Yûsuf un kardeşlerinin kendisine müteaddid defalar gelmelerinden bahisle: "Yûsuf hemen onları tanıdı .Halbuki onlar Yûsuf u tanıau-yorlardı." (12.Yûsuf:58) buyurmuştur.Kendisine güzelliğin yansı verilmiş olan ve âlemde bir eşi bulunmayan bir kimse nasıl olur da tanınmaz? Onların onu tanımaları, fakat Yûsuf un onları tanımaması daha akla yakındır.
Cevap:Biz deriz ki:İnsanlar Yûsuf a (A.S) verilen, güzelliğin yansı hakkında ,Allahu taâlânın ona güzelliğin yansını verdiğini; diğer kullarının hepsine de kalan diğer yansını .verdiğini ve bunu onlar arasında taksim ettiğini zannetmektedirler.Bu,-bizim söyleyeceklerimizi anladığı zaman-iyice düşünen bir kimseye gizli kalmayacak kadar açık bir hatadır.
Bu hususta bizim bildiğimiz ise şudunAllah (C.C) güzellik için bir sınır koymuş ve bu "güzelliğin son sınırını" dilediği mahlûkatma-ya meleklere.ya hûrilere-vermiştir. Yûsuf a (A.S) da bu güzelliğin yansını ve bu kemâlin (son sınırın) yansını vermiştir.Ba-zan başka birine bu güzelliğin üçte birini;bir başkasına dörtte birini bir diğerine de onda birini vermesi de câizdir.Başka birine güzellikten hiçbirşey vermemesi de caizdir.
Keza birisi,ona (Yûsuf a] cesaretin yansının verildiğini söylese,ona yansının verilip de diğer insanların hepsine birden diğer yansının verilmiş olması mümkün değildir.
Eğer hadisin manası bu olsaydı, kendisine cesaretin yansı verilen kimsenin .insanlann hepsine birden tek başına karşı çıkabilmesi gerekirdi.Lâkin hadisin manası: "Cesaretin .Allah'ın bildiği bir sının var-dır,ve bu (cesaretin son haddini) dilediğine ve-rir.Onun dışındakilere de bunun yansıni.bir başkasına üçte birini veya dörtte birini veya onda birini verebilir.!."şeklinde veya buna benzer bir şekildedir.
"O (Yûsuf) bu kadar güzel iken,nasıl olur da onu değersiz bir fîaüa satarlar ve onun hakkında rağbetsiz olurlar?" demelerine gelince:
Hiç şüphe yok ki güzellik ,eğer bizim kabul ettiğimiz gibi olursa.onlann zannettikleri kadar büyük bir fark olmaz. Lâkin güzel yüzlü olanlann güzelliklerine yakın bir güzellikte olur.
Vehb b.Muneebbih (34-114) [408] Yûsuf un güzelükte,(İbrahim'in (A.S) güzel hanımı) Sâra'ya çektiğini (benzediğini) zikretmiştir. Bu da bizim "güzelliğin yansı" hakkındaki te'vilimizi doğrulamaktadır...
Eğer onlar (akılcılar ve kelâmcılar):"Hânım,şe-hirdeki kadınların kendisini ayıpladıklarını işitince .onlara dâvetçi gönderdi.Onlar için dayalı döşeli bir sofra hazırladı ve her birine bir bıçak verdi.Son-ra Yûsuf a :'-Çık karşılarına!" dedi.Kadınlar onu görünce kendisini (gözlerinde) çok büyüttüler ve şaşkınlıklarından ellerini kestiler."Allah'ı tenzih ederiz,bu bir insan değildir.Bu ancak güzel bir melektir!" dediler."(12.Yûsuf:31) âyetini delil getirirler ve "Kadınların onu gördükleri zaman ellerini kesmeleri ve "Bu ancak güzel bir melektir." demelerinin se-bebi;ancak onun güzelliğinin farklı oluşu ve insanlardaki güzellikten de öte oluşudur." derlerse,biz bu âyetin yorumunda deriz ki:
Vezirin hanımı (şehirdeki) kadınlann "Vezirin karısı delikanlısına yaklaşmak istiyormuş.Ona olan aşkı kalbinin içine işlemiş.O hanımı görüyoruz ki,çıldırmış besbelli!.."(12.Yûsuf:30) dediklerini duyunca, kadınlann Yûsuf u görmelerini ve kendisinin bu fitneye düşmesine hak vermelerini istemiştir.
Bunun üzerine onlar için dayalı döşeli bir sofra (=muttekeen) hazırladı.-"Mutteke" yemek demektir. "Mutken" şeklinde de okunmuştur.Bu ise bıçakla kesilen yiyecek demektir-Bazı tefsirlerde "Bu yemek turunç idi." ,diğer bazı tefsirlerde de"Zumâverdi [409] idi" denilmiştir.Her ne olursa olsun bu yiyecek,kesil
[410]Kamusta : " Yumurta ve etten yapılan bir yemek-tir.Araplaşmiş yabancı bir kelimedir .Avam buna Zemâverd der.Kâmus sarihinin şeyhinden naklettiğine göre buna "Kadı lokması,halife lokması,-Horasan1 da :Nevâle -sofranın nergi-si,muyesser,muhennâ " isimleri de verilmiştir. meden yenmiyordu.
Âyetteki "el-metk" ile "el-betk" in asılları birdir ki,o da kesmek demektir.Mahrecleri yakın olduğu için çoğu zaman (m) harfi, (b) harfi yerine; (b) harfi de (m) harlı yerine konulur.
Sonra (vezirin hanımı) Yûsufa (A.S) a:"Çık karşılarına!" dedi...Kadınlar onu gördükleri vakit (gözlerinde) onu çok büyüttüler ve yücelttiler ve vezirin hanımının kalbine düşen onların da kalplerine düştü .Bunun üzerine donakaldılar,şaşırdılar ve ona bakıp kaldilar.Tâ ki yiyeceklerini kestikleri bıçaklarla ellerini kesince:"- Bu bir İnsan değildir.Bu ancak güzel bir meIektir."(I2.Yûsuf:31) de-diler.Kadınlar bu sözleriyle hakikaten onun insan olmadığını ve yine onun hakikten melek olduğunu kas-detmemişledir. Onlar bu sözü ancak benzetme yoluyla söylemişledir.Tıpkı -bir adamın güzelliğini vasfe-den bir kimsenin-"O ancak güneştir.",O ancak ay'dır." demesi gibi...
Onlar.hem vezirin karısının arzuladığı şeyi ondan istedikleri ve onun hapsedilmesini istedikleri halde;hem de Yûsuf un insan olmayıp ,meleklerden olduğunu nasıl kasdetmiş olabiliri er ?Halbu ki melekler kadınlarla cinsî münasebette bulunmaz ve hapishanelerde de hapsedilemezler.
"Arzu (=şehvet) ve aşk üe,son derece göz alıcı güzel bir yüz gördükleri zaman onların kendi ellerini kesmelerindcşaşmalarında ve donup kalmalarında şaşılacak birşey yoktur.
Bazan buna benzer veya bundan daha fazlası insanın başına gelir.
Urve b.-Hizam [411]şöyle demiştir:
Beni,bazan senin hatırandan dolayı bir korku sarıyor,
Derim ile kemiklerim arasında bu korkunun kıpırdanışı var,
Bunun sebebi ancak,onu ansızın görmüş olmam ve neredeyse cevab veremeyecek kadar, donup kalmam, Kabul etmekte olduğum görüşümden vazgeçirilmem, ve o kaybolurken.saydıklanmı unutmamdır..
Mecnun diye bilinen Kays b.el-Mulevvah mecnun olduğu zaman aklı gitmiş ve vahşi hayvanlarla birlikte dolaşmıştı.Leylâ'nın lafından başka birşey anlamıyordu.Ve şöyle diyordu:
Yazıklar olsun aklı çalınmış olarak akşamla yana, ve aklı tamamen götürülmüş olarak sabahlayana...
Leylâ'dan bahsedilince tekrar aklım başına geldi ve aklımın keskinlikleri, dağınık yerlerden geri geldi..
Babası Ka'be'ye iltica etmek ve onun yüzü suyu hürmetine şifa istemek için Mecnun'u Mekke'ye götürmek üzere yola çıktı.Mecnun Mina'da birisinin "Leylâ" dediğini işittihemen bayılarak düştü. Ayıklığı zaman şöyle dedi:
"ve birisi biz Mîna'nın inişinde (hayf da) iken bağırdı.
Farkında olmadan kalbi(mi)n hüzünlerini hrekete geçirdi.
(Halbuki o) "Leylâ" nın ismi ile başkasını çağırdı.sanki "Leylâ" sözüyle göğsümdeki gönül kuşunu uçurdu.[412]
Gerçekten aşk yüzünden pekçok kimse ölmüş-tür.Urve b.Hızâm;Abdullah b.Aclân en-Nehdi bunlardandır.
EBÛ MUHAMMED: Bana Abdurrahman b.Ab-dullah b.Kurayb rivayet etti (ve) dedi:Bana amcam el-Asmai rivayet etti (ve) dedi:"Abdullah b.Aclân (en-Nehdî) aşktan ölen meşhur arab âşıkların-dandır.Şâirlerden biri onu zikretmiş ve :
"Eğer aşktan ölürsem,
İbnu, Aclân da aşktan ölmüştür." demiştir...
Bize Ebû Hatim rivayet etti (ve) dedi:Bize el-As-maî, Abdulaziz b. ebî Seleme'den, o da Eyyup (es-Sah-tiyânîdan ,o da Muhammed b. Sîrîn'den haber verdi ki(İbnu Şîrîn) şöyle demiştir:Hind'in âşığı Abdullah b. Aclân şöyle demiştir:
"İyi bil ki Hind sana mahrem (haram) olmuştu. ve ben Hind'in en yakin akrabalarından oldum kılıcının kını,kılıfı gibi oldum, iki elim arasında yay ve oklan evirip çevirir oldum. [413]
(İbnu Sîrin devamla) : Bunları söylerken sesini yükseltti ve düşüp öldü,dedi.
Haber nakilcilerinin (nakaletu'l-ahbâr] rivayetleri arasında el-Hâris b.Hıllize el-Yeşkûrî'nin Amr b.Hind'in huzurunda "...Esma ayrılacağını bize bildirdi..." diye başlayan kasidesini irticalen söylediği rivayeti de vardır. Kasidesi bir hitabe gibiydi.Tam bu sırada el-Hâris 'in dayandığı ve üzerine yaslanarak hutbe irâd ettiği aneze [414]birden onun göğsüne saplandı.Fakat o bunun farkında değildi.İşte bu,kadınla-rın ellerini kesmelerinden daha çok şaşılacak bir şey dir.
Onların (kadınların ) ellerini kestiren sebep ise;el-Haris b.Hıllize'nin göğsüne aneze'yi saplayan sebepten daha kuvvetlidir.
Amma kafilenin onu değersiz bir fiata satın al-masına.hem de bununla beraber onun (Yûsuf un) hakkında rağbetsiz bulunmalarına gelince :Şüphesiz ki onlar Yûsuf u,efendisinden kaçtığı ve kusuru ol madığı için satın altılar,ve Yûsuf un kardeşlerinin iddia ettiği büyük cinayetler ve işlediği suçlardan dolayı, efendilerinin atmış olduğu kuyudan onu çıkardılar. Yûsuf un kardeşleri buna ilâveten,Mısır'a götü-rünceye kadar onu bağlamalarını ve kelepçe vurmalarını şart koştular.îşte fiatı düşüren ve müşteriyi (alıcı) rağbetsiz kılan şey bu hususların altındadır.
Bu kıssa Tevrat'ta da zikredilmiştir.[415]
Yûsuf a verilen (bu) güzelliğe rağmen kardeşleri onu nasıl tanımazlar?" demelerine gelince:Ben sana Yûsuf a verilen güzelliği anlattım.Eğer ona verilen,insanlara verilenden fazla birşey olsaydı bi-le,onun güzelliği insanlardan çok farklı olmazdı.Yine eğer ona güzelliğin yarısı,diğer insanlara da üçte biri,dörtte biri veya yarıya yakın birşey verilmiş olsaydı bile, bu kadar büyük bir farklılık meydana gelmezdi.
Kardeşleri Yûsuf u o bir çocuk iken terketmiş ve sonra onu yetişkin bir adam iken görmüşler; onu zavallı ve musibete uğramış bir esir iken terketmişler ve büyük bir melik iken karşılaşmışlardır.
Bundan daha kısa bir müddet içersinde ve bundan daha az farklı hallerde bile şekiller bozulur ve görünüşler değişebilir... [416]
97- Dediklerine Göre Aklın Ve Mantığın İptal Ettiği Hadis
İddia: Şu'be'den,o da Muhammed b.Cuhâ-de'den.o da Ebû Hâzim (Selmân el-Eşcaî) den,o da Ebû Hurayra'dan.onun şöyle dediğini rivayet ettiniz:"RasûlulIah cariyelerin kazancından nehyetti.[417]
Cariyenin kazancı helâldir.Bir adam eğer cariyesini veya kölesini kiraya verse,onlar da çalışsalar,onlarm kazandıkları müslümanların icmaı ile haram olmaz. Rasûlullah (bunu) nasıl yasaklayabilir?
Cevap: Biz deriz ki:Rasûlullahm yasakladığı kazanç,zinadan alınan ücrettir.Cahiliyye ehli,cariyesine zina etmesini emrediyor ve onların bundan kazandıkları paralan alıyorladi.Abdullah b.Cud'ân'm kendileriyle zina edilen cariyeleri vardı.Abdullah (b.Cud'ân) Cahiliyye devrinde Teym kabilesinin seyyi-di.efendisi idi.Bunun üzerine Allah (C.C) :"Dünya hayatının geçici menfaatini kazanacaksınız diye namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın "(24.en-Nûr :33) âyetini indirmişti.
Rasûlulah (S.A.V) zemmâra'nın[418]zina eden' ve zinadan kazandığını efendisine getiren cariye'nin -kazancını yasaklamıştır...
EBÛ MUHAMMED: Bize Ebu'l-Hattab rivayet etti (ve) dedi:Bize Ebûbahr (Abdurrahman b. Osman el-Basrî) haber verdi (ve) dedi:Bize Hişâm b.Hassân, Muhammed b.Sîrîn'den,o da Ebû Hurayra 'dan onun şöyle dediğini rivayet etmiştir:Köpeğin (satışından elde edilen) kazanç ve zemmâra (fahişe) nin efendisine kazandığı ücret gayr-ı meşru kazançlardandır. [419]
[387] Süt kardeşliğinin tahakkuk etmesi için. (M)
[388] HAN: 5 / 13l,132,183;6 / 269
[389] BUH: 65/sûre:9,nu:20;HAN: 5/185.
[390] Bkz: s. 134 ve dipnotu.
[391] Kr.Lİsân: 11/207
[392] Kitap kelimesi bilinen kitap olabileceği gibi, yazı yazma manasına da gelebilir. Bu kelimeyi kuttâb (yazanlar) şeklinde okumak da mümkündür. (M)
[393] Krş, BUH; 60/48
[394] Esad Efendi nüshasında: "...Nemrud b.Kenân'ı...' şeklindedir. (M)
[395] BUH: 25 / 67.HAN: 1/3, 79.
[396] Bkz: s.90ve dipnotu
[397] BUH: 86 / 3O.HAN: : 1 / 23.
[398] BUH: 86 / 13
[399] HAN : 1 / 6 ,22,49
[400] HAN: 1/46.
[401] BUH: 97 / 50.HAN: 2 / 251,316,413;3 / 40,127.
[402] DÂRIMİ : 1 / 45.
[403] Muhammed b.İshak.Ebû Abdullah .Kısaca İbnu İs-hak diye meşhurdur.İsiâmın ilk tarihçisidir.Eseri bize kadar henüz tam olarak intikal etmemiştir. İbnu îshak'ın iki cildlİk eserinin yarısına kadar olan bölümü Prof .Dr.Muhammed Ha-midullah tarafından 1396 / 1976' da Rabat (Fas) da neşredilmiştir." Kitâbu'l-Magâzî" adlı bu eseri.bize üzerinde işlenmek suretiyle İbnu Hişâm tarafından da nakledilmiştir. İbnu Is-hak'ın "Kitâbu'l-Mubtedâ" veya "Mubtedâ el-halk" veyahutta "Kitâbul-mebde' ve kısas el-Enbiyâ" adlı bir eseri daha olduğu zikredilmektedİr.Enes b.Mâlik ve Saîd b.el-Museyyible görüşmüştür. (Bkz: İslâm Ansiklopedisi : 5 / 2-s : 757; Tchzib: 9 / 38-46 ) (M)
[404] Büyük iki küp .(M)
[405] Burada Hişam'ın itirazı yerinde değildir.Zira Ibnu Is-hak'ın Fâtıma b.el-Munzir'den ,perde arkasından veya yazışma (kitabet) sureti ile rivayette bulunmuş olması mümkün-dür.Bu meselenin daha geniş izahı için bkz: (Tehzîbu't-Tehz-îb: 9 / 40-41-42- 43-45-46 ) (M)
[406] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 461-469.
[407] HAN: 3 / 286 .
[408] Bkz: s .101 ve dipnotu.
[409] Şair.Kendisim aşkın öldürdüğü âşıklardan biridir. (Kitâbu'ş-Şi'r ve'ş-Şuarâ : 394,Leyden 1902 tab'ı) (M)
[410] Kitâbu'ş-Şi'r ve'ş-Şuarâ : 395 Leyden 1902 tab'ıIM)
[411] A.g.e. 358
[412] A.g.e : 360 (Leyden 1002 tab'ı) (M)
[413] Anlaşıldığına göre Hind.tm şairin yakınlarından "yle evlenmiş ;dolayısıyla şair de onun akrabalarından biri ve Hind'in visali kendisi için imkânsızlaşmıştır .Nasıl kını.kılıcı korursa,ben de akraba olduğum için Hind'i yn bir kın'a be nZedim.de m ek olur.Yay ve oklan elinde.şaşkınlıktan kinaye dir. Çünkü kılıç kullanılacak bir y rde yay ve ok kullanmak ancak şaşkınlıkla olur.
[414] Asâ ile mızrak arasındaki bir büyüklükte ucu de- baston..
[415] Kitâb-ı Mukaddes :Tekvîn; 37 / 12-36
[416] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 469-476.
[417] BUH: 34 / 113:37 / 20.HAN: 2 / 287,347,382.
[418] Zemmâra: remz'den remmâze de denmiştir .Remz ise kaş göz ile veya dudak ile işaret edilmesidir ki.fahişeler böyle yaparladı.Sa'leb "Zemmâr.güzel fahişe'ye denir.ez-zemmîr de güzel oğlan demektir." demiştir.el-Ezherî de,Rasûlullahın şarkıcı kadını kasdetmiş olması da muhtemeldir." demiştir. "Ğmaun zemîrun" denilir ki güzel şarkı demektir.Bir kimse şarkı söyledği zaman da "zemera" denir.-Nihaye'den-
[419] Tâc : 3 / 240 İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 476-478.