meryem
Sat 23 October 2010, 10:02 am GMT +0200
84- Dediklerine Göre Bir Kısmı Dıgerıni Nakleden Hadis
İddia: RasûluIlahın S a'd b.Muâz (R.A) hak-kında:"Onun Ölümünden dolayı arş titremiştir.[262] ve onu gasletmeğe yetmiş bin melek koşmuştur. Ben de (meleklerden dolayı) neredeyse onun cenazesine ulaşamıyacaktım. " dediğini rivayet ettiniz.
Sonra Rasûlullahın:"Eğer kabir azabından bir kimse kurtulacak olsaydı,muhakkak ki Sa'd b.Muâz kurtulurdu.(Buna rağmen kabir) onu öyle bir sıkıştırdı ki.göğüs kemikleri parçalandı. [263]
dediğini de rivayet ettiniz.
Allanın arşı bir kimsenin ölümünden dolayı nasıl sallanır? Eğer bu caiz ise,peygamberler buna daha lâyıktır.
Siz.Rasûlullarîtan (S.A.V)""Güneş ve Ay'ın ,bir kimsenin ölümü veya doğumu sebebiyle tutulmayacağını, [264] rivayet ettiniz.Güneş ve ay ikisi de-ri-vayet ettiğinize göre-ateşte birbirine sarılmış iki öküz olursa[265]şerefli ve yüce arş'm durumu nasıl olur? Üstelik arş kımıldayınca,onun haraketi ile gökler ve yer sallanacağına göre.arş nasıl olur da,Allah'ın kendisine azab edeceği,göğüs kemikleri parçalanacak derecede üzerine kabri sıkıştıracağı bir adamın ölümünden 'olayı hareket eder?
Yetmiş bin meleğin yıkadığı ve meleklerin izdihamından Rasûlullahın.onun cenazesine neredeyse, yetişemediği birisine Allah nasıl azab eder?...
Cevap:Biz deriz ki:Bu hadisi birtakım kimseler tevil etmişlerdir.
Bunlar hadisteki "arşın titremesi" nin; mızrağın ve rüzgârın hareketi ile ağacın titremesi gibi sadece haraketten ibaret olduğunu söylediler.
(Hadisin) bu şekilde tevil edilmesi çirkin bir şeydir ve bu hadisi delil olarak kullanan (muhaliflerin) eline koz verilmiş olur.
Bazıları da:Arş burada-Sa'd b.Muâz'm üstünde taşındığı tabut {=serir) dir ve o tabut sarsılmış tır, dediler.
Bu şekildeki bir tevil yapıldığı zaman,bu hadiste Sa'd için bir fazilet ve söylenilen bu sözde de bir fayda olmaz.Çünkü ölülerin taşındığı her tabut (=serîr) insanların onu (taşırken) çekiştirmesinden dolayı mutlaka haraket edecektir.
Üstelik başka bir hadiste:"Ontm ölümünden dolayı Rahman'ın arşı titredi.[266] şeklinde rivayet edilmişken,arşın,Sa'd b.Muâz 'm üzerinde taşındığı tabut olması nasıl mümkün olabilir?!
Buradaki el-ihtizâz (=titreme, sarsılma) ne onların dedikleri gibi bir " hareket" tir.ne de arş,diğerleri-nin dediği gibi, (bir "tabut") tur.Bilâkis ihtizaz ^titreme sarsılma)-burada -sevinç ve sürûr,demektir.
"İnne fulânen le yehtezzu lil-ma'ruf (=fulan iyilik yapılmasından dolayı titrer)" denilir.Yani ,sevi-nir.sürûr duyar demektir.
Keza," kendisini övüp medhettiklerinde fulanı bir titreme alır." denilir.Yani,neşelenir ve yüzü güler, demektir.
Bundan dolayı şöyle bir darb-ı mesel söylenmiştir: "İnne fulânen izâ duıye ıhtezze; ve izâ suile irtezze."
Bu söz Ebul-Esved ed-Duelî'ye (- 69) [267] aiddir.
Yani şunu demek istiyonYemeğe çağrılınca onu yer ve sevinir.neşelenir.Kendisinden birşey istenildiği zaman ise olduğu yerde kalır ve neşesi kaçar .
İşte hadisteki ihtizâz'm da mânası budur.
Arş'a gelince:O da .hadiste zikredildiği gibi,Rah-man'ın arşıdır.Rasûlullah arşm titremesinden sade-ce;arşı taşıyan ve onun etrafında Sa'd b.Muâz'm ruhunu dolaştıran meleklerin sevinmesini kasdetmiştir.Allah'ın (C.C) "Nihayet (Firavn ve kavminin) üzerlerine ne gök ağladı ne yer.."(44.ed-Duhân:29) buyurduğu gibi;Rasûluİlah da arşı onu taşıyan ve onu kuşatan meleklerin yerine koymuştur.Allah (C.C) âyette:"Onlann üzerine ne göktekiler ağladı ne de yerdekiler. "demek istemiş tir. Allah (C.C) gök'ü ve yer'i ,orada bulunanların yerine ikame etmiştir.
Yine Allah (C.C) "Hem şehre sorun.,"
(12.Yûsuf: 82) buyurmuş tur. Yani: Şehrin ahalisine-sorun ,demektir.
Rasûlullah da Uhud dağı hakkında:"Bu bir dağdır (kî) bizi sever.biz de onu severiz.[268] buyurmuştur.Bu sözüyle:"Oranın ahalisi-yani ansâr- bizi sever biz de onları severiz." demek istemiştir.
İşte bu (misallerdeki) gibi.Rasûlullah arşı ,onun taşıyıcıları ve etrafında dönen melekler yerine koymuştur.
Hadiste"MeIeklerin,mü'minİn ruhundan dolayı sevindikleri ve her mü'min için gökte bir kapının mevcud olduğu;oradan amelinin yükseldiği.rızkının indiği ve ölünce ruhunun oradan yükseleceği .sonra tekrar iade edileceği",varid olmuştur. [269]
Rasûlullahm,"Onu yıkamağa yetmiş bin melek koşuştu." sözü de keza,bu tevilin doğruluğunu göstermektedir.
Bu tevil-Allah'ın lütfuyla kolay ve akla yakın bir tevildir.
(Mevzuumuz olan hadiste ) Rasûlullah sanki şöyle demiştir:"Arşı taşıyan ve arşın etrafını kuşatan melekler Sa'd 'in ruhundan dolayı sevindiler."
'Yıkanmasına yetmiş bin meleğin koşuştuğu birsine nasıl azab olunur?" demelerine gelince: Ölüm'ün.Diriliş'in ve Kıyamet'in şiddetli zelzeleleri,korkuları vardır ki.bunlardan ne bir peygamber ,ne de bir velî kurtulabilir...Nitekim Rasûlullahın kabir azabından Allah'a sığınması da bunu ispat eder.Eğer bu (kabir azabı) muhal olmuş olsa idi Rasûlullah bundan Allah'a sığınmazdı.Lâkin o .Allah'ın bütün kullan üzerine takdir ettiği, onlan ondan kor-kuttuğu,hiçbir kimseye,buna karşı emniyet ve huzur garantisi vermediği kabir azabından korkmuştur.
Kıyamet günü peygamberlerîn:"Yâ Rab-bi.nefsî nefsi [Ben n'olacağnn.ben n'olacağım.)" peygamberimizin ise:"Yâ Rabbi,ümmeti,üminetî ( =ümmetim n'olacak,ümmetim n'olacak) !" demesi[270] de sana dediklerimizin doğruluğunu gösterir.
Allah Taâlâ'nm:"İçinizden hiçbiri istisna edilmemek üzere herkes mutlaka Cehenneme va-racaktır.Bu Rabbinin katında kesinleşmiş bir hükümdür."(19.Meryem:71) buyurması da keza bunu gösterir.
Allah (C.C) herkesin mutlaka Cehenneme varacağını,sonra kendisinin takva sahiplerini kurtaracağını,zalimleri ise diz üstü Cehennemde bırakacağını bize bildirmiştir.
Ömer b.el-Hattâb (R.A) da :"Eğer benim yeryüzü dolusu altınım olsaydı,Kıyamet gününün korkusundan [271]kurtulmak için onları verirdim. [272] demiştir.
İbnu Abbâs (R.A) da :Allah'ın (C.C) :"Allah kıyamet gününde peygamberleri toplayıp,şöyle buyurur: Ümmetinizi (dine) davet ettiğinizde size ne ce-vab verildi? Onlar da:"Bizde hiçbir bilgi yok.Sen bütün gayblan kemal üzre bilensin." derler."(5.el-Mâide:109) âyeti hakkında, "Kıyamet gününde pey gamberleri toplar" yani:Onlan kıyamet gününün korkularından dolayı şaşkınlığa uğratır." demiştir.. [273]
85-Dedıklerıne Göre Düşüncenin Yalanladığı Hadis
İddia: Abdullah b.Numeyr'den.o da Ubeydullah (b.Ömer b.Hafs) dan,o da Nâfi'den o da İbnu Ömer'den.o da Rasûlullahtan (S.A.V) rivayet ettiniz ki Rasûlullah keler hakkında:"Onu ne yerim.ne de onun yenmesini yasaklarım.Onu ne helâl ki-ianm,ne de haram! [274] demiştir.
Rasûlullah da birşeyi yemez ve yasaklamaz.haram kümaz.helâl da kılmazsa, helâl ve haram hususunda kime sığınılır?Halbuki bedeviler kelerleri yer ve ondan hoşlanırlar.
Nitekim Ebû Vâil (-82) [275]:"Karnında yumurta dolu bir keleri,etli ve yağlı bir tavuğa tercih ederim." demiştir.
Hâlid b.Velid onunla keler yemiş .Hz.Ömer ' de yemiştir.Bu zâtların şüpheli bir şeyi yemeleri mümkün değildir.
Cevap: Biz deriz ki:Bu hadiste;onu nakledenlerin birisinden sudur etmiş olan bir sehv (-hata) mevcuddur.Hadis,"Onu ne yerim,ne de onu yasaklarım." şeklinde.sadece bu kadar idi.Ravi de Rasûlullahın yemediği ve yasaklamadığı gibi;haram veya helâl da kılmadığını zannetmiştir.Halbuki ikisi arasında fark vardır.Çünkü Rasûlullah onu yemeyi haram olduğundan değil,sadece hoşlanmadığı, içi almadığı için terketmiştir.
Hz.Ömer (R.A) de kendisine bir keler getirildiği zaman,elini kelerin iç yağma götürmüş ve Rasûlullah onu haram kılmadı. Lâkin onu pis kabul etmiş ve tiksinmiştir." demiştir...
Şu hadis de bu hususu sana açıklanVehb b.Cerîr Şu'be' den,o da Tevbetu'l-Anberî'den ,o da eş-Şabî'den,o da İbnu Ömer 'den rivayet etti ki (İbnu Ömer) şöyle demiştir:"Rasûhıllahın Ashabından bazıları birşey yiyorlardi.Aralannda Sa'd b.Mâlik de vardı.Rasûlullahın hanımlarından birisi:"O (yedi ğiniz) kelerdir." diye seslendi.Onlar da yemediler. Bun un üzerine Rasûlullah Yeyiniz.Şüphesiz o helâldir,on(u yemeniz) da bir mahzur yoktur. Lâkin o benim kavmimin yiyeceği değildir."[276] dedi.
İşte bu hadis,,İbnu Ömer'den nakleden ravinin-hatasını göstermektedir.Çünkü İbnu Ömer'in birbirine zıd iki hadisi birlikte rivayet etmesi mümkün değildir.
Rasûlullahın;kendi nazarında helâl olduğu halde onu yemeyişine gelince: Nefisler helâl olan şeylerin hepsinden hoşlanır ve helâl olan şeylerin hepsinin işlenmesi gerekir diye birşey yoktur.
Allah (C.C) bize (koyun,keçi,sığır gibi) hayvanları helâl kümıştır.Onlann sadece akan kanlarını haram kılmıştır.Böyle olduğu halde,Rasûlullah koyunun idrar kesesini,bezelerini, barsaklarını, husyelerini ve dalağını yemeyi sevmezdi.
"Anasının boğazlanması cenîn'in boğazlanması (demek) dir. [277]diye bir hadis rivayet edildiği halde,nefisler,(anası boğazlandığı zaman karnından çıkan) cenini (yavruyu) yemekten hoşlanmaz.
İnsan ve maymun eti «yılanların ve abraşların[278]kertenkelelerin,farelerin etleri ve bunların benzerleri gibi;haram kılındığına dair âyet ve hadis mev-cud olmaylan şeyler hususunda insanlar,fıtratlanna ve yaratılışlarına bırakılmışlardır.Bu sayılanlardan da hiçbirisi yoktur ki nefisler onlardan tiksinmemiş olsun.
Allah (C.C) Kur'an'daîRasûlullahın.murdar ve pis şeyleri bize haram kılacağını bize bildirmiştir [279].Bunlar ise,hepsi de (insan) fıtratınca pistirler..
İnsanın yapması uygun olmayan helâl'lere gelin-ce:Onlar şunlardır Olgun bir kimsenin hiçbir mecburiyet yok iken yolda koşması,annenin mihri [280]. hakkında münakaşa etmek,elbiseyi omuzlardan dü-şürmek,yol üstünde iplik eğirmek (bükmek),kadınların süslendiği zinetlerle süslenmek, çarşı ve pazarda birşey yemek gibi.
EBÛ MUHAMMED:Bana Ebu'l-Hattâb tahdis etti (ve) dedi:Bize Ebû Attâb.Muhammed b.el-Furât'dan,o da Saîd b.Lukmân'dan,o da Abdurrahman el-Ansârî'den,o da Ebû Hurayra'dan (RA) haber verdi ki (Ebû Hurayra) Rasûlullahı:"Çarşıda bir şey yemek düşüklüktür." derken işittim." demiştir.
Bir hadiste de: "Şüphesiz Allahu Taâlâ işlerin yüksek (=şerefU) olanlarını sever.alçak ve düşüklüklerinden hoşlanmaz." buyurulmuştur [281]
86- İddialarına Göre Teşbihe Dâir İcmâ Ve Kur'an ın Yalanladığı Hadis
İddia : Allah'ın (C.C.) gecenin son üçte birinde, aşağı (dünyaya yakın) semâya İndiğini, ve : 'Tok mu bir dua eden, onun duasını kabul edeyim; veya istiğfar eden, günahını affedeyim." buyurduğunu. [282].
"Arefe günü akşam ile yatsı arasında Arafatta kilere indiğini"[283]
"Şaban ayının ortasında, geceleyin indiğini [284] rivayet ettiniz.
Bu ise Allah'ın (C.C.) :"Herhangi üç kişinin bir-fıs ild aşma lan olsa mutlaka dördüncüleri Odur. Beş kişi fisıldaşsa mutlaka altıncıları O'dur. Bunlardan (sayıca) daha az, daha çok olsalar her nerede olsalar mutlaka O, onlarla beraberdir." (58. el-Mücadele:7) âyetine aykırıdır.
Allah'ın (C.C.) şu âyetine de aykırıdır: "Gökte ilâh olan da O'dur.yerde ilah olan da O'dur." (43.ez-Zuhruf:84)
İnsanlar, Allah'ın her yerde olduğuna, Allah'ın bir şe'n (=iş,hal) de bulunmasının O'nu diğer bir işten ahkoymacağmda icma etmişlerdir.
Cevap : "Herhengi üç kişinin bir fisıldaş maları olsa, mutlaka O (Allah} dördüncüleridir. Beş kişi fisıldaşsa mutlaka altıncıları da O'dur. Bunlardan (sayıca) daha az, daha çok olsalar1, her nerede olsalar mutlaka O onlarla beraberdir." âyeti hakkında da biz de-rizki: Gerçekte Allah, onların yaptıklarını bil-mek(=ilim) suretiyle onlarla beraberdir. Nitekim sen, uzak bir beldeye gönderdiğin ve herhangi bir işini ona havale ettiğin birine: "Sana havale ettiğim herhangi bir şey hususunda kusur ve gafletten sakın, zira ben, seninle beraberim." dersin. Bu sözünle sen," Elbette senin kusurun veya gayretin - seni denetlemek ve durumunu kontrol etmek için - bana gizli kalmaz." demeyi kasdedersin.
Bu, gaybı bilmeyen yaratılmışlar için caiz olursa; gaybı bilen Hâlık (C.C.) için evleviyyetle caizdir.
Keza: "O heryerdedir." den, şu kasdedilir: Mekanlardaki hiçbir şey O'na gizli kalmaz. O, ilim ve ihâtâ (=kuşatma) ile o mekânlardadır.
"Rahman arş üzerine istiva etti." (20. Tâ-Hâ:5) - yani: (istivanın mânası) Allah "(Ey Nuh) sen beraberindekilerle gemi üzerine istiva ettiğin zaman..." (23. el-Mü'rninûn :28)-yani: (üzerine) çıktığını zaman... dediği gibi; birşeyin üstüne çıkmak, üzerine yerleşmek demektir- âyetine rağmen, bir kimsenin; Allah'ın hulul etmek suretiyle bütün mekânlarda olduğunu söylemesi nasıl caiz olabilir?!
Yine: "İyi söz ancak O'na yükselir (kabul olunur.) Salih ameli de iyi sözler yükseltir makbul kılar." (35. FâtınlO) âyetine rağmen bu nasıl caiz olabilir?... Allah'ın kendisi ile beraber olduğu birşey [285] yine kendisine nasıl yükselir? Veya amel O'nunla beraber ise, yine O'na nasıl yükselebilir? Ve ruh ve melekler kıyamet günü O'na nasıl yükselebilir?[286]
(70, el-Ma'âric,4 âyetinde geçen) "Ta'rucu" ile "tas'adu" aynı mânaya gelir. "Araca ile's-semâi izâ saıde" (=göğe çıktığı zaman araca (=yükseldi) denilir); Allah (C.C.) "zu'1-maâric" (=yüksek makamlar sahibi) dir denüir[287]el-Maâric "merdivenler" demektir. Nedir bu merdivenler? Allah (C.C.) en yüksek yerlerde olduğu gibi, en aşağı yerlerde de olduğuna göre, melekler (insanların) amellerini kime götürüyorlar?
Eğer onlar (Muhalifler) fıtratlarına ve yaratılışlarında mevcud olan "Allahı bilme" hiss-i tabiisine dönseler, Allah'ın yüce, en yüce olduğunu; yüce bir mekânda bulunduğunu, Allah'ı zikr [288]esnasında kalplerin O'na doğru yükseldiğini, duada ellerin ona yükseldiğini, ferahlığın yukarıdan umulduğunu, yardımın gelmesinin yukardan beklenildiğini, rızkın yukardan indiğini mutlaka bilirlerdi.
Kürsi, Arş, Perdeler (=hucub) ve melekler de oradadır.
Nitekim Allah (C.C.) : "Gerçekten Rabbinin katında olanlar (Rahmetine yakın melekler) Allah'a kulluk etmekten asla kibirlenmezler. Onu tenzih eder, yüceltirler, ve yalnız O'na ibadet için secde ederler." (7.el-,A'raf:206) buyurmaktadır.
Şehidler hakkında da: "...Rableri katında diridirler. (Cennet meyvalarmdan ) nzıkîanırlar."
(3.A1-İ İmrân:169) buyurmuştur. Onlara şehidler denmiştir.Çünkü onlar Allah'ın melekûtunu müşâ-hade ederler. Müfredi şehid'dir. Alîm ve ulemâ, kefil ve kufelâ dendiği gibi..
Yine Allah (C.C.) "Eğer bir eğlence edinseydik, elbette onu KATIMIZDAN edinirdik.." (21.el-En-blyâ: 17) buyurmuştur. Yani: Eğer bir kadın ve çocuk edLiseydik, bunları bizim katımızdan edinirdik, sizin katınızdan değil;. Çünkü erkeğin hanımı ve çocuğu onun katında ve onun huzurunda olur, başkasının değil!..
Fıtratları üzere bırakılıp,eğitim ve öğretim yoluyla bundan vazgeçirilmedikleri müddetçe.ümmetlerin hepsi de Arabıyla ,Acemiyle-şöyle derler:"Şüphesiz Allah göktedir"!...
Hadiste (varid olmuştur ki):Bir adam,acemden bir cariyeyi azad etmek için Rasûlullaha (S.A.V) geldi.Rasûlullah cariyeye :"Allah nerededir?" dedi.
Cariye:"Gökte!" dedi. Rasûlullah:"Ben kimim?" dedi. Cariye:"Sen Allah'ın Rasûlüsün." dedi.
Rasûlullah: müminedir," dedi ve onun azad edilmesini emretti.-Vak'a böyle veya buna benzer bir şekildedir.[289]
Umeyye b.eb's-Salt 'da şöyle demiştir:... "Allah'ı ululayımz,O ululanmağa lâyıktır. Rabbimiz gökte yüce oldu.
İnsanları geçen (aşan) büyük binada. Ve göğün üzerinde bir serîr (=taht) kurdu. (Bu taht öyle) uzundur ki,göz ona yetişemez.
O tahtın altında sen.melekleri boyun eğmiş olarak görürsün.
Şiirdeki sûr (=boynu eğikler) .kelimesi " esvar"ın cemidir. "Boynu eğik" demektir.
"Hameletu'1-Arş (arşı taşıyan) melekler boyunları eğik bir haldedir. [290] hadisinde de böyle denmiştir.Sırtında veya omuzunda ağır birşey taşıyan herkes,muüaka boynunu eğmek durumundadır (eğmeden edemez).
Sahih İncil'de Mesih (=İsa) (A.S) şöyle demiştin "Gök ile yemin etmeyiniz çünkü o AllahuTaâlâ1 nın kürsî'sidir.[291]
Havarilerine de şöyle demiştir: Eğer siz.insanlan bağışlarsanız.muhakkak ki GÖKTEKİ RABBİNİZ de sizin zulmünüzü bağışlar. Gökteki kuşlara ba-kın.Şüphesiz onlar ne ekin eker,ne biçer, ne de gökte ambarlara toplarlar. GÖKTEKİ RABBİNİZ rızıklandı-rıyor onları.Siz kuşlardan üstün değil misiniz?" [292]
Dediklerine şahid (delil) olarak bunun gibi pek-çok misal var (ki zikretsek) kitap uzar.
"Gökte ilâh olan O'dur ,yerde de ilâh olan
O'dur."(43..ez-Zuhruf:84) âyetine gelince:Bu âyette Allah'ın göğe veya yeryüzüne hulul ettiğine delâlet eden birşey yoktur.Bu âyette kasdedüen ancak şu-dur: Allah göğün ve göktekilerin; yerin ve yerdekilerin ilâhıdır.
Günlük konuşmada da sen: "O Horasan'da, emirdir,Mısır'da da emirdir." dersin.Kasdedüen adam bu iki yerden birinde veya bu iki yerden başka bir yerde olduğu halde, o iki yerin-emirliği de kendisinde top-lanmışür.Bu gayet açık ve aşikârdır.
*Eğer bize:Allah'ın (baştaki hadiste geçen) nüzulü (inişi) nasıldır [ne dersiniz?) denilirse, deriz ki:
Biz Allah'ın nüzulü hakkında hiçbir hüküm vermeyiz.Fakat bizim için mevzuu bahis olan nüzulü ve bu lafzın ihtiva ettiği mânaları açıkla-nz.Ne kasdettiğini ise en iyi Alan (C.C) kendisi bilir. İnsanlar için olan nüzul iki mânaya gelir:
Birisi:Bir yerden diğer bir yere intikal etmektir. Senin .dağdan düze,evin çatısından yere inmen gibi...
Diğeri is e; irade ve niyyet ile bir şeye yönelmen, teveccüh etmendir.
Hubût (iniş),irtikâ' (yükselmek) ,bulûğ (ulaşmak}, masîr ( varmak) kelimeleri ve bunların benzerleri de aynı mânada kullanılır.
Bu ,birinin sana,göçebe araplardan bir kavmin yerini sormasına benzer .Adam sormakla, o kavmin yanma varmayı kasdetmemektedir.Sen ona şöyle dersin:Şu dağa vardığın zaman.oradan in.sağı taki-bet.Şu vadiye vardığın zaman oraya in,sonra solu ta-kib et.Falan yere vardığın zaman.oradaki tepeyi aş onları görürsün.
Sen bu söylediklerinin hiçbirisiyle:Dediklerirni bedeninle yap." demeyi kasdetmezsin.Sen ancak: "Niyyetin ve kasdınla bunları yap" demek istersin.
Bir kimse bazan:Hürlere vardın,sövmek için,Halifelere gittin hakaret etmek için, ilme geldin küçümseyip terketmek için .Ahlâkın yücelerinden .alçaklarına indin." der.Bunlardan hiçbirinde cismin (varmak,gelmek ve inmek) suretiyle intikali kasdedü-mez.
Bununla sadece.irade ,azim ve niyyetle birşeye yönelmek kasdedüir.
Allahu TaâIânın:"AIlah,takvâ sahipleriyle ve ihsanda bulunan kimselerle beraberdir."(16. eiv Nahl: 128) âyeü de böyledir .Allah (C.C) kendisinin bizzat o kimselerle beraber olduğunu kasdetmemek-te,ancak yardım.tevfik ve onları kuşatma suretiyle onlarla beraber olduğunu kasdetmektedir.
Allah'ın (C.C):"Kim bana bir zira1 yaklaşır-sa.ben ona bir kulaç yaklaşırım,Kim bana yürüyerek gelirse.ben ona koşarak gelirim.[293] sözü de bu şekildedir...
EBÛ MUHAMMED:Bize Abdulmun'im.babasm-dan.o da Vehb b.Munebbih'den tahdis etti ki (Vehb) şöyle demiş Ur: Musa'ya (A.S) ağaçtan "ayakkabılarını çıkar" diye nida olunduğu zaman.Mûsâ (A.S) çabucak denileni yapmış ve arkasından Lebbeyk (=Buyur Alla-hım) demiş tir. Böyle olması sadece Musa'nın ses"e alışması ve kendisinin yatışması içindir.
Mûsâ (A.S):"Ben Sen'in sesini işitiyorum, fısıl tını da hissediyorum. Ama yerini gör emiyorum, Sen neredesin?" dedi.
Cenâb-ı Hak cevaben:"Ben senin üstünde .önünde ve arkandayım.Seni kuşatmış durumda-yım.Ve sana senden daha yakınım." dedi.
Allah (C.C) bu sözüyle "Ben seni senden daha iyi bilirim.Çünkü sen önüne baksan arkandakileri göremezsin. Bakışlarını yukarıya çevirdiğin zaman.aşağı-dakileri bilemezsin.Bana gelince.hangi halde olursan ol,hiçbir şeyin bana gizli değildir." demek istemiştir.
Buna benzer bir söz de Râbiatu'l-Âbide'nin (95-185) [294]şu sözüdür:"Dünya sevgisiyle kalplerini Allah'tan meşgul (gafil) ettiler.Eğer (dünya sevgisiyle meşgul etmeyip) bıraksalardı.kalpleri melekût (âlemin) da cevelân edip dolaşır,nâdir ve hoş bilgilerle kendilerine geri dönerdi."
Râbia onların bizzat kalp ve bedenleriyle gökte cevelân edeceklerini kasdetmemiştir.Lâkin kalpler oralarda tasawur,kasd,teveccüh(i kalbi) ile (manen) cevelân ederler.
Ebû Mehdiyye el-Arabî'nin [295]"Cehenneme baktım ve şairlerini iki büklüm bir halde (=lehum kesîsu) gördüm." sözü de böyledir,(Yani bu bakış ta-sawurîdir,hakiki değil-M-)
Kesîs,eğilip bükülme demektir.Ebû Mehdiyye (bîr şiirinde) şöyle demiştir. [296]
"...cenâdibuhâ sar'â lehunne kesîsu (=Buranın çekirgeleri titreyerek büzüşürler."
Eğer birisi,Rasûlullahın:"Cennete baktım ve oradakilerin çoğunun saf ve iyi huylu kimseler olduğunu gördüm. Cehenneme baktım ve oradakilerin çoğunun da kadınlar olduğunu gördüm. [297] hadisi hakkında;"Buradaki bakış .fikren ve (kalbi) bir teveccüh iledir." dese.bu da güzel bir yorum olur. [298]
[262] BUH: 63 / 12
[263] el-Câmiu's-Sağir: 2 / 132,
[264] 16 / 1,13;59 / 4,HAN:2 / 109,U8;4 /122, 245: 6 / 168,
[265] BUH: 59 / 4fBkss:s.l89. Yani: iki öküz olan ay ve güneş bile bir kimse için tutulmazsa, ondan daha yüce olan arş,birinİn ölümü için nasıl sarsılır? (M)
[266] BUH: 63 / 12
[267] Efau'I-Esved ed-DÎH,ed-Duelî de dentfir.Basra-lı. Orada kadılık yaptı.Muhadramîn'dendir.Sahabe olup olmadığı ihtilaflıdır .Nahiv ilmine dair ilk söz söyleyen o'durJVnla-yış.zekâ ve fesahat sahibi idi.(Tehzîbu't-Tehzîb: 12 / 10) (M)
[268] BUH: 96 / 16.HAN: 3 / 140.
[269] Krş,BUH: S9 / 6,HAN: 2 / 364.
[270] BUH: 97 / 36.
[271] Buhari'de ise:"Onunla karşılaşmadan önce Allahin azabından " âenmektedir.{M)
[272] BUH: 62 / 6.HAN: 3 / 208,218,239.
[273] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 400-405.
[274] HAN:2 / S ve krş.BUH: 51/ 7; 70 / 8
[275] Şakîkb.Seleme el-Esedî,Ebû Vâîl.Kûfeli.Rasûlullahın devrine yetişti fakat o'nu göremedi. Sahabenin en muş-hurlanndan hadis rivayet etmiştir.(Tehzîbu't-Tehzîb: 4 / 361 ) (M)
[276] BUH: 95 / 6
[277] HAN:3 / 31.39.45.S3.
[278] Abraş:Keler takımmdan.kertenkeleye benzer.bü-yükçe ve siyah benekli zararlı bir hayvan.(M)
[279] Bkz:7.el-A'râf: 157.
[280] Kocasi ölünce hanımın hakkı olan mihir'in mîkda-rı hakkında çocukları veya diğer vârislerle münakaşa edilme-si.(M)
[281] el-Câmiu's-Sa^r: 1 / 75) İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 405-408.
[282] BUH: 19 / 14.HAN: 4/16.
[283] Bulunamadı. (M)
[284] HAN: 6 / 238.
[285] ÇünkütAllah her yerdedir demişlerdi. (M)
[286] 70tel-Ma'ârlc,4 âyetine işaret edilmektedir. M
[287] el-Ma'âric,3 âyetine işaret edilmektedir. (M)
[288] Diğer bir nüshada:...korku.
[289] HAN: 2 / 291.
[290] EBÛ DÂVÜD: 39 / 18.
[291] Matta:V/34.
[292] Matta:VI/ 14.26.
[293] BUH: 97 / 50.HAN: 2 / 25l,316,413;3 / 40,127
[294] Râbiatu'I-Adeviyye diye de bilinir.Basra'nın meşhur kadın sûfî ve evliyası olup Kays b-Adî'nin bir kabilesi olan el-Atîk'in azadlısıdır.el-Kaysiyye nisbeti ile de tanınmış-tır.Basra'da onun etra&nı Mâlik b.Dinâr .muhaddis Sufyân es-Sevrî,ve Sûfî Şakik el-Belhî gibileri çevirmişler ve onun nasihat ye talimlerinden istifade etmişledir.Basra'da ölmüş-tür.(İslâm Ansiklopedisin / 588 ) (M)
[295] Ebû Mehdİyyetil-Arabî-Ebû Mehdî de denilir Arab'ın fusahâsından biridir. Kendisinden Basralıiar rivayet etmiştir.(Bkz:el-Beyân ve't-Tebyîn: 2 / 281 ) (M)
[296] IisânuıI-Arab" müefUfi (=îbnu Manzûr) bu şiiri im-ru'1-Kays'a İzafe etmiştir.
[297] HAN:1 / 234,359,BUH:59/8
[298] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 408-416.
İddia: RasûluIlahın S a'd b.Muâz (R.A) hak-kında:"Onun Ölümünden dolayı arş titremiştir.[262] ve onu gasletmeğe yetmiş bin melek koşmuştur. Ben de (meleklerden dolayı) neredeyse onun cenazesine ulaşamıyacaktım. " dediğini rivayet ettiniz.
Sonra Rasûlullahın:"Eğer kabir azabından bir kimse kurtulacak olsaydı,muhakkak ki Sa'd b.Muâz kurtulurdu.(Buna rağmen kabir) onu öyle bir sıkıştırdı ki.göğüs kemikleri parçalandı. [263]
dediğini de rivayet ettiniz.
Allanın arşı bir kimsenin ölümünden dolayı nasıl sallanır? Eğer bu caiz ise,peygamberler buna daha lâyıktır.
Siz.Rasûlullarîtan (S.A.V)""Güneş ve Ay'ın ,bir kimsenin ölümü veya doğumu sebebiyle tutulmayacağını, [264] rivayet ettiniz.Güneş ve ay ikisi de-ri-vayet ettiğinize göre-ateşte birbirine sarılmış iki öküz olursa[265]şerefli ve yüce arş'm durumu nasıl olur? Üstelik arş kımıldayınca,onun haraketi ile gökler ve yer sallanacağına göre.arş nasıl olur da,Allah'ın kendisine azab edeceği,göğüs kemikleri parçalanacak derecede üzerine kabri sıkıştıracağı bir adamın ölümünden 'olayı hareket eder?
Yetmiş bin meleğin yıkadığı ve meleklerin izdihamından Rasûlullahın.onun cenazesine neredeyse, yetişemediği birisine Allah nasıl azab eder?...
Cevap:Biz deriz ki:Bu hadisi birtakım kimseler tevil etmişlerdir.
Bunlar hadisteki "arşın titremesi" nin; mızrağın ve rüzgârın hareketi ile ağacın titremesi gibi sadece haraketten ibaret olduğunu söylediler.
(Hadisin) bu şekilde tevil edilmesi çirkin bir şeydir ve bu hadisi delil olarak kullanan (muhaliflerin) eline koz verilmiş olur.
Bazıları da:Arş burada-Sa'd b.Muâz'm üstünde taşındığı tabut {=serir) dir ve o tabut sarsılmış tır, dediler.
Bu şekildeki bir tevil yapıldığı zaman,bu hadiste Sa'd için bir fazilet ve söylenilen bu sözde de bir fayda olmaz.Çünkü ölülerin taşındığı her tabut (=serîr) insanların onu (taşırken) çekiştirmesinden dolayı mutlaka haraket edecektir.
Üstelik başka bir hadiste:"Ontm ölümünden dolayı Rahman'ın arşı titredi.[266] şeklinde rivayet edilmişken,arşın,Sa'd b.Muâz 'm üzerinde taşındığı tabut olması nasıl mümkün olabilir?!
Buradaki el-ihtizâz (=titreme, sarsılma) ne onların dedikleri gibi bir " hareket" tir.ne de arş,diğerleri-nin dediği gibi, (bir "tabut") tur.Bilâkis ihtizaz ^titreme sarsılma)-burada -sevinç ve sürûr,demektir.
"İnne fulânen le yehtezzu lil-ma'ruf (=fulan iyilik yapılmasından dolayı titrer)" denilir.Yani ,sevi-nir.sürûr duyar demektir.
Keza," kendisini övüp medhettiklerinde fulanı bir titreme alır." denilir.Yani,neşelenir ve yüzü güler, demektir.
Bundan dolayı şöyle bir darb-ı mesel söylenmiştir: "İnne fulânen izâ duıye ıhtezze; ve izâ suile irtezze."
Bu söz Ebul-Esved ed-Duelî'ye (- 69) [267] aiddir.
Yani şunu demek istiyonYemeğe çağrılınca onu yer ve sevinir.neşelenir.Kendisinden birşey istenildiği zaman ise olduğu yerde kalır ve neşesi kaçar .
İşte hadisteki ihtizâz'm da mânası budur.
Arş'a gelince:O da .hadiste zikredildiği gibi,Rah-man'ın arşıdır.Rasûlullah arşm titremesinden sade-ce;arşı taşıyan ve onun etrafında Sa'd b.Muâz'm ruhunu dolaştıran meleklerin sevinmesini kasdetmiştir.Allah'ın (C.C) "Nihayet (Firavn ve kavminin) üzerlerine ne gök ağladı ne yer.."(44.ed-Duhân:29) buyurduğu gibi;Rasûluİlah da arşı onu taşıyan ve onu kuşatan meleklerin yerine koymuştur.Allah (C.C) âyette:"Onlann üzerine ne göktekiler ağladı ne de yerdekiler. "demek istemiş tir. Allah (C.C) gök'ü ve yer'i ,orada bulunanların yerine ikame etmiştir.
Yine Allah (C.C) "Hem şehre sorun.,"
(12.Yûsuf: 82) buyurmuş tur. Yani: Şehrin ahalisine-sorun ,demektir.
Rasûlullah da Uhud dağı hakkında:"Bu bir dağdır (kî) bizi sever.biz de onu severiz.[268] buyurmuştur.Bu sözüyle:"Oranın ahalisi-yani ansâr- bizi sever biz de onları severiz." demek istemiştir.
İşte bu (misallerdeki) gibi.Rasûlullah arşı ,onun taşıyıcıları ve etrafında dönen melekler yerine koymuştur.
Hadiste"MeIeklerin,mü'minİn ruhundan dolayı sevindikleri ve her mü'min için gökte bir kapının mevcud olduğu;oradan amelinin yükseldiği.rızkının indiği ve ölünce ruhunun oradan yükseleceği .sonra tekrar iade edileceği",varid olmuştur. [269]
Rasûlullahm,"Onu yıkamağa yetmiş bin melek koşuştu." sözü de keza,bu tevilin doğruluğunu göstermektedir.
Bu tevil-Allah'ın lütfuyla kolay ve akla yakın bir tevildir.
(Mevzuumuz olan hadiste ) Rasûlullah sanki şöyle demiştir:"Arşı taşıyan ve arşın etrafını kuşatan melekler Sa'd 'in ruhundan dolayı sevindiler."
'Yıkanmasına yetmiş bin meleğin koşuştuğu birsine nasıl azab olunur?" demelerine gelince: Ölüm'ün.Diriliş'in ve Kıyamet'in şiddetli zelzeleleri,korkuları vardır ki.bunlardan ne bir peygamber ,ne de bir velî kurtulabilir...Nitekim Rasûlullahın kabir azabından Allah'a sığınması da bunu ispat eder.Eğer bu (kabir azabı) muhal olmuş olsa idi Rasûlullah bundan Allah'a sığınmazdı.Lâkin o .Allah'ın bütün kullan üzerine takdir ettiği, onlan ondan kor-kuttuğu,hiçbir kimseye,buna karşı emniyet ve huzur garantisi vermediği kabir azabından korkmuştur.
Kıyamet günü peygamberlerîn:"Yâ Rab-bi.nefsî nefsi [Ben n'olacağnn.ben n'olacağım.)" peygamberimizin ise:"Yâ Rabbi,ümmeti,üminetî ( =ümmetim n'olacak,ümmetim n'olacak) !" demesi[270] de sana dediklerimizin doğruluğunu gösterir.
Allah Taâlâ'nm:"İçinizden hiçbiri istisna edilmemek üzere herkes mutlaka Cehenneme va-racaktır.Bu Rabbinin katında kesinleşmiş bir hükümdür."(19.Meryem:71) buyurması da keza bunu gösterir.
Allah (C.C) herkesin mutlaka Cehenneme varacağını,sonra kendisinin takva sahiplerini kurtaracağını,zalimleri ise diz üstü Cehennemde bırakacağını bize bildirmiştir.
Ömer b.el-Hattâb (R.A) da :"Eğer benim yeryüzü dolusu altınım olsaydı,Kıyamet gününün korkusundan [271]kurtulmak için onları verirdim. [272] demiştir.
İbnu Abbâs (R.A) da :Allah'ın (C.C) :"Allah kıyamet gününde peygamberleri toplayıp,şöyle buyurur: Ümmetinizi (dine) davet ettiğinizde size ne ce-vab verildi? Onlar da:"Bizde hiçbir bilgi yok.Sen bütün gayblan kemal üzre bilensin." derler."(5.el-Mâide:109) âyeti hakkında, "Kıyamet gününde pey gamberleri toplar" yani:Onlan kıyamet gününün korkularından dolayı şaşkınlığa uğratır." demiştir.. [273]
85-Dedıklerıne Göre Düşüncenin Yalanladığı Hadis
İddia: Abdullah b.Numeyr'den.o da Ubeydullah (b.Ömer b.Hafs) dan,o da Nâfi'den o da İbnu Ömer'den.o da Rasûlullahtan (S.A.V) rivayet ettiniz ki Rasûlullah keler hakkında:"Onu ne yerim.ne de onun yenmesini yasaklarım.Onu ne helâl ki-ianm,ne de haram! [274] demiştir.
Rasûlullah da birşeyi yemez ve yasaklamaz.haram kümaz.helâl da kılmazsa, helâl ve haram hususunda kime sığınılır?Halbuki bedeviler kelerleri yer ve ondan hoşlanırlar.
Nitekim Ebû Vâil (-82) [275]:"Karnında yumurta dolu bir keleri,etli ve yağlı bir tavuğa tercih ederim." demiştir.
Hâlid b.Velid onunla keler yemiş .Hz.Ömer ' de yemiştir.Bu zâtların şüpheli bir şeyi yemeleri mümkün değildir.
Cevap: Biz deriz ki:Bu hadiste;onu nakledenlerin birisinden sudur etmiş olan bir sehv (-hata) mevcuddur.Hadis,"Onu ne yerim,ne de onu yasaklarım." şeklinde.sadece bu kadar idi.Ravi de Rasûlullahın yemediği ve yasaklamadığı gibi;haram veya helâl da kılmadığını zannetmiştir.Halbuki ikisi arasında fark vardır.Çünkü Rasûlullah onu yemeyi haram olduğundan değil,sadece hoşlanmadığı, içi almadığı için terketmiştir.
Hz.Ömer (R.A) de kendisine bir keler getirildiği zaman,elini kelerin iç yağma götürmüş ve Rasûlullah onu haram kılmadı. Lâkin onu pis kabul etmiş ve tiksinmiştir." demiştir...
Şu hadis de bu hususu sana açıklanVehb b.Cerîr Şu'be' den,o da Tevbetu'l-Anberî'den ,o da eş-Şabî'den,o da İbnu Ömer 'den rivayet etti ki (İbnu Ömer) şöyle demiştir:"Rasûhıllahın Ashabından bazıları birşey yiyorlardi.Aralannda Sa'd b.Mâlik de vardı.Rasûlullahın hanımlarından birisi:"O (yedi ğiniz) kelerdir." diye seslendi.Onlar da yemediler. Bun un üzerine Rasûlullah Yeyiniz.Şüphesiz o helâldir,on(u yemeniz) da bir mahzur yoktur. Lâkin o benim kavmimin yiyeceği değildir."[276] dedi.
İşte bu hadis,,İbnu Ömer'den nakleden ravinin-hatasını göstermektedir.Çünkü İbnu Ömer'in birbirine zıd iki hadisi birlikte rivayet etmesi mümkün değildir.
Rasûlullahın;kendi nazarında helâl olduğu halde onu yemeyişine gelince: Nefisler helâl olan şeylerin hepsinden hoşlanır ve helâl olan şeylerin hepsinin işlenmesi gerekir diye birşey yoktur.
Allah (C.C) bize (koyun,keçi,sığır gibi) hayvanları helâl kümıştır.Onlann sadece akan kanlarını haram kılmıştır.Böyle olduğu halde,Rasûlullah koyunun idrar kesesini,bezelerini, barsaklarını, husyelerini ve dalağını yemeyi sevmezdi.
"Anasının boğazlanması cenîn'in boğazlanması (demek) dir. [277]diye bir hadis rivayet edildiği halde,nefisler,(anası boğazlandığı zaman karnından çıkan) cenini (yavruyu) yemekten hoşlanmaz.
İnsan ve maymun eti «yılanların ve abraşların[278]kertenkelelerin,farelerin etleri ve bunların benzerleri gibi;haram kılındığına dair âyet ve hadis mev-cud olmaylan şeyler hususunda insanlar,fıtratlanna ve yaratılışlarına bırakılmışlardır.Bu sayılanlardan da hiçbirisi yoktur ki nefisler onlardan tiksinmemiş olsun.
Allah (C.C) Kur'an'daîRasûlullahın.murdar ve pis şeyleri bize haram kılacağını bize bildirmiştir [279].Bunlar ise,hepsi de (insan) fıtratınca pistirler..
İnsanın yapması uygun olmayan helâl'lere gelin-ce:Onlar şunlardır Olgun bir kimsenin hiçbir mecburiyet yok iken yolda koşması,annenin mihri [280]. hakkında münakaşa etmek,elbiseyi omuzlardan dü-şürmek,yol üstünde iplik eğirmek (bükmek),kadınların süslendiği zinetlerle süslenmek, çarşı ve pazarda birşey yemek gibi.
EBÛ MUHAMMED:Bana Ebu'l-Hattâb tahdis etti (ve) dedi:Bize Ebû Attâb.Muhammed b.el-Furât'dan,o da Saîd b.Lukmân'dan,o da Abdurrahman el-Ansârî'den,o da Ebû Hurayra'dan (RA) haber verdi ki (Ebû Hurayra) Rasûlullahı:"Çarşıda bir şey yemek düşüklüktür." derken işittim." demiştir.
Bir hadiste de: "Şüphesiz Allahu Taâlâ işlerin yüksek (=şerefU) olanlarını sever.alçak ve düşüklüklerinden hoşlanmaz." buyurulmuştur [281]
86- İddialarına Göre Teşbihe Dâir İcmâ Ve Kur'an ın Yalanladığı Hadis
İddia : Allah'ın (C.C.) gecenin son üçte birinde, aşağı (dünyaya yakın) semâya İndiğini, ve : 'Tok mu bir dua eden, onun duasını kabul edeyim; veya istiğfar eden, günahını affedeyim." buyurduğunu. [282].
"Arefe günü akşam ile yatsı arasında Arafatta kilere indiğini"[283]
"Şaban ayının ortasında, geceleyin indiğini [284] rivayet ettiniz.
Bu ise Allah'ın (C.C.) :"Herhangi üç kişinin bir-fıs ild aşma lan olsa mutlaka dördüncüleri Odur. Beş kişi fisıldaşsa mutlaka altıncıları O'dur. Bunlardan (sayıca) daha az, daha çok olsalar her nerede olsalar mutlaka O, onlarla beraberdir." (58. el-Mücadele:7) âyetine aykırıdır.
Allah'ın (C.C.) şu âyetine de aykırıdır: "Gökte ilâh olan da O'dur.yerde ilah olan da O'dur." (43.ez-Zuhruf:84)
İnsanlar, Allah'ın her yerde olduğuna, Allah'ın bir şe'n (=iş,hal) de bulunmasının O'nu diğer bir işten ahkoymacağmda icma etmişlerdir.
Cevap : "Herhengi üç kişinin bir fisıldaş maları olsa, mutlaka O (Allah} dördüncüleridir. Beş kişi fisıldaşsa mutlaka altıncıları da O'dur. Bunlardan (sayıca) daha az, daha çok olsalar1, her nerede olsalar mutlaka O onlarla beraberdir." âyeti hakkında da biz de-rizki: Gerçekte Allah, onların yaptıklarını bil-mek(=ilim) suretiyle onlarla beraberdir. Nitekim sen, uzak bir beldeye gönderdiğin ve herhangi bir işini ona havale ettiğin birine: "Sana havale ettiğim herhangi bir şey hususunda kusur ve gafletten sakın, zira ben, seninle beraberim." dersin. Bu sözünle sen," Elbette senin kusurun veya gayretin - seni denetlemek ve durumunu kontrol etmek için - bana gizli kalmaz." demeyi kasdedersin.
Bu, gaybı bilmeyen yaratılmışlar için caiz olursa; gaybı bilen Hâlık (C.C.) için evleviyyetle caizdir.
Keza: "O heryerdedir." den, şu kasdedilir: Mekanlardaki hiçbir şey O'na gizli kalmaz. O, ilim ve ihâtâ (=kuşatma) ile o mekânlardadır.
"Rahman arş üzerine istiva etti." (20. Tâ-Hâ:5) - yani: (istivanın mânası) Allah "(Ey Nuh) sen beraberindekilerle gemi üzerine istiva ettiğin zaman..." (23. el-Mü'rninûn :28)-yani: (üzerine) çıktığını zaman... dediği gibi; birşeyin üstüne çıkmak, üzerine yerleşmek demektir- âyetine rağmen, bir kimsenin; Allah'ın hulul etmek suretiyle bütün mekânlarda olduğunu söylemesi nasıl caiz olabilir?!
Yine: "İyi söz ancak O'na yükselir (kabul olunur.) Salih ameli de iyi sözler yükseltir makbul kılar." (35. FâtınlO) âyetine rağmen bu nasıl caiz olabilir?... Allah'ın kendisi ile beraber olduğu birşey [285] yine kendisine nasıl yükselir? Veya amel O'nunla beraber ise, yine O'na nasıl yükselebilir? Ve ruh ve melekler kıyamet günü O'na nasıl yükselebilir?[286]
(70, el-Ma'âric,4 âyetinde geçen) "Ta'rucu" ile "tas'adu" aynı mânaya gelir. "Araca ile's-semâi izâ saıde" (=göğe çıktığı zaman araca (=yükseldi) denilir); Allah (C.C.) "zu'1-maâric" (=yüksek makamlar sahibi) dir denüir[287]el-Maâric "merdivenler" demektir. Nedir bu merdivenler? Allah (C.C.) en yüksek yerlerde olduğu gibi, en aşağı yerlerde de olduğuna göre, melekler (insanların) amellerini kime götürüyorlar?
Eğer onlar (Muhalifler) fıtratlarına ve yaratılışlarında mevcud olan "Allahı bilme" hiss-i tabiisine dönseler, Allah'ın yüce, en yüce olduğunu; yüce bir mekânda bulunduğunu, Allah'ı zikr [288]esnasında kalplerin O'na doğru yükseldiğini, duada ellerin ona yükseldiğini, ferahlığın yukarıdan umulduğunu, yardımın gelmesinin yukardan beklenildiğini, rızkın yukardan indiğini mutlaka bilirlerdi.
Kürsi, Arş, Perdeler (=hucub) ve melekler de oradadır.
Nitekim Allah (C.C.) : "Gerçekten Rabbinin katında olanlar (Rahmetine yakın melekler) Allah'a kulluk etmekten asla kibirlenmezler. Onu tenzih eder, yüceltirler, ve yalnız O'na ibadet için secde ederler." (7.el-,A'raf:206) buyurmaktadır.
Şehidler hakkında da: "...Rableri katında diridirler. (Cennet meyvalarmdan ) nzıkîanırlar."
(3.A1-İ İmrân:169) buyurmuştur. Onlara şehidler denmiştir.Çünkü onlar Allah'ın melekûtunu müşâ-hade ederler. Müfredi şehid'dir. Alîm ve ulemâ, kefil ve kufelâ dendiği gibi..
Yine Allah (C.C.) "Eğer bir eğlence edinseydik, elbette onu KATIMIZDAN edinirdik.." (21.el-En-blyâ: 17) buyurmuştur. Yani: Eğer bir kadın ve çocuk edLiseydik, bunları bizim katımızdan edinirdik, sizin katınızdan değil;. Çünkü erkeğin hanımı ve çocuğu onun katında ve onun huzurunda olur, başkasının değil!..
Fıtratları üzere bırakılıp,eğitim ve öğretim yoluyla bundan vazgeçirilmedikleri müddetçe.ümmetlerin hepsi de Arabıyla ,Acemiyle-şöyle derler:"Şüphesiz Allah göktedir"!...
Hadiste (varid olmuştur ki):Bir adam,acemden bir cariyeyi azad etmek için Rasûlullaha (S.A.V) geldi.Rasûlullah cariyeye :"Allah nerededir?" dedi.
Cariye:"Gökte!" dedi. Rasûlullah:"Ben kimim?" dedi. Cariye:"Sen Allah'ın Rasûlüsün." dedi.
Rasûlullah: müminedir," dedi ve onun azad edilmesini emretti.-Vak'a böyle veya buna benzer bir şekildedir.[289]
Umeyye b.eb's-Salt 'da şöyle demiştir:... "Allah'ı ululayımz,O ululanmağa lâyıktır. Rabbimiz gökte yüce oldu.
İnsanları geçen (aşan) büyük binada. Ve göğün üzerinde bir serîr (=taht) kurdu. (Bu taht öyle) uzundur ki,göz ona yetişemez.
O tahtın altında sen.melekleri boyun eğmiş olarak görürsün.
Şiirdeki sûr (=boynu eğikler) .kelimesi " esvar"ın cemidir. "Boynu eğik" demektir.
"Hameletu'1-Arş (arşı taşıyan) melekler boyunları eğik bir haldedir. [290] hadisinde de böyle denmiştir.Sırtında veya omuzunda ağır birşey taşıyan herkes,muüaka boynunu eğmek durumundadır (eğmeden edemez).
Sahih İncil'de Mesih (=İsa) (A.S) şöyle demiştin "Gök ile yemin etmeyiniz çünkü o AllahuTaâlâ1 nın kürsî'sidir.[291]
Havarilerine de şöyle demiştir: Eğer siz.insanlan bağışlarsanız.muhakkak ki GÖKTEKİ RABBİNİZ de sizin zulmünüzü bağışlar. Gökteki kuşlara ba-kın.Şüphesiz onlar ne ekin eker,ne biçer, ne de gökte ambarlara toplarlar. GÖKTEKİ RABBİNİZ rızıklandı-rıyor onları.Siz kuşlardan üstün değil misiniz?" [292]
Dediklerine şahid (delil) olarak bunun gibi pek-çok misal var (ki zikretsek) kitap uzar.
"Gökte ilâh olan O'dur ,yerde de ilâh olan
O'dur."(43..ez-Zuhruf:84) âyetine gelince:Bu âyette Allah'ın göğe veya yeryüzüne hulul ettiğine delâlet eden birşey yoktur.Bu âyette kasdedüen ancak şu-dur: Allah göğün ve göktekilerin; yerin ve yerdekilerin ilâhıdır.
Günlük konuşmada da sen: "O Horasan'da, emirdir,Mısır'da da emirdir." dersin.Kasdedüen adam bu iki yerden birinde veya bu iki yerden başka bir yerde olduğu halde, o iki yerin-emirliği de kendisinde top-lanmışür.Bu gayet açık ve aşikârdır.
*Eğer bize:Allah'ın (baştaki hadiste geçen) nüzulü (inişi) nasıldır [ne dersiniz?) denilirse, deriz ki:
Biz Allah'ın nüzulü hakkında hiçbir hüküm vermeyiz.Fakat bizim için mevzuu bahis olan nüzulü ve bu lafzın ihtiva ettiği mânaları açıkla-nz.Ne kasdettiğini ise en iyi Alan (C.C) kendisi bilir. İnsanlar için olan nüzul iki mânaya gelir:
Birisi:Bir yerden diğer bir yere intikal etmektir. Senin .dağdan düze,evin çatısından yere inmen gibi...
Diğeri is e; irade ve niyyet ile bir şeye yönelmen, teveccüh etmendir.
Hubût (iniş),irtikâ' (yükselmek) ,bulûğ (ulaşmak}, masîr ( varmak) kelimeleri ve bunların benzerleri de aynı mânada kullanılır.
Bu ,birinin sana,göçebe araplardan bir kavmin yerini sormasına benzer .Adam sormakla, o kavmin yanma varmayı kasdetmemektedir.Sen ona şöyle dersin:Şu dağa vardığın zaman.oradan in.sağı taki-bet.Şu vadiye vardığın zaman oraya in,sonra solu ta-kib et.Falan yere vardığın zaman.oradaki tepeyi aş onları görürsün.
Sen bu söylediklerinin hiçbirisiyle:Dediklerirni bedeninle yap." demeyi kasdetmezsin.Sen ancak: "Niyyetin ve kasdınla bunları yap" demek istersin.
Bir kimse bazan:Hürlere vardın,sövmek için,Halifelere gittin hakaret etmek için, ilme geldin küçümseyip terketmek için .Ahlâkın yücelerinden .alçaklarına indin." der.Bunlardan hiçbirinde cismin (varmak,gelmek ve inmek) suretiyle intikali kasdedü-mez.
Bununla sadece.irade ,azim ve niyyetle birşeye yönelmek kasdedüir.
Allahu TaâIânın:"AIlah,takvâ sahipleriyle ve ihsanda bulunan kimselerle beraberdir."(16. eiv Nahl: 128) âyeü de böyledir .Allah (C.C) kendisinin bizzat o kimselerle beraber olduğunu kasdetmemek-te,ancak yardım.tevfik ve onları kuşatma suretiyle onlarla beraber olduğunu kasdetmektedir.
Allah'ın (C.C):"Kim bana bir zira1 yaklaşır-sa.ben ona bir kulaç yaklaşırım,Kim bana yürüyerek gelirse.ben ona koşarak gelirim.[293] sözü de bu şekildedir...
EBÛ MUHAMMED:Bize Abdulmun'im.babasm-dan.o da Vehb b.Munebbih'den tahdis etti ki (Vehb) şöyle demiş Ur: Musa'ya (A.S) ağaçtan "ayakkabılarını çıkar" diye nida olunduğu zaman.Mûsâ (A.S) çabucak denileni yapmış ve arkasından Lebbeyk (=Buyur Alla-hım) demiş tir. Böyle olması sadece Musa'nın ses"e alışması ve kendisinin yatışması içindir.
Mûsâ (A.S):"Ben Sen'in sesini işitiyorum, fısıl tını da hissediyorum. Ama yerini gör emiyorum, Sen neredesin?" dedi.
Cenâb-ı Hak cevaben:"Ben senin üstünde .önünde ve arkandayım.Seni kuşatmış durumda-yım.Ve sana senden daha yakınım." dedi.
Allah (C.C) bu sözüyle "Ben seni senden daha iyi bilirim.Çünkü sen önüne baksan arkandakileri göremezsin. Bakışlarını yukarıya çevirdiğin zaman.aşağı-dakileri bilemezsin.Bana gelince.hangi halde olursan ol,hiçbir şeyin bana gizli değildir." demek istemiştir.
Buna benzer bir söz de Râbiatu'l-Âbide'nin (95-185) [294]şu sözüdür:"Dünya sevgisiyle kalplerini Allah'tan meşgul (gafil) ettiler.Eğer (dünya sevgisiyle meşgul etmeyip) bıraksalardı.kalpleri melekût (âlemin) da cevelân edip dolaşır,nâdir ve hoş bilgilerle kendilerine geri dönerdi."
Râbia onların bizzat kalp ve bedenleriyle gökte cevelân edeceklerini kasdetmemiştir.Lâkin kalpler oralarda tasawur,kasd,teveccüh(i kalbi) ile (manen) cevelân ederler.
Ebû Mehdiyye el-Arabî'nin [295]"Cehenneme baktım ve şairlerini iki büklüm bir halde (=lehum kesîsu) gördüm." sözü de böyledir,(Yani bu bakış ta-sawurîdir,hakiki değil-M-)
Kesîs,eğilip bükülme demektir.Ebû Mehdiyye (bîr şiirinde) şöyle demiştir. [296]
"...cenâdibuhâ sar'â lehunne kesîsu (=Buranın çekirgeleri titreyerek büzüşürler."
Eğer birisi,Rasûlullahın:"Cennete baktım ve oradakilerin çoğunun saf ve iyi huylu kimseler olduğunu gördüm. Cehenneme baktım ve oradakilerin çoğunun da kadınlar olduğunu gördüm. [297] hadisi hakkında;"Buradaki bakış .fikren ve (kalbi) bir teveccüh iledir." dese.bu da güzel bir yorum olur. [298]
[262] BUH: 63 / 12
[263] el-Câmiu's-Sağir: 2 / 132,
[264] 16 / 1,13;59 / 4,HAN:2 / 109,U8;4 /122, 245: 6 / 168,
[265] BUH: 59 / 4fBkss:s.l89. Yani: iki öküz olan ay ve güneş bile bir kimse için tutulmazsa, ondan daha yüce olan arş,birinİn ölümü için nasıl sarsılır? (M)
[266] BUH: 63 / 12
[267] Efau'I-Esved ed-DÎH,ed-Duelî de dentfir.Basra-lı. Orada kadılık yaptı.Muhadramîn'dendir.Sahabe olup olmadığı ihtilaflıdır .Nahiv ilmine dair ilk söz söyleyen o'durJVnla-yış.zekâ ve fesahat sahibi idi.(Tehzîbu't-Tehzîb: 12 / 10) (M)
[268] BUH: 96 / 16.HAN: 3 / 140.
[269] Krş,BUH: S9 / 6,HAN: 2 / 364.
[270] BUH: 97 / 36.
[271] Buhari'de ise:"Onunla karşılaşmadan önce Allahin azabından " âenmektedir.{M)
[272] BUH: 62 / 6.HAN: 3 / 208,218,239.
[273] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 400-405.
[274] HAN:2 / S ve krş.BUH: 51/ 7; 70 / 8
[275] Şakîkb.Seleme el-Esedî,Ebû Vâîl.Kûfeli.Rasûlullahın devrine yetişti fakat o'nu göremedi. Sahabenin en muş-hurlanndan hadis rivayet etmiştir.(Tehzîbu't-Tehzîb: 4 / 361 ) (M)
[276] BUH: 95 / 6
[277] HAN:3 / 31.39.45.S3.
[278] Abraş:Keler takımmdan.kertenkeleye benzer.bü-yükçe ve siyah benekli zararlı bir hayvan.(M)
[279] Bkz:7.el-A'râf: 157.
[280] Kocasi ölünce hanımın hakkı olan mihir'in mîkda-rı hakkında çocukları veya diğer vârislerle münakaşa edilme-si.(M)
[281] el-Câmiu's-Sa^r: 1 / 75) İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 405-408.
[282] BUH: 19 / 14.HAN: 4/16.
[283] Bulunamadı. (M)
[284] HAN: 6 / 238.
[285] ÇünkütAllah her yerdedir demişlerdi. (M)
[286] 70tel-Ma'ârlc,4 âyetine işaret edilmektedir. M
[287] el-Ma'âric,3 âyetine işaret edilmektedir. (M)
[288] Diğer bir nüshada:...korku.
[289] HAN: 2 / 291.
[290] EBÛ DÂVÜD: 39 / 18.
[291] Matta:V/34.
[292] Matta:VI/ 14.26.
[293] BUH: 97 / 50.HAN: 2 / 25l,316,413;3 / 40,127
[294] Râbiatu'I-Adeviyye diye de bilinir.Basra'nın meşhur kadın sûfî ve evliyası olup Kays b-Adî'nin bir kabilesi olan el-Atîk'in azadlısıdır.el-Kaysiyye nisbeti ile de tanınmış-tır.Basra'da onun etra&nı Mâlik b.Dinâr .muhaddis Sufyân es-Sevrî,ve Sûfî Şakik el-Belhî gibileri çevirmişler ve onun nasihat ye talimlerinden istifade etmişledir.Basra'da ölmüş-tür.(İslâm Ansiklopedisin / 588 ) (M)
[295] Ebû Mehdİyyetil-Arabî-Ebû Mehdî de denilir Arab'ın fusahâsından biridir. Kendisinden Basralıiar rivayet etmiştir.(Bkz:el-Beyân ve't-Tebyîn: 2 / 281 ) (M)
[296] IisânuıI-Arab" müefUfi (=îbnu Manzûr) bu şiiri im-ru'1-Kays'a İzafe etmiştir.
[297] HAN:1 / 234,359,BUH:59/8
[298] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 408-416.