- Dediklerine Göre Başı Sonunu İfsad Eden Hadis

Adsense kodları


Dediklerine Göre Başı Sonunu İfsad Eden Hadis

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
meryem
Sun 24 October 2010, 05:51 pm GMT +0200
25-Dediklerine Göre Başı Sonunu İfsad Eden Hadis

İddia:Rasûlullahın,"Beş fâsık vardır ki Harem (Mekke hududlan) dâhilinde de,bu hududlann ha­ricinde de ÖIdürülür:Karga,çaylak veya akbaba, kö­pek .yılan ve fare ... [538]

Eğer,"...şu beş hayvanı ve onlara,Üaveten şu beş hayvanı da öldürün." demiş olsaydı.bu taabbudî (iba­detlerle alâkalı) bir hüküm olduğu için öldürülmeleri caiz olurdu.Ama mezkûr hayvanların.fâsık oldukları' için öldürülmesine gelince, bu caiz değildir. Çünkü fısk veya hidayeti bu gibi şeyler için düşünmek uygun değildir.Yılan ,çıyan,yırtıcı hayvanlar ve kuşlar şey­tan değildirler .Yahut kendisi için fısk (günah) ve hida­yet sözkonusu olan insan veya cin de değildirler.

Cevap: Biz deriz ki:Yılan,çıyan,yırtıcı hayvanlar ve kuşlar için,isyan veya tâatın mevzubahis olamaya­cağına dair bir itikad (inanç) Allah'ın kitabına (Kur'an'a),Peygamberlerine,ve Allah'ın gönderdiği geç­miş kitaplara muhalif bir inançtır.Çünkü Allahu Te âlâ bize Süleyman 'dan (A.S),onun,(hüdhüd) kuşufnu) göremeyince,Hüdhüd'ü neye (yerinde) göremiyo-rum.yoksa gâiblerden rai oldu?Ya (gecikmesine dâir) açık bir mazeret getirir,ya da mutlaka onu şid­detli bir azaba maruz bırakınm.veya onu keserim." (27.en-Neml:20,21) buyurduğunu haber vermiştir.

Âyetteki "..açık bir delil" den maksat, açık bir ma­zeret ve kayboluşunun ve gecikmesinin sebebidir.    .

Süleyman'ın (Â.S) hüdhüd'e ancak bir günahtan veya isyandan dolayı azab etmesi caizdir.Günahlara ve isyankârlıklara,fısk denilir ve âsî denilmesi caiz olan bir kimseye fâsık demek de caizdir.

Sonra Allahu taâlâ,Hüdhüd'ün,Süleyman'dan (A.S).özür diledikten sonra"Ben senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sana Sebe'den çok sağlam ve iyi ha­ber getirdim.Ben bir kadın buldum.Sebe' halkına padişahlık yapıyor,kendisine herşey verîl-miş.Muhteşem bir de tahtı var.Onun ve kavminin Allah'a değil,güneşe taptıklarını gördüm.Şeytan onlara amellerini güzel göstermiş.böylece kendile­rini hak yoldan sapıtmış da .doğru yola giremiyor-lar.(Şeytan onlara amellerini güzel gösterdi ki) göklerde ve yerde gizli olanı meydana çıkaran.giz-ledikleri ve açıkladıkları şeylerin hepsini bilen Al­lah'a secde etmeslnler.(23.en-Neml:22-25) dediğini hikâye etmiştir.

Eğer bu (kıssa) hukemâ sözü olsaydı,hele Pey­gamber sözü olsaydı bile,yine de güzel bir söz, etkileyi­ci bir nasihat ve apaçık bir delil olurdu.Bu durumda hüdhüd'ün muti (itaatkâr),âsî.fâsık ve muhtedî (hida­yete ermiş ) olması nasıl caiz olmaz..!

Yine Cenâb-ı Hak,bu sûrede (en-Neml) karıncadan bahsederken şöyle byurmuştur:"Süleyman,ba-bası Dâvuda vâris oldu.ve dedi ki:"Ey insanlar bize kuşdili öğretildi."(27.en-Neml:16) Burada Süleyman (A.S) kuşların insanlar gibi konuştuğunu söylemekte­dir.

Yine Allah'u taâlâ:"Nihayet karınca vadisine varınca,bir karınca şöyle dedi:Ey karıncalar ...ilâh"(27.en-Neml: 18) buyurmuş ve burada karınca­lan insanlar gibi konuşturmuştur.

Aynı şekilde"Hiçbir varlık yoktur ki, O'nu hamd ile teşbih etmesin.Fakat siz onların teşbihini anlayamazsımz!"(34.Sebe:10) ve "Ey dağlar ve kuş­lar, Dâvud ile beraber teşbih edin." (34,Sebe; 10) bu­yurmuştur.

EBÛ MUHAMMED :Tevratta da şunu oku-dum:Nûh (A.S) (tufandan )kırk gün sonra yapmış ol­duğu geminin penceresini açmış, sonra kargayı sal­mış. Karga gitmiş ve sular yeryüzünden çekilinceye kadar dönmemiş..Bunun üzerine tekrar tekrar güver­cini göndermiş .Akşam olunca güvercin,gagasında bir zeytin yaprağı ile dönmüş.Nûh (A.S) da bundan, yer­yüzünde suyun azalmış olduğunu anlamış, Nûh (A.S.) da Allah'a güvercinin boynuna (renkli tüylerin meyda­na getirdiği) bir gerdanlık ve ayaklarına da renk(li tüy­lerden süs) vermesi için dua etmiş.

EBÛ MUHAMMED: Yine Tevratta, Allah'ın, ya­rattığı zaman Âdem'e: "Firdevs (cennetin)in ağaçların^ dan dilediğin (meyvayı) ye. Ancak hayır ve şer ilmi ağa­cından yeme. Çünkü ondan yediğin gün ölürsün. -Ya­ni: -Ölen bir kimsenin haline dönersin-" demiş oldu­ğunu okudum.

Yılan, karada yaşayan hayvanların en kötüsü [539]idi. Kadına (Havva'ya) "eğer o ağaçtan yerseniz, ikiniz de (asla) ölmezsiniz. Gözleriniz açılır. Birer (ölümsüz) ilah olursunuz. Hayrı ve şerri bilirsiniz" dedi. Kadın ağacın meyvasmdan alıp yedi. Eşine de yedirdi. Bu­nun üzerine ikisinin de gözleri açıldı ve kendilerinin çıplak bir halde olduklarım anladılar. Hemen incir ağacının yapraklarından aldılar ve onlardan izar (vü­cudun alt kısmını örten elbise) yaptılar.

Sonra ortalık aydınlanınca Âdem ve eşi Cennet­teki bir ağaca gizlendikleri sırada Allahu taalanın se­sini işittiler. Allah onlan çağırdı.

Âdem: Firdevs (cennetin) de sesini işittim. Kendi­min çıplak olduğunu gördüm ve senden gizlendim." dedi.

Allah (C.C.): "Sana, senin çıplak olduğunu kim gösterdi? Demek ki sen, seni menettiğim ağaçtan ye­mişsin" dedi.

Âdem: (Eşim olan) kadın yedirtti bana! dedi.

Kadın (Havva): Bana da yılan yedirtti, dedi.

Bunun üzerina Allah yılana: "Yaptığın bu kötü­lükten dolayı., sen lanetlendin. Bundan sonra karnı­nın üzerinde (sürünerek) yürüyeceksin ve toprak yiye­ceksin. Seninle, kadın ve onun çocukları arasını boza­cağım. Onlar senin başını ezecekler, sen de onların to­puklarından sokacaksın" dedi.

Kadına da: - Sana gelince, senin gebelik (müdde­tin) i ve doğum sancılarını arttıracağım. Sen çocukları­nı acı ve elem ile dünyaya getireceksin. Kocana gele­ceksin ve o, sana hakim olacak" dedi.

Âdem'e de: "Senin yüzünden yeryüzü lanetlen­miştir. Toprak deve dikeni ve diğer dikenleri bitirecek. Sen de yiyeceğini topraktan, güçlükle ve alnın terleye­rek elde edeceksin. Toprak'tan olduğun için, neticede toprağa döneceksin" dedi.

EBÛ MUHAMMED: Yılanın (Havva'yı) saptırıp, aldattığını, Allah'ın da yılana lanet ettiğini, onun yara­dılışını değiştirdiğini ve toprağı onun yiyeceği yaptığını görmüyor musun? Şimdi bu yılanın keza Nuh'a (A.S.)

isyanından dolayı karganın- fasık ve asi olarak isim­lendirilmesi caiz olmaz mı?

Ehl-i nazar (düşünürler, akılcılar) Nuh'dan ayrı­lıp gittiği için kargaya "Ayrılık kargası" dendiğini kabul etmişler ve bu sebepten onu uğursuz saymışlar, karga bağırınca, bunun ayrılık ve gurbete işaret olduğuna inanmışlardır. "Gurbet" kelimesini de karganın ismin­den (gurab) çıkarmışlardır.

(Mesela): "Onu uzak bir yere attım=kazaftuhu nevan gurbeten" ve "Bu yabani bir koyundur haza şaun muğarrabun (veya muğribun)" ve "Ankaun muğribun"[540]derler. Muğrib, uzaktan gelen demektir. Bununla kartalı kasdederler.

Bunların hepsi de, el-gurab (=karga) isminden Nuh (A.S.)u terkettiği ve ondan ayrıldığı için- müştak­tır (türemiştir.)

EBÛ MUHAMMED: Anlattıklarımıza diğer bir delil de, Muhammed b. Sinan el-Avfi'nin Abdullah b. el-Haris b. Ebza el-Mekki'den, onun da annesi Raita binti Müslim'den, o da babasından olmak üzere riva­yet ettiği hadistir. (Raita'nın babası Müslim [541]şöyle demiştir): Rasulullah ile beraber Huneyn'de bulun­dum. Bana, "Senin adın nedir?" dedi. Ben: "Gurab" de­dim. (Bana) Senin adın "Müslim" olsun, dedi.

Karganın fasıklığından ve isyankarlığından do­layı Rasulullah, onun isminin Gurab (=Karga) olma­sından hoşlanmamıştır ve ona Gurab kelimesinin ma­nasının zıddına olarak Müslim adını vermiştir. Çünkü karga asidir, Müslim ise itaatkardır ve (Müslim) ismi, itaat ve boyun eğme manasına gelen el-istislamdan alınmıştır. Bu kitapta daha önce de anlattığımız gibi, Rasulullah (S.A.V.) güzel ismi sever, çirkin isimden hoşlanmazdı.[542]

Eğer biz, yılan, karga, fare için itaat ve ma'sıyye-tin (günahkarlığın) caiz olduğuna dair, müslümanlann kabul ettikleri görüşü terkedip Arap kelamında ve dilinde caiz olana baksak yine de bizim, bu saydığımız şeylerden herrjirisine fasık dememiz caiz olur. Çünkü fısk, insanlara karşı gelip isyan etmek ve onları incit­mek demektir.

Mesela: Hurma kabuğundan çıkınca "Fasakat-i'r-rutbatu" denilir. Bir şeyden çıkan herşeye de fasık denilir. Allâhu taala da: "... yalnız İblis, cinden idi de Rabbiuin emrinden çıktı" (18 el-Kehf: 50) buyurmuş­tur. "Fefesaka an emri rabbih" yani: Rabbinin emrin­den ve taatinden dışarı çıktı, demektir.

Yılan insanlara karşı deliğinden çıkar, onların yiyeceklerini karıştırır, onları ağzına alıp ısırır, içecek­lerin içine ağzını sokup içer ve tükrüğünü bırakır. Fare de aynı şekildedir. Deliğinden çıkar, onların yiyecekle­rine zarar verir, elbiselerini kemirir, lambayı devirerek . evde yangın çıkarır. Yer haşeratı arasında fareden da­ha zararlısı yoktur.

Karga da, devenin semerinin sürtmesinden dola­yı meydana gelen yaranın üstüne konar, yarayı gaga­lar ve neticede deveyi öldürür. Bu sebeple araplar kar­gaya "İbnu Daye (veya İbnu Deye)" derler. [543] Karga hayırdan uzaktır ve insanların yiyeceklerini de kapıp kaçar.

Köpekde ısırır ve yaralar. Saldırgan ve yırtıcı olan diğer hayvanlar da böyledir.

Bunların hepsine de, insanlara saldırdıkları ve onlara zarar verdikleri için, fasık denebilir.

Bu hayvanlardan herhangi birisinin taat veya ma'sıyete nisbet edilmesinin çirkin olduğunu söyle dikleri zaman, (bizim açıkladığımız bu hususlar) onla­rın akıllarına gelmedi mi?! [544]

 
26- Düşüncenin Yalanladığını İleri Sürdükleri Hadis

İddia: Rasulullahın, zırhı birkaç sa' arpa[545]karşılığında bir yahudide rehin iken vefat et­tiğini [546]rivayet ettiniz.

Fesubhanallah..! Müslümanlardan (O'na) yar­dım edecek, ikram edecek ve borç verecek biri yok muydu? Halbuki Allah (C.C.) onların mallarını, gelirle­rini çoğaltmış, onlara birçok beldeyi fethetmeyi nasib etmiş, Yemen'in bir ucuyla Bahreyn'in ve Uman'ın bir ucu arasındaki yerlerin ve Necid ile Hicaz'ın çorak top-raklannı(n gelirlerini) toplamışlardı. Üstelik Osman, Abdurrahman ve emsalleri gibi (zengin) sahabenin malları da vardı. Onlar neredeydi?!

Bu bir yalandır. Bunu söyleyen, Rasulullahı zühd ve fakr ile medhetmek istemiştir. (Fakat) Pey­gamberler böyle medhedilmez..!

Orduları teçhiz eden (donatan), yüzlerce kurban­lık deve ve sığırı önüne katıp süren bir kimse, Allah i kendisine Fedek ve diğerlerini ganimet olarak vermiş ; iken nasıl aç kalır?

Malik b. Enes, Ebû'z-Zubeyr'den, o da Cabir'den (RA.) naklen anlattı ki Cabir (RA.) şöyle demiştir: "Ka-sulullah Hudeybiye'de yedi kişiye bir deve olmak üzere, yetmiş deve boğazladı[547] (Müşriklerin ma­ni olduğu umresinin yerine yaptığı Umratu'1-kada (ka­za umresijda altmış deveyifkurban etmek için)önüne katmıştı

Keza Aliye'de[548] birbirine yakın yedi bahçeyi vak­feden bir kimse nasıl aç kalır? Sonra bununla beraber, nasıl olur kendisine birkaç sa' borç arpa verecek birini bulamaz da zırhını rehin verir?

Cevap: Biz deriz ki: Bunda öyle büyütülecek, hele inkar edilecek birşey yoktur. Çünkü Peygamber (S.A.V.) mallan için başkalarını kendi nefsine tercih eder, onları as­habından gerekenlere, fakirlere ve miskinlere ayırır, müs-lümanların başına gelen felaketlerde yardımda bulunur, hiçbir yardım isteyeni geri çevirmez, bulduğu zaman da mutlaka çok verir, birbiri üstüne iki dirhemi koy(up biriktir)mezdi.

(Birgün) Ummu Seleme (R.A.)): "Ya Rasulallah! si­zi renginiz değişmiş görüyorum, yoksa hastalıktan mı?" diye kendisine sorunca, Rasulullah: "Hayır, Fakat şu dün gelen yedi dinar yok mu, onları yatağın altında unutmu­şum ve taksim ed(ip dağıt)madan geceledim (o yüzden)" dedi. [549]

Hz. Aişe (R.A.)de Rasulullahın vefatına ağlarken, "Yumuşak yatak üzerinde uyumamış ve arpa ekmeği ile doymamış olana babam feda...! [550] demiştir.

Hz. Aişe'nin bu sözü iki ihtimalden hâli değildir:

Ya, Rasulullah elindekini başkalarına vermiş ve ken­dini doyuracak birşey kalmamış olabilir ki, bu onun me-zivyetlerinden birisidir. Allahu teâlâ da: "...kendileri muhtaç olsalar bile başkalarını kendilerine tercih ederler.'* (59 el-Haşr:9) buyurmuştur.

Yahud Rasûlullahın ne arpa ekmeğinden, ne de diğerlerinden doyasıya kadar yememiş olması müm­kündür. Çünkü o, aşın olarak karın doyurmaktan hoşlanmazdı. Salih kişilerden ve abidlerden pek çoğu da bundan hoşlanmazlardı. Rasulullah ise, faziletçe onların en üstünü ve onları (bu konuda) geçmeye en layık kişidir.

Bize Ebû'l-Hattab tahdis etti (ve) dedi: Bize Ebu Asım Ubeydullah b. Abdillah haber verdi (ve) dedi: Bi­ze el-Muhabber b. Harun [551]Ebu Yezid el-Mede-ni'den, o da Abdurrahman b. el-Murakkı'dan haber verdi. (el-Murakkı1) Rasûlullahın, "Allah mideden da­ha kötü. doldurulan bir kab yaratmamıştır. Eğer mutlaka mideyi doldurmak gerekiyorsa, onun üçte birini yemeğe, üçte birini içecek (suy)a, üçte birini de nefes(iniz)e ayınn." [552]buyurduğunu, naklet­miş tir.

Malik b. Dinar da ( -130) [553]Müslüman me'bureye (iğne yutmuşa) benzer, demiştir Yani: Yiye­ceğinin içersinde iğne yutmuş olan ve yem yediği za­man azıcık yiyen , yediği de belli olmayan bir hayvana benzer, demek istemiştir.

İbnu Ömer'e (TLA.) "Cevarişne" den [554]bahse­dilmiş; İbnu Ömer: Ne yapayım onu. Ben şu günden beridir karnımı doyurmuş değilim ki! demiştir. Ya-ni:Ben yemeği, canım daha yemek istediği halde bira kırım" demek istiyor. el-Hasen (el-Basri) (22-110), [555]yemek yerken yanına vardığı bir adama: 'Yemeğine devam et! dedi.

(Adam): Tamam, yedim. Artık hiçbir şeye iştah duymuyorum, deyince, el-Hasen: "Fesubhanallah! Hiç insan, birşeye iştahı kalmayıncaya kadar yer mi?" dedi.

Malik b. Dinar veya başka birisi: "Keşke rızkım bir taşta olsa da onu emsem. Gerçekten ben, helaya çok girmekten dolayı Allahu taaladan utanır oldum" demiştir.

Bekr b. Abdillah (-108) [556] Açlığı toklukla de-ğişinceye, kıymetli elbise giymeyinceye, ancak, el yıka­mayı gerektirmeyecek (sade) yiyecekleri yiyinceye ka­dar, hayattan tad alamadım" demiştir.

Hz. Aişe de Rasûlullahın vefatına ağlarken: 'Yu­muşak yatak üzerinde uyumamış ve arpa ekmeği ile doymamış olana babam feda..! demiştir. Halbuki Ra­sulullah buğday ekmeği de yiyordu, arpa ekmeği de.Şu kadar ki, ne buğday ekmeğini, ne de arpa ekme­ğini (zikrettiğimiz) ya birinci ya da ikinci ihtimalden dolayı karnı doyasıya kadar yemiyordu.

Hz. Aişe yiyeceklerin en kabasını zikretmiş ve "Kaba olmasına rağmen* yine de kamını ekmekle do­yurmazsa, diğerleri ile karnını doyurmaması daha ev­ladır" demek istemiştir.

Hz. Ömer (RA.), "Eğer dileseydim, kebaplar, har­dal ve kuru üzümle yapılan katıklar (=sınab), deve gö­ğüsleri ye hörgüçlerinden (yemekler) hazırlatırdim ve yine: Eğer isteseydim körpe bir hayvan emrederdim, kesilirdi. İnce un emrederdim, elenirdi. Yine kuru üzüm emrederdim, et yağının içine konur ve ceylan yavrusunun kanı gibi olurdu. Ve buna benzer şeyler emrederdim. Fakat ben Allah'ın (C.C.) bir kav-me:"Dünya hayatınızda bütün nimetlerinizi yaşa­yıp bitirdiniz ve bunlarla safa sürdünüz. Artık bu­gün alçaltıcı bir azab ile cezalandırılacaksınız" (46 el-Ahkaf: 20) dediğini işittim" demiştir.

Cimri zenginlerin başına öyle zamanlar gelir ki, hiç mal gelmez ve malı mülkü, ev eşyası, alacakları ol­duğu halde borç alacak, rehin verecek kadar muhtaç kalır.

O halde bir dirhemi bile kalmayan ve yardım et­mekten kendisine bir lokma bile kalmayan (Rasululla-hın) hali nice olur?

Müslümanlar ve Ashabın servet sahipleri onun yiyecek ihtiyacını o söylemez ve onlara bunu açmaz­ken- nasıl bilebilirler?..

Bazan biz bu durumu, kendimizde ve başkala­rında da görebiliriz.

Mesela bazan biz birşeye ihtiyacı olan birini gö­rürüz. Bu adam ne çocuğuna, ne ailesine ne de kom­şusuna gidip birşey söylemez, kıymetli şeylerini satar, uzak ve yabancı kimselerden borç alır.

Rasulullah zırhını yahudiye rehin bırakmıştır, çünkü yahudiler Rasulullah zamanında gıda madde­leri satarlardı. Müslümanlar ise, Rasulullah kendileri­ni ihtikardan nehyettiği için yiyecek satmazlardı.[557]

Bu hadiste, onları inkara sevkedecek ne var ki buna şaştıklarını izhar ediyorlar, hatta dinsizler[558] bundan dolayı(rehin hadisinin ravisi) el-A'meş'i hadis uydurmakla itham ediyorlar?! [559]



[538] BUH: 28 / 7..HAN : 1 /2S7; 2 / 52; 3 / 3.

[539] Reîsu'l-Kuttâb nüshasından böyledir:(a'rem).Matbû nüshada ise " en kararlı.azimli (a'zem) " denmektedir. (M)

[540] Türkçedekİ deyişle "Ankây-ı mağrib " yani anka ku­şu (M)

[541] Muslİm el-Kuraşi CBkz:Tehzibu't-Tehzİb;lO /143 ) (M)

[542] Bkz:s. 19S

[543] De'ye .semer çıkıntısının devenin sırtında yarala- yere denir. Karga da buraya dadandığı için bu künyeyi almŞtır. (M)

[544] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 234-240.

[545] Bir Sâ'.üç ile üç buçuk kilo  arasında değişen bir ağırlık ölçüsüdür.(M)

[546] BUH: 34 / 14,33,88,HAN: 1 / 3O0; 6/ 42, 160,230

[547] HAN: 3 / 316,353,krş,HAN: 3 / 292 ,304,318, 335.

[548] el-Âliye:Necid'in Tihâme kısmında Mekke'den ötede olan yer­ler veya Medinenin dışındaki köylerdir. Buraları Medine nin banliyö­sünü teşkil eder.-Kâmus-

[549] HAN: 6/ 293,314.

[550] Krş:BUH: 70/23

[551] HAN: 4 / 132.

[552] Mâltk Dinar .Ebû Yahya. Basralı meşhur zfihİd .Üc­retle mushaf yazar ve bununla geçinirdi. (Tehzîbu't-Tehzîb: 10/ 14, İS.) EM)

[553] Kitabın naşiri ye muhakkiki bu İsmi tabakât ve rical kitaplarında bulamadığını söylüyorsa da Tabsİru'I-Munte-büı.rv.1254 de zikredümiştir.(M)

[554] el-Cevârişne:Mürekkeb bir nevi İlaçtır.Yemeğin hazmedİlmesİ ve midenin düzeltilmesi için kullanılır,Lisânul-Arab'dakİ ifadeye göre kelime .yabancı bir dilden arapcalaş-mıştır.(Bkx:Lisân : 13 / 88)                                                 

[555] Bkz.s.l6&    ve dipnotu

[556] Bekr b.Abdillah b.Amr el-Muzenî.Ebu Abdİllah.el-; .En« b-Mâlik,el-Hasen el-Basrî.İbnu Abbâs, ve İbnu er den rivayette bulunmustur..(Tehrfbuıt-Teh3tîb: 1 / 484)

[557] Bkz:HAN: 1/21.

[558] Reisu'l-Küttâb nüshasında: "el-mütefakkıhe(fakihlik taslayanlar) " (M)

[559] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 240-244.