- Davos’ta aranan dönüşüm modeli

Adsense kodları


Davos’ta aranan dönüşüm modeli

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
hafiza aise
Sun 5 August 2012, 04:47 pm GMT +0200
Davos’ta aranan dönüşüm modeli ve Türkiye
Semih YILDIRIM • 85. Sayı / TÜRKİYE


42. Dünya Ekonomik Forumu toplantısı bu yıl Ocak ayının son haftasında rekor katılımla İsviçre’nin Davos kentinde gerçekleşti. Dünyanın dört bir tarafından gelen devlet başkanları, kamu görevlileri, özel sektör yöneticileri, sendika liderleri ve tabii ki protestocular, iyimserliğin oldukça kıt olduğu bir atmosferde küresel refahın önündeki belli başlı problemleri tartıştılar. Avro Bölgesi’ndeki malî çöküşten İran’ın nükleer silah geliştirme ihtimaline kadar çeşitli konularda ilgililer görüşlerini dünya kamuoyu ile paylaştı.

Bu yılki Davos toplantısının teması “Büyük dönüşüm: Yeni modelleri şekillendirmek” olarak belirlenmiş. Gözlemcilere göre 2007’de “cansız ve ruhsuz” geçen toplantılar 2008’de “panik ve endişenin” hâkim olduğu bir atmosferde yapılmıştı. 2009 yılı için seçilen “kriz sonrası dünyayı şekillendirmek”, 2010’daki “Dünyanın durumunu iyileştirmek: Yeniden düşünmek, yeniden tasarlamak, yeniden inşa etmek” ve 2011 için seçilen “Yeni bir realite için paylaşılan normlar” temaları Batılı düşün ve bilim çevrelerinde hâkim olan sanal bir özgüven ve entelektüel sığlığa işaret ediyordu. Sadece son beş yılda gerçekleşen toplantılar için seçilen temalar bile karar vericilerin mevcut sistemik krizin yapısal olduğunun ne kadar farkında oldukları konusunda önemli ipuçları veriyor.

“Büyük Dönüşüm”
Bu yılki zirvede kapitalist sistemi krizden kurtarma yolları ve sistemin açmazları tartışıldı. Forumun kurucusu ve başkanı Klaus Schwab bu yılki temayı belirlerken kapitalizmin mevcut hâliyle içinde yaşadığımız dünya ile artık uyuşmuyor olmasının altını çizdi. Temaya ilham kaynağı olan “Büyük Dönüşüm” ün, piyasa ekonomisine Karl Marx'tan sonra teorik anlamda en ciddi eleştiriyi getirmiş Macar ekonomist Karl Polanyi’nin 1944 yılında yayımladığı kitabının adı olması ise oldukça manidar. Polanyi “Ondokuzuncu yüzyıl uygarlığı çöktü” cümlesiyle başladığı meşhur kitabında kendi kurallarına göre işleyen piyasa sisteminin insan toplumuyla bağdaşmadığı için bu sonucun kaçınılmaz olduğuna işaret ediyor. 1980’li yıllarda sosyalizmin çöküşüyle birlikte kapitalizm tartışmasız yegâne galip sistem olarak ilan edilmişti. Bugün giderek kronik bir hâl alan ekonomik krizler, siyasi sorunlar ve hızla artan küreselleşme karşıtı hareketler zorla dikte edilen bu tek doğruyu yalanlar nitelikte.

Küresel karar vericiler mevcut krize acil bir çözüm bulunamadığı takdirde kendilerini neyin beklediğini kavramış görüntüsü çizseler de çözümü sağlayacak modelin ne olacağı konusunda tam bir kafa karışıklığı içerisindeler. Forumdaki tartışmalarda herhangi bir fikir birliğine varılamamış olması, krizi aşacak ticari ve finansal düzenlemelere ilişkin herhangi bir anlaşmanın ortaya çıkmaması aslında bu kafa karışıklığının mükemmel bir tezahürü. Alp Dağları’nın eteğinde gerçekleşen toplantıyı bir tiyatro oyununa benzetenlerin sayısı hiç de az değil. Herkesin eteğindeki taşı döküp ödevini yapmış olmanın huzuru içinde evine döndüğü bir oyun. Son beş yıldır benzer metinlerin temcit pilavı gibi ısıtılarak dünya kamuoyu önüne getirildiği, fakat giderek büyüyen küresel problemlere kalıcı çözümler sunmaktan uzak adeta günün kurtarılmaya çalışıldığı bir temaşa. İnsanın aklına saatlerce konuşup hiçbir şey söylemeyen eski bir Türk politikacısını getiriyor.


Davos’ta Türk olmak
Ortalama bir Türk vatandaşının günlük meşgalesi içinde Davos toplantıları çok fazla bir öneme sahip değil. Bunun belki de tek istisnası Başbakan Erdoğan’ın katıldığı bir panelde İsrail cumhurbaşkanına “one minute” çıkışını yaptığı 2009 yılındaki toplantı olmuştu. Hepimizin hatırlayacağı gibi Başbakan bu programda İsrail’in Filistin halkına karşı uyguladığı soykırım politikalarını o zamana kadar hiçbir liderin gösteremediği açık yüreklilikle bütün dünya kamuoyu önünde kınamıştı. “Benim için Davos burada bitmiştir” postasını koyan Erdoğan, ekibiyle birlikte toplantıyı terk edip Türkiye’ye döndüğünde havaalanında adeta seferden dönen muzaffer bir kumandan edasıyla karşılanmıştı. Olayın akabinde kanal kanal gezip canlı yayınlarda boy gösteren monşer tipli kimi yorumcuların “yandık-bittik” söylemlerinin ne derece boş ve anlamsız olduğu bugün daha iyi anlaşılıyor.

Bu yılki zirveye Türkiye’yi temsilen Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, AB Bakanı Egemen Bağış, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı katıldılar. “Küresel Ekonomiye Bakış” oturumunun moderatörü olan Financal Times’ın baş ekonomik yorumcusu Martin Wolf, bakan Babacan’ı “Burada imtiyazlı konumda tek sizsiniz, bize ders verin” sözleriyle konuşmaya davet etti. Tüm dünyayı sarsan son ekonomik krizden en az etkilenen bir ülke temsilcisi olmanın rahatlığı içinde panele katılan Babacan, konuşmasında lafını esirgemeden Avrupalı liderleri Avro Bölgesi’ndeki krizi doğru yönetememekle eleştirdi. Türkiye’ye geçmiş krizlerde sıkı malî politika izlemesini tavsiye eden Avrupalıların kendi krizlerinden çıkmanın yolunu kamu harcamalarını artırmak olarak belirlemelerinin işe yaramayacağını ifade etti.

Aslında bu konuşma Batılı yorumcuların kayıp yıllar olarak nitelediği son on yılda köprünün altından çok sular aktığını ve özellikle yaşlı Avrupa’da tersine dönen rolleri doğrular nitelikteydi. 2003 yılında ilk kez katıldığı Forum’da bakan Babacan, katılımcıları Türk ekonomisinin artık krizlere daha dayanıklı olduğu ve Türkiye’de bir İslamî rejim tehlikesinin bulunmadığı konularında ikna etmek için az çaba harcamamıştı. Bugün artık bölgesel güç olma iddiasındaki bir ülkenin temsilcisi olarak küresel sorunlara çözüm arayışında itibar edilen görüş ve tecrübelerini Batılı meslektaşlarıyla çekinmeden paylaşabilen bir siyasetçi rolünde.

“Siz gelmiyorsanız biz gelelim”
Global köyün muhtarları Alp Dağları’nın karlı eteklerinde kapitalizmin geleceği ve Avrupa Birliği’nin akıbetini tartışa dursun, Türkiye son on yılda gösterdiği göz kamaştıran performansıyla bölgesel bir güç olma hedefine kendinden emin adımlarla devam ediyor. Mevcut küresel sistemin elitlerinin bir zamanlar görmezden gelip burun kıvırdığı Türk katılımcılarının artık gıptayla izlendiği son Davos toplantısı bunun en önemli göstergelerinden biri oldu. Başbakan Erdoğan 2009 yılında koyduğu tavırdan sonra bir daha Davos’a gitmedi. İyi ki de gitmiyor. Türkiye, kendisini “sorunlu ülke” konumundan olduğunca uzaklaştırıp dünya meseleleri hakkında kendi tavrını koyan ülke statüsüne yükselttikçe daha fazla ilgi odağı olacak. “Siz gelmiyorsanız biz gelelim” dercesine bir sonraki zirve toplantısının Türkiye’de yapılacağı kararını duymak bu gerçeği teyit etmiyor mu?

Fatma6969
Tue 16 October 2018, 07:13 am GMT +0200
EVET TARİHE YAZILACAK OLAN CUMHURBAŞKANIMIZ O GÜN BAŞ KALDIRARAK BİZİ GURUrLANDIRDI BİZE GÜÇ VERDİ. HER ŞEYE BOYUN BÜKEMEYECEĞİMİZİN MESAJINI VERDİ. ALLAH ONDANDA MAZLUMUN VE ÜLKESİNİN YANINDA OLAN TÜM KARDEŞLERLERİMİZDENDE RAZI OLSUN. ÜLKESİ İÇİN ÇIRPINAN HER KİMSE DÜNYA VE AHİRETTE FERAHA ULAŞSIN. ALLAH RAZI OLSUN.