- Dar Kapsamlı Bidat Tarifi

Adsense kodları


Dar Kapsamlı Bidat Tarifi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Thu 29 December 2011, 07:12 pm GMT +0200
2- Dar Kapsamlı Bidat Tarifi


Dar kapsamlı bid'at tarifi ise, "Hz. Peygamber'den sonra ortaya çıkan ve dinle ilgili olup ilave ve eksiltme özelliği taşıyan her şeydir."[316] Hâdimî şöyle der: "Eğer denilse ki: Dünya işleri, şeriatin hükümlerinden hariç değildir. Zira kulların fiillerinden hiç bir fiil, şeriatın ahkâmından olan hiç bir hükümden uzak olamaz.

Deriz ki: Belki de burada geçen dinden murad, îtikâdî olsun veya amelî olsun ibadetlere mahsus olan hükümlerden ibarettir."[317]

Bu tarife göre dinle ilgili olmayan mubah şeyler bid'at kavramının kapsamına girmemektedir. Yani günlük hayatta meydana gelen yeni icadlar, teknolojik gelişmeler ve bir ta­kım sosyal değişmeler bid'atın konusu değildir. Bu görüşe sahip îslam bilginleri arasında İmam Mâlik[318] (ö.179/795), Turtûşî[319] (ö.520/1126), Şâtıbî[320] (ö.790/1388), Bedreddin Aynî[321] (ö.855/1451), Birgivî[322] (ö.981/1573), İbn Teymiyye[323] (ö.728/1328), İbn Hacer el-Askalanî[324] (ö.852/1448) ve İbn Receb el-Hanbelî[325] (ö.795/1393) sayılabilir.

Şâtıbî, el-İ'tisam isimli eserinde: "Bid'at, dinde sonra­dan îcad edilen ve şerîate uygunmuş gibi görünen bir yoldur ki, onunla Allah Teâla'ya daha çok ibadet kastolunur."[326] diye tarif eder.

Görüldüğü gibi Şâtıbî, bid'atı "dînî görünümlü yol" olarak tarif etmiştir. Buna göre, bir kimsenin bir şeyi yemeyi kendisine yasaklaması bid'at değildir, ancak bu yasaklamayı dindarlık vesilesi sayması bid'attır.[327]

Şâtıbî'nin bu tarifinde, dar kapsamlı bid'at anlayışı açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Din emretmediği halde dinin emriymiş gibi göstererek ve de bununla Allah'a daha fazla kulluk yapacağı inancına sahip olmak.

Bid'atı bu mânâda anlayanlar Hz. Aişe (r.a.)'nın rivayet ettiği şu hadisi delil getirmektedirler: "Kim bizim şu işimizde, ondan olmayan bir şeyi ihdas ederse, o reddedilmiş­tir."[328] Hadisin metninde geçen "bizim şu işimizde" ifa­desinden murad, din ve şeriat demektir.[329]

Böylece bid'at denilince, akla gelen sadece "bid'atı seyyie" dir. Yani bid'atın hasenesi olmaz. İbn Receb el-Hanbelî şöyle der:

"Bid'attan murad; şeriatte olduğuna hiç delil olmayan ve şeriatte aslı olmayıp yeni ihdas olunan şeydir. Şayet yeni ihdas olunan şey aslında şeriatte var ise, bu takdirde o şey, her ne kadar lügat itibariyle bid'at olsa da, gerçekte şer'an bid­'at değildir."[330] İbn Hacer el-Askalânî de aynı kanaatte olup, bid'at, sünnetin zıddı olan şeyler için kullanılır. Bu durumda bid'at, bid'at-ı mezmûmeyî anlatır, hasenesi olmaz."[331] Tarikat-ı Muhammediye şerhi olan el-Berîka'da, müellif Hâdimî aynı şeyi söylemektedir: "Bid'attan gaye kınanan bid'attır (Yani bid'at-ı seyyie)."[332] "Fakihlere göre de bid'at asla âdetleri içine almaz, onlara şamil değildir."[333]

Konu, İslâm bilginleri arasında tartışma konusudur ve tamamen bir değerlendirme, konuya bakış açısı meselesidir. Konuyu, bid'at kelimesinin lügat manasından hareket ederek geniş kapsamlı bir tarifle ele alanlar, zorunlu olarak bir takım sınıflandırmalara girmişler, "bid'at-ı hasene", "bid'at-ı sey­yie"; "bid'at-ı memdûhe", "bid'at-ı mezmûme"; "bid'at-ı hûdâ", "bid'at-ı dalâl" gibi, genellikle ikili taksimde bulun­muşlardır. Bundan başka toplumda ortaya çıkmış bid'atları âdeta gözlemleyerek "bid'at-ı hakîkî, bid'at-ı izafî", "bid'at-ı fiilî, bid'at-ı terkî"; "bid'at-ı amelî, bid'at-ı îtikâdî"; "bid'at-ı âdet, bid'at-ı ibâdet" gibi taksimler de yapılmıştır. Ayrıca bid'at, hüküm açısından da ele alınarak "Vâcib, haram, mendub, mubah ve mekruh" şeklinde fıkhî değerlendirmelere de tabî tutulmuştur. Bu konuda ileride bilgi verilecektir.

Bid'atı, bu kelimeye yüklenmiş mezmum mânâyı ih­tiva eden bir terim olarak ele alıp dar kapsamlı bir tarifle anlayanlar, bid'at denilince, mezmum mananın anlaşılması ge­rektiğini, buna göre de bid'atın "Hz. Peygamber'den sonra or­taya çıkan ve dinle ilgili konulardaki ilave ve eksiltme özelliği taşıyan her şey" olduğunu, bu konuda hiç bir şekilde tak­sime yahut sınıflandırmaya gidilemiyecegini ileri sürerek, dolayısıyla bid'at'ı; hasene veya seyyie diye ayırmanın anlamsız olduğunu söylemektedirler.

Mahiyet ve muhteva itibariyle arzettiğimiz bid'at, gerek geniş kapsamlı manası, gerekse dar kapsamlı manası ile İs­lam tarihi boyunca hayatiyetini devam ettirmiş, halen muhtevası genişleyerek devam etmektedir. O kadar ki, bazen bid'at kelimesi hurafe kelimesiyle müteradif (eş manada) kullanılmaya başlamıştır. Aslen geleceği ifade eden bid'at ke­limesinin (muhtevasındaki "yenilik" manasından dolayı),geçmişin akıl dışı inançlarından ibaret olan, hurafe kelime­siyle, aynı manayı paylaşır hale gelmiş olması düşündürü­cüdür.[334] Zira dinin özü ve hayatın gerçekleri o derece unutulmuştur ki, geçmişe ait hurafeler yeni bir şeymiş gibi kabul görmüştür. Bu bize cehaletin boyutunu ve ulaştığı sonucu göstermektedir. İster dinî olsun ister olmasın, haya­tın tüm safhalarına cehaletin egemen olması, toplumda bâtıl düşünce, boş inanç ya da bid'at ve hurafeleri câzib hale ge­tirmektedir.

Bid'at konusunda yazılan pek çok eserde, yukarıda zik­rettiğimiz bir takım sınıflandırmalara tabî tutulabilen geniş kapsamlı bid'at anlayışı ele alınmış ve devamlı bid'at-ı ha­sene, bid'at-ı seyyie konusu işlenmiştir. Bu anlayış bu gün topluma hakim olan düşüncedir. "Hz. Peygamber'den sonra ortaya çıkan her şey bid'attır." Anlayış bu kadar geniş tutu­lunca hemen hemen İslâm'a ait bütün ilmî disiplinlerde, kendine yer bulmuştur. Yani bid'at, Kelamda, Fıkıhta, Ha­diste, Tefsirde yeri geldikçe kullanılan bir terim haline gel­miştir. Bu ilmî disiplinler içinde daha ilk devirlerden itibaren özellikle hicrî 1. asırdan İtibaren Kelâm ön plana geçmiş hatta bid'at konusu, Kelâm ilminin belli konuları arasına girmiş ve bir takım îtikâdî fırkaların tesbit ve tayininde ayırıcı vasıf ola­rak ortaya çıkmıştır,[335]

Bütün bu açıklamalardan sonra bid'atı şöyle tarif et­memizin daha uygun olacağı kanaatindeyiz:

"Bid'at, Hz. Peygamber'in teblîgat ve talimatından sonra dinde yapılan ziyade ve noksanlıktır."

Bu tarifimizde geçen bazı ifadelerin açıklanması gerek­mektedir, şöyle ki:

a) "Hz. Peygamberin tebligat ve talimatı..." ifadesiyle gerek Hz. Peygamber'den sudur eden söz-fiil ve takrirleri ge­rekse Hz. Peygamber'e sahabe tarafından izafe edilen söz-fiil ve takrirleri anlıyoruz. Çünkü sahabenin Hz. Peygamber'e izafeten naklettikleri şeyler de kaynak itibariyle aynıdır, yani sanki ondan sâdır olmuştur. Zira kendilerinin onları aklen bilmeleri mümkün değildir. Ama aklen bilmeleri mümkün olanlar varsa onları ayırıyoruz. Birincilere, Hadis Usulü te­rimiyle "Hükmen Merfû"; ikincilere ise sahabe kavli yahut mevkuf hadis diyoruz.

Bazı müelliflerin "Kur'an ve sünnette kaynağı -açık veya gizli, delâleten veya işareten- olmayan..." şeklindeki ifa­delerini biz "Hz. Peygamber'in tebligatının içinde veya tebli­gatı dışında olarak anlıyoruz. Çünkü Hz. Peygamber'den sonra, dinde ortaya çıkan şeyler hakkında Kur'an ve Sünnet­ten istinbat yoluyla verilen hükümleri de Hz. Peygamber'in tebligat ve talimatı kapsamında görüyoruz. Bu sebepten "Hz. Peygamber'in tebligat ve talimatından sonra ..." ifadesini özellikle kullanmış bulunuyoruz.

b) "Dinde yapılan ziyâde ve noksanlık" ifadesiyle de, Hz. Peygamber'in tebligat ve talimatı kapsamında olmayan yeni ortaya çıkan şeylerin (=Muhdesât) bid'at olabilmesi için dinî konularla ilgili olması (ibâdet-îtikâd gibi) gerekir. Her ne kadar din kelimesi hayatın bütün teferruatını kapsamaktadır deniliyor ise de bu mânâ daha çok din kelimesinin lügavî ağırlıklı manasıdır. Ama terim (=ıstılah) olarak din kelime­sini ele alırsak, din: îtikâdî konularda, ibadetle ilgili konularda ve muamelâtla ilgili konularda Allah ve Rasûlü tarafından kaideleri konmuş, kuralları belirlenmiş hususlar ya da bu ka­ide ve kurallar istikametinde istinbat edilen hususlar mana­sınadır. Bu konularda yapılacak farklı yorumlar genel çerçe­venin dışına çıkmadıkça kabul edilir. Genel çerçevenin dışına çıkılır, dinde ilave ve noksanlık getirme gibi bir boyuta ula­şırsa bu bid'attır. Bu manada bid'at denilince de akla bid'at-ı seyyie gelir. Zaten konu böyle ortaya konulunca artık bid'at-ı haseneden söz edilmez.

Dinî hayatın dışında ortaya çıkan şeyler bid'at değildir. Teknolojik yenilikler, yeni buluşlar, bir takım ilmî gelişmeler bid'at olarak degerlendirilmemelidir.[336]


[316] Tehanevî, a.g.e., 1,133; Atıyye, a.g.e., s.162.

[317] Hâdimî, Berîka Terc, 1/275

[318] Ali Mahfuz, el-lbda1, s.108

[319] Turtûşî, Kitabu'l-Havadis ve'1-Bida', s.21-22

[320] Şatıbi l’tisam,Iı36-37.

[321] Aynî, Umde, IV, 414-416 (Kahire, L392/1972)

[322] Birgivî, Tarîkat-ı Muhammediye, s.8-10

[323] İbn Teymiyye, Mecmü'u Fetâvâ, VII, 173.

[324] İbn Hacer el-Askalânî, Fethu'1-Bârî, V, 231; Atıyye, el-Bid'a, s.163-164

[325] Atıyye, a.g.e., s.162.

[326] Şâtıbi, a.g.e., 1,37-39.

[327] Yaran, R., DİA, VI, 130, Bid'at mad.

[328] Buhârî, Sulh, 5; Müslim, Akdiye, 17-18; E. Dâvud, Sünnet, 5; İbn Mâce, Mukaddime, 2.

[329] İbn Receb, Câmiu'1-UIüm ve'1-Hikem, 1,177.

[330] Atıyye, el-Bid'a, s.162-163

[331] İbn Hacer, Fethu'1-Bârî, V, 231

[332] Hâdimî, Berika Trc. I, 268

[333] Hâdimî,a.g.e.,I,275

[334] Bid'at kelimesinin lügat ve ıstılah manalarında "hurafe" manası olmasa da bugün pratikte halk arasında bu manada da kullanılmaktadır. (Kâtip Çelebi, Mîzânu'1-Hak, s.65'ten mefhum olarak, İstanbul, 1972).

[335] Yavuz, Y. Ş., DIA, X, 501-505, Ehli Bid'at Mad.

[336] Ali Çelik, Kavram ve Mahiyet Olarak Sünnet ve Bid’at, Beyan Yayınları, İstanbul, 1997: 116-121.