- Çocuk istiyoruz

Adsense kodları


Çocuk istiyoruz

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Fri 6 January 2012, 06:27 pm GMT +0200
Çocuk istiyoruz!

Kasım 2007 26.SAYI

Çocuk sevgisi ve kendi çocuğuna sahip olma isteği, Allah tarafından yerleştirilmiştir kalplere. Bu duygu Rabbimiz’den bir hediye olduğu gibi, insan neslinin sürmesi için de bir temel olma niteliği taşır.

Evliliğin ilk yıllarında çocuk sahibi olmak, eşlerin birbirlerini daha yakından tanımaları ve yeni hayatlarına alışmaları için genellikle bir süre ertelenir. Karar verildiğinde ise; bazı çiftler hayatın en zor imtihanlarından biriyle karşı karşıya kalırlar. Allah kimi insanları evlatla, kimisini de çocuksuzlukla sınar. Çocuk sahibi olanlar için sorumluluk, olmayanlar için de sabır birer imtihan sebebi olur.

Çocuk sahibi olamayan bazı çiftlerde doğal yollarla gebelik oluşması için ilaçla tedavi yapılıyor. Bu tedaviler sonuç vermediğinde ise kadının yaşına ve probleme göre aşılama, tüp bebek gibi yardımcı üreme yöntemlerine başvuruluyor. Dr. Nesrin Baştuğ “aşılama”nın erkeğe bağlı sorunlarda ve sebebi bilinmeyen durumlarda faydalı olduğunu, “tüp bebek” yönteminin ise aşılamayla sonuç alınamadığında, kadında her iki tüpün tıkalı olduğu durumlarda, sperm bozukluklarında, sebebi açıklanamayan vakalar ve hormonal sorunlarda uygulandığını belirtiyor.
Bazı çiftler çabucak çocuk sahibi olmalarına karşın, bazıları hem aşılama hem de tüp bebek yöntemini denemelerine rağmen bebek sahibi olamıyorlar. Baştuğ, ortalama 4 aşılama tedavisi, eğer başarılı olunamazsa en fazla 4-6 kez tüp bebek tedavisi uygulanmasını tavsiye ediyor. Tüp bebek yönteminde 6. denemeden sonra başarı şansının daha az olduğunu belirtiyor. Bu tedavilerin en sık görülen yan etkisi çoğul gebelik oluyor. Çoğul gebelik ise gebelik kaybına ve erken doğumlara sebep olabiliyor. Tüp bebek transferinden sonra kadın tıbbi olarak hamile oluyor. Fakat asıl önemli olan hamileliğin sürüp sürmemesi. Bu bekleyiş hem heyecanlı hem de endişeli olabiliyor.

Çocuğu olmayan eşler sosyal ortamdan uzaklaşıyor

Çocukları olmayan çiftlerin sıkıntısı; aile büyüklerinin torun sahibi olma özlemlerini her fırsatta dile getirmeleri ve yeni evli akrabalardan, dostlardan çocuklarının olacağına dair haberler alınmasıyla daha da artırıyor. “Neden herkesin kolaylıkla çocuğu olurken bizim olmuyor?” düşüncesiyle öfkeye ve kıskançlığa kapılan bazı çiftler, bu duygularla baş edemedikleri için sosyal ortamdan uzaklaşmayı tercih ediyorlar.

Klinik Psikolog Gonca Şensözen’in verdiği bilgilere göre; çocuk sahibi olamamak kişilerin hayatında ciddi bir stres faktörü oluşturuyor. Bu sorun, hem erkeği hem de kadını olumsuz etkiliyor. Kadınlar konuşarak, ağlayarak bunu dışa dönük yaşarlarken, erkekler içlerine kapanıp, problem onları etkilemiyormuş gibi davranıyorlar. En başta yaşamdan alınan haz önemli derecede düşüyor. Depresyon ve kaygı bozuklukları görülebiliyor. Kişiler hayatta çocuk dışında başka hedef göremiyorlarsa, bu problemden dolayı birbirleriyle iletişimleri bozulmuşsa, sosyal çevrelerinden uzaklaşmışlarsa, hayattan keyif alamıyorlarsa, kendilerine olan sevgi ve güvenlerini kaybetmişlerse, gelecek ile ilgili beklentileri, heyecanları kaybolmuşsa mutlaka psikolojik yardım almaları gerekiyor.

Fakat bu problemi yaşayan her çift tedaviyi ve sonuçlarını psikolojik rahatsızlık yaşayarak karşılamıyor. İşbirliği içinde hareket eden çiftlerin çok daha sağlam ayakta kaldıkları, yaşam kalitelerini korudukları gözleniyor. Psikolojik yardım, bireysel ve grup çalışması olarak iki şekilde yapılabiliyor. Grup çalışmasında kişiler, birbirlerinin hikayesini duyma ve birbirlerine destek olma şansını yakalıyorlar. Gonca Şensözen, eşlere, güvenecekleri bir kadın doğum uzmanı ile görüşmelerini, tüp bebek merkezindeki psikolog ile tanışmalarını, eğer o merkezde bir psikolog yok ise, merkezin yetkilisine bu konuda talepte bulunmalarını tavsiye ediyor.

Eşlerin, sorunlar karşısında birlikte, omuz omuza hareket etmeleri, kendilerini ve birbirlerini suçlamadan çözüm yolunu aramaları hayatlarını kolaylaştırıyor. Hayatta hiçbir problemin çözümüne yardımcı olmayan suçlama, çiftlerin birbirlerinden uzaklaşmalarına ve geri dönüşü zor duygusal yıkımlara sebep oluyor.

Tedaviye başlama isteği çoğunlukla kadından geliyor

Hem kadın hem de erkeğe tahliller yapılması gerektiği için doktor kontrolüne eşlerin birlikte gitmesi gerekiyor. Bazı erkekler, sorunun kendilerinde olması durumunda erkeklik onuruyla yüzleşme duygusuna kapılacakları için doktora gitmekten kaçınıyorlar. Bu korku, erkeklerin sorunu ertelemesine sebep olabiliyor. Psikolog Gonca Şensözen, tedaviye başlama isteği çoğunlukla kadından gelse de, doktorla görüşüldükten sonra birçok erkeğin işbirlikçi yaklaşım içine girdiğini belirtiyor.

Bazı kişiler açısından yardımcı üreme yöntemleri, eşler arasındaki mahremiyetin bozulmasına ve özel konuların deşifre olmasına sebepmiş gibi algılanıyor. Bu bakış açısı süreci daha da zorlaştırıyor ve eşlerin birbirlerinden uzaklaşmalarına sebep oluyor. Bazı kişiler ise bu yöntemlere başvurmayı ilahi sürece bir müdahale olarak algılayıp, tedavi olmamayı yeğliyor.

Kadınlar kariyer peşinde koşarken doğurganlığını kaybedebiliyor

Üniversite eğitimi almış, kariyer peşinde yıllarını harcamış hanımlar geç kalmış olmanın tedirginliğiyle bir an önce çocuk sahibi olmak için tüm sebeplere sarılıyorlar. Fakat evdeki hesap çarşıya uymuyor her zaman. Herkesin öyküsü ve imtihanları da başka türlü oluyor. Bazı durumlarda kariyerleri, maddi güçleri onların çocuk sahibi olmalarını sağlayamıyor ne yazık ki. İş hayatında verdikleri mücadele, stres, düzensiz beslenme, zorlu hayat koşulları hiç haberleri yokken doğurganlık yeteneklerini azaltıyor. Bazı kadınlar 40 yaşından önce, hatta 20’li yaşlarda erken menopoza giriyor. Doktorlar, yumurta bağışından başka çarelerinin olmadığını söylediklerinde dünya başlarına yıkılıyor. Anne olma arzularına kavuşmaları için başkasının yumurtasını kullanmak dışında tıbbi olarak yapılacak hiçbir şey olmadığını öğreniyorlar.

Bu “sözde çözüme” dini inançlarımız da kanunlarımız da müsaade etmiyor. Yumurta bağışı yapan kadınlar, yumurta hücrelerini birden çok kişiye verebiliyorlar. Başkasından alınan yumurta hücresiyle hamile kalan kadınlar, başkasının genlerine sahip çocukları taşımış ve doğurmuş oluyor. Bazı doktorlar bu yaklaşımı fütursuzca sergiliyorlar. Yaratıcı’yı göz ardı edip, “Senin çocuğun olmaz” deyip çıkıyorlar işin içinden. Hastayı tıbbi olarak bu işleme hazırlayıp, yurtdışında anlaşmalı oldukları hastanelere yönlendiriyorlar. Kazandıkları parayı, bu hastalar için mücadele etmeye tercih ediyorlar.

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı ve Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Vakfı İktisadi İşletmesi Academic Hospital’ın Kadın Doğum Uzmanı Prof. Dr. Mithat Erenus’un verdiği bilgilere göre erken yumurta yetersizliği, 40 yaşından önce yumurtaların yetersiz kalarak adetlerin durmasıdır. Adetler bir dönem çok fazla stres, fazla egzersiz, diyet, uygulanan bazı tedaviler nedeniyle geçici olarak durabiliyor. Bu durumda geçici menopozdan bahsetmek gerekiyor. Ancak adetler tekrar düzelmezse hastanın durumu erken menopozla sonlanıyor. Hormon tetkikleri ile durumun doktorlar tarafından takip edilmesi gerekiyor. Buradan anlaşılan, yumurtlama yetersizliği olan ve adetten kesilen her kadın kesin olarak menopoza girmiş değil. Adetler tekrar düzene girebilir ve kadının doğurganlığı geri dönebilir. Bu durumun kalıcı olduğunu düşünen doktorların yaklaşımı, yumurta bağışını tavsiye etmek değil, hastanın iyileşme ihtimalini gözetmek, uygun tedavi ve yaşama şeklini önermek olmalıdır. 

Boşanma sebebi  çocuksuzluk değil şiddetli geçimsizlik

Bazı hamilelerde; genetik problemler, guatr, diyabet hastalığı, polikistik over sendromu, kanın pıhtılaşması, rahim tabakasındaki sorunlar, hastanın kendi dokularına karşı antikor üretmesi düşüğe yol açıyor. Çiftler yıllarca bekledikleri sonuca ulaştıktan bir süre sonra hamilelikleri düşükle sonlanabiliyor. Eşlerin bu durum karşısında yaşadıkları hayal kırıklığını tarif etmek ise hayli zor. Bu zorlu süreci atlatırken umutlarını diri tutan, birbirlerine destek olan çiftler olduğu gibi mücadeleye yenik düşen çiftler de oluyor. Eşine çocuk veremediği için kendisini suçlayan taraf diğerine boşanmayı teklif ediyor. Başlangıçta yola birlikte çıkılıyor. Fakat üst üste yaşanan hayal kırıklıkları işin şeklini değiştiriyor. Sürecin zorluğunu taşıyamayan çiftlerin birbirleriyle olan iletişimi gittikçe bozuluyor. Sonuçta boşanma sebebi çocuksuzluk değil, şiddetli geçimsizlik oluyor.

Sorunun kendisinden kaynaklandığı bebek sahibi olma ihtimalinin zayıf olduğunu öğrenen kadınlar tüm geçmişleriyle hesaplaşmaya girişiyorlar. Kendilerini yetersiz ve kusurlu hissediyorlar. Çevrelerinden hamile kadın haberleri duymak istemiyorlar. Bu durumla başa çıkmak bazen gerçekten çok zor oluyor. Allah’a sığınan, bolca dua eden hanımlar ise bu dönemi daha kolay atlatıyorlar.

“Keşke kariyer yapmak yerine 20 yaşında evlenip çocuk doğursaydım”

Bu zorlu süreçte yaşadıklarını ve kendisinde gerçekleşen değişimleri bizimle paylaşan Pınar Hanım o günleri şöyle yorumluyor: “Erken menopoza girme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığım, belki de hiçbir zaman bebeğim olmayacağını öğrendiğim zaman büyük bir şok ve hayal kırıklığı yaşadım. Kendimi eve kapatıp günlerce ağladım. Her şey yalan oldu. Sağlıklı beslenme çabalarım, bol yoğurt, süt tüketmem, bitki çaylarıyla olan yakınlığım, fırsat buldukça spor yapıyor olmam… Tabiri caizse iğne deliğinden geçiyordum sanki.

Geç kaldığım, ihmal ettiğim için kendimi suçluyordum. Nerede hata yaptığımı arayıp duruyordum. Allah’ın istediği gibi bir kul olmadığım için mi yaşıyordum bunları? Tüm hayatımı düşünüyor, kendimi hiç yoktan küçük meselelere üzdüğüm için üzülüyordum. Çocuğu olan kadınların, hormonları düzgün çalışan kadınların hiçbir derdi yokmuş gibi geliyordu. Sanki dünyanın en büyük derdini yaşıyordum.

‘Keşke üniversite okumak, kariyer yapmak için senelerimi kaybetmeseydim, 20 yaşında evlenip çocuk doğursaydım’ diyordum. Bir yandan 33 yaşında yaşlanmaya başlayabilir; ateş basmaları, kemik erimesi, kanser yapma ihtimali olan hormon tedavilerine maruz kalabilirdim. Bir yandan henüz hiç çocuğum yokken doğurganlığımı tamamen kaybedebilirdim. Hangisine üzüleceğimi şaşırdım. Hiç düşünmemiştim, hiç aklıma gelmemişti, hiç hazırlıklı değildim. Üzüntüden aklımın sınırlarını zorluyordum bazen.

Eşim konuya soğukkanlı yaklaşıyordu. ‘Allah’ın mülkündeyiz, dilediğini yapar’ diyordu. Ona ayrılmayı teklif ettim. Bu sıkıntıları benimle yaşamak zorunda olmadığını söyledim. Bunun ikimizin imtihanı olduğunu, her zorluğu nasıl birlikte göğüslüyorsak bunu da beraber yaşayacağımızı söyledi. Bu yaklaşımı beni rahatlatmıştı. Fakat üzüldüğümde, ağladığımda, bütün gücümle her an herkesten dua istediğimde tüm bunları abartılı davranışlar olarak görüyordu. Bu da beni rahatsız ediyordu. Kendimi çok yalnız hissediyordum. Derdimi paylaşmıyordu. Ona göre bu kadar üzülmek Allah’a isyan gibiydi.

Başkalarının çocuklarını sevdiğimde, onlara nazar değdirmekten korkuyordum. Çocuklar huysuzlandığında mahcup oluyordum. Yumurta bağışını hiç düşünmedim. Evlatlık alma konusunda ise dini ruhsatlardan emin değildim. Hem ben bizim olanı, bizden olanı istiyordum. Neye benzeyecek, nasıl olacaktı ömrümün sonuna kadar merak ederdim. Günlerce internet başında araştırma yaptım. Benimle aynı sorunu yaşadığı halde çocuk sahibi olmuş kadınların yazılarını okudum. İlgili forumlara üye oldum. Onlarla sıkıntımı paylaşmak, yalnız olmadığımı görmek beni rahatlatıyordu. O kadar çok dua ediyordum ki; sabah, akşam, yürürken, otururken gönlüm içten içe dua ediyordu her an. O isterse her şey olurdu. ‘Ol’ dese olacaktı. Sağlığıma ve çocuklarıma kavuşacaktım. ‘Allahım seni inkar edenlere bile çocuk veriyorsun, beni onlar kadar sevmiyor musun?’ diyordum.

“Bu hastalığın bir görevi olduğunu düşünüyordum”

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) Hazreti Aişe annemizden çocuğu olmadığını öğrendiğimde çok sevinmiştim. Bana çocuk vermemesi beni sevmediğinden değildi. Hazinesi bu kadar genişken bana vermiyorsa; bunun bir sebebi olmalıydı. İyileşeceğime olan inancımı güçlü tutmaya çalıştım. Bu durumun getireceği olumsuz sonuçları okuduğumda üstüme alınmıyordum hiç. Stresli bir dönemden geçtiğim için hormon dengem geçici olarak bozulmuştu bana göre. Bir gün mutlaka iyi olacaktım. Doktorlar her şeyi bilemezdi, onlar bu konuda iyi bir gözlemci olabilirdi sadece.

Bediüzzaman Hazretleri’nin ‘Hastalık Risalesi’nde söylediği gibi, hastalıkların bir görevle geldiğine, görevini tamamlayınca gideceğine inanmaya başladım. Bu hastalığın bir görevi olduğunu düşünüyordum. Ayrıca, bu bir hastalık olmasına rağmen, bir yerim ağrımıyordu. Hasta olup yataklara da düşebilirdim. Hem hastaydım hem de iyi. Pek çok kişiye göre şanslıydım.

Bir gün baktım ki kendime, tüm ibadetlerimi eksiksiz yapmaya çalışan biri olmuşum. Bu dert beni Allah’a yaklaştırmış. Gönlümde ne baharlar, ne çiçekler açılmış. Her an O’nunla olmak yalnızlıktan kurtarmış beni. Şimdi diyorum ki sahibimiz Allah (c.c.); tüm gücümüzle O’na yönelmek, tevekkül etmek, teslim olmak gerek. Bu dünya öyle de geçer böyle de. Çocuklarımızın, malımızın fayda vermeyeceği günler bekliyor biz insanoğlunu. Bu arada, dualarım kabul oldu. Hormonlarım düzene girmeye başladı, Allah’ın izniyle iyileşme sürecine girdim. İnşallah yeryüzünde ‘Allah’ diyecek evlatlar yetiştirmeyi Rabbim hepimize nasip eder.”

Peygamberlerin hayatı sıkıntı, musibet, mahrumiyet, eza ve cefalar ile doludur. İmtihanları onlar gibi sabırla karşılamak, kuvvetli ve samimi bir iman gerektirir. Hz. Eyüp varlıklı ve ailesi geniş bir zat iken evi yıkılmış, aile fertlerinin çoğu vefat etmiştir. Malı mülkü elinden gitmiştir. Ağır bir bedeni hastalığa duçar olmuştur. Bütün bu felaketlere rağmen halinden şikayet eder duruma düşmemek ve takdire rızada sebat etmek için durumunu Cenab-ı Hakk’a arz ederek O’ndan sıhhat ve afiyet istemekten çekinir. Hanımının tavsiyesiyle ayetteki gibi dua eder. “Eyyüb’ü de an. Hani Rabbi’ne, başıma bu dert geldi, sen merhametlilerin en merhametlisisin diye niyaz etmişti. Bunun üzerine biz tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik: kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona aile efradını ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik” (Enbiya, 83-84)

Bazı ayetler, duaların kabul olunduğuna dair birer delildir. Kabul olunacağına inanarak gönülden dua etmek gerekir. Hazreti İbrahim Peygamber’in sözlerini içeren “İhtiyar olduğum halde bana İsmail’i ve İshak’ı bağışlayan Allah’a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir. ”(İbrahim, 39), “Zekeriyya’yı da an. Hani o Rabbi’ne şöyle niyaz etmişti: Rabbim! Beni yalnız bırakma, sen vârislerin en hayırlısısın. Biz onun da duasını kabul ettik ve ona Yahya’yı verdik…” (Enbiya, 89-90) ayetleri hepimiz için yol gösteriyor.

Çocuk sahibi olamamanın nedenleri

Emsey Tıp Merkezi’nde görev yapan Kadın ve Doğum Uzmanı Dr. Nesrin Baştuğ çocuk sahibi olamama sebeplerini şöyle açıklıyor:
Kadınlarda;
• Hormonal sebepler, (polikistik over sendromu, erken menopoz vs…)
• Rahim ve tüplere ait yapısal problemler,
• Endometriuma ait problemler,
• Genetik bozukluklar,
• İmmünolojik ve psikolojik nedenler.
Erkeklerde;
• Sperm sayısı, hareket ve şekil bozuklukları,
• Sperm yokluğu,
• Varikosel (damar genişlemesi),
• Enfeksiyonlar
• Psikolojik nedenler.
Baştuğ’un çiftlere tavsiyesi; evlendikten sonra çocuk sahibi olmayı çok ertelememeleri, çocuk tedavisi gören çiftlerin ise konuya sabırla yaklaşmaları.

“Çocuk İstiyorum Dayanışma Derneği” çocuksuz eşlere tedavide yardımcı oluyor

Çocuk sahibi olamayan hanımların sanal ortamda bir araya geldikleri forumlar onlara güç ve moral veriyor. Bu platformda birbirlerine akupunktur, bitkisel tedavi, olumlu düşünce gücü gibi pek çok tavsiyede bulunuyorlar. Birbirlerine destek oluyor ve dua ediyorlar. “Çocuk İstiyorum Dayanışma Derneği”ne (ÇİDER) ait site ve forumlar en çok rağbet görenlerden biri. Uluslararası birliklerle ortak çalışmalar yapan ve dünya ile entegre olan dernek, çocuk sahibi olmak isteyen çiftlere destek oluyor. 2001 senesinde hizmete sunulan internet sitesi ile başlayan yardımlaşma ve bilgilendirme platformuna, ücretsiz olarak dağıtılan gazete de eklenmiş.

Derneğin anlaşmalı olduğu kurumlarda üyelerin ilk randevuları, dernek yetkilileri tarafından alınıyor ve muayeneleri ücretsiz oluyor. Tedavi sürecinde ise bazı indirimler uygulanıyor. ÇİDER, üyeleri  ve tedavi olmak isteyen çiftler için bütün yıl boyunca her ay en az  4 defa Türkiye genelinde belediyelerle işbirliği içinde halka açık ve ücretsiz bilgilendirme ve bilinçlendirme toplantısı yapıyor. Bu toplantılarda birkaç çiftin en düşük ücretten ya da bir çiftin ücretsiz olarak tedavi olmasını sağlıyor. Daha önce tedavi olup hamile kalmış üyelerin bağış olarak verdiği ilaçlar ihtiyacı olana iletiyor.

Özlem ŞAHİN EKİNCİ