- Cinlerin Müslüman Olması Ve Bu Hususta Görülen Mucizeler

Adsense kodları


Cinlerin Müslüman Olması Ve Bu Hususta Görülen Mucizeler

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sumeyye
Fri 25 December 2009, 02:59 pm GMT +0200
Cinlerin Müslüman Olması Ve Bu Hususta Görülen Mucizeler


Yüce Allah buyuruyor ki:

"Bir zamanlar cinlerden bir gurubu, Kur´an dinlemek üzere sana yöneltmiştik. Ona geldiklerinde: "Susun dinleyin" dediler. Okuma bitirilince de uyarıcılar olarak kavimlerine döndüler." [50]

Yüce Allah buyuruyor ki:

"De ki: Bana vahyolundu ki, cinlerden bir topluluk Kur´an dinlediler de şöyle dediler: Biz harikulade bir Kur´an dinledik." [51]

Buhari ve Müslim îbn-i Abbas´tan şöyle naklederler: "Resûlullah Efendimiz ashabından bâzıları ile birlikte meşhur Ukâz panayırına gitmişti. Bu sırada şeytanların semavî haberleri dinlemesi yasaklan mıştı. Dinlenmeğe kalkışan olursa gönderilen alevlerle dinleme yerlerinden sürülüyorlardı. Şeytanlar kendileri arasında büyük bir toplantı yaparak durumun ne olduğunu görüşmek istemişler. Demişler ki: "Semanın haberiyle bizim aramıza giren şeyin, çok mühim bir olay olduğunda şüphe yoktur. Acaba bu olay, ne olabilir?" Bâzıları bu soruya: "Dünyanın doğusunu batısını, her tarafını kontrol etmemiz gerekir" demiş ve araştırma yapmak üzere dağılmışlar... Tihame taraflarına giden grup, Nahle denilen yere geldiklerinde Resûlüllah Efendimiz´in ashabı ile birlikte namaz kıldıklarını görmüş... Peygamberimizin okuduğu Kur´ânı işitince: "Durun dinleyelim!" demişler. Dikkatle kulak verip dinlemişler ve demişler ki: "Vallahi bizimle semanın haberi araşma gerilen şey budur! O halde buna inanmamız gerekir."[52]. Böyle deyip Kur´ân´a îmân etmişler ve buradan kavimlerine (diğer cin ve şeytanlara) döndükleri zaman da onlara hitaben demişler ki: "...Ey bizim kavmimiz, biz harikulade bir Kur´ân dinledik. O Kur´an gerçekten doğru yola iletiyor, biz ona îmân ettik. Artık bundan böyle Rabb´imize hiç bir kimseyi ortak koşmayacağız!" [53]

îbn-i Cerir, sahihtir kaydiyle Hâkim, Beyhakî ve Ebû Nuaym Ebû Osman el-Hudaî tarikiyle îbn-i Mes´ûd´dan rivayet ederler, O demiştir ki: "Resûlüllah Efendimiz ashabına hitaben buyurdu ki: "Bu gece cinlerin hâlini görmek isteyen benimle gelebilir." Benden başka Peygamberimizle çıkan olmadı. İkimiz birlikte gittik Mekke´nin üst tarafına çıktığımız zaman ayağı ile bir yere çizgi çekti ve bana oraya oturmamı emretti. Sonra kendisi biraz ileri gitti ve Kur´ân okumaya başladı. Sonra üzerini birtakım karaltılar kapladı. Artık O´nu hiç gör emiyordum, sesini de duyamıyordum... Sonra bulut parçaları gibi gitmeye başladılar, ancak içlerinden bir grup kalmıştı. Sonra şafak attı... Peygamberimiz de oradan ayrılarak yanıma geldi. "Hani o grup nerede?" diye seslendi. İşte oradalar dedim. Eline kemik ve tezek parçası alarak onlara vedi, sonra: "Bu ikisi ile istincâ yapmayınız, zira bunlar cin kardeşlerinizin yiyeceğidir" buyurdular. [54]

îbn-i Mes´âd´a âit bir rivayette, o gece toplanıp Kur´ân dinleyen cinlerin sayısı on beş kadardı ve bunlar kardeş çocukları ve amcaoğulları idiler. Yine îbn-i Mes´ûd´a âit bir diğer rivayette, o gece Resûlüllah ile birlikte gittikleri yer el-Hacûn idi. Cinlerin büyüğü Peygamber Efendimiz´e: "Ben bunları sana hiçbir zarar vermeden alıp götürürüm" demişti. Peygamberimiz´in cevabı da: "Allah´tan bana gelecek olan bir zarardan, hiçbir kimse beni kurtaramaz!" olmuştu. Cinlerin büyüğünün adı ise Verdân idi.

Ebû Nuaym îbn-i Mes´ûd´dan şöyle tahric etmiştir: "Cinlerden bir grubun Resûlüllah Efendimize çevrildikleri gece, ben O´nun yanında idim. Cinlerden biri, elinde bir alev parçası ile Resûlüllah´ın üzerine yürüdü. Cebrâîl de Peygamberimiz´e: "Yâ Muhammed sana bir dua öğreteyim ve sen bu şekilde dua ederek Allah´a sığın! Bu suretle onun alevi sönecek ve kendisi burnu üstüne yere yuvarlanacaktır. [55]Bir dua öğretti. Peygamberimiz duasını yaptı, Yüce Alah da şeytanları hezimete uğrattı... Dua şudur:

"De ki: Ben keremi sonsuz Allah´a, O´nun vechine, O´nun kelimâtına (hiç bir kimse o kelimeleri geçemez) sığınırım; semâdan inen ve semâya çıkan şeyin şerrinden, arza giren ve arzdan çıkan şeyin şerrinden, gecenin ve gündüzün şerrinden... (Ancak geceleyin ansızın gelen biri müstesnadır ki, o bana hayırla gelir.) işte bütün bu serlerden, beni sen koru ey Rahman..."

Taberânl, Ebû Nuaym Ebû Zeyd tarikiyle îbn-i Mes´ûd´dan şöyle rivayet ederler: "Biz Mekke´de Peygamberimizle birlikte idik. Peygamberimiz ashabına hitaben: "Tam bir ihlâs ve istekle benimle gelmek isteyen varsa, gelebilir" buyurdu. Ben kalkıp kendisiyle beraber yürüdüm, yanıma da bir su kabı aldım. Birlikte yürüyüp Mekke´nin üst tarafına vardık. Ben o sırada bulut gibi bir karaltı gördüm. Peygamberi miz bana: "Ben gelinceye kadar şurada otur, bekle" buyurdu. Ben de beklemeye koyuldum. Peygamberimiz ileriye vardı, onlar O´na üşüşüyorlardı. Peygamberimiz kendileriyle geç vakte kadar müsâmere-de bulundu. Şafak atarken benim yanıma geldi. Bana: "Buradan hiç ayrılmadın değil mi?" dedi. Ben de: "Ayrılmadım" dedim. Sonra: "Abdest almak için yanında su var mı?" diye sordu. Ben de: "Ey Allah´ın Resulü var" dedim ve su kabını açtım. Fakat içinde nebîz (şerbet) varmış... Ben bunu aldığım zaman, içinde su vardır zanniyle almıştım, fakat nebîz imiş, dedim... Resûlüllah da: "Hurma temizdir, su temizleyicidir; bunun içinde ise bu ikisi vardır" buyurdu ve onunla abdest aldı... Namazına duracağı zaman cinlerden ikisi O´nun yanına gelip: "Ey Allah´ın Resulü, biz Senin bize imam olarak namaz kıldırmanı istiyoruz" dediler. Peygamberimiz de onları saf halinde dizdiler, sonra hepimize birden namaz kıldırdılar... Sonra Mekke´ye dönüşe geçtik. Ben kendisine: "Bunlar kimlerdir, yâ Resûlallah?" diye sordum. Buyurdular ki: "Bunlar, Nusaybin cinleridir. Kendi aralarında vukua gelen bir ihtilafa hakem olmam için bana geldiler. Bana ayrıca ne yiyeceklerini sordular, ben de kendilerine; "Deve ve sığır dışkısını kurumuş hurma olarak bulacaklarını, Allah´ın adiyle boğazlanmış hayvanların kemiklerini de nzık olarak bulacaklarını söyledim..." İşte bu olaydan sonra Peygamber (s.a.v.), kemik ve tezekle taharetlenmeyi yasakladı."[56]

Yine îbn-i Mes´ûd´dan gelen bir rivayette, onun cinleri beyaz elbiseli siyah adamlar şeklinde gördüğü ve onların tıpkı: "...Hepsi O´nun üzerine üşüşüp nerdeyse keçe gibi birbirine gireceklerdi" [57]mealindeki âyette bildirildiği gibi, O´nun üzerine üşüştükleri bildirilmektedir... Bu sırada Ibn-i Mes´ûd diyor ki: "Cinlerin bu izdihamına karşı Resûlüllah´ı korumak istedim, fakat O´nun bana olan tenbihini hatırlayarak yerimden ayrılmadım. Cinlerin oradan ayrılırken Resûlüllah´a: "Yerlerinin uzak olduğunu söylediklerini, yiyeceklerininin ne olacağını" sorup kemik ve tezek olacağı cevabını aldıklarını duydum."

Yine îbn-i Mes´ûd´dan Taberânî ve Ebû Nuaym şöyle rivayet ederler: "...Resûlüllâh bana yerimden hiç ayrılmamamı tenbih ederek sür´âtle dağa doğru gitmişti. Dağların tepelerinden bâzı adamların Resûlüllah´a doğru üşüştüklerini görünce kılıcımı çekip: "Derhal gidip Resûlüllah´ı müdâfa etmeliyim" dedim, fakat Resûlüllah´m bana olan tenbihini hatırlayarak durakladım... Şafak sökerken yanıma gelen Resûlüllâh bana: "Yerinden hiç ayrılmadın değil mi?" diye sordu. Ben de: "Yâ Resûlallah, ben burada bir ay beklesem, Sen yanıma gelmedikçe yerimden ayrılamam!" dedim... Sonra kendisine, bir ara gördüklerimin te´siriyle kılıcımı çekip kendilerini kurtarmaya gelmeyi niyet ettiğimi, fakat kendilerinin bana olan emirlerini hatırlayarak vazgeçtiğimi anlattım... Buyurdular ki: "Ey îbn-i Mes´ûd, eğer böyle bir şey yapsaydın, kıyamete kadar sen beni, ne ben de seni göremezdik! Sonra parmaklarını parmaklarıma geçirerek buyurdular ki: "Ben, insanlara ve cinlere gönderilmiş bir peygamberim; bana insanların da, cinlerin de îman edecekleri va´d olunmuştur! Bir insan olarak senin bana îmân ettiğin gibi, cinler de bana îmân etmiştir, nitekim sen bunu gördün..."

(Diğer rivayette, îbn-i Mes´ûd´un cinleri elbisesiz olarak gördüğü fakat onların avret yerlerinin görünmediği; boylarının uzun olup bedenlerinin zayıf olduğu kaydedilmektedir... Yine bu rivayette, bir ara cinlerin İbn-i Mes´ûd´a iyice yaklaştıkları ve kendisinin onlardan korktuğu, sabahın aydınlığının belirmesi üzerine dağıldıkları kaydedilmektedir... Yine aynı rivayette, diğer bir grup cinnin beyaz elbiseli oldukları, uzun boylu ve zayıf bedenli bulundukları kaydedilmekte ve bir ara Resûlüllah´m kendinden geçtiği ve bu sırada etrafındaki cinlerin birbirine, bu hususta bir mesel söylemek gerektiğini belirterek mesel getirdikleri ve te´vilini yaptıkları bildirilmektedir..-. Buna göre bir grup cin: "Bunun meseli şuna benzer: "Bir ulu efendi var, büyük bir bina yaptırmış... Sonra büyük bir ziyafet hazırlatmış... İnsanları bu ziyafete çağırması için de bir dâvetçi göndermiş... Bu dâvetçi insanları bu ziyafete çağırmış... Gelmeyenleri o ulu efendi, azâb edip cezalandırmış..."

Cinlerden bir kısmının bu darb-i meseline, diğer bir kısmı da te´vil (yorum) getirmiş ve demiş ki: "O ulu efendi; yüceler yücesi Allah´tır ki O, bütün alemlerin Rabbidir. Yaptırdığı büyük binanın meseli ise îslâmdır!... Hazırlattığı nimetler de cennettir... Gönderdiği dâvetçi ise, şu peygamberdir. Kim bu dâvetçiye (Muhammed´e) gerçekten uyarsa, ebedî saadet yurdu cenneti kazanır. Uymayanlar da cehennemi hakeder."

Bu darb-i meselden ve onun yorumundan sonra îbn-i Mes´ûd diyor ki: Resûlüllah Efendimiz uyandılar... Bana: "Ey Ümmü Abd´in oğlu, ne gördün?" diye sordu. Ben gördüklerimi O´na anlattım. Buyurdular ki: "Onların söylediklerinden hiçbir şey bana gizli kalmış değildir... Bunlar meleklerden bir gruptur." [58]

Ebû Nuaym Ebû Recâ´dan rivayet eder: O demiş ki: "Biz arkadaşlarla birlikte seferde idik... Bir suyun başına inip çadırlarımızı kurduk. Ben hemen, kuşluk uykusuna uzandım. Birde ne göreyim, çadırıma bir yılan girdi. Dilini çıkarmış adetâ yal varıyordu... Herhalde dedim, bu yılancağız benden su istiyor. Hemen su kabının -ağzını açıp az az ağzına su serptim, o da içmeye devam etti. İkindi vakti de öldü. Ben heybemden beyaz bir parça çıkararak onu sardım. Bir çukur açarak onu defnettim. Aynı günün akşamından önce oradan ayrıldık. Gece boyunca da yola devam ettik. Sabahleyin yine bir su başına inip çadırlarımızı kurduk. Ben yine kuşluk uykusuna uzanmıştım ki, bâzı sesler: "Ey müslümanlar, sizlere tekrar tekrar selâm olsun! Bir kere, on kere, yüz kere, bin kere değil; daha çok selâmlar olsun!" diyordu... Ben: "Siz kimsiniz?" diye seslendim. Onlar şu karşılığı verdiler: "Biz, cinleriz... Allah´ın bol bereketi senin üzerine olsun! Sen gerçekten bize,

bizim sana karşılığını ödeyemeyeceğimiz bir şekilde iyilikte bulundun." Ben: "Neymiş bu yaptığım iyilik?" diye sorduğumda; "O senin su verdiğin, ölümünden sonra de defnettiğin yılan; bizden biri idi. Resûlüllah´a (s.a.v.) bîat eden cinlerdendi."

Ebû Nuaym Übeyy bin Ka´b´dan rivayet eder. O demiş ki: "Bir grup, hacc için yola çıktıklarında yolu şaşırmışlar, çok yorulup takatsiz düşmüşler. Ölmek üzere olduklarını görüp kefenlerini giymişler ve uzanmışlar... Bu sırada yanlarına bir cinnî gelmiş ve onlara: "Ben, Peygamber Muhammed´e (s.a.v.) îmân eden, Ondan Kur´ân dinleyen cinlerdenim. Ben Peygamberimiz´in bir defasında: "Mü´min mü´minin kardeşidir, onun gözü ve kılavuzudur! Onu yardımsız bırakmaz!" buyurduğunu duymuştum. Sizler suya yakın bir yerde bulunuyorsunuz, haydi kalkınız, ben sizlere hem suyu, hem yolu göstereceğim" demiş ve onlara kılavuzluk etmiştir."

Beyhakî Üseyde´den şöyle nakleder: "Ömer bin Abdü´1-Azîz Mekke´ye giderken çölden geçiyormuş... Ansızın ölmüş bir yılana rastlamış. "Bana kürek getiriniz" demiş ve oraya açtığı bir çukura yılanı defnetmiş... Kendisini görmedikleri bir ses (hatif); "Allah´ın rahmeti senin üzerine olsun, ey Serk! Sen Peygamber´in senin hakkında: "Ey Serk, sen çölde öleceksin, ümmetimin en hayırlısının eliyle de defn olunacaksın!" dediğini duymuştun..." Ömer bin Abdü´1-Azîz, bu kendisini görmediği sesin sahibine hitab ederek: "Sen kimsin?" diye sormuş... O da demiş ki: "Ben cinlerdenim, şu defnettiğin de Serk´dir. Resûlüllah´a bîat eden cinlerden sadece ikimiz kalmıştık... Ben şehadet ederim ki, Resûlüllah´a bîat eden cinlerden sadece ikimiz kalmıştık... Ben şehadet ederim ki, Resûlüllah onun ve senin hakkında böyle buyurmuştu, bu sözü söylemişti." [59]





[50] Ahkâf suresi, 29

[51] Cin suresi,

[52] Nitekim Cin suresinin 1. ve 2. âyetlerinde ve bunları takîb eden diğer âyetlerinde, aynen beyan edilmiştir.

[53] Adı geçen Nahle, Tâif ile Mekke arasında bir vadidir. Müşriklerin Uzzâ adındaki putları da bu vadide idi.

Ibn-i Abbas hadisinde denilmiştir ki: "O gece Peygamberimiz cinleri görmedi, cinlere karşı okumadı, sâdece cinler O´nun okuduğunu dinleyip döndüler." Ibn-i Mes´ud hadisinde ise, Peygamberimizin, cinlerin orada toplandıklarını oradaki ağacın bildirmesi ile haberdar olduğu anlatılmaktadır. İbn-i Kesir; arada bir çelişki olmadığını beyan sadedinde der ki: "ihtimaldir ki bu, ilk defasında böyle olmuştur. Mümkündür ki, önce cinlerin orada toplandıklarından haberi olmadı, sonra oradaki ağaç bunu kendisine hissettirdi. Daha doğrusunu ancak Allah bilir. Veyahut bu birbirinden farklı gibi görünen rivayetler, daha sonraki olaylarla ilgili olabilir. Şüphesiz en İyisini bilen Allah´tır." Bundan sonra ibn-i Kesir, Hafız Beyhaki´den şöyle nakleder: "İbn-i Abbas´ın dediği, cinlerin ilk defa gelişine aittir. Ancak bu seferinde Peygamberimiz onları görmemişti. Sonra cinlerin davetcisi geldi, Peygamberimiz de ona karşı Kur´an okudu, onları Allah´a ve Allah´ın dinine çağırdı. İbn-i Mes´ud´un dediği de budur. Arada birbirini tutmazlık da yoktur. Allah, bu iki büyük sahabinin, her ikisinden de razı olsun."

[54] Onlar orada Resûlullah´a "ne yiyeceğiz?" diye sormuşlardı. Resûlüllah da: "Allah´ın adı anılarak boğazlanmış davarların kemiği size yiyecektir. Her deve ve davar dışkısı da hayvanlarınızın yemidir" buyurmuştur.

[55] Elindeki alevle hücuma geçen; Resûlullah´tan Kur´an dinleyip müslüman olmak için oraya gelen cinlerden değildir. Bil´akİs o ve o gibiler, etraftaki dağ ve vadilerden inip Resûlullah´a tuzak kuran azgın şeytanlardır. Nitekim Ebû Nuaym´in bundan sonraki rivayetinde de bu husus açıkça belirtilmiştir.

[56] Bunu bu şekilde Ibn-i Kesir, tmam-ı Ahmed´den ve yine Ebû Zeyd tarikiyle rivayet eder. Fakat şu lafızla: "Cin gecesi Resûlüllâh bana: "Yanında su var mı?" diye sordu. Ben de: "Yanımda su yok, fakat İçinde nebiz bulunan bir su kabı var" dedim. Resûlüllâh da: "Hurma aslında temizdir, Rabbimiz de temizleyicidir" buyurdu. îbn-i Kesir daha sonra bunu yine Ebû Zeyd´den Ebû Davud, Tirmizİ ve Ibn-ı Mâce´nin de rivayet ettiklerine dair bilgi vermektedir.

[57] Cin suresi, 19

[58] Şeyh Ahmed Şakir, Müsned´in hamişinde: "Bu rivayetin isnadı sahihtir ve bu rivayet Mecmeu´z-Zevaid´de de vardır" demiştir.

[59] Ümmetin en hayırlısının Ömer bin Abdü´l-Aziz olmadığı bilinen bir husustur. Yani Resûlullah´tan sonra bu ümmetin en hayırlısı Ebû Bekir ile Ömer´dir. Ömer bin Abdü´l-Aziz ise, bu ümmetin hayırlılarındandır. Yüce ve biricik Allah´ımız, hepsinden razı olsun

Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 1/241-246.


akmina
Fri 25 December 2009, 04:24 pm GMT +0200
Paylaşımın için teşekkürler ilgiyle okudum.

ikranur 7d
Thu 11 June 2015, 04:50 pm GMT +0200
Paylaşım için teşekkür ederim. Allah razı olsun. gerçekten çok bilgili bir makale olmuş.