- Cihad Bölümü

Adsense kodları


Cihad Bölümü

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Mon 3 October 2011, 07:36 pm GMT +0200
CİHÂD[1] BÖLÜMÜ
كِتَابُ الْجِهَادِ

-145 ﴿ ذَمّ الْخَوَارِجِ وَالْأَمْر بِقِتَالِهِمْ
Haricileri kötüleme ve onlarla savaşmayı emr[2] ile ilgili hadisler

Bu, daha önce “İman Bölümü”nde geçmişti.

-146 ﴿ لاَ تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ أُمَّتِي ظَاهِرِينَ عَلَى الْحَقِّ حَتَّى يَأْتِي أَمْرُ اللّهِ ﴾

“Allah’ın emrinin (=Kıyamet gününün) gelme anına kadar ümmetinden bir topluluk Hak yolunda mücadele de üstün olmaya devam edecektir”[3]

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr” adlı kitabının ‘Kitâbu’l-Edeb’ (=Edeb Bölümü’n) de bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.     Muâviye b. Ebi Süfyân

2.     Muğîre b. Şu’be

3.     Câbir b. Semure

4.     Muaz b. Cebel

5.      Câbir b. Abdullah

6.     Zeyd b. Erkam

7.     Ebu Ümâme

8.     Hz. Ömer

9.     Ebu Hureyre

10.     Mürre el-Behzî

11.     Şurahbil ibu’s-Simt

Toplam, 11 kişi.

(Derim ki:) Bu hadis, şu yollardan da gelmiştir:

12.     Ukbe b. Âmir

13.     Sevbân

14.     Sa’d b. Ebi Vakkâs

15.     Seleme ibn Nüfeyl el-Hadramî

16.     İmrân b. Husayn

Bu hadisin, mana bakımından bir birine yakın lafızları vardır.

Şeyhulislam İbn Teymiyye (ö. 728/1327) “Kitâbu İktizâu’s-Sırâti’l-Mustakîm”in baş taraflarında ‘Cehennemliklere Benzemekten Sakındırmanın Yararı’ bahsinde bu hadisin mütevatir olduğunu aynen şöyle belirtmektedir:

“Resulullah (s.a.v)’den gelen ﴿ لاَ تُزَالُ مِنْ أُمَّتِي طَائِفَةٌ ظَاهِرَةٌ عَلَى الْحَقِّ حَتَّى تَقُومُ السَّاعَةُ ﴾  “Kıyamet kopuncaya kadar ümmetimden bir topluluk, Hak yolunda mücadele de üstün olmaya devam edecektir” şeklinde gelen hadis, mütevatirdir.”

* * *

-147 ﴿ اَلْخَيْلُ مَعْقُودٌ بِنَوَاصِيهَا الْخَيْرُ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ ﴾

“İyilik, Kıyamet gününe kadar atın alnına bağlanmıştır”[4]

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr” adlı kitabının ‘Kitâbu’l-Edeb’ (=Edeb Bölümü’n) de bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.      Abdullah ibn Ömer

2.      Ebu Hureyre

3.      Enes

4.      Urve el-Bârikî

5.      Cerîr

6.   Câbir b. Abdullah

7.   Ebu Zerr

8.   Ebu Saîd

9.   Esmâ’ bint. Yezîd

10.   Huzeyfe

11.   Suvâde ibnu’r-Rebî’

12.   Sehl b. Hanzaliyye

13.   Ureyb el-Müleykî eş-Şâmî

14.   Nu’mân b. Beşîr

15.   Ebu Kebşe

16.   Ebu Ümâme

17.   Cisr b. Vehb

18.   Mekhûl (mürsel olarak)

Toplam, 18 kişi.

(Derim ki:) Bu hadis, şu yoldan da gelmiştir:

19.      Utbe b. Abd

Bu Utbe b. Abd Hadisi, Ebu Dâvud’da geçmektedir.[5]

a. Dimyatî (ö. 749/1348) “Kitâbu’l-Hayl”da bu hadisin geliş yollarını bir araya toplamıştır.

Hafız İbn Hacer (ö. 852/1447)’de, bu kitabı özetleyip bu kitaba güzel bir cüz ilave etmiştir.

b. Münâvî (ö. 1031/1622) “Teysîr”de bu hadisin mütevatir olduğunu belirtmiştir.

c. (Yine Münâvî) “Feyzu’l-Kadîr”de konu ile ilgili olarak der ki: “Müellif Suyûtî dedi ki: ‘Bu hadis, mütevatirdir.’”

* * *
-148 ﴿ رُكُوبه صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الْبِغَال فِي الْحَرْبِ وَغَيْرِهَا الدَّال عَلَى إِبَاحَةِ رُكُوبِهَا مُطْلَقاً ﴾

“Hz. Peygamber (s.a.v)’in savaşta ve daha bir çok yerde katıra binmesi, mutlak olarak katıra binmenin mubah olması”[6] ile ilgili hadisler

Bu hadis, şu yollardan gelmiştir:

1.      Hz. Ali

2.      Berâ’ b. Âzib

3.      Abbâs b. Abdulmuttalib

4.      Abdullah ibn Mes’ud

5.      Ümmü Süleymân b. Amr ibnü’l-Ahvas

6.      Abdullah b. Bişr, babasından

7.      Enes b. Mâlik

8.      İyâs b. Seleme, babasından

9.      Ukbe b. Âmir ve daha bir çokları

Tahâvî (ö. 321/933) “Şerhu Meâni’l-Âsâr”da konu ile ilgili olarak şöyle der: “Ata binmenin mubah oluşu ile ilgili Resulullah (s.a.v)’den gelen rivayetler, mütevatirdir.”

* * *

-149 ﴿ اَلْحَرْبُ خُدْعَةٌ ﴾

“Savaşta, aldatma olur”[7]

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.     Ebu Hureyre

2.     Hz. Ali

3.     Abdullah ibn Abbâs

4.     Enes

5.     Hasan b. Ali

6.     Zeyd b. Sâbit

7.     Avf b. Mâlik

8.     Nübeyt b. Şerît

9.     Nevvâs b. Sem’ân

10.     Hüseyin b. Ali

11.     Abdullah ibn Ömer

12.     Abdullah ibn Selâm

13.     Halîd  ibnü’l-Velîd

14.     Câbir  

Toplam, 14 kişi.

(Derim ki:) Bu hadis, şu yollardan da gelmiştir:

15. Ka’b b. Mâlik

16. Hz. Aişe

17.Nuaym b. Mes’ud  

(Münâvî) “Teysîr” ile “Feyzu’l-Kadîr”de bu hadisin mütevatir olduğunu söylemiştir.


-150 ﴿ غَدْوَةٌ فِي سَبِيلِ اللّهِ أَوْ رَوْحَةٌ خَيْرٌ مِنَ الدُّنْيَا وَمَا فِيهَا ﴾

“Öğleden önce ya da öğleden sonra bir kerecik olsun Allah yolunda yola çıkış, dünya ve dünyanın içindeki herşeyden daha değerlidir”[8]

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr” adlı kitabının ‘Kitâbu’l-Edeb’ (=Edeb Bölümü’n) de bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.      Enes

2.      Ebu Eyyûb

3.      Sehl b. Sa’d

4.      Abdullah ibn Abbâs

5.      Ebu Hureyre

6.      Muâviye b. Hudeyc

7.      Abdullah ibnü’z-Zübeyr

8.      İmrân b. Husayn

Toplam, 8 kişi.

(Derim ki:) Bu hadis, şu yollradan da gelmiştir:

9.  Süfyân ibn Vehb el-Havlânî ve daha bir çokları

(Münâvî) “Teysîr” ile “Feyzu’l-Kadîr”de Suyûtî’den naklen bu hadisin mütevatir olduğunu söylemiştir.

-151 ﴿ الَنَّهْي عَنْ قَتْلِ النِّسَاءِ وَالصِّبْيَانِ ﴾

“Peygamber (s.a.v)’in, kadınlar ile çocukların öldürülmesini ya-saklaması”[9] ile ilgili hadisler

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.      Abdullah ibn Ömer

2.      Ka’b b. Mâlik

3.      Abdullah b. Atîk

4.      Ebu Sa’lebe el-Huşenî

5.      Ebu Saîd el-Hudrî

Toplam, 5 kişi.

(Derim ki:) Bu hadis, şu yollardan da gelmiştir:

6.      Büreyde

7.      Rebâh b. Rebî’[10]

Tahâvî (ö. 321/933) “Şerhu Meâni’l-Âsâr”da bu hadisin mütevatir olduğunu belirtmiştir.[11]

Bu konuda daha geniş bilgi için bu kitaba başvurabilirsiniz.

-152 ﴿ اَلنَّهْي عَنْ قَتْلِ الْمُتَشَهِّدِينَ بِشَهَادَةِ الْحَقِّ الْمُصَلِّينَ ﴾

“Peygamber (s.a.v)’in, hakkıyla Kelime-i Şahadeti getiren kimseler ile namaz kılan kimselerin öldürülmesini yasaklaması”[12] ile ilgili hadisler

İbn Abdilberr (ö. 463/1071) “İstizkâr” adlı kitabının ‘Bâbu câmi’s-salât’ta “Allah, beni; Kelim-i Şahadeti getiren kimseler ile namaz kılan kimseleri öldürmekten alıkoydu” hadisine dair yerde şöyle der:

“Bu konudaki delil; Allah’tan başka ilah olmadığına tanıklık eden kimse ile namaz kılan kimselerin, öldürülmek suretiyle cezalandırılmamalarıdır. Bu kimseler ancak dininden döndüklerinde yada evli olup zina ettiklerinde veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya koştuklarında yada yol kesip insanların mallarına saldırıdıklarında veya buna benzer durumlarda öldürülebilirler. Yine bu meseleyi, “Temhîd”de mütevatir rivayetlerle açıkladık.”

Hadiste kastedilen husus, bu olabilir.

-153 ﴿ أَنَّ الْكَافِرَ إَذَا قَتَلَ مُسْلِماً وَأَتْلَفَ مَالَهُ لمْ يَضْمَنْ مَا أَصَابَهُ مِنْ نَفْسِهِ وَمَالِهِ ﴾

“Kafir, bir müslümanı öldürüp malına da zarar verip sonra  da Müslüman olursa, kendisine ve malına herhangi bier zararın isabet edip edemeyeceğine dair bir garanti verilememesi”[13] ile ilgili hadisler

İbn Teymiyye (ö. 728/1327) “İhticâc bi’l-Kader” adlı risalesinde konu ile ilgili bu hadislerin mütevatir olduğunu aynen şöyle anlatmaktadır:

“Kafirleri, bazı Müslümanları öldürüp mallarına da zarar verip sonrada Müslüman olurlarsa, kendilerine ve mallarına herhangi bir zararın isabet edip edemeyceğine dair bir garantinin verilemeyeceği ile ilgili Resulullah (s.a.v)’in sünneti, mütevatirdir.”

-154 ﴿ مَنْ قَتَلَ قَتِيلاً لَهُ عَلَيْهِ بَيِّنَةٌ فَلَهُ سَلَبُهُ ﴾

“Savaş sırasında kim, bir düşmanı öldürüp bunu da ispatlarsa, öldürülen kimsenin selebi, kendisinin olur”[14]

Tirmizî (ö. 279/892), bu hadisi şu yoldan rivayet etmiştir:

1.  Ebu Katâde[15]

(Devamla der ki:) “Bu konuda şu yollardan da hadis gelmiştir:

2.  Enes[16]

1.      Semure[17]

2.      Avf b. Mâlik[18]

3.      Hâlid b. Velîd[19]“

Irâkî (ö. 805/1402)’de, bunlara, şunları da eklemiştir:

4.      Abdullah ibn Abbâs[20]

5.      Seleme ibnü’l-Ekvâ’[21]

6.      Câbir[22]

7.      Habîb b. Mesleme[23]  

İbn Hacer (ö. 852/1447) “Emâliyyu’l-Muhrace ala muhtasarı ibni’l-Hâcib el-Aslî”de bunlara şunları da ilave etmiştir:

8.         Abdurrahhman ibn Avf[24]

9.         Sa’d b. Ebi Vakkâs[25]

10.      Ebu Hureyre

11.      Abdullah ibn Ömer

12.      Hâtıb b. Ebi Beltea

İbn Hacer (devamla) der ki: “Beyhakî, bu manada bir çok hadis rivayet etmiştir. Fakat bu hadisler, ya mürseldir yada mevkuftur.”
 

-155 ﴿ إنَّ الْمُتَجَهِّزَ لِلْغَزْوِ إِذَا حيل بَيْنَهُ وَبَيْنَ يُكْتَبُ لَهُ أَجْر الْغَازِي عَلَى قَدرِ نِيَتِهِ ﴾

“(Allah yolunda cihad eden) bir gaziyi donatan kimse, kendisi ile onun arasında bir engel olsa bile ona niyetinin durumuna göre gazilik sevabı verilir”[26] ile ilgili hadisler

Zürkânî (ö. 1122/1710) “Şerhu’l-Muvatta”da ‘Kitâbu’l-Cenâiz’ (=Ce-nazeler Bölümü’n)ün ‘Nehyü ani’l-bekâi ala’l-meyyiti’ (=Ölü üzerine ağlamanın yasaklanması) bab başlığında İbn Abdilberr (ö. 463/1071)’in şöyle söylediğini nakletmiştir:

“Bu konu ile ilgili hadisler, mütevatir ve sıhhatlidir.”

İbn Abdilberr (ö. 463/1071) “İstizkâr”da sözkonusu bab başlığındaki Mâlik hadisine dair yerde aynen şöyle der:

“Bu konudaki ﴿ إنَّ الْمتجهز للغَزْو إذا حيل بَيْنَه وبَيْنَه يُكْتَبُ لَهُ أَجْر الْغَازِي عَلَى قَدرِ نِيَتِهِ ﴾ “(Allah yolunda cihad eden) bir gaziyi donatan kimse, kendisi ile onun arasında bir engel olsa bile ona niyetinin durumuna göre gazilik sevabı verilir” hadisi ve bu mana ile ilgili Resulullah (s.a.v)’den gelen ﴿ مَنْ  كَانَتْ لَهُ صَلَاةٌ بِلَيْلٍ يَغْلِبُهُ عَلَيْهَا نَوْمٌ إِلَّا كُتِبَ لَهُ أَجْرُ صَلَاتِهِ وَكَانَ نَوْمُهُ عَلَيْهِ صَدَقَةً ﴾  “(Devamlı olarak) geceleyin namaz kılan bir kimse, uykusunun, namaza galebe çalmasıyla (uyuya kalıp namazını kılamasa bile) ona namazının sevabı yine yazılır. Onun uykusu, (Allah’ın ona yaptığı) bir sadaka olur”[27] gibi rivayetler, mütevatir ve sıhhatlidir. Bu hadislerden birisi de; Enes’in,[28] Hz. Peygamber (s.a.v)’den, Tebük yada bir başka gazve sırasında söylediği şu hadisi rivayet etmiştir:

﴿ لَقَدْ تَرَكْتُمْ بِالْمَدِينَةِ أَقْوَامًا مَا سِرْتُمْ مَسِيرًا وَلَا أَنْفَقْتُمْ مِنْ نَفَقَةٍ وَلَا قَطَعْتُمْ مِنْ وَادٍ إِلَّا وَهُمْ مَعَكُمْ فِيهِ .قَالُوا: يَا رَسُولَ اللَّهِ وَكَيْفَ يَكُونُونَ مَعَنَا وَهُمْ بِالْمَدِينَةِ؟ فَقَالَ: حَبَسَهُمُ الْعُذْرُ ﴾

“Medine’de öyle bir topluluk bıraktınız ki, siz bir yolda yürür veya bir şey infak eder yada bir vadiyi geçersiniz, onlar, ancak sizinle birliktedirler. Sahabiler: ‘Ey Allah’ın Resulü! Onlar Medine’de oldukları halde bizimle nasıl birlikte olurlar?’ diye sordular. Peygamber (s.a.v):

‘Özür, onları (oraya) hapsetmiştir’ diye cevap verdi”    

Bu manayı, ‘Kitâbu’s-Salât’ (=Namaz Bölümü’n)deki rivayetleri açıklamak için (burada da) ilave ettik.”

Hadiste kastedilen husus bu olabilir.

* * *

-156 ﴿ مَنْ قُتِلَ دُونَ مَالِهِ فَهُوَ شَهِيدٌ ﴾

“Kim malı uğrunda öldürülürse, şehiddir”[29]

Bu hadisin geliş yollarının çoğunda; (مَال) “mal” kelimesi yerine, (النَّفْسُ) “Nefis/Can” yada (الأَهْلُ) “aile” kelimesi geçmektedir.

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr” adlı kitabının ‘Kitâbu’l-Edeb’ (=Edeb Bölümü’n) de bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.   Abdullah ibn Amr                              

2.   Ebu Hureyre                                    

3.   Hüseyin b. Ali                                              

4.   Abdullah ibn Abbâs                            

5.   Sa’d b. Ebi Vakkâs                            

6.   Enes                                                

7.   Abdullah ibnü’z-Zübeyr

8.   Abdullah ibn Mes’ud

9.   Abdullah b. Âmir b. Kureyz

10. Şeddâd b. Evs

11. Hz. Ali

12. Câbir b. Abdullah

13. Süveyd b. Mukarrin

Toplam, 13 kişi.

(Derim ki:) Bu hadis, şu yollardan da gelmiştir:

14. Büreyde                                            

13.     Abdullah ibn Ömer

14.     Saîd b. Zeyd

Şeyh Abdurrauf el-Münâvî (ö. 1031/1622) “Şerhu’l-Câmi”de bu hadisin mütevatir olduğunu belirtmiştir.

Ebu Medyen el-Fâsî “Şerhu Ehâdisi’ş-Şihâb”da bu hadise dair yerde konu ile ilgili olarak aynen şöyle der:

“Musannıf Şihâb, bu hadisi, Ebu Hureyre yolundan rivayet etmiştir. Fakat Ebu Hureyre’den gelen bu hadis, garibtir. Bu hadisin sahih ve meşhur olanı, Abdullah ibn Amr ibnu’l-Âs’tan[30] gelenidir. Bu hadisi ise, Buhârî, Müslim ve bir çokları rivayet etmiştir. Bu konuda bir grup sahabeden (rivayetler) gelmiştir. Dolayısıyla da bu hadisin, mütevatir olduğu belirtilmiştir.”

Ebu’l-Alâ’ el-Irâkî el-Hüseynî, Şihâb’ın kitabına yazdığı yazıda söz konusu hadis hakkında aynen şöyle der:

“Bu hadis, muttefekun aleyh olup mütevatir hadisler içerisinde sayılmıştır.”

Yine de doğruyu en iyi bilen Cenab-ı Allah’tır.

 
[1] “Cihâd” kelimesi, sözlükte; güç ve gayret sarfetmek, amelde mübalağa etmek ve zahmet gibi anlamlara gelen “cehd” kökünden türemiştir.

        Terim olarak ise; yüce Allah’ın dini için; can, mal, dil ve diğer vasıtalarla güç ve gayret sarfetmeye cihad denir.

        İslam, insan toplumunun ıslahını, sulh içinde yaşamalarını gaye edinmiş ve insan hak ve hürriyetlerini korumayı esas almıştır. Avaş halini meşru kılan sebepler şunlardır:

            1. “Meşru müdafaa” denilen ve Müslümanlara doğrudan yada dolaylı yollarla İslam toplumunun varlık ve bağımsızlığına ve Müslümanların dinlerinde fitneye yol açacak şekilde ülkelerine, mallarına ve kendilerine saldırı ile İslam tebliğ ve davetini engellemek ve gerçek bir tehlike sayılacak şekilde Müslümanlara karşı kötü niyet beslenmesi.

            2. Önceden mevcut olan bir savaşın kesintiye uğramasından veya yapılmış bir sulhün düşman tarafından bozulmasından sonra edeblendirme ve sulh halinin sağlanması maksadıyla savaşa devam edilmesi.

            3. Zayıf durumundaki azınlık Müslüman bir topluluğun, onlara zulmeden ve haklarını çiğneyen kendi gayri Müslim devletlerine karşı İslam devletinden yardım istemeleri halinde, onlara yardım maksadıyla,

        Hanefi, Hanbeli ve Maliki hukukçularının oluşturduğu Cumhuru fukahaya göre; savaşın illet ve sebebi, düşmanın İslam’a ve müslümanlara karşı savaş ve saldırısıdır.

        Şafiilere göre ise; savaşın illet ve sebebi, bizzat küfrün kendisidir.  

[2] Sıffin savaşından sonrahilafet makamının, şura ile değil de hakem vasıtasıyla tespit edilemsine karar verilince, bir grup Müslüman ortaya çıkıp “Hüküm ancak Allah’ındır” (En’âm: 6/57) ayetini, delil alarak, hiçbir kimsenin, bu meselede hakem olamayacağını; dolayısıyla da hakem olayını kabul etmenin küfür olduğunu ileri sürerek, Hz. Ali, Muaviye ve Amr ibnu’l-Âs’ı kafir ilan ettiler ki, İslam Tarihi’nde bu gruba “Hariciler” denir.

[3]      Resulullah (s.a.v), bu hadiste; Müslümanlar ne kadar zor ve kötü şartlar yaşayıp yenilgilere düşseler ve yönetimde etkilerini kaybetseler bile, Hakk’ın galebesi için çalışan grup yada toplulukların Kıyamet gününe kadar Hak yolunda mücadelede üstün olmaya devam edeceğini belirtmektedir. Bu tür topluluklar, bir bölgede yada dünyanın dört bir yanında olabilir. Çünkü bir bölgede yada bir ülkede Müslümanlar sindidirilip gizliliğe itilseler bile bir başka yerde yada yerlerde İslam mücadelesi devam edecek ve cihad sancağı gönderde dalgalanmaya Kıyamete kadar devam edecektir.

        Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Buhârî, İ’tisâm 10, Tevhid 29, Menakib 28, İlim 13, Humus 7; Müslim, İman 247, İmare 170 (1920), 171 (1921), 172 (1922), 173 (1923), 174, 176 (1924), 177 (1925); Ebu Dâvud, Cihad 4, Fiten 1, 27, 51; Tirmizî, Fiten 27, 51Nesâî, Hayl 1; İbn Mâce, Mukaddime 1 (10), Fiten 9; Dârimî, Cihad 39; Müsned: 4/93, 99, 101, 104, 369, 429, 434, 437, 5/269; Hâkim, Müstedrek, 2/71, 450, 4/456; Taberânî; Bezzâr

[4]      Alimler, atın alnına bağlanmış olan “hayr” kelimesini; sevap, ganimet, izzet, makam, zafer olarak yorumlamışlardır. Yalnız “at”, o zamanın en iyi savaş aracıdır. Bu nedenle de “hayr”, bu çerçevede belli bir konuma oturtulmaya çalışılmıştır.

        O günün savaş aracı olarak at oluyorsa, onun bu günkü karşılığı olarak nükleer, biyolojik, kimyasal ve her türlü gelişmiş silahlar olmaktadır.

                Müslüman kişi, sadece savaş alanında değil her alanda yeniliği kullanması ve her sahada güzel olanı elde etmesi gerekmektedir.

        Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Buhârî, Cihad 43; Müslim, İmare 96 (1871), 97 (1872), 98 (1873), 100 (1874); Nesâî, hayl 6, 7; Tirmizî, Cihad (1694); İbn Mâce, Cihad 14 (2786, 2787); Muvatta, Cihad 19; Müsned: 2/49, 57, 101, 112, 262, 1382, 3/239, 4/183, 361, 375, 376, 6/455; Tahâvî, a.g.e, 3/274; Taberânî, el-Kebir, el-Evsat; Bezzâr; Dârekutnî, el-Mu’telif

[5]      Ebu Dâvud, Cihad (2542); Müsned: 4/183

[6]      Resulullah (s.a.v), Mekke'den Medine'ye hicret ettikten sonra ilk önce Mescid-i Nebevi'yi yapmış, daha sonra müslümanlar arasında kardeşlik bağını güçlendirmiş ve Müslüman olmayan topluluklarla bir anlaşma yapmıştı. Medine'de İslam, güç kazanıp otoriteyi ele geçirince, kendilerini yurtlarından ve evlerinden çıkaran Mekkeli müşrikler ile bazı Arap kabilelerine karşı harekete geçmişti. Bu nedenle de Resulullah (s.a.v), bir çok savaşlara katılmış yada seriyyeler göndermişti.

        Gazve: Bizzat Resulullah (s.a.v)'in katıldığı savaşlara denir.

        Seriyye: Resulullah (s.a.v)'in bizzat katılmayıp kendi yerine bir başka sahabiyi komutan tayin etmek suretiyle düşman üzerine gönderdiği birliğe denir.

        Yalnız Resulullah (s.a.v)'in ne kadar gazveye katıldığı konusu alimler arasında ihtilaflıdır. İbn Sa'd ile başka alimlere göre; Resulullah (s.a.v), 27 gazveye katılmış ve 56 seriyye göndermiştir.

        Resulullah (s.a.v)'in, 7 tane atının olduğunda ittifak vardır. Bundan başka 15 atının daha olup olmadığı hususu ihtilaflıdır. 3 tanede merkebi vardı. Binek olarak kullandığı 3 tanede devesi vardı. Bunlar; Kusvâ, Adbâ, Cedâ'dır. Bir de katırı vardı. Bu katır, Resulullah (s.a.v)'e hediye olarak gelmişti. O zamana kadar katır ve katıra binme, Araplar arasında meşhur değildi. İşte Resulullah (s.a.v), gerek yolculuklara çıkarken ve gerekse de cihada çıkarken; ya deveye, ya ata, yada katıra binmiştir.

        Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Tahâvî, a.g.e, 3/271, 272

[7]      Hz. Peygamber (s.a.v)'in askeri yönlerinden biri de, haber almaya önem vemesi ve haber sızdırmak için gerekli tedbirleri almasıdır. Bu husus, "Nebevî Siyaset"te önemli bir yer teşkil eder.

        İslam alimleri, savaş sırasında düşmanı aldatmak ve şaşrtmak için her türlü hilenin caiz olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.

        Savaşın hile olmasından kasıt; savaşı yapan için en mükemmel, en iyi savaş, hedefine düşmanla karşılaşarak ulaşılan savaş değil, düşmanı aldatarak yada şaşırtarak kazanılan savaştır. Çünkü savaşta düşmanla karşılaşma, risklidir. Halbuki aldatarak sonuca ulaşmada hiçbir risk mevcut değildir.

        Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Buhârî, Cihad 103, 157, Menakibb 25, İstitabe 6; Müslim, Cihad 18 (1740); Ebu Dâvud, Sünnet 28, Cihad 101 (2637); Tirmizî, Cihad 5; İbn Mâce, Cihad 28; Dârimî, Cihad 14 (2454); Müsned: 1/81, 90, 113, 126, 3/224, 297, 308; Taberânî, el-Kebir, el-Evsat; İbn Asâkir; Bezzâr  

[8]      Hadisin metninde geçen "gadve" kelimesi, gündüzün balangıcından öğle vaktine kadar evden çıkmayı ifade eder. "Ravhe" ise, öğle vaktinden güneşin batımına kadar ki zaman içinde evden çıkmayı ifade eder.

        O halde gündüzün hangi saatinde olursa olsun Allah'ın rızasını güden bir çıkış, dünya ve içindekilerden daha değerli olmaktadır. Herhangi bir dünyalığa olan meyil sebebiyle cihaddan geri kalan kime, öylesine değersiz bir şey yüzünden öyle değerli bir şey kaybediyor ki, bu, akla ve vicdana sığmamaktadır. Çünkü kocaman dünya, cennetten kazanılacak kamçı kadar yere değmemektedir.

        Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Buhârî, Cihad 5, 6, 73; Müslim, İmaret 112 (1880), 114 (1882), 115 (1883); Tirmizî, Cihad 17 (1648, 1649, 1651); Nesâî, Cihad 11, 12; İbn Mâce, Cihad 2 (2755- 2757); Müsned: 1/256, 3/132, 141, 153, 157, 207, 264, 4/168, 433, 5/335, 337, 339, 6/401; Bezzâr, Keşfu'l-Estâr, 2/261; Taberânî; Ebu Ya'lâ

[9]      Cihad, İslam düşmanlarının kötülüğünü defetmek ve onların mukavemetini kırmak için meşru kılınmıştır.

        İnsan ancak işlemiş olduğu bir masiyet sebebiyle öldürülebilinir. Bunlardan birisi de, İslama karşı savaşmak. İslam'a ve müslümanlara karşı silah çekmeyen veya bizzat savaşmayan erkekler, kadınlar, din adamları, yaşlılar ve çocuklar öldürülmezler. Bunların öldürülmemelerindeki neden, onların savaşa katılmamalarıdır. Eğer savaşa bizzat katılıp Müslümanlara karşı savaşacak olurlarsa, öldürülmeleri caiz olur. Çünkü bunlar, savaş etmekle birlikte müminlere karşı suç işleyen muharip durumuna geçmiş durumdadırlar.

        Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Buhârî, Cihad 147, 148; Müslim, Cihad 24 (1744); Ebu Dâvud, Cihad 34 (1667); Tirmizî, Cihad 19 (1569); İbn Mâce, Cihad 30 (2841); Muvatta, Cihad 3; Taberânî; Tahâvî, a.g.e, 3/221, 223;

[10]     Vahiy katibi Hanzala'nın kardeşi

[11]     Tahâvî, a.g.e, 3/223

[12]     İslam devletinin sınırları içerisinde yaşayan ve İslam kanun ve hükümlerinin kendisine uygulanmasını kabul eden herkes, bunlara inansın yada inanmasın, İslam devletinin insan unsurunun fertleri arasındadır. İslam devletinin insan unsuru, İslamı, bir inanç ve hayat düzeni olarak kabul edenler ile etmeyenler olmak üzere iki kısımdır:

        a. Müslüman Olmayan Tebâ (=Zımmî): Zımmilik, Müslüman olmayan ile İslam topluluğu arasında iki taraflı normal bir sözleşmedir. Eğer zımmî, devlete bağlılığı kabul edewr ve cizye denilen himaye vergisini verirse, İslam ülkesi sınırları içerisinde yerleşmeye, can, mal ve namusunun korunmasına hak kazanır.

        b. Müslüman Tebâ: İslam, herşeyi ile kabul eden ve asıl amacı; Allah'ın dininin, insanlar tarafından en üstün kabul edilmesi için çalışan İslam devletinin gerçek üyeleridir. Bunlar, İslamın gaye ve hedeflerinde sapma göstermedikleri müddetçe devlet başkanına itaat etmek ve gerektiğinde devlet başkanını uyarmakla sorumludurlar. Bu kimseler, İslam devletinin birer bireyidirler. Hiçbir durum sözkonusu değilken, İslam devleti, bu bireylerine zarar verebilecek bir şekilde hareket edemez. Çünkü devletin görevi; toplumu ayakta tutacak, halka yön verecek, suç işleyenlere tayin edilmiş cezaları uygalayacak, fakirlere dağıtmak üzere zekatı toplayacak, ülkeyi koruyacak, Tevhid kelimesini esas alarak birliğin sembolü olarak baş tacı edecek, şeriatın hükümlerini aynen yerine getirecek, karışlık işleri düzelterek ayrılıkları ortadan kaldıracak, bireyin hak ve hukukunu gözetecek, kollayacak ve haksızlık etmeyecektir...

        İşte Hz. Peygamber (s.a.v), kelime-i şahadet getiren kimseler ve namaz kılan kimselerin öldürülmesini yasaklamıştır.      

[13]     İslm dini, insanlığı bir bütün kavul edip birbirleriyle olan ilişkilerini karşılıklı tanışma, yardımlaşma ve işbirliği esasına dayandırarak kaynaşmalarını ve insanî bağlarını kuvvetlendirmelerini hükme bağlamıştır.

        Bu sebeple Müslümanlara karşı düşmanca tutum ve davranışlar içerisinde bulunmayan kimseler ve toplumlarla iyi ilişkiler kurmaktan Müslümanları men etmez. Aksine bu durumda Müslümanların, bu tür kiselere iyilikte bulunmaları ve adil davranmaları bir görevdir.

        Müslümanların, Müslüman olmayan kişilere ve toplumlara karşı izleyeceği dış siyaset, şu ayeti kerimelerle tespit edilmiştir:

        "Sizinle din hususunda  savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmış olanlara iyilik, onlara adaletle davranmanızdan Allah sizi men etmez. Çünkü Allah, adaletli davrananları sever"

        "Allah, sizi ancak sizinle din hususunda savaşmış, sizi yurtlarınızdan çıkarmış ve çıkarılmanıza da arka çıkmış olanlarla dostluk etmenizden men eder. Kim onları dost edinirse, işte onlar, zalimlerin ta kendileridir" (Mümtehine: 60/8-9)

        İslam dini,  toplumlar ve kişiler arasında normal ve daimi durumun sulh olduğunu, bu sulh halini bozan ve düşmanlığı körükleyen asıl sebebin, bazılarının diğerlerine saldırısı olduğunu kabul eder. Buna engel olmaya çalışan fertleri cezalarla, toplumları da savaşla vazgeçirmeye çalışır.

        Hanefilere göre; cihad (=savaş)ın illet ve sebebi; Müslüman olmayanları, Müslümanlara ve İslam karşı  savaş ve saldırısıdır. Bu sebeple hiç kimse İslama  muhalefet ve küfrü sebebiyle öldürülemeyeceği gibi, Müslümanlarla  savaşmayanlarla savaşmak da caiz  değildir. Çünkü İslama göre,  temel prensip; insanın masum oluşudur. Allah, mahlukatın yok edilmesini istemediği gibi, onları öldürülmeleri için de yaratmamıştır. Öldürülmelerinin mubah sayılması, küfürleri sebebiyle değil, savaş ve saldırıları  sebebiyledir...

        İslama göre; kişi, Müslüman olduktan sonra canı, malı ve ırzı diğer Müslümanlara haram olur. O kişinin canına, malına ve ırzına dokunulamaz. Yalnız kişi, Müslüman olmadan önce Müslümanların kanını dökmüş, Müslümanların mallarına zarar vermişse yada buna benzer şeyler olmuşsa,bu kişi, Müslüman olduktan sonra dokunuşmazlığa sahip olur. İslam Tarihi'nde bu şekilde Müslüman olanların sayısı çoktur. İslam, onların önceden işlemiş oldukları günahlardan ve suçlardan sorumlu tutmamaktadır. Örneğin, Halid b. Velid, Müslüman olmadan önce bir çok müslümanın kanını akıtmış, hatta Uhud savaşını müslümanların aleyhine bile çevirebilmişti. Müslüman olduktan sonra, onun, Müslümanların canlarına ve mallarına karşı işlemiş olduğu suçlardan dolayı sorumlu tutulmamıştır. Sadece Müslümanların, nefislerinin galebe çalması halinde bu tür kişileri öldürmesi farklıdır. Burad İslam dini, böyle bir kimseye garanti vermesine rağmen, Müslümanlar tarafından böyle bir güvence verilememektedir. Böyle bir kimse, kasten öldürülürse, kısas gündeme gelir yada öldürülen kimsenin ailesine diyet verilir.      

[14]     Seleb: Savaş sırasında öldürülen kimsenin üzerinde yada yanında gityecek, eşya, maddi para ve benzeri şeyler türünden bulunan eşyalara denir. Yalnız selebin; düşmanı öldüren gaziye mi, yoksa komutanın kararına mı bağlı, yoksa humusa mı ait olduğu hususu ihtilaflıdır.

        Hanefilere göre; seleb, komutanın kararına  bağlıdır. Komutanın önceden şart koymasıyla gerçekleşir. Eğer direkt gaziye ait olsa o zaman askerlerin bencilliği şiddetli bir rekabete, hatta bazen ordu içerisinde kötü sonuçların ortaya çıkmasına bile neden olabilir. Yine öyle bir durumda askerler, kendilerini hırsızların seviyesine düşüren çalma ve ve aşırma eylemine dahi başvurabilir.  

[15]     Buhârî, Humus 18; Müslim, Cihad 41 (1751); Ebu Dâvud, Cihad 147 (2717); Tirmizî, Siyer 13 (1562); Muvatta, Cihad 18; Dârimî, Cihad 44; Müsned: 5/295, 306

[16]     Dârimî, Cihad 44; Müsned: 3/114, 123, 190, 198, 279; Tahâvî, Şerhu Meâni'l-Âsâr, 3/227

[17]     Müsned: 5/12

[18]     Müslim, Cihad 43 (1753); Ebu Dâvud, Cihad 149 (2721); Tahâvî, Şerhu Meâni'l-Âsâr, 3/226

[19]     Ebu Dâvud, Cihad 149 (2721); Tahâvî, Şerhu Meâni'l-Âsâr, 3/231

[20]     Muvatta, Cihad 10; Tahâvî, Şerhu Meâni'l-Âsâr, 3/226

[21]     Buhârî, Cihad 173; Müslim, Cihad 45 (1754); Ebu Dâvud, Cihad 110 (2653); İbn Mâce, Cihad 29 (2836); Tahâvî, Şerhu Meâni'l-Âsâr, 3/227

[22]     Taberânî, el-Evsat

[23]     Taberânî, el-Evsat, el-Kebir

[24]     Buhârî, Humus 18, Meğazi 54; Müslim, Cihad 42 ( 1752); Müsned: 1/193; Tahâvî, Şerhu Meâni'l-Âsâr, 3/225  

[25]     Müsned: 1/170

[26]     Allah, Kur'an-ı Kerimin bir ççok yerinde kafirlere karşı Müslümanların mallarıyla ve canlarıyla cihad etmelerini istemektedir. Böylece hem malı ve hem de canıyla Allah yolunda savaşanlarıve bu yolda şeghid olanları, altından ırmaklar akan cennetlere koyacağını da haber vermiştir.  

        Kişinin, maddi durumu iyi ise, malını; Allah yolunda cihad eden gazilerin donatılması, silah, araç ve gereçlerin alınmasını yada Müslüman gazilerin tasarrufuna verilmesi için harcayabiliyorsa, bu kişinin niyetine göre, velev ki gazaya katılmamış olsa bile gazilik sevabı yazılır. Eğer hem malını ve hem de kendi canını Allah yolunda vermeye hazır ise, bunun sevabı daha fazladır. Bunun karşılığı, Kur'an'da, cennet olarak gösterilmektedir.

        Cihad, genel ifade eden bir kelime olması hasebiyle eğitim, kültür, bilim, düşünce gibi alanlarda yapılacak olan çalışmalara  da aynı oranda katılmak, her müslümanın görevidir.

        Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Buhârî, Cihad 38; Müslim, Cihad 135, 136; Ebu Dâvud, Cihad 20; Tirmizî, Fezail 6; Nesâî, Cihad 44; Dârimî, Cihad 26; İbn Mâce, Cihad 3; Müsned: 1/20, 4/115, 116, 117, 5/192, 193, 234  

[27]     Ebu Dâvud, Salat 310 (1314); Nesâi^, Kıyamu'l-Leyl 61; Muvatta, Salatu'l-Leyl 1

[28]     Buhârî, Meğazi 81; Müslim, İmaret 159; Ebu Dâvud, Cihad 19; İbn Mâce, Cihad 6

[29]     Şehidlik, Muhammed ümmetine tahsis edilmiş üstün bir paye ve büyük bir mertebedir. Şehid kimseye "şehid" denilmesinin sebebi; cennete gireceğine şahitlik edilmesi, ölümü anında birtakım rahmet meleklerinin hazır bulunması ve Cenab-ı Allah'ın manevi huzurunda hazır olarak rızıklandırılmasıdır.

        Bir çok hadiste hangi durumda bir müslümanın şehid olacağı konusuna açıklık getirilmiştir. İslam hukukçuları, ilgili hadislerden yola çıkarak dünyevî ve uhrevî hükümler bakımından şehidleri üç kısımda değerlendirmişlerdir.

        Korunması dinin amaçları arasında yer alan can, mal ve namus uğruna ölmenin şehid olarak nitelendirilmesi, bu hususlara dinimizde ne kadar önem verildiğini göstermektedir.

        Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Müslim, İman 225 (140); Ebu Dâvud, Sünnet 32 (4772); Tirmizî, Diyât 22 (1418, 1421); Nesâî, Tahrimu'd-dem 21, 22, 24, 25; İbn Mâce, Hudud 21 (2580); Müsned: 1/78-79, 187, 190, 305, 2/193, 205, 221,  Taberânî; Hâkim, Müstedrek, 3/639; İbn Hacer, Metâlibu'l-Âliye, 2/136 (1868); İbn Rahaveyh; Ebu Ya'lâ; İbn Asâkir;  

[30]     Buhârî, Mezalim 33; Müslim, İman 226 (141); Nesâî, Tahrimu'd-dem 22; Tirmizî, Cenaiz 65 (1063); Muvatta, Salatu'l-Cum'a 6