- Cezai hususlar ile ilgili istilahlar (3.Cilt 1.Bölüm)

Adsense kodları


Cezai hususlar ile ilgili istilahlar (3.Cilt 1.Bölüm)

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ecenur
Mon 22 March 2010, 10:53 pm GMT +0200
3.Cilt 1.Bölüm
YEDİNCİ KİTAP.

CEZAÎ AHKAMA DAtR OLUB BİR MUKADDİME İLE ÜÇ..

BÖLÜME MÜNKAStM BULUNMUŞDUR.

MUKADDİME..

CEZAÎ MESELELERE, HÜKÜMLERE AİD ISTILAHLARI HAVİDİR, CEZAÎ HUSUSLAR İLE İLGİLİ ISTILAHLAR



BİRİNCİ BÖLÜM...

İSLAM HUKUKUNDA CİNAYETLERE MÜTEALLİK MESELELER HAKKINDADIR.

Cinayetin Mahiyyeti Ve Nevileri

Haksiz Yere Yapılan Katillerin Nevileri:

Haksız Yeee Yapılan Cerhlerin Nevileri

Diyetlerin Nevîlerl Ve Mikdarlakı :

Diyetlerin Ödenecekleri Vakitler

Diyetlerin Lüzumundaki Şartlar :

Âkilentn MAHİYETİ VE MÜKELEFİYETİ :

Âkile Usulünün İçtimai Ehemmiyeti

Cinayetlerin Hükümleri :

Katla Nefsden Dolayı Kısas İcra Eyîlmesi İçin Vücudi İcab Eden Şartlar :

Azaya Aıd Cerh Ve Katıdan Dolayı Kısas Yapılabilmesi İçin Vücudl İktiza Eden Şartlar:

Kisas Hakkına Malik Ve Kısası İstifaya Salahiyetli Olanlar :

Kısasın Te Veçhile İstifa Edileceği:

Kısası İskat Edecek Şeyler

Afüv Ve İbeaya Müteallik Bazı Hükümet :

Cinayetler Île Cezalar Arasındaki Tedahüller Ve Münfertd Ve Gayrî Münfekid Cinayetler

Bazı Ameller Neticesinde Meydana Gelen Katil Ve Telef Hâdiseleri :

Diyarların Yıkılmasından Münbais Ölüm...

Müdafaat Meşrua Halindeki Katl Hadiseler! :

Hayvanlara Müteallik Cinayetler :

Cinayetlerin Ne Vechîle Sabit Olacağı :

Çenenin Mahîyetf, Nevileri Ve Hakları

Iskatı Ceninin Başıjca Sebebjj3rî Ve Bunun Esasen Btr Cinayet Olduğu ;

Iskatı Cenine Müteallik Bazı Hükümler

Kasamenin Ve Levsin Mahiyktlkut

Kasame İle Diyetin Sebebi Vücubi Ve Bunların L.Üzumundaki Maslahat Ve Hikmet

Kasame Yapalabîlmesl İçin Muktezî

Kasameye Ve Diyet İtasına Dahil-Olub Olmayanlar :

Kasame Île Diyetden İbra.

Kasame Hakkında Muhtelif Mezahîbi Fıkhîyye:

Müdöelere Ve Müddeaaleyhleke Teveccüh Edecek Yemeler :

Şafii Mezhebine Göre Kasame:

Kasame Yapılabilmesi İçin İcab Eden Bazı Şartlar:

Müddeîlere Ve De Aleyhlere Teveccüh Eden Yeminler :

Şafttlerce Kasameyi Iskat Eden Bazı Haller :

Haneelî Mezhebine Göre Kasame:

Hanbelilere Göre Kasamenin Ne Veçhile Yapılacağı :

Zahirîyye Mezhebine Göre Kasame.

Saih Bir Kısım Müctehiplerce Kasame :

Bir Muhtıra.

İKİNCİ BÖLÜM...

İSLAM HUKUKUNDA HUDUDA MÜTEALLİK MESELELER HAKKINDA OLUB ALTI MEBHASE AYRILMIŞDIR:

(BİRİNCİ MEBHAS)

HUDUDUN MAHÎYYETÎNE, KISIMLARINA, NEVİLERİNE ALD UMUMİ MALUMATI HAVİDİR.

HUDUDUN MAHİYYETİ, KISIMLARI VE NEVİLERİ :


«Hukuki îslâmiyye ve Istılâhatı Fıklıiyye» adındaki bu e,serin işbu üçüncü cildi, mündericatııun büyük bir kısmı bakımından âmme huku­kuna aid olup üç kitabdan müteşekkil bulunmuştur.

Hu kitablar; bu eserin yediuci, sekizinci, dokuzuncu kitablarmı teş­kil etmekdedir.

Şöyle kî: Yedinci kitab, «İslâm hukukundaki cezai hükümlere» da­ir olup bir mukaddime ile üç bölüme ayrılmıştır.

Sekizinci kitab, «Hukuki harbe = cihada ve gayri müslimler Üe bir kısım muamelâta» aid meseleleri İhtiva edip beş bölüme ayrılmıştır.

Dokuzuncu kitab, «Devleti islânıiyyenîn varidatına» müteallik me­seleleri cami olup iki bölüme ayrılmıştır.

İstılah Kısmında da işaret edeceğimiz veçhile «Hukuki âmme» tâ­biri, iki mânâda kullanılmaktadır. Şöyle ki, bu tâbir, bir mânâsına na­zaran «içtimaî bir heyetin kuvvetlerine, servetlerine, bütün menfaatle­rine aid, maddî ve manevî hayatlarının devamına hadim olan varlıkların umumî mahiyetinden ibarettir. Meselâ: Devlet teşkilâtı, millî müesse-sat, menfaatleri umuma aid vakıf akarât ve arazî bu cümledendir.

Her salısın medenî, siyasî haklarından müstefit olarak cemiyet âza­sı arasında karşılıklı bir emniyet ve itimadın, bir refahiyet ve selâmetin müemmen bulunması da yine âmmeye müteveccih hukuk eünılesînden-Jir.

Amine hukuku tabiri, diğer bir mânâsına göre de «alelıtlak hukuk ilminin mühim bir şubesine verilen bir unvandan ibarettir. Bu hukuk şubesi, devlete şahıslar arasındaki alâkalan, münasebetleri gösterir, şa­hısların devlete karsı olan vazifelerini, salâhiyetlerini tayin ve tanzim eder, hukuki esasîyye, hukuki cezaiyye, hukuki maliyye, hukuki harb, usuli muhakemat gibi kısımlara ayrılır.

İşte bu «Hukuki îslâmiyye» kamusunun bu üçüncü cildi, bu âmme hukukunu islâm hukuki noktai nazarından kısmen ihtiva etmektedir. Bu ciheti biraz izah edelim:

(1) : Malûmdur İti, medenî milletler birer hükümete tabidirler, kendi halleriyle mütenasip birer hükümet teşkilâtına mâliktirler. Bu ci­hetle islâm hukuki da islâm hükümetine, bu hükümetin teşkilâtına bu-

YÜ bir ehemmiyet vermiştir. Hükümetin, hükümet teşkilâtının vücu-dündeki asıl maslahat ve hikmet ise fertlerin ve fertlerden müteşekkil içtimaî heyetin bir intizam ve istiklâl dairesinde, bir refah ve selâmet içinde, bir adalet ve fazilet dahilinde yalamalarını temine çalışmaktan

ibarettir.

Halbuki, cemiyet efradı arasında âmmenin menfaatlerini vakit va­kit ihlâle cüret edenler bulunabilir, Bu cihetle bu gibi eşhası te´dib ve ıslah veya terhib ve tenkil İçin bir kısım cezaî hükümlere ihtiyaç var­dır Bunun İçindir ki, her hükümetin bu hususta bir takım müdevvena-tı cezaiyyesi mevcuttur. îşte bu kamusu -teşkil eden kitabi an n yedinci­si de islâm hukuki bakımından bir kısmı cezaî hükümleri muhtevi bu­lunmaktadır.

(2) : İslâm hukukunca miislümanlaran ve imisluinanlara tâbi olan gayri müslimlerin bir huzur ve sükûn içinde ve biribirinin hukukuna mii-tekabilen riayet eder bir halde yaşamaları bir gayedir. Sair milletler ile tnüsaleha, muahede yapmış olunca da ahde riayet ederek tecavüzden be­ri, mütekabil hukuka riayetkar bir halde yaşamak bir vecîbedir.

Fakat beşeriyet âleminde ihtirasat galib ve milletlerin birbirine kar­şı zaman zaman mütecavizâne hareketlerde bulundukları meşhud oldu­ğundan islâm hukuki, bu meşhud, melhuz tehlükelere karşı da kendi münfesihlerinin hattı hareketlerini tanzim, hayatlarını ve istiklâllerini temin, saadeti beşeriyeyi ihzar edecek esasları, hükümleri ihtiva etmek-de bulunmuşdur. İşte bu kamusun sekizinci kitabını teşkil eden kısım­da hukuki harbe - cihada, müslümanlar ile gayri müslimler arasındaki münasebatm sureti cereyanına ve esaret müesseselerine ald bu kabil ah­kâmı havi bulunmaktadır.

(3) : İslâm hukuki, islâm hükümetinin malî bakımdan bir intizam ve refahiyete nailiyyetini de bir gaye bildiğinden bu hususda da birçok esasları, hükümleri ihtiva etmekdedir. İslâm hukukunda İulâm devleti­nin maliye dairesine, hazinei varidatına «beytülmali müslimîn» Unvanı verilmişdir. Beytülmâlin âmmeye aidiyyetini bu unvan da göstermekte­dir. BeytülmâUn varidat ve masarifi hakkında daima âmme menfaatle­ri, âmme hizmetleri, âmme velayeti gözönünde tutulmuşdur. Ve beytül­mâlin müteaddid varidat kaynaklan plan şeylerin siyanet edilerek bey­hude yere ziyaa uğramasına meydan verilmemeli alakadarlarca bir ve­cibe bulunmuşdur.

Meselâ : devletin büyük varidat menbalanndân olan arazinin eki-lib biçilmesi, muattal bir halde bulundurulmaması hususunda birçok hü­kümler mevcud bulunmaktadır. Bu hükümlere binaen memleket arazisi­nin bir kısmı ahaliye tevzi ve tefviz edilir, bir kısmı hükümet tarafın­dan idare olunur, bir kısmı da rakabesi devlete atd olmak üzere âmme­nin istifadesine tahsis edilmiş bulunur. Yollar, korular, meralar, Pazar yerleri bu cümledendir. Yolculara mahsus konak yerlerine, kârvansaray-lara da «arazii mürfaka» adı verilmişdir ki, bunlar da bu kabildendir.

Bütün bunlar, âmme hukukuna dahil şeylerdendir, işte hukuki is-lânıiyyo kamusunun dokuzuncu kitabı da bu kabil hukuka aid mesail-âen müteşekkildir.

İşbu kamusun diğer ciidlerîndeki bir kısım kitablarda da âmme.hu­kukuna dair bir takıın meseleler vardır. Ezcümle mahcurlara, vakıfla­ra, dâvalara, beyyinelere, kazalara = hükümlere aid kitablardaki me­selelerin büyük bir lusmı bu âmme hukukiyle alâkadardır.

Biz, pek vftsî olan islâm hukukunun ancak bir kısmını bu mahdııd eserimizde tesbit edebilmek vazifesini ifa etmiş bulunuyoruz. Bütün mü-kevvenatın halikı, mürebbîsİ, hâkimi hakikîsi olan Hak Tealâ Hazretle­rinin lütuf ve İnayetine iltica ederek bârigâhı izzetinden muvaffakiyet­ler niyaz ederiz. Ye minhüttevfik.[1]

YEDİNCİ KİTAP
CEZAÎ AHKAMA DAtR OLUB BİR MUKADDİME İLE ÜÇ
BÖLÜME MÜNKAStM BULUNMUŞDUR.

MUKADDİME

CEZAÎ MESELELERE, HÜKÜMLERE AİD ISTILAHLARI HAVİDİR, CEZAÎ HUSUSLAR İLE İLGİLİ ISTILAHLAR :


(A)



1 - (Âmme hukuku) : Bir içtimaî heyeti teşkil eden efradın müş­tereken haiz oldukları kuvvetden-, salâhiyetden ve o efrad ile onları ida­re ve himaye eden devlet arasındaki riayeti vacib münasebetler ile alâ­kalardan ibaretdir.

Maamafih şahıslar ile devlet arasındaki münasebetleri, , alâkaları gösteren ve şahısların devlete kargı haiz oldukları salâhiyetleri ve ifa-aiyle mükellef bulundukları vazifeleri tayin ve tanzim eden, bu veçhile hukuk ilminin bir şubesini teşkil eyleyen usul ve kavaidin ve bir kısım mesail ve ahkâmın heyeti mecmuasına da âmme hukuki denilmektedir.

Ammenin mukabili «hassa» dır.

2 - (Âmine) : Bir yaradır ki, et kesilib dimağ ile kemik arasın­daki deri meydana çıkmış olur. Kemiğin altında, dimağın üstünde bu­lunan bu deriye «tîmmürr´es», «Ummüddimağ» denir. Bu yaraya «ıhe1-znume» de denümisdir.

3 - (Aleti carihe) : Bedenin eczasının birbirinden tefrik eden şey ki, silâhdan eamdır. Kılıç, kama, süngü, mızrak, kurşun, balta, keskin tas, keskin ağaç, keskin cam ve ateş gibi şeyler âlâtt cârihadandır.

Vücudı parçalayan delen her şey, gerek demirden ve gerek bakır, tunç, gümüş gibi bir şeyden olsun âlâti câriha hükmündedir.

4 - (Akile) : Diyeti tahammül edib ödeyen asaba, aşiret, ehli dî­van ve sairedir. Bunlar, kendi efradından birinin şübhei amd veya hata suretiyle yapdığı cinayetin diyetini veya «gurre» denilen zamanını te­diye etmekle mükellef bulunurlar.

Diyeti tahammül edenlerden her birine «Âkil» denir. Heyeti mec­muasına da «Âkile» denir ki, «cemaati âkile» manasınadır. Cem´i «ava-kil» dir.

İslâm hukukunda bir cinayetden dolayı icab eden diyet-i itaya «akb denildiği gibi bizzat diyete de «akl» adı verilmişdir. Cem´i «ukul» dür.

Esasen akl lâfzı, imsak ve istimsâk manasınadır. Devenin ayağını büküb büekcesini koluna bağlamaya «akl» denir. evenin dizlerini bağ­ladıkları ipe ve bir sene içinde deve ve koyundan verilmesi lâzım gelen zekâta da «ıkal» denilir.

Vaktiyle Arabistan´da carî bir â´dete göre caninin âkilesi, diyet de-´ velerini veliyyi cinayetin hanesi´ önüne geceleyin götürüb bağladıkları cihetle bu diyet develerine de «akl» denilmiş, sonra alel´itlâk diyetlere bu ad verilmişdir.

Maahaza diyet itası, kan dökülmesini men ve imsak edecek bir kuv-vei müeyyide mesabesinde olduğundan bu münasebetle de diyete «akb denilmiş olması melhuzdur.

İnsanın harekâtını tanzim, kendisini fena şeylerden men ve imsak et-üği cihetledir ki, insandaki yüksek bir kuvvete de «akl» denibnişdir.

Bir caninin âkilesi tarafından ödenen diyete de «ta´kule» denir. Cem´i «teakıl» dir.

5 - (Afî) : Yapılan bir kusuru, bir kabahati veya bir cinayeti af ve setr edib mürtekibini muahaze etmeyen kimsedir.

6 - (Afüv) : Lâfzı lûgatde mahv manasınadır. Bu cihetle bir şah­sı affetmek, onun irtikâb etdiği bir kusuru, bir cijrmü mahv ve izale et­mek, onu yapılmamış gibi saymak demek olur. Afüv edilen şahsa da «mafüvvün anh» denir.

7 - (Afüv anil´kısas) : Veliyyi cinayetin veya bizzat hakkında ci­nayet işlenmiş olan kimsenin icab eden kısas hakkını iskat etmesidir.

Caniyi bir bedel mukabilinde afüv eden velîye de «mafüvvün leh» denir ki «muta leh» manasınadır. Bu takdirde, afüv, fazl ve ihsan mâ­nâsına olmuş olur. Veliyyi cinayetin veya bizzat mecniyyün aleyhin´icab eden kısası veya diyet hakkını iskat etmesine de «afüv aniTcinaye* de­nilir.

8 - (Afüv anil´kat´) : Bir uzvu kesilmiş olan kimsenin bu sebep­le mâlik olduğu kısas veya diyet hakkını caniden iskat etmesidir.

9 - (Afüv anilcerahe) : Hakkında cinayet yapılmış olan kimse­nin cerahaden dolayı mâlik olduğu kısas, diyet veya hükümeti adi hak­kım istifa etmeyib caniye bağışlamasıdır.

10 - (Afüv anlşşecce) : Mecniyyün aleyhin cani Üzerine lâzım ge­len kısas, diyet veya hükümeti adi hakkını istifa etmeyip caniye bağış­laması demekdir.

11 - (Amden cerh) : Bir insanı gerek âleti carine ile ve gerek

başka bir şey ile haksız yere kasden yar alam ak dır.

12 - (Amden kati) : öldürülmesi meşru olmayan bir inşam âleti cârihadan binle kasden öldürmekdir.

13 - (Âhir) : Başkasının menkûhesiyle gayri meşru mukarenetde bulunmak fezahetini irtikâb eden fâcir kimse demekdir.

Âhir tâbiri,-lügâtde fisk, fücur ve gayri meşru mücameat mânâ­sım ifade eden «ahr», «aher» kelimelerinden alınmıştır. [2]
(B)



14 - (Bazik) : Ateşde veya güneşde pişirihb üçde ikisinden nok­san mikdarı giden ve müskir bir hâle gelen üzüm usaresi - sıkıntısıdır.

15 - (Bazıa) : Bir yaradır ki, deri ile beraber biraz da et kesil­miş olur.

16 - (Bid´at) : Din hususunda sahabei kiram ile tabiînin iltizam ve delili şer´înin iktiza etmediği muhdes şeylerdir.

Mezahibi islâmiyyeden birine intisab iddiasında olub ehli sünnet ve cemaatin akidelerine muhalif itikadda bulunan şahsa da «mübtedi» de­nir.

17 - (Buhtec) : Pişirilmekle kabarıb iştidad eden, yani: ekşiye-rek sarhoşluk vermeğe müsaid bir hale gelen yaş üzüm suyudur.

Hamrın tortusundan takdir suretiyle istihsal edilen ve «arak» adı verilen rakı da buhtec hükmündedir.

18 - (Bür1) : Bir şeccenin, bir cerahatin veya maktu bir uzvun tamamen veya kısmen iyileşib kapanması, iltiyam kesbetmesi demek­dir. Bu cihetle «bür´i tam» ve «bür´i nakıs» kısımlarına ayrılır.

Esasen bür kelimesi, bir şeyin başkasından ayrılıb hâlis bir halde bulunması manasınadır. Bu münasebetle hastalıkdan ifakat kesb etme­ğe, nekahat halinde bulunmaya da «bür*» denilmigdir. [3]


(C)



19 - (Câife) : Cevfe kadar nüfuz eden yaradır. Göğüsde, arkada, karında açılan yaralar gibi. Cevfe nüfuz etmeyen bir yaraya da «gayri caife» denir. Elde, ayakda, boyunda vücude gelen yaralar gibi.

20 - (Cârih) : Cerh eden, yaralayan, bir kimsenin başından ve yü­zünden başka herhangi bir uzvunda ceriha vücude getiren şahısdır. Bu veçhile yaralanan kimseye de «mecruh», «cerih» denir. Cerihin cem´i «cürhâ» dır.

21 - (Cerh) : Esasen tayib ve tenkis manasınadır. _Bir kimse hak­kında seb ve şetimde, kadh ve ta´nda bulunmaya ve şâhidierin şahadet­lerini hâkimin red ve iskat etmesine de cerh denilir. Bir şahidin şahade­tini redde medar olacak bir kusurunu meydana çıkarmaya da cerh de-nilmigdir. Yara da insanda bir ayıb, bir nakiae teşkil edeceğinden bunu vücude getiren fi´le de cerh denilmek de dir. Maahaza cerh, yaralanmak mânâsında da müstameldir.

Fıkıh ıstUâhınca cerh ise «başdan ve yüzden başka uzuvlardan her­hangi birini yaralamak dır.».

22 - (Cerhi müshın) : Mecruh olan şahsın bir gün veya bir gün­den daha az bir müddet yaşaması tevehhüm olunmayacak suretde aldı­ğı yaradır.

23 - (Cerhi mühük) : Mecruhun helakine müeddî olan cerhdir.

24 - (Cürh - cirahe) : Başdan ve yüzden başka uzuvlardan bi­rinde tahaddüs eden yaradır. Cem´i «cüruh, cirah, cirahat» dır.

25 - (Cevarih) : Yırtıcı kuşlara, vahşi hayvanlarave insanların el w ayak uzuvlarına ıtlak olunur. Müfredi «cârihe» dir. Bu, dişiye de, er­keğe de denilebilir.

26 - (Celd) : Lûgatde deri üzerine vurmakdır. Her bir vuruşa «t:«lde» denir. Deri ile, yani: kamçı gibi deriden yapılmışbir şey ile vur­mak mânâsına da gelir. Fıkıh ıstılahınca celd «rnuhsen olmayan mükel­lef zani veya zaniyenin muayyen uzuvlarına vechi mahsus üzere değnek veya kamçı ile vurmakdır.» Bu ceza, mücrimin cildi, yani: derisi üzeri­ne tatbik edildiği cihetle «celde» adını alrmgdır.

27 - (Cürm) : Günah, yapılması memnu olan şey. Buna «cerime» de denir.. Cem´i «ceraim» -dir. Cürüm sayılan herhangi bir fi´li irtikâb edene de «mücrim» denir.

28 - (Cünha) : Ma´siyet, cinayetden aşağı mertebede kabahat.

29 - (Cani) : Kendisinden cinayet sâdır olan gahısdır. Kendisi üze­rine cinayet vuku bulan kimseye de «meciüyyün aleyh», «men aleyhilci-naye» denilir.

30 - (Cinayet) : Kelimesi, esasen ağaçtan meyveyi düşürmek ma­nasınadır. «İctina» gibi. Sonra insanların i eti a ar ve iktisab etdikleri her­hangi bir şerre isim olmuşdur. Bu cihetle cinayet: «Muahezeyi müstelzim olan herhangi bir cürm» demek olur. Binaenaleyh insanların nefis­lerine, uzuvlarına, kuvvetlerine, mallarına, ırzlarına teallûk eden her­hangi memnu fi´l, bir cinayetdir. Şu kadar var ki, canlı ve cansız mal­lara müteallik cinayetler; gasb, nehb, sirkat, itlaf gibi namlar ile zikr olunur.

Fıkıh ıstüahmea cinayet, insanın nefsine veya âzâ ve kuvasından herhangi birine teallûk eden memnu bir «fildir» den ibaretdir. Başka bir tarif ile cinayet: «Kısas veya zemam mucib olacak suretde insanın nefsi veya bedeni hakkında vaki olan teaddî» demekdir.

31 - (Cbıaye finnefs): İnsanın nefsine teallûk eden, yani: insa­nın hayatdan mahrumiyetini intaç eyleyen cinayetdir ki, haksız yere vu­ku bulan bir kati hâdisesinden ibaretdir. -

32 - (Cinayet mâ dûuennofs) : İnsanın uzuvlarına veya hassala­rından, kuvvetlerinden herhangi bîrine teallûk eden cinayettir ki, cerh, kat´, havas ve kuvayı tatil suretiyle vücude getirilir. Buna «Cinayet fi-letraf» da denilir.

33 - (Cinayet alerrekik) : Köle veya cariye hakkında vuku bu­lan cinayetdir. .

34 - (Cinayet alelbehîme) : Bir hayvan hakkında gasb veya itlaf suretiyle vuku bulan cinayetdir. Cem´inde «cinayet alelbehâim* denilir.

35 - (Cinayeti benime) : Bir hayvanın basmasiyle, sadmesile, ısırmasile, sıçramasiyle, ön ayağım vurmasiyle, arka ayağını tepmesiy­le veya kuyruğunu çarpmasîyle vücude gelen cinayetdir. Cem´i «cinaya-tül´bchaim» dir.

36 - (Cinayeti râkib) : Bir kimsenin binmiş olduğu hayvan vası-tasiyle vukua getirdiği cinayetdir.

37 - (Cinayeti nah is) : Bir şahsın bir hayvana vurmak veya dürt­mek suretile vukuuna sebebiyet verdiği cinayetdir.

38 - (Cinayeti hâit) : Bir dıvarın yıkılarak bir kimsenin telef ol­masına sebebiyet vermesinden ibaretdir.

39 - (Cinayatı münferide) : Bir şahsın başka başka yapmış oldu­ğu cinayetlerdir.

40 - (Cinayatı müştereke) : İki veya daha ziyade kimsenin bir şa­hıs hakkında birlikde yapmış oldukları cinayetlerdir.

41 - (Cinayatı müetemiu) : Bir şahsın bir anda bir fi´l ile yapmış olduğu müteaddid cinayetlerdir. Atılan bir kurşun ile bir kaç kimsenin öldürülmesi gibi.

42 - (Cinayetlerin tedahülü) : Müteaddid cinayetlerin yalnız bir cinayet gibi sayılarak bunlardan yalnız birinin kısas gibi, diyet gibi ce-z´ısiyle iktifa edilmesi halidir.

43 - (Cenin) : Henüz validesinin rahminde bulunan çocukdur. Cem´i (cenihe) dir.

Cenîn lâfzı, esasen setr ve ihfa mânâsını müş´ir olan «ceru ve «ic-nan.v maddelerinden almmışdır. Bu cihetle henüz validesinin rahminde = ana karnında oğlan yatağı denilen mahalde bulunan çocuğa cenîn deııil-nıişdir.

Ceninler, hilkatlerinin muhtelif safhalarına göre aşağıdaki kısımla­ra ayrılırlar:

´44 - (Cenini müstebüıü´iulUa) : Yaradılışı tebeyyün etmiş, âzası belirmiş olan cenindir.

45- (Cenini gayri mütitebînilhılka) : Âzası henüz belirmemiş olan nenindir. Bu, aleka, kan parçası mesabesindedir.

46 - (Cenini tammilhilka) : Âzası tamamile teşekkül etmiş olan cenindir.

47 - (Cenini gayri tammilhilka) : Âzası kısmen teşekkül etmiş olan cenindir.

48 - (Cenini zi hayat) : Anasının rahminde canlanmış olan ce-nîndir.

«Cenini gayri zî hayat» ise henüz kendisine ruh nefh edilmemiş olan cenindir.

49 - (Ceza) : Mücazat, mükâfat, bir amele müsavisile karşılıkda bulunmak. Tâatin sevabı, ma´siyetin de azabı, ıkabı. Ceza tabiri, türkce-de en ziyade ukubet mânâsında kullanılmaktadır ki, suç işleyenlerin hak­kında tatbik edilecek ukubet demokdir.

Habs ile, darb ile, serbestli harekelden men ile yapılır.

«Ictira» bir kimseden ceza, mükâfat iatemekdir. «Icza» da bir şe-yin başkası yerine mümkin mertebe -- gayri kâfi suıetde kaim olması­dır. «Tecziye» de bir şeyi parçalamak, cüzülere ayırmakdır. Vücudu ve­ya ademi bir şarta rabt ve talik edilen şeye de ceza denir. «Bir kimse is-tikametde bulunursa tefeyyüz eder» denilmesi gibi ki tefeyyüz etmek, istikamet şartına merbut bir cezadır. [4]


(D)



50 - (Damia) : Bağa veya yüze isabet eden bir yaradır ki, kendi­sinden seyelân etmeksizin göz yağı kadar kan çıkmış olur.

5l - (Damiye) : Bağa veya yüze isabet edib kendisinden göz yaşı mikdarı kan çıkıb seyelân eden yaradır.

52 - (Damiğa) : Başa veya yüze isabet eden bir yaradır ki, «Üm-müddimağ» denilen deri yırtılmış, dimağ cerh edilmiş olur. Bu yaradan sonra hayatın devamı adeten kabil olmadığından bu, hakikati halde şec-ce = yara değil, bir kati demekdir.

53 - (Divanı mezalim) : Halk arasında tehaddüs eden bir kısım cürümler, yolsuz hareketler hakkında zecren bazı idarî, siyasî tedbirler ittihazına mezun ve salâhiyettar olan zevatın memur bulundukları mü­esseseye verilen unvandır.

54 - (Diyet) : Cinayet sebebiyle mecniyyün aleyhe veya vârisle­rine - bir nevi tazminat mahiyetinde olarak - tediyesi ical eden maldır.

Diğer bir tarif ile diyet, kati suretiyle vuku bulan cinayetde mak­tulün nefsine bedel ve uzuvlarda yapılan cinayetde de yaralanan veya kesilen uzva bedel cani veya cani ile âkilesi üzerine lâzım gelen muay­yen mikdar maldır. Cem´i: diyatdır.

Veliyyi cinayetin kısas icrasiyle ahzi sâre = intikama kıyam etme-yib diyet almakla iktifa etmesi halined de denir. Üzerine diyet itası lâzım gelen şahsa «men aleyhiddiye», diyete müs-tahik olan kimseye de «men lehüddiye» denilir.

55 - (Diyeti kâmile) : Kati edilen şahsın nefsine bedel caniden veya cani ile beraber âkilesinden alınan tam diyetdir.

56 - (Diyeti mugatiâza) : Şibhi amd suretiyle vukubulan bir kati­den dolayı verilmesi lâzım gelen diyetdir ki, diyetlerin deve cinsinden ve­rileceği takdirde nazara alınır. Diyet bahsine müracaat!. [5]



(E)



57 - (Ehli dîvan) : Bir sancak altında hareket eden, bir divanda mukayyed bulunan, muayyen atiyeleri alan kimselerin heyeti mecmua­sıdır. Bu heyet, o divanda mukayyed olan her şahsın âkilesi sayılır.

58 - (Ehli ukubet) : Yaptıkları memnuatdan dolayı haklarında ce­za tertibi kabil olan âkil, baliğ kimselerdir.

59 - (Erş) : Yaralanan ve kesilen uzuvlardan dolayı verilmesi lâ­zım gelen diyetdir.

Erş lâfzı, esasen fesad manasınadır. Sonra eşyadaki noksanlar da istimal edümişdir.. B.u münasebetle diyete erş ıtlak olunduğu gibi ayıbı zahir olan bir malin bahasından tenzil edilen mikdara da erş adı veril-mişdir.

Erş kelimesi; niza, ihtilâf, rüşvet, hulk, tırmalamak, fışkırtmak, di­yet istemek mânâlarına da gelir.

60 - (Ersi mukadder) : Uzuvlara mahsus olup mikdarı şer´an mu­ayyen bulunan diyetdir.

61 - (Ersi gayri mukadder) : Uzuvlara aid, mikdarı şer´an gayri muayyen olub ehli vukufun takdir ve tayinine muhavvel bulunan diyet dir ki, buna «hükümeti adi» de denir. [6]

( F )



62 - (Fedaî diyet) : Bir memlûkün yaptığı bir cdnayetden dola­yı üzerine terettüb eden diyeti mevlâsının deruhde ederek men lehüd-diyete ödemesidir.

63 - (Faziha) : Ayb, risvayhk, rezüâne iş. Sır kabilinden olan kö­tü hallerin açılıb faş olması. Buna «fezahat» de denir. Cem´i: «fezayih» dir. [7]

( G )



64 - (Gurre) : Iskat edilen bir ceninden dolayı verilmesi icab eden bir malî tazminatdır. Bunun mikdarı Hanefîlerce beş yüz, Şafiîlerce al­tı yüz dirhemdir.

Gurre, esasen her şeyin mukaddemi demekdir. Bu cihetle kameri ay­ların ilk günlerine «gurre! şehr» denilmiştir. Köleye, cariyeye, emvalin en güzidelerine «gurretüTemval» denir. Güzel, parlak yüze «vechi ağer», açık nûranî alına «cebhei garra» denilir ki, ayni maddeden müştakdırlar. [8]

( H )



65 - (Harise) : Bir yaradır ki, kan çıkmaksızın yalnız deri yır­tılmış olur, başa veya yüze mahsus yaralardandır.

66 - (Hâşime) : Başa veya yüze isabet eden bir yaradır ki, bun­da kemik kırılmış olur,

67 - (Habs) : Tutmak, tevkif etmek, men eylemek, bir şahsı ve­ya bir malı bir mevkide nezaret altında bulundurmakdir. Bu cihetle habs, «habsi nefs», «habsi ayn» kısımlarına ayrılır. Habsin mukabili, hılâdır, ıhladır, tahliyedir. Gaziler için at ve amme için akar, eşcar vakf edilme­sine de habs, hubüs denir. Piyadelere de süvarilerden geri kaldıkları için, «hubüs» denilmişdir. Habs edilen şahsa veya mala «mahbus», habs edi­len yere de «mahbis = hapishane, tevkifhane denilir. Mahbes de habs manasınadır. Tam bir günlük habs, bir habsi medîd sayılır.

68 - (Had)´: Lûgatde men manasınadır. Nâsi girib çıkmakdan men etdiği için bevyaba, seccana haddad denilmişdir. Bir şeyin mahiye­tini tarif ve tayin eden şeye de had denir ki, cem´i «hudud» dur.

Gayri menkullerin ıüh ayetler i ne, yani: sinirlerine de «hudud» deni­lir. Çünkü bunlar, gayrimenkulierin arazinin sahalarını tayin, başka­larına karışmalarını men eder. İşte bu münasebetle bir kısım cezalara da hudud adı verilmişdir. Zira bu cezalar, mazarratları bütün beşeriyete do­kunan bir takım fena hareketlerden insanları zecr ve men eder. Bunlar, mücrimler hakkında birer ukubet olduğu gibi müşahidler hakkında da birer ibret ve intibah vesilesi teşkil eder ve âmmenin menfaatlerini mu-tazammın bulunur.

69 - (Haddi sirkat) : Şartları mevcuçi ve usulü dairesinde sabit olan bir sirkatden dolayı sârik = hırsız hakkında kat´ı uzuv suretiyle yapılacak bir ukubetdîr.

70 - (Haddi sekr) : Hamrden başka müskir meşrubatdan birinin bü´ihüyar içilmesinden mütehassil sarhoşlukdan dolayı icab eden uku-

1 betdir ki, mikdarı haddi hamr gibidir.

71 - (Haddi hanır) : Az veya çok mikdarda bil´ihtiyar hamr de­nilen mayi müskirin içilmesinden dolayı tatbiki icab eden ukubetdir ki, hur ve hurre hakkında seksen, rakik hakkında da kırk celdedîr. Buna «haddi şürb» de denir.

72 - (Haddi kazf) : Bir muhsen veya. muhseneye, yani: mükellef,nur, müslim, zinadan afif = zinadan nefsini siyanet etmekle maruf bir kimseye dan adilde ta´yir ve şetm kasdile zina isnad eden mükellef bir şahıs hakkında tatbik edilecek bir ukubetdir ki, bunun mikdarı, hur ve hurre hakkında seksen, rakik hakkında da kırk değnek darbesidir.

73 - (Haddi zina) : Şeraiti dahilinde vaki ve sabit olan zina fa-zihasmdan dolayı mürtekibi hakkında tatbik edilecek bir ukubetden iba-retdir. Bu ukubet, muhsen ve muhsene olanlar hakkında recimden, ih­san sıfatını haiz olmayanlar hakkında da celdeden îbaretdir. Bu oelde-lerin adedi, hur ile hurre hakkında yüz, rakik hakkında da ellidir.

74 - (Hududi seriye) : Âmme mesalihi için, yani: içtimaî heyete aid fesadları def, menfaatleri celb için ifası icab eden ve mikdarları şer´ an muayyen bulunan haddi sirkat, haddi sekr, haddi hamr, haddi kazf, haddi zina ile yol kesicilere mahsus hadden ibaretdir. Bunlara «hududi hâlise» denildiği gibi «hukukullah* da denir.

75 - (Hudtıdda velayeti istifa) : Sirkat gibi, şürbi, hamr gibi es­babı hududi irtikâb eden mükellef şahıslar hakkında icab eden şer´î had­leri tatbik etmek salâhiyetinden ibaretdir. Bu salâhiyet, âmme namına hareket eden veliyyül´emr ile hâkimlere aiddir.

76 - (Mırz) : Bir mâlin adet veçhile muhafazasına mahsus nıa-haldir.

77 - (Hirz bîııefsihi) : içinde eşya saklanmak üzere ha-zirlanıb içe­risine izinsiz girilmesi memnu olan herhangi bir yerdir. Evler, dükkân­lar, çadırlar gibi. Sandıklar, kasalar da bu hükümdedir.

«Hırz bigayrihi» ise esasen eşya saklamak üzere müheyya ve izin­siz girilmesi memnu olmayıb içerisine konulacak malların yanı başın­da muhafızı bulunan herhangi yerdir. Mescidler, yollar, sahralar bu kı­sım hırzdan sayılır.

78 - (Hükümetin) : Gayri mukadder bir erş demekdir. Yani: mikdarı şer´an muayyen olmayıb ehli vukufun usulü dairesinde takdir ve tayin edeceği diyetdir. Buna «hükmül´adl» de denir.

79 - (Hükûmetirelem) : Şecce veya cirahesi iltiyam ke3b edib de eseri kalmamış olan meşcuc veya mecruh için çekmiş, olduğu elemden dolayı ehli vukufun takdir edeceği bir erş, bir zeman demekdir. Buna «ersi elem», yani acı bedeli de denilmektedir. [9]

H



80 - (Halitan) : Karışık olarak azca pişirilmiş olan hurma ile ku­ru üzüm suyundan ibaretdir, iştidad etmiş olsun olmasın.

81- (Hamr) : Kendi kendine, yani: pişirilmeksizin kaynayıp ka­baran, iştidad eden, yani: kuvvetlenip müskir bir hale gelen yaş üzüm suyudur, köpüğünü atmış olsun, olmasın. Bu tarif, îmameyn ile sair müctehidlere göredir .tmamı Âzam´a gü­re böyle bir üzüm suyu köpüğünü atmadıkça had hususunda hamr sa­yılmaz.

82 - (Hataen kati) : Bir insanı kasde mukarin olmaksızın bir yan­lışlıkla öîdürmekdir.

83 - (Hataen cerh) : Bir insanı kasdc makrun olmaksızın yanlış­lıkla yaralamakdir. Av zanniyle atılan bir kurgunla bir insanın yaralan­mağı gibi.

84 - (Hata mecrasına carî ) : Gayri ihtiyarî bir fi´l ile vukua gelen katidir. Bir hamalın arkasındaki veya elindeki yükün kazaen dü-şerek bir inşam telef etmesi gibi.

85 - (Hata hükmünde cerh) : Gayri ihtiyarî bir fi´l ile vukua ge­len yar alam akdır. Buna «hata mecrasına cari cerh» de denir. Bir kim­senin ihtiyarı olmaksızın arkasındaki yükün düşerek bir şahsı yarala­ması gibi.

86 - (Hiyanet) : Emniyeti suiistimal ile hiylekârlıkda bulunmak-dır. Hiylebaz, itimadı suiistimal eden şahsa hain ve mübalâğa aigasilo haine denir. Cem´i «havene» dir. Emanet bir maldan haksız yere´ bir mikdar almak veya böyle bir malı saklayıp inkâr etmek bir hiyanetdir.

86 - (İçtihadı örfî) : Hükmü örf ile sabit bir asi nazarı itibara alınmak suretiyle vuku bulan ictihaddır. Mukabili «içtihadı şer´î» dir ki, bunda hükmü şer´an sabit olan bir asi, bir esas nazarı i´tinaya alınır.

88 - (Ihüsab memurluğu) : Bir nevi zabıtai belediye, zabıtai ah-lâkiyye mahiyetinde bir müessese memurluğudur. Bu memuriyeti hat2 olan zata «muhtesib» sıfatı memuriyetine de «velayeti hisbe» denir.

89 - (ihsan) : Kelimesi, esasen, hısn lâfzından alınmışdır. Hısn ise müstahkem, mürtefi, meniülvusul mevzi demekdir. Böyle bir mevzie gi-rib de tahassünde bulunmaya lûgaten «ihsan» denir. Sonra bu kelime, islâm, hürriyet, tezvic ve başından sahih bir nikâh geçmiş olmak mânâ­larında ela kullanılmışdir. İslâm hukukunda ihsan ise «haddi şer´î icra edilebilmesi için vücudu şer´an lâzım gelen bazı evsafın bir şahısda iç­timaim dır ki, iki nev´e ayrılır:

90 - (ihsan kazf) : Bir kimsede akl, bulûğ hürriyet, islâm, zina­dan iffet vasıflarının içtimaidir.

91 - (ihsan recnı) : Bir kimsede şu yedi vaafın ictimaüe tahak­kuk eder: Akl, bülüğ, hürriyet, islâm, nikâhı sahih ile teehhül, zevcesi­nin de bu evsaf ile ittisafı, bu vasıfların ietimamdan sonra da araların­da mücameat vuku bulmuş olması. [10]

T



92 - (İhtilas) : Bir malı sahibinin elinden veya evinden gafletin­den bilistifade âîenen süratle kapıp almakdır. ismi «hulse» dir.

93 - (îhtitaf) : Bir malı sahibinin elinden veya hanesinden alenen kapıp kaçmak demedir. Sürat ifade eder, berki hatif denilmesi bu iti­bar iledir.

94 - (İmzai kaza) : Hâkim tarafından verilen hükmü bilfi´l infaz vv icra etmekdir.

95 - (İstifai kısas) : Kısas hakkındaki hükmün bilfi´l yerme ge­tirilmesinden cani hakkında kısas cezasının tatbik edilmesinden ibaretdir.

96 - (Iskatı cenin) : Henüz validesinin rahminde bulunan bir ço­cuğun düşürülmesidir. Anasının rahminden vakitsiz düşen çocuğa da «rsikt» denir.

97 - (İntihab) : Bir şehirde veya köyde bulunan bir şeyi kahren ve alenen ahz etmekdir. «Nehb* de bu mânâda-kullamlir. Maamafih di-ieyenin kapıp aldığı ganimet malına da «nehb» denir. Bunu böyle dileye­nin kapıp alması ise intihabdır. [11]

( K )



98 - (Katil) : Bir hayat sahibini öldüren, onun ruhunu cesedin­den ayırmaya mübaşir bulunan şahisdır. Öldürülen zîhayata da «mak­tul, katil» denir. Katîl tabiri de, vasıf olarak istimal edilince kadına da itlâk olunur, isim olarak istimal edildiği takdirde ise kadın için «katile» denilmek lâzım gelir.

99 - (Kati) : Cesedden ruhu İzhak ve izale eden, müessir, bir ti´ldir. Başka bir tarife göre kati, hayatın fevt olmasında adeten mües­sir olan fi´lin ismidir.

1OO - (Katıı tarik) : Nasırı mallarım mugalebe suretile ellerin­den almak, üzere yol • kesiciiik eden şahısdır. Bu veçhile yolları kesilen kimselerden her birine «maktuun aleyh» denildiği gibi alman mala da maktuun leh» denir. Bu hâdisenin cereyan etdiği yere de «maktuun fin» namı verilir.

101 - (Kat´ı tarik) : Yol kesieüik, dari islâmda müslümanlanıı veya zimmîlerin mallarını ellerinden tegallüben ve mücahereten almak, hayatlarına kasdetmek, halkı korkuya düşürmek için bir takım kimse­lerin veya kuvvet ve satvet sahibi bir şahsın yolları tutmasıdır ki, bu yüzden halk, mürur ve uburdan geçinerek yollar kesilmiş olur.

102 - (Katıı uzv) : Bir kimsenin bir uzvunu veya uzvu mesabe­sinde bulunan bir şeyini kesib itlaf eden şahısdır. Böyle bir uzvu kesilen kimseye «maktuuluzuv», kesilen uzva da susvı maktu» denir.-

103 - (Kat´ı uzv) : Bir kimsenin bir uzvunu veya uzvı mesabe­sinde bulunan bir şeyini kesib itiâf etmekden. ibaretdir. El, ayak gibi uzuvları kesmek, göz, diş gibi uzuvları çıkarmak, kaşları, kirpikleri yol­mak kat´dan maduddur.

104 - (Kasame) : Esasen hüsn-ü cemal mânâsına isimdir. Sabi-hürvech olan insana «kasîm» denir. Kasem gibi yemin mânâsında da müstameldir. İksam ise yemin etmek manasınadır.

İslâm hukukunda kasame, katili meçhul olan ve üzerinde kati ese­ri bulunan bir katilin bulunduğu mahal ahalisinden elli kimsenin vec-hi mahsus üzere yemin etmeleridir.

105 - (Kaved) : Alel´itlâk kısas manasınadır. Maahaza çok keıe ´^kısas finnefs» mânâsında kullanılır. Katilin boynuna ip takılarak kısas sahasına götürüldüğü cihetle kısasa kaved denilmişdir. Kaidin yedici. hayvanı sevk edici mânâsına olduğu malûmdur.

106 - (Kısas) : Esasen müsavat mânâsını müş´ir olub bir şeyin izine tâbi olmak, onun mislini ityan etmek demekdir. CÜrm ile ceza, arasında mümaselet matlûb olduğundan bu cihetle cezayı mahsusa kı­sas denilmedir. Şöyle ki: Kısas, şer´an katili maktul mukabilinde öldür­mek veya mecruh veya maktu olan bir uzuv mukabilinde carih ile katım ona mümasil olan uzvunu cerh veya kat etmekdir.

107 - (Kısas finnefs) : Katili maktulün nefsi mukabilinde öldür mekdir.

108 - (Kısas fil´etraf) : Mecruh veya maktu bir uzuv mukabilin­de carih ile katım mümasil uzvunu cerh veya kat etmekdir.

109 - (Kısasen kati) : Amden katil olan bir şahsın şeraiti dai­resinde Öldürülmesidir.

üzerine kısas icrası İcab eden şahsa «men aleyhilkısas» denir. Hak­kında kısas hükmü bilfiil icra edilmiş olan şahıs veya uzva da «muk-tassun minh» denilir.

110 - (Kazif) : Bir kimseye zina isnad eden şahısdır. Kendisine zina isnad edilen kimseye, «makzuf», zina isnadında kullanılan lâfza da «makzufün bih», kazfin vuku bulduğu mekâna da «makzufün fih» denir.

111 - (Kazf) : Lûgatde mutlaka remy - atmak manasınadır. Hu­kuk ısttiahınca: bir kimseye tayir ve şetm maksadiyle zina isnad et-mekden ibaretdir.

112 - (Kazfı sarih) : Zinanı sarahaten ifade eden bir lâfz ile ya­pılan kazfdir. «Fülân zanidir» denilmesi gibi.

113 - (Kazf bU´kinaye) : Bir kimseye kinaî bir tâbir ile zina is­nad etmekden ibaretdir. Bir kadına hitaben «Ey fâcire!» veya «kocanı -isva etdin» denilmesi gibi.

114 - (Keffareti kati) : Bazı katillerden dolayı verilecek diyet­lerden başka, ifası icab eden bir keffaretdir ki, bir mü´min rakabeyi az.ad etmekden, bu bulunmadığı takdirde muttasıl iki ay oruç tutmak-dan ibaretdir.

Keffaret maddesi, esasen setr ve ihfa mânâsını müfiddir. «İşlenil­miş ma´siyyetieri hiç işlenilmemiş mesabesinde setr-ve ihfaya «tekfin zünub» denilmesi bu itibar iledir.

Hazr ile ibâhe arasında bulunan, yani: min vechin memnu ve m»n vechin mubah olan bazı hareketlerden dolayı yapılması icab eden bazt efali mahausaya islâm hukukunda (keffaret) adı verilmişdir ki, bun­lar, bir cihetle İbadet, bir cihetle de ukubet mahiyetindedir. Bunlar, kef-fareti kati, keffareti zihar, keffareti yemin, keffareti fıtr, keffareti d-nayatilhac namiyle beş kısımdır. [12]

(L)



115 - (Lehv) : Oyun, eğlence, çalgı, lu´b. Gafil olmak. însam ga­fil, nefsinin hevesatma mail bırakan şeylere de «lehviyyat» denir.

116 - (Ln´b) : Oyun. Cemıİ «leıb» dir. Lûbiyyat da denir.

117 - (JLevs) : Bir maktulün volilerinin iddialarında sâdık olduk­larına dair bir zanru galib husule getiren bir karinei hâliyye veya fı´liy-ye demekdir ki, vaki olan iddiayı müeyyid bulunur. [13]

( M )



118 - (Mesuliyet) : Bir şahsın mükellef olduğu veya bil´iltizaro ifa etdiği şeylerden dolayı suale maruz kalması ve icabına göre mü­kâfat veya ceza görmesidir.

119 - (Mesuliyeti diinyevlyye) : Bir insanın dünyada deruhde etr diği şeylerden dolayı sorguya çekilerek cezai andırıl m asıdır.

.120 - (Mesuliyeti uhreviyye) : Bir mükellefin dünyada yapmış olduğu şeylerden dolayı ahret âleminde suale, cezaya maruz kalmasıdır.

121 - (Müdafaa! meşrua) : Haksız yere vuku bulan bir tecavüze, bir sui kasde karşı meşru; bir suretde mukavemetde bulunub onu defe çahşmakdır.

122 - (Meyyit) : ölmüş, kendisinde cerahat gibi, darb nişanesi gibi kati eseri bulunmamış olan kimsedir.

123 - (Mübaşareten kati) : Bir şahsın bir kimseye amden veya hataen bizzat vurup öldürmeaidir.

124 - (Mübaşereten itlaf) : Bir şeyi bizzat telef etmekdir. Bunu yapan kimseye «faili mübaşir* denir.

125 - (Mübaşir) : Bizzat fail olan, yani: bir şeyi bizzat husule getiren kimsedir.

126 - (MÜtesebbib) : Bir şeyin husulüne âdetin cereyanına na­zaran sebeb olan bir işi vücudc getiren kimsedir. Bir şahsın ioine düşüb telef olduğu bir kuyuyu ihdas eden kimse gibi.

127 - (Muhtesib) : Memleket dahilinde bir kısım intizamatımin, muamelâta nezaret vazifesini haiz olan bir memurdur, bir nevi zabıtai belediyye ve zabıtai ahlâkiyye memuru demekdir.

128 - (Muharrcmatı s?er´iyye) : Şeriatı islâmiyyenin men ve tah-rim buyurmuş olduğu şeylerdir. Kati, sirkat, iffetden, istikametden mahrumiyet gibi.

129 - (Muhsan) : Akil, baliğ, hür, müslim, afif olan erkekdir. bu evsafı haiz^olan kadın da «muhsana» dır. Bu evsafı cami bir erkek ile bir kadın, biribirile ve nikâhı sahih ile evienib mücameatde bulun­muş olmalariylc de ihsanı recmi haiz bulunmuş olurlar.

130 - (Müskir) : Yiyilmesiyîe veya içilmesiyle insana sarhoşluk veren şeydir. Cem´i: müskiratdır.

131 - (Müselles) : Pişirilmekle uc.de ikisi giden ve iştidad. edib müskir bir hale gelen yaş üzüm suyudur ki, buna «Ula» da denir.

132 - {Mu n as saf) : Pişirilmekle yansı giden ve kuvvetlenerek müskir bir hale gelen yaş üzüm suyudur.

İ33 - (Mtıziha) : Şecce aksamından bir yaradır ki, et ile baş ke­miği arasındaki zar gibi olan deri yırtıhb kemik meydana çıkmış olu.

134 - (Müiıakklle) : Başda veya yüzdeki bir yaradır ki, kemik kırılıb yerinden oynamış veya ufanmış olur.

135 - (Mütelâhime) : Başa veya yüze isabet eden bir yaradır ki, deri ile beraber epeyce de et kesilmiş olur.

136 - (Mucibi kısas) : Bihasbil´asl müebbeden mahkunüddem olan bir kimseyi amden kati veya cerhden ibaretdir ki, katilden veya cerh ve kat´dan dolayı kısas istifasını sabit kıian şey demekdir. Caniler hak­kında tatbiki icab eden cezaya, tedib ve tâ´zibe de «mucebi cinayet» de­nilir.

137 - (Müstahıkkı kısas) ; Bir caniyi kısas* suretiyle cezalandır­mak hakkına mâlik olan kimsedir.

138 - (Müskıtatı kısas)" : îcab eden bir kısası iskat ve izale eden sebeblerden ibaretdir. Sulh, cinnet, mevt gibi.

139 - (Müskitati hudud) : Had cezalarım iskat ve izale eden se­beplerden ibaretdir. Zina hakkındaki ikrardan rücu gibi. [14]

( N )



140 - (Nekii temr) : Kendi kendine kabaran ve kuvvetlenerek müskir bir hale gelen pişirilmiş kuru hurma suyudur.

141 - (Nakli zebîb) : Kendi kendine galeyan eden ve kuvvetle­nerek müskir bir hâle gelen pişiriîmemiş kuru üzüm sırasıdır.

1İ2 - (Nebizi temr) : Azca pişirilmiş ve iştidad edib müskir bir hale gelmiş olan kuru veya yaş hurma suyudur. Köpüğünü atmış olsun olmasın.

143 - (Nebizi zebîb) : Su içine atılarak az bir müddet pişirilmiş ve ekşiyerek müskir bir hale gelmiş olan kuru üzüm suyudur.

144 - (Nisabı sirkat) : Haddi sirkati icab edecek mal mikdan-dır. Bu mikdar, Hanefiyyeye göre bir dinar veya halis gumüşden maz-rub on dirhem veya kıymetçe bu mikdar maldır.

145 - (Nefy = tegrîb-) : Mücrim olanların bulundukları yerler­den bir ,müddet için başka yerlere, beldelere uzaklaştırılmalarından iba­rettir. [15]
( R )



146 - (Kecnı) : Lûg&tde kati, şetm, tard, terk, bühtan, tel´în, nef-rîn, sadık, nedim mânâlarını ifade eder. Atılan taşa da recm denir ki. cem´i: «rücum» dur.

istilanda recm: Muhsan olan zani ile muhsana bulunan zaniyeyi vec-hi mahsus üzere taşlayarak öldürmekdir.

147 - (Keyb) : Şek, gübhe, hacet manasınadır. Cem´i «rüyub»-dur. Dehrin hâdiselerine «reybül´menûn» denir. «Rîbe» şek ve töhmet demekdir. [16]

( S )



148 - (Sekran) : Müskiratdan birinin istimalile sarhoş olan kim­sedir. de kul anılan bir müskirin dimağa yükselen buharlarının te­sirinden nusule gelen bir haleti mahsusadır ki, lisanımızda sarhoşluk denir.

149 - (Seker) : Pişirilraeyib kendi kendine galeyan eden ve i?-tidad edib müskir bir hâle gelen yaş hurma suyudur.

150 - (Simhak) : Başa veya yüze isabet eden bir yaradır ki, et kesilmiş, et İle baş kemiği arasındaki ince zar gibi ,deri görünmeğe bağ­lamış olur, Bm ince deriye de «simhak» denir.

151 - (Sirayet filcinaye) : Yapılan bir cinayet neticesinde tahari-

düs eden şeccenin veya cirahatin dairesini tevsi etmesine veya mevte müeddi olmasına ıtlak olunur.

152 - (Sârik) : Başkasının malını gizlice alan kimsedir. CenVi : sürrakdır. Böyle alınan mala *mesruk», kendisinden malı böyle gizlice alınan kimseye «mesrûkun minh», bir malın böyle alındığı - çalındığı yere de «mesrûkun fin» denir.

153 - (Sirkat) : Uğruluk/çalma, başkasının malını gizlice almak-dır. Mikdarı az olsun, olmasın, haddi icab etsin etmesin. Buna «serika» da denir.

154 - (Sirkati suğra) : Alelade, küçük hırsızlık. Bunun haddi icab eden kısmı, şu veçhile tarif olunur: «Mükellef bir şahsın lâakal nisabı sirkat mikdan, tafih ve mütesariül´fesad olmayan mütekavvim bir ma­lı mahfuz bulunduğu yerden gizlice ahb harice çıkarmakdır kî, kendi­sinin bu malda bir hakkı olmadığı gibi bunda bir mülk şübhesi de bu­lunmaz.

155 - (Sirkati kübra) : Kal´ı tarikden, yol kesiciltkden ibaretdir. Kat´ı tarik tabirine müracaat!.

156 - (Serikati müttehide) : Başka başka kimselere aid olduğu halde bir mahalli hırzde bulunan mallar hakkındaki sirkatlerdir.

157 - (Serikati muhtelife) : Gerek bir kimseye ve gerek başka başka kimselere aid olub muhtelif hırzlerde bulunan mallar hakkında­ki sirkatlerdir.

158 - (Serikati müştereke) : Bir kaç şahsın birlikde yapmış ol­dukları sirkatlerdir.

159 - (Siyaset) : Tâbiri, esasen tedbiri umurdan, ve her işi gü­zelce tesviyeye kıyamdan ibaret, cemiyetli bir mahiyeti haizdir. Hükü­met, memleket idaresi, ceza ve hususiyle idam cezası mânasında müs tameldir. Siyasete aid bir şeye «siyasî» denir. CenVi «siyasiyat» dır. Si­yaset erbabına da «siyasiyyun» denir.

İslâm hukukunda siyaset: «tâzirden, yani: haddin dününde bulu­nan bir te´dib ve cezadan ibaretdir ki, icabına göre darb ile, habs ilo vesaire ile yapılır.

Siyaset mefhumu, bir itibar ile ta´zirden eamdır. Bu bakımdan si­yaset, islâm hukukunda şöyle tarif edilmektedir: VeHyyül´emrin raiyye üzerindeki emir ve nehyi», «âdaba, mesaliha, intizamı emvale riayet içim mevzu kanun», «insanları dünya ve ahiretde necatlerine badi olacak bir yola irşad ile beşeriyetin salâhına çalışmak.»

160 - (Siyaseti şer´iyye) : Beşeriyetin salâh ve intizamı için şer´i şerifin kabul ve iltizam etdiği bir kısım âli ahkâmdan ibaretdir.

161 - (Siyaseti âdile) : Nâstn haklarını zulnı ve itiaaf erbabının timden kurtaran siyasettir ki, şeriatdon maduddur.

162 - (Siyaseti zâüıne) : Halkın hukukuna ınünafi olan bir siya­settir kî, jjur´ı şerifçe memnudur.

163 - (Siyaseti âmme) : Bütün bîr cemiyetin salâh ve intizamı İçm iltizam olan bir kısım ahkâmdan ibaretdir.

164 - (Siyaseti hassa) ; Bazı ceraim erbabı hakkında velev kati suretiyle olsun vuku bulacak zecr ve te´dib demekdir.[17]