saniyenur
Tue 14 June 2011, 07:02 pm GMT +0200
ÇEVİRENİN SUNUŞU
Hamd olsun; Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimiz'i bütün âlemlere ve özellikle mü'minlere bir rahmet, hûr ve sürür olarak gönderen Allah Teâlâ'ya.
Bütün insanlığa ilâhî edeb ve kemâlatı Öğretmede en güzel örnek olan Hz. Rasûlullah (a.s)'a sonsuz salât ve selâm, O'nun âl-u ashâb ve ahbabına nihayetsiz hürmet ve ihtiram olsun.
Geçen asırlar ve içinde bulunduğumuz zamanda, müslüman toplumların bazılarının mübtelâ olduğu bir hastahk vardır ki; bu, sünnet-i seniyye üzerinde şüphe, itiraz ve sonuçta inkâr hastalığıdır. Bu insanlar, hadislerin tesbit, tedvin ve nakil yolu üzerinde birtakım şüpheler ortaya atarak; dinin ikinci asıl kaynağını zedelemekte ve sonunda, güya dini ve Kur'ân'ı, aslî hüviyetine kavuşturacağız diye, sünneti devre dışı bırakmaktadırlar.
Sahabe, Tabiîn ve müçtehid imamların kendilerini bağlamayacağını rahatça söyleyebilen bu anlayış sahiplerinin iddiaları şudur:
"Madem ki hadisler üzerinde bunca şaibe ve şüphe var; başkalarının uygulaması ve içtihadı da bizi bağlamaz, bu durumda biz; doğrudan Kur'ân'la muhatab olup kendi akıl ve dirâyetimizle,ilâhî hükümleri birinci kaynaktan tesbit ve tatbik ederiz!"
Bu fikrin asıl tehlikeli yanı; onu, fikirleri baştan kabul görmeyecek kâfir ve müşriklerin değil, kendini müslüman sayan kimselerin ortaya atıp savunmaları ve cahil müslümanların da gerçek zannedip* bu tür düşüncelerin peşine takılmalarıdır. Değerli okurlar!
Elinizdeki eserin müellifi Dr. Abdülganî Abdülhâhk (Rahme-tullahî aleyh), 194O'lı yıllarda, bu fikirlerin tartışıldığı ve yayılmaya çalışıldığı bir dönemde, konunun önemine binâen, bu eseri hazırlayarak ümmetin istifadesine sunmuştur. Biz de zamanımızda yayılma meyli gösteren bu tür fikirlere ve şüphelere cevap ve insaf ehline irşâd vesilesi olacak bir çalışmayı düşünürdük. Tam bu sırada merhum müellife ait Hücciyyetü's-Sünne adlı eser elimize geçti. İncelediğimizde; bunun bizim düşündüğümüzden daha çaplı ve faydah bir çalışma olduğunu tesbit ettik. İlmî araştırmalarımızın yoğunluğuna rağmen, bu eserin acilen ümmete sunulmasını zarurî gördük ve Cehâb-ı Hakk'tan yardım ve muvaffakiyet dileyerek, eseri tercümeye başladık.
Müellif, kitabında asıl konuya girmeden önce, "Sünnetin mezheplere göre mânâları" ve "Peygamberlerin ismeti" konularını, çok detaylı ve uzun bir şekilde, iki ayrı mukaddimede işlemişti. Biz, müellif gibi bu konuların bilinmesini zarurî gördüğümüz halde; okuyucuyu doğrudan asıl konu ile yüzyüze getirmek için bu iki mukaddimeyi tercüme etmedik. Gerçekten her mukaddime birer ayrı kitapçık olacak kadar detaylı bilgi vermekte idi.
Müellif, alıntı yaptığı kaynaklara, bazen, sadece müellifin veya kitabının meşhur adını vererek, bazen de cild ve sayfa numaralarını belirterek atıflarda bulunmuştur. Biz, bütün hadis ve haberlerin mümkün olduğunca numaralı şekilde kaynaklarım tesbit ettik. Bu şekilde, eserin güvenilirliğini ve müellifin dayandığı kaynakların sağlamlığını ortaya koymak istedik. Hem de araştırma yapacaklara bir kolaylık olmasını düşündük.
Tercümede, dilin rahatlığını ve mânânın bütünlüğü içinde sunulmasını hedef aldığımızdan; az da olsa, asıl metne" göre bazı eklemelerimiz olmuştur.
Her bölümde dipnotlar, l'den başlayarak, yeniden numaralandırılmıştır. Kitabımızın Arapçasımn üçüncü bölümü, Prof. Muham-med Ebû Şehbe'nin yine bu alanda yazılmış Difâun ani's-Sünne adlı eserine tamamen eklenerek neşredilmiş, bu eser, Rehber Yayıncılık tarafından Sünnet Müdafaası, I ve II başlığıyla tercüme ettirilip istifâdeye sunulmuştur. Bu vesileyle mevcut tercümeyi inceledik; gerçekten, adı geçen bölümün tercümesini başarılı bulduk; zaman zaman, mânayı toplama ve cümle dizilişinden istifade ettik. Bunu belirtmeyi bir borç bilir, mütercim arkadaşlara üstün başarılar, yayınevine hayırlı hizmetler dileriz.
Değerli okurlar!
Tercümesini sunduğumuz bu eser, gerçekten bir ilaç gibidir; faydası iman ve insafa, sonuç Cenâb-ı Hakk'm takdirine bağlıdır.
Kitabın her bölümü ayrı bir devadır. Özellikle, ikinci bölümde Ashâb ve Selef-i Sâlihîn'in sünnete karşı örnek edeb ve tavırlarının ibretle okunmasını şiddetle tavsiye ediyoruz. Bütün peygamberlerin, gıyaben ümmeti olmayı arzuladıkları, Cibril-i Emin'in, huzuru saadetlerinde edeble oturduğu, Cenâb-ı Hakk'ın, hakkında: "Rasûlüm! Sen, çok büyük bir ahlâk üzerindesin" diye şahitlik yaptığı, o nûr insan, Yüce Peygamber (s.a.v) olmadan ve örnek alınmadan Kur'ân nasıl anlaşılır, ilâhî edeb nasıl yaşanır ve Allah'ın rızasına nasıl ulaşılır? Bunu da temiz vicdanlara soruyoruz.
Beşer sıfatımız ve şaşar vasfımızdan kaynaklanan hatalarımızı tesbit ve tebliğ edenlerden Allah razı olsun.
Tek arzumuz; Cenâb-ı Hakk'ın, bu mütevâzi çalışmayı, bize ve bütün Ümmet-i Muhammed'e, ahlâkı Kur'ân ve her şeyi nûr olan Hz. Peygamber'in (s.a.v) sünnetini sevmede ve onu ihya edip ihya olmada bir vesile-i rahmet ve sebeb-i inayet yapmasıdır.
Hamd olsun âlemlerin Rabbi olan Allah'a.
Dr. Dilâver Selvi