sumeyye
Tue 1 February 2011, 02:16 pm GMT +0200
Çeşitli Dua Ve Mucizeleri:
Cuma günü hutbe irad «derken bedevinin biri kalkmış ve: "Ya Rasûlallah! Mallar helak oldu; çoluk çocuk acından ölür hale geldi." demişti. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.), Allah'tan yağmur istedi. Gökte en ufak bir bulut parçası yoktu. Elini daha indirme-mişti ki gök hareketlendi, bulutlar peyda oldu ve yağmur yağmaya başladı. Öyle ki zararından korkar oldular. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.): "Üzerimize değil, etrafımıza!" demeye başladı ve nereye işaret ettiyse orası açılmaya başladı.[304]
Elini kattığı şeylerde defaatle bereketlenme hasıl olmuştu. Câbir'in (r.a.) harmanı, Ümraü Süleym'in (r.a.) çöreği... vb. gibi. [305]
Benî Mustalik gazvesi sırasında melekler temessül ederek gözükmüş ve düşman korkmuştu.
Bu savaş esnasında Hz. Âişe'ye (r.a.) iftira atılmıştı. Allah Teâlâ'nın rahmeti, onun masum olduğunu beyan etmek suretiyle tecellî etmiş ve böylesi kötü bir iftirayı çıkarıp yayanlara had cezası uygulanmasını emretmiştir.
Güneş tutulması anında hemen Allah'a tazarru ve niyazda bulunmuştur. Çünkü bu, Allah'ın âyetlerinden biri olmaktadır ve böyle anlarda Allah'ın seçkin kullarının kalplerine bir korku sızar. Bu esnada Rasûlullah (s.a.), kendisi ile kıble tarafındaki duvar arasında cennet ve cehennemi görmüştü. Bu, âlem-i misâle ait bir hükmün, belli bir mekanda zuhuru olmaktadır.
Allah Teâlâ, kendisine rüyasında fetih sonrası, başlarım tıraş etmişler, saçlarım kısaltmışlar olarak korkusuzca Mekke'ye girişlerini göstermişti. Bu rüya onların hemen umre için yola çıkmalarına sebep oldu. Ancak henüz vakti değildi. Böylece, Allah Teâlâ, onları pek çok fethin sebebi olan sulhun içine hiç farkında olmadan çekmiş oluyordu.
Bunun bir benzeri de Hz. Âişe'nin (r.a.), Rasûlullah'ın (s.a.) ölümü sırasında Hz. Ebû Bekir (r.a.) ile Hz. Ömer'in (r.a.) birbirine ters düşen sözleri hakkındaki ifadesidir. Onların sözleri her iki bakımdan faydalı olmuştur. Allah Teâlâ, Hz. Ömer'in sözüyle münafıkları zararsız hale getirmiş, Hz. Ebû Bekir'in sözüyle de hakkı açıklamıştır. Sonuçta iş, her iki grubun hoşlanmasalar da birleşmesi noktasına varmıştır.
Elinde pek çok âyetler ortaya çıkmıştır. Birinde susamışlardı ve yanlarında bir kapta azıcık sudan başka bir şey yoktu. Rasûlul-lah (s.a.), ellerini kaba koydu. Bunun üzerine parmakları arasından su fışkırmaya başladı.
Hudeybiye suyunu çekmişler ve kuyuda bir damla su bırakmamışlardı. Rasûlullah (s.a.) onun bereketlenmesini istedi; bunun üzerine hem içtiler, hem de kırbalarını doldurdular.
Rıdvan bey'ati, gerçek mü'minlerin ihlâsını ölçmeye yaramıştı. Hemen arkasından Allah, Hayber fethini nasip etti; bu Rasûlul-lah'ın (s.a.) ve müslümanlann cihad için güç kazanacakları mal ve mülke sahip olmalarım sağladı. Böylece, hilâfet nizamı başlamış oluyordu ve Rasûlullah (s.a.) artık, Allah'ın yeryüzündeki halifesi idi.
Yemeğine zehir katmışlardı. Allah Teâlâ, bunu kendisine haber vermişti.
Hayber günü Seleme b. el-Ekva'a (r.a.) bir darbe isabet etmişti. Ona birkaç defa üfledi. Hiçbir şikayeti kalmadı.
Birinde kaza-yı hacet yapmak istemişti. Siper edinecek bir şey bulamadı. İki ağacı çağırdı. Burnundan bağlı develer gibi derhal onun bu çağrısına icabette bulundular. İşini bitirince onları eski yerlerine gönderdi.
Uyku halinde iken kılıcını alıp tepesine dikilen bir düşman askerinin, Allah Teâlâ kalbine korku salmış ve ellerini bağlamıştı.
Daha sonra Allah Teâlâ, peygamberinin kalbine zâlim hükümdarlara lanette bulunmasını, onların saltanatlarına son vermesine, şaşaalarının yıkılmasına çalışmasını vahyetti. Rasûlullah (s.a.), Allah'ın bu doğrultudaki arzusunu yerine getirmek için harekete geçti ve Bizans imparatoruna, İran kisrâsına ve belli başlı hükümdarlara mektuplar yazdı. İran kisrâsı çok büyük edepsizlik etti. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.) ona beddua etti ve Allah da onun saltanatını param parça eyledi.
Zeyd, Ca'fer ve Abdullah b. Revâha'yı (r.anhum) Mûte'ye göndermişti. Durumları kendisine açılmış ve onların şehadet haberini henüz haberci gelmeden önce ashabına bildirmişti.
Allah Teâlâ, fethi yaklaştıracak sebepler hazırlıyordu. Etraf Arap kabileleri halledilmiş, sıra artık Mekke'ye gelmişti. Tam bu sırada Kureyş ahdi bozmuştu; adeta gözleri kör olmuştu. Hâtıb, Rasûlullah'ın (s.a.) niyetini onlara bildirmek istemiş, Allah onun bu durumunu peygamberine bildirmişti. Sonunda, kâfirler hoşlan-masa da fetih tamamlanmış ve beklemedikleri bir anda İslâm Mekke'ye girmişti.
Huneyn gününde müslümanlarla kâfirler karşılaştığında, kâfirler üstün bir duruma geçmişlerdi. Bu anda Rasûluîlah (s.a.) ve ehl-i beyti tam bir istikamet örneği gösterdi. Rasûlullah (s.a.) bir avuç toprak alarak düşmanın yüzlerine savurdu. Bu son derece müessir oldu. İstisnasız her bir düşmanın gözüne toprak gitti ve arkalarını dönerek kaçmaya başladılar. Sonra Allah Teâlâ, müslümanlann üzerine sekînet (güven) indirdi ve böylece toplandılar ve bütün gayretlerim ortaya koydular. Sonunda zafer kazanıldı. Müslümanlık iddiasında bulunan ve son derece iyi savaşan birinin cehennemlik olduğunu söylemişti. Az daha bazı insanlar bundan kuşku duyacaklardı. Sonra onun kendisini öldürdüğü ortaya çıktı.
Rasûlullah'a (s.a.) sihir (büyü) yapılmıştı. Allah'a, işin iç yüzünü kendisine göstermesi için dua eyledi. Kendisine rüyasında iki adam geldi; sihri ve sihri yapanı bildirdiler.[306]
Zü'1-Huvaysıra kendisine gelmiş ve, "Ya Rasûlallah! Âdil ol!" demişti. Onun ve kavminin hali kendisine gösterilmiş ve onun hakkında şöyle buyurmuştu:
"İnsanların en hayırlı fırkasıyla savaşacaklardır. Alâmetleri siyah bir adam olup, pazusunun biri kadın memesi gibi olacaktır. [307]
Hz. Ali (r.a.) onlarla savaşmış ve bu vasfı onlarda aynen görmüştür.
Ebû Hureyre'nin (r.a.) annesi için hayır dua etmiş ve kadın aynı günde iman etmiştir.
Rasûlullah (s.a.) bir gün şöyle buyurmuştur:
"Sizden hanginiz elbisesini yayacak da benim şu hadisimden bir şeyler alacak. Sonra onu göğsüne toplayacak. Muhakkak o, benden işittiği bir şeyi unutmayacaktır.[308]
Bunun üzerine Ebû Hureyre (r.a.) öyle yapmış ve onun sözlerinden hiçbir şey unutmamıştır.
Cerîr'in (r.a.) göğsüne eliyle vurmuş ve "Allahım! Bunu sabit kıl!" diye dua etmiştir. Ondan sonra Cerîr attan hiç düşmemiştir. Daha önceleri bir türlü atın üzerinde duramazdı. [309]
Adamın biri, onun dininden dönmüştü, yer onu kabul etmedi.
Rasûlullah (s.a.), bir hurma kütüğüne yaslanarak hutbe irad ederdi. Kendisine minber yapılıp da onun üzerine çıkınca, kütüğü bir iniltidir tutmuş, Rasûlullah (s.a.) onu alıp kucaklayıncaya kadar bu hali devam etmiştir.
Çok yavaş bir ata binmişti. "Bu atınızı derya bulduk. [310] buyurdu. Bundan sonra o at ile yarışa girilemez oldu.
Allah, zamanla dinini iyice sağlama aldı, bölük bölük heyetler gelmeye başladı, fetihler peşi peşine devam eyledi. Rasûlullah (s.a.), kabilelere devlet memurları gönderdi, ülkelere kadılar tayin eyledi ve böylece hilâfet tamamlanmış oldu. İşte böyle bir durumda Allah Teâlâ, onun kalbine Tebük'e çıkmasını vahyetti. Böylece güç ve kudreti Bizans'a duyurulmuş olacak, o beldelerde bulunan halk İslâm'a boyun eğecekti. Bu gazve çok sıcak ve kıtlık olan bir mevsimde gerçekleşmişti. Allah Teâlâ, bu sayede gerçek mü'minlerle münafıkların arasım ayırmış oldu.
Rasûlullah (s.a.), Vâdi'l-Kurâ'da bir kadının bahçesine uğramıştı. Çıkacak ürünü hem kendisi hem de ashabı tahmin etmişlerdi. Sonuç, aynen Rasûlullah'ın (s.a.) tahmini şeklinde gerçekleşmişti.
Hicr[311] ülkesine vardıklarında, lânetli bir bölge olması hasebiyle oradan su içilmesini yasakladı. Bir gece kimsenin çıkmamasını emretti. Buna rağmen bir adam çıktı ve Tayyi' dağlarının rüzgarı adamı savurdu ve öldürdü.
Kendisine ait bir deve kaybolmuştu. Münafıklar, "Eğer peygamber olsaydı, devesinin nerede olduğunu bilirdi!" dediler. Allah Teâlâ, hem münafıkların sözlerini, hem de devesinin yerini kendisine bildirdi.
Tebük seferinden gerçek iman sahibi birkaç kişi de, ihmal yüzünden geri kalmıştı. Yeryüzü, bütün genişliğine rağmen bunlara dar gelmişti. Sonunda Allah Teâlâ, onlan affetti.
Hiç beklemediği bir anda Eyle meliki Halid'e (r.a.) esir düşmüştü.
İslâm güç ve kuvvet kazanıp da insanlar Allah'ın dinine bölük bölük girmeye başlayınca Allah Teâlâ, peygamberine müşriklerle yapılan bütün muahadelerin bozulmasını emir buyurdu. Bu konu hakkında Berâe (ültimatom) sûresi indi.
Necrân hıristiyanlarıyla mübâhele[312] yapmak istedi; ancak onlar yanaşmadılar ve cizye vermeyi kabul ettiler.
Sonra hac yapmak üzere Medine'den ayrıldı. Hac esnasında kendisiyle birlikte yüz yirmi dört bin kişi toplanmıştı. Onlara hac vecibelerinin neler olduğunu ve nasıl ifa edileceğini öğretti. Şirk kalıntılarım ayıkladı.
İrşâd işi artık bitip de ölümü yaklaştığında Allah Teâlâ ona Cibril'i insanların görebileceği bir insan suretinde gönderdi ve Ra-sûlullah'a (s.a.), iman, islâm ve ihsanı, kıyamet alâmetlerini sordurdu. Rasûlullah (s.a.) onun bu sorularını açıkladı, Cibril verilen cevapları tasdik etti. Böylece bunlar, onun getirdiği dinin bir fezlekesi halini almıştı.
Hastalandığı zaman sürekli Refîk-i a'lâ'yı andı ve onlara karşı bir özlem duydu. Bu hal üzere öldü. Onun ölümünden sonra Allah Teâlâ, onun getirdiği dinin işlerini üstlenen üstün yetenekli insanlar çıkardı. Bunlar hiçbir kimsenin kınamasına aldırış etmeden Hak yolunda büyük gayretler gösterdiler; yalancı peygamberlerle savaştılar, Bizans ve Farslara karşı fetih hareketlerini başlattılar. Sonunda Allah'ın dini yeryüzüne yayıldı, Rasûlullah'ın (s.a.) vaadi gerçekleşti. [313]
[304] bkz. Ebû Dâvûd, İstiskâ, 2.
[305] Câbir (r.a.) babasının borcunu ödemek istediğinde, Rasûlullah {s.a.) onun hurma harmanının başına oturmuş ve alacaklılar için hurma ölçülmeye başlanmıştı. Herkes hakkını almış, harmandan hiçbir şey eksilmemişti. Ümmü Süleym'in tek bir çöreği de aynı şekilde yetmiş ya da seksen kişiye yetmişti. Bu tür olaylar hadis kitaplarında detaylarıyla anlatılmaktadır. Dileyen ilgili bölümlere bakabilir.
[306] bkz. Buhârî, Tıbb, 47 (7/29). er-Râzî, el-Kâdî'den şunu nakletmİştir: Bu rivayet bâtıldır. Allah Teâlâ, "Allah, seni insanlardan koruyacaktır" ; "Büyücü ise, nereye varsa iflah olmaz."buyururken bunun sahih olduğunu söylemek m'asıl mümkün olabilir?! Hem böyle bir şeyin olduğunu söylemek, peygamberlik müessesesine halel getirir. Zira eğer bu caiz „, olacak olsa, o zaman büyücülerin bütün peygamberlere ve sâlih insanlara zarar vermeleri mümkün olacak, kendileri için büyük bir saltanat kurabileceklerdi. Bütün bunlar saçmadır. Kâfirler, Rasûlullah'ı (s.a.) "büyülenmiş" diye ayıplıyorlardı. Eğer bu rivayet doğru olsaydı, o zaman kâfirler iddialarında yalan olmazlardı ve bu ayıp Rasûlullah'ta (s.a.) mevcut olurdu. Böyle bir şeyin caiz olmayacağı ise açıktır.
[307] bkz. Buhârî, Menâkıb, 20; Edeb, 95; Müslim, Zekât, 147, 156 vd.
[308] Müslim, Fedâilu's-sahâbe, 160.
[309] Müslim, Fedâilu's-sahâbe, 135.
[310] Müslim, Fedâil, 49.
[311] Semûd kavminin yurdu. Medine ile Şam arasındadır.
[312] Hep beraber kim hak yolda değilse onun üzerine Allah'ın lanetini dileme
[313] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/658-663.