- Cennet

Adsense kodları


Cennet

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
meryem
Fri 24 December 2010, 10:27 pm GMT +0200
Cennet

Manevî Hazlar:
 
Ahiret saadetinin manevî tarafı, ilk önce müteakip va'dler tarafından selbî şekilde tanımlanmıştır:-Barış ve güvenlik[537]-Üzüntünün yokluğu[538]-Hicabtan muafiyet[539].-Hataların affı, günahların silinmesi[540]-Rahmet (onun, Allah'ın sevdiklerini kötülüklerden esirgemek suretinde açığa vurulması) ölçüsünde[541]'[542] Fakat, müsbet manevî sevinç, daha çeşitlenmiştir; Cennetliklerin ha­yatı bir:-Kardeşlik ve karşılıklı sevgi (Her çeşit hınçtan muaf) [543]hayatıdır.-ilâhî cemali temaşa[544]-Hoşnutluk ve sevinç[545]-Şeref ve şöhret[546] -Mutlulukları onların yüzlerini pınldatacaktır[547].-Onlar, kendileriyle alay etmiş olan düşmanlarına karşı kendilerini üs­tün hissedeceklerdir[548]-Cennete doğru olan yolculukları esnasında onların, önleri sıra ve sağ tarafa yer değiştiren ışıkları olacaktır[549]-Onlar, has kulların topluluğuna katılacaklardır[550]-Ailelerinin ve dostlarının refakatinde[551]-Oraya varışlarında, onları selamlayacak ve onlara şöyle diyecek plan melekler tarafından kabul edileceklerdir: "işte size va'dolunan mutlu gûyıi-nüz!"[552]hangi bir akrabalığı bulunan falan ya da filan başka kelime tarafından refakat edilir halde bjı-lunmasma göre, genişlemesi, daralması ve çeşitli şekillerde renklenmesi şeklindedir. Â**-j "rahmet" kelimesinin de bu gruptan sayılması gerekir. Üîj "İlgilenip acıma" kelimesi tara­fından refaket edildiğinde o, pozitif bir fonksiyonu doldurur ve cömertlik anlamına gelir. Fa­kat, Laâ "fazl " keümesi ile birleştirildiğinde o, daha ziyade negatif bir rol oynar ve bu du-rumaa acıdan kurtulma, kötülüklerden korunma demek olur. Nihayet, yalnız olduğu zaman o, aynı zamanda her iki manayı verebilir. Böylece koruma unsuru, son iki durumda hazır bu­lunmaktadır. (Krş.el-En'âm -Yerleşince, onlar, kendilerine kutlamalarını ve barış dileklerini, suna­rak, "bütün kapılardan girecek" olan, bu sonuncuların ziyaretlerini kabul edeceklerdir[553].-Rahman tarafından kabul edildiklerinde, O onlara "hüsnü kabul" gös­terecektir[554]-O onlara, "selâm" diyecektir[555]. -Onları kendine yaklaştıracaktır[556]-Onları âlî derecelere yükseltecektir[557]-Kadir-i Mutlak Malik'in nezdinde onlar doğruluk makamında ola­caklardır[558].-O'nun rızasına erişeceklerdir[559] -Esasen bu rıza karşılıklıdır[560].-Onlar iki suretle memnun olacaklardır; bizzat kendilerinden (geçmiş gayretlerinden) memnun olacaklardır[561]-Talihlerinden dolayı öyle olacakları gibi keza, yürüyüşlerine kılavuz­luk ettiği ve Va'dlerini yerine getirdiği için onlar, sürekli olarak Allah'a hamdedeceklerdir[562].-Beyhudelikler, boş sözler, günah ve günahla suçlama, bu saadet i-ka-metgâhmdan bertaraf edilmişlerdir[563]- Orada sadece karşılıklı selamlaşmalar işitilir[564]- Ve yüce Allah'a sunulan hamd-ü senalar [565]- Böylece cennetteki manevî zevklere işaret eden naslar şu sayıya eriş­mektedir: (102 A, 70 B).

 Hissî Saadet:
 
Eziyet edilen veya ihtiyaçlarında sıkıntıya sokulan yahut hatta sadece bedii zevklerinde rahatsız edilen bir vücuda birleştiğinde, ruhun kendi öz saadetinden serbestçe ve tamamen yararlanabilip yararlanabilemiye-ceğini bilmek bir mesele teşkil ermektedir. Bir sineğin sokması, bir moto­run gürültüsü, kuvvetli bir koku, aşırı bir sıcaklık, şiddetli bir soğuk, his­sedildikleri zaman, en mücerret şeylere hasredilmiş bir dikkati, az veya çok derin bir şekilde rahatsız etmemekte midirler? Bedeni bu acılardan sakındırmak, ona mümkün olduğu kadar mükemmel bir sükûnet sağla­mak, aynı zamanda ruhu serbestçe çıkarmak ve ona daha büyük bir atı­lımı müsaade etmek değil midir? Bizim sağlık ve sükûn endişemizi, acı­dan ve ölümden uzaklaşmamızı ahlâkî bakımdan meşru kılmak ve te-mellendirmek için, bu kadar söylemek yetişir. Bu görüş açısından fizikî hayatın bu temel ihtiyaçlarını tatmin etmeyecek olan bir ahlâkî mükâfat sistemi, açıkça eksik olacaktır. Kur'ânî sistemde böyle bir eksiklik göste­rilemez. O, müstakabel ikâmetlerinde doğrulara, sadece ölümün yoklu­ğunu [566]acılara karşı korunmayı[567] değil, fakat üstelik işkence yerlerin­den uzaklaşmayı[568] sükûnu[569], kısacası kurtuluşu[570] garanti etmektedir. Kur'ânî dilde cennetin sinonimi "darüsseîâm"du[571] Fakat, bu nihayet negatif bir veçhedir. Ve insanlar, pozitif olarak1 acı çekmek zorunda olmamaktan tamamen memnun olduklarını beyan! et­miyorlar. Her zamanda, insanlık belli bir müsbet refahtan kendini emin kılmak, kendi hayat şartlarını iyileştirmek tabii eğilimini göster­miştir.Hasılı ilim ve tekniğin gayretinin başkaca konusu yoktur. Zaten şayet sağlanan bütün iyileşmenin aynı zamanda tasarruf edilmiş fizikî bir vazi­fe ve ruhun neş'elenmesi için ziyade bir şans olması gerektiği düşünülür­se, teşebbüs meşrulaştınlabilir. Bahtsızlık şudur ki, bilimin ilerlemesine ve san'ahn zarifleşmesine rağmen ve belki de hatta bu ilerleme ve incelme yü­zünden, hayatın rahatlaştırılması için mücadele yakında sona erecek gibi görünmüyor. Aksine onun büyüklüğü artıyor. Kaydedilen her ilerleme,daha yüksek bir dereceye duyulan iştiyakı tahrik ediyor; ve oraya erişmek için git gide daha karmaşık bir edevat sistemine başvurmak gerekiyor. Ye­ni araştırmalara ve yeni çabalara olan ihtiyaç oradan ileri geliyor. Ve böy­lece sonsuza uzanıyor. Hatta, eşyayı getirildikleri yerde tutmak için bile, sun'i terkibimizin dağılmasına ve unsurların başlangıç durumuna geri dönmesine engel olmak amacıyla, oraya daima yoğun bir bakım çabası ile göz kulak olmak-icab ediyor. O şekildeki, genel olarak bizim rahatımızı aramaya, ondan istifade etmek için olandan çok daha uzun zaman ayırdı­ğımız ve kendimizi oraya vere vere, basit bir araç olan şeyin, çabalarımı­zın içerisinde gerçek bir amaç ölçüsüne büründüğü söylenebilir.Bu zabtedilmez maddî saadet arayışı içersinde çağdaş vicdanın bir in­hirafını görmek gerektiğini biz memnuniyetle anlıyoruz; fakat temel iti­liş, her ne kadar ona esef edilebilirse de inkâr edilemez olan, daha derin bir temayülden gelmektedir. Hakikaten, daha asil ve daha özel olarak be­şerî olan zihnî meşguliyetlerle uğraşması maksadıyla, insanın bütün bu bedenî ihtiyaçlardan muaf olması, hassas her vicdan için arzu edilme­mekte midir? Hissî temayülleri tarafından hiç bir şekilde tahrik edilme­mesi için hakîme iki çare sunuluyor. Birincisi onlarla mücadele etmek ve onları hissizlik durumuna irca etmektir: Tabiatın verdiği şartlar içerisin­de, kaba, sun'i ve başarısızlığa mahkûm teşebbüs. Diğer çare onları, teza­hürleri ölçüsünde itidal ve ahenkle tatmin etmektir; ve şu ihtiyatla ki bu tatmin ondan, zihnin işlenmesi için zorunlu olan bir zaman ve güç feda­kârlığını gerektirmesin. Tersine durumda, ondan vakarla vazgeçmenin ve sadece onun hayat için kaçınılmaz olan asgari bir miktarını aramanın tercih edileceğine şüphe yoktur. Oysa ki, büyük veya küçük, çabalarımız, bu anlamda bize sadece, ancak az çok sınırlı bir mutluluk sağlamakla kal­mamakta; fakat aynı zamanda ve aynı ölçüde, onlar ruhun hayatının sa­fiyeti ve kemâlini tehlikeye atmaktadırlar. Tersine, maddî olsun manevî olsun, bütün bu arzuya şayan ve meşru metaların aranmak zorunda de­ğil de bize sunulmuş olduklarını farzedelim, herşeyi kazanmak ve hiçbir şeyi kaybetmemek durumunda olmayacak mıydık? İdeal bu değil midir? Ve eğer bu ideal şu tecrübeler dünyasında gerçekleştirilemez ise, bir ecir dünyasında onun gerçekleşmesine engel olan nedir?Gerçekten de, niçin onun başka türlü olması isteniyor? Ahiret saade­tinden müsbet hissî unsurun, her ne pahasına olursa olsun, tardedilınek istenmesi nedendir? Tabiatın düzeni ve güzelliği, ruhunküere bu nisbet-te zarar vermekte midirler? Çoğu zaman onlar dayanak ve heyula değilmidirler? Şüphesiz, onların gayet küçük olan değerini bilen hakîm, onla­rı bizzat kendileri için aramaz; fakat o, sunulduklarında onları reddetme­mek zorundadır. Bir hediye sunmak veya göğsümüze bir madalya tak­mak için bize dostça uzanan bir eli reddetmeye hakkımız var mıdır? Bu şeylerin değeri, maddelerinden ziyade manalarında yatmaktadır. Bunlar, ahlâkî incelikte kusur işlemeksizin, bağışlayıcılarının yüzüne geri fırlatı-lamayacak olan semboller, memnuniyet alâmetleridir.Kanaatimizce, cennetin Kur'ânî tasvirini, işte bu cihetten mülahaza et­mek gerekmektedir. Gönlün sevincinin, tezahür ettiği yerdeki şairane kadronun cazibesini pek hariç bırakmadığı tasvir. Biz daha önce, çift ta­raflı müsbet ve menfî görünümü altında, ahiret saadetinin manevî yönü­nü ortaya çıkardık ve kurtuluşun negatif fizikî veçhesini az önce görmüş bulunuyoruz. Şimdi de, Kur'ân-ı Kerim'in ilâhî "Büyük Mülkü"[572] hangi hissî cazibe altında bize sunduğunu görelim.îlk önce engin bir bahçe tahayyül ediniz, o derecede engin ki "Onun genişliği göklerinki ve yerinkine birlikte eşit" olsun[573]-Ve orada, yer değiştirme ve istenilen yerde dinlenme hürriyetinden yararlanılır[574].-Gayet geniş bir gölgeli bahçe[575].-Orada ne güneşin sıcaklığının ne de soğuğun, şiddetinin kasıp kavur­madığı, daima ılıman bir iklime sahip[576]-Bu, mutlu bir serinleme mahallidir[577]. -Nehirlerin uzanıp gittiği alan[578]-İçimi bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içen­lere zevk veren şarap ırmakları, süzülmüş bal ırmakları[579]-Ve orada su kaynakları fışkırıyor[580]-Çeşitli güzel kokularla kokulandırılmış olup, onunla birlikte nefis şa­rap karıştırılır[581]-Bu kutsal yerlerde, çeşitli meyveler yetişir[582]-Bol miktarda[583]-Ellerinin yetişeceği sarkık dallar üzerinden bizzat kendilerine su­nulan[584]-Ve asla bitip tükenmeyen[585].-Ne de yasaklanmamış olan[586]-Daha sonra, gümüş ipliklerle çizilmiş, bu geniş yeşil halıda beliren güzel yapılar düşününüz[587].-Yüksek katlar halinde düzenlenmiş[588]-Su kıyısına inşa edilmiş; başka bir deyişle; altlarından ırmaklar akan[589].-Lüks bir şekilde döşenmiş: yüksek tahtlar, oturaklar[590]-Altın ve kıymetli taşlarla süslenmiş oturaklar[591]-îç örtüleri ipekten olan kumaşlarla donatılmış[592]-Yastıklar, halılar, rnasa takımı[593]Nihayet, parlak bir gece toplantısı boyunca, büyük bir mikyasta, bir çeşit kral hayatı tarafından canlandırılmış, bu muhteşem sarayları tasav­vur ediniz.-Erkekler, kadınlar, çocuklar, büyük ebeveynler ve dostları bir araya getiren toplantı[594].-Hepsinin kendi süsleri ve mücevherleri olduğu halde[595].-ipekliye bürünmüş[596].-Dinlendirici bir renkten[597]-Oturaklarına rahat bir şekilde yaslanmış olarak[598].-Birbirlerine karşı sevgi ile dönen[599].-Birbirleriyle neş'e içerisinde konuşan ve uzak hatıralarım anımsayan [600]-Saadetlerine dalmış bir halde[601]-Onlar için arzu ettiklerini sadece sipariş etmeleri yeterlidir[602]-Onların hizmetine, saçılmış incilere benzer, ebedî bir gençlikle mü­cehhez civanlar verilmiştir[603]-Ellerinde altın tepsiler ve kadehler taşıyan[604]-İbrikler ve bardaklar[605]-Ve diğer gümüş kaplar[606]-Onların rızkını tamamen garanti ederek[607].-Sabah ve akşam[608]-Onlar, onlara diledikleri kadar sunmaya özen gösterirler: içkiler[609]-Yemekler[610]-Ve meyveler[611].Bu ayrıntıların tamamı şunu tutmaktadır: (97'A, 27B).

-Sözün kısası, ruhların dilediklerinin hepsi ve gözleri büyüleyen her-şey, Allah'a sadakatla kulluk eden kulların tasarrufunda olacaktır[612]-Onların tüm dilekleri yerine getirilecektir[613].-Ve daha da fazla[614]Böylece, toptan ifade bu ayetlerde bulunmaktadır: (4A).Alan, yapılar, ve sakinlerin, az önce çizdiğimiz üç özelliğini toplayınız ve onları daha önce göz önüne serilen ahlâkî ve manevî zemin üzerine koyunuz: Böylece siz; fanilerin dili ve anlayışının müsaadesi ölçüsünde, cennet hayatının Kur'ânî tablosunu elde edeceksiniz.Cennetlikler konusunu terk etmeden önce, bazı noktalara işaret etmek yerinde olacaktır.

l-Kur'ân-ı Kerim, Cennetin bu çeşitli ahlâkî ve fizikî zevklerini sade­ce sayıp dökmekle yetinmemektedir. O, onların arasında daha şimdiden, içerisinde manevî şeylere en yüksek dereceyi ayırdığı bir değerler ıskala­sı tesis etmektedir. Tanrının sunduğu tüm mutluluklar arasından, diye talim ve tedris ediyor. O, bir tanesi vardır ki, mukayese kabul etmez bir şekilde daha değerlidir. Bu Allah'ın doğrulardan razı olmasıdır [615] Genel bir tarzda, Tanrı'nın rahmeti ve inayeti, Kur'ân-ı Kerim için, insanlara se­vinç temin etmeye mahsus en değerli ve en temiz şeylerdir [616]Meşhur bir arap atasözü şöyle diyor: " Ev almadan önce komşu seçiniz". İtminana ermiş ruhlara, va'dolunan iki mutluluk türünü birleştirerek -cennet ancak talî sıfatla ve son sırada geldiğinden- ilk önce onların ilahî topluma şanlı girişini zikrettiği zaman, Kur'ân-ı Kerim bize bu aynı fikri ilham etmemekte midir?[617]

2- Eğer analizin gereği ve sayımın kolaylığı bizi, mutlu hayatın asli iki unsurunu tecrit etmeye ve onları ayrıca inşa etmeye mecbur kılmışsa da, bu husus ayette böyle geçmemektedir. Orada sadece bu sistematik ayınm var olmamakla kalmamakta, fakat onların her biri hakkında az önce sunduğumuz imaj, O'nun hiçbir yerinde toptan verilmemiş bulunmakta­dır. Orada o, o ölçüde dağıtılmış ve pek çok surelere taksim edilmiş bu­lunmaktadır ki, her bir yerde onun sadece geçerken taslak şeklinde ve­rilmiş olmak üzere bazı küçük hatlarına rastlanmaktadır. Bizim için bu hareket tarzının çift yönlü bir anlamı mevcuttur. Duyarlılığı tahrik etmek, merakı tüketmek veya tatmin etmek şöyle dursun, zihin üzerinde mükemmel bir resmin bu cezbedici etkisini hasıl etmek için, O yeterince ısrar bile etmiyor. Eğer O, kalbi etkiliyorsa, yine de bunu ölçü ve itidal ile yapıyor. Ancak öte yandan o bize, onu bize tebliğ etmiş bulunan insanda farz olunabildiği gibi, ne başlangıçtan itibaren ikmal olmuş bir ilmin, ne de coşkun bir muhayyelenin ürünü olarak değil fakat gerçekten, dene-mesiz ve tashihsiz, esaslı bir plana cevap verir şekilde tahakkuk eden, sa­de ve fasılalı bir öğretimin ürünü olarak tezahür ediyor.

3- Hissedilebilir saadetin en bariz, yani en sık zikredilen vasfı görebil­diğimiz gibi, cennet, "saraylarının önünden akan su ırmakları bulunan bah-çe"ye yapılan bu imada bulunmaktadır. Herbirimiz, yukarıdan temaşa edildiği zaman, akan suyun görünüşünün sunduğu şu zevkin tecrübesi­ni edinmiştir. Orada, nazarın zevklerinin, en masum ve en menfaatsizle-rinden birinin su götürmez bir şekilde bulunmasından başka, Kur'ân-ı Kerim, onun hakkında bize daha derin bir manayı ve daha tatlı bir mut­luluğu telkin ediyor. Bu tutumun rüyayı tahrik ve şiiri ilham ettiği, alela­de olay değil, fakat esasen ahlâkî olan bir olay: her çeşit acının unutulma­sı ve kalblerden her türlü hıncın dağılıp yok olması[618].

4- Cennetin nefis yiyeceğine gelince, (es-Saffat 37/42) âyetin ifadesi mucibince, tefsir, cennetin konuklarının bunu, hiçbir şekilde kendilerinin hayatlarını veya sağlıklarını korumak ihtiyacından değil, sırf eğlence ola­rak alacaklarını belirtiyor. Bozulmaz vücudlarla donatılmış olarak, onla­rın hiçbir koruyucu vasıtaya ihtiyaçları bulunmayacaktır[619]

5- Daha da dikkate değer olanı, cennetin içeceğinden söz ettiği zaman, Kur'ân-ı Kerim'in, dünya hayatında bilinen içkilere genellikle atfedilen kaba özelliği ondan bertaraf etmek hususunda gösterdiği itinadır. Doğ­rular, deniliyor orada, "son derece saf bir içkiden"[620] içeceklerdir. hin zevkleri, akla hiçbir şekilde mani olmayacak[621] ne baş ağrıları [622]ne de gevezelik veya tartışma[623] onlara refakat etmeyecek ve onlar hiç bir vakit kötülüğe yol açmayacaklardır[624].

6- Aynı kaygı eşler konusunda da farkedilmekte olup, esasen onların zikredilmeleri nisbeten nadirdir. Sadece, erkeklerle münasebete hiçbir imada bulunmamakla kalmamakta; fakat kadınların bakire olacaklarını ve ebediyen öyle kalacaklarını belirttikten sonra[625], Kur'ân-ı Kerim bu­nun aynı yaştaki gençler arasındaki[626] karşılıklı bir sevgi hayatı olacağını söylüyor[627]. Onun için halihazır dünyada evliliğin nimetlerinin her şey­den önce insanın bizzat kendisinden hasıl edilmiş bir eşin yanında hisset­tiği bu iç huzurdan; ve Tanrı'nm onların arasına koyduğu muhabbet ve atıfetten ibaret olan bir kitaptaki bu asil üsluptan dolayı hayrete düşmek mi gerekir?[628]. Öte yandan, sadece cennetteki bu eşlerin tasvirinde ahlâ­kî meziyetler fizikî vasıflarla rekabet etmekle kalmamakta, fakat ahlâkî olan fizikî olana tekaddüm etmektedir. Böylece "temiz zevceler"[629] "fazilet­li (ilk önce) ve güzel"[630] "saygılı nazar sahibi (ilk önce) ve iri gözlü"[631] "saygılı nazar sahibi ve aynı yaşıt"[632] koruluklardaki güzel peri kızlarına benzer dışarda çapkınlık etmeyen[633], Hz. Peygamber bu dünyada eş seçimimizi aynı ahlâ­kî meziyetlere göre yapmamızı bize buyuruyor. "Bir kadınla, diyor O, ya zenginliği için, ya doğumundaki asalet sebebiyle, ya güzelliği için, ya da ahlâkî fazileti için evlenilir. Sen daha çok faziletlisini bulmaya çalış..."[634]

7- Nihayet, cennetteki şeylerden bahsedildiğinde, unutmamak gerekir ki, bilinmeyen bir orijinalliğe sahip, yepyeni bir yaratma söz konusu­dur[635]. Hakikaten alçak gönüllülere, iyilik severlere, düşünceleri çoğu za­man Tanrı'ya bağlı olanlara, hangi güzel sürprizin, hangi duyulmadık sevincin tahsis edildiğini hiç kimse bilmez[636]. Yüce Tanrı bir hadis-i kud-si'de "sadık kullanma, gözün asla görmediği, kulağın hiçbir vakit işitme­diği, bir insanın aklına hiçbir zaman gelmemiş olan şeyler hazırladım"[637], diyor; ki bu, Hz. Peygamberin ashabı içerisinde en yetkili müfessirlerden olan İbn Abbas'a şöyle dedirtmiştir: "Cennette mevcut olanların, bu dün­ya hayatında sadece adı vardır"[638]. Fakat, bu orijinallik, onların müşah­has gerçekliğini ortadan kaldırmaya kadar uzanmıyor gibi görünüyor; naslar, iki hayat arasında, bir tabiat farkından ziyade bir derece farkını kabul etmek eğilimindedirler.



[537] el-Bakara 2/38,62,112,262,274,277; Âl-i frnrân 3/170; el-Mâide 5/69; el-En'âm 6/48; el-Ârâf 7/35,49; et-Tevbe 9/62; el-Hicr 15/46; en-Neml 27/89; Sebe' 34/37; Fussilet 41/30,40; ez-Zuhrûf 43/63; ed-Duhan 44/55; el-Ahkâf 46/13.) (=12A, 8B)


[538] el-Bakara 2/38,62,112,262,274,277; Âl-i îmrân 3/170; el-Mâide 5/69; el-En'âm 6/48; el-Ârâf 7/35,49; et-Tevbe 9/62; el-Enbiyâ 21/103; el-Ârâf 35/34; ez-Zümer 39/81; Fussilet 41/30; ez-Zuhrûf 43/68; el-Ahkâf 46/13). (=10A, 8B)

[539] . et-Tahrîm 66/8. (=1B)

[540] el-Bakara 2/268,271; Âl-i Îmrân 3/133,136,157,195; en-Nisâ 4/31,129; eî-Mâide 5/9,65; el-Enfâl 8/4,29,74; Hûd 11/11; İbrahim 14/22,26; el-Ankebût 29/7; el-Ahzâb 33/35,71; Sebe' 34/4; Fâhr 35/7; Yâsîn 36/11; ez-Zümer 39/35; el-Mü'min 40/7; eş-Şûrâ 42/25; ei-Ahkâf 46/16,31; Muhammed 47/2; el-Fetih 48/5,29; el-Hucurât 49/3; el-Hadfd 57/20,21,28; es-Saff 61/12; et-Tegâbûn 64/9,17; et-Talâk 65/5; et-Tahrîm 66/8; el-Mülk 67/12. (=16A, 24B)

[541] Bazı arap ıstılahlarının esnekliği, aynı kelimenin manasının onun, yalnız veya onunla her- hangi bir akrabalığı bulunan falan ya da filan başka kelime tarafından refakat edilir halde bjı-lunmasma göre, genişlemesi, daralması ve çeşitli şekillerde renklenmesi şeklindedir.  "rahmet" kelimesinin de bu gruptan sayılması gerekir. "İlgilenip acıma" kelimesi tara­fından refaket edildiğinde o, pozitif bir fonksiyonu doldurur ve cömertlik anlamına gelir. Fa­kat, Laâ "fazl " keümesi ile birleştirildiğinde o, daha ziyade negatif bir rol oynar ve bu du-rumaa acıdan kurtulma, kötülüklerden korunma demek olur. Nihayet, yalnız olduğu zaman o, aynı zamanda her iki manayı verebilir. Böylece koruma unsuru, son iki durumda hazır bu­lunmaktadır. (Krş.el-En'âm 6/16. el-Mü'min 40/9).

[542] el-Bakara 2/218; Âl-i îmrân 3/107,132,157; en-Nisâ 4/129,175; el-En'âm 6/155; el-Arâf 7/57,204; et-Tevbe 9/21,71,99; Yûnus 10/58; Meryem 19/85; en-Nûr 24/56; en-Neml 27/46; Yâsîn 36/58; eş-Şûra 42/8; ez-ZuhrÛf 43/32; el-Câsiye 45/30; eî-Hucurât 49/10; el-Hadîd 57/13; el-însân 76/31. (=12A, 11B)

[543] el-Ârâf 7/43; el-Hicr 15/47; Meryem 19/96; ez-ZuhrÛf 43/67. (=4A)

[544] el-Kıyâme 75/23. (=1A)

[545] er-Rûm 30/15; ez-Zuhrûf 43/70; el-tnsân 76/11; Abese 80/39; el-lnşikak 84/9. <=5A)

[546] el-Isrâ 17/79; es-Sâffât 37/42; el-Meâric 70/35. <=3A)

[547] Âl-i Îmrân 3/106; el-Kıyâme 75/22; e!-lnsân 76/11; Abese 80/38; el-Mutaffifûn 83/24; el-Ğâşiye 88/8. <=5A, İB)

[548] el-Bakara 2/212; el-Mutaffifûn 83/29. (=1A, İB)

[549] el-Hadîd 57/12,19; et-Tahrîm 66/8. (=2A, İB)

[550] . en-Nisâ 4/69; el-Ankebût 29/9; el-Fecr 89/29. (=2A, İB)

[551] er-Ra'd 13/23; Yâsîn 36/56; el-Mü'min 40/8; ez-Zuhrûf 43/70; et-Tûr 52/21. (=5A)

[552] el-Enbiyâ 21/103; ez-Zümer 39/73. (=2A)

[553] er-Ra'd 13/23,24. (=2A)

[554] Yûnus 10/2. (=1A)

[555] el-Ahzâb 33/44; Yâsîn 36/58. (=1A, İB)

[556] el-Vâkıa 56/11. (=1A)

[557] en-Nisâ 4/96; el-Enfâl 8/4; et-Tevbe 9/20; el-Mücadele 58/11. (=4B)

[558] el-Kamer 54/55. (=1A)

[559] Âl-i Imrân 3/15; el-Hadîd 57/20. (=1A, İB)

[560] el-Mâide 5/119; et-Tevbe 9/100; el-Mücadele 58/22; el-Fecr 89/28; el-Leyl 92/21; el-Beyyi-ne98/8. (=2A,4B)

[561] el-Gaşiye 88/9. <=1A)

[562] el-Ârâf 7/43,44; ez-Zümer 39/74. <=3A)

[563] Meryem 19/62; el-Vâkıa 56/25; ei-Ğaşiye 88/11. (=3A>

[564] Yûnus 10/10; İbrahim 14/23; Meryem 19/62; el-Furkân 25/75; el-Vâkıa 56/26. (=5A):

[565] Yûnus 10/10. (=1A)

[566] ed-Duhân 44/56.

[567] ez-Zümer 39/ 61; el-Mü'min 40/7,9; ed-Duhân 44/56; ei-Ahkâf 46/31; et-Tûr 52/18, 27; es-Saff 61/10; et-Tahrîm 66/ 6; el-Insân 76/11; el-Leyl 92/17.

[568] el-Enbiyâ 21/101,102.

[569] el-Hicr 15/48; Fâtır 35/35; el-Vâkıa 56/89.

[570] el-Hicr 15/46; Kâf 50/34; el-Vâkıa 56/91.

[571] el-En'âm 6/127; Yûnus 10/25.

[572] ei-însân 76/20.

[573] ÂH İmrân 3/133; el-Hadîd 57/21. (=1A, İB)

[574] ez-Zümer 39/74. (=1A)

[575] en-Nisâ 4/57; er-Ra'd 13/35; Yâsîn 36/56; el-Vâkıa 56/30; el-Insân 76/14; el-Mürse ât 77/41. (=5A,1B)

[576] el-Insân 76/13. (İA)

[577] el-Furkân 25/24. <=1A)

[578] el-Kamer 54/54. <=1A)

[579] Muhammed 47/15. (=1A)

[580] el-Hicr 15/45; ed-Duhân 44/52; er-Rahman 55/50,66; ekV&kıa 56/31; el-Mürselât 77/41;

Ğaşiye 88/12. (=7A)

[581] el-İnsân 76/5,17. el-Mutaffifûn 83/27. (=3A)

[582] Yâsîn 36/57; Muhammed 47/15; er-Rahman 55/68; el-Mürselât 77/42; en-Nebe' 78/32. C=4A, İB)

[583] ez-Zuhruf 43/73; er-Rahman 55/52; el-Vâkıa 56/32. (=3A)

[584] er-Rahman 55/54; el-Hâkka 69/23; el-tnsân 76/14. (=3A)

[585] . er-Ra'd 13/35; el-Vâkıa 56/33. (=2A)

[586] el-Vâkıa 56/33. (=1A)

[587] et-Tevbe 9/72; es-Sâff 61/12. (=2B)

[588] el-Furkan 25/75; el-Ankebût 29/58; Sebe' 34/37; ez-Zümer 39/20; el-Hâkka 69/22; el-Ğaşi-ye 88/10. (=6A)

[589] el-Bakara 2/25; Âl-i İmrân 3/15,136,195,198; en-Nisâ 4/13,57,122; el-Mâide 5/85; el-Ârâf 7/43; et-Tevbc 9/72,89; Yûnus 10/9; ibrahim 14/22; en-Nahl 16/31; el-Kehf 18/31; el-Hacc 22/14,23; el-Ankebût 29/58; Muhammed 47/12; el-Fetih /5,17; el-Hadîd 57/12; el-Mücâdele 58/22; es-Saff 61/12; et-Teğâbün 64/9; et-Talâk 65/11; el-Bürûc 85/11; el-Beyyine (=9A, 20B)

[590] el-Vâkıa 56/34. el-Ğaşiye 88/13. (=2A)

[591] el-Vâkıa 56/15. (=1A)

[592] er-Rahman 55/54. (=1A)

[593] el-Ğaşiye 88/14-16. (=1A)

[594] Bk. yukarıda S. 198 dipnotu: 551

[595] el-Kehf 18/31. el-Hacc 22/23; Fâhr 35/33; el-tnsân 76/21. (=3A, İB)

[596] Aynı sureler ve ed-Duhân 44/53. ( =1A)

[597] el-Kehf 18/31; ei-însân 76/21. <=2A)                                                                       

[598] el-Hicr 15/47; el-Kehf 18/31; Yâsîn 36/56; es-Sâffât 37/44; es-Sâd 38/51; et-Tûr 52/20; el-tnsân 76/13; el-Mutaffifin 83/23. (=8A)

[599] cl-Hicr 15/47; es-Sâffât 37/44; ed-Duhân 44/5

[600] . es-Sâffât 37/50; et-Tûr 52/25; et-Müddesir 74/40. (=3A)

[601] . Yâsîn 36/55. (=1A)

[602] Yâsîn 36/57; es-Sâd 38/51; ed-Duhân 44/55. (=3A)

 

[603] et-Tûr 52/24; el-Vâkıa 56/17; el-tnsân 76/19. (=3A

[604] ez-Zuhruf 43/71. (=1A)

[605] . el-Vâkıa 56/18. (=1A)

[606] . ei-însân 76/15. (=1A)

[607] es-Sâffât 37/41. (=1A)

[608] . Meryem 19/62. (=IA)                                                                                           

[609] es-Sâffât 37/45; et-TÛr 52/23; el-Vâkıa 56/18; el-însân 76/17; Nebe' 78/34; el-Mutel 73/25. (=6A)                                                                                                         

[610] et-TÛr 52/22; el-Vâkia 56/21. (=2A)

[611] . el-Bakara 2/25; et-Tûr 52/22; el-Vâkıa 56/20. (=2A, İB)

[612] ez-Zuhruf 43/71: <=1A)

[613] en-Nahl 16/31; ez-Zümer 39/34: (=2A

[614] Kâf50/35:(=lA)

[615] . et-Tevbe 9/72.

[616] Yûnus 10/58; ez-Zuhruf 43/32.

[617] el-Fecr 89/29- 30.

[618] el-Ârâf 7/43.

[619] Krş.Celâl ed-Din, Söz konusu oian âyetin tefsiri.

[620] . el-Insân 76/21.

[621] Yâsfn 36/47.

[622] el-Vâkıa 56/19.

[623] Nebe' 78/35.

[624] et-Tûr 52/23.

[625] el-Vâkıa 56/36.

[626] Aynı sure ve Sâd 38/52; Nebe' 78/33.

[627] el-Vâkıa 56/37.

[628] . er-Rûm 30/21.

[629] el-Bakara 2/25; Âl-i Imrân 3/15; en-Nisâ 4/57.

[630] er-Rahmân 55770.

[631] . es-Sâffât 37/48.

[632] es-Sâd 38/52.

[633] er-Rahmân 55/72.

[634] Krş. Buharı, Kitâbü'n-Nikâh, Bab 16

[635] el-Vâkıa 56/35,61.

[636] es-Secde 32/17.

[637] Krş. Buharı. Kitâbü't-Tefsir, Bab 30.

[638] . Krş. Taberî, Tefsir, C.I, s.135.   

ceren
Wed 12 August 2015, 12:22 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm.Rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim.Rabbimin yolunda giden ,onun rızasını kazanan ve cennet ehli olan kullardan olalım inşallah...

Sevgi.
Tue 9 January 2018, 03:47 am GMT +0200
Mevlam bizleri herdaim Rızasına uygun. yaşıyanlardan eylesin inşaAllah

Mustafa Yasin
Thu 29 March 2018, 05:13 pm GMT +0200
Selamünaleyküm Cennet ibadet konusunda çalışan kişiye verilir Eğer ki ibadete yapmazsak Cehennem bizi bekler Allah razı olsun paylaşımda

Bilal2009
Fri 30 March 2018, 01:56 am GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri güzel ameller işleyen ve rıza ı ilahiye kavuşup cennete giren bahtiyar kullarından eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun

Sevgi.
Thu 15 June 2023, 04:19 pm GMT +0200
Esselâmu Aleyküm. Rabbim bizleri her zaman hayırlı ameller işleyip rızasına kavuşan kullarından eylesin inşaAllah