- Cennet ve nimetleri

Adsense kodları


Cennet ve nimetleri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
hafız_32
Sat 30 October 2010, 02:26 pm GMT +0200
CENNET VE NİMETLERİ


 

Cennet nimet yurdudur. Allah burayı kulları içinden iman edenlerle Allah’ın emri ve yasakları doğrultusunda ha­reket eden takva sahibi olanlar için hazırlamıştır. Bu, onların dünyada iken samimi iman etmiş olmaları ve salih ameller işlemeleri sebebiyledir. Kendi nefislerini kötü isteklerine di­renmeleri, masiyet ve haram olan şeyleri terk etmeleri bakı­mındandır. Nitekim yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur.” (Zuhruf, 43/72)

“Kullarımızdan takva sahibi kimselere verdiğimiz cennet işte budur.” (Meryem, 19/63)

“İyiler kesinkes cennettedir.” (Mutaffifin, 83/22)

“Sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve cennetteki ipekleri lütfeder.” (İnsan, 76/12)


Yüce Allah müminleri buna özendiriyor. Bunun için iyi amel işlemelerini teşvikte bulunuyor. Nitekim şanı yüce olan Allah buyuruyor:

“Rabbinizden bir mağfiret; Allah’a ve peygamberine inanalar için hazırlanmış olup genişliği gökle yerin geniş­liği kadar olan cennete koşun. İşte bu, Allah’ın lütfudur ki onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.” (Hadid, 57/21)

“Rabbinizin bağışına ve takva sahipleri için hazırlan­mış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete ko­şun.” (Ali İmran, 3/133)

“İman edip yararlı iş yapanlara gelince onlar da cen­netliktirler. Onlar orada devamlı kalırlar.” (Bakara, 2/82)

“Rabbinin huzurunda durmaktan korkan kimselere iki cennet vardır.” (Rahman, 55/46)

“Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü arzu­lardan uzaklaştıran için ise şüphesiz cennet yegâne barı­naktır.” (Naziat, 79/40–41)


Ey kardeşim! Bilmiş ol ki, cennet senin okudukların ver duyduklarının üzerinde bir şeydir. Hatta aklının ve hayalinin kavradığı her şeyin üstünde anlatılamayacak derecede gü­zellikte olan yerdir. Çünkü bizim tüm düşüncelerimiz, algıla­malarımız asla cenneti olduğu gibi ihata edemediği gibi, onu idrak ta edemez, bilemez. Çünkü bizler sadece dünyada bize süs, ziynet ve eşya olarak verilen ölçü ve miktar ne ise, algı­lamamız da o orandadır. Çünkü bizim şuur ve his bakımın­dan idraki kavrama ve anlayış kapasitemiz oldukça kısırdır, dışımızda, fizik ötesinde olan şeylerin gerçek manada, haki­katlerini anlamamız mümkün değildir. Kur’an ve Sünnette anlatılanlara, cennetteki yapılara, saray ve köşklere, buradaki gençlere, altın ve gümüşlere, nehir ve ağaçlara, meyvelerine ait verdiği bilgilere gelince, bunların hiçbiri asla dünyadakiler gibi değildirler. Ne cinsleri bakımından ve ne de benzerlikleri açısından. Bunların dünyadaki şeylerle ortak noktaları sa­dece isimlerinin benzerliğinden ibarettir. Nitekim İbn Abbas,

 “Bu rızıklar onlara bazı yönlerden dünyadakine ben­zer olarak verilmiştir.” (Bakara, 2/1) Mealindeki bu ayetin tefsiriyle ilgili olarak diyor ki: “Cennette var olan şeylerin dünyadaki şeylere benzerliği sadece isimden ibarettir, başka değil.”

Buhari ve Müslim Ebu Hureyre’den rivayet ediyorlar. De­diğine göre Allah Resulü n(as) şöyle buyurmuştur: “ Yüce Allah buyurdu ki: Salih olan kullarım için hiçbir gözün gör­mediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir insanın gönlünden bile geçmediği şeyler hazırladım.”[1] Ravi diyor ki İsterseniz şu ayeti okuyun.

“Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez.” (Secde, 32/17)

Bilmelisin ki, cennet de bir tek cennet değildir. Dört cennet vardır dendiği gibi, sekiz cennet vardır diye de söy­lenmiştir. Ancak cennetler arasında nimet ve dereceler ba­kımından üstünlükler vardır. Yüce Allah buyuruyor ki:

“… Elbette ki ahiret, derece ve üstünlük farkları ba­kımından daha büyüktür.” (İsra, 17/21)

Kaldı ki bir tek cennette bile içindeki evler ve saraylar, konaklar bakımından bile derece farklılıkları vardır.

Ubade b. Samit’ten Tirmizi rivayet ediyor. Ubade diyor ki Allah resulü (as) şöyle buyurdu:

“Cennette yüz derece fark vardır. Her bir derece arasın­daki farklılık ise gök ile yer arası kadardır. Bunların içinden Firdevs cenneti en üstün olanıdır. İşte buradan dört cennetin ırmakları akar durur, bunun üstünde de Arş bulunmaktadır. Allah’tan bir şey istediğinizde Ondan Firdevs cennetini iste­yin.”[2]

Buhari ve Müslim Sehl b. Sa’d’dan rivayet ediyorlar. Demiş ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “Gökteki yıldızı nasıl görüyorsanız, cennette yüksek köşklerde yaşayanları aynen öyle göreceksiniz.”[3]

Bir rivayete göre Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer de oraya gi­receklerdendir ve orası ne güzel yerdir. İşte cennette de her­kesin yeri, konumu ve derecesi dünyadaki amelleriyle orantılı olacaktır.

Cennetlerin en üstünü ve yücesi Firdevs cennetidir. Bundan sonra ise sırasıyla Adn, Huld, Me’va adlı cennetler gelir. İşte sözünü ettiğimiz dört cennet bunlardır. Kaldı ki yüce Allah Rahman suresinde bunu ve bunlar arasında var olanları, aralarındaki derece farklarını açıklamıştır. Nitekim Allah Teala şöyle buyuruyor:

“Rabbinin huzurunda durmaktan korkan kimselere iki cennet vardır.” (Rahman, 55/46)

Yüce Allah bu ikisinde bulunan nehirleri, meyveleri, ya­takları, hurileri de anlatıyor ve daha sonra şöyle buyuruyor: “Bu ikisinden başka iki cennet daha vardır.” (Rahman, 55/62)


Nitekim bu ikisi hakkında da özelliklerinden söz edil­mektedir ki yeri geldiğinde bunu da öğreneceksin.

Buhari, Müslim ve Tirmizi Ebu Musa Eş’ari’den rivayet ediyorlar. Ebu Musa demiş ki Allah Resulü (as) şöyle bu­yurdu: “İki cennet var ki içindeki kapları ve her şeyi olmak üzere hepsi gümüştendir. İki cennette var ki bunun da kap­ları ve içindeki her şeyi altındandır. Adn cennetindeki cennet ehli ile bunların Rablerine bakışları arasında Allah’ın yüzünde Kibriya ridasından, perdesinden başka bir şey bulunmaya­caktır.”[4]

Cennetin sekiz kapısı bulunmaktadır. Senin de öğrendi­ğin gibi Bir kapısı sadece bizim peygamberimiz Hz. Mu­hammed’in (as) ümmetine aittir. Diğer ümmetlere ait olan kapılardan da girişte Muhammed ümmeti ortaktırlar. İşte sözünü ettiğimiz bu kapıların durumuna gelince, bunlardan birisi sadece salih amel işlemiş olanların içinden giriş yapa­cakları kapıdır. Bir kapı da var ki oradan sadece namaz kı­lanlar gireceklerdir. Başkası o kapıdan içeri giremeyecektir. Bu kapıya namaz kapısı denir. Bir kapı da yalnızca oruç tu­tanlara hastır. Buraya Reyyan kapısı adı verilir. Oruç tutmuş olanlardan başkası giremez bu kapıdan içeri. Sadaka kapısı, ana ve babaya iyilik yapanların kapısı, akrabasıyla bağlarını kesmeyenlerin, sılayı rahim kapısı, ihsan kapısı, ufak çocuk­ları sevindirenlerin kapısı. Kısaca her salih amel için özel bir kapı vardır. Kim de tüm bu amellerin sahibiyse, o kimse tüm bu kapılardan çağrılır. Hangisini isterse oradan içeri girme hakkına sahiptir.

Gelen rivayetlere göre Allah Resulü (as) cennet kapılarını anlatmış ve buraya kimlerin girebileceklerini ve hangi ameli işlemeleri durumunda girecek olanları açıklamıştır. Bu sırada Ebu Bekir (ra); ey Allah’ın Resulü! Sözünü ettiğin tüm kapı­lardan çağırılacak olan bir kimse var mıdır? Diye sorması üzerine, Peygamber (as) evet, ey Ebu Bekir sen de onlardan­sın” diye buyurmuştur.

Müslim ve Sünen sahipleri rivayet etmişlerdir. Ömer b. Hattab demiş ki, Resulüllah (as) şöyle buyurdu:

“Herhangi biriniz abdest alır ve bunu güzelce tamam­larsa, sonra da: “Eşhedu en la ilahe illallahu vahdehu la şerikeleh ve enne Muhammeden abduhu ve Resuluh= Şehadet ederim ki bir tek olan Allah’tan başka ilah yoktur ve onun ortağı da yoktur. Muhammed onun kulu ve elçisidir, derse kendisi için cennetin sekiz kapısının sekizi de açılır, hangisini isterse o kapıdan içeri girsin.”[5]

Cennet nimetlerine gelince, burada insanın gönlünün çektiği, canının arzuladığı her türlü nimet vardır. İşte sana Kur’an ve sahih Sünnetten bunun açıklamasını sunayım.

Birinci olarak cennetin yerinden ve toprağından söz edelim.

Cennet arazisi ve toprağı bizim dünyadaki arazimize ve toprağımıza benzemez. Çünkü cennetin toprağı zaferan­dan­dır, onun çakılları ise incidendir. Onun harcı, sı­vası ve çamuru da misktendir.

Tirmizi Ebu Hureyre’den (ra) rivayet ediyor. Ebu Hureyre diyor ki Allah Resulüne, “şu varlıklar hangi şeyden yaratıldı?” diye sordum. Allah Resulü, “Sudan yaratılmışlardır” buyurdu. Bu defa ben, “Ya cennet ve cennetin binaları, yapıları neden yaratıldı?” dedim. Allah Resulü (as), “Bir tuğlası gümüşten, bir tuğlası da altından, harcı ve sıvası da izfir-miskten, çakıl­ları inci ve yakuttan, toprağı zaferandan yaratılmıştır. Buraya giren artık umutsuzluk ve hüzün çekmez, fakirlik ve yoksul­luk görmez, ölmemek üzere orada ebedi kalır. Giysileri asla eskimez, gençliğinden hiçbir şey kaybetmez.”[6]

İkinci olarak cennetin ırmakları: Şüphesiz cennette dört ırmak akar. Bunlar Firdevs cennetinden doğarlar ve diğer dört cennetten geçerler. Bu nehirlerden birinde sadece su akar, diğer birinde yalnızca süt akar, üçüncüsünden ise şa­rap akar ve dördüncüsünden da sadece süzme saf bal akar. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içinden ır­maklar akan cennetler olduğunu müjdele!”(Bakara, 2/25)

Allah Teala bu nehirleri açıklamak üzere şöyle buyur­maktadır: “Muttakilere vadolunan cennetin durumu şöy­ledir: İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişme­yen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ır­maklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Orada meyvele­rin her çeşidi onlarındır.” (Muhammed, 47/15)

Bilmelisin ki cennet suyu dünyadaki suya asla benze­mez. Çünkü dünyadaki su, bekleyince ve bir yerde durunca tadı ve rengi uzun bir süre beklemesi sebebiyle değişir. Oysa cennet suyu bir yerde ne kadar beklerse beklesin ve süre ne kadar uzarsa uzasın hiçbir zaman değişime uğramayacağı gibi, tadı ve lezzeti daha da artar. Cennet suyu sütten daha beyaz ve baldan daha tatlıdır. Cennet sütü de dünyadaki sütten farklıdır. Çünkü dünyadaki sütü yüce Allah, hayvanla­rın karınlarındaki fışkı ile kan arasından çıkarır. Bu süt fazla bekletilince ekşir ve kokar. Ancak cennet sütü böyle değildir. O akan bir nehir olup, bu süt ne kadar beklerse beklesin hiç bozulmaz ve asla kokuşmaz, durdukça lezzeti ve tadı artar. Cennet şarabı öyledir. O dünyadaki şaraba hiç benzemez. Çünkü dünya şarabı kimi meyvelerden ve ekşimeye yüz tu­tan bitkilerden, tohumlardan yapılır. Bir kimse bundan içince akli dengesi bir an bozulur ve kusmaya başlar, şiddetli başağrısıyla karşı karşıya kalır. Hâlbuki cennetteki şarap öyle değildir. O bir nehirden akar, bu şarap kimi meyvelerin ek­şimeye ve bozulmaya, kısaca mayalanmaya bırakılmasıyla üretilmez. İçenini baş ağrısına müptela etmez, kusmaz, aklı başından almaz. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Çevrelerinde, hizmet için ölümsüz gençler dolaşır, Maiyn çeşmesinden doldurulmuş testiler, ibrikler ve ka­dehlerle. Bu şaraptan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir.” (Vakıa, 56/17–19)

Cennetteki bal da öyledir. Asla dünyadaki bala benze­mez. Çünkü dünyadaki balı arılar bitkilerden topladıkları öz­lerden oluşturuyorlar. Oysa cennetteki bal, bir nehir olarak akmaktadır ve içinde balmumu da yoktur, saf süzmedir. İşte sana cennet nehirleri. Cennet ehli bunlardan içeceklerdir.

Üçüncüsü de cennetteki saraylar, köşkler ve evlerdir. Ön­­ceki sayfalarda okuyup öğrenmiştin. Dört cennet bulun­mak­­taydı. Bunlardan iki cennetin durumlarını ve oradaki köşk ve sarayları Allah zikretmektedir. Allah Teala buyuruyor ki:

“Fakat Rabbinden sakınanlara, üst üste yapılmış, altlarından ırmaklar akan köşkler vardır. Bu, Allah’ın ver­diği sözdür. Allah, verdiği sözden caymaz.” (Zümer, 39/20)

“İşte onlara, sabretmelerine karşılık cennetin en yük­sek makamı verilecek, orada hürmet ve selamla karşıla­nacaklardır.” (Furkan, 25/75)


Doğrusu daha önceden de öğrendiğin gibi cennet sa­rayları, köşkleri altından ve gümüşten inşa olunmuşlardır. Yoksa dünyada olduğu gibi çamurdan, taştan, tuğla ve ker­piçten yapılmış değildir. Allah Teala buyuruyor ki:

“Dilerse sana bunlardan daha iyisini, altlarından ır­maklar akan cennetleri verecek ve sana saraylar ihsan edecek olan Allah’ın şanı yücedir.” (Furkan, 25/10)

Diğer iki cennete gelince Allah Teala onlardan da söz etmekte ve oradaki yapıların çadırlardan oluştuğunu bildir­mektedir. Yüce Allah önceki iki cennet hakkında açıklama yaptıktan sonra, diğer ikisi için de devamımda şöyle buyur­maktadır:

“Bu ikisinden başka iki cennet daha vardır.” (Rah­man, 55/62)

Nihayetinde şöyle buyuruyor: “Otağlar içinde sahiple­rine tahsis edilmiş huriler vardır.” (Rahman, 55/72)

Buradaki otağ veya çadırlar, dünyada olduğu gibi, kıl­dan, yünden veya pamuktan yapılmış değildir. Hayır, karde­şim dünyadaki gibi değildir. Aksine cennet otağları inciden, yakut ve zebercetten yapılmıştır.

Buhari, Müslime ve Tirmizi Ebu Musa Eş’ari’den rivayet ediyorlar. Demiş ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu:

“Cennette içi oyulmuş inciden imal edilmiş çadırlar var ki, genişliği altmış mil mesafe kadardır. Çadırın her bir köşesinde kalan aile bireyleri, çadırın olabildiğince genişliği sebebiyle diğer köşelerde kalanları göremezler. Mümin kişi o ailelerini ziyaret eder durur.”

Tirmizi Ebu Said Hudri’den rivayet ediyor, demiş ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “Cennet ehlinden makam itiba­riyle konumu en düşük olanın hizmetinde seksen bin hiz­metçisi vardır, yetmiş iki eşi-hanımı olacaktır. Kendisi adına inci, zebercet ve yakuttan bir kubbe dikilecektir. Aralığı Cabiye ile Sana arası kadardır.”

İşte bu anlattıklarımız cennetin evleri ve saraylarıdır.

Dördüncü olarak da cennetin yatakları ve kapları konu­sudur. Cennet yatakları ipektendir ve ipekle içi doldurul­muştur. Bu yataklar da altın işlemeli karyolalara kurulmuş­tur. Allah Teala buyuruyor:

“Hepsi de örtüleri atlastan minderlere yaslanırlar.” (Rahman, 55/54)

“Cevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedir, karşılıklı olarak oturup yaslanırlar.” (Vakıa, 56/15–16)


Nitekim içinde kaldıkları odaların ve sarayların zemin döşemeleri de ipek halılarla dayalı döşelidir. Etrafında da sıra halinde dizilmiş işlemeli yastıklar vardır.

Yüce Allah buyuruyor ki: “O cennette devamlı akan pınar, orada yükseltilmiş tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra dizilmiş yastıklar, serilmiş halılar vardır.”(Ğaşiye, 88/12–16)

Bu anlattıklarımız cennet sergileri ve yataklarıyla alakalı­dır. Bir de cennetteki kullanılan kap-kacak vardır. Buradaki çanak, çömlek, kadehler, testiler ve kâseler de altındandır. Bu şeyler Firdevs ve Adn cennetine göre olan şeylerdir. Bir de Huld ve Me’va cennetleri var ki bunların da eşyası, kapları gümüştendir. Nitekim bununla ilgili bilgiler Ebu Musa Eş’ari hadisinden öğrenmiştik. Bu hadisi Buhari, Müslim ve Tirmizi rivayet etmişlerdi. Yüce Allah buyuruyor ki:

“Onlara altın tespihler ve kadehler dolaştırılır.” (Zuhruf, 43/71)

“Yanlarında, gümüş kaplar ve billur kâselerle, gümüş beyazlığında billur gibi şeffaf kupalarla dolaştırılır ki, sa­kiler bu cennet şarabını ölçüsünce tayin ve takdir eder­ler.” (İnsan, 76/15–16)


Beşinci olarak da cennet kadınlarıdır. Aslında mümin kişinin cennette dünya kadınlarından iki eşi olacaktır. Huri­lerden ise, ameline göre değerlendirilecektir. Ola ki sen, “dünya kadınlarından bana ne, çünkü onlar içerisinde kötü huylu ve yaratılışlı olanları vardır” gibisinden bir şeyler söy­lemeye kalkışabilirsin veya seni rahatsız etmiş olan dünya­daki iki komanın durumlarını göz önünde bulundurarak böyle bir şeye gönülsüz olabilirsin ama mesele senin sandı­ğın gibi değil kardeşim! Çünkü cennet ile dünya kıyaslana­maz. Unutma ki Müslüman kadınlar cennette güzellik ve huy bakımından hurilerden çok daha üstün olacaklardır. Öyle ki huriler onların yanında ancak hizmetçi gibi kalırlar. Arala­rında haset, kin, düşmanlık ve nefret yoktur. Aksine kardeşlik ve karşılıklı sevgi vardır. Nitekim Allah Teala buyuruyor:

“Biz onların gönüllerindeki kini söküp attık; onlar ar­tık köşkler üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler ola­caklar.” (Hicr, 15/47)

Şunu da bilmelisin ki, cennet ehlinin kadınları tertemiz­dirler. Bu kadınlar ister Müslüman kadınlar olsun, ister huri­ler olsun fark etmez, hepsi de tertemizdirler. Küçük ve büyük abdest yok, aybaşı ve loğusa durumu yok, doğum yok, hepsi de kızdırlar. Kocaları her ne zaman yanlarına varsa, onları hep kız olarak bulacaklardır. Kaldı ki Allah Teala gelecek olan ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

“Onlar için cennette tertemiz eşler de vardır. Ve onlar orada ebedi kalıcıdır.” (Bakara, 2/25)

“Yanlarında güzel bakışlarını yalnız onlara tahsis et­miş, iri gözlü eşler vardır. Onlar, gün yüzü görmemiş yumurta gibi bembeyazdır.” (Saffat, 37/48-49)

“Oralarda gözlerini yalnız eşlerine çevirmiş güzeller var ki, bunlardan önce onlara ne insan ne de cin dokun­muştur.” (Rahman, 55/56) “Sanki onlar yakut ve mercan­dırlar.” (Rahman, 55/58)

“Gerçekten biz hurileri apayrı biçimde yeni yarattık. Onları, eşlerine düşkün ve yaşıt bakireler kıldık.” (Vakıa, 56/35–37)

Yani hepsinin de yaşları otuz olacak ve hepsi de evlenme çağında, evliliğe istekli olacaklar. Allah Teala buyuruyor:

“Gö­ğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar.” (Nebe, 78/33)


Bu nasıl bir sunuş, bu nasıl bir özendirme ve teşvik, gö­ğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar!

Bak hele kardeşim! Eğer bir adam veya bir genç evlen­mek istese, birileri de ona oldukça güzellikte güzel, ahlakta ve terbiyede üstün değerde olan bir kızın varlığından haber verse, onun güzelliklerini, özelliklerini bir bir saysa ve o kızı ona sevdirmesi için elinden geleni yapsa bu kimse nasıl dav­ranır? Kendisi hakkında bilgi verilen bu kızı, evlenmek iste­yen kişi görmek için acele etmez mi, bir an önce onu görsün istemez mi? Dolayısıyla o kişi, böyle özellikleri bulunan bu kızı görebilmek uğruna elinde avucunda olan şeyleri vermez mi hiç? Hatta öyle ki ona karşı olan sevgisi uğruna canını bile çoğu kez fedaya hazırdır.

İşte böyle bir haberi veren zat âlemlerin Rabbi Allah’tır ve O haber verenlerin en doğru haber verenidir. Allah bize hu­rilerden ve onların özelliklerinden, güzelliklerinden söz edi­yor. Yani iri gözlü, ela bakışlı, sütbeyaz varlıklar olan huriler. Bu özellikleriyle, güzellikleri Allah onları bize sevdiriyor ve tanıtıyor. Böyle olunca bizler onlara doğru bir eğilim göster­mez miyiz hiç! Dolayısıyla onları elde edebilmek ve onlarla evlenmek için elimizden ne gelirse o manada amel işleme­miz gerekmez mi?

O halde onlara talip olan var mı? Onları arzulayan var mı? Eğer sen onlara talip ve istekli isen, o halde şimdiden onların mehirlerini kendilerine öde, önceden gönder. Onların mehirleri; Allah’a iman, iyi ve güzel işler yapmak, salih amel işlemek, Allah’ın haram kıldığı şeylerden de uzak durmak ile mümkündür. Sakın ola ki şu bedeviye benzemeyesin. Bedevi Allah Resulü’nün mescidine gelir ve orada hafiften bir namaz kılar ama tavuğun yem topladığı gibi yapar. Sonra da ellerini açıp şöyle yakarır:

“Allah’ım! Beni iri gözlü hurilerle evlendir.” Hz. Pey­gam­ber (as) ona: “Sen güzel bir istekte bulundun, dünür­cülüğün iyi oldu ama sen mehrini vermede kötü davran­dın” der.

Ey kardeşim! Şimdi sana şu hadisi şerifi sunuyorum, ola ki bu senin sevgini arttırır. Tirmizi, Enes b. Malik’ten (ra) riva­yet ediyor. Enes diyor ki, Allah resulü (as) şöyle buyurdular:

“Eğer cennet ehlinden olan bir kadın şöyle bir dönüp yeryüzüne bakabilseydi, böylece o yer ile gök veya doğu ile batı arasını aydınlığa boğardı ve yine yer ile gök veya doğu ile batı arasını en güzel kokularla doldururdu. Doğ­rusu o kadının başını örten başörtüsü dünyadan da ve dünyada var olan şeylerden de daha değerlidir.”[7]

Ey kardeşim! Eğer cennet kadının sadece başını örten başörtüsü bile dünya ve dünyada var olan her şeyden değer­liyse, bunun ötesinde olanlar hakkında ne daha söyleyebilir­sin ki? Ve kokusu dünyayı ve içindekileri dolduracak olan güzel kokusu hakkında ne düşünebilirsin! Doğrusu böylesi kadınlara sahip olacak olanlara ne büyük mutluluk!

Allah’ım! Onların eşleri olabilmemiz için bize salih amel­ler işlemeyi nasip eyle ve bizi buna muvaffak eyle! Ey mer­hametlilerin en merhametlisi Rabbim! Bizi böyle ameller işlemeye muvaffak eyle!

Ey kardeşim şunu da bilmelisin ki, cennettekiler, yüzle­rini nasıl olduğunu görmek için herhangi bir aynaya bakma gereği duymayacaklardır. Çünkü onlar kendilerini hanımları­nın sinelerinde veya onların yüzlerinde göreceklerdir. Bu açıdan ayrıca bir aynaya gerek olmayacaktır. Hatta dahasını da söylememi ister misin? Kişi cennette eşinin kemikleri içindeki iliğini, tıpkı billur kadehte gözüken süt misali öylece göreceklerdir. Mademki kalem cennet kadınlarından ve onla­rın güzelliklerinden söz ediyor, öyleyse ben de sana, onlara karşı ünsiyet kazanasın, cennete ve oradaki kadınlara özlem duyasın diye sana şu hikayeyi anlatayım da, bir gör.

Anlatıldığına göre Abdulvahid b. Zeyd adında bir Müs­lüman komutan askerlerine cihaddan, cihadın öneminden ve Allah yolunda şehit olmaktan söz eder ve bu arada yüce Rabbimizin şu ayetini de okur:

“Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendile­rine verilecek cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürülürler ve ölürler.” (Tevbe, 9/111)

İşte bu sırada askerler arasından Said adında biri ayağa kalkar ve komuta der ki: “Ey komutanım! Her şeyden mü­nezzeh olan yüce Allah bizden canımız ve malımız karşılı­ğında bize cenneti mi satıyor?” diye sorar. Komutan da, “evet” der. Bu delikanlı komutanına: “Öyleyse ben cennet kar­şılığında canımı ve malımı ortaya koyduğuma seni tanık tutuyorum” der.

Komutanı Abdulvahid askerine der ki: “Doğrusu sen henüz gepegenç bir delikanlısın. Endişem o ki, sen böyle bir alışverişi yerine getirmede güç yetiremeyebilirsin.” Ancak delikanlı: “Aksine ben bunu yapabilecek güçteyim, buna şahit ol. Çünkü ben canımı ve malımı karşılığında cennet almak üzere Allah’a sattım” der. Komutanı da dönüp ken­dinse: “Bu, oldukça karlı bir alışveriştir” der ve onun başarılı olması için dua eder.

Savaş Bizanslılara karşı yapılıyordu. Said adındaki bu delikanlı gitti ve ne malı varsa hepsini Allah yolunda harcadı. Kendisi için sadece cihad için gerekli olan bir at, bir zırh ve silah bıraktı, kalanını Allah yolunda dağıttı.

Abdulvahid komutasında Bizans’a karşı savaşmak üzere ordu hazırlandı. Said orduya gerekli yardımı yaptı ve kendisi de savaş hazırlığına yaparak orduya katıldı. Henüz düşman ile karşılaşmadan birkaç saat önce, ordu dinlenmeye çekil­miş ve bu arada düşmanla karşılaşmanın da hazırlığını yapı­yorlardı. Said de dinlenmeye çekilmiş, uykuya varmıştı. Bu sırada yakınında askerlerden de bir arkadaşı bulunuyordu. Arkadaşı bakar ki Said uykusunda konuşuyor, elini bir yer­lere doğru uzatıyor, sonra geri çekiyor. Arkadaşı Sait’in rüya gördüğünü anlar, ancak onu uykusundan uyandırmaz.

Neden sonra Said uyanınca, arkadaşı kendinse, “Sen rüyanda ne gördün?” diye sorar ve “gördüğüm ve işittiğim kadarıyla sen uykuda iken konuşuyordun ve elini uzatıp du­ruyordun” der. Said arkadaşına, “bir şey görmedim” dese de, arkadaşı söylemesi için ısrar eder. Bunun üzerine Said arkadaşına: “Gördüğüm rüyayı ben ölene dek kimseye söy­lememek üzere bana söz verecek olursan, ben de sana rü­yamı anlatırım” der. Arkadaşı da, Said’e, rüyasını o ölene dek kimseye söylemeyeceğine dair söz verdi. Bunun üzerine Said rüyasını anlatmaya başlar ve der ki:

—Kendimi cennette imişim gibi gördüm. Derken sudan bir nehrin başında kendimi buldum. Burada huriler ve gençler vardı. Onlar beni gördüklerinde hoş geldin Safalar getirdin ey hoşnut kılınan Aynanın Beyi, dediler. Ben de, “Hoşnut kılınan Ayna aranızda mı?” diye sordum. Onlar, “hayır, keşke biz onun hizmetinde olanlardan olsaydık, sen hele ilerle” dediler. Ben de ilerlemeye devam ettim, derken sütten bir nehrin başına geldim, bir de gördüm ki burada sadece su nehri olan nehrin başında gördüklerimden çok daha güzel huriler ve gençler bulunuyordu. Bir de baktım ki onlar da beni karşılıyorlar ve bana: “hoş geldin, Safalar ge­tirdin, ey memnun kılınmış Ayna’nın eşi!” dediler. Ben de onlara, “Memnun kılınmış olan Ayna aranızda mı?” diye sor­dum. Onlar, “Hayır, keşke bizler onun hizmetinde olanlardan olsaydık, ilerle” dediler. Ben onlardan d bunu duyunca bu defa onu görmek için daha çok özlem duymaya başladım. Derken bu defa şaraptan bir nehrin başına geldik. Bir de ne göreyim bu nehrin başında da süt nehrinin başında olanlar­dan daha güzel olan huriler ve gençler bulunmaktadırlar. Baktım ki onlar da beni karşılayıp bana: “Hoş geldin, Safalar getirdin, ey mutlu kılınan Ayna’nın eşi!” dediler. Ben kendile­rine, “Ayna aranızda mı?” diye sordum, onlar, “hayır, keşke biz ona hizmet edenlerden olsaydık, sen ilerle hele” dediler. Ben de ilerlemeye devam ettim. Nihayet baldan bir nehre geldik. Bu nehrin de başında şarap nehrinin başında olan­lardan çok daha güzel huriler ve gençler vardı. Derken bu sırada birinin: “Ey Ayna! Müjdeler olsun sana, işte kocan geldi!” dediğini işittim. Derken Ayna sarayın kapısına geldi, gülümseyerek ve bana hoş geldin diyerek beni karşıladı. Birlikte saraya geçtik. Altından bir koltuğa oturduk. Ona bak­tığımda, güzelliğine vuruldum, onu kucaklayıp bağrıma bas­mak ve öpmek üzere elimi uzattım. Ancak bana dedi ki, şimdilik benden uzak dur. Çünkü sen halen dünyadasın. Ancak ben ona, “ben dünyayı istemiyorum ki” dedim. Ancak o yine bana: “Sen halen dünyadasın” dedi, ben de bıraktım. Ancak ben onun güzelliğine öylesine vurulmuşum ki, onu kucaklamak için ikinci kez tekrar elimi uzattım. Bu defa bana dedi ki: “Benden uzak dur, ben, sen henüz dünyadasın, diye seni uyarmadım mı?” dedi. Bu defa ben ona: “Ben dünya­dan ne zaman ayrılacağım?” diye sordum. O da bana: “Allah izin verirse akşama iftarını bizimle açacaksın” dedi. Çünkü kendisi oruç tutuyordu. İşte bu sırada uyanıverdim. Gördü­ğüm rüya bu idi. Allah izin verirse İnşaallahu ben bugün ifta­rımı orada, onun yanında açacağım, dedi.

Artık bundan sonra Müslümanlar ile Rumlar arasında savaş kızıştı. Said büyük bir yararlılık gösterdi, akşama kadar yılmaksızın, göksünü gelen oklara hedef tutarak savaşmayı sürdürdü. Çünkü o şehit olmayı, bu uğurda ölmeyi istiyordu. Onun bu derece fedakârca savaşmasını gören arkadaşları ona imreniyorlardı. Cesurca öne atılıyor ve ölümden hiç korkmuyordu. Derken savaşın durmasına az kala ölümcül bir darbe aldı. Arkadaşları hemen onu aldılar. Bu sırada sa­vaş da durmuştu. Rüyasını anlattığı arkadaşı durumu öğre­nince hemen oraya koştu, baktı ki arkadaşı Said can çekişi­yor. Arkadaşı Said’e, “Ey Said mutlu Ayna ile seni tebrik ede­rim” diye seslenince, diğer asker arkadaşları ona: “Kimdir ve nedir bu mutlu Ayna?” diye sordular. Arkadaşı Sait’in gör­düğü rüyayı anlatmak isteyince, Said, dönüp arkadaşına baktı, dudak hareketleriyle ona, verdiği sözü hatırlattı. Arka­daşı da, Said ruhunu teslim edene dek, onun gördüğü rüyayı kimseye anlatmadı.

Ey kardeşim! İşte samimi iman budur. İşte samimi ola­rak cenneti ve hurileri istemek budur. Kaldı ki Allah Teala şöyle buyuruyor:

“Siz ve eşleriniz ağırlanmış olarak cennete giriniz.” (Zuhruf, 43/70)

Ey kardeşim! İşte bundan dolayı ola ki sen bu dünyada güzel seslilerden insanı kendinden geçiren şarkılar dinlemek istersin. Ve sen kendi kendine, “acaba cennette de insanın aklını başından alan şarkı var mıdır?” diye sorabilirsin.

Ey kardeşim! Orada öyle şarkılar ve sesler var ki şu ya­ratılmışlar âleminde o kadar güzeli ve manidarı duyulup gö­rülememiştir. Eğer bu sesleri dünyadakiler işitmiş olsalardı, sevinç ve mutluluklarından kendilerinden geçerlerdi. Doğ­rusu orada bu şarkıları söyleyenler ise iri gözlü hurilerden başkası da değildir. Tirmizi Hz. Ali’den (ra) rivayet ediyor. Hz. Ali demiş ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu:

“Aslında cennette hurilerin bir araya gelip toplandıkları yerleri vardır. Burada birlikte öyle şarkılar söylerler ki, yara­tılmışlar arasında onun benzeri sesler işitilmiş değildir. Onlar şöyle derler: Biz artık ölümsüsüz, yok olup gidecek değiliz asla. Bizler yumuşak huyluyuz asla serleşmeyiz. Bizler memnun kalmış olanlarız, hiç kızmayız. Doğrusu ne mutlu bizim olanlara ve ne mutlu bize ki, biz de onun içiniz.”[8]

Altıncısı da cennetteki hizmetçiler ve gençler: Yüce Al­lah, cennet ehlinin hizmetçileri olan gılmanı yani gençleri tanıtırken, onlar için şu ifadeyi söylüyor. Kabuğunda saklı inci gibi gençler… Yüce Allah buyuruyor ki:

“O insanların etrafında öyle ölümsüz genç nedimler dolaşır ki, onları gördüğünde, etrafa saçılıp dağılmış in­ciler sanırsın.” (Tur, 52/19)

Allah Teala, onları güzellikleri ve üstünlükleri sebebiyle onları bize tanıtıyor. Anlatıldığına göre, henüz bebek iken, ergenlik çağına gelmeden müşriklerin ölen çocukları cen­nette cennet ehlinin hizmetinde çalışacaklardır.

Unutma ki, cennet ehlinin emrinde ve hizmetinde bulu­nan bu genç nedimler, orada ücret karşılığında çalışan üc­retliler değil, aksine onlara aittir ve onların mülkleridir. Cen­net ehlinin en alt derecesinde olan bir kimsenin hizmetinde önceki sayfalarda da geçtiği gibi seksen bin genç nedim çalışacaktır. Çünkü Ebu Said Hudri’den Tirmizi tarafından rivayet olunan hadiste buna değinilmişti. Kaldı ki Allah Teala şöyle buyuruyor:

“Hizmetlerine verilmiş, kabuğunda saklı inci gibi gençler etraflarında dolaşırlar.” (Tur, 52/24)

Bu gençler sadece cennet ehline hizmet için görev ya­parlar. Bunların görevleri ise, cennet ehline yiyecek ve içecek getirip götürmektir, başka değil. Çünkü Allah Teala şöyle buyuruyor:

“Onlara altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canlarının istediği, gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Ve kendilerine: Siz orada ebedi kalacaksınız, denilir.” (Zuhruf, 43/71)

“Çevrelerinde, hizmet için ölümsüz gençler dolaşır, Maiyn çeşmesinden doldurulmuş testiler, ibrikler ve ka­dehlerle. Bu şaraptan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir. Onlara beğendikleri meyveler, canlarının çektiği kuş etleri, saklı inciler gibi, iri gözlü huriler, yaptıklarına karşılık olarak verilir.” (Vakıa, 56/17–24)


Yedincisi de cennetteki yiyecek ve içecekler konusudur. Cennet ehlinin cennette yiyecekleri şeyler konusunu yüce Allah zikretmiştir. Bu yiyeceklerin et ve meyvelerden oluştu­ğunu anlatıyor. Aslında bu iki çeşit yiyecek cennet yiyecekle­rinin en lezzetlileridir. Yine Allah Teala, cennet ehlinin yedik­leri etler, etlerin en lezzetli olan türüdür. Bu et, kuş etidir. Allah Teala şöyle buyuruyor:

“Onlara beğendikleri meyveler, canlarının çektiği kuş etleri vardır.” (Vakıa, 56/20–21)

“Onlara canlarının istediği meyve ve etten bol bol verdik.” (Tur, 52/22)


Yine bilesin ki bu yiyecek maddeleri bitip tükenmeye­cektir. Cennet ehlinin bu yiyeceklerden ne zaman canı ye­mek isterse, hemen dünyadaki meyvelerin, sebzelerin ve yiyeceklerine hiçbirine benzemeksizin önlerine konulur. Çünkü bilindiği gibi dünyada iken yaz mevsiminde yetişen ürünler kış mevsiminde bulunamazlar, kış mevsiminde bulu­nanlar ise yaz mevsiminde ele geçmezler. Oysa cennette böyle bir mevsim ayırımı yoktur. Her an her mevsime ait yiyecekler vardır. Yüce Allah buyuruyor ki:

“Tükenmeyen ve yasaklanmayan, sayısız meyveler için­dedirler.” (Vakıa, 56/32-33)

Kim onu burada bu nimetlerden menedebilir ki? Çünkü bütün bunlar Allah’ın mülküdürler. Yüce Allah şöyle buyur­maktadır:

“Onlar: Bize verdiği sözde sadık olan ve bizi, diledi­ğimiz yerinde oturacağımız bu cennet yurduna varis kılan Allah’a hamdolsun. İyi amelde bulunanların mükâfatı ne güzelmiş! derler.” (Zümer, 39/74)

Bilesin ki cennette her çeşit meyve ve sebze vardır. Kı­saca önceden bildiklerin de hiç bilmediklerin de orada var­dır. Bunları alıp getirmek için herhangi bir sepete, seleye, fileye gerek olmadığı gibi, gidip yerinden, bağ ve bahçeden koparıp getirmeye de gerek olmaz. Çünkü cennet ürünleri dalından oturduğun yerde üzerine doğru sarkmış bir halde olacaktır. Kişi yatıp uzandığı yerden zahmetsizce onlardan alıp yiyecektir. Allah Teala şöyle buyuruyor:

“Hepsi de örtüleri atlastan minderlere yaslanırlar. İki cennetin de meyvesinin devşirilmesi yakındır.” (Rahman, 55/54)

Peygamber (as) şöyle buyuruyor: “O meyvelere ayakta olan da, oturan da ve yan üzeri uzanıp yatmış olanda yetişir.” Allah Teala şöyle buyuruyor:

“Cennet ağaçlarının gölgeleri, üzerlerine sarkar, ko­layca koparılabilen meyveleri istifadelerine sunulur.” (İn­san, 76/14)

“Meyveleri sarkmış olarak…” (Hakka, 69/23)


Yine unutma ki cennet ağaçları, dünya ağaçlarına ben­zemezler. Çünkü dünyadaki ağaçların kökleri toprakta, dal­ları ise havadadır. Cennet ağaçları dünyadakilerin tam tersi­nedir. Çünkü bunların kökleri havada, dalları ise aşağıya doğru sarkık vaziyettedir. Cennet ağaçlarının sadece bir ta­nesinin gölgesinde binitli olarak bir kişi yüz yıl yürü de yine sonuna ulaşamaz. O gölge öylece sürüp gider.

Tirmizi Enes’ten rivayet ediyor. Enes’in söylediğine göre Resulüllah (as) şöyle buyurmuştur:

“Doğrusu cennette öyle bir ağaç var ki, binitli bir kimse onun gölgesinde tam yüz yıl yola devam eder de, yine onun gölgesi bitmez.”[9] Allah Resulü (as) isterseniz: “Uzamış gölgeler, … içindedirler.” (Vakıa, 56/30)  ayetini okuyun buyurdu.

Belki sen diyebilirsin ki, eğer sadece bir tek ağacın göl­gesinde bir binici gölge sona ermeksizin tam yüzyıl devam edecektir. Bu durumda bu kişi cennetin tüm ağaçlarının meyvelerinden nasıl yiyebilecek, buna nasıl güç yetirebilecek ki?

Kardeşim! Bilmelisin ki, cennet ağaçları adeta birbiriyle sarmaş dolaş olmuş gibi iç içedirler. Dolayısıyla verdikleri tüm ürünler senin yanıbaşında veya başının üzerinde olacak­tır. Allah Teala şöyle buyuruyor: “İki cennet de çeşit çeşit ağaçlarla doludur.” (Rahman, 55/48 ) Yani ağaçları birbirle­riyle sarmaş dolaş olmuş olarak, demektir.

Sekizincisi de cennetteki giysiler ve süslerdir.

Aslında cennet ehlinin cennetteki giysileri ipektendir ama bu ipek dünyadaki ipekle asla kıyaslanamaz. Çünkü dünyadaki ipek ipekböceğinden elde olunur. Oysa oradaki ipek ise, bunlar yüce Allah’ın özel olarak yarattığı kumaşlar­dır. Cennet ehlinin her birinin cennet giysilerinden yetmişer elbisesi olacaktır ama bunlardan hiçbirinin rengi diğerine benzemeyecektir. Allah Teala şöyle buyuruyor:

“Üzerlerinde yeşil ipekten ince ve kalın elbiseler var­dır, gümüş bilezikler takmışlardır. Rableri onlara tertemiz bir içki içirir.” (İnsan, 76/21)

Bu giysiler hiç eskimezler, durdukça da güzellikleri artar. Erkekler başlarına, incilerle bezenmiş taçlar giyerler. Nitekim Tirmizi Ebu Hureyre’den (ra) rivayet ediyor. Ebu Hureyre diyor ki, Allah Resulü (as) şöyle buyurdu:

“Cennet ehli cennete tüysüz ve kılsız ve doğuştan sür­meli olarak, gençlikleri kaybolmamak ve elbiseleri de eski­memek üzere gireceklerdir. Başları üzerinde taçlar olacaktır. İncilerle süslü taçlarının üzerindeki her bir inci doğu ile batı arasını aydınlatacak derecede parlar.”[10] Cennet kadınlarına gelince bunlar da başlarına başörtüsü takmış olacaklardır.

Senin de öğrendiğin gibi Peygamber (as), cennet ka­dınlarının başörtülerinin dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha değerli olduğunu belirtmişti.

Cennet ehlinin ziynet ve süslerine gelince, bunlar da bi­leziklerden ve benzeri süslerden oluşacaktır. Bunlardan Fir­devs ve Adn cennetlerinde bulunan kadınların süsleri altın­dan olacak ve altın ile süsleneceklerdir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Bunlar orada altın bileziklerle ve incilerle bezenir­ler.” (Hac, 22/23)

Huld ve Me’va cennetinde olanların süs ve ziynetleri ise gümüştendir. Çünkü Allah Teala şöyle buyurmaktadır:

“Gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara ter­temiz bir içki içirir.” (İnsan, 76/21)

Tirmizi Sa’d b. Ebu Vakkas’tan (ra) rivayet ediyor. Demiş ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu:

“Eğer cennet ehlinden olan biri şöyle dünyaya bir baksa, bilezikleri ortaya çıkıp gözükse, bundan dolayı tıpkı güneşin ışığı yanında yıldızların sönük kaldıkları gibi, güneş de bu süslerin parlaklığı yanında sönük kalır.”[11]

Ey kardeşim! İşte cennet budur. Eğer bir de cennetteki­lerin durumundan ve orada ne tür nimetler içinde bulun­duklarından soracak olursan, -özellikle senin ve Müslümanla­rın onlardan olmalarını dilerim-, hepsi de cennete girdikle­rinde genç olarak gireceklerdir. Öldüklerinde yaşları her ne olursa olsun, ister yaşlı olarak ve ister çocuk olarak ölmüş olsunlar hiç fark etmeyecek, hepsi de aynı yaşta olarak cen­nete gireceklerdir. Yaşları Otuz civarında olacak, boyları da atamız Âdem’in (as) boyunca olacaktır.

Tirmizi Ebu Said Hudri’den (ra) rivayet ediyor, demiş ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu:

“İster küçük yaşta ölmüş olsunlar, ister yaşlandıklarında ölmüş olsunlar cennet ehlinin yaşları otuza getirilecektir. Ebedi olarak hep bu yaşta olacaklardır. Nitekim cehennem ehlinin de yaşları böyle olacaktır.”[12]

Buhari, Müslim ve Tirmizi Ebu Hureyre’den rivayet et­mişlerdir. Ebu Hureyre (ra) demiş ki, Allah Resulü (as) şöyle buyurdu:

“Cennete girecek olan ilk gurubun yüzünün parlaklığı adeta ayın dolunay gecesindeki gibi parlak olacaktır. Tü­kürmeyecekler, sümkürmeyecekler, büyük ve küçük abdeste çıkmayacaklardır. Cennetteki kapları altından, tarakları altın ve gümüşten, buhurdanlıkları ödağacındandır, terleri de misk gibi kokacaktır.”[13]

Allah Resulü (as) şöyle buyuruyor: “Cennete girecek olan ilk zümrenin yüz aydınlığı, ayın dolunay gecesindeki aydınlığı gibi olacaktır. İkinci zümre ise, gökteki yıldızlar içinde en güzel parlayanın parlaklığında olacaktır. Cennet ehlinden olanların her birisinin ikişer eşi olacaktır.”[14]

Nitekim orada artık ölmeyecekler, yaşlanmaya­caklar, be­den güçlerinden bir şey kaybetmeyecekler, hasta­lan­ma­yacaklar, üzüntü duymayacaklar ve yorgunluk nedir bilmeyeceklerdir. Aralarında herhangi bir düşmanlık, kin, öfke, ha­set, çekişme ve tartışma da olmayacaktır. Aksine hepsi birbirlerini seven kardeşler olacaklardır. Nitekim yüce Allah şöy­le buyuruyor:

“İlk tattıkları ölüm dışında, orada artık ölüm tatmaz­lar. Ve Allah onları cehennem azabından korumuştur (sürekli hayata kavuşmuşlardır).” (Duhan, 44/56)

Yüce Allah onların cennetteki konuşmalarından da şöyle haber vermektedir:

“Cennette şöyle derler: Bizden tasayı gideren Allah’a hamdolsun. Doğrusu Rabbimiz çok bağışlayan, çok ni­met verendir. O Rab ki lütfuyla bizi asıl oturulacak yurda, cennete yerleştirdi. Artık orada bize ne bir yorgunluk dokunacak ne de orada bize bir usanç gelecektir.” (Fatır, 34/34–35)

“Cennette onların altlarından ırmaklar akarken, kalplerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız.” (Araf, 7/43)

Cennette zaman ilerledikçe, onlar dünyadakinin tam ter­sine daha da bir güzelleşir ve güçlenirler.

Müslim Enes’ten (ra) rivayet ediyor. Dediğine göre Allah Resulü (as) şöyle buyurmuştur:

“Cennette öyle bir Pazaryeri var ki, cennet ehli her Cuma günü gelip burada toplanırlar. Derken bu sırada kuzeyden bir rüzgâr eser de, onların elbiselerine ve yüzlerine cennet kokularını serper. Böylece bu onların güzelliklerine ve ce­mallerine güzellik ve cemal katar, böylece eşlerine dönerler. Eşleri onlara: Allah’a yemim olsun ki, güzelliğiniz ve cemali­niz fazlasıyla artmış bulunmaktadır, derken kocaları da on­lara: Vallahi sizin de aynen öyle fazlasıyla güzelliğiniz ve ce­maliniz fazlasıyla artmış bulunmaktadır, derler.”[15]

Cennet ehlinin kavuşacağı en büyük nimet, ikramı bol olan Allah’ın yüzüne bakmaları olacaktır. Nitekim Allah Teala şöyle buyuruyor:

“Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır. Rable­rine bakacaklardır, onu göreceklerdir.” (Kıyame, 75/23–24)

“Güzel davrananlara daha güzel karşılık, bir de faz­lası vardır.” (Yunus, 10/26)

Burada geçen “daha güzel karşılık” ifadesinden kasıt cennettir. “Bir de fazlası vardır” ifadesinden kasıt ise, ikramı bol olan Allah’ın yüzüne bakmaktır. Allah Teala şöyle buyu­ruyor:

“Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. Katı­mızda dahası da vardır.” (Kaf, 50/35)

Yine bu ayette de yer alan, “dahası da vardır” ifadesin­den kasıt, İkramı bol olan Allah’ın yüzüne bakmaktır. Allah Teala’nın onlardan razı olması hasebiyle rızasıyla tecelli et­mesi, onlar için aradaki perdeleri ortadan kaldırması ile he­men hepsi Allah’ın huzurunda secdeye kapanacaklardır. Yüce Allah kendilerine: “Kaldırın başlarınızı ey kullarım! Çünkü ibadet dönemi dünyada kaldı. Siz şu anda ödüllen­dirme yurdundasınız” diye buyuracaktır. Nitekim Allah Teala şöyle buyuruyor:

“Onlara denir ki: Geçmiş günlerde işlediğiniz iyi amellerinize karşılık, afiyetle yeyin, için.” (Hakka, 69/24)

Cennette namaz, oruç, cünüplükten yıkanma ve benzeri manada ibadetler yoktur. Aksine orada sadece Allah’a hamdetmek ve onu övmek vardır. Onlar orada:

“Onlar: Bize verdiği sözde sadık olan ve bizi, diledi­ğimiz yerinde oturacağımız bu cennet yurduna varis kılan Allah’a hamdolsun. İyi amelde bulunanların mükâfatı ne güzelmiş! derler.” (Zümer, 39/74)

“Cennette şöyle derler: Bizden tasayı gideren Allah’a hamdolsun. Doğrusu Rabbimiz çok bağışlayan, çok ni­met verendir.” (Fatır, 35/34)

“Ve onlar derler ki: hidayetiyle bizi bu nimete ka­vuşturan Allah’a hamdolsun! Allah bizi doğru yola ilet­meseydi kendiliğimizden doğru yolu bulacak değildik.” (Araf, 7/43)


Melekler bu kimselerin ziyaretine gelip selam veririler. Allah Teala buyuruyor ki:

“Melekler de her kapıdan onların yanlarına varacak­lardır. Melekler onlara: Sabrettiğinize karşılık size selam olsun! Dünya yurdunun sonu cennet ne güzeldir, derler.” (Ra’d, 13/23–24)

“Orada birbirleriyle karşılaştıkça söyledikleri selam­dır. Onların dualarının sonu da şudur: Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” (Yunus, 10/10)

“Orada boş bir söz ve günaha sokan bir laf işitmez­ler. Söylenen yalnız, selam, selamdır.” (Vakıa, 56/25–26)

“Onlar orada ne boş bir lakırdı, ne de boş yalan işi­tirler.” (Nebe, 78/35)


Ancak cennet ehli cennette dünyada işlediklerini hatır­larlar. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Cennettekiler birbirlerine dönüp sorarlar: Derler ki: Daha önce biz, aile çevremiz içinde bile ilahi azaptan korkardık. Allah bize lütfetti de bizi vücudun içine işleyen azaptan korudu. Gerçekten biz bundan önce Ona yalva­rıyorduk. Çünkü iyilik eden, esirgeyen ancak odur.” (Tur, 52/25–28)

Bilmelisin ki, cennet ehli, cehennem ehlini gördükleri gibi, cehennem ehli de cennet ehlini görürler. İşte bu karşı­lıklı göre olayı, cennet ehlinin nimet içinde olmalarının değe­rini ve önemini daha da arttırır, ateştekilerin de azaplarını arttırır. Çünkü cennet ehli, cehennem ehlini ve azaplarını görünce, şu gerçeğin farkına varabileceklerdir. Eğer Allah kendilerini cennete koymamış olsaydı bile, sırf cehennem ateşinden ve azabından Allah’ın onları kurtarmış olması bile onlar için en büyük nimet olacaktı. Aynı şekilde cehennem ehlini de Allah ateşe sokmasaydı bile, cennet ehlini ve onla­rın içinde bulundukları nimeti görmeleriyle, bundan mahrum olmanın da büyük bir azap olacağını göreceklerdi. İşte bu bile onların hasretini ve azabını artıracaktır.

Bir de kendileri için hazırlanmış olan yerlerin cennet eh­line kaldığını gördüklerinde daha da perişan olacaklardır. Çünkü onlar bunu elde edecekleri amelleri işleme imkânları varken bunu yapmamışlardı. Belki de şu anda içinde azap gördükleri ateşe onlar girecekti ama onlar, amelleri saye­sinde kendilerini o ateşten kurtardılar. Çünkü cennetliklerle cehennemlikler arasındaki engel veya perde öylesine şeffaftır ki, birbirlerini görmeye engel olmamaktadır. Hatta cennet ehli ile cehennemlikler birbirleriye konuşabileceklerdir de. Kaldı ki Allah Teala şöyle buyurmaktadır:

“Cennet ehli cehennem ehline: Biz Rabbimizin bize vaat ettiğini gerçek bulduk, siz de Rabbinizin size vaat ettiğini gerçek buldunuz mu? diye seslenir. ‘Evet’ derler. Ve aralarında bir çağrıcı, Allah’ın laneti zalimler üzerine olsun! diye bağırır.” (Araf, 7/44)

“Cehennem ehli, cennet ehline: Suyunuzdan veya Allah’ın size verdiği rızıktan biraz da bize verin! diye ses­lenirler. Onlar da: Allah bunları kâfirlere haram kılmıştır, derler.” (Araf, 7/50)


İşte böylece cennet ehli cehennem ehline laf atar ve onlara dünyada iken yaptıklarını, kafirliklerini ve ahiret gü­nüne inanmamalarını hatırlatırlar. Yüce Allah cennet ehlin­den söz ederek buyuruyor ki:

“İşte o zaman birbirlerine dönerek dünyadaki halle­rini soracaklar. İçlerinden biri: Benim, bir vardı, der. Derdi ki: Sen de dirilmeye iman edenlerden misin? Biz ölüp kemik, sonra toprak haline geldiğimiz zaman dirilti­lip cezalandırılacak mıyız? O zat, dünyada geçmiş olan hadiseyi bu şekilde anlattıktan sonra Allah Teala orada bulunanlara: Siz işin gerçeğine vakıf mısınız? dedi. İşte o zaman konuşan baktı, arkadaşını cehennemin ortasında gördü. Yemin ederim ki, sen az daha beni de helak ede­cektin. Rabbimin nimeti olmasaydı, şimdi ben de cehen­neme getirilenlerden olurdum, dedi. Birinci ölümümüz hariç, bir daha biz ölmeyecek ve bir daha azap görmeye­cek değil miyiz?” (Saffat, 50–59)

Münafık erkeklerle münafık kadınların, müminlere: Bizi bekleyin, nurunuzdan bir parça ışık alalım, diyeceği günde kendilerine: Arkanıza dönün de bir ışık arayın! denilir. Nihayet onların arasına, içinde rahmet, dışında azap bulunan kapılı bir sur açılır. Münafıklar onlara: Biz sizinle beraber değil miydik? diye seslenirler. Müminler de derler ki: Evet ama, siz kendi başınızı belaya soktu­nuz; fırsat beklediniz, şüpheye düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan şeytan sizi, Allah hakkında bile aldattı. Nihayet Allah’ın emri gelip çattı.” (Hadid, 57/13–14)

Cennet ehli cehennem ehliyle konuşurlarken, onlara kendilerini cehenneme sokan şeyin ne olduğunu sorarlar. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor:

“Ancak amel defterleri sağdan verilen sağdakiler bakla. Onlar cennetler içindedir. Günahkârlara: Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir? diye uzaktan uzağa sorarlar. Onlar şöyle cevap verirler: Biz namaz kılanlardan değil­dik, yoksulu doyurmuyorduk. Batıla dalanlarla birlikte dalıyorduk. Ceza günün de yalan sayıyorduk. Sonunda bize ölüm gelip çattı.” (Müddessir, 74/39–47)

İşte cennet ehli ile cehennem ehli arasında böyle uzak­tan uzağa karşılıklı konuşmalar olacaktır. Ne mutlu cennet ehline! Yazıklar olsun cehennem ehline! İşte sözünü ettiğimiz bu cennetleri yüce Allah inanan takva sahibi kulları için ha­zırlamıştır. Evet, bütün cennetler hep iman edenler içindir. Ola ki tüm bu açıklamalardan sonra şöyle diyebilirsin:

Öyleyse işlediğim zaman beni cennete koyacak ameller nelerdir? Firdevs ve Adn cennetlerine girebilmem için neler yapmam icap ediyor.  Ki bu iki cennet altından saraylarla doludur.




--------------------------------------------------------------------------------

[1]    Buhari, Bed’ulhalk, 4/143. Müslim, Cennet, 2824

[2] Tirmizi, Sıfatulcenne, h:2531–2532 Tirmizi hadis içim gariptir, demiştir.

[3] Buhari, Bed’ulhalk, 4/145

[4] Müslim, İman, 296/180

[5] Müslim, Tahare, 234/17

[6] Tirmizi, Sıfatul Cennet, h: 2526. Tirmizi diyor ki, bu hadis bana göre isnadı kuvvetli olan ve muttasıl olan bir hadis değildir.

[7] Tirmizi, Fedailul cihad, h:1699. Bu sahih bir hadistir.

[8] Tirmizi, Sıfatul cennet, h: 2564. Tirmizi bu garip bir hadistir, demiştir.

[9] Tirmizi, Sıfatul cenne, h:2623. Hadis sahihtir.

[10] Tirmizi, Sıfatul cenne, h: 2539/2662. Bap: 8. Tirmizi, hadis için Hasen Ğa­riptir demiştir.

[11] Tirmizi, sıfatul cenne, h:2538/2661 bap:8 Tirmizi hadis için Ğariptir, demiştir.

[12] Tirmizi, sıfatul cenne. 2687. Tirmizi hadis için, Ğariptir, demiştir.

[13] Tirmizi, aynı bölüm, h: 2660. Hadis sahihtir, demiştir.

[14] Tirmizi, aynı bölüm, h: 2658. Hadis Hasen sahihtir, demiştir.

[15] Müslim, Cennet, h:2833/13

sidretül münteha
Sat 30 October 2010, 02:30 pm GMT +0200
Ne kadar da muhtesem nimetler var

Allahın rızasını kazanıp Cennete girmek nasip olur insaallah, o güzellikleri bir an da olsa hayalimize getirdiginiz için ve bilgiler için Allah razı olsun kardesim

selametle...

hafız_32
Sat 30 October 2010, 09:52 pm GMT +0200
Amin kardeşim ecmain inş

Selam ve dua ile...

akubra
Mon 13 June 2011, 04:28 pm GMT +0200
amiinnn Allah razı olsun.

Kaan8/B
Tue 21 April 2015, 04:53 pm GMT +0200
Ne kadar da muhtesem nimetler var

Allahın rızasını kazanıp Cennete girmek nasip olur insaallah, o güzellikleri bir an da olsa hayalimize getirdiginiz için ve bilgiler için Allah razı olsun kardesim

selametle...


selinay 7b
Mon 29 February 2016, 03:49 pm GMT +0200
selamun aleykum
bizler inşallah cennete girenler ve cennetin nimetlerini tadanlardan oluruz. amin.
Allah razı olsun

Sevgi.
Wed 4 January 2017, 01:00 pm GMT +0200
Aleyna Ve Aleykümüsselăm. Mevlam bizleri herdaim Rızasına uygun yaşıyan doğru ve hakkıyla ibadetlerini yapabilen kullarından olabilmeyi nasip etsin inşaAllah. Amin ecmain

ceren
Wed 4 January 2017, 02:01 pm GMT +0200
Aleykümselam.Rabbim bizleri onun emrine uyan ve onun yolunda gidip cennet ehli olan ve cennet nimetlerinden yararlanan kullardan eylesin inşallah...

HALACAHAN
Wed 4 January 2017, 02:26 pm GMT +0200
Rabbim bizleri cennet nimetlerinile nimetlenen rizasini kazanan hayirli kullarindan eylesin

Bilal2009
Sun 18 November 2018, 02:22 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim bizlere cennetini nasip eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun

ceren
Sun 18 November 2018, 03:09 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm.Rabbim bizleri onun rızası dairesinde islamı hakkıyla dünyasını ahiretini kazanmak için  yaşayan ve cennet ehli olup cennet nimetlerinden yararlanan kullardan olalım inşallah....

Fethiye Çopur Koü
Mon 3 December 2018, 09:30 am GMT +0200


"Zenginlik dediğin, huzurla aldığın nefes, iyilikten ayrılmayan iç ses, şükür edebildiğin sağlık, sana da çevrene de Hayri dokunan insandır."
Bu ilimler, bu güzel siteden bizlere ulaştığı için hayra vesile olmuştur. Allah razı olsun emeği gecenlerden...

ceren
Mon 3 December 2018, 04:59 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm. Dünyasını ahiretini kazanmak için yaşayan ve cennet ehli olan ve cennet nimetlerinden yararlanan kullardan olalım inşallah...

Esma korkmaz koü
Tue 2 April 2019, 12:49 am GMT +0200
Rabbimizin rızasını kazanıp hayırlı ameller neticesinde cennetine nail olan kullarından olabilme duası ile..

ceren
Wed 7 August 2019, 03:56 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm.Rabbim bizleri cennet ehli olan ve cennet nimetlerinden yararlanan kullardan olalım inşallah....