- Cemaatle Namaz Kılmak

Adsense kodları


Cemaatle Namaz Kılmak

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
Gulinur
Thu 25 November 2010, 01:40 pm GMT +0200
CEMAATLE NAMAZ KILMAK

F.CEMAATLE NAMAZ KILMAK

Cuma namazı dışında beş vakit namazı cemaatle kılmak müekked sünnettir. Zayıf kavle göre erkekler için farz-ı kifayedir. Buna göre, islam şiarının ortaya çıkması için bir köyde cemaatle na­maz kılmak vacibtir. Şayet bir belde halkının tümü cemaatı terke-derlerse, imam onlara karşı mücadele verir. Cemaatle namaz kılmak sünnettir kavline göre, cemaati terk edenlere karşı mücadele verilmez.

En sahih kavle göre cemaatle namaz kılmak erkekler için müekked sünnet olup kadınlar için müekked sünnet değildir. Ben diyorum ki; esah olan ve İmamın kesin görüşüne göre, cemaatle na­maz kılmak farz-ı kifayedir. Zayıf kavle göre ise farz-ı ayndır. ALLAH daha iyi bilir.

Kadınların değil de erkeklerin namazı camide kılmaları fazi­letlidir. Cemaatı çok olan camide namaz kılmak daha faziletlidir. Ancak cemaatı çok olan caminin imamı bidatçı ise veya o camiye git­mekle yakın olan cami cemaatsiz kalırsa, cemaatı çok olan camiye gitmek faziletli olmaz.

İhram tekbirini imamla birlikte almak daha faziletlidir. İmamın tekbirinin akabinde tahrim tekbiri ile uğraşmakla da bu fa­zilet hasıl olur. Zayıf kavle göre kıyamın bir kısmına yetişmekle bu fazilet hasıl olur. Başka bir zayıf kavle göre, bu fazilet rükûun evve­line yetişmekle hasıl olur. En sahih kavle göre, imam selâm verme­den cemaate yetişen kimse cemaatin faziletine yetişmiş sayılır.

İmamın eb'ad ve heyet denilen sünnetlere riayet ederek na­mazı hafif kıldırması, rıza gösteren cemaate ise uzun kıldırması sünnettir.

Sonradan gelenlerin cemaate katılmaları için imamın namazı uzatması mekruhtur. Ancak rükûda veya son teşehhüdte iken gelen­leri hissederse, en zahir kavle göre aşırı derecede beklemeden ve ge­lenler arasında bir ayırım yapmadan beklemesi mekruh olmaz. Ben diyorum ki; mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre, imamın beklemesi müstehabdır. ALLAH daha iyi bilir. Sonradan gelenlerin ce­maate yetişmeleri için imamın rükû ve son teşehhütte beklemesi müstehabtır.

Namazını tek başına kılmış olan kişinin, keza en sahih kavle göre cemaatle kılmış olsa bile, aynı namazı başka imamla ikinci de­fa kılması sünnettir, imam'm son kavline göre, ilk kıldığı namaz farz namaz yerine geçer. En sahih kavle göre, ikinci namazı kılarken farz namazı eda etmeye niyet etmelidir.

Cemaatı terk etme hususunda her hangi bir ruhsat bulunma­maktadır. Ancak cemaatle namaz kılmak sünnettir dediğimiz tak­dirde; yağmurun şiddetli olması veya geceleyin rüzgarın şiddetli es­mesi gibi genel bir mazeret sebebiyle cemaat terk edilebilir. Keza en sahih kavle göre, yolda şiddetli çamurun bulunması da cemaati terk etmeyi mubah kılan genel bir mazerettir. Cemaate gitmeyi düşüren özel mazeretler ise şunlardır:

1-
Ağır hastalık.

2-
Şiddetli soğuk veya sıcaklık.

3-
Kişinin aşırı derecede aç veya susuz olması.

4-
Büyük veya küçük abdesti bozma ihtiyacı.

5- Cana veya mala zarar verecek bir zalimin zulmünden kork­mak.

6-
 Fakir bir kimsenin alacaklısının kendisini yakalamasından

korkması.

7-
Birkaç gün görünmediği takdirde kendisine verilecek ta'zir cezası gibi bir cezanın affedileceği ümidi.

8- Uygun bir elbise bulamamak.

9- Mubah  olan bir  yolculuğa  hazırlanan  kişinin  arkadaş­larından geri kalma korkusu.

10- Kokusu fena olan bir şeyi yemiş olmak.

11 Akrabası ölüm halinde bulunan kimse, bakıcısı olmayan hastanın bakıcısı ve hastanın kendisiyle teselli bulduğu kimse cema­atı terk edebilir.

 

1. İmamın Nitelikleri
 


Namazının batıl olduğunu bildiği veya batıl olduğuna inandığı kimseye kişinin iktida etmesi sahih değildir. Örneğin, kıble konu­sunda veya iki su kabından hangisinin temiz olduğu konusunda farklı görüşlere sahip olan iki müçtehitten birinin diğerine uyması caiz değildir.

Temiz olan birkaç su kabından abdest alanlardan imam olanın, abdest aldığı suyun necis olduğu ortaya çıkmadıkça birbirle­rine uymaları sahihtir. Temiz su ile abdest aldığını zannettiği kim­seye, kişinin iktida etmesi kesin olarak caizdir.

Beş su kabından biri necis olur da necis olanı tespit edemeyen beş kişiden her biri, kendi kabındaki suyun temiz olduğunu zanne­der ve onunla abdest alır ve her biri bir vakitte imamlık yaparsa en sahih kavle göre, yatsı namazını iade ederler. İmamları ise akşam namazını iade eder. Şafiî mezhebine mensup olan kimsenin penisine dokunmuş veya kan aldırmış Hanefi mezhebine mensup imama uy­ması, en sahih kavle göre penisine dokunmuş olana değil, kan aldır­mış kişiye uyması sahihtir. Burada cemaatin niyetine itibar edil­mektedir.

Cemaat olana ve namazını iade etmesi lazım gelene uymak sa­hih değildir. Teyemmümle namaz kılan mukime uymak gibi.

İmamın son kavline göre, kârı olanın ümmi olana uyması caiz değildir. Ümmi, fatihanın bir harfini veya bir şeddesini ihlal eden kimsedir. Eret olan da ümmî gibidir. Eret, yeri olmadığı halde bir harfi idğam ederek okuyandır. "Müstakim" kelimesindeki "sin" har­fini "ta" harfine idğam ederek "müttakim" şeklinde okuyan gibi. El-seğ olan da ümmî gibidir. Elseğ, bir harfi telâffuz ederken dili başka bir harfe kayandır. Elseğin kendi benzerine imamlık etmesi sahihtir. Konuşmasında "ta" harfini tekrarlayan "temtam"a, "fa" harfini tekrarlayan "fe'fa"'a iktida etmek ve manayı değiştirmeyecek dere­cede hatalı okuyana iktida etmek mekruhtur.

İmkanı olduğu halde öğrenmeyen kimsenin, manayı bozacak şekilde fatihayı hatalı okuması namazını bozar. Meselâ "anâmte" lafzını "anâmti" veya "anâmtü" şeklinde kesre veya zamme ile oku­ması gibi. Dili dönmeyen veya Öğrenme imkanı veren bir zaman bul­mayan kimsenin yaptığı hata fatihada olsa bile, hükmü ümminin hükmü gibidir (Ancak kendi emsali olan kimselere imamlık etmesi caizdir). Yapılan hata fatihada değilse, namazı sahih olduğu gibi ona uymak da sahihtir.

Erkeğin, kadın veya ersel kimseye; erselin, kadın veya ersel kişi­ye uyması caiz değildir. Abdestli olanın namazını iade etmeyen te-yemmümlü kişiye veya mesh üzerine mesh etmiş kişiye uyması caizdir.

Ayakta duranın, oturarak veya yan üstü uzanarak namaz kıla­na, ergenlik çağında olan kimsenin, mümeyyiz olan çocuğa veya köleye uyması caizdir. İmamın kesin görüşüne göre, gözü gören ile görmeyenin imamlığı, hüküm açısından aynıdır. En sahih kavle göre sağlam kişinin idrarını tutamayan kişiye uyması caizdir. Temiz olan kadının, mütehayyire olmayan müstehaze (özürlü) kadına uyması caizdir.

İmamın, kadın veya küfrü herkesçe bilinen bir kafir olduğu or­taya çıkarsa cemaatin namazını iade etmesi vacibtir. Zayıf kavle göre, küfrü herkesçe bilinmiyorsa da cemaatin namazını iade etme­si vacibtir. Yalnız imamın cünüp olduğu veya görünmediği halde üzerinde bir necaset bulunduğu sonradan ortaya çıkarsa, cemaatin namazını iade etmesi gerekmez. Ben diyorum ki; esah görüşe ve

İmamın kesin görüşüne ve çoğunlukta olan alimlere göre, küfrü giz­li olan imamın hükmü, küfrü herkesçe bilinen imamın hükmü gibi­dir. ALLAH daha iyi bilir. En sahih kavle göre ümmî olan imamın hükmü kadının hükmü gibidir. Bir kimse ersel olana uyar da sonra erkek olduğu anlaşılırsa, en zahir kavle göre namazını kaza etmesi lazımdır.

 

2. İmamlıkta Tercih Sebepleri
 


Adil olan (büyük günahları işlemeyen ve küçük günahları işle­mekte ısrar etmeyen) kişi, fasık olana tercih edilir. En sahih kavle göre fıkhı en iyi bilen, kıraati en iyi ve zühdü fazla olana tercih edi­lir. Fakih ve kıraati iyi olan, yaşlıya (İslam'a önce giren) ve Kureyş'e nispet edilene tercih edilir, imam'm son kavline göre İslam'a önce gi­ren, Kureyş'e nispet edilene tercih edilir. Öne geçirilecek olanlar be-:<   lirtilen vasıflarda -sağlamlık ve hicret gibi diğer durumlarda- eşit olurlarsa; elbisesi ve bedeni temiz olan Öne geçirilir. Sonra sırasıyla sesi güzel olan, sanat ve benzeri durumları güzel olan Öne geçirilir. Kişi, mülkiyet veya benzeri bir sebeple faydalanmaya hak sa­hibi olduğu yerde imamlığa tercih edilir. İmamlığa ehil değilse, ehil olanı Öne geçirebilir. Efendisinin mülkünde oturan köleye efendisi tercih edilir. Kendi mülkünde oturan mukâteb köle ise efendisine tercih edilir. En sahih kavle göre kiracı kiraya verene, emanetçi emanet verene tercih edilir. Vali, kendi vilâyeti dahilinde fıkhı en iyi bilene ve mülk sahibine tercih edilip öne geçirilir.

 

3. İmama Uymanın Şartları
 

Aynı mekanda iseler cemaat imamdan ileriye çıkamaz. Cema­at imamdan ileriye çıkarsa, İmamın son kavline göre, cemaatın na­mazı batıl olur. İmam ile cemaatin aynı hizada durması mekruh ol­makla birlikte namaza bir zarar vermez. Cemaatin imamdan biraz geride durması sünnettir. İmamdan öne geçme hususunda ayak to­puğu ölçü alınır.

Mescid-i Haramdaki cemaat Kabe etrafında daire şeklinde saf tutar. En sahih kavle göre, imamla aynı yönde olmayan cemaatin imamdan ileriye geçip Kabe'ye daha yakın olmasının namaza bir zararı olmaz. Keza imam ve cemaat Kabe'nin içinde olur ve yönleri ayrı ise, imamın yöneldiği Kabe duvarına cemaatin daha yakm ol­masının da namaza bir zararı yoktur.

İmama uyan tek bir erkek, imamın sağ tarafında durur. Bir başkası gelip imama uyarsa, sol tarafta durur ve ihram tekbirini alır. Sonra imam biraz ileriye doğru çıkar veya her ikisi geriye çekilir. Her ikisinin geriye çekilmesi daha faziletlidir. İmama uyarak namaz kılan iki erkek ise veya biri erkek biri çocuk ise, imamın arkasında saffa dururlar. Keza imama uyan bir veya birkaç kadın ise imamın arkasında saffa dururlar. İmamla birlikte erkekli kadınlı bir cemaat bulunursa; önce erkekler, sonra çocuklar ve daha sonra da kadınlar saf tutarlar.

Kadın cemaatine imam olacak kadın birinci saffın ortasında durur.

İmama uyan kişinin saffın gerisinde tek başına durması mek­ruhtur. Safta açık yer varsa saffa girer, safta açık yer yoksa ihram tekbirini aldıktan sonra saftan birini yanma çeker. Çekilen kişi de ona yardımcı olur ve geriye doğru çekilir.

İmama uyan kimsenin, imamın veya saffın bir kısmını görme­si imamın veya müezzinin sesini duyması veya imamın bir hareket­ten diğer bir harekete geçişini bilmesi şarttır.

İmam ve cemaatin bir camide olmaları halinde aralarındaki mesafe uzak da olsa aralarına bina da girmiş olsa cemaatin imama uyması sahihtir. İmam ve cemaat açık bir arazide ise, aralarındaki mesafenin yaklaşık olarak üç yüz zira'dan fazla olmaması şarttır. Zayıf kavle göre, bu mesafenin uzaklığı net olarak üç yüz zira' ol­malıdır. Açık arazide bu mesafe, iki şahıs veya iki saf arka arkaya durduklarında sondan birinci saf ile ikinci saf arasındaki mesafeye göre tespit edilir.

Namaz kılman açık arazinin bir kimseye ait olması, vakıf veya bir kısmının vakıf bir kısmının şahıs malı olması hükmü değiştir­mez. İki saf arasında insanların fazlaca gelip geçtiği bir cadde veya diğer kıyısına geçmek için yüzmeye ihtiyaç duyulan büyük bir neh­rin bulunması, en sahih kavle göre imama uymaya zarar vermez.

Birinin avluda diğerinin ise içeride bulunması gibi imam ve cemaat ayrı iki yerde veya bir yerde bulunurlarsa, bu konuda iki tarik vardır: Esah tarike göre, cemaatin bulunduğu bina, imamın bulun­duğu binanın sağında veya solunda ise, binaların birindeki saffın di­ğer binadaki saf ile bitişik olması vacibtir. Ayakta olanın sığamaya-cağı kadar olan boşluk, en sahih kavle göre saffın kesik olduğunu göstermez.

Cemaatin bulunduğu bina, imamın bulunduğu binanın ar­kasında ise, en sahih kavle göre imama uymak caizdir. Yalnız her iki saf arasındaki mesafenin uzaklığı üç yüz zira'dan fazla olmaması şarttır. İkinci tarike göre ise, cemaatin bulunduğu bina ile imamın bulunduğu bina arasında duvar gibi bir engel yoksa veya duvar var da aradaki kapı açıksa, açık alanlardaki gibi cemaat ile imam arasındaki mesafenin üç yüz zira'dan (yüz elli metreden) fazla olma­ması şarttır.

İmam ile cemaat arasında bir engel yoksa veya açık kapı gibi bir engel olup bu engel gelip geçenlere mani olur da saffı görmeye mani değilse, farklı iki vecihten birine göre imama uymak caizdir. Arada duvar gibi bir engel varsa, her iki tarikin ittifakı ile imama uymak geçersizdir. Ben diyorum ki; ikinci tarik (imamla cemaat arasındaki engelin gelip geçenlere mani olması fakat saffı görmeye mani olmaması) en sahih olandır. ALLAH daha iyi bilir.

İmamın bulunduğu yerden başka bir binada bulunan cemaatin imama iktidası caiz olunca, onların arkasında bulunan cemaatin de imama uyması caizdir. Bu ikinci cemaatle imam arasında bir duvar ol­sa dahi iktidaları caizdir. İmama uyan cemaat üst katta, imam ise ca­minin dışında alt katta olursa veya durum bunun aksi ise, imam ile cemaatin bedenlerinin bir kısmının birbirine paralel olması şarttır.

Cemaat cadde gibi sahipsiz bir yerde, imam ise camide bulunsa ve aralarında her hangi bir engel yoksa, cemaat ile imam sırasındaki üç yüz zira'lık mesafe caminin son duvarından itibaren hesaba alınır. Zayıf kavle göre son saftan itibaren hesaplanır. Aralarında duvar ve­ya kilitlenmiş bir kapı olursa imama uymak caiz değildir. Keza en sa­hih kavle göre, arada kapalı bir kapı veya pencere olursa, iktida yine caiz değildir. Ben diyorum ki; cemaatin üst katta imamın alt katta ol­ması veya durumun bunun aksi olması mekruhtur. Ancak bir zorun­luluk olması durumunda da yapılması müstehabtır.

Müezzin ikameti okuyup bitirinceye kadar cemaat ayağa kalk­mamalı ve müezzin ikamete başlayınca ayakta olan da nafileye baş-lamamalıdır. Nafile kılmakta olan kişinin cemaatı kaçırma endişesi yoksa namazını tamamlamalıdır. ALLAH daha iyi bilir.

 

4. Iktidanın Sahih Olmasının Şartları
 


İmama uyan kişi tekbirle birlikte imama uymaya veya cemaat­le namaz kılmaya niyet etmelidir. Cuma namazında iktidanm hükmü, en sahih kavle göre diğer namazlarda imama uymanın hükmü gibidir. İktidaya niyet etmeden hareketlerde imama uyan ce­maatın namazı en sahih kavle göre batıldır. Niyet ederken imamı is­men belirtmek vacib değildir. Bir kimse imamı ismen belirterek ha­taya düşerse namazı bozulur. İmamın imamete niyet etmesi ise şart değil, belki sünnettir. Şayet imam kendisine tabi olanları ismen be­lirtir ve hataya düşerse, cuma namazı hariç bir zararı yoktur.

Namazını eda edenin kaza kılana, farzı kılanın nafile kılana, öğle namazını kılanın ikindiyi kılana veya ikindiyi kılanın öğle na­mazını kılana uyması sahihtir. Keza öğle namazım kılanın sabah ve akşam namazını kılana uyması da sahihtir. Bu durumda cemaat mesbûk kimse hükmündedir.

Sabah namazında kunut esnasında veya akşam namazının son oturuşunda imama uymanın bir zararı yoktur. İmam kunutu okur­ken veya son oturuşu yaparken sözgelimi öğleyi kılmak üzere tabi olan muktedi, imamdan ayrılma niyetini getirerek imamdan ayrıla­bilir. Lakin imama uyup beklemesi ve imam selâm verdikten sonra kalkıp namazın geri kalanını tamamlaması daha faziletlidir.

En zahir kavle göre sabah namazını kılanın, öğle namazını kıldırana uyması caizdir. İmam üçüncü rekâta kalktığı zaman muk­tedi isterse ayrılma niyetini getirir ve selâm verir, isterse imamla birlikte selâm vermek için bekler. Ben diyorum ki; imamı beklemesi daha faziletlidir. ALLAH daha iyi bilir.

Sabah namazını kılıp öğleyi kıldıran imama tabi olan kişi, mümkün ise ikinci rekâtta kunutu okur, mümkün değilse kunutu terk eder. İsterse niyet edip imamdan ayrılır ve kunut duasını okur.

İmam ve cemaatin namazı şekil ve düzen bakımından farklı

ise, meselâ biri farz namazı diğeri güneş tutulması veya cenaze na­mazı gibi kılmış şekli ve düzeni bakımından farklı bir namaz kılıyor­sa en sahih kavle göre, birbirlerine uymaları caiz değildir.

 

5. İmama Uymanın Diğer Şartları
 

İmama uyan kimsenin, namazın fiillerinde de imama uyması vacibtir. İmamın fiillerine uymak, muktedinin namazla ilgili bir fiile imamın başlamasından sonra başlaması ve imam bir fiilden ayrıldıktan sonra muktedinin o fiilden ayrılması ile olur. Cemaat imamla birlikte bir fiile başlar ve onunla birlikte bitirirse, bunun za­rarı olmaz. Cemaat iftitah tekbirini imamla birlikte alırsa bu caiz değildir. İmama uyan fiili bir rükünde imamdan geride kalırsa, sözgelimi imam bir rükünden ayrılır ve cemaat bir önceki rükünde ise, en sahih kavle göre muktedinin namazı bozulmaz.

Cemaat fiili iki rükünde imamdan geride kalırsa, meselâ imam fiili iki rüknü yapar da cemaat henüz bir önceki rükünde ise ve ce­maat bunu mazeretsiz yaparsa, namaz batıl olur. Mesela; imam kıraati seri yapar ve cemaat daha fatihayı tamamlamadan rükûa varırsa, zayıf kavle göre imama tabi olur ve geri kalan kısımdan mu­af olur. En sahih kavle göre ise cemaat kıraatim tamamlar ve imamın arkasından namazına devam eder. Bu durumda imam, yapılması istenen üç fiili rükünden -ki bunlar uzun rükünlerdir- faz­la öne geçmiş olmamalıdır. Şayet imam uzun üç fiili rükünden fazla öne geçmişse, zayıf kavle göre muktedi imamdan ayrılma niyeti ge­tirir ve ondan ayrılır. En sahih kavle göre imamın bulunduğu kısım­da imama tabi olur ve imam selâm verdikten sonra eksikliklerini ta­mamlar. İmama uyan iftitah duası ile meşgul olurken fatihayı ta­mamlayamazsa mazur sayılır.

Bu hükümler muvafık (imamla birlikte namaza başlayan) ile ilgili hükümlerdir. Mesbûk ile ilgili hükümlere gelince: Mesbûk, fa­tihayı okurken imam rükûa varırsa, en sahih kavle göre iftitah du­ası ve euzu ile meşgul olmadan fatihayı terk eder ve rükûa varır. Böylece ilk rekâtı idrak etmiş olur. Aksi halde iftitah duası ve euzu-yu okuyacak olursa, fatihadan da aynı miktarda okuması vacib olur.

Mesbûk iftitah tekbirini aldıktan sonra her hangi bir sünneti yapmakla meşgul olmaz hemen fatihayı okur. Yalnız sünnetleri yapmasına rağmen fatihayı yetiştireceğini bilirse sünnetleri yapabilir.

İmama uyan kişi rükûdayken fatihayı terk ettiğini anlar veya bunda şüpheye düşerse fatihayı okumak için geri dönmez. İmam selâm verdikten sonra bir rekât daha kılar. İmam rükûda olup cema­at henüz rükûa varmadan fatihayı okumadığını bilir veya şüpheye düşerse fatihayı okur. Bu durumda özür sebebiyle imamdan geri kalmış sayılır. Zayıf kavle göre imamla birlikte rükûa varır ve imam selâm verdikten sonra bir rekât daha kılar.

İmama uyan kişi iftitah tekbirini imamın tekbirinden önce alırsa namazı gerçekleşmiş olmaz. Fatihayı veya teşehhüdü imam­dan önce okursa bunun bir sakıncası olmaz ve namazı geçersiz sayıl­maz. Zayıf kavle göre, imamdan önce okuduğunu iade etmesi vacib-tir. Rükû ve sücut gibi iki fiili rükünde kasıtlı olarak öne geçerse, na­mazı batıl olur. Aksi halde (bir fiili rükünde Öne geçerse namazı) batıl olmaz. Zayıf kavle göre, imamdan önce bir fiili rüknü yaparsa namazı batıl olur.

 

6. Iktidanın Sona Ermesi
 


İmam namazdan ayrılınca iktida kesilmiş olur. İmam namaz­dan ayrılmazsa me'mumun iktidayı kesmesi caizdir. Zayıf kavle göre, cemaatten ayrılmaya ruhsat veren bir özür olmadıkça me'mu­mun imamdan ayrılması caiz değildir. Cemaatten ayrılmayı mubah kılan özür, imamın namazı uzatması veya teşehhüt gibi yapılması is­tenen bir sünneti terk etmesidir.

Bir kimse yalnız başına ihram tekbirini alır da sonra daha na­mazda iken, bir başka rekatta olsa bile, imama uymaya niyet eder­se, en zahir kavle göre bu iktida caizdir. Bu takdirde kıyamda veya oturmuş olsun, iktida ettikten sonra imama tabi olur. Şayet imam namazını önce bitirirse, cemaat mesbûk hükmünde olur. Cemaat namazını önce tamamlarsa; dilerse ayrılma niyetini getirir ve ayrılır, dilerse imamı bekler ve onunla birlikte selâm verir.

Mesbûkun yetiştiği namazın ilk bölümü kendisi için namazın başlangıcı sayılır. Buna göre, sabah namazının ikinci rekâtında ku-nutu imamla birlikte okusa bile, yalnız başına kılacağı ikinci rekât­ta (kunutu mahallinde) tekrar okur. Akşam namazının son rekâtında imama kavuşan kimse yalnız başına kılacağı ikinci rekâtta

te­şehhüdü tekrar okur. İmam rükûda iken ona iktida etmişse, bir rekâta kavuşmuş sayılır. Ben diyorum ki; imam rükûda iken ona ye­tişenin bir rekâtının geçerli sayüabilmesi için imam rükûun en az haddinden kalkmadan ona yetiştiğine kalben inanmış olması şarttır. ALLAH daha iyi bilir.

Mesbûk kafi gelecek kadar rükûda imamla birlikte kal­madığından şüphe ederse, en zahir kavle göre bu rekâtı geçerli sayıl­maz. Rükûda imama yetişen mesbûk, önce iftitah için sonra rükû için tekbir alır. Şayet her ikisine birden niyet ederek bir tekbir alır­sa, en sahih kavle göre namazı gerçekleşmiş olmaz. Zayıf kavle göre bu namaz nafile olarak gerçekleşir. Eğer tekbiri alırken hiçbir şeye niyet etmemiş ise, en sahih kavle göre namazı gerçekleşmiş olmaz. İtidalde veya itidalden sonra imama kavuşacak olursa, tekbir alır ve imama uyarak intikalde bulunur. En sahih kavle göre teşehhüt ve tesbihatta imama uyar.

Mesbûk secdede imama kavuşacak olursa, secdeye intikal için tekbir almaz. Sadece iftitah tekbiri alır. İmam selâm verince tekbir alarak ayağa kalkar. Bu tekbiri alması için oturuşun mesbûk için oturuş mahalli olması lazımdır. Üç veya dört rekâtlı namazların ikinci rekâtlarında oturmak gibi. Mesbûkun oturuşu, birinci rekât­tan sonraki oturuş gibi oturma mahalli değilse, en sahih kavle göre ayağa kalkarken tekbir almaz.

 

G. YOLCU NAMAZI
 


Mubah ve uzun yolculukta dört rekâtlı namazları kısaltarak eda etmek caizdir. Evde geçirilen namazlar yolculukta kısaltılarak kaza edilemez. Bir kimse yolculukta geçirdiği namazları en zahir kavle göre yolculukta kısaltarak kaza edebilir, ancak mukim halde kısaltarak kaza edemez.

Bir beldeden yolculuğa çıkan kimsenin yolculuğu, beldenin su­ru aşıldıktan sonra başlar. Sur kendi yolunun yönünde ise ve surun arkasında binalar varsa, en sahih kavle göre bu binaları da geçmesi

şarttır. Ben diyorum ki; seferin başlangıcı için surun arkasındaki bi­naları geçmek şart değildir. ALLAH daha iyi bilir.

Beldenin suru bulunmazsa, yolculuk gidilen yöndeki binalar aşıldıktan sonra başlar. Harabeleri ve bostanları geçmek şart değil­dir. Seferin başlangıç noktası konusunda köy de belde hükmündedir. Çadırda oturan için yolculuk; konaklama, küllük ve çocukların oyun yeri gibi çadırların müştemilâtını aştıktan sonra başlar. Yolcunun yolculuğun başlangıç noktasına dönmesiyle yolculuğu sona erer.

Yolcu gideceği yerde dört gün kalmaya niyet ederse, oraya ulaştığı zaman yolcu olmaktan çıkar. En sahih kavle göre, sefere gi­diş ve seferden dönüş günü bu dört günden sayılmaz.

Yolcu, misafir olduğu beldeden ayrılacağına niyet eder de işi­nin tamamlanması günden güne kalırsa, giriş ve çıkış günleri dışın­da on sekiz gün namazını kısaltarak kılabilir. Zayıf kavle göre bu süre, çıkış ve giriş günleri dışında dört gündür. Bir kavle göre ise işi tamamlanıncaya kadar namazını kısaltarak kılabilir. Zayıf kavle göre bu ihtilaf, (yolcunun dört günden fazla namazını kısaltarak kıl­ması hakkındaki ihtilaf) öldürülmekten korkan kimse hakkındadır. Tüccar ve benzeri kimseler hakkında değildir.

Yolcu, işinin uzun bir sürede (dört güde) biteceğini bilirse, mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre namazını kısaltamaz.

 

1. Namazı Kısaltmanın Şartları
 


Sefer mesafesi kırk sekiz Haşimi mili uzunluğunda olmalıdır. Ben diyorum ki, bu mesafe yüklü bir devenin normal yürüyüşü ile iki merhale (90 km.) olmalıdır. Mesafe konusunda deniz yolculuğu kara yolculuğu gibidir. Yolcu bu milleri bir saat gibi daha az bir süre­de alsa da, namazım kısaltarak kılması sahihtir. ALLAH daha iyi bilir.

Yolcu, mesafesi en az iki merhale olan belli bir yere gitmeyi kast etmelidir. Şu halde, nereye gideceğini bilmeyen ve yolculuğu­nun hangi tarafa olacağına bir türlü karar veremeyen, yeri belli ol­mayan borçluyu veya efendisinden kaçmış köleyi aramaya çıkan ve bulunduğu zaman geri dönen kişi namazım kısaltamaz. Bir kimse gitmek istediği yöne doğru biri kısa diğeri uzun iki yol olur da kolay ve güvenilir olan uzun yolu tercih ederse, namazını kısaltabilir. Aksi halde böyle bir sebep olmadan uzun yolu tercih ederse, en zahir kavle göre namazını kısaltamaz.

Köle efendisi ile kadın kocası ile asker de komutanı ile beraber sefere çıkar da bağlı bulundukları kişilerin ne kadar yol alacaklarını bilmezlerse, namazlarını kısaltamazlar. Tâbi oldukları kişiler sefere niyet etmedikleri halde kendileri niyet ederlerse, sadece askerin ni­yeti geçerli olup namazını kısaltabilir.

Bir kimse uzun bir yolculuğa çıkar da sözgelimi yolun yarısın­da geri dönmeye niyetlenirse, yolcu olmaktan çıkar. Tekrar yoluna devam etmek isterse, kararını verdiği yerden itibaren seferi sayılır.

Yolculuğunda asi olan kişi seferin kolaylıklarından faydalana­maz. Meselâ, efendisinden kaçıp yola çıkan köle ve kocasına küsüp yola çıkan kadın seferin kolaylıklarından faydalanamaz.

Bir kimse mubah bir yolculuğa çıkar da sonra bir günah (zina veya yol kesmek gibi) işlemeye yönelirse, en sahih kavle göre seferin kolaylıklarından faydalanamaz. Fakat günah işlemek üzere yola çıkar ve sonra bu niyetinden vazgeçip tövbe ederse, tövbe ettiği yer­den itibaren seferi sayılır.

Seferi olan kimse namazını tam olarak kılan kimseye iktida ederse -bir anlık olsa bile- namazını tam olarak kılması lazımdır. Se­feri olan imamın burnu kanar ve yerine mukim birini geçirirse, mi­safir olanlar namazlarını tam olarak kılarlar. Keza seferi imam geri döner ve imametliğe geçerse, seferi olan muktedilerin namazlarım tam olarak kılmaları gerekir. Namazı tam olarak kılmaya niyetlenen misafirin veya imamının namazı bozulur veya imamın abdestsiz ol­duğu anlaşılırsa, kendisi namazı tam olarak kılar.

Yolcu seferi olduğunu zannettiği imama uyar da sonra mukim olduğu anlaşılır veya imamın seferi olup olamadığını bilmiyorsa, na­mazım tam olarak kılmalıdır. Şayet imamın seferi olduğunu bilir de namazını kısaltarak kılmaya niyet edip etmediğinden şüphe ederse, namazını kısaltarak kılar. Ancak imamın namazını kısaltarak kılma­ya niyet edip etmediğinden şüphe eder ve kendi kendine: "İmam na­mazını kısaltarak kılarsa ben de kısaltarak kılarım aksi halde tam kılarım." derse, en sahih kavle göre namazını kısaltarak kılar.

Namazı kısaltarak kılan kişi, ihram tekbiri alırken namazı kısaltarak kılacağına niyet etmeli ve namaz boyunca niyeti bozacak

şeylerden sakınmalıdır. Şöyle ki; seferi olan kişi namazı kısaltarak kılmaya niyet ederek tekbir alır da sonra kısaltmak veya tam olarak kılmak konusunda tereddüt ederse veya namazı kısaltmaya niyet edip etmediği hususunda şüphe ederse veya imam üçüncü rekâta kalktığı zaman, imam mukim midir yoksa yanıldı mı diye şüpheye düşerse, bütün bu hallerde namazını tam olarak kılması lazımdır.

Namazı kısaltarak kılan kimse, gerekmediği halde tam kılmak için bilerek ayağa kalkarsa namazı batıl olur. Ancak sehven üçüncü rekâta kalkarsa geri döner, sehiv secdesi yapar ve selâm verir. Şayet kıyamda iken namazı tam olarak kılmak isterse; geri döner, oturur ve namazı tam olarak kılmak niyetiyle kalkarak namazına devam eder.

Namazı kısaltarak kılan yolcunun, namazını bitirinceye kadar seferi olması şarttır. Şayet namazda iken mukim olmaya niyet eder veya gemisi ikamet ettiği yere ulaşırsa namazı tam olarak kılar. Se­feri kimsenin seferde namazı kısaltmanın caiz olduğunu bilmesi şarttır.

Yolculuk mesafesi üç konak uzunluğunda ise, meşhur kavle göre namazı kısaltarak kılmak, tam olarak kılmaktan faziletlidir. Bir zararı yoksa, yolculuk esnasında ramazan orucunu tutmak iftar etmekten faziletlidir.

 

2. Cem-İ Takdim Ve Cem-İ Te'hir
 

Öğle veya ikindi namazını birleştirerek birinci veya ikinci va­kitte kılmak caizdir. ( İkindi namazım öğle vaktinde öğle namazı ile birlikte kılmaya cem-i takdim; öğle namazını ikindi vaktinde ikindi namazı ile birlikte kılmaya cem-i te'hir denir.) Akşam ve yatsı na­mazını da, öğle ve ikindi namazı gibi uzun yolculukta bir arada kıl­mak caizdir. Keza bir kavle göre, kısa mesafeli yolculukda da iki na­mazı bir arada kılmak caizdir. Yolcu öğle vaktinde hareket halinde ise, öğle namazını geciktirerek ikindi namazının vaktinde kılması; öğle vaktinde istirahat halinde ise, ikindiyi öne alarak öğle vaktinde kılması daha faziletlidir. Vakit namazlarını öne alarak kılmanın üç şartı vardır:

1-
Önce birinci vaktin namazını kılmaya başlamak. İki namazı

bir arada kılan kimse, birinci namazın bozulduğunu anlarsa, ikinci namaz da bozulmuş sayılır.

,2- Namazları bir arada kılmaya niyet etmek. Niyet, birinci na­mazı kılmaya başlarken söylenmelidir. En zahir kavle göre, niyeti namaz arasında söylemek caizdir.

3-
İki namazın arasına uzun bir fasıla girmemelidir. Bir maze­ret sebebiyle de olsa namazlar arasına uzun bir fasıla girerse, ikinci namaz kendi vaktinde kılınması lazımdır. Kısa fasılanın ise zararı olmaz. Fasılanın kısa veya uzun olması örf ile bilinir. En sahih kav­le göre, teyemmümle namaz kılan kişi de namazlarını bir arada kıla­bilir. Suyu aramak gibi namazın maslahatı için araya hafif bir fasıla girerse zararı olmaz.

Bir kimse, namazını cem' eder de sonra, birinci namazın bir rüknünü terk ettiğini anlarsa, her iki namazı batıl olur ve ikisini bir arada iade etmesi lazımdır. İkinci namazın bir rüknünü terk etmiş ve araya uzun bir fasıla girmemişse, onu yeniden kılar. Fasıla uzun olursa namaz batıl olur ve cem' yapamaz. Şayet hangi namazın rüknünü terk ettiğini bilemezse, her bir namazı vaktinde eda etme­si lazımdır. Birinci namazı te'hir ederse, en sahih kavle göre niyet, tertip ve muvalata riayet etmesi vacib değildir. Vakit namazlarını ge­ciktirerek kılarken birinci namazın vakti çıkmadan namazları bir arada kılmaya niyet etmek vacibtir. Bir arada kılmaya niyet etme­den namazını geciktiren günahkar olur ve namazı kazaya kalır. Na­mazları geciktirerek kılmada yolculuğun namazın sonuna kadar de­vam etmesi şarttır.

Namazı cem-i takdim ile kılan kişi, iki namaz arasında mukim olursa, artık cem' yapamaz. İkinci namazı kılmakta iken veya na­mazı bitirdikten sonra mukim olursa, en sahih kavle göre cem-i tak­dim geçerli sayılır. Namazları cem-i te'hir yaparak kılan kimse na­mazları bitirdikten sonra mukim olursa, namaza bir tesiri olmaz. Fakat daha ikinci namazı bitirmeden mukim olursa birinci namazı kaza sayılır.

Mukim olan kimsenin, yağmur sebebiyle ikindiyi öne alarak öğle namazı ile birlikte kılması caizdir. İmamın son kavline göre, yağmur sebebiyle namazları vaktinden te'hir ederek kılmak caiz de­ğildir. Namazları cem-i takdim ile kılmak için yağmurun her iki namazın evvelinde mevcut olması şarttır. En sahih kavle göre yağmu­run, birinci namazın selâmı esnasında olması şarttır. Eriyen kar ve dolunun hükmü de yağmurun hükmü gibidir.

Yağmur sebebiyle namazları öne alarak bir arada kılmak, en zahir kavle göre uzak camide cemaatle namaz kılan veya yağmur­dan dolayı yolda eziyet gören kimseye mahsus bir ruhsattır.

 

Ğ. CUMA NAMAZI
 


Cuma namazı mükellef, hür, hastalık ve benzeri bir mazereti olmayan ve mukim olan her erkeğe farz-ı ayındır. Cemaati terk et­meyi mubah kılan bir özrü taşıyan mukim kimseye, mukâteb köle­ye, keza en sahih kavle göre bir kısmı hür olan köleye cuma namazı farz değildir. Öğle namazı sahih olan kimsenin kendisine farz ol­madığı halde cumayı kılması sahihtir. Kendisine cuma farz olmadığı halde camiye giren kimse cuma namazını kılmadan camiden ayrıla­bilir. Fakat vakit girmişse hasta olanın camiden ayrılması haramdır. Ancak namazı beklemekle hastalığı artarsa ayrılabilir.

Çok yaşlı veya yatalak olan kişi binek bulur da binek üzerinde gitmekle kendisine meşakkat dokunmazsa, cumaya gitmesi farzdır. Kendisini camiye götürecek bir rehber bulan âmâya da cuma na­mazı farzdır.

Cumayı kılmaları sahih olan kırk kişilik köydeki cemaata cu­ma farz olduğu gibi; cuma namazı kılınan beldenin, cuma kılınma­yan köye bakan tarafında yüksek sesle sükunet vaktinde okunan ezanı duyan karşı köydeki cemaata da cuma namazı farzdır. Aksi halde kendilerine farz değildir.

Cuma namazı kendisine lazım gelen kişinin cuma günü zeval­den sonra yolculuğa çıkması haramdır. Ancak yolda cumayı kılma im­kanı varsa veya arkadaşlarından geri kalıp zarar görürse yolculuğa çıkması caizdir. Yapılan yolculuk mubah ise, İmamın son kavline göre zevalden önce yola çıkmanın hükmü, zevalden sonra yola çıkmanın hükmü gibidir. Yolculuk, ibadet için yapılan haca gitmek gibi bir yol­culuk ise, zevalden önce yola çıkmak caizdir. Ben diyorum ki; en sahih kavle göre, itaat (bir farzı eda etmek) için yola çıkmanın hükmü, mubah olan yola gitmenin hükmü gibidir. ALLAH daha iyi bilir.

Kendilerine cuma farz olmayan kişilerin öğleyi cemaatle kılmaları en sahih kavle göre sünnettir. Bir Özür sebebiyle cumaya gidemeyenlerin özürleri gizli ise, öğleyi gizli kılarlar. Özrünün orta­dan kalkması mümkün olan kimsenin cuma namazından ümit ke-sinceye kadar öğleyi geciktirmesi sünnettir. Özrü olanların dışında kadın ve kötürümlerin acele ederek öğleyi vaktinde kılmaları sünnettir.

Diğer namazlar için gerekli olan şartlarla birlikte cumanın sa­hih olmasının şartları şunlardır:

1-
Cuma namazı Öğle vaktinde eda edilmelidir. Cumanın kazası olmaz. Şayet vakit dar olur da cuma namazı için yeterli olmazsa, öğle namazı kılınır. Cemaat namazı bitirmeden vakit çıkarsa, na­mazı bina ederek öğle namazı olarak tamamlarlar. Bir kavle göre na­mazı yeni baştan kılarlar. Mesbûk (cumanın bir rekâtına yetişen) kimse namazını mesbuk olmayanlar gibi tamamlar. Zayıf kavle göre ise namazını cuma namazı olarak tamamlar.

2-
Cuma namazı, yurt edinilmiş binaların sınırı dahilinde , kılınmalıdır. En zahir kavle göre, sahrada devamlı olarak kalsalar , bile çadırlarda yaşayanlara cuma namazı vacib değildir.

3- Kılman cumadan önce veya onunla birlikte başka bir cuma kıhnmamalıdır. Ancak belde büyük olur ve belde halkının bir cami­de toplanması zor ise, birkaç camide kılmak sahihtir. Zayıf kavle göre bir ihtiyaç olmaksızın birkaç camide kılınan cuma sahihtir. Bir başka zayıf kavle göre ise, Bağdat şehrinde olduğu gibi büyük bir ne­hir beldeyi ikiye bölmüş ise, her bir bölümü bir belde hükmünde olup, her bölümde kılman cuma sahihtir. Bir başka zayıf kavle göre ise şayet birkaç köy birleşirse, cuma namazı birleşen köyler adedin-ce her mahallede kılmabilir.

İhtiyaç olmaksızın cuma bir beldede birkaç camide kılmırsa, ilk önce kılman cuma sahihtir. Bir kavle göre ise devlet başkanının bulunduğu caminin cuması sahihtir. Önce kılmış olmanın Ölçüsü if-titah tekbiridir. Zayıf kavle göre önce kılmanın ölçüsü, selâmı tam vermiş olmaktır. Bir başka zayıf kavle göre ise, önce kılmış olmanın ölçüsü hutbeye ilk başlamaktır.

İki camide cuma namazı beraber kılınır veya beraber kılındığından şüphe edilirse, cuma namazı yeniden kılınmalıdır. Önce kılan cami belli değilse veya cami belli olduğu halde hangi ca­mi olduğu unutulursa, öğle namazı kılınmalıdır. Bir kavle göre ise cuma namazı tekrar kılınmalıdır.

4-
Cemaat: Cuma namazını cemaatle kılmanın şartı, diğer na­mazları cemaatle kılmanın şartı gibidir. Bununla birlikte cuma ce­maatinin sayısı en az kırk kişi olmalıdır. Bu kırk kişi mükellef, hür, erkek ve bulundukları yeri ihtiyaç olmaksızın ne yazın ne de kışın güç etmeyecek şekilde vatan edinmiş olmaları şarttır. En sahih kav­le göre, cemaat sayısı hasta olan mukim kişiyle de tamamlanabilir. İmamın kırk kişinin dışında olması şart değildir.

Hutbe okunurken cemaatin tümü veya bir kısmı dağılırsa, gıyaplarında okunan hutbe geçerli olmaz. Şayet araya uzun bir fasıla girmeden dönerlerse, hutbeyi okunan kısma bina etmek caiz­dir. Keza cemaat hutbeden sonra ayrılır ve araya uzun bir fasıla gir­meden dönerlerse, okunan hutbeye binaen namazı kılmak caizdir. Uzun bir fasıladan sonra dönerlerse, en zahir kavle göre hutbenin yeniden okunması vacibtir. Namaz tamamlanmadan cemaat imam­dan ayrıhrsa, namaz batıl olur. Bir kavle göre ise cemaatten iki kişi kalırsa namaz batıl olmaz.

En zahir kavle göre köle, çocuk veya misafir olan bir kimsenin cuma namazında imam olması sahihtir. Bu takdirde cemaatin sayısı imamdan başka en az kırk olmalıdır. İmam cünüp veya abdestsiz ol­duğu ortaya çıkar ve imamdan başka cemaatin sayısı kırk ise, en za­hir kavle göre cemaatin cuması sahihtir. Aksi halde cuma sahih olmaz. Bir kimse, cuma namazında abdesti olamayan bir imama rükû-da tabi olursa, en sahih kavle göre o rekât kendisi için sayılmaz.

5- Cuma namazından önce iki hutbe okumak. Hutbenin beş rüknü vardır:

a) ALLAH'a hamd etmek.

b) Resûlüllah'a Salât ve selâm getirmek. Hamd ve salâtm lafzı bilinen lafızlardır.

c) Takvayı tavsiye etmek. En sahih kavle göre takvanın belli bir lafzı yoktur. "ALLAH'a itaat ediniz" gibi vaaza delalet eden bir lafız ile takvayı tavsiye etmek yeterlidir.

Bu üç rüknün her iki hutbede bulunması gerekir.

d)  Birinci veya ikinci hutbede bir ayet okumak. Zayıf kavle göre, ayet birinci hutbede okunmalıdır. Bir başka zayıf kavle göre her iki hutbede de okunmalıdır. Bir diğer zayıf kavle göre hutbede bir ayet okumak vacib değildir.

e)
İkinci hutbede dua lafzı ile mü'minler için duada bulunmak. Zayıf kavle göre mü'minler için duada bulunmak vacib değildir.

Hutbenin şartlarına gelince onlar da şunlardır:

1- Hutbenin tümü Arapça olmalıdır.

2-
Hutbenin ilk üç rüknü arasında tertib olmalıdır.  (Önce hamd sonra salât okunmalı ve daha sonra takva tavsiye edilmelidir.)

3- Hutbe zevalden sonra okunmalıdır.

4-
Gücü yeten kişi her iki hutbeyi ayakta okumalıdır.

5- Her iki hutbe arasında oturmak.

6-
Cuma namazı şartlarını taşıyan kırk kişi hutbeyi işitmelidir. İmamın son kavline göre, hutbe esnasında konuşmak haramdeğildir. Susup hutbeyi dinlemek ise sünnettir. Ben diyorum ki en sahih kavle göre, rükünler arası tertibe riayet etmek şart değildir. ALLAH daha iyi bilir. En zahir kavle göre her iki hutbe arası ve her iki hutbe ile namaz arası muvalata riayet etmek, hatibin hades ve ne­casetten hali bulunması ve avret kısmının kapalı bulunması şarttır. Hutbenin sünnetleri ise şunlardır:

1- Hutbeyi minber üzerinde veya yüksek bir yerde okumak.

2- Hatip camiye girerken minberin yanında bulunanlara selâm vermesi.

3- Hatip minbere çıktığında cemaate yönelmesi ve oturmadan onlara selâm vermesi.

4- Hatibin minberde oturması ve huzurunda ezan okunması.

5- Hutbenin açık, anlaşılır ve kısa olması.

6-
Hatip hutbeyi okurken her hangi bir şey için sağa sola dönmemesi.

7-
Hatip hutbeyi okurken kılıç, asa veya benzeri bir şeye da­yanması.

8- Hatibin her iki hutbe arasında oturması ve İhlas suresi gibi bir sureyi okuyacak kadar beklemesi.

9-
Hatip hutbeyi bitirince müezzinin kamet okumaya başla­ması.

10- Hutbeyi bitirir bitirmez mihraba ulaşması için hatibin ace­le etmesi.

11-  Hatibin birinci rekâtta cuma suresini ve ikinci rekâtta Münafikun suresini açıktan okuması.

 

1. Cuma Gününde Yapılması Sünnet Olan Şeyler
 


Cuma namazına giden kişinin yıkanması sünnettir. Zayıf kav­le göre cuma günü herkesin yıkanması sünnettir. Zamanı ise, cuma günü şafaktan itibaren başlar. Namaza gitmeye yakın bir zamanda yıkanmak daha faziletlidir. Her hangi bir özürden dolayı yıkanama­yan kimse, en sahih kavle göre teyemmüm eder.

Ramazan ve kurban bayramı namazı, güneş ve ay tutulması namazı ve yağmur duası için yıkanmak da sünnettir. Cenazeyi yıka­yan kimsenin yıkanması, deli ve baygın olan kimse ayılmca ve kafir olan müslüman olunca yıkanması sünnettir. Ayrıca hac ibadeti eda edenin de yıkanması sünnettir.

Bu yıkanmaların en faziletli olanı, cenazeyi yıkayan kimsenin yıkanmasıdır. Ondan sonra cuma namazı için yapılan yıkanmadır. İmamın ilk kavline göre cuma günü için yıkanmak daha faziletlidir. Ben diyorum ki; burada İmamın ilk görüşü en zahir olandır. Zira alimlerin çoğunluğu, cenazeyi yıkayan kimsenin yıkanmasının daha faziletli olduğunu tercih etmişlerdir. Bu konuda bir çok sahih hadis varit olmuştur. İmamın son kavline delil olacak sahih bir hadis yok­tur. ALLAH daha iyi bilir.

Cuma namazına sükunetle yürüyerek erkenden gitmek, yolda ve camide Kur'ân-ı Kerimi okumak veya bir zikirle meşgul olmak, Ön sa­fa geçmek için oturanların omuzları üzerinden atlamamak sünnettir.

Cuma günü beyaz elbiseleri giymek, hoş koku sürünmek, uzamışlarsa tırnakları kesmek ve kötü kokuları izale etmek sünnet­tir. Bıyıkları kısaltmak, koltuk altlarını yolmak ve kasık tıraşı olmak da sünnettir. Ben diyorum ki; cuma gecesi ve günü Kehf suresini okumak, çokça dua etmek ve Resûlüllah'a çokça salât ve selâm ge­tirmek sünnettir. Müezzin iç ezam okumaya başlayınca, kendisine cuma namazı farz olanın alış veriş ve diğer işlerle meşgul olması ha­ramdır. Şayet bu esnada bir muamele yapmış ise sahihtir. Ezandan önce ve zevalden sonra alış verişle meşgul olmak mekruhtur. ALLAH daha iyi bilir.

Cuma namazının ikinci rükûunda imama yetişen kişi cumayı idrak etmiş sayılır. İmam selâm verdikten sonra bir rekât daha kıla­rak cumayı tamamlar. İkinci rükûdan sonra imama yetişen cumayı kaçırmış sayılır. İmam selâm verdikten sonra namazım dört rekât halinde öğle namazı olarak tamamlar. En sahih kavle göre, ikinci rükûdan sonra imama uyan kimse cuma namazına niyet eder.

İmam hades hali veya başka bir sebeple cuma veya başka bir namazdan ayrılırsa, en zahir kavle göre cemaattan birini yerine ge­çirmesi caizdir. Fakat cuma namazında tayin edilen halef, hades ha­li peyda olmadan önce imama uymuş olmalıdır. En sahih kavle göre halefin hutbe esnasında veya birinci rekâtta hazır bulunması şart değildir. Halef olan kişi cumanın birinci rekâtında imama yetişmiş-se, hem kendisinin hem de cemaatin cuması tamam olur. Birinci rekâtta imama yetişmemişse, en sahih kavle göre imamın dışında cemaatin cuması tamam olur.

Mesbûk kişi imamın yerine geçerse, namazın düzeninde imamın namazına uyar. Cemaate bir rekâtı kıldırınca teşehhüde oturur bu esnada kendisinden ayrılmaları veya onu beklemeleri için cemaate işaret eder. En sahih kavle göre herhangi bir namazda ce­maatin mesbûk olan imama uymaya yeniden niyet etmesi lazım de­ğildir.

Cuma namazında fazla izdiham sebebiyle secde edecek yer bu­lamayan -secdenin şartlarına riayet etmek suretiyle- mümkün ise, Önündeki kişinin sırtına kafasını koyarak secde eder. En sahih kav­le göre bekleyip îma ile secde etmez. Sonra imam daha rükûa var­madan imkan bulursa secde eder. Secdeden kalktığı vakit imam kıyamda ise, kendisi de kıraati yapar. Eğer imam rükûa varmış ise, en sahih kavle göre kendisi de rükûa varır ve mesbûk olan kimse hükmünde olur. İmam rükûdan kalkar ve o rekâtın sonunda selâm vermezse, imamın bulunduğu düzene uyarak namazına devam eder ve sonradan bir rekât daha kılar. Şayet imam selâm verirse cuması geçmiş olur.

İmam rükûa varıncaya kadar secde etme imkanı yoksa, bir kavle göre kendi namazının düzenine riayet eder. En zahir kavle göre imamla birlikte rükûa varır ve en sahih kavle göre bu onun için ilk rükû olur. Bu rekâtı birinci rükûa ve ikinci secdeye bitişmiş oldu­ğundan en sahih kavle göre, bu rekâtla cumayı idrak etmiş sayılır.

İzdiham sebebiyle secde edemeyen kimse namazın düzeninde imama uymanın vacib olduğunu bilir ve kendi namazının düzenine göre secde ederse, namazı batıl olur. Şayet unutarak veya bilmeye­rek kendi namazının düzenine göre secde ederse bu secde sayılmaz. Kıyama kalkıp kıraati ve rükûu yaptıktan sonra ikinci bir secde ya­parsa, bu secde geçerli olup bununla bir rekâtı tamamlamış olur. En sahih kavle göre, bu rekât ile cumayı idrak etmiş olur. Ancak imam namazını tamamlamadan Önce her iki secdeyi tam olarak yapmış ol­ması şarttır. Bir kimse birinci secdeyi unutur ve imam ikinci rükûa varıncaya kadar secde yapmazsa, mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre imamla birlikte rükûa varır.

 

H. KORKU HALİNDE NAMAZ
 


Korku halinde kılınan namazın birkaç şekli vardır:

1- Düşman kıble cihetinde ise; imam cemaatı iki saf halinde di­zer ve her iki safla namaza durur. İmam secdeye varınca bir saf onunla birlikte her iki secdeyi yapar. Diğer saf ise nöbet tutar. İmam beraberindeki safla birlikte ayağa kalktığında nöbet tutanlar secde yaparak imama yetişirler. İlk defa nöbet tutanlar imamla beraber ikinci rekâtın secdesini yaparlar. Bu sefer diğer saf nöbet tutar. İmam oturunca nöbet tutanlar da secde ederler. İmam ve cemaat te­şehhüdü okur ve selâm verirler. Resûlüllah (a.s.) "Usfan" denilen köyde namazı bu şekilde kildırmıştır. Bir saffm iki grubu her iki rekâtta nöbet tutması da caizdir. Keza en sahih kavle göre bir gru­bun nöbet tutması da caizdir.

2-
Düşman kıble cihetinde değilse, imam cemaatı iki guruba ayırır ve her guruba ayrı ayrı namaz kıldırır.  Resûlüllah (a.s.) "Batn-ı Nahl" denilen yerde namazı bu şekilde kıldırmıştır. Veya bir grup düşmana karşı durur ve imam diğer gruba bir rekâtı kıldırır. İkinci rekât için kıyama kalktıklarında cemaat niyet ederek imam­dan ayrılır, namazı yalnız başına tamamlarlar ve düşmana karşı nöbet tutmaya giderler. Nöbet tutanlar da gelip ikinci rekâtta ima­ma tabi olurlar. İmam teşehhüde oturunca kendileri kalkar ikinci rekâtı kendi başlarına kılarak teşehhütte imama yetişirler ve imam­la birlikte selâm verirler. Resûlüllah (a.s.) "Zat-ı Rikka" denilen yer­de namazı bu şekilde kıldırmıştır. En sahih kavle göre bu şekilde kılman namaz, Batn-ı Nahl'de kılman namazdan faziletlidir. İmam ikinci gurubu beklerken kıraati yapar ve teşehhüdü okur. Bir kavle göre imam, ikinci gurubun kendisine yetişebilmesi için kıraat ve te­şehhüdü geciktirir.

İmam akşam namazını kıldırdığında önce birinci guruba iki rekâtı kıldırır sonra da ikinci guruba bir rekâtı kıldırır. En zahir kavle göre namazı bu şekilde kıldırmak, birinci guruba bir rekât, ikinci guruba iki rekât kıldırmaktan faziletlidir. İmam namazı kıldırırken ikinci gurup için teşehhütte veya üçüncü kıyamda bek­ler. En sahih kavle göre kıyamda beklemesi daha faziletlidir. Dört rekâtlı bir namazı kıldırırken de her bir guruba iki rekâtı kıldırır. Şayet her bir gruba birer rekât kıldırırsa, en zahir kavle göre hepsi­nin namazı sahihtir.

Her bir grubun yanılması o gurubun birinci rekâtlarını kapsar. Keza en sahih kavle göre, ikinci grubun yanılması ikinci rekâtı kap­sar. Birinci gurubun ikinci rekâttaki yanılmaları birinci gurubu kap­samaz. İmamın birinci rekâtta yanılması ise bütün gurupları kapsar. İkinci rekâttaki yanılması birinci gurupları kapsamaz.

Namazı bu şekillerde kılarken silâh taşımak sünnettir. Bir kavle göre ise vacibtir.

3-
Savaş veya korku şiddetlendiğinde kişi süvari olsun yaya ol­sun imkan bulduğu şekilde namaz kılar. Bu esnada

kıbleyi terk et­mekte mazur sayılır. Keza ihtiyaç sebebiyle çok davranışta bulun­ması halinde en sahih kavle göre mazur sayılır. Fakat bağırmak ma­zeret sayılmamaktadır. Silâh affedilemeyecek derecede kana bulaşmış ise, namaz esnasında bırakılması lazımdır. Bırakma imkanı yoksa namaz onunla birlikte kılınır ve en zahir kavle göre kaza edil­mesi gerekmez.

Savaş esnasında rükû ve secde yapma imkanı bulamayan, bun­ları imâ ile yapar ve secde ederken rükûdan daha fazla eğilir.

Mubah olan her savaş ve hezimet esnasında, bu şekillerden bi­rine göre namaz kılmak caizdir. Yangın, sel ve yırtıcı hayvandan kor­kup kaçan veya mali sıkıntı sebebiyle alacaklısı tarafından hapis edil­mekten korkup kaçan kimsenin de bu şekillerden birine göre namaz kılması caizdir. En sahih kavle göre, Arafat'ta vakfeyi kaçırmaktan çekinen ihramh kimsenin namazını bu şekillerden birine göre kılması caiz değildir. Uzaktaki bir karartıyı düşman zannederek namazını korku namazı şeklinde kılan, bu karartının başka bir şey olduğu an­laşılırsa en zahir kavle göre, namazını kaza etmesi gerekir.

 

I. GİYİLMESİ HARAM OLAN ŞEYLER
 

Erkeğin ipekten yapılmış sergi veya başka bir şeyi kullanması haramdır. Kadının ipek elbise giymesi caiz olup en sahih kavle göre ipekten sergi kullanması haramdır. Velinin çocuğa ipek elbise giydir­mesi caizdir. Ben diyorum ki, en sahih kavle göre, kadının ipek döşek kullanması caizdir. Iraklı ve Iraklı olmayan alimlerin kesin görüşleri böyledir. ALLAH daha iyi bilir.

Helak edici şiddetli sıcak veya soğuk havada, ani çıkan savaş­ta veya başka bir elbise bulunmaması gibi bir mazeret sebebiyle ve­ya uyuzluğu, kaşıntıyı gidermek veya bitlenmemek gibi bir mazeret­ten dolayı erkeğin ipek elbise giymesi caizdir. Giyecek bir elbise bu­lamazsa erkeğin savaşta halis ipek giymesi caizdir.

Erkeğin ibrişim ve başka bir maddeden dokunmuş elbiseyi giy­mesi haramdır, ibrişimi az ise keza doku maddesi ibrişime eşitse, en sahih kavle göre giymesi caizdir.

Erkeğin adete göre elbisesinin yenine ipekten nakış yaptırması veya nakış işletmesi caizdir. Ancak nakışm eninin dört parmaktan fazla olmaması şarttır.

Namaz ve benzeri ibadetler dışında necis elbiseyi giymek caiz­dir. Ani çıkan savaş gibi bir zaruret olmadıkça köpek veya domuz de­risini giymek caiz değildir. Keza meytenin derisini giymek de en sa­hih kavle göre caiz değildir.

Meşhur kavle göre necis olan yağı (mescid lambası hariç) lam­bada kullanmak caizdir.

 

J. BAYRAM NAMAZI
 


Bayram namazı müekked sünnettir. Zayıf kavle göre ise farz-ı kifayedir. Cemaatle kılınması meşru kılınmıştır. Cemaatsiz kılmak da sünnet olduğu gibi, köle, kadın ve misafir için de sünnettir. Vak­ti, güneşin doğmasıyla başlar zeval vaktine kadar devam eder. Güneş bir mızrak boyu yükselinceye kadar namazı geciktirmek sünnettir.

Bayram namazı iki rekât halinde kılınır. İhram tekbirinden sonra iftitah duası okunduktan sonra zevaid denilen yedi tekbir alınır. Her iki tekbir arasında orta uzunlukta bir ayet okunacak ka­dar bir fasıla verilir. Tekbirler arasında tahlil, tekbir ve ALLAH'ı yücelten bir lafız okunur.

Sonra euzu besmele çekilir, fatiha ve bir sure okunur, ikinci rekâtta ise, kıraatten önce beş tekbir alınır. Tekbirler alınırken eller omuz hizasına kadar kaldırılır. Tekbirleri almak, farz veya eb'ad de­ğildir. Bu itibarla bir kimse, tekbirleri almayı unutur ve kıraate baş­larsa tekbirlerin vaktini kaçırmış olur, artık tekbir alamaz. Ancak İmamın ilk kavline göre rükûa varmamışsa tekbirleri alır.

Birinci rekâtta fatihadan sonra "Kaf", ikinci rekâtta ise "İkta-rebe" suresinin tümünü cehren okumak ve namazdan sonra iki hut­be okumak sünnettir. Her iki hutbenin rüknü, cuma namazında okunan hutbenin rüknü gibidir.

Hatip cemaate Ramazan Bayramı hutbesinde fıtır sadakası, Kurban Bayramı hutbesinde ise Kurban hakkında bilgi verir. Birinci hutbede art arda dokuz, ikinci hutbede ise yedi tekbir alır.

Bayram namazı için bilinen şekli ile yıkanmak sünnettir. Yıkanmanın vakti gecenin yarısından itibaren, bir kavle göre ise fec­rin doğuşu ile başlar. Cuma namazında olduğu gibi bayram na­mazına giderken de güzel koku sürünmek ve güzel elbiseleri giyine­rek süslenmek sünnettir.

Bayram namazını camide kılmak daha faziletlidir. Zayıf kavle göre ise; bir mazeret yoksa sahrada kılmak daha faziletlidir. İmam sahraya çıkarsa, gitmeye gücü yetmeyen zayıf kimselere bayram na­mazını kıldıracak bir imam tayin eder.

Bayram namazına giderken bir yoldan gitmek, dönerken baş­ka bir yoldan dönmek, cemaatin camiye erken gitmesi, imamın ise namaz vaktinde camiye gitmesi sünnettir. Kurban Bayramında ace­le ederek ilk vakitte namazı kılmak sünnettir. Ben diyorum ki; Ra­mazan Bayramında namaza gitmeden önce bir şey yemek, Kurban Bayramında ise, yemeği namazdan sonraya bırakmak, namaza yaya olarak ve sükunetle gitmek sünnettir. İmam dışında başkasının Bay­ram namazından önce nafile namaz kılması mekruh değildir. ALLAH daha iyi bilir.

 

Teşrik Tekbirleri
 

Her iki bayram arefesinde güneş battıktan sonra evde, yolda, mescitte ve sokakta yüksek sesle tekbir almak sünnettir. En zahir kav­le göre imam bayram namazı için iftitah tekbiri alıncaya kadar teşrik tekbirleri almak sünnettir. Hacılar kurban bayramı arefesinde tekbir yerine telbiye getirirler. En sahih kavle göre Fıtır Bayramı arefesinden itibaren farz namazlardan sonra tekbir almak sünnet değildir.

Hacılar bayramın birinci günü öğle namazından itibaren tek­bir almaya başlarlar ve bayramın son günü sabah namazında buna son verirler. En zahir kavle göre hacıların dışındakiler de hacılar gi­bi namazlardan sonra tekbir alırlar. Bir kavle göre ise, hacı adayı ol­mayanlar bayramın birinci günü akşam namazından itibaren na­mazlardan sonra tekbir almaya başlarlar. Bir kavle göre ise,arefe günü sabah namazından itibaren namazlardan sonra tekbir almaya başlamak ve bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar oku­maya devam etmek sünnettir. İslam alemindeki uygulama böyledir.

En zahir kavle göre teşrik günlerinde kılman kaza, revâtib ve nafi­le namazlardan sonra da teşrik tekbirleri alınır. Teşrik tekbirlerinin şu lafzı beğenilmiştir:

Tekbirlere şu cümleyi eklemek müstehaptır:

Ramazanın otuzuncu günü zevalden önce bir önceki gecenin (ramazanın yirmi dokuzuncu günün) hilâli görüldüğüne tanıklık edilirse, iftar edilir ve bayram namazı kılınır. Eğer guruptan sonra bir önceki gecenin hilâlinin görüldüğü söylenirse, bu şahitlik kabul edilmez. Bir önceki gecede zeval ile gurup arasındaki sürede görüldüğü söylenirse, iftar edilir ancak vakti geçtiği için bayram na-mazı kılınmaz. En zahir kavle göre, her hangi bir vakitte bayram namazını kaza etmek meşrudur. Denilmiş ki, bir kavle göre bir son­raki günün sabahında eda edilir.

 

K. HUSUF VE KÜSÛF NAMAZI
 

Güneş veya ay tutulması namazını kılmak sünnettir. Güneş veya ay tutulması namazına niyet ederek tahrim tekbiri alınır, euzu besmele çekilir, fatiha okunur ve rükû yapılır. Rükûdan kalktıktan sonra tekrar fatiha okunur ve ikinci rükû yapılarak secdeye varılır. Böylece birinci rekât tamamlanmış olur. İkinci rekât da aynı şekilde kılınır. Güneş karartısı devam ederse, üçüncü bir rükû eklemek ca­iz değildir. Güneş açılırsa rükûlarm sayısını azaltmak da en sahih kavle göre caiz değildir.

Güneş veya ay tutulması namazının tam şekli ise şöyledir: Bi­rinci kıyamda Fatihadan sonra Bakara suresi okunur, ikinci kıyam­da yine Bakara suresinden iki yüz kadar ayet okunur. Üçüncü kıyamda yüz elli kadar ve dördüncü kıyamda yüz kadar ayet okunur. Birinci rükûda Bakara suresinden yüz ayete denk, ikinci rükûda

seksen ayete denk, üçüncü rükûda yetmiş ayete denk ve dördüncü rükûda takriben elli ayet kadar teşbih okunur. En sahih kavle göre secdeler uzatılmaz. Ben diyorum ki; secdeleri uzatmak Buharî ve Müslimin sahihinde geçen hadisle sabittir. Buveyti, kitabında secde­lerin kendilerinden önceki rükû kadar uzatılacağına dair delil göstermiştir. ALLAH daha iyi bilir.

Bu iki namazı cemaatle kılmak ve ay tutulması (husuf) na­mazında kıraati cehri, güneş tutulması namazında ise gizli yapmak sünnettir. Namaz kılındıktan sonra imam cuma hutbesi için geçerli rükünleri taşıyan iki hutbe okur. İmam hutbede cemaatı tövbe et­meye ve hayır işlemeye teşvik eder.

Namazın birinci rükûunda imama tabi bir kimse, birinci rekâ­ta yetişmiş sayılır. En zahir kavle göre ikinci rükûda veya ikinci kıyamda imama tabi olan kimse, imamın içinde bulunduğu rekâta yetişmiş sayılmaz. Güneş açılır veya kapalı durumda iken batarsa namazın vakti geçmiş olur. Ayın açılması veya güneşin doğmasıyla da namazın vakti geçmiş olur. İmamın son kavline göre, fecrin doğ-masiyle namazın vakti geçmiş olmaz. Ay da kapalı iken batarsa na­mazın vakti geçmiş olmaz.

Küsûf (güneş tutulması) ile cuma namazı veya başka bir farz namaz bir araya gelirse, farz namazın vaktinin çıkma endişesi var­sa önce farz namaz kılınır. Böyle bir endişe yoksa, en zahir kavle göre önce küsûf namazı kılınır. Küsûf vaktinde cuma namazı kılımr-sa, küsûf namazında okunan hutbenin aksine cuma için iki hutbe okunur ve cuma namazı kılınır. Cuma namazından sonra küsûf na­mazı kılmırsa, cuma hutbesi bu namaz için de geçerli sayılır. İkinci bir hutbe okunmasına gerek yoktur.

Bayram, küsûf ve cenaze namazları bir araya gelirse, önce ce­naze namazı kılınır.

 
L. ISTISKA (YAĞMUR) NAMAZI


İhtiyaç olduğu zaman yağmur namazına çıkmak sünnettir. Yağmur yağmazsa namaz ikinci ve üçüncü defa tekrar edilir. Namaz için hazırlık yapılır ve kılınmadan yağmur yağarsa ALLAH'a şükret­mek ve dua etmek üzere cemaat toplanır. En sahih kavle göre ise yağmur namazı kılarlar.

İmam namaza çıkmadan halka; önce üç gün oruç tutmalarını, tövbe etmek ve iyilik yapmak suretiyle ALLAH'a yaklaşmalarını, zulümden sakınıp mazlumların hakkını iade etmelerini emreder. Dördüncü günde oruçlu oldukları halde namazı kılmak üzere eski elbiselerle boyunları bükük şekilde sahraya çıkarlar. Çocukları ve yaşlıları beraberlerinde getirirler. Keza en sahih kavle göre hayvan­ları da beraberlerinde getirirler. Zımmiler sahraya çıkmak isterlerse kendilerine mani olunmaz. Yalnız cemaatin arasına katılamazlar.

İstiska namazı, bayram namazı gibi iki rekâtlı bir namazdır. Zayıf kavle göre, ikinci rekâtta Nuh suresinin 11. ayetinden itibaren okumak sünnettir. En sahih kavle göre, istiska namazı bayram na­mazı vaktinde kılman bir namaz değildir. İstenilen vakitte kılınabi-lir. Yağmur namazında imam bayram hutbesi gibi iki hutbe okur. Tekbir yerine birinci hutbede dokuz, ikinci hutbede yedi defa istiğ­farda bulunur. Birinci hutbede şu duayı da okur:

İmam ikinci hutbeye başladıktan sonra kıbleye döner, hem giz­li hem de açıktan çokça duada bulunur. İmam kıbleye dönerken cübbesini sağı sola, solu da sağa gelecek şekilde ters çevirir. İmamın son kavline göre, imam cübbesini altı üste gelecek ve üstü de alta ge­lecek şekilde ters çevirir. Cemaat da imamın yaptığı gibi elbisesini ters çevirir. Ben diyorum ki; halk sahradan eve dönüp elbisesini çıkarmcaya kadar, ters yüz edilen elbise olduğu gibi çevirili kal­malıdır. Şayet beldenin imamı yağmur namazını terk edip kıldırmazsa, halk sahraya çıkmadan kendi başlarına kılarlar. imamın hutbeyi namazdan önce okuması caizdir.

Senenin ilk yağmuru yağınca; dışarıya çıkıp yağmurun isabet etmesi için avret mahalli kapalı kalmak şartı ile soyunmak, sel suyu ile yıkanmak veya abdest almak, gök gürlemesi ve şimşek çakması esnasında ALLAH'ı teşbih etmek sünnettir. Gözleri şimşeğe dikip bak­mak ise mekruhtur.

Yağmur yağması esnasında:

"ALLAH'ım bunu yararlı yağmur yap."demek ve kişinin dilediği şekilde dua etmesi, yağmur durduktan sonra da: "ALLAH'ın fazlı ve rahmeti ile üzerimize yağmur yağdı." demek sünnettir. "Şu yıldız­dan ötürü üzerimize yağmur yağdı" demek, rüzgara küfretmek mekruhtur.

Çok yağmurdan dolayı zarar olunca onun defi için:

"ALLAH'ım, yağmuru üzerimize değil de zarar vermiyeceği yer­lere yağdır." şeklinde ALLAH'a dua etmek sünnettir. Zarar veren çok yağmurdan dolayı namaz kılınmaz. ALLAH daha iyi bilir.

 

M. NAMAZI TERK ETMENİN HÜKMÜ
 

Bir kimse, namazın farz olduğunu inkar ederek terk ederse ka­fir olur. Farzlığma inandığı halde tembellik ederek kılmazsa ceza olarak öldürülür. En sahih kavle göre, zaruret vakti çıkıncaya kadar bir tek vakit olsa dahi namazı terk eden kimse ceza olarak öldürülür.

Cezayı tatbik etmeden önce tövbe etmesi istenir. Tövbe edip mazeret beyan etmezse boynu vurulur. Zayıf kavle göre ise namazı kılmcaya kadar veya ölünceye kadar demirle dürtülür. Ölünce cena­zesi yıkanır, namazı kılınır ve müslümanların mezarlığına gömülür. Lakin mezarı yerle bir tutulmaz, yerden biraz yüksek yapılır.

 

 

[Muhammed]
Sun 31 May 2015, 02:09 pm GMT +0200
EselamuAlleyküm Ve Rahmetullahi Ve Berakatuh...Bu özel durumlar dışında sorunu olmayan kişiler cami daima gitmesi gerekir.Cematle namaz kılmanın fazileti daha büyüktür.Rabbim bu güzel fazilete nail olabilmeyi nasip etsin İnşaAllah.

selinay 7b
Thu 14 January 2016, 09:35 pm GMT +0200
selamun aleykum İslam dini birlik ve beraberliğe çok önem verir . Namazların cematle kılınması , kuvvetli sünnetlerdendir.Peygamber efendimiz  (s.a.v)hayatı boyunca cemaate çok önem vermiş ve namazlarını çogunlukla cemaat ile kılmıştır. Cemaate devam eden kişiler birbirlerini daha yakından tanıma fırsatı bulur ve güzel arkadaşlıklar kurarlar. Allah Teala cemaat bereketiyle , ibadetlerdeki eksikliklerimizi tamamlar ve hatalarımızı affeder.
Allah razı olsun