meryem
Sat 23 October 2010, 09:33 am GMT +0200
92- Çelişkili Dedikleri Hadisler
İddia: RasûIullahin:"Şüphesiz ALLAH (C.C) utangaç, çekingen,mütevazi ve afif olanları sever;lafazan (beliğ) erkeklere buğzeder." buyurduğunu [358] rivayet ettiniz.
Sonra yine rivayet ettiniz ki Abbas (R.A) kendisine (S.A.V) "Güzellik nedir?" diye sormuş. Rasû lullah da "Güzellik lisândadır!" buyurmuştur. [359]
Yine (Rasûlullahın),Hakikaten beyânın[360] bazısı sihir (gibijdir" dediğini rivayet ettiniz[361]Halbuki ALLAH (C.C):"İnsanı yara, ona beyânı (duyguların ifadesini )Öğrettİ."(55.er-Rah-man:3,4) buyurmuş ve beyân'ı, saymış olduğu nimetlerden bir nimet olarak kabul etmiştir.
Yine (ALLAH) kadınların ifade güçlerinin azlığını anlatmış ve :"Süs içinde yetiştirilip büyütülen ve iddiasını İsbat edemeyen kimseyi (yaratılışça pek zayıf olan kızları) mı ? (Allaha çocuk isnad ediyorlar)'1 (43. ez-Zuhruf: 18) buyurmuş ve kadınların zayıf olduğu hususuna,onların ifade kabiliyyetlerininin zayıflığı ile işaret etmiştir.
İşte hep bunlar .birbirine aykırı şeylerdir.
Cevap:Biz deriz ki:Burada-ALLAHın lütfü sayesinde -tutarsızlık yoktur .Anlatılanlardan herbirisi-nin yeri vardır, oraya konuldu mu aykırılık ve tutarsızlık ortadan kalkar.
ALLAH (C.C) "utangaç,çekingen.mütevazi ve afif olanları sever." sözüne gelince:(Rasûlullah) bu sözüyle , temiz kalpli,az konuşan ve son derece haya sahibi olduğu için (başkalarından istemeyen) ve ihtiyaç içersinde kalan kimseleri kasdetmiştir.Nitekim onun (S.A.V) bu sözünü müteakiben,"edepsizce konuşan, çok isteyen ve (ihtiyacı olmadığı halde) ısrarla isteyer lere de buğzeder." buyurması da buna delâlet eder ki.bu (vasıflar) öncekilerin zıddıdır.
ALLAH (C.C} kullarının husumette ileri gitmesi-ni,uzun dilli olmasını ve kurnaz ve entrikacı olmasını -her ne kadar bunlarda faydalar ve bazısında da güzellik (zînet) bulunsa da-sevmez.
Hadiste de,"Cennet ehlinin çoğu saf (kendi halinde) kimselerdir.[362] buyurulmuştur .Burada kalplerin de insanlara karşı birşey bulunmayan ve kimseyle ilgilenmeyen kimseler kasdolunmakta-dır...
(Hadiste geçen el-bulh (=saf kimseler) kelimesi ile alâkalı olarak) en-Nemir b.Tevleb [363] şu şiiri söylemiştir:
"Sırlarını bana açıklayan.saf (=belhâf) ve herkese inanan bir kız çocuğu ile oynadım. [364]
Ali (R.Â) de (gelecek) bir zamandan bahsederek şöyle demiştir: "O zamandakilerin en hayırlısı ,her nûme'dir,-yani:Kötülük yapmağa iktidarı olmayan kimseler demektir. Onlar hidayet önderleri (eimme-tu'1-hudâ) ve ilim fenerleridirler.Onlar aceleci,sırlan ifşa edici ve lâf taşıyıcı değillerdir."
Muaz b.Cebel (R.A) de Rasûlullahtan şunu rivayet etmiştir:"ALLAH (C.C) gizlenenleri (ahfiyâ) mut-takîleri (etkıyâ) .günahtan arınmışları (ebriyâ) sever.Onlar o kimselerdir ki,kayboldukları zaman onlan kimse arayıp sormaz;hazır bulundukları zaman da kimse tarafından farkedilmezler. [365]
Ali (R.A) bir hutbesinde: "-İyi biliniz ki,ALLAH'ın öyle kullan vardır.onlar Cennette ebedî Cenhetlîkle-rî;Cehennemde de azâb olunur halde Cehennemlikleri görmüş biri gibidirler. Onlann kötülük yapmayacaklarından herkes emindir;,kalpleri mahzundur, afif (iffetli) dirler,ihtiyaçlan az (basit) dir.Onlar âhiret-teki devamlı (ebedî) rahatlık için, (dünyada) birkaç gün sabrederler.Gece olunca da saf saf dururlar.Göz yaşları yanaklarından akar.Rablerine Ey Rabbimiz,ey Rabbimiz!" diye yalvarırlar.Gündüz ise on-lar,halîm,âlim,itaatkâr ve takva sahibidirler.Onlar (zayıflıktan) bir ok'a (el-kıdâh) benzerler.Bir kimse onlara bakar ve:"Bunlar hâstadır." der.Halbuki onlarda hiçbir hastalık yoktur. Onlar sıkıntılıdırlar ve onlar büyük bir işden (Kıyamet günün hesabından ) dolayı sıkıntı ve endişe içindedirler.
İbhu Abbas da şunları anlatmıştır: "Bir genç Eyyûb'a" (A.S),uğramış olduğu musibet hakkında şöyle demiştir:"-Ey Eyyûb! Kendileri şikâyet etmekten âciz veya dilsiz olmadığı halde,ALLAH korkusu kendisini şikâyetten alıkoyan,ALLAH'ın birtakım kullan olduğunu bilmez misin? Ki onlar şeref ,anlayış ve fesahat sahiplerinin tâ kendileridir .ALLAH'ı ve O'nun geçmiş milletlere gönderdiği azabı bilirler. Lâkin onlar,Allah'ın azametini hatırladıkları zaman,ALLAH korkusundan ve ALLAH'ın (C.C) heybetinden kalpleri parça-lanır,dilleri tutulur,akıllan başlarından giderdi."
Bu hasletler ALLAH'ın (C.C) sevdiği hasletîerdir,ve bu hasletler kişiyi âhirette mutluluğa eriştirir.Bu-nunla beraber iktisad (ifrat ve tefritten sakınma) ona arkadaşlık ettiği've onu akıl idare ettiği,kişinin iktida-n (iradesi) onu ,ALLAH indinde büyük olanı küçültme-ğe.veya küçük olanı büyültmeğe , ya da dinle alâkası olmayanların yaptıkları gibi hem birşeye hem de onun zıddına yardımcı olmaya sevketmedikçe; güzel-liğin,lisanda olması,mürüvvetin de beyânda olması, beyân'in dünya zînetlerinden bir zînet ve dünya güzelliklerinden bir güzellik olması inkâr olunamaz.
İşte bu (yukarıda sayılanların tersini yapan kimseler) ALLAH'ın buğzettiği beliğ (lafazan) kimsedir ki,onun hakkında Rasûlullah:"Sİzden en hoşlanmadığım kimse,çok konuşan gevezelerdir.[366] buyurrnuştur.ALLAH'ın (C.C) en fazla buğzettiği kimseler de ,insanlann dilinden dolayı kendisinden sakındığı kimsedir.
"Hakikaten beyân'ın bazısı sihir (gibi) dir." sözüyle de (Rasûlullah) şunu kasdetmiştinBeyân'ın bazısı uzağı yakın.yakını uzak eder,çirkinı güzel .güzeli çirkin gösterir,ve küçüğü büyültür.Sanki o (bu haliyle) sihir veya sihir makamına kâim olan birşey veyahut da ona benzeyen birşeydir ki,sihrin haram olması gibi ,bu da mekruhtur.
EBÛ MUHAMMED :Bana Huseyn b.el-Hasen el-Mervezî tahdis etti (ve) dedi:6ize Abdullah b.el-Mubâ-rek haber verdi (ve) dedi:Bize Ma'mer .(b.Râşid) .Yahya b.el-Muhtâr'dan ,o da el-Hasen (el-Basrî) den (22-110) [367]haber verdi. (el-Hasen) şöyle demiştir: "Dilersen onu görürsün, (o) kibar çehreli,parlak bakışlıdır,fakat ameli ve kalbi ölüdür.Sen onu,kendisinden daha iyi tanırsm.Birtakım bedenler görürsün ki,kalpleri yoktur.Sesini işitirsin fakat insan değildir. Çok dillidir (cerbezeli),kalbi kupkurudur." [368]
93- Dediklerine Göre Kur'an ın Nakzettiği Hadis
İddia:RasûluIlahm:(Biz Peygamberler miras bırakmayız,bıraktığımız sadakadır. [369]buyurduğunu rivayet ettiniz. Bu hadis .Allahu taâlânın Ze-keriyyâ (A.S) dan hikâye ederek buyurduğu:" Gerçekten ben,arkadan yerime geçecek yakınlarımdan endişedeyim.Kanm da kısır bulunuyor.Onun İçin bana bir çocuk ihsan buyur ki,bana da mirasçı ol-sun.Yâkub al ile sin e de mirasçı olsun.Rabbim Sen onu salih bir insan yap.Ey Zekeriyyâ biz sana bir oğul müjdeliyoruz ki adı Yahyâ'dır.Bundan önce ona hiçbir kimseyi adaş yapmadık."(19.Meryem:5-7) âyetine ve "Süleyman (babası) Dâvudâ vâris oldu."(27.en-Neml:16) âyetine aykıdır.
Fâüma (R.A) da Ebûbekr'den babasının (S.A.V) mirasını istemiştir.Ebûbekr (R.A) babasının mirasını ona vermeyince,ebediyyen Ebübekrle konuşmayacağına yemin etmiş ve kendisinin cenazesinde Ebûbekr bulunmasın diye ,öldüğü zaman gece defnedilmesini vasiyyet etmiş ve gece defnedilmiştir.[370]
Ali ve Abbâs (RA) da Rasûlullahın mirası hususunda Ebûbekr'e birbirlerini dâva etmişlerdir.
Cevap:Biz deriz ki:Rasûlullahın,"Biz Peygamberler miras bırakmayız." sözü Zekeriyya'nın/'Bana bir çocuk ihsan buyur ki,bana da mirasçı olsun.Ya-kub ailesine de mirasçı olsun." sözüne aykırı değil-dir.Çünkü Zekeriyya (A.S) "Benim malıma mirasçı olsun " dememiştir ki.mesele onların zannettikleri gibi olsun!...
Zekeriyyâ (A.S) nın hangi malı vardı ki,onu akra-balarından sakınsın ve ALLAH'dan kendisine,mahnâ mirasçı olacak bir evlâd vermesini istesin! O takdirde bu mal ona göre büyük kıymeti hâiz ve sırf mal için çalışan ve mal için gayret sarfeden dünya (malı) düşkünlerinin çok rağbet ettiği bir mal olmalıdır..Halbuki Zekeriyyâ b.Âzen sadece için marangoz ve aynı zamanda bir din adamı (hıbr) idi...
Vehb b.Munebbih (34-114) [371] demiştir ki:"Bu iki hususun her ikisi de ,onun malı olmadığını gösterir."
Keza Yahya ve İsa'nın (A.S) mallarının olmadı-ğı,sığınacak bir evlerinin bile olmadığı «onların ancak yeryüzünde dolaşan iki seyyah oldukları meşhurdur (herkes tarfından bilinmektedir).
Yahya'nın (A.S), (babası) Zekeriyyâ'dan (A.S) miras olarak mal almadığına diğer bir delil de şudur ki;Yahyâ (A.S) Beytu'l-Makdise- küçük yaşta iken-girmişti ve orada hizmet ediyordu.Sonra (ALLAH'a karşı olan ) korkusu arttı.bunun üzerine yollara düş-tü.dağlann tepelerinden ve dağ kovuklarından ayrılmadı.
EBÛ MUHAMMED:el-Leys b.Sa'd'dan.o da İbnu Lehî'a'dan,o da Ebû Kubeyl (Huyey b.Hâni b.Nâdır) dan ,o da Abdullah b.Amr b.el-Âs'dan olmak üzere bana ulaştı ki,Abdullah (şöyle) demiştin'Yahyâ b.Zeke-riyyâ (A.S) sekiz yaşında iken Beytu'l-Makdis'e girdi ve kıldan elbiseler .yünden bornoz [372]lar giymiş olan Beytu'l-Mâkdis âbidlerini gördü.Onların .köprücük kemiklerini delip,oralardan zincirler geçirmiş ve o zincirleri Beytu'l-Makdis'in kemerlerine bağlamış olan müteheccidlerini (gece ibadet edenlerini) gördü. Bu gördükleri onu korkuttu ve ebeveyninin yanına döndü.Yolda.oyun oynayan çocuklara rastladı.Ço-cuklar:'Yahya,gel oynayalım!" dediler.Yahya:"Ben oyun oynamak için yaratılmadım!" dedi.Bu sebepten âyette:"Bİr de ona (Yahyâya) daha çocukken hikmet verdik." (l9.Meryem:12) buyurulmuştur.
Yahya,hemen ebeveynine geldi ve onlardan ken dişi için kıldan bir elbise (cübbe) yapmalarını istedi.Hemen yaptıIar.Sonra Beytu'l-Makdis'e döndü. Orada gündüzleri hizmet eder,geceleri de (ALLAH'ı) teşbih ederdi.Önbeş yaşma geldiğinde kendisine korku geldi.Bunun üzerine yola çıktı,yeryüzünün ıssız yerlerinde [373]ve dağlardaki mağaralarda yaşamaya başladı. Annesi ve babası onu aramağa çıktılar ve el-Be,seniyye[374]dağlarından inerlerken,Ürdün gölünün başında onu buldular. Gölün başına otur-muş,ayaklarını suya sokmuş .susuzluk neredeyse kendisini helak edecek bir halde olmasına rağmen o şöyle diyordu: Senin izzetine andolsun ki,Senin yanında yerim neresidir.bunu bilmedikçe soğuk birşey içmeyeceğim!"
Ebeveyni.ondan yanlarında bulunan arpa çöreklerini yemesini ve gölden su içmesini istediler.O da denileni yaptı ve yemininden dolayı kefaret ver-di.Bu yüzden (ana babasına) iyilik yapmakla medhe-dildi.Bu yüzden Allahu taâlâ şöyle buyurmuştur: "Ebeveynine de ihsânkârdı,zorba ve isyankâr değildi."U9.Meryerh: 14)
Ebeveyni onu tekrar Beytu'l-Makdis'e bıraktılar. (Yahya) namaza durduğu zaman ağlar,Zekeriyyâ (A.S) da onun ağlamasına ağlardı,sonra bayıhrdı.Bu şekilde devam etmiş ve hattâ öyle ki,gözyaşlan yanaklarının etlerini parçalamışti.
Annesi ona:"-Ey Yahya, bana izin verirsen (ya-naklanndaki) bu yarıkları örtecek bir keçe hazırlayayım." dedi.Yahyâ :"Sen bilirsin?" dedi.Annesi hemen iki keçe parçası getirdi ve onları onun yanaklarının üzerine (koyup) yapıştırdı.Yahya ağladığı zaman gözyaşlarını keçe parçalan emiyor, annesi de onların su yunu sıkıyordu.Göz yaşlarının annesinin kollarından aktığını görünce :"-Ey ALLAHım,işte bunlar gözyaşla-rım.işte bu annem! Ben de senin kulunum! Sen de Rahmansm(artık sen bilirsin!) " dedi."
Duyduğuna göre,Yahya'nın sahip olduğu miras malı nedir? Zekeriyyâ'nın miras bıraktığı mal nedir? Zekeriyyâ sadece bir marangoz ve din adamı idi. kendisinden rivayetinde-ALLAH'ın (C.C) "...bana bir çocuk ihsan buyur ki,bana da mirasçı olsun.."
(19.Meryem:5) âyeti hakkında şöyle demiştir:Âyetin mânası ."Benden imamlığı (din adamlığını) tevarüs etsin." demektir.Zekeriyyâ din adamı (imam) idi. "Ya'kub ailesine de mirasçı olsun." (19.Mer-yem:6)âyetinin manası da ,'Yani mülke mirasçı olsun" demektir.Zekeriyyâ (AS) Dâvud (AS) un oğullarından Yahûza b.Ya'kub b. İshak b.İbrahim'in (A.S) torunlarından idi.ALLAH Yahya'nın din adamlığım tevarüs etmesini kabul etti fakatmal ve mülk'e mirasçı olmasını kabul etmedi.
Zekeriyyâ (A.S) din adamlığına (imamlığa) akrabalarının mirasçı olmasını istememiş ve ALLAH'tan kendi makamına geçecek ve ilmine vâris olacak bir evlâd vermesini arzu etmişti.ALLAH (C.C) da:"Zeke-riyyâ'yı da hatırla ki, hani Rabbine:"-Rabbim beni yalnız (evlâdsız) bırakma. Sen vârislerin en hayırlı-sısın." diye dua et misti.Bunun üzerine biz de duasını kabul edip kendisine (evlâd olarak) Yahya'yı verdik ve zevcesini çocuk doğurur hale getir-dik."(21.el-Enbiyâ:89',90) buyurmuştur.
"Süleyman ( babası) Davud'a vâris oldu."
(27.en-Neml:16) âyetine gelince:ALLAH (C.C) burada Süleyman'ın Davud'un' mülküne (hükümdarlığına) .nübüvvetine ve ilmine vâris olmasını kasdetmiş-tir.Süleyman ve Dâvud (A.S) ikisi de hem peygamber,hem de melik (hükümdar} idi.Mülk ise,kuwet ve otorite.hüküm ve siyaset demektir.mal demek değildir.
Eğer malına vâris olmasını kasdetmiş olsay-dı.bunu haber vermenin bir faydası olmazdı.Çünkü bütün herkes oğullann babalarının mallarına vâris olduğunu bilir.fakat her çocuğun ilim.mülk ve nübüvvet hususlarında babasının yerine geçeceğini bilmez.
Yine Rasûlullahm (S.A.V) miras bırakmayışına diğer bir delil de,ALLAH'ın kendisine vahyetmesinden sonra miras bırakmamasıdır.Kendisinin ana babasına mirasçı oluşu ise vahiyden önce idi.
EBÛ MUHAMMED :Bize Zeyd b.Ahzem et-Tâî rivayet etti (ve) dedi:Bize Abdullah b.Dâvud tahdis etti ki:"Rasûlulah (S.A.V) annesinden Ummu Ey-men'i;babasından da Şükran adh köleyi miras olarak aldı."
ALLAH'ın (C.C) birtakım kimseleri zemmede-rek:"Hayır,doğrusu siz yetime yardım etmezsiniz,miskini de yedirmeğe birbirinizi teşvik et-mezsiniz.Mirası helâl haram demeden habire yersiniz.Malı da pek çok seversiniz." (89.el-Fecr:17-20) buyurduğunu bildiği halde nasıl miras malı yiyebilir?!
Bize İshak b.Râhûye rivayet etti (ve) dedi:Bize Veki haber verdi (ve) dedi:Bize Mis'ar (b.Kidâm),Ab-durrahman b.el-îsbahânî'den,o da Mucâhid b.Verdân'dan.o da Urve b.ez-Zubeyr'den,o da Âişe'den (RA) haber verdi.Âişe'nin rivayet ettiğine göre Rasûlullaha (S.A.V) hurma ağacından düş(üp öl) en bir kölenin mirası(nı halletmek) için geldiler.Rasûlullah:"Geride çocuk bıraktı mı?" de-di."Hayır bırakmadı." dediler..
"Bir yakınını bıraktı mı?" dedi.Yine " Hayır" dediler.
Rasûlulah: "O halde onun mirasını, hemşeri-lerinden birine verin." buyurdu.
Sanki burada Rasûlullah onu mirasını yemekten kaçınmış da onun hemşerisi olan bir adamı tercih etmiş gibidir.
Hz.Fatıma'nın (RA) Ebûbekr (R.A). ile,Rasûlul-lahm mirası hakkında münakaşa etmesine gelin-ce:Bu kötü görülecek birşey değildir.Çünkü Fâtıma Rasûlullahın (bu hususta) ne dediğini bilmiyor-du.O,çocukların babalarına vâris olduğu gibi,kendi-sinin de babasına vâris olacağını zannetmişti.Ebû-bekr Rasûlullahın hadisini ona haber verdiğinde o bundan vazgeçmiştir.
Ebûbekr (R.A) siyaha da beyaza da (yani herkese) haklarını verip dururken bir kimsenin "Ebû-bekr'in Fâtima'yı babasının mirasından menettiğini" zannetmesi nasıl caiz olabilir?
(Rasûlullahın mirasını) ne kendisine,ne çocuklarına,ne de kabilesinden birisi için alıkoymadığına göre,Hz.Fâtıma'yı mirastan menetmekten kasdı ne olabilir?Hakkı hak sahibine vermesi daha evlâ olduğu halde Ebûbekr Rasûlullahın mirası hakkında (hadis mucebince) sadaka muamelesi yapmıştır.
Kendisi halife seçildiği andan itibaren,müslü-manların malından ( beytu'1-mâl) elinde arta kalanı kendilerine geri veren Ebûbekr,nasıl böyle bir iş yapabilir ve Fâüma'dan bu malı helâl etmesini isteyebilir? Ebûbekr bu mirası sadece ücret (maaş) olarak almış ve onların idaresiyle-meşgul olmasını da onlar için bir sadaka olarak kabul etmiştir,
Hz.Âişe'ye'de (R.A) şöyle demiştir:"-Bak yavrum! Halife seçildiğinden bu yana Ebûbekr'in malında ne kadar artına olmuşsa onu müslümanlara geri ver! Allah'a yemin ederim ki ,bize onların ( müslümanlann) malından erişen sadece;karnımızda yediğimiz, onların yiyeceklerinin en kabası ve sırtımızda giydiğimiz de onların giydiğinin en sertidir."
(Âişe) dedi ki:Ben baktım ki (artan mal) bir elbi-1 se.kıymeti "beş dirhem etmeyen eski bir örtü ve bir de kara deveden ibaret İdi...
Haberci bu haberi Ömer'e getirince,Örner (R.A) :"ALLAH Ebûbekr'e rahmet etsin (bu tutumuyla) kendisinden sonrakilere zahmet yüklemiş oldu."demiştir.[375]
Eğer Ebûbekr'in bu husustaki icraatı (nın maksadı) Fatma'ya zulmetmek,haksızlık etmek olsay-dı;Haüfe olunca Hz.Ali bu mirası Fâtıma'nın oğluna verirdi.
* Ali ile Abbas'ın (R.A) Ebûbekr'e gelip.Rasûlullahın mirası hakkında davalaşmalarına gelince: Bana göre böyle bir düşünce doğru değildir.
Onlar,kendilerine verilmeyen birşey hakkında nasıl dâvalaşabilir veya kendilerinin menolunduğu birşey için nasıl hak iddia edebilirler? Onlann her ikisi de biliyorlardı ki,eğer ikisi de mirasçı olsalar;Rasû-lullahın hanımlarının sekizde bir hissesinden sonra Ali,Fâtıma'dan, (kalan) mirasın yarısını,Abbas da Fâtıma İle beraber yansını alacaktı[376]O halde hangi şeyle dâvalaştılar?
Burada uygun olan mânâ,ancak Ali ile Ab-bas'ın.Ebûbekr'le münakaşa etmesidir.Onlar Ömer-le-Ömer kendilerine Fedek'i (kullanmak üzere) verdiğinde-,ve daha sonra da Osman (R.A) İle münakaşa etmişlerdir.
Bu münakaşanın bir manası ve sebebi vardir.ALLAH onların hepsine de rahmet etsin. [377]
94- Dediklerine Göre Çelişkili Hadisler
İddia:Rasûlullahın:"Çocuk sütten kesildikten sonra artık süt kardeşliği yoktur,[378] buyurduğunu,
Kezâ"Erkek kardeşlerinizin kim olduğuna dikkat edin (ey hanımlar).Süt kardeşliği ancak meeâa (açlık) dan dolayı olur. [379] yani:Mecâa üe ,çocuğu açlıktan kurtaran emme'yi kadetmiştir buvurduğunu,rivayet ettiniz.
Sonra İbnu Uyeyne'den.o da Abdurrahrnan b.el-Kâsım 'dan,o da babasmdan.o da Âişe'den ('R.A) onun şöyle dediğini rivayet ettiniz:"Sehle binti Süheyl b.Amr.Rasûlullaha geldi ve:"-Sâlim'in benim yanıma girmesinden dolayı .Ebû Huzeyfe'nin yüzünde ,bana karşı bir hoşnudsuzluk görüyorum." dedi...
RasûIulIah:"Onu (Sâlim'i) emzir." dedi.Seh-le:ffKoca adamı mı emzireyim?" dedi.Bunun üzerine RasûîuUah güldü ve sonra:"Ben onun koca bir adam olduğunu bilmiyor muyum." dedi. [380]
Yine dediniz kirMâlik (b.Enes) ez-Zuhrf den rivayet etti ki:Âişe (RA) Salim hadisine bakarak sütten kesildikten sonraki emzirme dolayısıyla, (meydana gelen süt kardeşlik )haramhğı, ölesiye kadar devam eder. "diye fetva verirdi [381]
Bu isnad sizce makbul,sahih ve reddedilmesi caiz olmayan bir isnattır.
Cevap: Biz deriz ki:Hadis sahihtir. Rasûlullahm hanımlarından Ummu Seleme ve diğerleri bunun Sâlim'e has olduğunu söylemişler-dir.Şu kadar ki onlar,hangi cihetten Rasûlullahm bunu Sâlim'e has kıldığını açıklamamışlardır.İnşaallah biz,Ebû Huzefe (R.A) ve Salim (RA) kıssasını ve aralarındaki yakınlığı açıklayacağız.
Ebû Huzeyfe'ye (R.A) gelince,Utbe b.Rabîa b.Ab-dişems b.Abdi menâfin oğludur.Habeşistana yapılan her iki hicrete de katılan Habeşistan muhacirlerinden idi.Habeşistan'da ,oğlu Muhammed b.ebî Huzeyfe doğdu.Ebû Huzeyfe,Ebûbekr'in halifeliği devrinde Yemâme harbinde öldürüldü[382] (Muhammed b.ebî Huzeyfe'nin] çocuğu olmamıştır. [383]
Ebü Huzeyfe'nin mevlâsı (azadlı kölesi) Sâlim'e gelince:Bedir harbinde bulunmuştur.Rasûlullah onunla Ebûbekr'i kardeş yapmıştır.Hayır sahibi ve faziletli bir kimse idi.
Bundan dolayı Ömer (R.A) vefatı esnasmda:"-Eğer Salim hayatta olsaydı.onun hakkında herhangi bir tereddüt kafamı kanştırmazdı."-Yani:Şûrâ heyeti kendilerinden birini seçmekte ittifak edinceye ka-dar.insanlara namaz kıldırması için onu öne geçirirdim." demiştir.Sonra Suheyb (er-Rûmı) yi (R.A ) öne geçirmiştir.
Sâlim,Ebû Huzeyfe'nin Ansâr'dan olan hanımının kölesi idi.Hanımmın ismi hakkında ihtilâf edil-miştir.Bazıları:"Benû Hatme'den Selmâ'dır." demiş . bazıları da: "İsmi Sübeyte'dir" demişlerdir. (Fakat) hep si de onun Ansâr 'dan olduğunda ittifak etmişlerdir . Ebû Huzeyfe'nin hanımı onu azad etmiş.o da Ebû Hu-zeyfe'yi kendisine velî edinmiş.Ebû Huzeyfe de onu evlâdlık almiştır.Velîsi olduğu için Ebü Huzeyfe'ye nisbet edilmiştir.
Sâlim.Yemâme harbinde şehid düşmüş ve ona.azadh cariyesi mirasçı olmuştur.Çünkü Sâlim'in ne çocuğu ,ne de bu cariyenin dışında bir vârisi vardı.
İşte benim sana bu anlattıklarım Ebû Huzeyfe ve Sâlim'in İslâm'ın ileri gelenlerinden olduklarına, onların büyüklüğüne ve Rasûlullah nazanndaki güzel mevkilerine bir delildir.
Senle binti Süheyl'in anlattığı, Sâlim'in kendisinin[384] yanına girmesinden dolayı Ebû Huzeyfe'nin yüzündeki hoşnudsuzluğa gelince: Salim kendisini azad etmiş olan hanımefendisinin yanına giriyordu. Tıpkı efendisinin evinde büyüyen ve sonra azad edilen bir köle gibi. Keza o, önceki dostluğuna ve onlar tarafından yetiştirilmiş olmasına bakarak giriyordu. Bu ise, Salim gibilerine veya Sâlim'den başkalarına karşı insanların yadırgayamayacağı birşeydir. Çünkü Allah, kadınların kölelerinin ve - Çok yaşlı, çocuk, hadım, iğdiş, muhannes (hem erkek, hem kadın) olanlar gibi- kadınlara şehvet duymayanların kendilerinin yanma girmelerine ruhsat vermiş ve bu sayılanlarla, zevi'l-mehârim (= evlenilmesi haram olanlar) ı bu hususta müsavi kılmıştır. Allahu taâlâ şöyle buyurmaktadır: "zinetlerini (ve süs yerlerini) ancak şu kim selere gösterebilirler): Kocalarına, yahud babalarına, yahud kocalarının babalarına, yahud kendi oğullarına, yahud kocalarının (başka anadan olma) oğullarına, yahud kendi erkek kardeşlerine, yahud erkek kardeşlerinin oğullarına, yahud kız kardeşlerinin oğullarına, yahud kadınlarına- yani müslüman kadınlarına- yahud sağ ellerinin mâlik olduklarına yani kölelere yahud (şehvetsiz ve kadına) ihtiyacı olmayan hizmetkârlara- yani adamı takib eden ve onun yanından ayrılmayan amele (işçi), köle, halif (anlaşmalı kabile mensubu) ve buna benzer kimselere-" (24en-Nûr:31)
Salim (R.A.) de, kadınlara ihtiyacı olmayan, sözü edilen kimselerden birisi olmaktan hâli değildir. Belki Salim de böyle idi. Çünkü çocuğu olmamıştı. Yahud bu, ALLAH'ın ona verdiği vera\ dindarlık ve fazilet sebebiyle veya ona mahsus kilmasıyla da olabilir. (Öyle olmalı ki) Rasûlullah da bu sebeble onu, kendisi katında emniyetli ve kadınları incelemekten ve güzelliklerini bakışları ile süzmekten uzak biri olarak Ebûbekr ile kardeşliğe ehil görmüştür.
İhtiyaç anında kadı (hakim) ve şâhidlerin tanıması için ve sâlih (namuslu) komşulara, kadınların yüzlerini açmalanna Hz. Peygamber ruhsat vermiştir.
Yaşı geçkin, hayızdan ve evlenme arzusundan kesilmiş kadınların da zinetlerini göstermeksizin (üstüne giyilen) elbiselerini çıkarmalarına da ruhsat tanımıştır.
Sâlim,Ebû Huzeyfe'nin hanımın yanına giriyor ,hanım da Ebû Huzyfe'nin bu durumdan hoşlanmadığını görüyordu. Eğer girmesi caiz olmasaydı (hiç) girmezdi ve Ebû Huzeyfe de mutlaka, onu bundan menederdi.
Rasûlullah da Ebû Huzeyfe'nin hanımının kendisi nazanndaki yeri dolayısıyla; ve onları bir birine ısındırmayı , aralarından soğukluğu kaldırmayı ve . Ebû Huzeyfe'den bu hoşnudsuzluğu giderip gönlünü almayı istediğinden Ebû Huzeyfe'nin hanımına:
"Onu emzir." demiştir. Fakat bununla, "Çocuklara yapıldığı gibi memelerini onun ağzına ver." demek istememiştir. Lâkin, onun için biraz sütünden sağ ve sonra içmesi için ona ver, demek istemiştir. Bundan başka türlü olması da caiz değildir. Çünkü Sâlim'in süt haramhğı vuku bulmadıkça onun göğüslerine bakması caiz değildir. Kendisine helâl olmayan ve şehvet duymayacağından emin olunmayan birşey ona nasıl mubah kılınabilir?
Yine bu yorumu destekleyen hususlardan birisi de şudur ki, Ebû Huzeyfe'nin hanımı:"- Yâ Rasûlal-lah, koca adamı mı emzireyim?" demiş, bunun üzerine Rasûlullah da gülmüş ve : "-Ben onun koca adam olduğunu bilmiyor muyum? " demiştir. Rasûlullahın burada gülmesi, onun; Sâlim'in kadının yanına girişini haram kabul etmeksizin veya bu rıdâ' (emme) mahzurlu birşeyi helâl kılmış olmaksızın veya Salim bu emme ile onun oğlu olmuş olmaksızın; sadece soğukluğu kaldırmak ve ısındırmak için bu "emdir" sözüyle lâtife ettiğini gösterir.
*Rasûlullahın buna benzer bir latifesi de Ab-dulvâhid b. Ziyâd'ın, Âsim el-Ahval'den onun da el Hasan (el-Basri)den rivayet ettiği şu hadistir: "Bir adam ona (S.A.V.), kendisinin bir yakınını öldürmüş olan bir adam getirdi. Rasûlullah adama: "-Öldürülenin diyetini alır mısın?" dedi. (Öldürülenin yakım olan} adam: "Hayır" dedi. Rasûlullah: Onu (katili) affeder misin?" dedi. Adam yine : "Hayır" dedi. Bunun üzerine Rasûlullah : "Git öyleyse öldür onu (katili) " dedi. [385]
(Ravi) dedi ki: Adam katili alıp götürünce Rasûlullah: "Eğer onu öldürürse, kendisi de onun gibi (katil olmuş olur)" dedi. Bunun üzerine adama. Rasûlullahın bu sözü haber verildi, o da katili bıraktı, ve hayvana yük bağlanan palanı (kayışı) omuzunda sürükleyerek geri döndü.
Rasûiullah bu sözüyle onun, adamı öldürdüğü takdirde; günah ve Cehenneme girmeyi icap ettirmesi bakımından (katil ile) müsavi olduklarını kasdetmemiştir. ALLAH (C.C.) bu adamın (katilin) kısas oiarak öldürülmesini mubah kıldığı halde, Rasûlullah bunu nasıl kasdetmiş olabilir? Bilâkis Rasûluliah onun kısas yapmasını istememiş ve affetmesini arzulamıştır. Affetmesi için de ona: eğer adamı öldürürse günah bakımından müsavi olduklarını iham etmiştir.
Rasûlullahın kast'ediği şey şu idi: Birincisi bir cana kıydığı gibi, bu da bir cana kıyarsa, bu (birinci) de katildir, o (ikinci) de katildir. Böylece iki de katil olmakla müsavi olmuş olurlar. Ancak birisi, zâlim (haksiz)dır, ikincisi ise kısâsen öldürmüştür. [386]
[358] HAN: 2 / 165,187.
[359] el-Câmiu's-Sagir.l / 145
[360] Bir tek mânâyı çeşitli şekil ve üslûpta ifade etme sanatı ve bununla uğraşan ilmin adı. (M}
[361] BUH: 76 / 51.HAN: 1 / 269.
[362] HAN:1 4234,359;BUH: 59/8; bkz:s. 416
[363] en-Nemir b.Tevleb:Cahüî şairlerden İdi,İslama erişti ve müslüman oldu. Şiirlerinin güzelliğinden kendisine el-Keyyis denilmiştir. (Bkz: Kitâbu'ş-Şi'r ve'ş-Şuarâ: 173,Ley-den 1902 tab'i) (M)
[364] Diğer bir nüshada : " ...rastladım".
[365] İBNU MACE: 36 / 16.
[366] HAN: 2 / 369;4 / 193.
[367] Bkz:s.l69 ve dipnotu
[368] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 444-448.
[369] BUH; 57 / 1 ; 64 / 14.
[370] Krş.hmu Sa'd: 8 / 17,18
[371] Bkzrs.lOlve dipnotu
[372] Bornoz : Başlılıkh elbise
[373] Diğer bir nüshada:...dağların tepelerinde...
[374] Bkz: İslâm Ansiklopedisi: 2 / 567 "Beseniye "maddesi (M)
[375] İhnu Sa'd : m / l,s: 136.
[376] Esad Efendi nüshasında :".. J\bbas da kalanı alacaktır." şeklindedir. (M)
[377] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 448-455.
[378] Krş-BUH: 67 / 22
[379] BUH: 52 / 7;67 / 22
[380] HAN: 6 / 39,356.
[381] Krş.BUH: 67 / 22
[382] Bk«:İbn Sa'd.m .85.
[383] Matbu nüshada " qutile (öldürüldür yerine "kîİe ( de-nİldi) " şeklindedir ki yanlışlığı açıktır. (M)
[384] Matbü nüshada "aleyhi" denmektedir ki yanlış-tır .Doğrusu Reîsu'l-Kuttâb nüshasında olduğu gibi " aleyhâ " olacaktır. (M)
[385] İCrş.EBÛ DÂVUD: 38 / 3 (4 / 169,170)
[386] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 455-461.
İddia: RasûIullahin:"Şüphesiz ALLAH (C.C) utangaç, çekingen,mütevazi ve afif olanları sever;lafazan (beliğ) erkeklere buğzeder." buyurduğunu [358] rivayet ettiniz.
Sonra yine rivayet ettiniz ki Abbas (R.A) kendisine (S.A.V) "Güzellik nedir?" diye sormuş. Rasû lullah da "Güzellik lisândadır!" buyurmuştur. [359]
Yine (Rasûlullahın),Hakikaten beyânın[360] bazısı sihir (gibijdir" dediğini rivayet ettiniz[361]Halbuki ALLAH (C.C):"İnsanı yara, ona beyânı (duyguların ifadesini )Öğrettİ."(55.er-Rah-man:3,4) buyurmuş ve beyân'ı, saymış olduğu nimetlerden bir nimet olarak kabul etmiştir.
Yine (ALLAH) kadınların ifade güçlerinin azlığını anlatmış ve :"Süs içinde yetiştirilip büyütülen ve iddiasını İsbat edemeyen kimseyi (yaratılışça pek zayıf olan kızları) mı ? (Allaha çocuk isnad ediyorlar)'1 (43. ez-Zuhruf: 18) buyurmuş ve kadınların zayıf olduğu hususuna,onların ifade kabiliyyetlerininin zayıflığı ile işaret etmiştir.
İşte hep bunlar .birbirine aykırı şeylerdir.
Cevap:Biz deriz ki:Burada-ALLAHın lütfü sayesinde -tutarsızlık yoktur .Anlatılanlardan herbirisi-nin yeri vardır, oraya konuldu mu aykırılık ve tutarsızlık ortadan kalkar.
ALLAH (C.C) "utangaç,çekingen.mütevazi ve afif olanları sever." sözüne gelince:(Rasûlullah) bu sözüyle , temiz kalpli,az konuşan ve son derece haya sahibi olduğu için (başkalarından istemeyen) ve ihtiyaç içersinde kalan kimseleri kasdetmiştir.Nitekim onun (S.A.V) bu sözünü müteakiben,"edepsizce konuşan, çok isteyen ve (ihtiyacı olmadığı halde) ısrarla isteyer lere de buğzeder." buyurması da buna delâlet eder ki.bu (vasıflar) öncekilerin zıddıdır.
ALLAH (C.C} kullarının husumette ileri gitmesi-ni,uzun dilli olmasını ve kurnaz ve entrikacı olmasını -her ne kadar bunlarda faydalar ve bazısında da güzellik (zînet) bulunsa da-sevmez.
Hadiste de,"Cennet ehlinin çoğu saf (kendi halinde) kimselerdir.[362] buyurulmuştur .Burada kalplerin de insanlara karşı birşey bulunmayan ve kimseyle ilgilenmeyen kimseler kasdolunmakta-dır...
(Hadiste geçen el-bulh (=saf kimseler) kelimesi ile alâkalı olarak) en-Nemir b.Tevleb [363] şu şiiri söylemiştir:
"Sırlarını bana açıklayan.saf (=belhâf) ve herkese inanan bir kız çocuğu ile oynadım. [364]
Ali (R.Â) de (gelecek) bir zamandan bahsederek şöyle demiştir: "O zamandakilerin en hayırlısı ,her nûme'dir,-yani:Kötülük yapmağa iktidarı olmayan kimseler demektir. Onlar hidayet önderleri (eimme-tu'1-hudâ) ve ilim fenerleridirler.Onlar aceleci,sırlan ifşa edici ve lâf taşıyıcı değillerdir."
Muaz b.Cebel (R.A) de Rasûlullahtan şunu rivayet etmiştir:"ALLAH (C.C) gizlenenleri (ahfiyâ) mut-takîleri (etkıyâ) .günahtan arınmışları (ebriyâ) sever.Onlar o kimselerdir ki,kayboldukları zaman onlan kimse arayıp sormaz;hazır bulundukları zaman da kimse tarafından farkedilmezler. [365]
Ali (R.A) bir hutbesinde: "-İyi biliniz ki,ALLAH'ın öyle kullan vardır.onlar Cennette ebedî Cenhetlîkle-rî;Cehennemde de azâb olunur halde Cehennemlikleri görmüş biri gibidirler. Onlann kötülük yapmayacaklarından herkes emindir;,kalpleri mahzundur, afif (iffetli) dirler,ihtiyaçlan az (basit) dir.Onlar âhiret-teki devamlı (ebedî) rahatlık için, (dünyada) birkaç gün sabrederler.Gece olunca da saf saf dururlar.Göz yaşları yanaklarından akar.Rablerine Ey Rabbimiz,ey Rabbimiz!" diye yalvarırlar.Gündüz ise on-lar,halîm,âlim,itaatkâr ve takva sahibidirler.Onlar (zayıflıktan) bir ok'a (el-kıdâh) benzerler.Bir kimse onlara bakar ve:"Bunlar hâstadır." der.Halbuki onlarda hiçbir hastalık yoktur. Onlar sıkıntılıdırlar ve onlar büyük bir işden (Kıyamet günün hesabından ) dolayı sıkıntı ve endişe içindedirler.
İbhu Abbas da şunları anlatmıştır: "Bir genç Eyyûb'a" (A.S),uğramış olduğu musibet hakkında şöyle demiştir:"-Ey Eyyûb! Kendileri şikâyet etmekten âciz veya dilsiz olmadığı halde,ALLAH korkusu kendisini şikâyetten alıkoyan,ALLAH'ın birtakım kullan olduğunu bilmez misin? Ki onlar şeref ,anlayış ve fesahat sahiplerinin tâ kendileridir .ALLAH'ı ve O'nun geçmiş milletlere gönderdiği azabı bilirler. Lâkin onlar,Allah'ın azametini hatırladıkları zaman,ALLAH korkusundan ve ALLAH'ın (C.C) heybetinden kalpleri parça-lanır,dilleri tutulur,akıllan başlarından giderdi."
Bu hasletler ALLAH'ın (C.C) sevdiği hasletîerdir,ve bu hasletler kişiyi âhirette mutluluğa eriştirir.Bu-nunla beraber iktisad (ifrat ve tefritten sakınma) ona arkadaşlık ettiği've onu akıl idare ettiği,kişinin iktida-n (iradesi) onu ,ALLAH indinde büyük olanı küçültme-ğe.veya küçük olanı büyültmeğe , ya da dinle alâkası olmayanların yaptıkları gibi hem birşeye hem de onun zıddına yardımcı olmaya sevketmedikçe; güzel-liğin,lisanda olması,mürüvvetin de beyânda olması, beyân'in dünya zînetlerinden bir zînet ve dünya güzelliklerinden bir güzellik olması inkâr olunamaz.
İşte bu (yukarıda sayılanların tersini yapan kimseler) ALLAH'ın buğzettiği beliğ (lafazan) kimsedir ki,onun hakkında Rasûlullah:"Sİzden en hoşlanmadığım kimse,çok konuşan gevezelerdir.[366] buyurrnuştur.ALLAH'ın (C.C) en fazla buğzettiği kimseler de ,insanlann dilinden dolayı kendisinden sakındığı kimsedir.
"Hakikaten beyân'ın bazısı sihir (gibi) dir." sözüyle de (Rasûlullah) şunu kasdetmiştinBeyân'ın bazısı uzağı yakın.yakını uzak eder,çirkinı güzel .güzeli çirkin gösterir,ve küçüğü büyültür.Sanki o (bu haliyle) sihir veya sihir makamına kâim olan birşey veyahut da ona benzeyen birşeydir ki,sihrin haram olması gibi ,bu da mekruhtur.
EBÛ MUHAMMED :Bana Huseyn b.el-Hasen el-Mervezî tahdis etti (ve) dedi:6ize Abdullah b.el-Mubâ-rek haber verdi (ve) dedi:Bize Ma'mer .(b.Râşid) .Yahya b.el-Muhtâr'dan ,o da el-Hasen (el-Basrî) den (22-110) [367]haber verdi. (el-Hasen) şöyle demiştir: "Dilersen onu görürsün, (o) kibar çehreli,parlak bakışlıdır,fakat ameli ve kalbi ölüdür.Sen onu,kendisinden daha iyi tanırsm.Birtakım bedenler görürsün ki,kalpleri yoktur.Sesini işitirsin fakat insan değildir. Çok dillidir (cerbezeli),kalbi kupkurudur." [368]
93- Dediklerine Göre Kur'an ın Nakzettiği Hadis
İddia:RasûluIlahm:(Biz Peygamberler miras bırakmayız,bıraktığımız sadakadır. [369]buyurduğunu rivayet ettiniz. Bu hadis .Allahu taâlânın Ze-keriyyâ (A.S) dan hikâye ederek buyurduğu:" Gerçekten ben,arkadan yerime geçecek yakınlarımdan endişedeyim.Kanm da kısır bulunuyor.Onun İçin bana bir çocuk ihsan buyur ki,bana da mirasçı ol-sun.Yâkub al ile sin e de mirasçı olsun.Rabbim Sen onu salih bir insan yap.Ey Zekeriyyâ biz sana bir oğul müjdeliyoruz ki adı Yahyâ'dır.Bundan önce ona hiçbir kimseyi adaş yapmadık."(19.Meryem:5-7) âyetine ve "Süleyman (babası) Dâvudâ vâris oldu."(27.en-Neml:16) âyetine aykıdır.
Fâüma (R.A) da Ebûbekr'den babasının (S.A.V) mirasını istemiştir.Ebûbekr (R.A) babasının mirasını ona vermeyince,ebediyyen Ebübekrle konuşmayacağına yemin etmiş ve kendisinin cenazesinde Ebûbekr bulunmasın diye ,öldüğü zaman gece defnedilmesini vasiyyet etmiş ve gece defnedilmiştir.[370]
Ali ve Abbâs (RA) da Rasûlullahın mirası hususunda Ebûbekr'e birbirlerini dâva etmişlerdir.
Cevap:Biz deriz ki:Rasûlullahın,"Biz Peygamberler miras bırakmayız." sözü Zekeriyya'nın/'Bana bir çocuk ihsan buyur ki,bana da mirasçı olsun.Ya-kub ailesine de mirasçı olsun." sözüne aykırı değil-dir.Çünkü Zekeriyya (A.S) "Benim malıma mirasçı olsun " dememiştir ki.mesele onların zannettikleri gibi olsun!...
Zekeriyyâ (A.S) nın hangi malı vardı ki,onu akra-balarından sakınsın ve ALLAH'dan kendisine,mahnâ mirasçı olacak bir evlâd vermesini istesin! O takdirde bu mal ona göre büyük kıymeti hâiz ve sırf mal için çalışan ve mal için gayret sarfeden dünya (malı) düşkünlerinin çok rağbet ettiği bir mal olmalıdır..Halbuki Zekeriyyâ b.Âzen sadece için marangoz ve aynı zamanda bir din adamı (hıbr) idi...
Vehb b.Munebbih (34-114) [371] demiştir ki:"Bu iki hususun her ikisi de ,onun malı olmadığını gösterir."
Keza Yahya ve İsa'nın (A.S) mallarının olmadı-ğı,sığınacak bir evlerinin bile olmadığı «onların ancak yeryüzünde dolaşan iki seyyah oldukları meşhurdur (herkes tarfından bilinmektedir).
Yahya'nın (A.S), (babası) Zekeriyyâ'dan (A.S) miras olarak mal almadığına diğer bir delil de şudur ki;Yahyâ (A.S) Beytu'l-Makdise- küçük yaşta iken-girmişti ve orada hizmet ediyordu.Sonra (ALLAH'a karşı olan ) korkusu arttı.bunun üzerine yollara düş-tü.dağlann tepelerinden ve dağ kovuklarından ayrılmadı.
EBÛ MUHAMMED:el-Leys b.Sa'd'dan.o da İbnu Lehî'a'dan,o da Ebû Kubeyl (Huyey b.Hâni b.Nâdır) dan ,o da Abdullah b.Amr b.el-Âs'dan olmak üzere bana ulaştı ki,Abdullah (şöyle) demiştin'Yahyâ b.Zeke-riyyâ (A.S) sekiz yaşında iken Beytu'l-Makdis'e girdi ve kıldan elbiseler .yünden bornoz [372]lar giymiş olan Beytu'l-Mâkdis âbidlerini gördü.Onların .köprücük kemiklerini delip,oralardan zincirler geçirmiş ve o zincirleri Beytu'l-Makdis'in kemerlerine bağlamış olan müteheccidlerini (gece ibadet edenlerini) gördü. Bu gördükleri onu korkuttu ve ebeveyninin yanına döndü.Yolda.oyun oynayan çocuklara rastladı.Ço-cuklar:'Yahya,gel oynayalım!" dediler.Yahya:"Ben oyun oynamak için yaratılmadım!" dedi.Bu sebepten âyette:"Bİr de ona (Yahyâya) daha çocukken hikmet verdik." (l9.Meryem:12) buyurulmuştur.
Yahya,hemen ebeveynine geldi ve onlardan ken dişi için kıldan bir elbise (cübbe) yapmalarını istedi.Hemen yaptıIar.Sonra Beytu'l-Makdis'e döndü. Orada gündüzleri hizmet eder,geceleri de (ALLAH'ı) teşbih ederdi.Önbeş yaşma geldiğinde kendisine korku geldi.Bunun üzerine yola çıktı,yeryüzünün ıssız yerlerinde [373]ve dağlardaki mağaralarda yaşamaya başladı. Annesi ve babası onu aramağa çıktılar ve el-Be,seniyye[374]dağlarından inerlerken,Ürdün gölünün başında onu buldular. Gölün başına otur-muş,ayaklarını suya sokmuş .susuzluk neredeyse kendisini helak edecek bir halde olmasına rağmen o şöyle diyordu: Senin izzetine andolsun ki,Senin yanında yerim neresidir.bunu bilmedikçe soğuk birşey içmeyeceğim!"
Ebeveyni.ondan yanlarında bulunan arpa çöreklerini yemesini ve gölden su içmesini istediler.O da denileni yaptı ve yemininden dolayı kefaret ver-di.Bu yüzden (ana babasına) iyilik yapmakla medhe-dildi.Bu yüzden Allahu taâlâ şöyle buyurmuştur: "Ebeveynine de ihsânkârdı,zorba ve isyankâr değildi."U9.Meryerh: 14)
Ebeveyni onu tekrar Beytu'l-Makdis'e bıraktılar. (Yahya) namaza durduğu zaman ağlar,Zekeriyyâ (A.S) da onun ağlamasına ağlardı,sonra bayıhrdı.Bu şekilde devam etmiş ve hattâ öyle ki,gözyaşlan yanaklarının etlerini parçalamışti.
Annesi ona:"-Ey Yahya, bana izin verirsen (ya-naklanndaki) bu yarıkları örtecek bir keçe hazırlayayım." dedi.Yahyâ :"Sen bilirsin?" dedi.Annesi hemen iki keçe parçası getirdi ve onları onun yanaklarının üzerine (koyup) yapıştırdı.Yahya ağladığı zaman gözyaşlarını keçe parçalan emiyor, annesi de onların su yunu sıkıyordu.Göz yaşlarının annesinin kollarından aktığını görünce :"-Ey ALLAHım,işte bunlar gözyaşla-rım.işte bu annem! Ben de senin kulunum! Sen de Rahmansm(artık sen bilirsin!) " dedi."
Duyduğuna göre,Yahya'nın sahip olduğu miras malı nedir? Zekeriyyâ'nın miras bıraktığı mal nedir? Zekeriyyâ sadece bir marangoz ve din adamı idi. kendisinden rivayetinde-ALLAH'ın (C.C) "...bana bir çocuk ihsan buyur ki,bana da mirasçı olsun.."
(19.Meryem:5) âyeti hakkında şöyle demiştir:Âyetin mânası ."Benden imamlığı (din adamlığını) tevarüs etsin." demektir.Zekeriyyâ din adamı (imam) idi. "Ya'kub ailesine de mirasçı olsun." (19.Mer-yem:6)âyetinin manası da ,'Yani mülke mirasçı olsun" demektir.Zekeriyyâ (AS) Dâvud (AS) un oğullarından Yahûza b.Ya'kub b. İshak b.İbrahim'in (A.S) torunlarından idi.ALLAH Yahya'nın din adamlığım tevarüs etmesini kabul etti fakatmal ve mülk'e mirasçı olmasını kabul etmedi.
Zekeriyyâ (A.S) din adamlığına (imamlığa) akrabalarının mirasçı olmasını istememiş ve ALLAH'tan kendi makamına geçecek ve ilmine vâris olacak bir evlâd vermesini arzu etmişti.ALLAH (C.C) da:"Zeke-riyyâ'yı da hatırla ki, hani Rabbine:"-Rabbim beni yalnız (evlâdsız) bırakma. Sen vârislerin en hayırlı-sısın." diye dua et misti.Bunun üzerine biz de duasını kabul edip kendisine (evlâd olarak) Yahya'yı verdik ve zevcesini çocuk doğurur hale getir-dik."(21.el-Enbiyâ:89',90) buyurmuştur.
"Süleyman ( babası) Davud'a vâris oldu."
(27.en-Neml:16) âyetine gelince:ALLAH (C.C) burada Süleyman'ın Davud'un' mülküne (hükümdarlığına) .nübüvvetine ve ilmine vâris olmasını kasdetmiş-tir.Süleyman ve Dâvud (A.S) ikisi de hem peygamber,hem de melik (hükümdar} idi.Mülk ise,kuwet ve otorite.hüküm ve siyaset demektir.mal demek değildir.
Eğer malına vâris olmasını kasdetmiş olsay-dı.bunu haber vermenin bir faydası olmazdı.Çünkü bütün herkes oğullann babalarının mallarına vâris olduğunu bilir.fakat her çocuğun ilim.mülk ve nübüvvet hususlarında babasının yerine geçeceğini bilmez.
Yine Rasûlullahm (S.A.V) miras bırakmayışına diğer bir delil de,ALLAH'ın kendisine vahyetmesinden sonra miras bırakmamasıdır.Kendisinin ana babasına mirasçı oluşu ise vahiyden önce idi.
EBÛ MUHAMMED :Bize Zeyd b.Ahzem et-Tâî rivayet etti (ve) dedi:Bize Abdullah b.Dâvud tahdis etti ki:"Rasûlulah (S.A.V) annesinden Ummu Ey-men'i;babasından da Şükran adh köleyi miras olarak aldı."
ALLAH'ın (C.C) birtakım kimseleri zemmede-rek:"Hayır,doğrusu siz yetime yardım etmezsiniz,miskini de yedirmeğe birbirinizi teşvik et-mezsiniz.Mirası helâl haram demeden habire yersiniz.Malı da pek çok seversiniz." (89.el-Fecr:17-20) buyurduğunu bildiği halde nasıl miras malı yiyebilir?!
Bize İshak b.Râhûye rivayet etti (ve) dedi:Bize Veki haber verdi (ve) dedi:Bize Mis'ar (b.Kidâm),Ab-durrahman b.el-îsbahânî'den,o da Mucâhid b.Verdân'dan.o da Urve b.ez-Zubeyr'den,o da Âişe'den (RA) haber verdi.Âişe'nin rivayet ettiğine göre Rasûlullaha (S.A.V) hurma ağacından düş(üp öl) en bir kölenin mirası(nı halletmek) için geldiler.Rasûlullah:"Geride çocuk bıraktı mı?" de-di."Hayır bırakmadı." dediler..
"Bir yakınını bıraktı mı?" dedi.Yine " Hayır" dediler.
Rasûlulah: "O halde onun mirasını, hemşeri-lerinden birine verin." buyurdu.
Sanki burada Rasûlullah onu mirasını yemekten kaçınmış da onun hemşerisi olan bir adamı tercih etmiş gibidir.
Hz.Fatıma'nın (RA) Ebûbekr (R.A). ile,Rasûlul-lahm mirası hakkında münakaşa etmesine gelin-ce:Bu kötü görülecek birşey değildir.Çünkü Fâtıma Rasûlullahın (bu hususta) ne dediğini bilmiyor-du.O,çocukların babalarına vâris olduğu gibi,kendi-sinin de babasına vâris olacağını zannetmişti.Ebû-bekr Rasûlullahın hadisini ona haber verdiğinde o bundan vazgeçmiştir.
Ebûbekr (R.A) siyaha da beyaza da (yani herkese) haklarını verip dururken bir kimsenin "Ebû-bekr'in Fâtima'yı babasının mirasından menettiğini" zannetmesi nasıl caiz olabilir?
(Rasûlullahın mirasını) ne kendisine,ne çocuklarına,ne de kabilesinden birisi için alıkoymadığına göre,Hz.Fâtıma'yı mirastan menetmekten kasdı ne olabilir?Hakkı hak sahibine vermesi daha evlâ olduğu halde Ebûbekr Rasûlullahın mirası hakkında (hadis mucebince) sadaka muamelesi yapmıştır.
Kendisi halife seçildiği andan itibaren,müslü-manların malından ( beytu'1-mâl) elinde arta kalanı kendilerine geri veren Ebûbekr,nasıl böyle bir iş yapabilir ve Fâüma'dan bu malı helâl etmesini isteyebilir? Ebûbekr bu mirası sadece ücret (maaş) olarak almış ve onların idaresiyle-meşgul olmasını da onlar için bir sadaka olarak kabul etmiştir,
Hz.Âişe'ye'de (R.A) şöyle demiştir:"-Bak yavrum! Halife seçildiğinden bu yana Ebûbekr'in malında ne kadar artına olmuşsa onu müslümanlara geri ver! Allah'a yemin ederim ki ,bize onların ( müslümanlann) malından erişen sadece;karnımızda yediğimiz, onların yiyeceklerinin en kabası ve sırtımızda giydiğimiz de onların giydiğinin en sertidir."
(Âişe) dedi ki:Ben baktım ki (artan mal) bir elbi-1 se.kıymeti "beş dirhem etmeyen eski bir örtü ve bir de kara deveden ibaret İdi...
Haberci bu haberi Ömer'e getirince,Örner (R.A) :"ALLAH Ebûbekr'e rahmet etsin (bu tutumuyla) kendisinden sonrakilere zahmet yüklemiş oldu."demiştir.[375]
Eğer Ebûbekr'in bu husustaki icraatı (nın maksadı) Fatma'ya zulmetmek,haksızlık etmek olsay-dı;Haüfe olunca Hz.Ali bu mirası Fâtıma'nın oğluna verirdi.
* Ali ile Abbas'ın (R.A) Ebûbekr'e gelip.Rasûlullahın mirası hakkında davalaşmalarına gelince: Bana göre böyle bir düşünce doğru değildir.
Onlar,kendilerine verilmeyen birşey hakkında nasıl dâvalaşabilir veya kendilerinin menolunduğu birşey için nasıl hak iddia edebilirler? Onlann her ikisi de biliyorlardı ki,eğer ikisi de mirasçı olsalar;Rasû-lullahın hanımlarının sekizde bir hissesinden sonra Ali,Fâtıma'dan, (kalan) mirasın yarısını,Abbas da Fâtıma İle beraber yansını alacaktı[376]O halde hangi şeyle dâvalaştılar?
Burada uygun olan mânâ,ancak Ali ile Ab-bas'ın.Ebûbekr'le münakaşa etmesidir.Onlar Ömer-le-Ömer kendilerine Fedek'i (kullanmak üzere) verdiğinde-,ve daha sonra da Osman (R.A) İle münakaşa etmişlerdir.
Bu münakaşanın bir manası ve sebebi vardir.ALLAH onların hepsine de rahmet etsin. [377]
94- Dediklerine Göre Çelişkili Hadisler
İddia:Rasûlullahın:"Çocuk sütten kesildikten sonra artık süt kardeşliği yoktur,[378] buyurduğunu,
Kezâ"Erkek kardeşlerinizin kim olduğuna dikkat edin (ey hanımlar).Süt kardeşliği ancak meeâa (açlık) dan dolayı olur. [379] yani:Mecâa üe ,çocuğu açlıktan kurtaran emme'yi kadetmiştir buvurduğunu,rivayet ettiniz.
Sonra İbnu Uyeyne'den.o da Abdurrahrnan b.el-Kâsım 'dan,o da babasmdan.o da Âişe'den ('R.A) onun şöyle dediğini rivayet ettiniz:"Sehle binti Süheyl b.Amr.Rasûlullaha geldi ve:"-Sâlim'in benim yanıma girmesinden dolayı .Ebû Huzeyfe'nin yüzünde ,bana karşı bir hoşnudsuzluk görüyorum." dedi...
RasûIulIah:"Onu (Sâlim'i) emzir." dedi.Seh-le:ffKoca adamı mı emzireyim?" dedi.Bunun üzerine RasûîuUah güldü ve sonra:"Ben onun koca bir adam olduğunu bilmiyor muyum." dedi. [380]
Yine dediniz kirMâlik (b.Enes) ez-Zuhrf den rivayet etti ki:Âişe (RA) Salim hadisine bakarak sütten kesildikten sonraki emzirme dolayısıyla, (meydana gelen süt kardeşlik )haramhğı, ölesiye kadar devam eder. "diye fetva verirdi [381]
Bu isnad sizce makbul,sahih ve reddedilmesi caiz olmayan bir isnattır.
Cevap: Biz deriz ki:Hadis sahihtir. Rasûlullahm hanımlarından Ummu Seleme ve diğerleri bunun Sâlim'e has olduğunu söylemişler-dir.Şu kadar ki onlar,hangi cihetten Rasûlullahm bunu Sâlim'e has kıldığını açıklamamışlardır.İnşaallah biz,Ebû Huzefe (R.A) ve Salim (RA) kıssasını ve aralarındaki yakınlığı açıklayacağız.
Ebû Huzeyfe'ye (R.A) gelince,Utbe b.Rabîa b.Ab-dişems b.Abdi menâfin oğludur.Habeşistana yapılan her iki hicrete de katılan Habeşistan muhacirlerinden idi.Habeşistan'da ,oğlu Muhammed b.ebî Huzeyfe doğdu.Ebû Huzeyfe,Ebûbekr'in halifeliği devrinde Yemâme harbinde öldürüldü[382] (Muhammed b.ebî Huzeyfe'nin] çocuğu olmamıştır. [383]
Ebü Huzeyfe'nin mevlâsı (azadlı kölesi) Sâlim'e gelince:Bedir harbinde bulunmuştur.Rasûlullah onunla Ebûbekr'i kardeş yapmıştır.Hayır sahibi ve faziletli bir kimse idi.
Bundan dolayı Ömer (R.A) vefatı esnasmda:"-Eğer Salim hayatta olsaydı.onun hakkında herhangi bir tereddüt kafamı kanştırmazdı."-Yani:Şûrâ heyeti kendilerinden birini seçmekte ittifak edinceye ka-dar.insanlara namaz kıldırması için onu öne geçirirdim." demiştir.Sonra Suheyb (er-Rûmı) yi (R.A ) öne geçirmiştir.
Sâlim,Ebû Huzeyfe'nin Ansâr'dan olan hanımının kölesi idi.Hanımmın ismi hakkında ihtilâf edil-miştir.Bazıları:"Benû Hatme'den Selmâ'dır." demiş . bazıları da: "İsmi Sübeyte'dir" demişlerdir. (Fakat) hep si de onun Ansâr 'dan olduğunda ittifak etmişlerdir . Ebû Huzeyfe'nin hanımı onu azad etmiş.o da Ebû Hu-zeyfe'yi kendisine velî edinmiş.Ebû Huzeyfe de onu evlâdlık almiştır.Velîsi olduğu için Ebü Huzeyfe'ye nisbet edilmiştir.
Sâlim.Yemâme harbinde şehid düşmüş ve ona.azadh cariyesi mirasçı olmuştur.Çünkü Sâlim'in ne çocuğu ,ne de bu cariyenin dışında bir vârisi vardı.
İşte benim sana bu anlattıklarım Ebû Huzeyfe ve Sâlim'in İslâm'ın ileri gelenlerinden olduklarına, onların büyüklüğüne ve Rasûlullah nazanndaki güzel mevkilerine bir delildir.
Senle binti Süheyl'in anlattığı, Sâlim'in kendisinin[384] yanına girmesinden dolayı Ebû Huzeyfe'nin yüzündeki hoşnudsuzluğa gelince: Salim kendisini azad etmiş olan hanımefendisinin yanına giriyordu. Tıpkı efendisinin evinde büyüyen ve sonra azad edilen bir köle gibi. Keza o, önceki dostluğuna ve onlar tarafından yetiştirilmiş olmasına bakarak giriyordu. Bu ise, Salim gibilerine veya Sâlim'den başkalarına karşı insanların yadırgayamayacağı birşeydir. Çünkü Allah, kadınların kölelerinin ve - Çok yaşlı, çocuk, hadım, iğdiş, muhannes (hem erkek, hem kadın) olanlar gibi- kadınlara şehvet duymayanların kendilerinin yanma girmelerine ruhsat vermiş ve bu sayılanlarla, zevi'l-mehârim (= evlenilmesi haram olanlar) ı bu hususta müsavi kılmıştır. Allahu taâlâ şöyle buyurmaktadır: "zinetlerini (ve süs yerlerini) ancak şu kim selere gösterebilirler): Kocalarına, yahud babalarına, yahud kocalarının babalarına, yahud kendi oğullarına, yahud kocalarının (başka anadan olma) oğullarına, yahud kendi erkek kardeşlerine, yahud erkek kardeşlerinin oğullarına, yahud kız kardeşlerinin oğullarına, yahud kadınlarına- yani müslüman kadınlarına- yahud sağ ellerinin mâlik olduklarına yani kölelere yahud (şehvetsiz ve kadına) ihtiyacı olmayan hizmetkârlara- yani adamı takib eden ve onun yanından ayrılmayan amele (işçi), köle, halif (anlaşmalı kabile mensubu) ve buna benzer kimselere-" (24en-Nûr:31)
Salim (R.A.) de, kadınlara ihtiyacı olmayan, sözü edilen kimselerden birisi olmaktan hâli değildir. Belki Salim de böyle idi. Çünkü çocuğu olmamıştı. Yahud bu, ALLAH'ın ona verdiği vera\ dindarlık ve fazilet sebebiyle veya ona mahsus kilmasıyla da olabilir. (Öyle olmalı ki) Rasûlullah da bu sebeble onu, kendisi katında emniyetli ve kadınları incelemekten ve güzelliklerini bakışları ile süzmekten uzak biri olarak Ebûbekr ile kardeşliğe ehil görmüştür.
İhtiyaç anında kadı (hakim) ve şâhidlerin tanıması için ve sâlih (namuslu) komşulara, kadınların yüzlerini açmalanna Hz. Peygamber ruhsat vermiştir.
Yaşı geçkin, hayızdan ve evlenme arzusundan kesilmiş kadınların da zinetlerini göstermeksizin (üstüne giyilen) elbiselerini çıkarmalarına da ruhsat tanımıştır.
Sâlim,Ebû Huzeyfe'nin hanımın yanına giriyor ,hanım da Ebû Huzyfe'nin bu durumdan hoşlanmadığını görüyordu. Eğer girmesi caiz olmasaydı (hiç) girmezdi ve Ebû Huzeyfe de mutlaka, onu bundan menederdi.
Rasûlullah da Ebû Huzeyfe'nin hanımının kendisi nazanndaki yeri dolayısıyla; ve onları bir birine ısındırmayı , aralarından soğukluğu kaldırmayı ve . Ebû Huzeyfe'den bu hoşnudsuzluğu giderip gönlünü almayı istediğinden Ebû Huzeyfe'nin hanımına:
"Onu emzir." demiştir. Fakat bununla, "Çocuklara yapıldığı gibi memelerini onun ağzına ver." demek istememiştir. Lâkin, onun için biraz sütünden sağ ve sonra içmesi için ona ver, demek istemiştir. Bundan başka türlü olması da caiz değildir. Çünkü Sâlim'in süt haramhğı vuku bulmadıkça onun göğüslerine bakması caiz değildir. Kendisine helâl olmayan ve şehvet duymayacağından emin olunmayan birşey ona nasıl mubah kılınabilir?
Yine bu yorumu destekleyen hususlardan birisi de şudur ki, Ebû Huzeyfe'nin hanımı:"- Yâ Rasûlal-lah, koca adamı mı emzireyim?" demiş, bunun üzerine Rasûlullah da gülmüş ve : "-Ben onun koca adam olduğunu bilmiyor muyum? " demiştir. Rasûlullahın burada gülmesi, onun; Sâlim'in kadının yanına girişini haram kabul etmeksizin veya bu rıdâ' (emme) mahzurlu birşeyi helâl kılmış olmaksızın veya Salim bu emme ile onun oğlu olmuş olmaksızın; sadece soğukluğu kaldırmak ve ısındırmak için bu "emdir" sözüyle lâtife ettiğini gösterir.
*Rasûlullahın buna benzer bir latifesi de Ab-dulvâhid b. Ziyâd'ın, Âsim el-Ahval'den onun da el Hasan (el-Basri)den rivayet ettiği şu hadistir: "Bir adam ona (S.A.V.), kendisinin bir yakınını öldürmüş olan bir adam getirdi. Rasûlullah adama: "-Öldürülenin diyetini alır mısın?" dedi. (Öldürülenin yakım olan} adam: "Hayır" dedi. Rasûlullah: Onu (katili) affeder misin?" dedi. Adam yine : "Hayır" dedi. Bunun üzerine Rasûlullah : "Git öyleyse öldür onu (katili) " dedi. [385]
(Ravi) dedi ki: Adam katili alıp götürünce Rasûlullah: "Eğer onu öldürürse, kendisi de onun gibi (katil olmuş olur)" dedi. Bunun üzerine adama. Rasûlullahın bu sözü haber verildi, o da katili bıraktı, ve hayvana yük bağlanan palanı (kayışı) omuzunda sürükleyerek geri döndü.
Rasûiullah bu sözüyle onun, adamı öldürdüğü takdirde; günah ve Cehenneme girmeyi icap ettirmesi bakımından (katil ile) müsavi olduklarını kasdetmemiştir. ALLAH (C.C.) bu adamın (katilin) kısas oiarak öldürülmesini mubah kıldığı halde, Rasûlullah bunu nasıl kasdetmiş olabilir? Bilâkis Rasûluliah onun kısas yapmasını istememiş ve affetmesini arzulamıştır. Affetmesi için de ona: eğer adamı öldürürse günah bakımından müsavi olduklarını iham etmiştir.
Rasûlullahın kast'ediği şey şu idi: Birincisi bir cana kıydığı gibi, bu da bir cana kıyarsa, bu (birinci) de katildir, o (ikinci) de katildir. Böylece iki de katil olmakla müsavi olmuş olurlar. Ancak birisi, zâlim (haksiz)dır, ikincisi ise kısâsen öldürmüştür. [386]
[358] HAN: 2 / 165,187.
[359] el-Câmiu's-Sagir.l / 145
[360] Bir tek mânâyı çeşitli şekil ve üslûpta ifade etme sanatı ve bununla uğraşan ilmin adı. (M}
[361] BUH: 76 / 51.HAN: 1 / 269.
[362] HAN:1 4234,359;BUH: 59/8; bkz:s. 416
[363] en-Nemir b.Tevleb:Cahüî şairlerden İdi,İslama erişti ve müslüman oldu. Şiirlerinin güzelliğinden kendisine el-Keyyis denilmiştir. (Bkz: Kitâbu'ş-Şi'r ve'ş-Şuarâ: 173,Ley-den 1902 tab'i) (M)
[364] Diğer bir nüshada : " ...rastladım".
[365] İBNU MACE: 36 / 16.
[366] HAN: 2 / 369;4 / 193.
[367] Bkz:s.l69 ve dipnotu
[368] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 444-448.
[369] BUH; 57 / 1 ; 64 / 14.
[370] Krş.hmu Sa'd: 8 / 17,18
[371] Bkzrs.lOlve dipnotu
[372] Bornoz : Başlılıkh elbise
[373] Diğer bir nüshada:...dağların tepelerinde...
[374] Bkz: İslâm Ansiklopedisi: 2 / 567 "Beseniye "maddesi (M)
[375] İhnu Sa'd : m / l,s: 136.
[376] Esad Efendi nüshasında :".. J\bbas da kalanı alacaktır." şeklindedir. (M)
[377] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 448-455.
[378] Krş-BUH: 67 / 22
[379] BUH: 52 / 7;67 / 22
[380] HAN: 6 / 39,356.
[381] Krş.BUH: 67 / 22
[382] Bk«:İbn Sa'd.m .85.
[383] Matbu nüshada " qutile (öldürüldür yerine "kîİe ( de-nİldi) " şeklindedir ki yanlışlığı açıktır. (M)
[384] Matbü nüshada "aleyhi" denmektedir ki yanlış-tır .Doğrusu Reîsu'l-Kuttâb nüshasında olduğu gibi " aleyhâ " olacaktır. (M)
[385] İCrş.EBÛ DÂVUD: 38 / 3 (4 / 169,170)
[386] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 455-461.