sidretül münteha
Fri 18 March 2011, 05:53 pm GMT +0200
9- Camilerdeki Bid'atlar
Soru: Mahallemizdeki camide namaz bittikten sonra cemaat teket teker ellerini bağırlarına koyuyor ve imamı âdeta selâmlayıp öyle ayrılıyorlar. İmam da buna aynıyla mukabele ediyor. Bu hareket doğru mudur? Değilse, daha böyle doğru olmayan cami içi hareketler nelerdir?
Cevap: Yerleşen her bid'at karşılığında bir sünnet gider. Bu gerçeği hiç unutmamak gerekir. "Her bid'at da dalalettir." "Resûlullah'ın getirdiği dinde bulunmadığı halde, dindenmiş gibi yapılan her davranış merduttur", yapanın yüzüne çarpılır. Maalesef, camilerimizde, mescidlerimizde çeşitli bid'atlar işlenmektedir ve muhtemelen çoğu iyi niyetle yapılan bu bid'atlar, sünnetlerin oralardan çıkarılmasından başka da birşeye yaramazlar. Bunlardan bazılarını saymaya çalışalım.
1- Dediğiniz gibi, namazdan sonra, imam henüz mihrapta iken, eli göğüse getirmek suretiyle selâmlama faslı. Bu, bid'atliğinin yanında başka dinlerde ibadet olan bazı hareketleri de akla getiriyor. Ayrıca yapmayanlar, İmam efendiye dargınlığı var, zannedilecek diye sıkıntıya düşüyorlar. Bu davranış namaz sonrası serbestliği ortadan kaldırarak, ibadete bir merasim havası veriyor.
2- "Kametten" önce "İhlâs sûresi" ya da daha başka şeyler okumak. Camide Kur'ân okumak ve dinlemek elbette güzel bir davranıştır ve bu sadece camiye has değildir. Ama sünnetle farz arasında, sanki namazın ya da müezzinliğin gereklerindenmiş gibi okunması bid'attır. Bu tür okuyuşlar zaten klişeleşmiş hâle geldikleri için kimse onları, şuuruna vararak Kur'ân gibi dinlememektedir. Bazı yerlerde buna başka âyetler veya başka sûreler de eklenir. Bunların bid'at olduğunun en açık delili; bunlara alışılan camilerde bir defe terkedilecek olsalar, hemen tepki görmeleriyle müezzinliğin eksik olduğu sanılmasıdır.
3- Farzdan sonra müezzinlerin -İstanbul'un bazı büyük camilerinde olduğu gibi- koro halinde teşbihleri okumaları, "âmin, âmin, âmin" diye bağırmaları, mesnun ve me'sür olmayan birtakım nakaratlar söylemeleri, hatta "Ayete'I-Kürsî" ve herkesin kendi başına yapması gereken tesbihatı yüksek sesle ve bağırarak okumaları, böylece cemaatı bunları okumaktan mahrum etmeleri ve onları kendi gürültülü seslerini dinlemek zorunda bırakmaları.
4- Namazlardan sonra, namazın bir tetimmesi olarak, herkesin herkesle musafaha etmesi. Musafaha aslında sevgi doğurucu bir sünnet olmakla beraber, namazlardan sonra, namazın bir parçası ve bütünleyicisi gibi icra edilmesi, ibadete bir katma anlamı taşıdığından bid'at olmuş olur.
5- Cumanın iç ezanından önce çeşitli safatü selâmlar ve temannalar okumak.
6- Erzurum ve havalisinde olduğu gibi, ezanlardan sonra "sala" okumak. [255]
Bunlar camilerimizde işlenen bid'atların ilk aklımıza gelenleridir. Başka münasebetle, başkalarından da söz edeceğiz. Ancak şunu da bilmek gerekir ki, Kâtip Çelebi'nin de ısrarla anlatmaya çalıştığı gibi, avam bunlara farzdan daha çok değer verirler ve kaldırılmalarına asla müsaade etmezler. Bu yüzden adeta "dinde devrim" gibi gelecek tarzda bunların üzerine sertçe gitmeli, şuurlu imam ve müezzinlerin bunları yavaş yavaş, tedricen kaldırmaları gerekir. Bir büyüğümüzün dediği gibi, "Bunlar folklor müslümanlığı çıkıncaya kadar olmayan, ondan sonra ortaya çıkan adetlerdir." Ve ibadetlerin adeta dönüşmüşlüğünü gösterirler. Bu konularla ilgili olarak şu kaideyi akılda tutmak yararlı olur:
"Eşyada aslolan ibahadır, ibadetlerde aslolan ise men'dir. Çünkü ibadet koyma yetkisi sadece şari'e has bir keyfiyettir. [256]
[255] Bunun bid'at haline geldiğinin güzel bir delili, bir hatıramdır 70'li yıllarda Erzurum'da talebe iken, bir gün müezzin bulunmadığı için, muhterem Hocam Mehmet Tavlaş'ın imamlık yaptığı Gez Camiinde bir 'ezan okumuş ve beceremem endişesiyle "salâ"yı terketrniştim. Namazın hemen peşinden ve caminin içinden, cemaatten biri tarafından "Sen bu dini bozmak mı istiyorsun!" diye ciddi bir hücuma uğradım. Milletin araya girmesiyle, tartaklanmaktan kurtuldum.
[256] Doç. Dr. Faruk Beşer, Fetvalarla Çağdaş Hayat, Nün Yayıncılık, İstanbul 1997: 108-110.