sumeyye
Thu 5 May 2011, 04:58 pm GMT +0200
c- Hz. Muhammed De (s.a.v.) Denendi
İnsanlığın efendisi, son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) de bu denemenin dışında kalmadı. Rabbimiz onu da kutsal bir görevi taşımakla denedi.
Alah'tan gelen vahye muhatap olmak, onu Cebrail'in elinden almak...Bu bile başlıbaşına bir ağır yüktü, insanın gücünü aşan bir şeydi. Allah'ın yardımı olmasaydı hiç bir peygamber böyle bir yükü taşıyamazdı.
Bunu Rabbimiz şöyle ifade ediyor:
"Gerçekten biz sana ağır bir söz vahyediyoruz." [230]
Bu ağır yükü vahiy yoluyla alan Peygamber, vahyi alırken bir devenin üzerinde ise, deve bu yükü taşıyamaz ve çökerdi.
Bir keresinde Peygamberimizin dizi Zeyd b. Sabit'in dizinin biraz üzerinde idi. O arada vahiy gelmişti. Zeyd, vahyin geliş anında öyle bir ağırlık hissetmiş ki, az kalsın dizi kırılacak sanmış. [231]
Vahiy yoluyla gelen Kuran eğer bir dağın başına inseydi; dağ, Allah (c.c.) korkusundan paramparça olurdu. [232]
işte Hz. Muhammed (s.a.v.), fizik dünyasına yansıması bile ağır ve manevi sorumluluğu olan önemli bir görev ile denenmişti. O bu ağır ve ilâhî yükü omuzlayıp, insanlara tebliğ edecekti. insanları bu ilâhî kurtuluşa, hidayete ve Allah'a kulluğa davet edecekti.
O insanlar ki, üzerinde oldukları şeyi doğru zanneden, kendi akıllarını beğenen, kibirli, mal ve saltanatla şımarmış, hevasını ilâh edinmiş, atalar dinine sımsıkı sarılmışlardı. Kendilerinin en doğru yolda olduklarına inanıyorlardı. Başka fikirlere, başka düşüncelere kapalı idiler. Hele hele yetim dedikleri, zengin ve iktidar gücü olmayan bir eski çobanın davetine ise tümden karşı çıkarlardı.
Nitekim öyle oldu. Mekkeli müşrikler ve onların yandaşları Hz. Muhammed'in bu hak davetine alay, hakaret, işkence ve savaşla karşılık verdiler.
Hz. Muhammed (s.a.v.), onların alaylarıyla, hakaret ve işkenceleriyle imtihan edildi. Kendisine hakaret ve alay edenleri Allah'ın yoluna davet etti. Kendisine ve sahabelerine işkence edenler için dua etti, onların hidayet bulmaları için Rabbine yalvardı. Kendisine düşmanlık ve eziyet etmeye kalkanlara gül dalı uzattı.
Çünkü o Gül'dü, gül kokusu saçıyordu, insanları Cennet güllerine davet ediyordu, gül gibi güzellikler sergiliyordu.
O, çevresinde anlamaz, cahil, zalim ve inatçıların her türlü alay ve hakaretlerine, işkence ve zulümlerine uğradı. Bu da yetmeyince açlığa, susuzluğa, yalnızlığa, ticaretsizliğe, yani geniş kapsamlı bir ambargoya mahkum edildi. Bu da yetmedi, çok sevdiği Mekke'sinde çıkmak zorunda bırakıldı.
Mekkeli müşrikler, O davasından vaz geçsin diye, o ilâhî davet bitsin diye; cahil ve zalim müşrikler onunla savaştılar, onu ortadan kaldırmaya çalıştılar.
O yüce elçi, savaşlarla, yokluk ve sıkıntılarla, acılarla, hüzünlerle, insanların vefasızlıgıyla, inatlanyla, serkeşlikleriyle, ihanet ve kalleşlikleriyle, düşmanlıklarıyla denendi.
O, Uhud gibi çetin bir savaşla, insanın can damarına dokunan bir mağlubiyetle, dişlerini kırıp can yakan bir imtihanla denendi.
O, münafıkların ihanet ve ikili oyunlarıyla, mü'minlerin annesi temiz Aişe'ye iftira ile, dış düşmanların amansız saldırıları ile denendi.
O Yüce Rasul (s.a.v.) bütün bunları sabırla, tahammül ve tevekkül karşıladı. Direndi, mücadele etti, çalıştı, zorluklarla ve düşmanlarla gereken şartlarda savaştı.
Görevini başarıyla tamamladı, imtihanı kazandı. Hicazda şirkin ve küfrün saltanatını yerle bir etti, İslâmı hayata hakim kıldı ve sahabe gibi örnek bir nesil yetiştirdi. [233]
[230] Müzemmil: 73/5.
[231] A. b. Hanbel'den ve Ebu Davud'dan nak. Prof. I. Cerrahoglu, T. Usulü, s: 50. Buharî'den nak. Prof. S. Yıldırım, K. ilimlerine Giriş, s:31
[232] Haşr: 59/71.
[233] Hüseyin K. Ece, Hz. Süleyman, H. Ece Yayınları: 122-124.