- Büyük küfürle küçük küfrü karıştırmamak

Adsense kodları


Büyük küfürle küçük küfrü karıştırmamak

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
hafız_32
Wed 27 October 2010, 10:06 am GMT +0200
Büyük Küfür İle Küçük Küfrü Birbirine Karıştırmak


"Küfür" sözü Kur'an'da ve Sünnet'te çokça kulla­nılmakta, ulemanın dilinde dolaşmaktadır. Bu sö­zün, İslam'da çıkmak ve küfre düşmek manası ile bir tek anlamı mı var, yoksa nimete karşı nankörlük ve benzeri gibi diğer anlamları da var mı?

Bu konuda Şeyhü'l-İslam İbn Teymiyye şöyle di­yor: "...Zira tekfir iki türlüdür. Biri, nimete karşı kü­für (nankörlük)'tür. İkincisi, Allah'ı inkar anlamına küfürdür. Şükrün zıddı olan küfür, Allah'ı inkar de­ğil, nimeti inkardır. Şükür kaybolunca, ardından ni­meti inkar gelir. Yoksa Allah'ı inkar değil..."

Gençler burada küfrün lafzına tutunmuş ve hata­ya düşmüşlerdir. Onlar sanki nassın zahirine uyan "Zahiriyye Fukahası" gibidirler. Nitekim Davud ez Zahiri ve İbn Hazm öyle yapıyordu.

Kahire'de gençlerle konuşmam esnasında, onlara dedim ki: Biz kitap ve Sünnetten bazı nasları suna­cağız, karar vermek size düşer. Onlara Cenab-ı Hak'ın Neml süresindeki şu sözünü zikrettim; "Şük­reden, ancak kendisi için şükretmiş olur. Küfr (nan­körlük) edene gelince, o bilsin ki, Rabbim müstağni­dir, çok kerem sahibidir." [163]

Şükrün karşıtı, küfran-ı nimet ve inkardır. Şu ayet te aynı anlamdadır; "...Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, küfrden de (nankörde) bilsin ki, Allah müstağnidir ve her türlü övgüye layıktır." [164]

Bunlardan daha da açığı Nahl süresindeki şu ayeti kerimedir; "... Fakat Allah'ın nimetlerine nan­körlük ettiler."

Sünnete gelince örnekler sayılamayacak kadar çoktur. Onlardan bazı örnekler:

l- "Müslümanın müslümana sövmesi fasıklık, onu öldürmesi ise "küfür"dür.

Cenab-ı Hak da şöyle buyuruyor; "...Eğer mü'minlerden iki grub birbirini öldürürlerse..." aye­te dikkat edilirse, birbirlerini öldürmekle birlikte iman sıfatı her iki grub için de belirtilmiştir. Buna göre, hadiste geçen "küfür" sözünün büyük küfür an­lamına gelmediği ortadadır.

2- "Kim babasından başkasını "baba olarak" iddia ederse, küfre girmiştir."

3- "Hz. Peygamber (s.a..v) kadınlara hitaben şöy­le buyurur;

"Tasadduk ediniz, istiğfarı çoğaltınız. Çünkü ben çoğunuzu cehennemlik olarak gördüm." Bir kadın bunun sebebini sorunca Hz. Peygamber ce­vaben şöyle buyurdu:

"Sizler çok lanet okur, ‘aşir’e küfredersiniz." Hadisteki "aşir" sözü koca anlamına gelmektedir. Hadisin bu bölümü, Müslim'in rivayeti­dir. Diğer rivayette ise bu icmalin tefsiri ve hadisin tamamı vardır. Hadisin diğer kısmı da şöyledir: "Sen onlara sürekli iyilik etsen de, onlar sana; Senden as­la bir hayır görmedim, derler." Bundan daha açık bir ifade olamaz.

Buhari'de varid olan hadisde; "...Onlar Küfreder­ler." diye buyrulmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.v)'e;

"Onlar Allahı mı inkar ederler?" diye sorulduğunda;

"Onlar kocalarına karşı nankörlük eder, iyiliği inkar ederler." diye buyurdu.

5- Hz. Peygamber (s.a.v); "Müslüman ile küfür arasındaki ayırıcı çizgi namazı terketmektir." Buhari'nin rivayetinde "şirk" sözü vardır.

6- Beş hadis kitabının rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyurulur; "Bizimle onlar arasında bulunan ahid, namazı terketmektir. Onu kim terkederse küf­re girer." Bu hangi terktir? Burada farziyeti kabul­lenmekle birlikte, inkar etmek ve tembellik göster­mek suretiyle terketmek söz konusudur.

7- Hz. Peygamber (s.a.v) buyurdu; "Beş vakit na­mazı, Allah kullarına farz kıldı. Kim bunları (kılmış olarak gelirse ve onlardan haklarını küçümsemeyerek herhangi birşey kaybetmemiş ise, Yüce Allah'ın onu cennetine koyacağına dair sözü vardır. Kim de bunları (kılmış olarak) gelmezse, Allah'ın ona vermiş olduğu bir sözü yoktur. Dilerse onu azaplandırır di­lerse de onu cennetine koyar..." Bu hadisi şerifi Nesai, İbn Hibban ve İmam Malik rivayet etmiştir.

Namazı terkeden herkes kafir olduğuna göre cen­nete nasıl girer? Onun ebedi olarak ateşte kalanlar­dan olması düşünülür mü? Biz 5, 6, 7 nolu hadisleri birlikte düşününce, namazı inkar edenin, kafir ola­cağını söyleme imkanına kavuşmuş oluruz. Ki, bura­da büyük küfür söz konusudur. Farziyetini kabullen­mekle birlikte tembellik gösteren kişiye gelince o kendisini dinden ve imandan çıkarmayan bir küfür-küçük küfür içindedir. Bu konuyla ilgili olarak İbn Teymiyye şöyle diyor: "Kitap ve Sünnetin delaletiyle Ehl-i Sünnet ve'1-Cemaat'in görüşü şu şekilde kesinleşmiştir. Ehl-i Sünnet, kıble ehlinden hiçbir kimse­yi bir günah sebebiyle tekfir etmez. Yine işlediği bir amel sebebiyle kişiyi İslam'ın dışına atmazlar. Ne var ki; o amel içki içme, çalma ve zina gibi yasaklanmış bir fiil olmalı ve imanın terkini içermemeli... Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve öldükten sonra dirilme gibi Allah'ın inanılmasını emrettiği şeyleri terk eden kişiyi küfre sokar. Teva­tür yoluyla sabit olan apaçık farzların farziyetine inanmamak ve yine tevatür yoluyla sabit olan ha­ramların helallığına inanmak sebebiyle kişi küfre gi­rer. Eğer sen günahlar, emredileni terketmek yasak­lananı da yapmak şeklinde iki kısma ayrılır dersen cevabım şu olur:

Kul kendisine emredileni terkettiği takdirde, ya emredilenin farz olduğuna inanır veya inanmaz. Eğer farziyetine inanır, yapmayı terkederse farzın tümünü terketmemiş olur. Aksine bir kısmını yerine getirmiş olur ki, o da inanmasıdır. Bir kısmını da terk etmiş olur ki, o da amelidir. Haram kılınan şey de böyledir. Kişi haramı işlediği vakit ya onun haramlığma inanır veya inanmaz. Eğer haramlığına inanarak işlerse, farzı yapmak ve haramı işlemek gi­bi ikisini bir araya getirmiş olur ve böylece hem iyi­liği hem de kötülüğü olur. Söz ancak tevatür yoluyla sübut bulmuş şeylerin haramlığına ve farziyetine inanmayı terketmek suretiyle mazur sayılmayacak konular hakkındadır. Bir özrü sebebiyle bilmediği veya tevil etmesi yüzünden terkettiği ya da işlediği fiile gelince, bunu işleyen kişi kafir olmaz. Hükümle­re inanmamanın küfür olduğuna ve sadece haramı işlemenin küfür sayılmayacağına gelince, bu kendi mevzusunda karar bağlanmıştır. Allah'ın kitabında­ki şu ayeti kerime buna delil teşkil etmektedir; "...Eğer onlar tevbe eder, namazlarını kılar ve zekatı verirlerse sizin din kardeşlerinizdir..." [165]

Onlara iman etmek ittifakla istenmiştir; fiilin terki konusunda tartışma vardır. Cenab-ı Hakk'ın şu sözü de onun gibidir; "...Yol bakımından gidebilenle­rin o evi haccetmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır..." Haccın farziyetine inanmamak ve onu terketmek küfürdür. Bu ayette kastedilen mananın farziyetine inanmak ve onu işlemek olması gerekir. Nitekim, seleften bazıları şöyle demiştir: Haccı iyilik olarak görmeyen ve terkinin de günah olmayacağına inanan kişinin durumu budur. Yalnızca terketmeye gelince, bunda ihtilaf vardır. Ebu Bürde b. Neyyar Hadisi de bunlardan biridir. Hz. Peygamber (s.a.v) onu babasının karısı (üvey anası) ile evlenen kişiye gönderdi ve boynunu vurmasını, malının beşte birini almasını emretti. Malın beşte birini almak, o kişinin fasık değil kafir olduğuna delalet etmektedir. Onun küfre düşmesi Allah ve Rasulü'nün haram kıldığını haram kılmaması sebebiyledir. Hz. Ömer, Hz. Ali ve diğer sahabilerin yaptığı da böyledir. Kudame b. Ab­dullah şarap içtiği vakit -ki o Bedir savaşına katıl­mıştı- şarabın nefsini ıslah etmiş mü'minlere mubah olduğu şeklinde tevil etmişti. Gerekçesi de şu ayeti kerime idi; "İman eden ve iyi işler yapanlara, hak­kıyla sakınıp iman ettikleri ve iyi işler yaptıkları, sonra yine hakkıyla sakınıp yaptıklarını, ellerinden geldiğince güzel yaptıkları takdirde (haram kılınma­dan önce) tattıklarından dolayı günah yoktur." [166]

Sahabe-i kiram, ısrar ederse öldürüleceğine, tev­be ederse kırbaçlanacağına ittifak ettiler. O da tevbe etti. Bunun üzerine kırbaçlandı. Günahlara gelince, Kur’an'da hırsızın elinin kesilmesi, zaninin sopalan­ması cezası vardır. Kur'an, onların küfrüne hükmetmemiştir. İki gruptan biri diğerine saldırmakla bir­likte birbirlerini öldürmeleri de aynı şekildedir. Fa­kat iman ve kardeşlik her iki grup için de geçerlidir. Cana kıydığından ötürü kendisine kısas gereken ka­tili de Kur'an "kardeş" olarak nitelendirmektedir. Bu konuda Cenab-ı Hak şöyle buyurur; "...Ancak kim kardeşi tarafından affedilirse..." [167]

Cenab-ı Hak katili (kardeş) olarak isimlendirdi. Buhari ve Müslim'de Ebu Zer hadisi yer almaktadır. Hz. Peygamber (s.a.v) ona Cebrail'den naklen şöyle buyurdu: "La ilahe illallah diyen cennete girer. Zina etse de, çalsa da ve şarab içse de...” Hem de Ebu Zerr'in burnu yerde sürtülse de..."

Sahih hadis kitaplarında, ehl-i kebaire şefaat hakkındaki Ebu Said ve diğerlerinin rivayet ettikle­ri hadisler yer almaktadır. Hadis şöyle; "Kimin kal­binde zerre ağırlığınca iman varsa, kimin kalbinde zerre ağırlığınca iman varsa ateşten çıkar."

Yukarıdan beri zikrettiğimiz bu naslar imanla birlikte büyük günah işleyenin küfre girmeyeceğine delil teşkil ettiği gibi, Haricilerden bir grup bid'atçinin düşüncelerinin aksine şefaat sayesinde cehen­nemden çıkacağına, delalet etmektedir. Mutezile şe­faat konusunda ihtilaf halindedir. Yine bu naslar, büyük günah işleyenleri cehennemden çıkaran ima­nın emredilen hasene (iyilik) olduğuna ve hiçbir gü­nahın ona engel olmayacağına delalet etmektedir."

Başka bir yerde İbn Teymiyye şöyle diyor: "Bun­dan dolayı selef uleması, itikadi kitaplarında; biz kıble ehlinden hiçbir kimseyi günahı sebebiyle tekfir etmeyiz. Yine hiçbir kişiyi amelinden dolayı İs­lam'dan çıkarmayız, diyorlar."

Gençlerin düştüğü hatalardan biri de iki küfrü birbirine karşıtırmaktır. Aynı şekilde onlar, küçük günah olan fisk ile küfrü, zulüm ile küfrü birbirine karıştırıyorlar. Onlar, bunların tümüne "şirk" mana­sını veya benzerini vermekteler.

Fakat Kur'an ve Sünneti inceleyenler böyle olma­dığını görürler. Gençlerin sözlerinden bir örnek: Zu­lüm de küfür demektir. Çünkü Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır; "...Kafirler zalimlerin ta kendileri­dir." Hiç kimse, kafirin küfrü sebebiyle kendi nefsine zulmettiği hususunda kuşkuya kapılamaz. Fakat her zalim kafir midir? Kesinlikle hayır. Çünkü Kur'an'da Hz. Yunus şöyle dua ediyor; "Senden baş­ka ilah yoktur. Seni tebih ederim. Çünkü ben zalim­lerden oldum."

Küfür ile fıskı birbirine karıştırma konusuna ge­lince gençler buna şu ayeti delil getiriyorlar; “Biz sa­na apaçık ayetler indirmişiz. Onları sadece fasıklar inkar ederler." Nitekim daha önce de geçmişti. Fusuk (fasıklık) kelimesi küçük günahlar ve küfür için de kullanılmıştır. Bunun için her kafir aynı zaman­da fasıktır. Fakat her fasık kafir değildir. Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'inde; "...Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir..." [168] Hiç kötü lakaplarla çağırmak küfrü ge­rektiren şeylerden olur mu? Bunu kim söyleyebilir?

Fısk ve zulüm kelimeleri hatta bazen "küfür" ke­limesi, Kur'an-ı Kerim'de kafir için de müslüman için de kullanılıyor. Bundan dolayı tedbirli davran­mak ve acele etmemek gerekir. Daha önce de geçtiği gibi buradaki küfür sözü, sahibini dinden çıkarmayan küçük küfürdür. Zira büyük küfür sahibini din­den çıkarır. Her kafir hem zalim, hem de fasıktır. Fa­kat her zalim, veya fasık kafir değildir.

"El-Kevaşiful-Celiyye an Meaniyi'l-Vasıtıyye" ad­lı kitapta şöyle denilmektedir: "Fısk kelimesi, sözlük anlamı bakımından istikametten çıkmak ve sapmak anlamına gelir. Bu sebepten dolayı sapmış kişiye fa­sık denildi. Şeriat bakımından fasık, büyük günah işleyen veya küçük günahta ısrar eden kişi anlamı­na gelir. Fasıklık iki kısımdır. Biri itikadi, diğeri amelidir. Zina, adam öldürmek ve livata gibi... İslam milletine bir lütuf olarak uzun süre müslümanlar küfrü gerektirecek masiyetleri işlemediler. Ehl-i sünnet ve'1-Cemaat "büyük günah" işleyenin kafir ol­madığını ve İslam dininden çıkmadığı görüşü üzerin­de ittifak etmişlerdir. İslam'dan ve imandan çıkma­yacağı, küfre girmeyeceği üzerinde de ittifak sağla­mışlardır."

Şeyhülislam İbn Teymiyye, müslümanların fasıklarından bahsederken şöyle diyor: " Ehl-i sünnet ve'1-Cemaat,  müslümanların fasıklarının, imanın kökünün ve bir kısmının kendileriyle beraber oldu­ğuna, imanın tümünün bulunmadığına inanırlar. Bu iman sayesinde onlar cennete girmeyi hakederler. Yine Ehl-i Sünnet, fasık müslümanların cehennem­de ebedi kalmayacakları, bilakis kalbinde buğday tanesi veya hardal tanesi kadar iman bulunan kişi­nin cehennemden çıkacağı kanaatindedirler." [169]

Diğer birçok alim-yazar gibi Samarraî'de cahiliye, itikadî şirk, amelî şirk... gibi kavramların tekfir­de aşırı gidenlerce nasıl yanlış ve yüzeysel değerlen­dirildiğini ortaya koymuştur. Cahiliye hakkında şöy­le der: "Cahiliyet hakkında varid olan hadislere geç­meden önce şunu söylemek istiyorum: 'Gerçekten ca­hiliyet Allah'ın şeriatının tatbiki ile ilgili bir durum, bir nitelik olunca bazen küfür ifade eder... Yönetici­lerden kim, beşerî kanunu Allah'ın düzeninden üs­tün tutarak onu reddederse bundan ötürü kafir olur. Çünkü o, Allah'ın indirdiğinde, başkası ile hükmedi­yor ve Allah'ın kanununa dil uzatıyor. Cahiliyet, ca­hiliyet açılıp saçılması, cahiliyet taassubu gibi adet ve geleneklerle ilgili bir durum olduğu vakit bu, Al­lah'ın şeriatına tercih edilmedikçe bazen masiyet (günah) veya fısk ifade eder." [170]

Tekfirde aşırı giden grubun gençleriyle çok sık karşılaştığını ifade eden Samarraî kitabının bir ye­rinde şunları anlatıyor:

"Gençlere; ümmeti tümüyle dininden çıkarıp kü­für girdabına atan bu önemli konuyu sorduğumuzda, müslümanların küfre girdiklerini söylediler. Müslümanlar şehadet kelimesini dilleriyle söyleyip, anlamını bilmiyorlar ve içeriğiyle amel etmiyorlar" diyorlar.

Gençlerden biri: Şeker kutusu tuz ile doldurulsa ve üzerine şeker yazılsa, bu işlem onun tuz olma ger­çeğini değiştirir mi? Bir adama ilaç yazılsa; fakat adam almasa hatta yalan olduğunu iddia etse bu gerçeği değiştirebilir mi?

Ey ateşli gençler bize daha fazla bilgi veriniz, de­diğimizde, onlar dediler ki, Peygamber zamanındaki bir müslüman, cahili toplumdan İslami topluma ge­çen bir adamdı. Ama şehadet kelimesini diliyle söy­leyip, hicret etmeden yerinde kalan kişi müslüman değildir.

Yukarıda söylenenlere göre topluluklar bu haliy­le İslam'a göre hareket etmiyor. O toplumun amelle­ri, tutumları, iktisadi metodları ve siyaseti tümüyle İslam dışı olunca; o toplum da cahili toplum demek­tir. O toplumun tüm fertleri; bizce delil ve burhan ile aksi sabit olmadıkça küfre girmişlerdir.

Kahire'nin "Medinetü'lmühendisin" semtinde sohbet ettiğim gençlere dediğimi burada zikrediyo­rum. Gençlere dedim ki: "Sizler Hz. Muhammed (s.a.v)'in getirdiği Allah'ın şeriatına mı uyuyorsunuz, yoksa Yunanlı kafir Aristo'nun mantığına mı?" Bu sözün üzerine gençler, tedirgin oldular ve: "Allah'a sığınırız, bu ne biçim söz?" dediler.

O vakit ben de: "Öyleyse bana cevap veriniz... Ya­nımıza bir Yahudi, bir Hristiyan veya bir müşrik genç girse, ve: Aklım İslam'a ve onun getirdiklerine yattı, ben müslüman olmak istiyorum, ne yapayım dese, ne cevap veririz?"

Gençlerden bazısı, ona şehadet kelimesini söyle­mesini telkin ederiz, dedi. Ben de: Bunu söylese ve şehadet getirse, o sırada gence bir kalb nöbeti gelse ve oturduğu yerde ölse, hükmü nedir? diye sordum.

Dediler ki: O müslümandır. Ben de onlara: Fakat siz tuzu keşfetmemiştiniz, onun tuz mu yoksa şeker mi olduğunu öğrenmemiştiniz? dedim. Bu sefer genç­ler: Şehadet getirmekle İslam'a girdi:" dediler. Ben de: Bu iyi. Fakat siz onu denemediniz. Bakalım ki o şehadetin manasını anlıyor mu, anlamıyor mu? O, İs­lam'a ait hiç bir hükmü yerine getirmedi... dedim.

Gençler: Biz ona mühlet verir, toplumun fertleri gibi olacak mı, onların hükmünü alacak mı diye ba­karız. Veya ayrıcalık gösterir ve gerçekten müslüman olur, dediler. Ben, bu kadarı bana yeter dedim. Zira o genç müslüman olmuş ve şehadet getirmekle müslümanlığını ilan etmiş oldu. Bundan başkası olamaz. Resulullah (s.a.v) döneminden günümüze kadar müslümanların bildikleri de bu zaten. Bundan fazlası ka­bul değil. Şehadet getiren bu adamdan küfrünü ifade eden birşey zuhur ederse, biz bu noktada, onun küf­rüne ve dinden dönmesine hükmederiz, dedim.

Nihayet üzerinde şeker yazan kutuyu gören kişi, kutunun içinde tuz olduğu kanaati kesinleşinceye kadar, onun şeker olduğuna inanacak. Aynı şekilde şehadet getirip, müslüman olduğunu ilan eden kişi, İslam'dan ayrıldığı kesinleşinceye kadar müslüman­dır, aksi değil. Yani İslam sabit olduğu sürece küfür asıl olamaz. Çünkü asıl bulunduğu hal üzere kalır. Müslüman, dinden döndüğü sabit oluncaya kadar müslümanlık üzerine kalır. Fukaha bundan daha da ötede bir görüşe sahip. Onlar diyorlar ki; Halk bir müslümanın küfrünü gerektiren bir durumuna şahit olsa, fakat adam bunu inkar etse, adamın sözü ge­çerlidir, onların sözü değil. Fukahadan bazısı, "Kur'an'ın eksik olduğunu" söylemekle itham edilen kişi gibi, O da hakkında yapılan ithamlarla bir ilişki­si bulunmadığını söylemesini şart koşarlar. Yani bu ithamı yalanlaması gerekir, derler. Bu konuda bu kadarı yeter..."56

Küfür ülkesinde yaşayan müslümanların tağutî hükümlerle muhatab olmaları durumunda onların itikadına nasıl bir zarar gelebilir? Eserinin bir bölü­münde de bu sorunun cevabını ortaya koyan A. Samarraî konuyla ilgili olarak İmam Teymiyye'den gö­rüşler aktarıyor. Buna göre Firavun'un karısı, Yusuf As, Necaşî gibi fert ya da az bir grupla müslüman olan kişiler küfür ülkesinde yaşayıp bazen de küfür hükümleriyle muhatab olmuşlardır. Ve bu durum da onların itikadına zarar vermemiştir. Hatta buna ek bir örnek olarak -yine İbn-i Teymiyye'den aktarma yapılarak- Tatarlar arasında müslümanların hakim­lik veya imamlık görevinde bulunduğu da kaydedil­mektedir. Samarraî bu son örneği de İbn-i Teymiyye'nin Mecmu'ul-fetevasından aldığını kaydediyor. [171]


[163] Neml: 27/40.

[164] Lokman: 31/21.

[165] Tevbe: 9/11.

[166] Mâide: 5/93.

[167] Bakara: 2/178.

[168] Hucurât: 49/1.1

[169] Abdurrezzak Samaraî, Tekfir Olayı, Vahdet Yay. s. 74-81.

[170] A.g.e., s. 158-159.

[171] Hüseyin Yunus, Tekfir Meselesi, Ahenk Yayınevi: 246-257.



yagmur_7-c
Fri 31 January 2014, 08:17 pm GMT +0200
SELAMÜNALEYKÜM;
Küfürlü olmayalım, çok günah bir davranıştır.
"Küfür" sözü Kur'an'da ve Sünnet'te çokça kulla­nılmakta, ulemanın dilinde dolaşmaktadır. Bu sö­zün, İslam'da çıkmak ve küfre düşmek manası ile bir tek anlamı mı var, yoksa nimete karşı nankörlük ve benzeri gibi diğer anlamları da var mı?

Bu konuda Şeyhü'l-İslam İbn Teymiyye şöyle di­yor: "...Zira tekfir iki türlüdür. Biri, nimete karşı kü­für (nankörlük)'tür. İkincisi, ALLAH'ı inkar anlamına küfürdür. Şükrün zıddı olan küfür, ALLAH'ı inkar de­ğil, nimeti inkardır. Şükür kaybolunca, ardından ni­meti inkar gelir. Yoksa ALLAH'ı inkar değil..."
  :)

cerendemir
Sun 16 February 2014, 10:35 pm GMT +0200
Allah bizi büyük küfürden de ,küçük küfürden de korusun inşallah.Lanet etmek küfürmüş cehennemle cezalandırılıyormuş.Allah korusun bizi.

Sevgi.
Sat 22 May 2021, 12:19 am GMT +0200
Esselamü aleyküm. Rabb'im bizleri razı olmadığı sözler söylemekten herzaman sakınanlardan eylesin inşaAllah

Bilal2009
Mon 24 May 2021, 02:40 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun

ceren
Mon 24 May 2021, 09:16 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm.rabbim bizleri küfrün her türlüsü den gunahindan korusun inşallah.rabbim razı olsun paylaşım dan kardeşim...