- Buluşma günü için kendine çekidüzen ver !

Adsense kodları


Buluşma günü için kendine çekidüzen ver !

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Mon 25 October 2010, 02:11 pm GMT +0200
80. Buluşma günü için kendine çekidüzen ver!

Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'ulün
 (c.I, 246)

• Bu dünyada yaptığımız işlerden ötürü, gönlümüzde yüzlerce davul çalınıyor, kıyametler kopuyor. Yarın, yani ölünce davulların gümbürtülerini duyacağız.

• Bugün gaflet, kulağımıza pamuk dolmuş, onu tıkamış; göze de, hakîkati göstertermeyen kıl kesilmiştir. Bu yüzden, biz, sevda vesvesesine kapılmış ve yarının gamı ile, endişesi ile çırpınıp duruyoruz.

• Hallac-ı Mansur gibi, safa ehli gibi, sen de, hakîkati duyurmayan gaflet muğuna aşk ateşi düşür, onu yak da, sağırlıktan kurtul.

• Aşk ile buluşma zamanı yakınlaştı, bu sebeple kendine çekidüzen ver,buluşma günü için güzelleş!

• Bizim ölümüz, her ne kadar sana matem olursa da, aslında, hakla buluşma vakti olduğu için, bizim en neşeli, en mutlu zamanımızdır.

• Çünkü bu dünya, bizim zindanımızdır. Zindanın harap oluşu, yıkılışı, zindandakileri sevindirir. Yani bizim bedenimiz, ruhumuz için bir zindan kesilmiştir. Ölüm, bedeni yıkınca, toprağa düşürünce, ruh zindandan kurtulaçak, Hakk'a kavuşacaktır. 

• Aklını başına al da, fanî olan bu dünya zindanında kimsede vefa arama!bu dünyanın vefası bile vefasızdır!

81. Ey vefalı kişi, bizden, benden vazgeç!

Fa'iiatiin, Fa'ilatün, Fa'ilün
(c.I, 251)


•Ey vefalı kişi, gel, gel, daha yakına gel! Beni, benliği, bizi, bizliği bırak! Çabuk, vakit geçirmeden gel!

•Gel daha yakın gel! Biz'den, ben'den vazgeç, gel, gel. Sen'lik ve biz'lik yok oluncaya kadar gel. Ne "sen" kalasın, ne de "biz" kalalım!

• Kibri ve kendini beğenmeyi bırak da, yere göğe sığmayan o büyükler büyüğüne gönlünde yer ver!

• Cenab-ı Hakk, ezel aleminde  "Ben sizin Rabbiniz değil miyim" diye buyurdu. Sen de ona; "Evet, Rabbimiz sensin!" diye cevap verdin.

• Evet sözün şükrü nedir? Yani o emri nasıl yerine getireceksin? Bu dünyada, şikayet etmeden, Hakk'tan gelen belalara, ıstıraplara sabretmektir. Ses çıkarmamaktır.

"burada 7 ci araf suresinin 172. ayetine işaret var. Arapça "Evet" kelimesi, ses olarakıstırap sesini  verdiği için Mevlana eski edebiyatta sık sık yapılan "tevriye sanatını hatırlatmaktadır.

• Bela'nın bir sırrı da; ben fakr, yokluk dergahının kapısmı çalıyorum demektir.

• Sen, kendinden kurtul, benliğinden temizlen, toprak ol, ayak altına seril de toprağından otlar bitsin. Ot gibi benliği üstünden atar, kurursan hoş bir şekilde aşk ateşine yanarsın.

• Senin yanışınla meydana gelen kül, toprak, kimya gibi dertlere deva olur.

• Illetlerle, nefsanî arzularla dolu olan hayvanî rühunu ona ver de sonsuz olan, hoş olan insanî rühu elde et!

 

82. Garip olan rüh, mekansızlık aleminin özlemini çeker.

Müstefilün, Müstef'ilün, Müstefil, Müstef'ilün
(c. I, 26)
•Her an gökyüzünden gönüllere gizli olarak şöyle vahiyler gelmede: "Ne zamana kadar, tortu gibi yeryüzünde çöküp kalacaksınız? Göğe yükselin, göğe yükselin!"

• Ancak tembel olanlar, ağır canlılar şarap tortusu gibi dibe çökerler. Tortudan kendini kurtaran, arınan, temizlenen ise küpün üstüne çıkar.

• Hemen balçığı, çamuru karıştırma! Suyunıı bulandırma da arınsın. Tortun aydınlansın ve derdine derman bulunsun.

•İnsanda şu'le gibi bir can var. Fakat onun dumanı, nurıından daha fazla. Duman haddini aşınca, fazla olunca, gönül evinde bulunan Hakk ışığını göstermez olur.

• Eser, gönül evindeki dumanı azaltırsan yani günah kiılerinden arınırsan, senin nürun ile her iki dünya da, bu dünya da, öteki dünya da aydınlanır.

• Bulanık bir suya bakarsan, orada ne ay görebilirsin, ne de gök! Hava kararınca güneş de gizlenir, ay da!

• Güney rüzgarı esince, havayı tertemiz eder. Bu yüzdendir ki, sabahın erken saatlerinde seher yeli eser. Adeta dünyayı cilalar, parlatır.

• Alıp verdiğimiz nefes de gönüldeki sıkıntıyı, derdi temizler, arıtır, adeta insanın içini cilalar. însan bir an bile nefes alıp veremezse, varlığına yokluk gelir çatar.

•Bu dünyada garip olan rüh, mekansızlık aleminin özlemini çeker. Hayvan nefis ise bilmem ki, ne diye şu dünya otlağında otlar durur? Geldiği yeri unuturda dünya nimetleri için çırpınır durur.

 

83. Allah'ım canı yarattın ama ona cefalar verdin!

Müstef''ilüıı. Müstef'ilün. Müstef''ilün. Mıistef''ilün
 (c,1,28 )

• Ey bedenimizin padişahı; ey bize acıyarak, bizi neşelendiren, güldüren aziz varlık! Ey gözlerimize görüş kabiliyeti veren, ey can gözümüze tutya çeken, parlatan Rabbimiz!

• Canı parlattın ama ona cefalar verdin, onu deliye, divaneye çevirdin. Bazen onu yalnızlığa aşık ettin. Bazen, bir güzel yüzlünün peşinde koştuıdun, üryan düşürdün.

• Bazen top olduk, çöğeninin eğri ucuna uyduk, onun önünde başı dönmüş bir top gibi kah neşeye, eğlence yerine, kah belaya, cefaya, derde, ıstıraba doğru yuvarlandık durduk.

• Bazen gaflet uykusuna daldırırsın, bazen sebeplere doğıu sürersin, bazen de yoklıık çölünde bizi süründürürsün.

• Bazen yüksek mevkî, altın taç sevdasına düşürürsün. Bazen de tutar basına topraklar saçarsın. Bazen kendini kayzer, padişah sanır, bazen de yoksullar gıbi yamalı hırkalara bürünür.

• Kah diken olur, kah gül! Bazen sirke olur, bazen şarap; kah davulcu olur. davul çalar, kah davul olur, tokmaklar yer.

• Bazen acaip bir ağaç gibi elma verir, bazen kabak yetiştirir. Bazen zehir verir bazen şükür; bazen dert verir, bazen derman.

• Hayat  ne acaip bir ırmaktır ki, bazen su olur, bazen kan; bazen la'l renkli şarap kesilir, bazen süt; bazen de şifalar veren bal.

• Bazen çeşitli renklerden sıyrılır. Hz. îsa'nın küpüne girer, bir renge bürünür böylece bazen "Allah'ın boyası" meydana çıkar. "Allah dilediğini vapar

"Hz. İsa'nın bir küpü varmış. oraya atılan kumaslar çeşilli renklerde de olsa tek renk olarak çıkarmış. Bu "Allah boyası"dır. Allah'ın takdirine uymayı ifade eder. Bu beytte 2. Bakara suresinin138 çi ayetine işaret edilmektedir"

.

 

84. Benim canım mana helvası istiyor.

MefS'îlün, Mefa'îliin, Fe'ulün
 (c. I, 106)

• Canım mana helvası istiyor, helva! Helva vadini yarına bırakma!

• Bu mana helvası ne de güzel, sıcak, hoş; onun kokusu her an yücelerden ötelerden geliyor.

• Sen bu mana helvasını ağızla yiyemezsin, bu sebeple, incir gibi ağzını kapa da, o nefis hoş kokulu, sıcak helvayı gönülden ye; ona dudaklarını, elini değdirme.

• Bu helva, dünyada yapılan helvalardan değildir. 0 taraftandır. Onu görünmez el pişirmiştir. 0 eldendir. 0 helva, o görünmez alemde süt içti, hurma yedi de tatlılaştı. Bu yüzden o, ötelerin helvası oldu.

• Biz hepimiz Akl-ı Küll'ün oğullarıyız. Bu sebepten de ötelerden "Ey babasının canı!" diye sesler gelip durmadadır.

 "Akl-ı Küll", Allah'ın kudretinden, Akl-ı Evvel'den yani ulühiyyet mertebesinden evvel ortaya çıkan akıl mertebesidir. "Arş-ı Azam", "Cebrail" Hz. Muhammed'in nüru gıbı, Aklı Küll'ün, Akl-ı Evvel'den sonra gelen bir mertebe olduğunu bilmek gerek. Çünkü, "Allah'ın ilk yarattığı şey akıldır." hadîsi ile Akl-ı Evvel'e işaret vardır. Arifler, bütün bu meıtebeleri, Kur'aıı ve hadîslerden yararlanarak, biz aciz insanlara Cenab-ı Hakk'a dair bilgiler vermeye çalışmaktadırlar. Şinasi merhumun dediği gibi:

"Akıl biliyor ki, var bir Allah,
Mahiyeti anlaşılmıyor, ah!"

 

85. Dudağını her öpüşe verme onu kirletme.

Mef'ulü, Mefa'îlü, Mefa'îlii, Fe'ülün
(c.1, 96)


• Sevgilinin dudağından anlatılamaz zevkler duyarak mest olmak istiyorsan, dudagını her öpüşe verme, kirlenme, her yemeğe onu bulaştırma!

• Bövle yap da senin dudağından başkasının kokusu gelmesin; o dudaklar yalnız ve yalnız aşk kesilsin. Lekesiz; hiçbir dudağa dokunmamış, tertemiz kalsın da eşsiz bir hale gelsin.

• Sunu iyi bil ve ibret gözü ile bak da gör ki: kadîm olan, evveline evvel olmayan Allah'ın nürundan başka ne varsa hepsi de bir mezbelede, yani pislik dolu bir yerde bulunan kokmuş pislikten ibarettir.

• Sen, manen kirlenip pislik olunca, kutsallığın, takdîsin üstünlüğünü, manevî tadını ne bilirsin? Aklını başına al! Pislik olmaktan kurtul, temizlen de kutluluk, yücelik tarafına git!

• Hz. Musa, Firavun'un nimetinden elini çekti. Ağzını yıkadı da Allah ona nürlu el ve kerem denizini bağışladı.

• Kendine gel, gözünü kapa ki, o göz, pek kıskançtır. Aklını başına al, madeni boş tut ki, senin için hazırlanmış bir mana yemeği var!

 

86. Gaflet pamuğunu kulağından çıkar, aşk gözünü aç!

(Bu gazel bir yazma nüshadan alındı.)

• Varlık, benlik karanlıklanndan bir adım bile dışarı atsan, kendini kurtarsan yokluk ab-ı hayatını içer, yüzlerce Hızır gibi sonsuzluğa kavuşursun.

• Adım adım yürü, manevî pisliklerini, günahlarını üstünden at, ve aşıkcasına bir hamle yap da mekansızhk alemine gel!

• Eğer sen benlikden kurtulur, benliğini yok edersen, benliksiz olursan ona kavuşursun; o zaman sen bir dertken deva olursun da, bütün yaralara merhem kesilirsin.

• Kamış, şekerle dolu olursa, ses vermez; eğer sen kamış değil isen; içini kötü duygulardan, benlikden temizlemiş, boşaltmış isen, dudağını, ney çalanın du-ağına korsun. Manevî şekerler çiğnersin.

• Her iki dünyadan gönlünü çekmiş, kurtarmışsan, bu cihanın isteklerinden vazgeçmişsen, kendi benliğini de, varlığını da yok etmişsindir.

• Her iki dünyada da yönelecek kıbleyi arıyorsan, sana söyleyeyim, haber vereyim Şemseddin'in varlığı, Safa ile Merve arasında bulunan bir kıbledir.

 

87. Nürlu gözlere kul köle ol!

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe-lün
(c.I, 217)

• Sen ne iyi bahtlı, ne talihli kişisin ki, Allah; "Gel gel mutlulukla, gir içeri senin için kurtuluş kapısı açıldı." diye seslenir. 

• Güzel renklerle, hoş kokularla açılıp saçılan gül neden gülüyor? Söyleyeyim: "Bahar mevsimi yüzünden onun duası kabul edildi de onun için gü lüyor.

• Gül, mana Yusufunun kokusunu aldı da, o yüzden gömleğinin yakasını yırttı, ağzını açdı gülmeye; "Hey hey müjdemi isterim, müjdemi isterim!" demeye başladı.

• Herkes; bütün alem biliyor ki: Kainatın yaradılışının manası odur. 0 halde adlar manadan başka nereye gidebilir? Bütün adlar, onundur.

• Cenab-ı Hakk; "Ben gizli bir hazineydim, bilinmeyi istedim." diye buyurduğu için ad mananın mazharı oldu. Onun için kalp gözleri açık olan arifler, mana üzerinde dururlar da, adlara önem vermezler. Gölgeyi değil, gölge düşüreni düşünürler.

"Davud (a.s.): "Ya Rabbî insanlan ne için yarattın?" diye Cenab-ı Hakk'a niyazda bulundu. Bunun Bunun üzerine Cenab-ı Hakk buyurdu ki: "Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi sevdim, istedim, beni bilmeleri için insanları yarattım." Bu bir kudsî hadîsdir. Sufîler bu hadîs iizerinde Çok dururlar. Bu konuda Bursalı Ismail Hakkı hazretlerinin Gizli Hazine diye küçük bir kitabı da vardır.

• Asası olmasa da, eli parıl parıl parlamasa da Harun irfanı ile Kelîm'i yani Hz. Müsa'yı tanıdı, bildi.

• "Allah göklerin ve yerlerin nürudur." diye buyurdu. Kendisine nür adını taktı. Gözü de nurdan yarattı. Bu sebeple nurlu gözlere, kul ol, köle ol!

"Allah göklerin ve yeryüzünün nürudur."  (Nür Suresi, 24/35.)   

 

88. Sevdaya doymuş aşık var mıdır?

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. 1, 64)

• Sen, bu sevdaya doymuş hiçbir aşık gördün mü? îçinde bulunduğu, yüzüp durduğu denize doymuş balık gördün mü?

• Sen hiç bir nakış, hiç bir resinti gördün mü ki kendisini nakşeden kişiden yahut ressamdan kaçsın? Sen hiç bir Varlık gördün mü ki gönlünü verdiği Azra'dan uzaklaşsın?

"Varnık ve Azra, Leyla ve Mecnun gibi birbirini seven aşıktır."

• Aşık ayrılığa düşerse manası olmayan bir ada döner. Fakat aslında manada bir sevgili gibi adlara takılıp kalmaz.

• Sevgilim bu dünyada sensiz yaşamak, ıstırab çekmektir, azaba düşmektir., Bu yüzden dilerim ki canım bir an bile sensiz kalmasın. Senin tatlı canına yemin ederim ki, sensiz can bize işkencedir, beladır. 

• Senin güzel hayalin öyle bir sultandır ki, Hz. Süleyman'ın Mescid-i Aksa'ya gelişi gibi salına salına gönüle gelir.

" Mescid-i Aksa, Kudüs'te Hz. Süleyman'ın yaptırdığı meşhur mabettir.

• Aşığın gönlünde binlerce meş'ale yanar. Bütün mescit apaydın olur.1 Rıdvanla, hürilerle dolu bir cennet halini alır.

" Rıdvan, cennet kapıcısı olan güzel melek."

 

89. Başan için çalışmak, uğraşmak gerek.

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'îlün
(c.1, 214)

• Eğer ağaç hareket etseydi, yani bir yerden başka bir yere gidebilseydi, ne testere eziyetini çeker, ne de çeşitli işlerde, çeşitli yerlerde kesilir, biçilir, cefalar çeker, yaralanır, berelenirdi.

• Eğer güneş ve ay, dönüp durmasalardı, sağır kayalar gibi oldukları yerde durabilselerdi, ne güneş ışıklar saçarak dünyayı aydınlatır, ne de ay ışığı geceleri hoş bir şekilde nurlar saçardı.

• Fırat, Dicle ve Ceyhun nehirleri akıp durmasalardı; deniz gibi bir yert takılıp hareketsiz kalsalardı, kokarlar ve acırlardı.

• Deniz suyu yolculuğa çıktı. Önce buhar halinde havaya yükseldi, orada bulut oldu. Acılıktan kurtuldu, helvaya döndü.

• Bak da gör, Yusuf (a.s.) babasının kucağından ayrıldı. Yolculuğa çıktı. Ta Mısır'a kadar gitti de orada eşsiz bir makama ulaştı.

, Şunu da gör ki: Ahmed (s.a.v.) Mekke'yi bıraktı, Medine'ye hicret etti;sonra ordu çekti, gelip Mekke'yi zabtetti.

• Hz. Muhammed mi'rac gecesi Burak'a bindi, yola çıktı. Hakk'a manen yaklaştı, yakınlaştı, aralarında iki yay kadar bir yakınlık kaldı, hatta daha da yakına vardı, makamını buldu.

• Usanmasaydın, bıkmasaydın dünyadaki misafirleri, yola düşmüş yolculuğa çıkmış erleri birer birer, ikişer ikişer, üçer üçer sayardım.

• Birazını gösterdim, birkaçını saydım. Geri kalanını sen bil, sen öğren. Kendi huyundan, Hakk'ın huyuna ulaş!

"Bu siirde Mevlana miskince bir yerde oturup kalmamayı; çalışıp çabalamayı, uğraşıp  bir kelıme ile, dinamik olmayı tavsiye buyuruyor"

 

90. Ne ekmek ver, ne huzur ver, ne de uyku;ben yalnız seni istiyorum

Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün
(c.1, 33)

• Ey saki aşk şarabını fazlasıyla sun da, korku da kaybolsun, rica ve ümit de. Düşüncenin de boynunu vur! Onunla hiç bir ilgimiz kalmasın, zaten o nerede, biz neredeyiz?

•Ey aşıkın susuzluğuna bizim gibi yüzbinlerce insanın feda olduğu üstün varlık, bana ne su ver, ne ekmek ver, ne huzur ver, ne uyku ver! Ben yalnız  seni istiyorum.

•Bu gün senin misafirinim' senln aşkınla perişan olmuşum. Bu haber bütün  şehre yayıldı her yer bu haberle doldu. Bugün mana şarabının içildiği gün;haydi geliniz.

•Demir kırıntıları mıknatısa doğru nasıl koşarlarsa, dünyanın bütün hayalleri, onun hayaline doğru koşmağa başladı.

• Dünya Tur dağına döndü. Her zerresi tecelliye mazhar olarak aydınlatmaya, başladı. Rüh da Hz. Müsa gibi tecellî karşısında aklını kaybetti, kendinden* geçti.

• Kalbine aşk ateşi düşen her varlık, aslına kavuşmak için çırpınmada, dönüp durmaktadır. Aslının aslı ile buluşmak için yokluk da apaşikar el çırpmadadır.

• Her ot yeşermiş, güzel, hoş bir halde gülümsüyor. Her zerre; "Sabır sıkıntı'nın anahtarıdır!" "Şükür de Allah'tan razı olmanın anahtarıdır!" diye naralan atmaktadır.