- Bugünden geleceğe Türkiye-AB ilişkileri

Adsense kodları


Bugünden geleceğe Türkiye-AB ilişkileri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Thu 9 August 2012, 03:17 pm GMT +0200
Bugünden geleceğe Türkiye-AB ilişkileri
Cengiz AKTAR • 86. Sayı / GÜNDEM


Türkiye’nin AB ile ilişkileri iyi gitmiyor. Önümüzde 1 Temmuz’da başlayacak 6 aylık Kıbrıs Cumhuriyeti ya da bizdeki adıyla Güney Kıbrıs Rum Yönetimi AB dönem başkanlığı var. Bu süre zarfında ilişkinin dondurucudan derin dondurucuya kaldırılacağını söylemek abartı olmayacak. Dolayısıyla bugünkü canalıcı soru şu: Türkiye’nin değişimi, dönüşümü ve bölgenin istikrarı için AB’nin herhangi anlam ve önemi kaldı mı? AB Bakanlığı’nın gayretlerini ayrı bir yere koyarsak hükümetin iç ve dış politika tercihleri AB’nin Türkiye ve bölge için bir anlam ve önemi kalmadığını söylüyor bize. Ama diğer taraftan ülkenin reşit bir demokrasiye ulaşmasını, büyürken doğaya ve insana öncelik veren bir ekonomiye sahip olmasını arzu edenler açısından AB norm, standart, ilke ve değerleri Türkiye’nin dönüşümü ve bu dönüşümün bölgeye yapacağı katkı açısından hâlâ anlam, önem arzediyor.


Nitekim bugün Türkiye’de ne anayasa yapma biçimi, ne HSYK reformu sonrası yargının işleyişi, ne temsil adaleti (seçim barajı), ne demilitarizasyon, ne adil yargılama, ne âdem-i merkeziyet ve iyi yönetim, ne basın ve ifade özgürlüğü, ne doğa koruma, ne insan ve hayvan sağlığı, ne çalışma hukuku, ne kent yönetimi, ne atık yönetimi gelişmiş ülkelerde kabul görmüş standartlarla uyumlu.

Yalnızca ekonomik ilişkilerle nereye kadar?

Ülkemizde “AB ile ekonomik ilişkiyi sürdürelim ama daha fazlasına gerek yok” diyen pek çok kişi var. Bu görüş artık neredeyse hükümeti ve toplumu her konuda kuşatan aşırı özgüvenin sonucu. Ancak bu ne Türkiye’nin ne de bölgenin hayrına. Zira AB tekniklerine olan ihtiyaç her gün kendini daha fazla hissettiriyor. AB ülkelerinin en zayıfı ve en zorda olanı ile yapılacak bir karşılaştırma Türkiye’nin sorunlarının o ülkelerin sorunlarının ne kadar önünde olduğunu bir bakışta gösterecek. Avrupa’da, şiddetle bu kadar yatıp kalkan, doğaya böylesine saldıran, vatandaşını böylesine hor gören bir ülke artık yok. Kamusal özgürlük alanları açısından bakacak olursak bugünkü Türkiye AB sürecinin başladığı 1999’un Türkiye’sinden muhakkak daha iyi ama askerî vesayetin geriletilmesine rağmen, 2005’in Türkiye’sinden iyi değil.

Karşılıklı güç gösterileri ve köşeli beyanların kısırlığı
Bugün elimizde sadece bir istikrar var. Sözkonusu istikrar Türkiye’nin elini çok güçlendiriyor ve pek çok konuda olduğu gibi AB ilişkisinde de hükümete muazzam bir manevra marjı tanıyor. Mesela hükümet bugün arzu etse tek taraflı olarak ve kimin ne dediğine bakmadan, gümrük birliğinin kapsamına Kıbrıs Cumhuriyeti’ni de dâhil ederek üyelik müzakerelerinin önündeki Kıbrıs engelini tek kalemde aşar. Böylesi bir manevra, Kıbrıs’taki yeni federal devletin kuruluş müzakerelerine, Güney Kıbrıs’taki keşmekeşe, gaz-petrol arama kavgasına, Yunanistan ile olan ilişkilere ve Doğu Akdeniz’in istikrarına tahminlerin ötesinde olumlu katkı sağlar. Sözkonusu katkılar, bugünkü karşılıklı güç gösterilerinin ve köşeli beyanların kısırlığıyla mukayese dahi edilemez.

2023 ufkunun içine AB üyeliğini dâhil edilmeli
Diğer taraftan Türkiye’nin üyeliği konusunda yıllardır mızıkçılık eden ve engel çıkartan belli AB üyesi ülkelerde bu konuda tavır değişiklikleri gözleniyor. Mesela bir Almanya’nın AB’yi sırtlamak üzere Türkiye ayarında bir ülkeye ihtiyacı olduğu artık açıkça dillendiriliyor. Keza önümüzdeki günlerde Fransız sosyalistleri, milletvekili ve ardından cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanırlarsa Fransa’nın bugünkü Türkiye politikasını gözden geçirmesi beklenmeli. Daha makro bir çerçevede, Türkiye’nin AB dinamiğiyle elde ettiği yumuşak gücünün bölgeye ihracı ve Türkiye’nin Arap devrimlerinin esin kaynaklarından olması nihayet akademinin ciddî bir çalışma ve uzmanlık alanı haline geldi.

Bütün olumlu ve olumsuz verileri altalta koyunca Türkiye ile AB’nin, biraraya gelip eteklerindeki taşları dökmelerinin zamanının çoktan geldiği söylenebilir. Bütün bu değerlendirmeler için doğru zaman siyasî takvim açısından 2013 sonbaharındaki Alman seçimleri sonrası. Ancak hazırlığın şimdiden yapılması elzem. Yapılacak ortak stratejik değerlendirmenin ana maddesi ise Türkiye’nin 2023 ufkunun içine AB üyeliğini dâhil etmek olmalı.