- Bu kitabın yazılışındaki en büyük sebep

Adsense kodları


Bu kitabın yazılışındaki en büyük sebep

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Mon 6 June 2011, 03:50 pm GMT +0200
Bu Kitabın Yazılışındaki En Büyük Sebep


Bu konuyu araştırmak ve incelemek suretiyle ben de "sünneti ihya edip bid'ati öldürenler" kervanına katılmayı ümit ettim. Za­manla ve araştırmalar devam ettikçe bid'atler ve sünnetler konusunda şeriat tarafından hükümleri belirlenen temel esasları ve bu temel esaslar üzerine bina edilen teferruata dair çok çeşitli bilgileri bir araya getirdim. Bu bilgilerin zihinde doğduğu tertip üzere bulunması çok güçtür. Gönül bu bilgileri yaymaya meyillidir ve sünnetlerle bid'atler arasında meydana gelen karışıklığı ortadan kaldırmak için kuvvetli bir talep olduğunu görür. Çünkü bid'atler çoğaldığı, zararı yaygınlaştığı, kötülükleri etrafa dağıldığı, sonrakiler onları suskunlukla karşıladığı, daha sonra da bu bid'atleri tanıma­yan veya bid'atlerle mücadele etme görevini yerine getirmeyen nesiller geldiği zaman bu bid'atler sanki gerçekten sünnetlermiş ve şeriat koyucu tarafından konulmuş şer'ı hükümlermiş gibi görülmeye başlanır.
Böylece meşru olanla gayr-i meşru olan birbirine karışır, saf sünnete müracaat eden kişi, yukarıda da geçtiği gibi sanki sünnetin dışına çıkmış gibi algılanır. (Sünnetle bid'at) birbirine karışır. Bu konuda bilgisi olanların böyle bir eseri meydana getirmedeki sorumlulukları daha da büyüktür. Özellikle bu konuda yazılmış çok az kitap vardır ama onlar da yeterli değildir. Bununla beraber bu gün böyle bir işe girişecek kişiye yardım edecek kimse de yoktur. Fakat kendisine yardımcı olacak kimseler onu yeryüzünde ebedileştirirler; âdet ve alışkanlıklar kalplerde yerleştikten sonra sünneti ayakta tutanlara ve bid'atlerle mücadele edenlere karşı çıkanlar yeryüzünde tehditvâri ve saldırgan bir tavırla çalımlı çalım­lı yürürken ve onu şiddetli bir işkenceye tâbi tutmak isterlerken hakkın yayılmasında acze düşülmesin diye ona destek verirler. Çünkü o, onların kalplerde yerleşmiş olan alışkanlıklarını redde­diyordu. Bu alışkanlıklar ibadet, ettikleri bir din ve yolundan gittikleri bir şeriat gibi amellerinin içinde dolaşıyordu. Bu konularda uzman olup olmadıkları belli olmayan bazı şeyhlerle birlikte babaları ve dedelerinin yaptıklarından başka da ellerinde bir delilleri yoktur. Babalarına ve şeyhlerine muvafakat gösterdikleri zaman onların selef-i sâlihe muhalif olmalarına aldırış etmezlerdi. Benzeri bir durumla karşılaşan kimse, Allah kendisinden razı olsun, Ömer İbn Abdilaziz'i[82] kendisine örnek alır. O, şöyle demişti:
Ben öyle bir konuya el atıyorum ki bu konuda Allah'tan başka yardım edecek kimse yoktur. Büyükler onunla yok olup gittiler, küçükler onunla büyüdüler. Yabancılar onu iyice öğrendiler, Araplar ona yöneldiler. Hatta onu din olarak kabul ettiler ve onun dışında bir gerçeği görmediler.[83]
Şu anda sözünü ettiğimiz konuyla ilgili olarak bizim durumumuz da böyledir. Ancak bu konu ihmale gelmez. Güçlü ve yetenekli olan kişilerden hiç kimsenin bu konuyu tam olarak öğrendikten sonra azim ve kararlılıkla, öğrendiklerini yaymaktan başka bir şey yapması caiz değildir. Muhalifler istemese de onların istememesi, nurunun yükselmemesi ve ışığının açığa çıkmaması için hakkın aleyhine bir delil olamaz. Ebu Hureyre'ye ulaşan senediyle Ebu't-Tâhir es-Silefî[84]şu hadisi tahriç etmiştir: Hz. Peygamber (s.a) Ebû Hureyre'ye[85] şöyle buyurmuştur:
“Ey Ebû Hureyre! İnsanlara Kur'an'ı öğret ve öğren. Sen bunu yaparken ölürsen Kabe'nin ziyaret edilişi gibi melekler de senin kabrini ziyaret ederler, insanlar istemeseler de onlara benim sünnetimi öğret. Sıratta bir an bile durmadan cennete girmek istersen Allah 'ın dininde kendi kafandan bid'at çıkarma.”[86]
Ebû Abdillah İbn el-Kattan dedi ki:
Bütün bunların hepsini yapmayı Allah Teala Ebû Hureyre'ye nasibetmiştir. O hep Kur'an okutmuş, insanlar isteseler de istemeseler de sünneti anlatmış ve bid'ati terk etmiştir. Hatta o kadar ki hatadan tam manasıyla uzak kalmak için, rivayet ettiği şeylerden hiçbirini tevil etmemiştir.
Ebu'1-Arab et-Temîmi[87]İbn Ferrûh'tan[88] nakleder; İbn Ferruh, Mâlik İbn Enes'e[89] şöyle yazar:
"Bizim beldemizde bid'atler çoğaldı." Bid'atçilere karşı çıkmak için bir kitap yazdığını bildirir. İmam Malık ona şu cevabı yazar:
"Bunu kendi zannına dayandırırsan hata edeceğinden ve kendini tehlikeye sokacağından korkarım. Bid'at­çilere ancak konuya hâkim ve kendisine itiraz edemiyecekleri şekilde onlara ne diyeceğini bilen bir kimse karşı çıkarsa bunda bir sakınca yoktur. Ama bunu başkası yaparsa, onlara yanlış şeyler söylemesin­den, onların da bu hataları benimsemelerinden veya onların kendisine galip gelmelerinden ve neticede daha fazla azgınlaşıp aynı yolda devam etmelerinden korkarım."[90]
Bu sözler benim gibilerin atılgan değil çekingen/ihtiyatlı olma­sını gerektirir. Bu kötülüklerin yayılması, bunlarla amel edenlerin çoğalması ve bid'at sahiplerinin ortaya çıkması, bu konuda güçlü ve yetenekli olanların çekingen değil, cesur olmasını gerektirir. Çünkü bid'atler yayılmış ve bid'atçiler gemi azıya almıştır.[91]
İbn Veddah[92]  birden fazla kişiden naklederek şunu anlattı: Esed İbn Musa,[93] Esed İbn el-Furat'a[94] şöyle yazdı:
Bil ki ey kardeşim, sana bu mektubu yazmamın sebebi, Allah'ın lutfuyla insanlara iyilik yapmış olmanı, sünneti ortaya koyan güzel bir davranış içinde bulunmanı, bid'atçileri ayıplamam, onları diline dolamam ve kötülemeni, beldendeki ahalinin eleştirmesidir. Halbuki Allah Tealâ bid'atçileri böylece seninle engelledi, ehl-i sünneti seninle güçlendirdi, bid'atçilerin ayıblarını ve kusurlarını ortaya çıkarmak suretiyle seni kuvvetlendirdi. Allah böylece onları alçalttı ve bid'atlerini gizlemek mecburiyetinde kaldılar. Allah'ın sevabıyle sevin ey kardeş. Namaz, oruç, hac ve cihat gibi en güzel amellerinle O'nun huzuruna varmaya hazırlan. Bu ameller nerede, Allah'ın Kitabını ikame etmek ve Rasulünün sünnetini ihya etmek nerede? Hz. Peygamber (s.a) iki parmağını birleştirerek:
"Kim benim sünne­timden bir şeyi ihya ederse ben ve O, cennete şu ikisi gibi bir arada oluruz."[95] Buyurdu. "Hangi davetçi benim bu sünnetime çağırır da bu çağrıya uyulursa kıyamete kadar buna uyanların alacağı sevabın aynısı o çağrıyı yapan için de vardır."[96]
Ey kardeşim başka bir ameliyle kim bu sevaba ulaşabilir?  (Esed, İbn el-Furat) şunu da söyledi:
İslama karşı kurulan her bid'at tuzağını engelleyecek ve onun alametlerini anlatacak bir Allah dostu mutlaka vardır. Ey kardeş, sen bu fazileti iyi değerlendir ve Allah'ın dostlarından ol. Hz. Peygamber (s.a), Yemen'e gönderdiği zaman Muaz'a[97] tavsiyelerde bulundu ve şöyle dedi: 
"Allah Teala'nın bir kişiye seninle hidayet etmesi senin için şundan şundan daha hayırlıdır."[98]
Hz. Peygamber insanların hidayeti konusunda söylenecek söze çok büyük önem verirdi. Bu sözü sen de bir fırsat olarak değerlendir ve sünnete çağır. Tâ ki bu konuda insanlar sana karşı bir yakınlık duysunlar ve senin başına bir şey geldiği zaman senin yerine geçecek bir cemaat oluşsun. Bunlar senden sonra insanlara önderler olurlar ve rivayette de bildirildiği gibi kıyamete kadar bunun sevabı senin için olur. O halde basiret ve samimi bir niyetle çalış ki Allah bid'atçı, yolunu şaşırmış kişiyi seninle doğru yola geri döndürsün. Böylece Peyganr beri'nin (s.a) halefi olursun. Allah'ın Kitabım ve Peygamberinin sünnetini ihya et. Şüphesiz sen buna benzer başka hiçbir amelle Allah'a kavuşamazsın.[99]
Esed ibn el-Furat'ın sözlerinden nakletmek istediklerim burada sona erdi. Bu sözler, Ömer İbn Abdilaziz'den (r.a) insanlara yapmış olduğu bir hitabeden nakledilenlerle beraber bid'atlere karşı cesur olunması görüşünü güçlendiriyor. Onun hutbesindeki sözlerinden birisi de şudur:
"Allah'a yemin olsun ki öldürülmüş bir sünneti ayağa kaldırmış, diriltmiş, bir bid'atı öldürmemiş olsaydım, aranızda bir an bile yaşamak istemezdim.
İbn Vaddah, Kitabu'l-Kat'an ve Hadisu'l-Evzâide, el-Hasen el-Basri'nin[100] şöyle dediğini nakleder:
"Allah'ın yeryüzünde nasihatçı kulları daima bulunacaktır. Bunlar kulların yaptıkları işleri/amelleri Allah'ın Kitabına arz edecekler, Kitaba uygun gelirse Allah'a hamdedecekler, ona aykırı görürlerse dalalette olanın dalâletini, hidayette olanın hidayetini Allah'ın Kitabiyle bilip tanıyacaklardır.
İşte onlar Allah'ın halifeleridirler."[101] Aynı kitapta Süfyan'dan[102] şöyle dediği nakledilir:
"Hakkın yolunu tutunuz, hakkı tutanların sayısının azlığı sizi ürkütmesin. Aksi halde iki görüş arasında tereddüt vakî olur."
Sonra bu konuda ben, kendilerine kalbimin derinliklerinde yer verdiğim ve gönlümün ilâcı mesabesinde gördüğüm bazı arkadaşla­rımın fikirlerini aldım. Onlar bunun yapılmasını şeriatın kesin bir talebi ve şartlar gereği, yerine getirilmesi zorunlu bir görev olarak gördüler. Nihayet ben, bid'atleri, onun hükümlerini, usul ve furû olarak onunla ilgili meselelerin beyanını ihtiva eden bir kitap yazmak için Allah'a istihare ettim ve bu kitabı "el-İ'tisam" diye isimlendirdim. Allah'tan bunu bir amel-i sâlih kılmasını, faydasını gölge gibi uzatmasını, kısaltmamasını, bu konuda çekilen sıkıntıların ve meşakkatlerin ecrini ve sevabını eksiksiz vermesini diliyorum. Güç ve kuvvet ancak yüce Allah ile beraberdir.
Bu kitapta söz, babların tamamı içerisinde hedeflenen gayeye uygun olarak sınırlandırılmıştır. Her babın içerisinde, o baba ait meselelerin ve bu meselelerle birlikte sürüklenip gelen ilgili teferruatın gerektirdiği fasıllar vardır.[103]



[82] Ömer Ibn Abdilaziz İbn Mervan. Müminlerin emiri, âdil devlet başkanı, Enes İbn Mâlik' ten rivayette bulunmuş ve onun arkasında namaz kılmıştır. Sika, güvenilir, âlim. fakih ve takva sahibidir. Pek çok hadis rivayet etmiştir. Halifeliği iki sene sürmüştür. Hicri 101 yılında kırk yaşlarında iken vefat etmiştir. (el-Meârif. 3fi2; İs'afu'l-Mubatta', 31; Takrib, 2/59; Tezkiratu’l-Huffaz,   1/118;   el-Cerhu  ve't-Ta'dil   6/122;   Siyeru  A'lami'n-Nubelâ,   5/114;   Şezerâtü'z-Zeheb,1/119).
[83] Halife Ömer İbn Abdilaziz şunu demek istemektedir: İnsanlar içinde öyle bid'atler ortaya çıkmıştır ki,  babaları o bid'atler üzerine öldüler,  çocuklar o bid'atler üzere terbiye edilip yetiştirildiler. Yabancılar onları öğrendiler ve onlara geçtiler. Araplar da o bid'atlerle beraber oldular.   Bidatler o dereceye ulaştı ki insanlar bid'atın sünnet,  sünnetin bid'at olduğuna inanmaya başladılar. Bu işlere el atmak ve her şeyi aslına döndürmek için Allah'tan bu konuda yardım istenmesi ve bu işlerin düzelmesi için O'nun yardım ve desteğinin alınması gerekir.
Böylece kötülükler değişmiş, bid'atler ölmüş, sünnetler dirilmiş, iyilikler yayılmış ve insanlar Allah'ın emirlerine bağlanmış olurlar. İdareciler bu çok önemli işi gerçekleştirirlerse faydalı olacağı umulur ve etkisi büyük olur.
[84] Ebû Tâhir es-Silefî: Büyük bir alim, hafız, müfti, Şeyhu'l-İslam ve uzun ömür sürenlerin onuru. Ahmed İbn Muhammed İbn İbrahim el-İsbehâni el-Cirvânî. Hicrî 475 senesinde doğdu ve 106 yaşında vefat etti. Zehebî, onun biyografisi için yaklaşık 40 sayfa ayırmıştır. (Siyeru A'lami'n-Nubelâ, 5/21 Vefayâtül-A'yan. 1/150; el-lber, 4/227; Tezkira, 4/1298)
[85] Ebu Hureyre: Önde gelen bir sahabidir. Künyesi, Ebû Hureyre ed-Devsi el-Yemani'dir. En sağlam hadis hafızlarının başta gelenidir.   Kuvvetli görüşe göre ismi Abdurrahman İbn Sahr'dır. Sahabiler ve tabiilerden pek çok kişi ondan hadis rivayet, etmiştir. Yine kuvvetli olan görüşe göre Rasulullah'a, Ebu Bekir'e, Ömer'e, Osman'a, Aişe'ye ve diğerlerine ait ilimleri en çok muhafaza eden kişi odur. (Siyeru A'lâmi'n-Nubelâ, 2/578; el-Meârif. 277) el-İstîâb, 4/1768; Hılyetül-Evliya,  1/376; el-Bidâye ve'n-Nihâye, 8/103; Tehzib,  12/262; el-İsâbe 12/63; Şezerât 1/63.)
[86] Bu rivayete elimdeki kaynaklarda rastlamadım.
[87] Ebu'1-Arab et-Temimi: Büyük bir âlim. müfti ve çeşitli ilimlerin uzmanıdır. İsmi ve künyesi: Ebu'1-Arab. Muhammed İbn Ahmed İbn Temim İbn Temmam el-M,ağribi el-İfrikî. Dedesi Afrika'nın emirlerindendir. Pek çok kişiden ilim almıştır. Eserler vermiştir. Hicri 333 yılının zilkade ayında vefat etmiştir. (Tezkiratü'l-Huffaz, 3/889; Meâlimü'1-İman, 3/42; Siyeru A'lâmi'n-Nubelâ, 15/394).
[88] İbn Ferrûh: Medine müftisi ve âlimi Ebû Abdirrahman İbn Ferrûh Ebu Abdirrahman el-Kuraşi et-Teymî. Teymlilerin Rabîatür-Rey diye meşhur olan mevlası, Münkedir oğullarının mevlâlarından. Enes İbn Malik. Said İbn el-Müseyyib ve daha pek çok kişiden rivayette bulunmuştur. Müctehit imamlardandır. Hicri 136 senesinde Medine'de vefat etmiştir. Belki de söz konusu bu mektubu da Medine'de iken İmam Malik'e yazmıştır.
Öldüğü gün İmam Malik şöyle dedi:
Fıkha tadını veren şey gitti. (Siyeru A'lami'n-Nübelâ, 6/89; Şezerat, 1/194; Tezkira, 1/157; Vefayâtü'l-A'yân; Sıfatu's-Safve, 2/83)
[89] Mâlik İbn Enes: Hicret yurdunun (Medine'nin) İmam Mâlik İbn Enes İbn Mâlik İbn Ebi Amir İbn Emr el-Eshabi İbn el-Hâris Ebû Abdillah el'Medeni el-Fakih. Hadisleri ilk tasnifeden ve toplayandır. Çok sayıda kişi kendisinden rivayette bulunmuştur. Müttakilerin reisi, sağlam (müsbit) kişilerin büyüğüdür. Buhari der ki, En sağlam senedli rivayetlerin tamamı Mâlik, Nâfi' ve İbn Ömer kanalından gelir. Yedinci tabakadandır. (el-Meârif, 498; et-Takrib. 2/223; el-Cerhu ve'f Ta'dil, 8/204; Tezkira, 1/407; Şezerât, 289; Sikât. 7/459; Siyeru A'lâmi'n-Nubelâ. 8/48.)
[90] İmam Mâlik bu cevabiyle şunu kastetmiştir: Bid'atçilere ancak onlara cevap verebilecek güçte olan onların iddialarını çürütebilecek ve en kuvvetli delillerle onları reddedebilecek yeteneğe sahip kimseler karşı koyabilirler. Böyle bir gücü ve yeteneği yoksa bu işi terk etmelidir. Çünkü başarısız olursa onların görüşleri daha fazla yayılır, halk daha fazla etkilenir.
[91] Müellifin sözü şu anlama gelir: Bidatçilerin savaşını geri püskürtmek için şiddetle cesaretle ve onurlu bir şekilde onların önüne durmak, hatta onlarla savaşmak bir zorunluluk haline gelmiştir. Çünkü onlar sünnete karşı şiddetli bir savaş açmışlardır. Gemi azıya almışlardır, tabiri de bu harbin şiddetini gösterir.
[92] İbn Veddâh: Ebû Abdillah Muhammed İbn Veddah İbn Buzey' el-Mervâni. Endülüs meliki Abdurrahman İbn Muaviye ed-Dâhil'in mevlâsıdır. Hicri 199 yılında doğmuştur. Hadis âlimidir, hadisin yollarını ve illetlerini çok iyi bilir, insanlar ondan çok şey nakletmişlerdir. Züht ve takva sahibidir. İlmi yaymada çok sabırlıdır. Çok iffetli ve dürüsttür. Allah Endülüs halkını onunla menfaatlendirmiştir. (Siyanı A'lami'n-Nubelâ, 13/445; Şezerat, 2/194; Tezkira, 2/646; Mizanu'l-İ'tidal, 4/59)
[93] Esed İbn Musa: Sika'dır. Pek çok eserin sahibidir. Künyesi ve ismi: Ebu Said Esed İbn Musa İbn İbrahim İbn el-Halife el-Velid İbn Abdilmelik İbn Mervan el-Kuraşi el'Emevi el-Mervânî el-Mısrî' 80 sene yaşamış ve h.212 yılında vefat etmiştir.
Buhari der ki:
Hadiste meşhurdur. Esedü's-Sünnet (Sünnetin aslanı) da denilir. Buhari onu şahit olarak gösterir. (el-Cerhu ve't-Ta'dil. 2/338; Tezkiratü'l-Huffaz, 1/402; Mizânu'l-İtidal, 1/207; Tehzibu't-Tehzib, 1/261; Şezeratü'z-Zeheb, 2/27; er-Risaletü'1-Mustadrafe, 61; Siyeru A'lami'n-Nubelâ, 10/162)
[94] Esed İbn el-Furat: Büyük bir âlim, kadı ve idarecidir. Mücahitlerin öncüsüdür. Künyesi Ebû Abdillah'tır. Harran'hdır, sonra Mağripli  olmuştur. H.144 senesinde Harran'da doğmuştur. Afrika'da yöneticilik görevi almıştır. İnsanlar kendisinden İlim almışlardır. H.213 yılı Rebiu'l" Ahir ayında Sicilya yarımadasındaki bir beldenin fethinden sonra vefat etmiştir. (Siyeru A'lâmi'n-Nubelâ. 10/225; Vefeyâtü'l-A'yan. 3/152; Şezerat, 2/28, Meâlimü'1-İman, 2/3)
[95] Manası doğrudur, bunu teyit eden başka deliller de vardır, fakat aynı ibareyi herhangi bir kaynakta bulamadım.
[96] Bunun manası da doğrudur. Bunu teyit eden başka deliller de vardır. Fakat aynı ibareyle bir kaynakta bulamadım.
[97] Muaz İbn Cebel İbn Amr İbn Evs el'Ensârî el Hazreci. Künyesi,  Ebû Abdirrahman el-Medenî'dir. Sahabenin ileri gelenlerindendir.  Akabe, Bedir ve diğer bütün önemli olaylara tanıklık etmiştir. Hz. Peygmaber (s.a) zamanında Kur'an'ın tamamını toplayan dört kişiden biridir. Ahkam ve Kutan ilminde zirvededir. Sahabenin içinde helâl ve haramı en iyi bilendir. Sahabeden büyük bir topluluk kendisinden rivayette bulunmuştur. Bunların arasında Câbir, İbn Ömer ve Ebû Musa da vardır. Hicri 18 senesinde Şam'da Amvas taununda vefat etti. (Siyeru A'lami'n-Nubelâ,  1/19, el-Cerhu ve't-Ta'dil, 8/244; İs'afi'l-Mubatta; 39; Tehzib,  10/186; el-İsabe, 9/219; Şezerat, 1/29; el'Iber, 1/22; el-İstiab, 10/104; el-Hılye, 1/228)
[98] Hz. Peygamber'in Muaz İbn Cebel'e tavsiyelerini ihtiva eden bu hadis şu kaynaklarda geçmektedir.
Buharî,   Cihad 102 No: 2942;   Fedâilu's-sahabe 9 No:  3701; Müslim,  Fedâilu's-sahâbe; Müsned 5/238, 5/333.
[99] Müellifin, Esed ibn Musa'nın, Esed İbn el-Furat'a yazdığı mektuptan naklettiği bu bölüm, sünneti neşir, onu ihya ve bid'atleri öldürüp onlarla mücadele ile meşgul olan, özellikle Allah'ın kendilerine ilim ve yetki verdiği kimseler için gerçek bir tavsiye niteliğindedir. Bu konuda gayret gösteren kimse Hz. Peygamber'in (s.a) gerçek bir halifesidir.
[100] El-Hasen: Ebû Said el-Hasen İbn Ebil-Hasen el-Basri. Babası. Ensar'ın azatlısı Yesâr; annesi Hz. Peygamber'in (s.a) eşi Ümınü Seleme'nin azatlısı Hayre'dir. Hz. Ömer'in (r.a) halifeliğinin sona ermesinden iki sene önce doğdu. Vâdi’l-Kurâ'da yetişti. Sika/güvenilir, fakih ve meşhur bir zâttır. Onun pek çok sayıda mürsel rivayeti vardır. Ebû Hureyre'den ve çok sayıda sahabiden de tedlis yoluyla rivayette bulunmuştur. el-Bezzar der ki: Kendilerinden doğrudan işitmediği pek çok kişiden rivayette bulunurdu. Üçüncü tabakanın başında yer alır. Yaklaşık 90 yaşlarında iken h.110 yılında vefat etmiştir. Pek çok kişi kendisinden hadis rivayet etmiştir. (Siyeru A'lâmi'n-Nubelâ, 4/563; el-Meârif, 440; et-Takrib, 1/165; Tehzib, 2/231; Tezkira. 1/71; el-Mizan. 1/483; el-Cerhu ve't-Ta'dil, 3/40)
[101] Allah rahmet eylesin, Hasan-ı Basri'nin bu sözü tabiiler hakkında (beslenmesi gereken) hüsnü zanna göre yorumlanır. Yoksa bunu zamanımızda birisi söylemiş olsa sünnet lafzını da Allah'ın Kitabiyle birlikte zikretmekle yükümlü tutarız ve bu söz o zaman şöyle olur: "Kulların amellerini Allah'ın Kitabına ve Peygamberinin sünnetine arz ederler." Sözün devamı da şöyle olur- "dalalette olanın dalâletini, hidayette olanın hidayetini Allah'ın Kitabı ve Peygamber'in sünnetiyle bilirler." Çünkü tabiiler özellikle tabiilerin ileri gelenlerinden olan Hasan-ı Basri gibileri ne söylediklerini gayet iyi biliyorlardı. Ancak Hâriciler ve Zındıklar, Rasulullah'a iftira ederlerken aptalca şeyler   yapıyorlardı. Onlar güya Rasulullah'ın şöyle dediğini iddia ediyorlardı: Size benden bir hadis ulaşırsa onu Allah'ın Kitabı'na arz edin; Ona uyarsa onu ben söylemişimdir, uymazsa ben söylememişimdır. Bu, sünneti hafife alan tehlikeli bir yalandır. Hasan-ı Basri'nin böyle bir sözü olamaz. Fakat bu, meşru amellerin korunması ve Kitap ve sünnete nisbetlerinin doğruluğunun araştırılması gayesiyle söylenmiş bir sözdür.
Allah'ın halifeleri sözü, Allah'ın yaratıkları içinde O'nun vekilleri demektir. Bunlar Allah'a çağırırlar ve kullara Allah'ın dinini öğretirler. Allah'tan haber verirler. Adeta Allah Teala kendisine çağıran âlimleri halk içinde kendisinin halifeleri yapmıştır.
[102] Süfyan İbn Uyeyne ibn Ebi İmran Ebû Muhammed el-Hilâli. Kufelidir. Sonra Mekkeli olmuştur. Hicri 107'de doğmuştur. Sika'dır, hafızdır, imamdır, hüccettir. Harem-i şerifte hadis anlatmıştır. Alimler onunla delil getirmede ittifak etmişlerdir. Son günlerinde hafızası değişmiştir.  Zaman zaman sika râvilerden tedlis yapmıştır.  8.  tabakadandır.  H.198 senesi Recep ayında vefat etmiştir.  (Siyeru A'lami'n-Nubela,  8/454;  elvMeârif,  506;  Takrib,   1/312; Tehzib, 4/104; Tezkira, 1/262; el-Mizan, 2/170! el-Cerhu ve't-Ta'dil, 4/225.)
[103] İmam Şatıbi, el-İ’tisam Kitap Dünyası Yayınları: 1/41-46.