sümeyra
Sun 11 December 2011, 11:31 am GMT +0200
Bu Bâbtaki Hadîslerin İzahı
Bu babın ilk hadîsi Zevâid nevindendir. Bu hadîste Kevser havuzunun Mekke'deki Ka'be-i Muazzama ile Kudüs'teki Mescid-i Aksa arasındaki mesafeden daha uzun olduğu belirtilir. Beytü'I-Makdis, Kudüs'teki Mescid-i Aks â' nın ismidir.
Huzeyfe (Radayallâhü anh) 'in 4302 nolu hadîsini Müslim de Taharet kitabının 12. babında rivayet etmiştir. Bu hadîste de Kevser havuzunun Eyle ile Aden arasındaki mesafeden daha uzun olduğunu ifâde eder.
Eyle: Ş â m dolaylarında deniz sahilinde bir şehirdi. Hâlen harabedir. N e v e v î' nin beyânma göre Eyle şehri, Şam'a 12, Medîne-i Münevvere'ye 15 ve Mısır'a 8 konak mesafededir. Bu şehrin Hicaz ile Suriye arasmdaki sınır üstünde olduğu söylenmiştir. Aden ise Yemen'de Hind denizi sahilinde bir şehirdir.
Bu hadîs ile bu babın son hadîsinde geçen "Gurr" ve Muhaccel kelimelerinin gerekli açıklaması 284 nolu hadîsin izahı bölümünde geçmiştir. Tekrarlamaya gerek yoktur. Şunu belirtmekle yetineyim: Burada kasdedilen mânâ Peygamber (Aleyhi's-salâtü ves-selâm)ımızın ümmetinden olan kimselerin abdest izleri dolayısıyla âhiret günü yüzleri, kollan ve ellerinin nurlu olacağını ve bu nurun onlar için bir alâmet olacağını ifâde etmektir.
Bu hadiste Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) 'ın bâzı adamları havuzundan kovacağı ifâde edilmektedir. Yabancı develerin kovulduğu gibi havuzdan kovulacak kimseler başka ümmetlerden olacaktır. Bunların kovulmasının sebebine gelince ya ümmet-i Muhammediyye'nin bir izdihama mâruz bırakılmamasıdır veya başka ümmetlerin bu havuzdan yararlanmaya haklarının olmamasıdır.
Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm)'in ümmetinin başka ümmetlerden en açık ayırıcı alâmeti ise, bu ve benzeri hadîslerde belirtildiği gibi Hz. Muhammed (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm)'in ümmetinin abdest izlerinden dolayı yüzleri, kollan ve ayaklarının nurlu oluşudur.
Bu alâmetin bu ümmete mahsus olması, diğer ümmetlerde ya abdest alma ibâdetinin olmadığına veya olmuş olsa bile bundan dolayı söz konusu nurun onlara ihsan edilmeyeceğine delâlet eder.
4303 nolu Ebû Sellâm el-Hubşî (Radıyallâhü anh) 'm hadisini T i r m i z i, "Havuz kablan sıfatı" babında rivayet etmiştir. Tuhfe yazannın beyânma göre Hâkim ve Ahmed de rivayet etmişlerdir.
Bu hadîste geçen "Berîd" belirli konaklarda elçi için bekletilen binek hayvanıdır. Elçi, gerekli bilgiyi ilgili yere çok acele ulaştırabilmesi için bindiği hayvanı vardığı konakta bırakır ve o konakta onun için bekletilen dinlenmiş binek hayvanına atlayıp yola devam eder. Sonra vardığı ikinci konakta da aynı şekilde o hayvanı bırakıp yeni bir hayvana biner ve böylece belirli konaklarda onun için bekletilen binek hayvanlarına sırayla binmek suretiyle gitmek istediği yere erken varmış olur. Berîd kelimesi bilâhare haberci kimseye de denilmiştir. Tuhfe yazarı Berîd'in asıl mânâsı katır olup bilâhare ona binen postacıya, haberciye de denilmiştir, der.
Bu hadiste geçen ve Ebû Sellâm'a âit;
....... cümlesini "Fe eteytuhu alâ berîdin" şeklinde okuyup "Ben de bir katır sırtında onun yanına gittim" diye terceme ettim. Fakat Sindi bu cümleyi; = "Başımda bir postacı - haberci bulunduğu halde ben onun yanına gittim" anlamını İfade edecek biçimde kayıtlamıştır. Buna göre mânâ şöyle olur: Yâni ben onun gönderdiği haberciyi binek hayvanımın, terkisine alarak veya onunla beraber gittim.
Bu hadiste geçen "Ekvİb" kelimesi "Ekvâb'ın çoğuludur. Ekvâb da "Kûb"un çoğuludur.
Kûb Kulpsuz bardak demektir. Düns te Denesin çoğuludur. Denes, kir demektir. Şu's da: Eş'as'ın çoğuludur.
Eş'as t Saçı dağınık, karışık ve düzensiz kimse demektir. Münaamat: Münaarae'nin çoğuludur.
Münaamat Aziz, mutlu ve bol nimetlenmiş eşraftan olan bayan demektir.
Süded Südde'nin çoğuludur, kapılar demektir.
Ömer bin Abdilaziz, bu hadisi işitince ağlamış ve Kevser havuzuna ilk varanlardan olmayışının hasretini çekmiştir. Bu arada izzet ve ikbâl sahibi eşraftan kadınla evli olduğunu söylemiştir. Tuhfe yazarının beyânına göre hanımı Fatma, halife A b d ü 1 -m e 1 i k' in kızı idi. Dolayısıyla baba babası halife M e r v a n * in da torunu idi. Fatma' nın dört kardeşi Süleyman, Ye-z i d, Hişâm ve Velîd de halîfe idiler. Böylece Fatma, halîfenin, hanımı olduğu gibi bir halîfenin kızı bir halîfenin torunu ve dört halifenin kardeşi idi.
E n e s (Radıyallâhü anh) 'ın 4304 ve 4305 nolu hadîslerini Buh â r î ile Müslim de rivayet etmişler. Bunlardan birinci hadîste geçen San'â, Yeme a'de meşhur bir şehirdir. Amman da Ü r d ü n' ün meşhur başkentidir. Nevevî, Sindi ve e l-Haf iz hadîsteki; ■ j> kelimesini böyle tesbit etmişler ve el-Hâfız, ilim ehlinin çoğunluğu böyle kaydetmiş demiştir. Bâzıları da bu kelimeyi "Uman" diye okumuşlar ve Y e m e n' de bir köyün adı olduğunu söylemişlerdir.
Bu hadis Kevser hazuvunun iki kenan arasındaki mesafenin Medîne-i Münevvere ile San'a arası veya M e d i ne-i Münevvere ile Amman veya Uman arası kadar olduğunu ifâde eder. E b û S e ll â m (Radıyallâhü anh) 'in hadîsine göre havuz, Aden ile Eyle arasındaki mesafe kadardır, H u z e y f e (Radıyallâhü anh) 'in hadîsine göre ise havuzun uzunluğu Aden ile Eyle arasındaki mesafeden daha fazladır.
Havuzun genişliğinin de uzunluğu kadar olduğuna dâir rivayetler mevcuttur. Yukardaki hadîslerde havuzun uzunluğu veya büyüklüğüne dâir beyanlar arasında bir ihtilâf veya çelişki söz konusu değildir, M ü s 1 i m' in Fadâil bölümünde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in havuzu ve sıfatlan hakkında açtığı bâbta rivayet ettiği hadîslerin izahı bölümünde N e v e v i havuzun büyüklüğüne dâir rivayetleri naklettikten sonra Kadı Iyâz: Havuzun büyüklüğü ve genişliğinin miktarı ile ilgili gelen bu rivayetler arasında bir ihtilâf yoktur. Çünkü bu değişik beyanlar aynı hadiste değil muhtelif hadîslerde ve râvileri ayrı ayrı olan hadîslerde bulunur. Bu hadîsler sahâbîlerden bir cemâat tarafından muhtelif yerlerde ve meclislerde Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) 'den işitilmistir. Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) her mecliste havuzun büyüklüğünü açıklarken orada bulunanların anlıyabilecekleri dille ve biribirinden uzak iki şehir arasını örnek olmak üzere bildirmiştir. Gaye verdiği mesafenin tâyin ve tahdidi, yâni havuzun yüzölçümü, veya uzunluğu tam şu kadardır, demek değildir. Maksad havuzun büyüklüğünü belirtmektir. Durum böyle olunca rivayetler arasında bir ihtilâf ve farklılık kalmamış olur, demiştir, der. N e v e v î bu nakli yaptıktan sonra: Havuzun büyüklüğü ile ilgili vârid olan küçük mesafeler, büyük mesafelere dâir rivayetlere aykın olmaz. Çünkü küçük mesafe büyük mesafeye mâni değil ve büyük mesafelere âit rivayetler sabittir, der.
N e v e v i aynı bölümde şu noktayı da belirtir: Kadı Iyâz: Havuz hakkındaki hadîsler sahihtir. Buna imân etmek farzdır ve havuzun bulunmasını tasdik etmek imândan bir parçadır. Ehl-i Sünnet mezhebine göre havuz hakkında gelen hadîsler zahiri mânâsı ile kabul olunmuştur, başka türlü te'vili söz konusu değildir. Havuz hadislerini rivayet edenler sahâbîlerden bir cemaat teşkil ettiği için mütevârir hadîslerden sayılır, demiş ve havuz hadîslerini rivayet eden sahâbîlerin isimlerini sırayla nakletmiştir.
Îbnü'l-Kayyim el-Cevzi de Sünen-i Ebû Davud'un haşiyesinde havuz hadîslerinin kırk sahibi tarafından rivayet edildiğini açıklayarak bunların isimlerini sıralamıştır.
Bu konuda daha geniş bilgi almak isteyenler Kütüb-i Sitte'nin şerhlerine bakabilirler.
Bu babın son hadisini Müslim de Taharet kitabının 12. bâbında rivayet etmiştir. Bu hadîse göre bâzı adamlar Peygamber (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm)'in havuzuna varmak isteyecekler de melekler tarafından kayıp deve gibi kovulacaklar ve Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm), o adamları havuza davet edecek ise de: Onlar senden sonra (dinde) değişiklik yaptılar, denilecek ve onlar gerisin geriye gidecekler. Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) da onlara : "Uzaklasın, uzaklasın", buyuracak veya: "Onlar uzaklaşsın, uzaklaşsın" buyuracaktır.
Önce havuza kabul olunmak istenip de sonra uzaklaştırılacak gurubun kimler olduğu yolunda değişik görüşler vardır. N e v e v î bu hadîsin izahı bölümünde özetle şöyle der:
Âlimler bu konuda ihtilâf etmişlerdir: Bir kavle göre bunlar münafıklar ve mürtedler, yâni dinden çıkanlardır. Bu tip kişiler bir zamanlar abdest aldıkları için yüzleri, kol ve ayaklan müslümanlannki gibi muhtemelen nurlu görülünce Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) bu alâmet dolayısıyla onları çağırır. Fakat durumları O'na açıklanacak ve onların küfür üzerinde öldükleri bildirilecektir.
İkinci bir kavle göre onlar Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) hayatta iken müslüman olup O'nun vefatından sonra küfre gidenlerdir. Resül-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) böylelerini şahsen tanıdığı için havuza davet edecek, fakat mürted oldukları O'na bildirilince iş değişecektir.
Üçüncü bir kavle göre onlar büyük günahlar işleyen ve bid'atlara dalan müslümanlardır. Yâni küfrü gerektiren bir günah veya bid'at işlememekle beraber başka türlü büyük günahları ve bid'atları bulunduğu için havuzdan kovulurlar.[170]
Bu babın ilk hadîsi Zevâid nevindendir. Bu hadîste Kevser havuzunun Mekke'deki Ka'be-i Muazzama ile Kudüs'teki Mescid-i Aksa arasındaki mesafeden daha uzun olduğu belirtilir. Beytü'I-Makdis, Kudüs'teki Mescid-i Aks â' nın ismidir.
Huzeyfe (Radayallâhü anh) 'in 4302 nolu hadîsini Müslim de Taharet kitabının 12. babında rivayet etmiştir. Bu hadîste de Kevser havuzunun Eyle ile Aden arasındaki mesafeden daha uzun olduğunu ifâde eder.
Eyle: Ş â m dolaylarında deniz sahilinde bir şehirdi. Hâlen harabedir. N e v e v î' nin beyânma göre Eyle şehri, Şam'a 12, Medîne-i Münevvere'ye 15 ve Mısır'a 8 konak mesafededir. Bu şehrin Hicaz ile Suriye arasmdaki sınır üstünde olduğu söylenmiştir. Aden ise Yemen'de Hind denizi sahilinde bir şehirdir.
Bu hadîs ile bu babın son hadîsinde geçen "Gurr" ve Muhaccel kelimelerinin gerekli açıklaması 284 nolu hadîsin izahı bölümünde geçmiştir. Tekrarlamaya gerek yoktur. Şunu belirtmekle yetineyim: Burada kasdedilen mânâ Peygamber (Aleyhi's-salâtü ves-selâm)ımızın ümmetinden olan kimselerin abdest izleri dolayısıyla âhiret günü yüzleri, kollan ve ellerinin nurlu olacağını ve bu nurun onlar için bir alâmet olacağını ifâde etmektir.
Bu hadiste Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) 'ın bâzı adamları havuzundan kovacağı ifâde edilmektedir. Yabancı develerin kovulduğu gibi havuzdan kovulacak kimseler başka ümmetlerden olacaktır. Bunların kovulmasının sebebine gelince ya ümmet-i Muhammediyye'nin bir izdihama mâruz bırakılmamasıdır veya başka ümmetlerin bu havuzdan yararlanmaya haklarının olmamasıdır.
Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm)'in ümmetinin başka ümmetlerden en açık ayırıcı alâmeti ise, bu ve benzeri hadîslerde belirtildiği gibi Hz. Muhammed (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm)'in ümmetinin abdest izlerinden dolayı yüzleri, kollan ve ayaklarının nurlu oluşudur.
Bu alâmetin bu ümmete mahsus olması, diğer ümmetlerde ya abdest alma ibâdetinin olmadığına veya olmuş olsa bile bundan dolayı söz konusu nurun onlara ihsan edilmeyeceğine delâlet eder.
4303 nolu Ebû Sellâm el-Hubşî (Radıyallâhü anh) 'm hadisini T i r m i z i, "Havuz kablan sıfatı" babında rivayet etmiştir. Tuhfe yazannın beyânma göre Hâkim ve Ahmed de rivayet etmişlerdir.
Bu hadîste geçen "Berîd" belirli konaklarda elçi için bekletilen binek hayvanıdır. Elçi, gerekli bilgiyi ilgili yere çok acele ulaştırabilmesi için bindiği hayvanı vardığı konakta bırakır ve o konakta onun için bekletilen dinlenmiş binek hayvanına atlayıp yola devam eder. Sonra vardığı ikinci konakta da aynı şekilde o hayvanı bırakıp yeni bir hayvana biner ve böylece belirli konaklarda onun için bekletilen binek hayvanlarına sırayla binmek suretiyle gitmek istediği yere erken varmış olur. Berîd kelimesi bilâhare haberci kimseye de denilmiştir. Tuhfe yazarı Berîd'in asıl mânâsı katır olup bilâhare ona binen postacıya, haberciye de denilmiştir, der.
Bu hadiste geçen ve Ebû Sellâm'a âit;
....... cümlesini "Fe eteytuhu alâ berîdin" şeklinde okuyup "Ben de bir katır sırtında onun yanına gittim" diye terceme ettim. Fakat Sindi bu cümleyi; = "Başımda bir postacı - haberci bulunduğu halde ben onun yanına gittim" anlamını İfade edecek biçimde kayıtlamıştır. Buna göre mânâ şöyle olur: Yâni ben onun gönderdiği haberciyi binek hayvanımın, terkisine alarak veya onunla beraber gittim.
Bu hadiste geçen "Ekvİb" kelimesi "Ekvâb'ın çoğuludur. Ekvâb da "Kûb"un çoğuludur.
Kûb Kulpsuz bardak demektir. Düns te Denesin çoğuludur. Denes, kir demektir. Şu's da: Eş'as'ın çoğuludur.
Eş'as t Saçı dağınık, karışık ve düzensiz kimse demektir. Münaamat: Münaarae'nin çoğuludur.
Münaamat Aziz, mutlu ve bol nimetlenmiş eşraftan olan bayan demektir.
Süded Südde'nin çoğuludur, kapılar demektir.
Ömer bin Abdilaziz, bu hadisi işitince ağlamış ve Kevser havuzuna ilk varanlardan olmayışının hasretini çekmiştir. Bu arada izzet ve ikbâl sahibi eşraftan kadınla evli olduğunu söylemiştir. Tuhfe yazarının beyânına göre hanımı Fatma, halife A b d ü 1 -m e 1 i k' in kızı idi. Dolayısıyla baba babası halife M e r v a n * in da torunu idi. Fatma' nın dört kardeşi Süleyman, Ye-z i d, Hişâm ve Velîd de halîfe idiler. Böylece Fatma, halîfenin, hanımı olduğu gibi bir halîfenin kızı bir halîfenin torunu ve dört halifenin kardeşi idi.
E n e s (Radıyallâhü anh) 'ın 4304 ve 4305 nolu hadîslerini Buh â r î ile Müslim de rivayet etmişler. Bunlardan birinci hadîste geçen San'â, Yeme a'de meşhur bir şehirdir. Amman da Ü r d ü n' ün meşhur başkentidir. Nevevî, Sindi ve e l-Haf iz hadîsteki; ■ j> kelimesini böyle tesbit etmişler ve el-Hâfız, ilim ehlinin çoğunluğu böyle kaydetmiş demiştir. Bâzıları da bu kelimeyi "Uman" diye okumuşlar ve Y e m e n' de bir köyün adı olduğunu söylemişlerdir.
Bu hadis Kevser hazuvunun iki kenan arasındaki mesafenin Medîne-i Münevvere ile San'a arası veya M e d i ne-i Münevvere ile Amman veya Uman arası kadar olduğunu ifâde eder. E b û S e ll â m (Radıyallâhü anh) 'in hadîsine göre havuz, Aden ile Eyle arasındaki mesafe kadardır, H u z e y f e (Radıyallâhü anh) 'in hadîsine göre ise havuzun uzunluğu Aden ile Eyle arasındaki mesafeden daha fazladır.
Havuzun genişliğinin de uzunluğu kadar olduğuna dâir rivayetler mevcuttur. Yukardaki hadîslerde havuzun uzunluğu veya büyüklüğüne dâir beyanlar arasında bir ihtilâf veya çelişki söz konusu değildir, M ü s 1 i m' in Fadâil bölümünde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in havuzu ve sıfatlan hakkında açtığı bâbta rivayet ettiği hadîslerin izahı bölümünde N e v e v i havuzun büyüklüğüne dâir rivayetleri naklettikten sonra Kadı Iyâz: Havuzun büyüklüğü ve genişliğinin miktarı ile ilgili gelen bu rivayetler arasında bir ihtilâf yoktur. Çünkü bu değişik beyanlar aynı hadiste değil muhtelif hadîslerde ve râvileri ayrı ayrı olan hadîslerde bulunur. Bu hadîsler sahâbîlerden bir cemâat tarafından muhtelif yerlerde ve meclislerde Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) 'den işitilmistir. Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) her mecliste havuzun büyüklüğünü açıklarken orada bulunanların anlıyabilecekleri dille ve biribirinden uzak iki şehir arasını örnek olmak üzere bildirmiştir. Gaye verdiği mesafenin tâyin ve tahdidi, yâni havuzun yüzölçümü, veya uzunluğu tam şu kadardır, demek değildir. Maksad havuzun büyüklüğünü belirtmektir. Durum böyle olunca rivayetler arasında bir ihtilâf ve farklılık kalmamış olur, demiştir, der. N e v e v î bu nakli yaptıktan sonra: Havuzun büyüklüğü ile ilgili vârid olan küçük mesafeler, büyük mesafelere dâir rivayetlere aykın olmaz. Çünkü küçük mesafe büyük mesafeye mâni değil ve büyük mesafelere âit rivayetler sabittir, der.
N e v e v i aynı bölümde şu noktayı da belirtir: Kadı Iyâz: Havuz hakkındaki hadîsler sahihtir. Buna imân etmek farzdır ve havuzun bulunmasını tasdik etmek imândan bir parçadır. Ehl-i Sünnet mezhebine göre havuz hakkında gelen hadîsler zahiri mânâsı ile kabul olunmuştur, başka türlü te'vili söz konusu değildir. Havuz hadislerini rivayet edenler sahâbîlerden bir cemaat teşkil ettiği için mütevârir hadîslerden sayılır, demiş ve havuz hadîslerini rivayet eden sahâbîlerin isimlerini sırayla nakletmiştir.
Îbnü'l-Kayyim el-Cevzi de Sünen-i Ebû Davud'un haşiyesinde havuz hadîslerinin kırk sahibi tarafından rivayet edildiğini açıklayarak bunların isimlerini sıralamıştır.
Bu konuda daha geniş bilgi almak isteyenler Kütüb-i Sitte'nin şerhlerine bakabilirler.
Bu babın son hadisini Müslim de Taharet kitabının 12. bâbında rivayet etmiştir. Bu hadîse göre bâzı adamlar Peygamber (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm)'in havuzuna varmak isteyecekler de melekler tarafından kayıp deve gibi kovulacaklar ve Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm), o adamları havuza davet edecek ise de: Onlar senden sonra (dinde) değişiklik yaptılar, denilecek ve onlar gerisin geriye gidecekler. Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) da onlara : "Uzaklasın, uzaklasın", buyuracak veya: "Onlar uzaklaşsın, uzaklaşsın" buyuracaktır.
Önce havuza kabul olunmak istenip de sonra uzaklaştırılacak gurubun kimler olduğu yolunda değişik görüşler vardır. N e v e v î bu hadîsin izahı bölümünde özetle şöyle der:
Âlimler bu konuda ihtilâf etmişlerdir: Bir kavle göre bunlar münafıklar ve mürtedler, yâni dinden çıkanlardır. Bu tip kişiler bir zamanlar abdest aldıkları için yüzleri, kol ve ayaklan müslümanlannki gibi muhtemelen nurlu görülünce Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) bu alâmet dolayısıyla onları çağırır. Fakat durumları O'na açıklanacak ve onların küfür üzerinde öldükleri bildirilecektir.
İkinci bir kavle göre onlar Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) hayatta iken müslüman olup O'nun vefatından sonra küfre gidenlerdir. Resül-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) böylelerini şahsen tanıdığı için havuza davet edecek, fakat mürted oldukları O'na bildirilince iş değişecektir.
Üçüncü bir kavle göre onlar büyük günahlar işleyen ve bid'atlara dalan müslümanlardır. Yâni küfrü gerektiren bir günah veya bid'at işlememekle beraber başka türlü büyük günahları ve bid'atları bulunduğu için havuzdan kovulurlar.[170]