- Borges Boşluk ve Şifre

Adsense kodları


Borges Boşluk ve Şifre

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Sun 10 June 2012, 12:01 pm GMT +0200
Borges Boşluk ve Şifre
Celil CİVAN • 52. Sayı / EDEBİYAT GÜNDEMİ


Barthes’dan Foucault’ya, Blanchot’dan Derrida’ya kadar birçok düşünürü kaygılandıran yazı ile yazar(ı) arasındaki gerilimi, kendisini bu boşluğa saklayarak geçiştirmeye çalışır Borges. Onun için sadece yazı değil tümüyle tarihin kendisi de tıpkı edebiyat gibi handiyse bu boşlukta hareket eder. Oysa bu boşluk Borges’i geleneğe dâhil ederek ona “özel ismi”ni iade etmekle kalmaz; süreğen bir döngüyü de işaret eder.

Harold Bloom, şairin gelenekle ilişkisini yapısökümcü bir stratejiyle irdelediği Etkilenme Endişesi adlı kitabında (Metis, 2008) bir şairin kendinden önceki şairlerle ilişkisine dair altı revizyon kategorisi sunar.

Bunlardan biri olan apophrades Helence’de “Atina’da ölülerin yaşadıkları evlere yeniden yerleşmek için döndükleri aksi ya da uğursuz günleri anlatmak için kullanıl[an]” bir kelimedir. Apopharades’de şair “kendi şiirini selefin şiirine tekrardan o kadar açık tutar ki başladığı yere, çıraklığına döndüğüne inanabiliriz, ta ki başvurduğu revizyon kategorileriyle kendi kuvvetini tekrardan gösterene kadar.” Ancak Bloom’a göre şair bu noktada çetrefil bir gerilimle karşı karşıya kalır: Başarılı olursa selefin şiirini “kendi yazmış gibi görülür” oysa başarısız olursa selefin şiirini tekrar etmekten öteye gitmez.

Borges ve Yazma Üzerine’de (İletişim, 1998) yer alan bir söyleşisinde dilin başlı başına bir gelenek olduğunu, dahası kuralları yıkmak için önce onları bilmemiz gerektiğini söyleyen Borges, Şifre’de yer alan “Ün” şiirinde kendisi hakkında en çok söylenen yargıyı tekrar eder: “Eski öyküleri yeniden anlatmış olmak.”

Borges’in saklamaya gerek görmediği bu apophrades’i, alçak gönüllülükle cüretkârlığın ironik kıvrımlarını içerir. Zira Borges kendisini geleneğe bırakırken onunla birlikte mevcut olur. Dahası yazar bu açıklık stratejisinde tekinsiz bir eşiği de geçmekten çekinmez. Sadece öykülerini değil kendini, “özel isim” Borges’i de edebiyata açarak Bloom’un başarılı bir apophrades diyeceği niteliği elde eder. Ancak böylesi bir açıklık sadece gelenek içinde çoğalmayı değil bir kaybolmayı, enikonu bir boşluğu da vurgular.

“Şifre” kelimesinin Arapça sıfr’dan (boşluk) geldiğini düşünürsek sadece Borges değil okur da tekinsiz bir mıntıkaya dâhil olur böylece. Okurun kendini bıraktığı yazı, içinde seleflerin hayaletlerinin gezindiği ürpertici bir boşluk –bir uçurum– olabildiği gibi bütün bir külliyatı açacak “gizli kodu” da ima eder.

Barthes’dan Foucault’ya, Blanchot’dan Derrida’ya kadar birçok düşünürü kaygılandıran yazı ile yazar(ı) arasındaki gerilimi, kendisini bu boşluğa saklayarak geçiştirmeye çalışır Borges. Onun için sadece yazı değil tümüyle tarihin kendisi de (bir hikâye ve geçmiş olarak) tıpkı edebiyat gibi handiyse bu boşlukta hareket eder. Oysa bu boşluk Borges’i geleneğe dâhil ederek ona “özel ismi”ni iade etmekle kalmaz; süreğen bir döngüyü de işaret eder.
Yaşlılık, körlük ve uykusuzluğun çoğalttığı bu “ebedî dönüş” metaforu Şifre’nin temel meselelerinden birini teşkil eder: “Her şey ilk kez oluyor, ama sonsuz bir biçimde.”

Bir yandan yeni Platonculuktan kadîm Çin bilgeliğine kadar geçerli bir temadır bu, öte yandan entelektüel bir tasavvur olduğu gibi kişisel bir kaygıyı da dile getirir. Borges’i sadece seleflerinin hayaleti rahatsız etmez, aynada çoğalttığı “öteki” Borges de onu sık sık ziyaret eder. Borges’in corpus’una (hem külliyatı hem de gövdesidir bu) yakışan bu tekinsiz iklim zaman zaman karamsar bir havaya dönüşür. Bu karamsarlığı gidermeye çalışmaksa Borges’in içiçe geçen iki metaforuna düşer: Düş ve hafıza.

Borges’in hem “gizli kodu” hem de “boşluğu” olan Şifre’nin anahtarı belki de o çok sevdiği ansikopedi metaforunda cisimlenir: Kâinatın başlangıcından beri kâh kurgusal kâh gerçek bütün olayları, kişileri, anıları ve düşleri de içinde barındıran, yazarı belirsiz, unutmayla yaralanmamış evrensel bir hafızadır bu. Dahası Borges’in seleflerinin hayaletlerine karışarak gizlenebileceği sonsuz bir boşluk… Ama yine huzursuz eden o meşum daire beliriverir hemen.

Aslında bu ikili yapı, bu çifte bağ (double bind) tam da Borges’e göre bir paradoks değil midir? Bu boşluk ve edebî döngünün sebep olduğu ikilem sayesinde ne kadar huzursuz olursa olsun yazar Borges’le öykülerinde sıkça zuhur eden “öteki” Borges bir diğerini gizlemek üzere hareket eder. Boşluğun huzuruyla döngünün huzursuzluğu arasındaki keskin gerilimde Borges kâh biri kâh diğeri olarak kendini kollamanın imkânını bulur. Üstelik Bloom’un söylediği gibi “başladığı yere, çıraklığına” geri dönerek ustalığını da alçak gönüllülükle koruma altına alıp eleştirileri bertaraf etme fırsatı yakalar. Boşluğun kör noktası kadar içgörüsü de burada işlev kazanır zaten.

Sadece bu tür bir çifte bağla dilin içinde ve üzerinde kalabilir “Borges.” Hem özel hem de cins isme dönüşerek, her söylenişinde kendisinden bir başkasına, söylenende gizlenene, söylenenin ötesinde bir isme, “isim hariç” yer değiştiren bir hayalete işaret ederek yazarla yazısı arasındaki tekinsiz muammayı korunaklı ve masum okuyucuya havale eder: “Bu satırları hangimiz yazıyor, ben mi, o mu bilmiyorum.”

(Jorge Luis Borges, Şifre, çev. Yıldız Ersoy Canpolat, İletişim Yayınları, 2009, 68 s.)