sidretül münteha
Thu 20 January 2011, 05:06 pm GMT +0200
4 . Borçlunun Zekât Mükellefliği
Başkalarına borçlu olup da ellerindeki bütün mallar veyahut yalnız zekât düşen mallan borçlarını karşılayamayan kimseler hakkında da ihtilâf etmişlerdir.
Kimisi, «-Toprak ürünleri olsun, başka mallar olsun- Önce içinden borçlar çıkarılır, artarsa, o artandan zekât çıkarılır, yoksa çıkarılmaz» demiştir. Süfyan Sevrî, Ebû Sevr, İbnü'l-Mübarek ve bir cemaat bu görüştedir.
İmam Ebû Hanife ile tabileri ise, «Borç toprak ürünlerine zekât düşmeğe mani değildir, fakat diğer malların zekâtına manidir» demişlerdir. îmam Mâlik de, «Borç yalnız paranın zekâtına manidir. O da, borcunu karşılayacak bir başka malının bulunmadığı şartı ile» demiştir. Kimisi de, birinci görüşün tam tersini, yani borçlu bulunmanın hiçbir malın zekâtına mani olmadığını söylemiştir.
Bu ihtilâfın sebebi, zekât bir ibâdet midir, yoksa yoksulların, zenginlerin servetlerine konulan bir hakkı mıdır, diye ihtilâf etmeleridir. Yoksulların bir hakkı olduğunu söyleyenler, «Borcu olanın malına zekât düşmez. Zira, borç sahibinin hakkı zaman bakımından yoksulların hakkından öncedir. Mal, gerçekte elinde bulunduğu kimsenin değil, borç sahibinin malıdır» demişlerdir.
İbâdet olduğunu söyleyenler ise, «Zekât elinde mal bulunan kimseye vacibtir. Zira zekât mükellefiyetinin şartı ve mevcudunun alâmeti -borç bulunsun bulunmasın- kişinin elinde malın bulunuşudur. Sonra, bu malda her ne kadar borç sahibinin bir hakkı varsa da, zekât olarak Allah'ın da hakkı vardır. Allah'ın hakkı ise insan hakkından önceliklidir» demişlerdir.
Bana kalırsa zekâtın borçluya vacib olmaması şeriatın gayesine daha uygundur. Zira Peygamber (s.a.s) Efendimiz zekân«Zekât, müsidmanların zenginlerinden alınıp yoksullarına verilen bir sadakadır» [6] diye tarif buyurmuştur. Borçlu olan kimse ise, görünüşte malı bulunsa bile gerçekte zengin değildir. Toprak ürünleri ile diğer mallar ve para ile para olmayan mallar arasında ayırım yapanlar için -çocuk mes'elesinde olduğu gibi- burada da açık bir mesned bulamıyorum.
Ebû Ubeyd de «Eğer kişinin borçlu olduğu çevrece bilinmiyor ve borçlu olduğunu sadece kendisi söylüyorsa, onun sözüne bakılmaz ve eğer bilini-yorsa kendisinden zekât alınmaz» demiştir. Fakat Ebû Ubeyd bu sözü ile, «borçluya zekât düşmez» diyenlere muhalefet etmemiş, «Zekât düşen malının bulunmadığını söyleyen kimsenin sözü nasıl makbul ise, borçlu olduğunu söyleyenin de sözü makbuldür» diyenlere muhalefet etmiştir. [7]
[6] Buhârî, Zekât, 24, no: 1395.
[7] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/87-88.