meryem
Tue 28 December 2010, 09:47 am GMT +0200
1. Birlik ve Çeşitlilik
Şurası tartışma götürmez bir gerçektir ki, eğer ahlâk bir bilim ise o, özel ve muhtemel önermelerden hareketle değil fakat evrensel ve zorunlu kanunlarla birlikte inşa olmak zorundadır. Yine şu da bir gerçektir ki, eğer o, konusu insanın davranışını düzenlemek olan normatif bir bilim ise onun, hayatı somut gerçekliği içerisinde göz önüne alması gerekir. Oysa ki hayat, temelinde çeşitlilik, değişme ve yeniliktir. Şu halde müteakip alternatife götürülmüş olunmaktadır. Ya bu bilimin bize sunmuş olduğu davranış modeli değişmez ve evrensel olarak anlaşılacak veya çeşitlemelere ve değişmelere elverişli bulunacaktır. Birinci varsayımda insanlık, daimî olarak kendi kendisinin aynı olan emsalsiz bir tipe dönüştürülmüş olacaktır; mekân bir noktaya, zaman bir ana irca edilmiş, kainatın hareketi durdurulmuş, bizzat hayat lağvedilmiş ve yeri sadece ahlâkçının hayalinde var olan soyut bir düşünceyle doldurulmuş olacaktır. Öyle ki tersine, şayet zamanın tahrifatına ve mekanın insicamsızlığına tâbi kılınmış bulunan emsalsiz fiilin başkasına indirgenmez ve ifsad edilemez olan karekteri göz önünde bulundurulursa, artık kuraldan, kanundan veya bilimden söz etmenin yeri olmayacaktır. Gerçekten de, yaratıldığı anda ölüme mahkûm olacak olan bir kural, sadece bir lahzalık bir ferdi kumanda edecek olan bir kanun, hiçbir genelliğe sahip olmayan bir bilim neye yarar?Binaenaleyh, kanunun birliğini muhafaza etmek veya daha çok bu kanun tarafından yöneltilen tabiatın çeşitliliğine zarar vermemek; kaidenin basitliğini*ayakta tutmak ya da onu uygulandığı hayatın karmaşıklığına bağımlı kılmak; saf ve ebedî ideale yükseltmek; yahut son derece değişken gerçeğe inmek; cevheri veya varlığı hakim kılmak, işte kollanması gereken ve onlardan birine doğru ancak diğerinden uzaklaşıldığı ölçüde yaklaşılabilecek olan yolun iki ucu. İşte ilk ahlâki güçlük.