- Bir Suriye senaryosu

Adsense kodları


Bir Suriye senaryosu

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Thu 16 August 2012, 02:19 pm GMT +0200
Bir Suriye senaryosu
Taha KILINÇ • 89. Sayı / GÜNDEM


Tarih 26 Ocak 2011’i gösteriyordu. Beşşar Esed, Şam’a tepeden bakan Başkanlık Sarayı’nın geniş salonlarından birinde kendisine sunulan bilgi notunu dikkatle inceledi. Kuzeydoğuda’ki Haseki kentinde Hasan Ali Akla adında bir genç “hükümetin ayrımcı politikalarını protesto etmek için” kendini ateşe vermişti. Haseki, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bir şehirdi. Tunus’ta Muhammed Buazizi’nin kendisini yakmasıyla patlak veren olaylar bütün şiddetiyle devam ederken, benzer bir şeyin Haseki’de yaşanması hayra alamet değildi.

Esed hızlı bir kararla, en yakın danışmanlarından birini Haseki’ye gönderdi. Medyanın gözlerinden ırakta yürütülen soruşturma sonucunda, Akla’nın ailesinden bazılarının haksız yere polis tarafından gözaltına alındığı ve işkence gördüğü ortaya çıktı. Ağır yaralanan gencin ailesine maddî yardımda bulunuldu ve olayların büyümesi önlenmiş oldu.

Muhaliflerin 3 Şubat’ta sokaklara inmek ve gösteri yapmak için Facebook ve Twitter üzerinden örgütlendiklerine dair ayrıntılar da Esed’e rapor edilmişti. Tunus ve Mısır’da başlayan olayların heyecanıyla gençlerin sokaklara dökülmek istemelerini Esed anlıyordu. Danışmanlarıyla yaptığı uzun toplantılar da aynı şeyi işaret ediyordu: Suriye, bütün bölgeyi etkisi altına alan halk ayaklanmalarından muaf kalamazdı. Ülkedeki muhaliflerin öyle ya da böyle meydanlara çıkmaları kaçınılmazdı. Etkili ve kesin bir çözüm bulunmalı, ülke çapında bir isyan başlamadan bastırılmalıydı.

Esed’e gelen “çok gizli” kodlu bilgi notu
3 Şubat’ta Şam’da ve diğer kentlerde herhangi bir gösteri yapılmadı. Özellikle siyasî başkent Şam ve ticarî başkent Halep’in nabzını dikkatle tutan Esed, insanların neden sokağa çıkmadığına dair, etkin istihbarat örgütü Muhaberât aracılığıyla bir araştırma yaptırdı. İki gün içinde hazırlanan “çok gizli” kodlu bir bilgi notu, her şeyi açıklıyordu: Esed’in kızkardeşi Büşra ile olaylı bir evlilik yapmış olan Asaf Şevket’e bağlı bir vurucu tim, ülkenin birçok noktasında insanların sokağa çıkmasını “kendine has” yöntemlerle engellemişti.

Bu, Esed’in uzun süredir şüphe duyduğu bir konunun teyit edilmesi demekti. Eniştesi Asaf, kendisine rağmen devlet içinde devlet oluşturuyor, kendisine danışmadan kararlar alıp uyguluyordu. Esed için asıl şok ise, Şevket’in, kardeşi Mahir Esed’le yakın işbirliği içinde bulunmasıydı. Bilgi notuna göre, özellikle kırsal alanlarda Şebbîha denilen bir haydut çetesi insanlara karşı zor kullanıyor, suikast ve adam kaçırma eylemlerinde bulunuyordu.

Esed’in öfkeli haykırışı!
Beşşar Esed, tam bir ay boyunca devlet içinde kendisine rağmen oluşan güç odaklarıyla nasıl mücadele edeceğini düşündü. Ancak aldığı kararları uygulamasına fırsat bulamadan, isyan güneydeki Der’a kentinde patladı. Binlerce kişi sokaklardaydı. Olaylara müdahale eden güvenlik güçleri protestocuların üzerine ateş açınca, Şam’daki Başkanlık Sarayı’nın koridorlarında Esed’in öfkeli haykırışı duyuldu: Buna neden olan herkesi görevden alıyorum!

Bu, kimsenin beklemediği bir adımdı. 1982’de Hama kentinde halk ayaklanması başladığında, Beşşar’ın babası Hâfız’ın emriyle hareket eden ordu kuvvetleri havadan ve karadan kente bomba yağdırmış, kadın-erkek, yaşlı-genç demeden en az 30 bin insanı öldürmüştü. Devletin genlerinde ve derinlerinde yine aynı reaksiyonu gösterme dürtüsü vardı.

Ancak Beşşar farklıydı. Londra’da geçirdiği uzun yıllar boyunca, muhaliflere karşı nasıl davranılacağı konusunda gözlemler yapmıştı. Hama katliamı sırasında henüz 17 yaşında olan Beşşar, sonraki yıllarda olayın ayrıntılarını öğrendikçe dehşete düşmüş, babasına bu konudaki fikrini açıkça söylemese de, halk kitlelerinin üzerine bomba yağdırma yöntemini asla onaylamamıştı.

Babasının döneminden kalma ekiplerin, bugünkü isyanda da 30 sene öncesinde olduğu gibi davranılmasını istemeleri doğaldı. Bu nedenle Esed’in emrine direndiler. Der’a’da göstericilerin üzerine ateş açanlardan yalnızca alt düzeydeki sorumlular görevlerinden alındı, diğerleri olduğu gibi bırakıldılar.

Günler ve haftalar geçip de isyan hareketleri Suriye’nin dört bir yanına yayıldıkça, Esed de ipleri tümüyle elden kaçırmaya başlıyordu. Onlarca silahsız eylemci, güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti. Gelinen noktada Esed emirleri bizzat veren bir yönetici olmaktan çıkmış, yaşananlar hakkında sonradan bilgilendirilen bir devlet görevlisine dönüşmüştü.

Esed ile Ford’un 5 saat süren görüşmesi
Haziran ayının ilk haftasında camları filtreli siyah bir makam arabası Başkanlık Sarayı’nın arka kapısından giriş yaptı. Arabada, ABD’nin Suriye Büyükelçisi Robert Ford bulunuyordu. Esed ile Ford arasında yaklaşık 5 saat süren bir görüşme gerçekleşti. Obama yönetiminin beş yılın ardından Şam’a atadığı Ford, Arapça ve Türkçeyi akıcı şekilde konuşabilen sıra dışı bir diplomattı. Ford’la görüşmesi sırasında Esed’in elde ettiği izlenim, ABD’nin halk isyanını destekleyeceği yönündeydi. Suriye’nin İran’la bağlantılarını koparmasını isteyen Washington yönetimi, bu durumu sonuna dek kullanacaktı. Ford’un satır aralarında kendisine yönelik tehditler bile sezmişti Esed: İşbirliği yapmazsan iktidarınla birlikte canını da kaybedebilirsin!

Esed, ABD ile yola düşmesinin halkı nezdinde kendisini zor durumda bırakacağını biliyordu. Aslında halk ayaklanması başlamamış olsaydı, tıpkı Enver Sedat’ın 1970’lerde Sovyetler Birliği’ne karşı yaptığı gibi İran’la bağlarını tamamen koparmayı düşünüyordu. ABD’ye, İsrail’in Golan Tepeleri’ni Suriye’ye vermeye ikna edilmesi karşılığında Hamas ve Hizbullah’a desteğini kesme teklifinde bulunacak, muhtemelen de kabul edilecekti. Ancak şimdi şartlar bambaşka gelişiyordu. Onlarca insan hayatını kaybetmişti. Ülke uçuruma doğru yuvarlanıyordu.

Esed’den Türkiye hamlesi
Bu noktada kritik bir karar verdi Esed. Bölgede güvenebileceği tek ülke olarak gördüğü Türkiye’ye gizli bir elçi gönderdi. Türklerin hem muhaliflerle hem de kendisiyle münasebetleri vardı. Zorlu pazarlıkların ardından Ankara’da muhaliflerle masaya oturdu. Ordudan ayrılan bazı üst düzey komutanların da bulunduğu gizli görüşmelerde, Suriye’de muhaliflere saldıran iktidarın derin uzantılarına karşı aktif mücadele edecek bir birim de kuruldu.

Sonraki günlerde göstericiler hızlı bir şekilde meydanlardan çekildiler. Ardından bir sonbahar sabahı dünya Şam’dan gelen şu sarsıcı haberle uyandı: Suriye’de bir grup asker yönetime el koymuştu. Beşşar Esed ve ailesi -kendi istekleri doğrultusunda- yurtdışına sürgüne gönderilmiş, göstericilerin üzerine ateş açma emrini veren bütün üst düzey isimler tutuklanmıştı. Yüksek Askeri Konsey, en kısa zamanda seçimlere gidileceğini açıklayarak, muhalifler için genel af çıkarmıştı.

Gönül isterdi ki…

Bu “hoş” senaryo maalesef hiçbir zaman gerçek olmadı. Ne Beşşar Esed herhangi bir feraset işareti gösterebildi, ne de Suriye içinde ve dışında iktidarı ellerinde tutan diğer kişi ve odaklar isyanı gerçekten sulh yoluyla bastırmaya çalıştı.

Oysa Suriye’de bugün gördüğümüzden bambaşka senaryolar mümkündü.