- Bir çeşit kültürel terörizmle karşı karşıyayız

Adsense kodları


Bir çeşit kültürel terörizmle karşı karşıyayız

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Wed 25 July 2012, 01:07 pm GMT +0200
Bir çeşit kültürel terörizmle karşı karşıyayız
Ceyda KARAN • 79. Sayı / DOSYA YAZILARI


Norveç’te gerçekleşen terör saldırılarına bir delinin işi deyip, işin içinden çıkmaya çalışanlar oldu. Ama bu, saldırıları gerçekleştiren Anders Breivik’in kendi kişisel sorunlarının ötesinde Avrupa’daki bir algıyı ortaya sermesi bakımından önemli. Saldırı, İslamofobinin çok açık biçimde aldığı boyutları gösteriyor. Bunun işaretleri de aslında çok öncesinden geldi. Breivik’in manifestosu mesela, çok enteresandı. Bu adama meczup denilemeyeceğini görmek açısından manifestoya bakmak lazım. Çünkü Avrupa’da birileri yabancı düşmanlığı dediğinde, insanlar akıllarına hemen Neo-Nazileri getiriyorlar. Ama bir parça bu işin zeminine baktığımız zaman, bu zeminin Neo-Nazilikle bir alakası yok. Bu tür bir zemin, akl-ı selim bir insanın zemini değil ve olmasının da imkânı yok. Tamamen insan karşıtlığıyla alakası var.

Bu olay, bir şekilde Avrupa’nın kendi demokrasi kültürünün nerelere evrildiğini görmek açısından dikkat çekici. Avrupa’nın demokrasi kültürü mükemmelliyetçi bir şey değildi ama geldiğimiz noktada Avrupa toplumunun giderek çatırdamasıyla ortaya saçılan ve kendi kültürel gelişmişliğiyle uyuşmayan bir durumla karşı karşıyayız. Bu durum, Avrupa’nın “öteki” diye adlandırdığı yeni bir ötekileştirme çıkartıyor karşımıza. Geriye kalan yorumlar patırtı çatırtı. Saldırgan Hıristiyanmış da, şuymuş da buymuş da… Bence burada önemli olan kültürel kodlarla alakalı bir çatışmanın mevzu bahis olması; o kültürel kodların kendi içindeki İslam’ı ötekileştirmeyi istemesi. Altında yatan asıl neden bu bence. Bir felsefi temeli var. O felsefi temel de Avrupa’nın koşullarıyla şekilleniyor. O kültürel kodlar böyle bir şey istiyor. Bir çeşit kültürel terörizmle karşı karşıyayız.

Avrupa’da İslamofobiyle mücadele edecek bir damar var
Avrupa tümüyle aşırı sağcıların yaşadığı bir yer değil. Ama İslamofobinin ciddi bir biçimde zemin kazanma potansiyeli olmasının arkasında en başta ekonomik problemler geliyor. Geniş insan kitleleri, kendileri işsiz oldukları ve kendi haklarına el konulduğunu düşündükleri zaman ilk etapta milliyetçiliğe savruluyorlar. Çünkü milliyetçilik gerçeği hâlâ capcanlı duruyor. Ve bu milliyetçilik, kültürel ötekileştirme üzerine kuruluyor. Yani sadece birilerinin Alman, Fransız olması değil, daha ziyade medeniyetler arasındaki ayrımlar üzerine kuruluyor. Bu manada da Avrupa’daki ekonomik sorunların giderek yaygınlaşması, bu zemini güçlendiriyor.

Tablonun olumsuzluğuna rağmen bu durumla mücadele edecek bir damar da var Avrupa’da. Onu da görmezden gelmemek, ihmal etmemek lazım. Mesela bakarsanız, Norveç’te İşçi Partisi iktidarı saldırıların hedefi oldu. Onun gençlik kampına saldırıldı. Oradan yetişecek genç insanlar ileride lider olacaklardı. Onun için yapıldı. Buna rağmen, İşçi Partisi’nin tavrı hoşgörüyü ve çok kültürlülüğü telkin eden ve her şeye rağmen bu tür kültürel terörizm tehditlerine karşı önce açık toplum ve hoşgörülü olmayı sürdürmek gerektiği vurgusunu yapan bir tavır oldu. Camilere gittiler, beraber dua ettiler. Bunlar çok önemli. Çünkü toplumlarına liderlik ediyorlar. Bu çok belirleyici oluyor bazen; halkların, insanların nezdinde büyük önem taşıyor liderin aldığı tavır. Norveç İşçi Partisi lideri popülist söylemlerde bulunabilir, “saldırıya uğradık, mağduruz” biçiminde davranabilirdi. Ya da tam tersi… Fakat insana “ne varsa Avrupa solunda var” dedirtecek bir tavır sergiledi Norveç İşçi Partisi. Onların da sayısı o kadar az değil. Bu tavrı küçümsememek gerekiyor.

Bizim de alacağımız dersler var
İslamofobiyle mücadele süreci Batı için zorlu bir süreç olacak. Ortadoğu ayrı, Avrupa ayrı, Amerika ayrı… Herkes zorlu bir eşikten geçiyor. Hem siyasi hem ideolojik olarak kesin bir biçimde sallanıyoruz. Sağımız solumuz birbirine karışıyor. O yüzden gelecek her şeye gebe. Yarına dair bir öngörüde bulunmaya kalksam mümkün değil haklı çıkamam. Ve mesele, haklı çıkmak da değil. Mesele, zemini iyi okumak. Süreç her nereye evrilirse evrilsin, o zemini iyi algılamak ve ona göre tavır almak gerekiyor. Bu çok zorlu bir sorun Avrupa için. Ama bizim için de aynı şekilde. Bu sarsıntılara çok uzak olmadığımızı düşünüyorum. Onun da muhakkak akılda tutulması gerekiyor.

* Ceyda Karan, Habertürk TV Dış Haberler Müdürü