- Bir avuç toprak

Adsense kodları


Bir avuç toprak

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Fri 22 October 2010, 10:57 pm GMT +0200
460. Bir avuç toprak, senin çaresiz bir aşığın olursa şaşılmaz!

Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün
 (c. II, 544)

• Ey bir panltısı ile Uhud Dağı'nı paramparça eden Rabbim! Bir avuç toprak, Sen'in çaresiz bir aşığın olursa şaşılmaz!

" A'raf Suresi, 7/143. ayete işaret var."

• Lutfeder de bir bakarsan, kayalar, taşlar mum olur; fakat kahr ile bakınca da, mum taş olur!

• Sen inlersen, feryad edersen, o zaman ölmüş gönlü diriltirsin, ona can verirsin, bir şeyler edersin; senin canının işi gücü budur!

• Can, sefer etmek, yolculuğa çıkmak ister; sen, onu sağlam bir bağla bağlarsın! Sonunda can, o bağı koparır da avare olur!

• Süleyman gidince Şeytan, padişahlar padişahı olur! Akıl ve sabır gidince nefs-ı emmare başkaldırır. seni emir kulu yapar; sana kötülükler, günahlar işletir.

• Aşk, bütün cihanı kaplamıştır ama, sen onun rengini bile göremezsin' Fakat onun ışığı bedene vurunca aşık olursun; betin benzin solar, sararırsın!

• Bir şehzade olmalı ki, yakutun müşterisi olsun; eşi az bulunur, değeri bir insan olmalı ki, senin aşk gamını çeksin!

• Cenab-ı Hakk; "Yeryüzü size beşiktir!" diye buyurdu. insan çocuk olmasaydı, beşiğe bağlı kalır mı idi? - 

"Taha Süresi, 20/53. ayete işaret edilmektedir."

• Benim şu gölge varlığımın dönüp dolaşması, Hakk güneşinin yüzündendir' 0 müneccim değıldir ki, gönlü yıldızların emrinde olsun!

 

461. Bağlar, bahçeler ona selama durmuşlar;  selviler de ayağa kalkmış!

Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün 

(c. II, 549)

* Haydi, tozmaması için yollara  su serpin; sevgili geliyor! Bahçeye müjde verin; bahar kokusu geliyor!

* Ayın ondördü gibi nurlu yüzlü olan sevgiliye yol açın. yol verin; o nurlar açarak geliyor!.

 • Gökler heyecandan yarıldı; cihanda bir uğultu var! Etrafa anberler, miskler yayıldı; yarin bayrağı geliyor!

• Bağın, bahçenin yüzü güldü; gören göze hakikat çerağı geliyor! Gam bir kenara sıkıştı kaldı; ay, sanki bizim kucağımıza doğmada!..

• Ok, hedefe doğru uçup gidiyor! Padişah ava çıktı; biz neden oturmuş kalmışız? Haydi, gidelim; o padişaha av olalım!

• Bağlar, bahçeler ona selama durmuşlar; selviler ayağa kalkmış! Yeşil çemenler yaya olarak ona doğru koşuyorlar; goncalar da atlara binmiş geliyorlar!

• Gökyüzünde sevgili ile halvete girenler nasıl bir şarap içiyorlar ki, canlar mest oldu, yerlere yıkıldı, akıl da mahmurlaştı?

 

462, Onun mana şarabı yüzünden gökyüzünün damı bana konak olmuştur!

Miifte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün 

(c. II, 547)

• 0 selvi gibi uzun boya posa karşı secde edersem ne olur? Ben, onun maddî varlığına değil, onu yaratanın kudretine, büyüklüğüne hayran oluyorum da secdeye kapanıyorum! Gönül gözü uyanık o aziz varlığa gözlerimi verirsem ne çıkar?

• Ben, onun sevgi şarabını içerim; zaten benden başka kim içebilir ki?.. 0 şarabı bugün bulmuş iken içsem de, yarına bırakmasam daha iyi olmaz mı?

• Çünkü onun şarabı, benim gönül arkadaşımdır; onun yüzünden, gökyüzünün damı bana konak olmuştur! Aşk kanatlarını açarak oraya uçarsam ne olur?

• Ben gönlü tanımasam ne olur? Bırak; can da varsın gitsin, beden de gitsin! Ben, bunun için gam yemem, gam yemem, gam yemem! Çünkü ben, onun yüzünden yok oldum; gönülsüz, , bedensiz kaldım!

           

463. Bu dünya şarabının sarhoşluğu, gece uyuyunca geçer gider;
ilahî şarabın mestliği ise, insanı mezara kadar götürür!

Müstefilün, Müstef'ilün, Müstefilün, Müstefilün 

(c. II, 537)

• Babacığım; bize şarabı sunan, bizi bizden alan sakîmize hizmetten başka bir işimiz yok! Ey sakî! Fazla şarap sun da biz, iyiden de, kötüden de kurtulalım!

• Allah, bu dünyaya her insanı bir iş için getirdi ama, bizi işsizlik, hünersizlik sanatı için getirdi! Yani, bizim, dünyada aşktan başka bir işimiz yok; Allah, bizi dünyaya kendisini sevmemiz için getirdi!

• Allahım; zaten bizden bir iş isteyecek olsaydın, bize aşk şarabını nasip etmezdin! Bu şarabı içenin başı hiç yere eğilir mi, dünya işlerine dalar mı; Sen'den başka kimsenin önünde eğilir mi?

• îlahî şarapla mest olmuş, kendinden geçmiş kişi bir iş yapabilir mi? Mest olan kişi, şarap gibidir; şarap ne yaparsa o da onu yapar! îlahî şarap, hiç bir şeye ihtiyacı olmayan Cenab-ı Hakk'ın sevgisinden başka her şeyi, iki dünyayı bile ortadan kaldırır!

• Üzüm suyundan yapılan bu dünya şarabının sarhoşluğu, gece uyuyunca geçer gider! Fakat ilahî şarabın mestliği, insanı mezara kadar götürür!

"Şeyh Sadî hazretleri bir beytinde şöyle buyurmuş:

"Şarabın verdiği sarhoşluk, gece yansına kadar devam eder ama, bir güzel yüzlü sakînin verdiği mestlik, kıyamete kadar sürer!"

• Ey gönül! Aklını başına al da, ilahî şarapla olduğundan da daha fazla mest ol; nereye gidersen git, hep mest olarak git! Yalnız kendine değil, başkalarına da o şaraptan içir, mest et! Onlar da bu şarabın zevkini duysunlar da, sana birkaç kadeh daha fazla sunsunlar!

• Bu şarabı içtiğim için artık susayım, sükuta dalayım; gördüğüm lütfu, bulduğum keremi sayamayayım! Zaten o keremler, lütuflar sayıya sığmaz ki!..

 

464. Allah, beni aşk şarabından yaratmıştır,ölsem de,
 çürüsem de ben, yine o aşkım!

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün 

(c. II, 683)

• Benim mezarımın toprağından buğday biter de sen o buğdaydan ekmek yaparsan, onu yiyince sarhoşluğun artar!

• 0 buğdayın hamuru da deli olur, o ekmeği yapan da! 0 ekmeği pişiren tandır da yanarken aşka gelir de, sarhoşça beyitler söyler!

• Eğer sen, benim mezarımı ziyarete gelirsen, üstümdeki toprak yığınının neşe ile oynadığını görürsün!

• Kardeşim; benim mezarıma sakın defsiz gelme! Çünkü, Allah'ı sevenlere, O'nun huzurunda olanlara dertli olmak, kederli olmak yaraşmaz!

• Çenemi bağlamışlar; mezarda yatıp uyumuş gibiyim ama, ağzım sevgilinin lütf ettiği mezeleri çiğnemededir!

• Kefenimden bir parçacık yırtar da göğsüne bağlarsan, canından sarhoşluğa bir kapı açılır da, her yandan Hakk sarhoşlarının çalıp çağırmasını duyarsın;  işin iş olur! Sana, her işten mutlaka uğurlu, hayırlı başka bir iş doğar!

• Allah, beni aşk şarabından yaratmıştır; ölsem de, çürüsem de ben, yine o aşkım!

• Ben, Hakk sevgisinin şarabıyla öyle kendimden geçmişim, öyle bir mest haldeyim ki, zaten benim aslım aşk !

• Söyle bakalım; şaraptan, sarhoşluktan başka ne doğar?

• Ruhum beni terk eder, Tebrizli Şemseddin'in ruhunun bulunduğu burca gider de, artık bir daha geri gelmez!

 

465. Bu aşk, yağmur gibidir; biz de otlar gibiyiz!

Mef'ülü, Mefa'îlün, Mef'ülü, Mefa'îlün 

(c. II, 624)

• Her zerre, ezel güneşinin nuru içinde ilahî aşkla kendinden geçmiş, ayağını vurarak oynamaktadır 

"-Yalnız insanlar, hayvanlar ve bitkiler canlı değildir. Cansız sandığımız şeyler, taşlar, topraklar, kullandığımız, giydiğimiz elbise, içtiğimiz su, her şey, her şey canlıdır. Kur'an'da;"Yerde gökte ne varsa her şey O'nu tesbih etmektedir. Ama siz, onların tesbihlerini duymuyorsunuz." diye buyurulmaktadır. Yeni buluşlar göstermiştir ki, bütün varlıkların atomları, bir proton etrafında baş döndürücü bir hızla dönüp durmadadır. Cansız olsalardı, bu dönüş, bu hareket olur mu idi? Nitekim eski hukema; "rüh-ı insanî", "ruh-ı hayvanî", "rüh-ı nebatî", "ruh-ı cemadî" diye, her şeyin ruhu olduğunu sezmişlerdir. Mevlana da, asırlarca önce "zerre" diye tavsif ettiği atomların canlı olduklarına işaret etmektedir."

• Şu yükseklerde bulunan gök, iki kat olmuş kambur felek bile o ilahî şarapla mest olmuş da; "Şu kirli, şu kötülüklerle dolu dünyadan uzaklaşın, yücelin; buralara gelin!" diye çan çalarak insanları gök sofrasına davet etmektedir.

• Bu aşk, mest olmuş da gelmiş; elest bağına girmiş, bir çok sıkıntılara katlanarak varlık üzümünü ayaklan altında ezip durmadadır.

• Aşk mest olmasaydı, ilahî şarabı sevmeseydi, onun bu bağda ne işi vardı? Ne sebeple gelip de bu bağda üzüm ezme sıkıntısına katlanacaktı?

• Zavallı sen de, ayak vurup duruyorsun ama, üzümü göremiyorsun! Halbuki, senin aşık ve sofu olan canın, varlık üzümünü ayakları altına almış, bir ar bile durmadan ezmekle meşguldür!

• "0 dost, sanki bütün mihneti, bütün gamı, derdi bana veriyor!" diyorsun diyorsun ama, bağ senin olursa, o kimin üzümünü ezebilir ki? Yani, senin başına gelen bütün üzüntüler, belalar, üzüm gibi kaderin ayakları altında ezilerek benlikten kurtulmak ve mana şarabı olmaktır!

• Ey canlar! Mademki o sevgilinin huzurundasınız, ayak vurun, oynayın! Belli olmaz; belki de mutluluk ayağı ayağınıza dokunur, seninle beraber oynamaya başlar!

• Ey can! Bu aşk, yağmur gibidir; biz de yapraklar ve otlar gibiyiz! Olabiliı ki, bir gün yağmur çayır çimene, yaprağa, ota yağar da, onları yeşertir, geliştirir!

 

466. Ölümün ne olduğundan haberli olan aşıklar!

Fa'ilatün, Mefa'îlün, Fa'lün 

(c. II, 972)

• Gerçeklerden haberli olarak ölen Hakk aşıkları, sevgilinin huzurunda şeker gibi erirler!

• Ruh aleminde, elest meclisinde ab-ı hayat içenler, bir başka tarzda ölürler!

• Ötelerden haberdar olanlar, Hakk sevgisinde derlenip toplananlar, şu insan kalabalığı gibi olmazlar!

• Hak aşıkları, letafette melekleri bile geride bırakmışlardır! Bu sebeple, diğer insanlar gibi ölmek, onlardan uzaktır!

• Sen sanır mısın ki, arslanlar da köpekler gibi kapı dışında can verir?

• Hak aşıkları sevgi yolunda ölürlerse, onları can padişahı karşılar!

• Birbirlerinin canı kesilen, aynı emaneti, aynı canı taşıdıklarından haberdar alan Hakk aşıkları, birbirlerinin aşkıyla ölürler!

• Aşıklar, gökyüzüne uçarlar; münkirler ise, cehennemin dibinde can verirler!

• Ölürken Hakk aşıklarının gönül gözleri açılır da, öteleri, gayb alemini görürler! Başkaları ise, ölüm korkusu ile kör ve sağır olarak ölürler!

• Geceleri ibadetle vakit geçirenler, Hakk korkusuyla uyumayanlar, ölüm zamanı gelince korkusuz, rahatça ölürler!

• Bu dünyada boğaz derdine düşenler, sadece yemeyi, içmeyi düşünenler öküzleşirler, eşekler gibi ölürler!

• Bugün yaşarken, Hakk'ın nazarından düşmemek isteyenler, o nazarı, o bakışı arayanlar, o bakışa karşı neşeli bir halde gülerek can bağışlarlar!

• Can padişahı, onları lütuf kucağına alır; onlar, öyle hor ve basit bir halde ölmezler!

• Ahlaklarını Mustafa (s.a.v.)'nın ahlakına benzetenler, Hz. Ebubekir gibi, Hz. Ömer gibi ölürler!

• Aslında, Hakk aşıklarından ölüm uzaktır! Onlar, ne ölürler ne de yok olurlar! Ben bu sözleri; "Şayet ölürlerse, böyle ölürler!" diye söyledim!

 

467. Deliliğin bulunduğu yerde aklın ne işi var?

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ülü, Mefa'îlün 

(c. II, 609)

• Gam evinde oturup kalmak, manen zayıf ve az himmet sahibi olmaktandır! Himmetsiz bir kişinin gönlünde nasıl olur da senin sevgi sırların bulunabilir?

• Neyi çok seviyorsan, neyin üstüne titriyorsan, bil ki, sen osun, senin değerin ancak odur! îşte bu yüzdendir ki, Hakk aşığının gönlü arşın da üstündedir!

• Şifa sandığın, peşinde koştuğun şeyin, senin için bir dert olduğundan haberin yoktur! Sana vefalı gibi kendini gösterenlerin, seni aldattıklarını, hile yaptıklarını, yüzüne güldüklerini anlıyamıyorsun!

• Aşkın geldiği yere can sığabilir mi? Deliliğin bulunduğu yerde aklın ne işi var?

• Aşığın zümrüdankaya benzeyen gönlü, nasıl olur da şehvet tuzağına düşer? Böyle bir kuşun uçtuğu yer, ötelerde, varlık aleminden dışardadır!

• Ey Tebrizli Şemsülhak! Musa şarabından bir kadeh iç de, kan kesilmiş olan her Nil nehri sana saf ve duru bir su olsun!

 

468. Ölüm, kaşla göz arasında; onu hatırlamaktan bile bize daha yakın!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat

(c. II, 823)

• Ömür, yarınlara bağlanan ümitlerle geçip gitmede; gafilcesine kavgalarla, gürültülerle, didinmelerle tükenip durmadadır!

• Sen aklını başına al da, ömrünü şu içinde bulunduğun bugün say! Bak bakalım, bugünü de hangi sevdalarla harcıyorsun?

• Gah cüzdanını para ile doldurmak kaygısı ile, gah iyi yemek, içmek ile bu aziz ömür geçip gitmede, her nefesde eksilmede!

• Ölüm, bizi birer birer çekip alıyor; onun heybetinden, korkusundan akıllı insanların bile beti benzi sararıp durmadadır!

• Ölüm, yolda durmuş, bekliyor; efendi ise gezip tozma sevdasındadır!

• Ölüm, kaşla göz arasında; onu hatırlamaktan bile bize daha yakın! Fakat, gaflete dalanın aklı nerelere gitmede, bilmem ki?..

• Teni besleyip şişmanlatmaya bakma! Çünkü o, sonunda toprağa verilecek, mezar kurtlarına yem olacak bir kurbandır! Sen, gönlünü manevî gıdalarla beslemeye bak; yücelere gidecek, şereflenecek olan odur!

• Bu leşe, yağlı ballı şeyleri az ver! Çünkü, tenini besleyen kişi, şehvetine, nefsani arzulara kapılıyor; sonunda da rezil olup gidiyor!

• Sen, ruha manevî yiyecekler ver; yağlı ballı düşünüş, anlayış, buluş gıdaları ver de, gideceği yere güçlü kuvvetli gitsin!..

 

469. Kuşların adı geçince, gönül kuşum da uçmaya başlar!

Müstef'ilün, Müstefiliin, Müstefilün, Müstef'iliin 

(c. II, 535)

• Senin sevgin, can ırmağında ab-ı hayat gibi akmadadır! Aslında, ab-ı hayat bile sana gönül vermiş de, can ırmağında senin aşkınla akıp durmada, seni aramadadır!

• Dünyada gördüğümüz, bildiğimiz bütün kuşlar, ötüşleri ile seni övmedeler, seni zikretmedeler! Kuşların adı geçince, gönül kuşum da uçmaya başlar!

• Onların ötüşlerini duyarak, zikirlerini sezerek hoş bir halde, gülerek canımı vermek istiyorum! Bu can, sevgili zikredilirken bedenden çıkarsa, bu can veriş ne tatlı bir can veriştir, ne hoş bir ölümdür!

• Aslında, Allah'ı seven herkesin canından her an manevî bir duygu, ruhani  bir özlem, mest olmuş, kendinden geçmiş, harap ve perişan bir halde ötelere, ta rahmet sahibinin arşına kadar gitmededir!

• Can nedir? Mana padişahlarının, ermişlerin küpüdür; içinde de gökyüzünün şarabı vardır! îşte bu yüzdendir ki, sözlerim de, aşıklar gibi, perişan ve dağınık halde ağzımdan çıkıyor!

 

470. Sensiz hiç bir şey olmaz Allahım!

müfte'ilün, Mefailün,Müfte'ilün,Mefa'ilün

(c,II,553)

• Komşuların, dostların yardımı olmasa bile bir iş yoluna girebilir ama, Sen'in takdirin olmasa, o iş asla olmaz! Sen'in aşkının yarası, şu gönlümdedir; onun başka yeri olamaz!

• Yarattığın güzel eserleri görerek, aklın gözü, Sen'in mestin olmuştur! Kudretinin, yaratma gücünün karşısında feleğin çarkı alçalmıştır! Zevk ve neşenin kulağı da Sen'in elindedir! Yani, zevki ve neşeyi de ancak Sen'in lütfunla duyarız; Sen'siz hiç bir şey olmaz Allahım!

• Can, Sen'in aşkınla coşar; gönül, Sen'in sevgi şarabınla mest olur; akıl, Sen'in yarattığın güzellikler karşısında şaşırır kalır! Sen'siz hiç bir iş başa çıkmaz Allahım!

• Mevkiim, şerefim, malım mülküm hep Sen'in lütfun, ihsanındır; yediğim yemeği, içtiğim suyu da Sen lütfediyorsun! Sen'siz bunlann hiç biri olmaz Allahım!

• Bazan vefaya doğru gidiyorsun, bazan cefaya doğru! Sen benimsin; nereye gidiyorsun? Hiç kimsenin işi Sen'siz başa çıkamaz!

• Sen'siz bir iş başa çıksaydı, Sen'in koyduğun kurallar gereğince işler yürüse idi, dünyanın altı üstüne gelirdi; herşey bozulur, altüst olurdu! Güzelliği ile dillere destan olan îrem Bağı cehennem kesilirdi! Sen'siz hiç bir iş başa çıkmaz Allahım!

• Dostum! Sen olmasan, Sen bana yardım etmesen, işim gücüm yıkılır gider! Ey benim can dostum, ey benim dert ortağım; Sen'siz hiç bir iş yürümez!

• Bana, Sen'siz yaşayış da hoş değildir, Sen'siz ölüm de hoş değildir! Gamından nasıl baş çekeyim, nasıl kurtulayım? Sen'siz hiç bir iş başa çıkmıyor ki!..

• Ey lütfuna, ihsanına dayandığım, güvendiğim Allahım! Ne söylersen söyleyeyim; iyiden kötüden ayrı değil; içinde iyi de var, kötü de var! Lutfet de Sen söyle: Sensiz hiç bir iş yürümüyor değil mi?